KİŞİLİK GELİŞİMİ
KİŞİLİK NEDİR? Kişilik, bir kişiyi diğer kişilerden ayırt ettiren, tutarlı, uyum sağlayıcı duygu-düşünce ve davranış örüntüleridir. Kişilik, bireyin doğuştan getirdiği genetik ve biyolojik özelliklerinin çevreyle etkileşime girmesiyle şekillenmektedir.
Karakter, bireyin gündelik yaşamdaki davranışlarının, içinde yaşadığı toplumun değerler sistemine göre değerlendirilmesi anlamını taşır. Yani kişiliğin ahlaki yönüdür. Huy (Mizaç), bireylerin kendilerine özgü olarak gösterdikleri duygusal tepkilerin nitelik ve niceliğiyle ilgilidir. Mizaç kişiliğin doğuştan getirilen, anatomik ve fizyolojik altyapı özelliklerinin dinamik bir bileşimi sonucunda oluşmaktadır.
PSİKOANALİTİK KİŞİLİK KURAMLARI Psikoanalitik kuramlar "geleneksel" ve "çağdaş - modern" olmak üzere ikiye ayrılır. Geleneksel psikoanalitik görüş, genelde davranışların temelinin büyük ölçüde bireyin içindeki bilinçdışı güçler tarafından başlatıldığını savunurlar. Bu düşüncenin en önemli savunucusu S. Freud'dur.
Modern psikoanalitik görüş, temelde Freud'la ortak düşünceye sahiptir. Ancak Freud'dan ayrılan önemli yönleri de vardır. Modern psikoanalitik görüş, davranışlarımızı sadece bilinçdışı süreçlere bağlamaz. Egonun fonksiyonları ve bireylerin sosyal etkileşimlerinin de kişilik üzerinde önemli etkiye sahip olduğunu savunur. Modern psikoanalitik görüşün en önemli ismi E. Erikson'dur.
1. Geleneksel Psikoanalitik Kuram / S. FREUD Freud, kişilik gelişiminde ilk çocukluk yıllarının önemi üzerinde durmuştur. Ona göre normal bir gelişimin sağlanabilmesinin şartı, bireyin temel ihtiyaçlarının yerinde, zamanında ve yeterince karşılanmasına bağlıdır. Bu ihtiyaçların karşılanmaması halinde kişilik gelişiminin o noktada durduğuna inanmaktadır.
1. Geleneksel Psikoanalitik Kuram / S. FREUD Freud, kişilik gelişimini belirli dönemler altında incelemiştir. Her dönem, bir kritik gelişim sürecini de beraberinde getirmektedir. Döneme ait kritik gelişimi kazanmanın şartı ihtiyaçların karşılanmasıdır; aksi halde saplantı tarzında aşırı bağımlılık meydana gelmekte, birey ilerleyen yaşlarda normalde bu döneme has, anormal davranışlar sergileyebilmektedir. Freud, kişiliği açıklamada topografik kuram ve yapısal kuramı, gelişimi açıklamada psikoseksüel kuramı ve tedaviye yönelik psikanalizi ortaya atmıştır.
a. Topografik Kişilik Kuramı (Bilinç Sınıflandırması) I. Bilinç: Bireyin farkında olduğu yaşantıları içeren düzeydir. Bireyin çevresinden ya da kendisinden gelen uyaranların farkında olduğu, tanıdığı, algıladığı yaşantılar bilinç düzeyinde yaşanır. Bireyler, bu yaşantılara ilişkin bilinçliliğini davranışlarıyla çevrelerine ifade ederler.
II. Bilinç Öncesi (Ön bilinç, Bilinç altı): Şu an için farkında (bilincinde) olamadığımız, ancak biraz uğraşırsak tekrardan bilinç ortamına getirilebilecek yaşantıların bulunduğu bölümdür. Bilinç öncesinde yer alan yaşantıların hatırlanabilmesi için üzerinde biraz düşünülmesi gerekir. ▫Üniversite yaşamınızdaki ilk günün detaylarını şu an için hatırlamayabilirsiniz. Çünkü bu yaşantılar bilinç öncesinde yer alır. Ancak biraz uğraşırsanız, birçoğunun tekrar bilinç seviyesine çıkarılmasını sağlayabilirsiniz. ▫Belki de en son on yıl önce gördüğünüz ilkokul arkadaşınıza rastladınız, ismi dilinizin ucunda ama bir türlü aklınıza gelmiyor. Biraz uğraşırsanız bu bilgiyi de bilinç düzeyine çıkartabilirsiniz.
III. Bilinç Dışı: Kişilik yapısının en büyük bölümüdür. Bireyin farkında olmadığı arzuları, istekleri, dürtüleri, düşünceleri, duyguları ve yaşantılarını içeren düzeydir. Bazı geçmiş yaşantılar, zaman içinde unutularak bilinç dışına atılmıştır. Bazı yaşantılarsa toplumsal, dinsel, ahlaki nedenlerle bilinçte bırakılmamış, baskı ya da sansür mekanizması yoluyla bilinç dışına atılmıştır. Bilinçdışının önemli bir kısmını okul öncesi yıllardaki yaşantı ve istekler oluşturmaktadır. Freud'da göre gündelik yaşantıların birçoğunun kaynağı yani davranışlarımızı yönlendiren güçler bilinç dışında yer almaktadır.
b. Yapısal Kişilik Kuramı Freud yapısal kuramında kişiliğin yapısını id, ego ve süperego olmak üzere üç yapıda incelemiştir. Ona göre bu yapılar libido (psişik enerji) tarafından oluşturulmaktadır. Ancak bu yapıların hepsi aynı anda oluşmaz, insanın gelişimi süresince farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkar. Ortaya çıkan her yapı, diğeriyle etkileşim içerisindedir.
