TÜRK DÜNYASI EDEBİYATLARI 2.HAFTA YRD.DOÇ.DR. RAMAZAN ÇAKIR
Yeryüzündeki Türk topluluklarını iki ana kümede toplamak mümkündür: 1) Batı Türkleri: Bu gruba Türkiye, Azerbaycan, Bulgaristan, Batı Trakya, Kıbrıs, Yugoslavya, Irak, Gagauz Türkleri girer. 2) Doğu Türkleri: Türkmenistan, Kazan, Kırım, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Uygur, Çuvaş, Yakut ve Altay Türkleri bu grupta yer alır.
Türk lehçelerinin sınıflandırılması meselesi ile ilk uğraşan araştırmacının 11. yüzyılda Divanü Lugat-it-Türk’ü yazan Kaşgarlı Mahmud olduğu anlaşılmaktadır. Eserinde kendi çağında yaşayan Türk boylarını doğu ve batı olmak üzere kabaca iki gruba ayıran Kaşgarlı Mahmud, Hakaniye adını verdiği doğu grubuyla Karahanlılar, Kaşgar ve Balasagun civarındaki yazı dilini kastederken, Karluk, Çigil, Yağma, Tohsı ve Uygur lehçelerini de buna dahil etmiştir. Kaşgarlı Mahmud’a göre batı grubuna bütün Oğuz lehçeleri, Kırgız, Kıpçak, Peçenek ve Bulgar lehçeleri girmektedir. Çağdaş Türk lehçelerinin tasnifi denemeleri 19.yüzyıl başlarından beri devam etmektedir.
Türk lehçelerinin tasnifi denemeleri 1. Radloff’a kadar olan tasnif denemeleri 2. Radloff’un tasnif denemesi 3. Samoyloviç’e kadar olan tasnif denemeleri 4. Samoyloviç’in tasnif denemesi 5. Samoyloviç’ten sonraki tasnif denemeleri
Radloff’un Tasnif Denemesi 1837 yılında Almanya’da doğan ve Berlin Üniversitesi’nde Hind-Avrupa dilleri öğrenimi gören Wilhelm Radloff, hayatının gençlik döneminde Rusya’ya gider ve Rusya vatandaşı olarak hayatını orada tamamlar. Radloff Sibirya’da yaşamakta olan Türk boyları arasına pek çok seyahat yapar ve bu arada Türk lehçelerini öğrenmeye başlar. Daha sonra Kazan’a giderek Tatar, Başkurt ve Kazak Türkçelerini öğrenen Radloff Türk boylarının dilleri, folklorları ile ilgili pek çok antropolojik malzeme derler yılında St. Petersburg’a taşınan Radloff Rusya Bilimler Akademisi’ne girer ve yıllar boyunca derlediği malzemeyi yayına hazırlamaya başlar. Türk dilbiliminin kurucusu W. Radloff’un 1882 yılında Leipzig’de yayımlanan (Kuzey Türk dillerinin fonetiği) adlı eserinde yer alan Türk lehçelerinin ses özelliklerine göre tasnifi, daha önceki tasnif denemelerine nazaran çok daha bilimsel ve ayrıntılıdır. Radloff Türk diyalektlerini dört gruba ayırmaktadır:
I- DOĞU DİYALEKTLERİ 1- Asıl Altay diyalektleri (Altay, Televüt) 2- Baraba diyalekti 3- Kuzey Altay diyalektleri (Lebed, Şor) 4- Abakan diyalektleri (Sagay, Koybal, Kaç, Yüs, Kızıl, Küyerik-Çolım, Soyon, Karagas,Uygur) II- BATI DİYALEKTLERİ 1- Kırgız diyalektleri (Karakırgız, Kazak-Kırgız, Karakalpak) 2- İrtiş diyalektleri (Turalı, Kuvurdak, Tobol, Tümen) 3- Başkurt diyalekti (Ova Başkurtçası, Dağ Başkurtçası) 4- Volga (Kuzey Rusya) diyalektleri (Mişer, Kama, Simbir, Kazan, Belebey, Kasım)
III- ORTA ASYA DİYALEKTLERİ 1- Tarançı, Hami, Aksu, Kaşgar; Çağatay diyalektleri (Kuzey Sart, Hokand, Zerefşan, Buhara, Hive) IV- GÜNEY DİYALEKTLERİ 1- Türkmen 2- Azerbaycan 3- Kafkasya diyalektleri (Karaçay-Malkar, Kumuk) 4- Anadolu diyalektleri (Hüdavendigâr-Bursa, Karaman) 5- Kırım diyalekti (Karaim) 6- Osmanlı diyalekti
Radloff’un Türk dillerini (diyalektlerini)sınıflandırmasını şöyle tenkit edebiliriz: 1-Tasnifte Türk lehçeleri ayırt edici fonetik ölçütlere göre gruplandırılmamış, coğrafî bir sınıflandırmadan sonra, her grubun ses özellikleri belirtilmiştir. 2-Bu yöntemin bir sonucu olarak belli bir gruba aitmiş gibi görünen özellikler başka bir grubun da özellikleri olmaktadır. 3-Tasnifte Yakutça ve Çuvaşçaya yer verilmemiştir. Radloff’un Türk dillerini (diyalektlerini)sınıflandırmasını şöyle tenkit edebiliriz: 1-Tasnifte Türk lehçeleri ayırt edici fonetik ölçütlere göre gruplandırılmamış, coğrafî bir sınıflandırmadan sonra, her grubun ses özellikleri belirtilmiştir. 2-Bu yöntemin bir sonucu olarak belli bir gruba aitmiş gibi görünen özellikler başka bir grubun da özellikleri olmaktadır. 3-Tasnifte Yakutça ve Çuvaşçaya yer verilmemiştir.
Türk dünyası kavramını ve buna bağlı olarak Türk dünyası edebiyatları kavramlarını nasıl tanımlarsınız? Geniş anlamda Türk dünyası, bugün Moğolistan ve Çin içlerinden Balkanlara, Sibirya'dan Kıbrıs'a ve dünyanın değişik bölgelerine dağılmış olup, yüzyıllarca bir arada yaşamış büyük Türk milletini ifade etmektedir. Bu anlamda Türk dünyasının tarihî derinliği, 2500 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Mustafa Özkan: Geniş anlamda Türk dünyası, bugün Moğolistan ve Çin içlerinden Balkanlara, Sibirya'dan Kıbrıs'a ve dünyanın değişik bölgelerine dağılmış olup, yüzyıllarca bir arada yaşamış büyük Türk milletini ifade etmektedir. Bu anlamda Türk dünyasının tarihî derinliği, 2500 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Dar anlamda Türk dünyası, özellikle Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan ve bir devlet ya da özerk cumhuriyet halinde varlıklarını devam ettiren Türk devlet ve topluluklarını ifade etmektedir Dar anlamda Türk dünyası, özellikle Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan ve bir devlet ya da özerk cumhuriyet halinde varlıklarını devam ettiren Türk devlet ve topluluklarını ifade etmektedir.
Türk dünyası edebiyatları: Diller başlangıçta ortak bir kaynağa dayanmakla birlikte, zaman içinde, özellikle coğrafî sahalarda dağılma meydana geldiği anlarda birtakım lehçelere ayrılıp yeni özellikler kazanmaktadırlar. Türk dili de ilk ortaya çıktığında bugünkü gibi dağınık bir durumda değildi Orta Asya'da sınırlı bir bölgedeydi. Türk dünyası edebiyatları: Diller başlangıçta ortak bir kaynağa dayanmakla birlikte, zaman içinde, özellikle coğrafî sahalarda dağılma meydana geldiği anlarda birtakım lehçelere ayrılıp yeni özellikler kazanmaktadırlar. Türk dili de ilk ortaya çıktığında bugünkü gibi dağınık bir durumda değildi Orta Asya'da sınırlı bir bölgedeydi. Orta Asya'nın Türklüğe dar gelip bu havzanın dışına taşmasından itibaren Türk dilinde de bazı farklılaşmalar oldu. Orta Asya'nın Türklüğe dar gelip bu havzanın dışına taşmasından itibaren Türk dilinde de bazı farklılaşmalar oldu.