I. İd (Alt Benlik) Kişiliğin kalıtımla gelen ve doğuştan var olan yapısıdır. Cinsellik, saldırganlık, yeme, içme gibi biyolojik - dürtüsel davranış kalıplarını barındırır. İdin hareket kaynağı, içsel dürtülere bir an önce doyum bulma çabasıdır. Bu nedenle beklemek istemez, zaman ve mekan tanımaz, uygun koşulların oluşup oluşmaması önemli değildir.
İd, gerçekçi değildir, tamamen bilinç dışı şekilde çalışır. Yeni doğmuş bir bebekte başkaca bir yapı olmadığı için, bebek tamamen idin isteklerine göre davranış sergiler.
II.Ego (Benlik) Freud'a göre ego, bebeğin yaşamında 6. aydan itibaren idden beslenerek gelişmeye başlayan bir yapıdır. Yani egonun kendi başına özel bir enerjisi yoktur. Ego bilinci, gerçekliği temsil eder. İdin aksine sadece düşleyerek yaşamanın olanaklı olmadığını kabullendirmek ister ve devreye karar verme, planlama, erteleme yetilerini sokarak idin isteklerine zaman-mekan tanımadan doyum bulma çabasını kontrol eder. Bu yönüyle kişiliğin merkezidir..
III.Süperego (Üstbenlik): Çocuk çevresindeki kuralları, sembolleri, yasakları öğrenir ve bunları içselleştirir. Böylece süperego ortaya çıkar. (Süperego da idden aldığı enerji ile çalışır.) Superegonun temsil ettiği değerler kişiliğin ahlaki, yargısal ve vicdani yanını oluşturur. Süperego, egonun ahlaki kurallara göre hareket etmesi ve mükemmel olmasını ister.
Freud'un yapısal kuramına göre, sağlıklı bir kişilik gelişimi için ego'nun gerçeklik ilkesi çerçevesinde hareket ederek yönetim görevini üstlenmesi, id'in ve süperego'nun istekleri arasındaki uzlaşmayı sağlayarak bireyin gereksinimlerine akılcı biçimde doyum yolları bulması gerekir.
c. Psikoseksüel Gelişim Kuramı Freud, kişilik gelişiminde doğumdan itibaren ilk beş yılın çok önemli olduğunu ve bu sürecin, yetişkinlik yıllarındaki kişilik özelliklerinin temelini oluşturduğunu belirtmiştir. Ona göre, kişilik yapısı doğumdan itibaren sırasıyla oral, anal, fallik, latent ve genital olmak üzere beş dönemde gelişir.
I. Oral Dönem (0-1,5 yaş) Temel haz kaynağı ağız bölgesidir (ağız, dudaklar, dil). Bebek ağız yoluyla besin alırken çeşitli emme, ısırma gibi davranışlar sergiler. Bu davranışlar haz kaynağını oluşturur. Bebeğin benzeri davranışlarının engellenmesi ya da beslenme noktasında üzerine aşırı düşülmesi bu döneme saplantı meydana getirebilir. En yaygın saplantı nedenlerinden birisi, annenin bebeğini emzirmeden vaktinden çok önce ya da çok geç kesmesidir. Tırnak yeme, sigara - alkol kullanma, sakız çiğneme gibi ağızla gerçekleştirilen eylemler oral saplantı örnekleri olabilir.
II.Anal Dönem (1,5-3 yaş) Temel haz kaynağı anüs çevresidir. Çocuklar bu dönemde anüsle ilgili tuvaletini tutma - bırakma gibi davranışlar sergilerler. Bu davranışlar haz kaynağını oluşturur. Döneme damgasını vuran olay 'tuvalet eğitimi' dir. Çocuk tuvalet eğitimini bir yandan dışkılama kaslarının olgunluğa erişmesi, bir yandan da çevresel tepkiler (“Aferin çocuğuma, artık altına yapmıyor.” ya da “Kocaman abi oldun, ayıp değil mi şeklinde ifadeler”) ile kazanır. Bu kazanım sırasında çevresel etkilerin rolü ve çocuk üzerindeki
III.Fallik Dönem (3-6 yaş) Temel haz kaynağı cinsel organlardır. Çocuklar, bu dönemle birlikte cinsel organlarından aldıkları hazzı fark ederek, meraklarını bu noktada odaklaştırırlar. Çocuklar, karşıt cinsiyetten ebeveynlerine karşı bilinçli olmayan duygusal ve cinsel bir yakınlık hisseder ve kendi cinsiyetindeki ebeveyninin yerini almak ister. Erkek çocukta oedipus karmaşası, kız çocukta ise electra karmaşası olarak adlandırılır.
Bu dönemde çocuğun kendi cinsiyetine özgü rolleri, toplumsal kuralları, değerleri, sorumlulukları kavramaya başlaması ile süperegosu gelişir. Fallik dönemde cinsellikle ilgili, çocuğa aktarılan olumsuz görüşler ve tutumlar, çocukların yaşadıkları çatışmaları çözmelerini güçleştirir. Bunun sonucunda çocuk sağlıklı bir süperego geliştiremeyebilir ve yetişkinlik yıllarında uygun cinsiyet rollerini sergilemede güçlükler yaşayabilir. Cinsel gelişim açısından kritik dönemdir.
IV.Gizil (Latent) Dönem (6-12 yaş) Bu dönemde cinsel dürtü gizlenir. (Cinsel ilgi ve arzular, bilinç dışında var olmaya devam etmektedir.) Çocuk, cinsiyetle ilgili konulardan hoşlanmaz ve tüm gücünü sosyal becerilere ve oyuna verir. Oyun gruplarının, hemcinslerden kurulduğu, erkeklerin erkeklerle, kızların kızlarla oyunlar oynadığı görülür. Karşıt cinsler, oyun gruplarına dahil edilmezler. Gizil dönemde çocuk önceki üç dönemin kazanımlarını pekiştirir ve özerk bir kimlik oluşturmaya çalışır. Bu dönemi başarıyla atlatamazsa aşağılık duygusu gibi döneme özgü saplantı meydana gelebilir. Bu dönem, fırtına öncesi sessizlik dönemi olarak da anılmaktadır.