XI. yüzyıl ve sonrası Orta Asya Türklüğü için sürekli bir göç devri oldu. Batıya doğru göç edenler de çeşitli yönlere ayrıldılar. Kimisi kuzeyi takip etti ve Karadeniz'in kuzeyine gitti. Bir kol Kafkaslarda konakladı. Bir kol güneye indi. Bir başka kol Anadolu'ya girdi. Türk boyları İran, Azerbaycan, Kafkasya, Suriye, Irak, Mısır, Anadolu ve Rumeli'ye yayıldılar. Bu geniş coğrafî yayılış, o zamana kadar Orta Asya'da tek bir yazı dili halinde devam eden Türk dilinde bazı farklılaşmalara sebep oldu ve Türkçe birtakım dallara ayrıldı. Ancak her kol bir yazı dili kurma imkânını bulamadı. Farklı özellikler göstererek gelişen Türk yazı dilleri, ortak bir kaynaktan beslenmekle birlikte, farklı edebî gelişmelere de sahne oldular. Türk dünyası edebiyatları bu yeni gelişmelerle ortaya çıkan edebiyattır. Bu edebî gelişmeler de ancak XV. yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlamıştır. Ondan önceki ortak hayat devresinde söylenen türküler, koşmalar, maniler, destanlar, atasözleri ve bilmeceler gibi edebî ürünlerin hepsi ortaktır. Türk dili pek çok kollara ayrılmış olmakla birlikte, bu edebî ürünlerin birçoğu bugün de hâlâ ortaktır.
Türk dünyası edebiyatları ortak bir program çerçevesinde 8-10 yıldan bu yana, lise programlarında gerekse üniversitelerdeki ilgili bölümlerde yer bulmaktadır. Lisede son sınıf edebiyat programı içerisinde çağdaş Türk lehçe ve edebiyatlarına da yer verilmektedir. Üniversitelerde ise Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümlerinde ya da Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde verilmektedir. Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümleri Ülkemizde 5 üniversitede mevcuttur. Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde ise bu dersler zorunlu olarak değil, seçmeli olarak verilmektedir. Bunun da yeterli olduğu söylenemez. Türk dünyası edebiyatlarını derinden tanımak ve incelemek için bu derslerin programlarda daha fazla yer alması gerekir.
Türk dünyası günümüz edebiyatları birbirinden ne kadar haberdardır? Bu haberdarlığın o ülkenin kültür ve edebiyatına ne gibi katkıları olabilir? Ali Akar: Moda deyimle küreselleşen dünyada haberdarlık kavramı eskidi. Fakat, Türkiye'de kültür ve sanata yön veren çevreler öteden beri Türk dünyasına kulaklarını tıkamışlar, âdeta yok saymışlar; bu kavramdan söz edenleri de malum yaftalarda etiketlendirmişlerdir. Türk dünyasından haberdar olmamız Sovyetlerin çökmesiyle mümkün olabilmiştir. Türk dünyası edebiyatı ile ilişkilerimiz de Batı kanalıyla olmuştur. Örneğin Türk okurunun Cengiz Aytmatov'la tanışması, Aytmatov'un eserlerinin Batı dillerine çevrilmesinden sonra olmuştur. (Bereket, Louis Aragon, Aytmatov'un Cemile'sine dünyanın en güzel aşk öyküsü dedi de, Aytmatov serisi Türkçeye Fransızca'dan çevrilmeye başlandı). Yüzyılın başında İsmail Gaspıralı ve Ceditçilerin başlattığı dilde, işte, fikirde birlik harekatı bugünkünden çok daha ileri ve heyecan vericiydi. Düşününüz bir gazete, İstanbul'da, Kazan'da ve Taşkent'te basılıyor. Çin'den Balkanlara kadar Türkçe konuşan insanlar, radyonun, televizyonun, telefonun olmadığı, internetin hayal bile edilemediği bir devirde haberleşiyorlar. Bunun için öncelikle şunlar yapılmalıdır:
HABERDAR OLMA İLE İLGİLİ KARADAĞIN MANDALİNA KOKULU ŞEHİRLERİ OKUNABİLİR…
TEKLİFLER: a)Türk Cumhuriyetlerinin eğitim kurumlarında ortak Türk edebiyatı ve tarihi okutulmalı ve ortak müfredatlar hazırlanmalıdır. b)Her düzeyde sözlükler ve gramer kurallarını, lehçeler arasındaki benzerlik ve farklılıkları gösteren kılavuz kitaplar hazırlanmalıdır. Böylece, Türk lehçelerin ayrı birer dil değil, fonetik farklılıkları olan lehçeler ve şiveler olduğu anlaşılacaktır. c)Edebî aktarmalar yapılmalıdır. Ortak şiir ve sanat günleri düzenlenerek yazar ve şairlerin birbirlerini tanımaları, birbirlerinin eserlerinden, çalışmalarından haberdar olmaları sağlanmalıdır. d)Ortak edebiyat dergileri çıkarılmalıdır. İstanbul'da basılan bir derginin Bakü'de, Astana'da, Taşkent'te de satılması, okunması sağlanmalı, dergi ve gazeteler oralarda da bürolar açmalıdır. Fakat, her şeyden önce buna inanmak, bunun heyecanını duymak lazım. (Bulak Dergisini çıkarmıştık. Göz göze pınar anlamına geliyor.)
Bulak’tan Bu ilk sayı bir çağrıdır, söyleyecek sözü olana... Eline yeni yeni kalem almaya başlamış her edebiyat heveslisi, ben de varım ve kendimi yazarak ifade etmek istiyorum diyen her delikanlı bir bulaktan başka nedir aslında... Bulak temiz, tatlı bir sudur, terütazedir. Ama o bir ırmak değildir henüz, hatta bir çay bile değildir. Belki daha sonra başka bulaklarla, başka çaylarla birleşip yok olmaktan kurtulacaktır. Bir bulak, çaya ırmağa karışamadıysa da bahtsız saymamalı kendini. Bir ceylanın susuzluğunu gidermek, akşamüstü kuşlarını bir mevsim misafir etmek, yüzünü suya çevirmiş bir nergisin, bir mor menekşenin kenarından akmak bir süre... bütün bunlar az şey midir? Değmez mi bunlar için de bulak olmaya?.. “Genç Kalemler” olarak, biz de bir bulak olalım, dedik. Kalbimizden sızan ilham damlalarını, beynimizden sızan fikir damlalarını birleştirelim, bir bulak olup akalım, dedik. Belki zamanla çevremizdeki başka bulakları da yanımıza alırız. Belki daha sonraları bir çaya, bir ırmağa dönmemizin ilk adımı olur. “Bulak’ta, bizzat telif ettiğimiz yazılar olacak, tercüme ettiğimiz, aktardığımız... yani bir şekilde, ter dökerek bizim ettiğimiz yazılar. Biliyoruz, biz bir bulağız varı yoğu... Ama yazarak var olmaya çalışacağız. Bulak binasını kurarken sayı sayı, bir yandan da kendi dilimizi, kendi