V.Genital Dönem (12-18 yaş) Hızlı fiziksel gelişme ve hormonların etkisiyle içsel cinsel dürtüler artar. Karşı cinsiyet ile yakın ilişkiler kurulmaya başlanır. Büyük bir bocalama içerisinde olan bireye öğretme güçlükleriyle karşılaşılabilir. Öğretmenler ve ebeveynler bu dönemde ona karşı anlayışlı ve saygılı davranmalıdır. Önceki gelişim dönemlerinde saplantı geliştirmeyen birey, bu dönemde olgun kişiliğine doğru gelişerek, kendine özgü bir yapı oluşturur.
2. Psikososyal Gelişim Kuramı / E. ERIKSON Freud, insanların kişilik gelişiminde cinselliği temel almış ve aşırı vurgulamıştır. Erikson ise insanların kişilik gelişiminde psikososyal gelişimi temele almıştır. Erikson, Freud'un kuramından büyük oranda etkilenmiştir. Çocukluk yıllarının kişilik gelişiminde önemini kabul etmiş ancak gelişimsel sürecin ergenliğe kadar değil, yaşam boyu devam ettiğini savunmuştur. Freud, kişilik gelişiminde biyolojik temellere vurgu yaparken, Erikson sosyal ve kültürel çevrenin önemini daha çok vurgulamıştır. Freud'un "insan doğuştan yıkıcı bir varlıktır" düşüncesine karşın, Erikson insanın doğuştan "yapıcı" olduğuna inanır.
Erikson`un psikososyal gelişim kuramında yer alan her dönem bir kritik dönemdir ve her dönemde başarıyla atlanması gereken bir kriz - çatışma (gelişim krizi - gelişim karmaşası) durumu bulunmaktadır, insanların sağlıklı kişilik kazanabilmeleri için bu dönemleri başarıyla atlatmaları gerekmektedir. Herhangi bir dönemde yer alan krizin uygun şekilde çözümlenmemesi halinde, bireyin sonraki yaşamlarında da bu kriz devam etmekte ve çözümleninceye kadar problem oluşturmaktadır.
Freud'dan farklı olarak bir gelişim döneminde uygun şekilde kazanılamamış özelliğin, ilerleyen zamanda uygun çevre koşullarının oluşması halinde olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılabileceğine inanmıştır. Ancak bunun tersi de doğrudur. Yani uygun zaman diliminde kazanılmış bir özellik, ilerleyen süreçte olumsuz çevre koşulları altında kaybedilebilir.
1. Evre: Güvene Karşı Güvensizlik (0-1 yaş) Her bebek, ihtiyaçlarının zamanında ve yeteri seviyede karşılanmasını ister. Bebeğin kendini ifade edebilmek için ağlamaktan başka bir yolu yoktur. Bu dönemin psikososyal krizinin olumlu atlatılabilmesi için, bebeğin tüm ihtiyaçlarının zamanında ve yeterince, tutarlı şekilde karşılanması gerekir. Erikson'a göre nicelikten daha önemli olan şey niteliktir.
Bebeğe bakan kişinin sürekli, tutarlı ve aynı olması, temel güven duygusunun temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle bebeğin güven duygusunu kazanabilmesinde ilk çevrelerinin büyük oranda düzenli olması önem taşımaktadır. Eğer ihtiyaç duyduğunda çevresinde hiç kimseyi bulamıyorsa ya da ihtiyacını karşılayan kişiler sürekli değişiyorsa, ihtiyacı bazen aşırı bazen yetersiz şekilde karşılanıyorsa, kısaca çevre tahmin edilemiyor, düzenli, tutarlı ve sürekli değilse bebek güven duygusunu geliştiremez. Dünyanın güvenilmez bir yer olduğuna inanır.
Duyusal uyumsuzluk yaşayan çocuklar, kendilerine olması gerekenden çok daha fazla güven duyarlar, bu nedenle yaşamları boyunca gereksiz riskler alarak büyük sorunlar yaşayabilirler
2. Evre: Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç (1-3 yaş) Bu döneme hakim psikososyal krizin olumlu olarak atlatılabilmesi için en önemli yol, çocuğun tek başına yapabileceğine emin olunan işlerde, onun yerine işi yapmamak, onun yapmasına olanak sağlamaktır. Ayrıca kendiyle ilgili konularda seçim hakkı verilmelidir. Kendini dış dünyaya açmaya, aileye koşulsuz olarak bağımlı kalmamaya çalışan çocuk, kendisine seçme şansının tanınması halinde, kendi düşüncelerine de önem verildiğini anlayacak ve bu durum, bir önceki dönemde kazanılmaya başlanan özgüven duygusunu pekiştirecektir.
▫2,5 yaşındaki Semih, annesiyle birlikte misafirliğe gitmek üzere hazırlanır; annesinin ayakkabısını giymesi konusunda kendisine yardım etmeye çalışması üzerine, annesinin elini iter ve ayakkabılarını kendisi giymeye çalışır.
3. Evre: Girişimciliğe Karşı Suçluluk (3-6 yaş) Bu dönemin en tipik özelliği hızla gelişen motor ve dil becerilerinin çocuğun dünyasını genişletmesi ve buna bağlı olarak çocukta artan merak duygusudur. Çocuk her gördüğü şeyi 'Anne bu ne?', 'Baba bu ne?' şeklinde sorularla öğrenmeye çalışır. Merak duygusu sadece sözel sorularla sınırlı değildir. Bazen fiziksel yollarla da kendini gösterebilir. Çocuk merakı nedeniyle başkalarının özel yaşantılarına izin almadan girebilir.
Bunun yanında çocuğun gelişmiş motor becerileri vücudunu dur duraksız kullanma ihtiyacını da ortaya çıkartır. Bu nedenle bu dönemin çocukları sürekli olarak koşmak, atlamak, oyun oynamak isterler. Ayrıca çocuğun gelişmiş bir hayal gücü vardır. Gerçekleştirdiği girişimlerin birçoğunda, hayal gücünün etkisi gözlenir.
Çocukta girişkenliği oluşturmak, her şeyden önce çocuğun bu döneme has, yoğun olarak işleyen merak duygusunu bıkmadan, usanmadan tatmin etmesiyle mümkündür. Burada ebeveynlerin dikkat etmesi gereken nokta, çocuklarının sorularını cevaplarken mümkün olduğunca gerçekçi ve somut şekilde, net cevaplar vermeleridir. Çevrenin baskıcı, engelleyici, suçlayıcı, aşırı korkutucu ve cezalandırıcı tutumu ise çocuğun ileriki yaşamında cinsel sorunlar yaşamasına ve aşırı suçluluk duyguları geliştirmesine neden olabilir.
4. Evre: Başarıya Karşı Yetersizlik Duygusu (6-12 yaş) Dönemin en büyük özelliği bu zamana kadar sürekli ana-babasıyla beraber olan çocuğun sosyal çevresine öğretmen ve arkadaşların da eklenmesidir. Bu sayede çocuğun sosyal çevresi son derece genişler. Ana-babanın, çocuğun üzerindeki etkisi ilk kez bu dönemde azalmaya başlar. Özellikle de öğrencinin sosyalleşmesinde sınıf öğretmenine büyük görevler düşmektedir. Çocuğun başarı duygusu gelişecektir.
Başarı duygusunun gelişmesinde, çocuğun potansiyeline uygun hedeflerin belirlenmesi oldukça önemlidir. Potansiyelin çok altında ya da çok üzerinde hedeflerin belirlenmesi, çocukta aşağılık duygusunun oluşmasına zemin hazırlar.
5. Evre: Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Krizi (12-18 yaş) Dönemin en büyük özelliği, ergenin büyük bir kimlik arayışı içerisinde oluşudur. Bu süreç, insanların belki de en karmaşık duygularla dolu olduğu evredir. Çünkü birey bir yandan çok hızlı fiziksel ve fizyolojik değişimle baş etmeye çalışırken, bir yandan da gelecekteki kariyeri hakkında yeni kararlar üzerinde düşünmektedir. Ergen bu döneme kadar büyük oranda ana- babasının etkisi altındadır. Ancak bu dönemle birlikte, bireyin gelişim sürecindeki hakim ortam yerini arkadaş (akran) çevresine bırakmaya başlar.
Ergenin sağlıklı bir kimlik kazanmasının temel koşulu, çevresinde model alabileceği, özdeşleşebileceği yetişkinlerin bulunmasıdır. Bu nedenle ebeveynler olumlu model olmalı ya da ergenin çevresinde olumlu modeller oluşturmalıdır. Erikson`a göre ergenin kimlik sorununu çözmesi halinde ergen kendinden emin bir şekilde yaşamını sürdürebilecek ve başarılı olacaktır.
Marcia ve 4 Kimlik Statüsü KİMLİK TİPLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Başarılmış (Başarılı) Kimlik Moratoryum Kimlik (Askıya Alınmış) İpotekli KimlikDağınık Kimlik Ergen, çevresindeki olanakları araştırmış mı? (Kimlik bunalımı yaşanmış mı?) EVET HAYIR (Çok istisnai olarak bazen az da olsa arayış vardır.) Bir kimliğe bağlanma gerçekleşmiş mi? EVETHAYIREVETHAYIR ALT - ÜST Kimlik Durumu ÜST KİMLİK (Olumlu kimlik) ÜST KİMLİK (Olumlu kimlik) ALT KİMLİK (Olumsuz Kimlik) ALT KİMLİK (Olumsuz Kimlik) Kendine Bakış Açısı DEĞERLİKARARSIZ ONAY BEKLEYEN KAÇINAN
a. Başarılı (Başarılmış) Kimlik Bu kimlik statüsüne ulaşan bireyler, çevrelerindeki tüm olanakları etraflıca araştırmıştır. Yani kimlik krizi yaşamışlardır. Süreç sonunda ise bir kimliğe kalıcı olarak bağlanmışlardır. Bir kişinin başarılı kimlik kabul edilebilmesi için kimlik arayışında bocalama yaşasa bile eninde sonunda kendi istediği kimliğe ulaşması gerekir. Başarılı kimliğe ulaşan bireyler, herhangi bir kararsızlık anında etkin kararlar alarak etkili tercihlerde bulunabilirler ve verdikleri kararların doğruluğunu kabul ederler. Kendilerini kabullenirler, çevrelerindeki kişilerin de kendisini kabullendiğinin farkındadırlar.
b. Askıya Alınmış (Moratoryum) Kimlik Bu kimlik statüsünde kimlik krizi yaşanmıştır. Yani birey çevresindeki olanakları etraflıca araştırmıştır ya da henüz araştırma evresindedir. Fakat başarılı kimlikte olduğu gibi henüz bir kimliğe bağlanma söz konusu değildir. ▫Ergenlik yıllarındaki Semih, meslekler hakkında ayrıntılı inceleme yapmış, okul rehberlik biriminden, halen bu meslekleri yapan kişilerden, çevresindeki kişilerden gerekli bilgileri almış ancak yine de hangi mesleği seçeceğine karar verememiştir.
c.İpotekli Kimlik Bu kimlik statüsünde kimlik krizi yaşanmaz. Çünkü birey çevresindeki hiçbir olanağı araştırmaz. Başta anne - babası olmak üzere, yakın çevresindeki kişilerden, kendisi için uygun görülen kimliğe bağlanır. Başka bir deyişle kimlik arayışı olmadığı halde, kimliğe bağlanma söz konusudur. İpotekli kimliğe sahip bireyler, yaptıkları seçimlerin kendilerine uygun olup olmadığını sorgulamazlar. Bu kimlik yapısı, büyük oranda özerkliğini kazanamamış, bağımlı bireylerde görülmektedir. ▫Anne ve babası avukat olan Ahmet, anne ve babasının "Sen de avukat olmalısın" düşüncesini hiç sorgulamadan, araştırmadan kabul etmiştir.
d. Dağınık Kimlik Bu kimlik statüsünde ergen ya hiç kimlik arayışına girmemiştir ya da arayış olsa bile çok sınırlıdır. Yani kimlik krizi yaşanmamıştır. Bununla birlikte ipotekli kimlikte olduğu gibi, bireye hazır kimlik modellerinin sunulması da söz konusu değildir. Bu nedenle birey herhangi bir kimliğe de bağlanamaz. Dağınık kimliğe sahip kişiler, hissettikleri eksikliği doldurabilmek için sadece kendileriyle ilgilenmeye başlarlar. Dört kimlik statüsü içerisinde, bireyin kendisiyle en çok ilgili olduğu statüsüdür.