tarzımızı bulmaya çalışacağız. Hacı Bayram Veli’nin “Bir ulu şara vardım / Ol şarı yapılır buldum / Ben dahi bile yapıldım / Taş u toprak arasında.” dediği gibi, dergimizle birlikte kendimizi / yazımızı da güzelleştireceğiz. Bulak’tan Bu ilk sayı bir çağrıdır, söyleyecek sözü olana... Eline yeni yeni kalem almaya başlamış her edebiyat heveslisi, ben de varım ve kendimi yazarak ifade etmek istiyorum diyen her delikanlı bir bulaktan başka nedir aslında... Bulak temiz, tatlı bir sudur, terütazedir. Ama o bir ırmak değildir henüz, hatta bir çay bile değildir. Belki daha sonra başka bulaklarla, başka çaylarla birleşip yok olmaktan kurtulacaktır. Bir bulak, çaya ırmağa karışamadıysa da bahtsız saymamalı kendini. Bir ceylanın susuzluğunu gidermek, akşamüstü kuşlarını bir mevsim misafir etmek, yüzünü suya çevirmiş bir nergisin, bir mor menekşenin kenarından akmak bir süre... bütün bunlar az şey midir? Değmez mi bunlar için de bulak olmaya?.. “Genç Kalemler” olarak, biz de bir bulak olalım, dedik. Kalbimizden sızan ilham damlalarını, beynimizden sızan fikir damlalarını birleştirelim, bir bulak olup akalım, dedik. Belki zamanla çevremizdeki başka bulakları da yanımıza alırız. Belki daha sonraları bir çaya, bir ırmağa dönmemizin ilk adımı olur. “Bulak’ta, bizzat telif ettiğimiz yazılar olacak, tercüme ettiğimiz, aktardığımız... yani bir şekilde, ter dökerek bizim ettiğimiz yazılar. Biliyoruz, biz bir bulağız varı yoğu... Ama yazarak var olmaya çalışacağız. Bulak binasını kurarken sayı sayı, bir yandan da kendi dilimizi, kendi tarzımızı bulmaya çalışacağız. Hacı Bayram Veli’nin “Bir ulu şara vardım / Ol şarı yapılır buldum / Ben dahi bile yapıldım / Taş u toprak arasında.” dediği gibi, dergimizle birlikte kendimizi / yazımızı da güzelleştireceğiz.
... Kim bilir, belki de bunların hiç biri olmayacak, belki de yazın kızgın güneşi altında buharlaşıp, yok olup giden bulaklar gibi, bir kaç sayı sonra yok olup gideceğiz. Evet, yazmaya önem verenlerle devam edebiliriz ancak yolumuza. Öyleyse, bu ilk sayımız bir çağrı olsun... Sözün büyüsüne açık bütün kalemleri; ben varım, söyleyecek sözüm var diyen bütün arkadaşlarımızı dergimize çağırıyoruz. –Daha önce atölyemize çağırdığımız gibi - Yazdıklarınızı alın ve gelin. Şimdilik yazdığınız bir şey yok, ama söyleyeceğiniz bir şeyler varsa; kafanızı alın ve gelin. Sözün sihirini hep beraber açalım. Sözün tılsımına hep beraber açılalım. Ki; “İbtida söz vardı.” Bulak Çünkü O “kalem”e yemin etti. Bulak Sahibi: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü adına Yard. Doç. Dr. Ramazan Çakır Editör: Hüdayi Can İrtibat: “Bulak” genç kalemler kulübünün üç aylık yayın organıdır.... Kim bilir, belki de bunların hiç biri olmayacak, belki de yazın kızgın güneşi altında buharlaşıp, yok olup giden bulaklar gibi, bir kaç sayı sonra yok olup gideceğiz. Evet, yazmaya önem verenlerle devam edebiliriz ancak yolumuza. Öyleyse, bu ilk sayımız bir çağrı olsun... Sözün büyüsüne açık bütün kalemleri; ben varım, söyleyecek sözüm var diyen bütün arkadaşlarımızı dergimize çağırıyoruz. –Daha önce atölyemize çağırdığımız gibi - Yazdıklarınızı alın ve gelin. Şimdilik yazdığınız bir şey yok, ama söyleyeceğiniz bir şeyler varsa; kafanızı alın ve gelin. Sözün sihirini hep beraber açalım. Sözün tılsımına hep beraber açılalım. Ki; “İbtida söz vardı.” Bulak Çünkü O “kalem”e yemin etti. Bulak Sahibi: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü adına Yard. Doç. Dr. Ramazan Çakır Editör: Hüdayi Can İrtibat: “Bulak” genç kalemler kulübünün üç aylık yayın organıdır.