6. Evre: Dostluk Kazanmaya Karşı Yalnız Kalma (18-30 yaş) Bir önceki dönemde geleceğe dair planlar kuran birey, bu dönemde planlarını hayata geçirmeye çalışır. İlk olarak özellikle karşı cinsle arkadaşlık ve yakın ilişkiler kurmaya çalışır. (Kimliğini kazanamayan birey, gerçekçi anlamda yakın ilişki de kuramaz.) Bireyin yaşamında evlilik ve iş yaşamı da son derece önemli hale gelir.
Bu dönemde ana-babanın birey üzerindeki etkisi ya tamamen yok olmuştur ya da son derece azdır. Çünkü birey artık kendisinin ebeveyn olduğu yeni bir aile kurmaktadır. Bireyin düşünceleri ve hayalleri daha önceki dönemlere göre daha gerçekçidir, dostlukları sağlam temeller üzerine kurulur. Bireyin psikososyal krizi olumlu atlatması halinde sevgiyi güvenli bir şekilde verebilir - alabilir. Çevresindeki kişilerle dostluk ilişkisi kurmakta zorluk çeken birey ise kendini psikolojik bir yalnızlığa itebilir ve bu durum yaşantısının sonuna kadar devam edebilir.
( , Sabah Gazetesi)
7. Evre: Üretkenliğe Karşı Durgunluk (30-60 yaş) Bir önceki evrede iş sahibi olmasıyla birlikte tam anlamıyla üretkenliğe başlayan birey, bu evrede mesleğinin profesyonel yıllarına ulaşmıştır. Mesela işçi olarak başladığı mesleğinde artık bir şef ya da ustabaşı öğretmen olarak başladığı mesleğinde başöğretmen olmuştur. Yani bu dönemde üretkenlik denince anlaşılması gereken yeni bir kuşak oluşturmak, rehberlik etmektir.
8. Evre: Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk (60 yaş ve üzeri) Bu evrenin psikososyal krizinin olumlu geçmesi büyük oranda bireyin bundan önceki dönemlerdeki yaşantısına bağlıdır. Yani birey önceki yedi dönem boyunca olumlu bir birikim yapabilmişse, başka bir deyişle mutlu, güvenilen, sevilen, aranan bir kişi olabilmişse bu dönemde benlik bütünlüğünü tam olarak sağlayacak ve yaşamının geri kalan yılları boyunca mutlu, huzurlu bir birey olacaktır.
Geçmişinde onulmaz hatalar barındıran ve bu suçluluk duygusunu aşamayan, yani geçmişini kabullenemeyen kişilerse bu evrede huzursuz olur, “Keşke bunu yapmasaydım.”ya da “Keşke şunu şöyle yapsaydım.”gibi eskiye dönük türlü pişmanlık düşüncelerine bürünür. Ölümden korkar, bir türlü ölümü kabullenemez. Hatta hiç ölmeyecekmiş gibi para biriktirmeye, varlığını artırmaya çalışır.
AHLAK GELİŞİMİ
Ahlak 1. Doğruyu yanlıştan ayırt etmek, 2. Bu ayrıma göre davranmak, 3. Erdemli davranışlarla onur duygusunu yaşamak ve insanın, ölçütleri çiğneyen eylemleri için suçluluk ve
PİAGET VE AHLAK GELİŞİMİ Ahlak gelişimi, bilişsel gelişime paralel olarak ilerlemektedir. Üst düzey ahlaka ulaşmış herkes, üst düzey bilişsel gelişime kesinlikle sahiptir. Üst düzey bilişsel gelişime ulaşmış herkes, üst düzey ahlaka sahiptir denilemez. Piaget ahlak gelişimini; 1. Ahlak öncesi evre (0 - 5 yaş) 2. Dışa bağımlı ahlak (ahlaki gerçekçilik-heteronom ahlak yaş) 3. Ahlaki özerklik (otonom ahlak -11 yaş ve sonrası) olmak üzere üç dönemde incelemiştir.
1. Ahlak Öncesi Evre (0 - 5 yaş) Piaget`ye göre çocuklar yaklaşık 5 yaşına kadar, dışarıdan gördüğü olayları aynen taklit ederler, yani çevrelerinde gördüklerinin ne anlama geldiği konusunda bir fikirleri yoktur. Yetişkin otoritesine körü körüne bağlılık vardır, önemli olan cezadan kaçmaktır. Bu nedenle yaşamın ilk beş yılında gerçekçi anlamda bir ahlak gelişiminden söz edilemez.
2. Dışa Bağımlı Ahlak (Ahlaki Gerçekçilik - Heteronom Ahlak) Evresi (6-10 yaş) 6 ile 10 yaş arasında çocuklar çevrelerinde gördükleri olayların ne anlama geldiğini kısmen anlamaya başlarlar. Piaget`e göre bunda oyun ve akranlarla etkileşim önemli paya sahiptir. Bu aşamanın temel özelliği, kurallara mutlak uyum olmasıdır. Onlara göre kurallar çok büyük bir otorite tarafından konmuştur.