Bu ilkinji san bir çakylyk- aýdara zady bolana... Eline ýaňy galam alyp başlaýan her edebiýat höwesjeňi, men hem bardyryn we özümi ýazmak bilen görkezjek bolýaryn diýen her bir ýetginjek aslynda bir bulakdan başka nämedir... Bulak arassa bir suwdyr, süýji bir suwdyr, durnaň gözi ýaly dup- durudyr. Ýöne ol bir derýa däldir entek, hatda bir yab hem däldir. Belki soňralar başga bulaklar bilen, başga ýabjagazlar bilen birikip özüni ýok bolmak howpundan halas etmegi mümkindir. Belki-de ýolunu tapyp bilmez, ýuwaş ýuwaşdan ýok bolar gider... Bir bulak, çaylar derýalar bilen birikip bilmedik hem bolsa bagtsyz hasaplamamly özüni. Bir cereniň suwsuzlygyny gandyrmak, ilkindi guşlaryny bir pasyllyk hem bolsa mihman etmek, ýüzüni suwa sary egen bir nargiziň, bir gök menewşeniň gyrasyndan akmak bir salym... bütin bular az zatmy eýsem? Diňe bular üçin hem bolsa bulak bolmaga degmezmi?.. “Ýaş galamlar” hökmünde, biz hem bir bulak bolalı, diýdik. Kalbymyzdan syzan ylham damjalaryny, beýnimizden syzan pikir damjalaryny birikdirelin, bir bulak bolup akalın, diýdik. Belki wagtyň geçmegi bilen daş-töweregimizdäki başga bulakları hem ýanymyza alarys. Unutulmazlyga tarap bir akyş bolar bu belki, belki has soňralar bir çaýa, bir derýa öwrülmegimiziň ilkinji ädimi bolar.
“Bulakda”, diňe zehmedimizi sindiren tekstlerimiz ýer tapjak. Başgalaryň ýazanlaryndan kesip ýelmeşdirmek ýaly aňsat ýöne ylhamy gutaran bir ýola girmek islemiýäris. Ýa-ha öz ýazan zatlarymyz bolar, ýa terjime edenlerimiz... ýagny niçik hem bolsa zehmedimiz, derimiz bilen özümüziň eden ýazgylarymyz. Bilýäris, ilkinji sanlarymyzda kämil bolup bilmeris. Şonsuz-hem biz bir bulak ahbetin. Emma ýazmak bilen bar bolmaga çalyşarys. Bir tarapdan san-san “bulak” binasyny gurýarkak, beýleki tarapdan da öz dilimizi, öz ýolumuzy tapjak bolarys. Hajy Baýram Weliniň “Bir uly şähere bardym / Ol şäheri gurulýar tapdym / Men hem bile yapıldım / Taş u toprak arasynda.” Diýşi ýaly, žurnalymyz bilen bir wagtyň özünde özümizi/galamymyzy da gözelleşdirmekçidiris.... Kim bilýär, belki-de bularyň hiçisi hem bolmaz, belki-de tomsyň gyzgyn jöwzasy astynda bugaryp, ýok bolup gidýän bulaklar ýaly, bir iki san çykandan soň ýok bolup gideris. Şeýle bolsyn diýip çykmadyk elbetde. Bu biraz da bize düşünjeleri we duýgulary bilen, beynilerindäki ve köňüllerindäki gözellikleri ak kagaza agtarmaklary bilen goldaw bererler diýip umyd baglan gadyrdan dostlarymyza bagly. Hawa, ýolumuza diňe ýazmaga ähmiýet berenler bilen dowam edip bileriz. Onda, bu ilkinji sanymyz bir çakylyk bolsun... Sözüň jadysyna açyk ähli galamlary; men bardyryn, aýtjak sözüm bar we bunyň bilinenini isleýärin diýýän bütin dostlarymyzy žurnalymyza çagyrýas. Ýazanlarynyzy alyn we gelin. Häzirlikçe ýazan zadyňyz ýok, ýöne aýdara bir zadlarynyz bar bolsa; kelleňizi alyn we gelin. Sözüň jadysyny bilelikde açaly. Sözüň tilsimine bile açylaly. Şeýle de “Ilkibaşda söz bardı.” Sebäbi Ol “galame” kasam etti.