3. Ahlaki Özerklik (Otonom Ahlak) Evresi (11 yaş ve üzeri) Piaget`ye göre çocuklar yaklaşık 11 yaşından itibaren kuralların insanlar tarafından konmuş basit şeyler olduğunu anlar. Böylece kuralların çoğunluğun isteğine ve faydasına göre değiştirilebileceği düşüncesine kavuşurlar. Artık "bir kuralı çiğnemek otomatik olarak cezaya neden olur" düşüncesi yoktur. Bir kural çiğnenmişse ortaya çıkardığı sonuçtan önce nedene - niyete bakılır ve ahlaki değerlendirme buna göre yapılır.
KOHLBERG VE AHLAK GELİŞİMİ Kohlberg, Piaget`nin ahlaki gelişim kuramına dayalı olarak kendi kuramını geliştirmiştir. Bu nedenle Piaget`nin kuramındaki temel doğrular, Kohlberg için de kısmen geçerlidir. Kohlberg, çalışmalarında ahlaki ikilem içeren hikâyeler kullanmıştır. Bu hikâyeler, bireyi hikâyedeki kişinin davranışlarıyla ilgili “doğru”- “yanlış” cevaplarına itmektedir. Ancak Kohlberg`e göre bireyin içinde bulunduğu ahlaki gelişim dönemi verilen “doğru”-“yanlış” cevaplarıyla değil, bu cevaplara yapılan açıklamalarla ortaya çıkmaktadır.
1. Gelenek Öncesi Düzey a. Ceza ve İtaat Eğilimi b. Araçsal İlişkiler Eğilimi 2. Geleneksel Düzey Kişiler Arası Uyum Eğilimi Kanun ve Düzen Eğilimi 3. Gelenek Sonrası Düzey Sosyal Sözleşme Eğilimi Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi
1. Gelenek Öncesi Düzey Bu düzeyde kişi iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır. Ancak bunları, ceza ödül gibi fiziksel sonuçlarına göre ya da bu kuralları ortaya koyan kimselerin fizik gücüne göre değerlendirir. Genel anlamda yoğun bir benmerkezcilik ve bencillik gözlenir.
a. Ceza ve İtaat Eğilimi (Cezadan Kaçma - Boyun Eğme) Bu evrede otoriteye kesin surette uyum vardır ve çocuklar cezalandırılmaktan kaçarlar. Bir davranışın sonucu, o davranışın iyi ya da kötü olduğunu belirler. Yani ödüllendirilen her davranış iyidir, doğrudur.
Bireyin davranışı yapma ya da yapmama nedeni ortamda otoritenin olup olmamasına göre değişir. Yani yakalanmadığı, ceza almadığı sürece davranışı yapmaya ya da yapmamaya devam eder ya da davranışı yapmasının tek nedeni ceza almamaktır. ▫Odasında televizyon izleyen Ahmet, annesinin ayak sesini duyunca hemen çalışma masasının başına oturup ders çalışmaya başlar.
Genel anlamda olayın dış görünüşü ya da meydana gelen zararın büyüklüğü sonucu birebir etkiler. Yani olayların gerisindeki nedenlerin herhangi bir önemi yoktur. Bir davranış cezalandırılıyorsa kötü, cezalandırılmıyorsa iyidir ya da yakalanamadığı sürece davranış doğrudur.
b. Araçsal İlişkiler Eğilimi (Saf Çıkarcılık - Değiş Tokuş-Bireyselcilik) Bu evrede birey ilk kez kendisi dışındaki diğer insanların da bazı ihtiyaçları olduğunu anlar. Ancak ihtiyaçların giderilmesi noktasında kendisi hâlâ birinci plandadır. Doğru davranış, kişinin gereksinmelerini tatmin eden davranıştır. Sevgi, adalet, bağlılık gibi kavramlar yerine pragmatik alışveriş söz konusudur. Bireyin kendi istek ve gereksinimleri, başkalarınınkinden daha önceliklidir. ▫Sen benim sırtımı kaşı, ben de seninkini kaşıyayım. ▫Gör beni göreyim seni. ▫Bugün için ona borç vereyim ki, lazım olunca ben de ondan isterim. ▫Düğünde onlar bizim oğlana altın takmıştı, bizim de onlara altın takmamız lazım. ▫"Kan verin, bir gün sizin de ihtiyacınız olabilir."
Bu evredeki bireyler, çıkarlarına göre davranırlar. ▫Ahmet annesinden azar işitince babasına, babasından azar işitince annesine sığınmaktadır. ▫Unutulmaz "Neşeli Günler" filmindeki Şener Şen`in canlandırdığı "Şakir" karakterini hatırlayınız. Şakir, Kazım'la (Münir Özkul) kavga edince Saadet`in (Adile Naşit) yanına taşınmakta. Saadet`le kavga edince Şakir`in yanına taşınmaktadır.
Avrupa Yakası dizisinde Burhan Altıntop (Engin Günaydın) karakterinin davranışları gözlemlendiğinde, yaşamının saf çıkarcılık üzerine kurulu olduğu görülecektir. Bu süreç, çocuğun diğer insanların ilgilerinin - ihtiyaçlarının farkına vardığı ilk aşamadır. Ancak gereksinmelerin tatmin edilmesinde bireyin kendisi hâlâ birinci aşamadadır. ▫Ahmet pastayı keserken daima en büyük dilimi kendisine ayırmaktadır. Ancak hangi dilimin kendisine geleceğini bilemediği zamanlarda, pastayı mümkün olduğunca eşit kesmeye çalışır.