Sapamyrat Türkmenbaşy: Türkmeniň her bir raýaty ylymly-bilimli bolmalydyr, ol onuň ruhy dünýäsiniň, gürsüldäp duran ýüreginiň, teşne ruhynyň, duýgur kalbynyň, göwnüniň belent bolmagynyň baş çeşmeleriniň biridir.
Ortak Türk edebiyatının öncü simaları: Yesevi, Nevai, Mahdumgulu, Abay, Çolpan, Avezov, Aytmatov, Şehriyar... Bu şahsiyetler etrafında bir ortaklık oluşturulabilir. Dikkat edilirse, bunlar, gerek eserlerindeki edebî üstünlükle, gerekse dili işleme yetenekleriyle yalnızca bir bölgenin değil, bütün Türk dünyasının, Türkçe coğrafyasının kalemleri olmuşlardır. Ortak Türk edebiyatının öncü simaları: Yesevi, Nevai, Mahdumgulu, Abay, Çolpan, Avezov, Aytmatov, Şehriyar... Bu şahsiyetler etrafında bir ortaklık oluşturulabilir. Dikkat edilirse, bunlar, gerek eserlerindeki edebî üstünlükle, gerekse dili işleme yetenekleriyle yalnızca bir bölgenin değil, bütün Türk dünyasının, Türkçe coğrafyasının kalemleri olmuşlardır. Unutulmamalıdır dil ve edebiyatta birlik olmadan diğer birliklerin temeli sağlam olmaz. Unutulmamalıdır dil ve edebiyatta birlik olmadan diğer birliklerin temeli sağlam olmaz. Bu birlik, Bakü-Ceyhan boru hattından çok daha önemlidir. Bu birlik, Bakü-Ceyhan boru hattından çok daha önemlidir.
Doç.Dr. Hüseyin Özcan Özellikle dil başlı başına güçlü bir ortaklıktır. Türk dünyası zirve toplantısında Türkî Cumhuriyetlerin liderlerinin anlaşma dili olarak Rusçayı kullanmaları düşündürücüdür. Özellikle ortak anlaşılır dilin güçlendirilmesi ve nesillere teşvik edilmesi gerekir. Bununla birlikte aşama aşama ortak alfabe kullanımına geçilmesi de bir gerekliliktir. Edebî eserlerde işlenilen ortak temalar, edebiyatın başlangıcındaki birliktelik ve ortak ilham edebî eserlerde kullanılan mitolojik unsurlar aynı dünyanın insanı oluşuna dikkat çeker. Bütün bu ortaklıkların güçlendirilmesi kültür, sanat ve siyasetten ekonomiye geçerek güç birliği yapma önemlidir. Gelinecek bu noktaya Türk Dili ve Edebiyatının ciddi katkıları olacağı açık bir gerçektir.