2. Geleneksel Düzey Bu dönemle birlikte birey ailesi, arkadaşları, içinde yaşadığı ulus için ilk kez kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atar. "Empati" yeteneğinin kazanılmasıyla birlikte birey kendisini başkalarının yerine koyabilmektedir. Kohlberg`e göre rol alma ya da empati kurma becerisi gelenek öncesi düzeyden geleneksel düzeye geçişte en önemli bilişsel ayırt edicidir. Çocuklarının ahlaki gelişimlerine destek vermek isteyen ebeveynlerin, onların rol alması için fırsatlar oluşturması gerekir.
c. Kişilerarası Uyum Eğilimi (İyi Çocuk Eğilimi) Bireyin kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atabildiği ilk evredir. Birey, yoğun şekilde içinde bulunduğu akran gruplarıyla işbirliğine girer. Süreç dahilinde 'iyi davranış' demek 'başkalarını mutlu etmek' demektir. Birey, olayları çevresindeki kişilerin gözleriyle görmeye başlamıştır (Empati). Bireyin davranışlarının temelinde kendisi değil, yakın çevresi yatmaktadır. Birey için içinde bulunduğu akran grubunun kuralları geçerlidir. Temel güdü, bu grup tarafından kabul edilebilmektir. Bu nedenle yaşadığı grubu mutlu etmeye dönük davranışlar geliştirir, dışlanmaktan, ayıplanmaktan korkar.
d. Kanun ve Düzen Eğilimi Bireyin toplumsal görevlerini içinde yaşadığı ulusun kurallarına uygun olarak yerine getirmesi bu dönemin doğru davranışıdır. Artık akran ya da aile "kuralları değil, toplumsal kural ve kanunlar geçerlidir. Kanunlar tartışılmadan, sorgulanmadan uygulanır; kurallara ve kanunlara uymayanlar onaylanmaz, uygun şekilde yaptırım uygulanır. Artık önemli olan başkalarını mutlu etmek değil, mevcut kanunlara koşulsuz uyum göstermektir.
3. Gelenek Sonrası (Üstü) Düzey (Özerk ya da İlkeli Düzey) Bu düzeye ulaşabilen bireyler, mevcut otoriteden bağımsız olarak, toplumsal düzeni, yasaları sorgulayabilmektedirler. Böylece birey ahlak ilkelerini seçebilir, kendisine özgü ahlaki değerler sistemi geliştirir. Gelenek sonrası düzey, kuralları reddetmek anlamına gelmez. Tam tersine kurallar, sosyal refahı korumak için savunulur. Ancak tek bir farkla; savunulacak kurallar önce sorgulanır, değerlendirilir. Birey bu sorgulama sonunda mevcut kuralların insan haklarına, eşitliğe, özgürlüğe vb. değerlere uygun olduğu sonucuna varırsa kuralı kabullenir ve savunur, değilse reddeder.
e. Sosyal Sözleşme Eğilimi Toplumun kanunlarının demokratik olarak değiştirilebilmesi esasına dayanır. Toplum kanunları ve değerleri görelidir, yanı topluma özgüdür. Kanunların var olma nedeni sosyal düzeni koruma ve temel yaşama-özgürlük haklarını güvence altına almaktır. 'Doğru davranış', 'insan hakları ve toplum yararı gözetilerek yapılan, kabul edilmiş ilkelere uygun davranış'tır. Yasalar, kanunlar, düzen, sistem, olduğu gibi, körü körüne kabul edilmez, sorgulanır gerektiğinde değiştirilebilir. Kanunlar, uygulandığı bireylere adil olduğu ve ihtiyacı karşıladığı sürece saygıyı hak eder.
f. Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi Bireyin ahlak ilkelerini kendinin seçip oluşturduğu, ahlak gelişiminin son aşamasıdır. Bu aşamada sözü edilen temel ilkeler; adalet, insan hakları, gibi soyut düşüncelerdir. Evrensel ahlak ilkelerinin özünü 'Her ne koşulda olursa olsun, insan hayatı her şeyden önemlidir.' düşüncesi oluşturmaktadır. ▫Dünya tarihi savaşlarla doludur. Hatta son beş yüz yıllık sürede savaşsız geçmiş bir yıl yok gibidir. Ancak hiçbir şey savaş nedeni olmamalıdır. Çünkü yaşamda hiçbir şey, bir insanın hayatından daha önemli değildir.
Evrensel ahlak evresine ulaşmış bireyler, ihtiyaç duyulduğunda bir başkasını kurtarabilmek için kendi canlarını riske atabilirler. (Mesleği gereği ya da bir zorunluluk nedeniyle değil, sadece insanlık adına.)
KPSS 2001 İki yaşındaki bir çocuk kaydıraktan kaymak istemekte, kendisini tutmaya çalışan annesinin ellerini itmektedir. Çocuğun bu davranışı hangi gelişimsel özellikle açıklanabilir? A) Merak B) Özerklik C) Başarı D) Yakınlık E) Üretkenlik KPSS 2001 İki yaşındaki bir çocuk kaydıraktan kaymak istemekte, kendisini tutmaya çalışan annesinin ellerini itmektedir. Çocuğun bu davranışı hangi gelişimsel özellikle açıklanabilir? A) MerakB) ÖzerklikC) BaşarıD) YakınlıkE) Üretkenlik
KPSS 2002 Erikson`un gelişim kuramına göre ergenlik döneminde köyden kente göç edenler üzerinde, göçle ortaya çıkan toplumsal sorunların öncelikle nasıl bir etki yapması beklenir? A) Zihinsel gelişimi yavaşlatması B) Soyut İşlemler döneminden çok hızlı geçmelerine yol açması C) Toplum içindeki rolleri konusunda karmaşa yaşamalarına yol açması D) Temel güven duygusunu kazanmalarını önlemesi E) Olumlu bir benlik kavramı geliştirmelerini engellemesi
KPSS 2004 Yirmi yaşındaki Gülşen, kimsenin samimiyetinden emin olmadığı için karşı cinsle yakın ilişki kurmakta zorlandığını söylemektedir. Erikson`un gelişim kuramına göre, Gülşen'in bu sorunu, içinde bulunduğu aşağıdaki gelişim dönemlerinden hangisinin olumsuzlukla sonuçlanmasına yol açacaktır? A) Özerklik - Kuşku ve utanç B) Güven - Güvensizlik C) Girişimcilik - Suçluluk D) Yakınlık - Uzaklık E) Kimlik kazanma - Bocalama
KPSS 2006 Emekli olduktan sonra yaşamını değerlendiren ve o güne kadar yaptıklarını anlamlı, hedeflerine ulaşmış bularak kendini mutlu hisseden 65 yaşlarındaki bir yetişkin, Erikson`un psikososyal gelişim kuramına göre olgunluk yıllarına özgü aşağıdaki gelişim özelliklerinden hangisini göstermektedir? A) Özerklik ve bağımsızlık B) Üretkenlik C) Kimlik kazanma D) Temel güven duygusu E) Benlik bütünlüğü
KPSS 2007 Bir sınıf öğretmeni, öğrencilerin görsel sanatlar dersinde bazı araç ve gereçleri kullanarak bir şeyler oluşturma girişimlerini desteklemektedir. Erikson`un psikososyal gelişim kuramına göre, öğretmenin bu desteği aşağıdaki gelişimsel çatışmalardan hangisinin olumlu sonuçlanmasına yardımcı olur? A) Girişkenliğe karşı suçluluk B) Özerkliğe karşı utanç ve kuşku C) Temel güvene karşı güvensizlik D) Başarıya karşı aşağılık duygusu E) Kimliğe karşı rol karmaşası
KPSS 2007 Lise son sınıfta okuyan Ayşe, küçük yaştan beri mühendis olmayı istemekte ve üniversite planlarını buna göre yapmaktadır. Ancak, babası mühendisliğin kadınlara uygun bir meslek olmadığını öne sürerek Ayşe'yi, kadınlara daha uygun olduğunu düşündüğü öğretmenlik gibi bir meslek seçmeye teşvik etmektedir. Mühendis olma isteğini babasının desteklememesi nedeniyle, Ayşe ne tür bir meslek seçeceği konusunda kararsızlığa düşer. Erikson'un psikososyal gelişim kuramına göre, Ayşe'nin meslek seçimi konusunda kararsızlığa düşmesi aşağıdakilerden hangisine örnek olabilir? A) GüvensizlikB) Psikososyal moratoryum C) Ego bütünlüğüD) Rol karmaşası E) Durgunluk
KPSS 2007 Yaşamın son dönemlerinde, geçmişine dönüp baktığında 'keşke' sözcüğünü çok kullanan ve yapmış olduğu seçimlerden memnuniyet duymayan bir birey, Erikson`un psikososyal gelişim kuramına göre aşağıdaki gelişim krizlerinden hangisini yaşamaktadır? A) Kimliğe karşı rol karmaşası B) Üretkenliğe karşı durgunluk C) Özerkliğe karşı utanç ve kuşku D) Temel güvene karşı güvensizlik E)Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk
KPSS 2008 Bir süre öğretmenlik yapan Berrin 30 yaşlarındayken tanıştığı Mehmet'le son şansı olarak düşündüğü için evlenmiştir. Evlendikten sonra çalışmayı bırakan Berrin iki çocuk sahibi olmuştur. Eşi sık sık iş seyahatlerine çıktığı için evin tüm sorumluluğunu üstlenen Berrin, zamanla eşinin ilgisizliğinden yakınmaya başlamıştır. Berrin günlerini hem çocuklarını iyi bir biçimde yetiştirerek, hem de çevresindeki sosyal çalışmalara gönüllü katılarak geçirmiştir. Şu anda 60 yaşında olan Berrin, iyi eğitim gören ve mutlu evlilikler yapan çocuklarıyla gurur duymaktadır. Berrin'in son yıllardaki tek sorunu, eşiyle olan ilişkisinin kötüye gitmesidir. Bu yüzden, sadece ekonomik gereksinimlerini karşılayan biriyle neden evliliğini sürdürdüğünü sorgulamaya başlamıştır. Berrin artık çocuklarıyla birlikte yaşamak istemekte, ancak onların düzenini bozmaktan da çekinmektedir. Erikson`un psikososyal kişilik kuramına göre, yukarıdaki bilgilere bağlı olarak, Berin`le ilgili aşağıdaki sonuçlardan hangisine varılabilir? A) Eşiyle sorunlar yaşamasına karşın evlendiği için yakınlık duygusunu geliştirmiştir. B) Çocuklarının iyi yetişmelerini sağlamış, böylelikle üretkenlik duygusunu kazanmıştır. C) Yaşlılıkta, çocuklarının yanına taşınmak istemesine karşın, onların düzenini bozmak istemediği için ego bütünlüğünü kazanmıştır. D) Ekonomik güce sahip olmadığı için eşinden ayrılamadığından, utanç ve suçluluk duyguları yaşamaktadır. E)Evlenerek öğretmenlik mesleğini bıraktığı için kimlik duygusunu kazanamamıştır.
KPSS 2009 Fen bilgisi öğretmenliği 1. sınıf öğrencisi Gökçe, otobiyografisinin bir bölümünde şunları yazar: "Annem çok fazla ilgilenir benimle. Örneğin patenlerim, gitarım vb. bana sorulmadan, çok önceden alınmıştır. Ancak, evde tembellik yapmaya bile hakkım yoktur. Babama göre bir spor dalıyla ilgilenmeli, anneme göre en az bir müzik aleti çalmalıyım. Kısacası çok şey beklendi benden. Hepsini gerçekleştirmek için çabalamam, çok fazla zorlanmama da neden oldu. Doktor olmamı istediler, çok çalıştım tıp fakültesini kazandım ama yürütemedim. Önceleri bana sağlanan bütün olanaklara karşın isteklerini yerine getiremediğim için çok suçladım kendimi. Bugün, ailemin istediği gibi bir doktor olamayacaksam da bu bölümde okumaktan çok mutluyum. Ben mutlu olunca ailem de mutlu oldu. Keşke bunu daha önceden anlayıp başka okullara gitmek, sonra kayıt dondurup tekrar ÖSS'ye hazırlanmak zorunda kalmasaydım." Bu bilgilere göre, Gökçe'nin mesleki açıdan hangi kimlik statüsüne sahip olduğu söylenebilir? A) Başarılı kimlikB) Bağımlı (ipotekli) kimlik C) Ters kimlikD) Ertelenmiş (moratoryum) kimlik E) Kimlik dağınıklığı