Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Ağustos 2013. Geçmişte Anadolu insanına sık sık seyrettirilen “darbe filmi”, şimdi Mısır’da oynatılıyor… Batı kaynaklı yapımcılar bu filmin benzerini.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Ağustos 2013. Geçmişte Anadolu insanına sık sık seyrettirilen “darbe filmi”, şimdi Mısır’da oynatılıyor… Batı kaynaklı yapımcılar bu filmin benzerini."— Sunum transkripti:

1 Ağustos 2013

2 Geçmişte Anadolu insanına sık sık seyrettirilen “darbe filmi”, şimdi Mısır’da oynatılıyor… Batı kaynaklı yapımcılar bu filmin benzerini Taksim’de “yerli figüranlarla” vizyona sokmak istediyse de, “ideolojik azınlıklar” ve “tencereciler” dışında filme ilgi gösteren olmadı… Demek ki, raftan indirilen darbe filmleri eskisi gibi satış yapamıyor. Bize düşen: En kötü filme bile bilet alan “azgın azınlıkların” psikolojilerini; yani, yapmak istediklerini bilebilmektir…

3 Niyet, kucaktakini indirmek değil, “seçimle gidersiniz” diyerek yöneticileri korkutmaktı. Emperyalist batı, bizzat kendilerinin ortaya atıp savundukları değerleri kendi halkı için “olmazsa olmaz” kabul ederken, muhatap Müslüman olunca “yok” sayar. Sandık sandık diyen sahtekâr batı, sandıktan Müslüman çıkınca hemen darbe yaptırır… Halk yığınları uyurken… Emperyalistler “Demokrasi iyidir, sizde bizim gibi sandık kullanın” dediler… GRAFİK ANLATIMLA “MISIR’DAKİ DARBE” FİLMİ Halk yığınları uyanıp sandıkla tanışınca… Sandıktan çıkanlar milli politika izlemeye başladı… Batının yandaşları Emperyalistler çıkarlarının tehlikeyi girdiğini görünce maskelerini çıkardılar. Türkiye’de olmadı, burada başardım. BU FİLMİ DAHA ÖNCE BİZE DE SEYRETTİRDİLER Diktatörler batılının kucağında oturup keyiflerine baktılar. Darbeci Bürokrat

4 Yukarıda bahsedilen etnik olarak Türk, dini inanış olarak Müslüman olmayan Rum, Yahudi ve Ermeni gibi azınlıklardan değil, milletin içinde olmasına rağmen birbirinden “farklılaşmış” kesimlerinden bahsedeceğiz. birbirinden “farklılaşmış” kesimlerinden KÜLTÜREL AZINLIK’dan bahsedeceğiz. Bir ülkede; etnik, dini ve kültürel açıdan çoğunluğu teşkil edenlerden farklılık göstererek yaşayan, sayıca az insan topluluklarına “etnik veya dini azınlık” diyebiliriz. ETNİK – DİNİ AZINLIK “Azınlık Psikolojisi” denilince akla “Azınlık kimdir?” sorusu gelmelidir. Bulunan cevap, kendi içinde “psikoloji”sini de taşıyacaktır. ETNİK – DİNİ TEMELLİ AZINLIK İmparatorluk bakiyesi Anadolu insanı etnik, inanç, kültür yapısı itibariyle çok renkli ve çok seslidir… Farklılıklarının ortak paydası İslâm olanlar “millet”, gayrimüslim olanları ise “azınlık” statüsü içinde yer almışlardır. Bugün itibariyle aramızda vatandaş olarak yaşayan az sayıdaki Rum, Yahudi ve Ermeni “kurumlarını korumak” adına Lozan’da (özü etnik değil, dini olan) “azınlık hakları” almışlardır. Özetle: Onlar, Türk ve Müslüman olmayan (Hukuki Azınlık) vatandaşlarımızdır. BU AZINLIĞIN PSİKOLOJİSİ “Ruh Bilimi” olarak tanımlanan psikolojinin “azınlık psikolojisi” kavramı içindeki karşılığına gelince: Azınlık grubunu oluşturan kişiler, ortak özelliklerini kaybedip “asimile olma korkusu” taşırlar. Bu korku onları birbirlerine yaklaştırır, kaynaştırır. Bu kaynaşma onları içine kapalı toplum haline dönüştürür ve bireysel düşünce, bireysel davranış yerini “grubun davranışı”na bırakır. Bunda egemen grubun kendilerine “alt grup muamelesi” yapmasının (dışlamasının, ön kesmesinin) de rolü vardır… BURADAN İTİBAREN 1

5 KÜLTÜREL YOZLAŞMA ( Farklılaşmak ) Osmanlı’da başlayıp Cumhuriyet’le devam eden “Batılılaşma” milletin kültürü ile bağı olmayan “yeni bir sınıfın” iktidarını doğurdu. Bu iktidarın hedefi millete “din dışı yeni bir kimlik” kazandırmaktı; bunun için de insanımızın İslam’la ilişkisini kesmek için elinden geleni yaptı… Sekülerizm, ırkçılık, ateizm gibi batının her türlü pislikleri “pozitivizm adıyla” okullara ve günlük hayata sokuldu… “On yılda yeni nesiller üretme” çabaları dinin yeni nesillere aktarılmasının önünü kesti. Sonuçta; dini duyarlılığı olanlar hasarı azaltabilmek için “içine kapanırken”, dini hassasiyeti olmayanlar da seküler yaşantısını sokağa taşıdı, yaygınlaştırdı. Bugün sokaklarda gördüğümüz çirkinlikler “dinsizlik değirmeninin posaları”dır… Bugün; insanımızın çoğu Müslüman olduğunu söylerken, öte yandan İslâm dışı hayat sürüyor. Özetle: Bu millet farklı kültür azınlıkları’nın oluşturduğu bir “yığın”a dönüşmüş durumda. Gelinen noktada; oran olarak az sayıda da Gelinen noktada; oran olarak az sayıda da olsalar, fikirleriyle, yaşantısıyla “Müslüman” olsalar, fikirleriyle, yaşantısıyla “Müslüman” olanları da (vahiy azınlığı’nı da) görüyoruz. olanları da (vahiy azınlığı’nı da) görüyoruz. Sokaklarımız, modern(!) denilen “yozlaşmışların azınlığı” ile dolu; çoğu dinsiz, erdemsiz, hedefsiz; sadece fiziksel yaşıyorlar. Onlar için “evde ayakkabı ile gezmek, alkol içmek, yemeği sol elle yemek, nikahsız cinsellik yaşamak, çıplak gezmek, dans diye yabancıyla vücut teması yapmak, öpüşmek vb.” üzerinde taviz vermediği “tarz” totemleridir… Özetle: “Hayat tarzlarına” adeta tapıyorlar. Bir toplulukta; “hayat tarzı” açısından çoğunluğu teşkil edenlerden farklılık göstererek yaşayan, sayıca az insan gruplarına “kültürel azınlık” diyebiliriz. KÜLTÜRELAZINLIK Osmanlının son dönemiyle başlayıp cumhuriyetin ilk yıllarıyla şiddetini artıran “Batılılaşma / Modernleşme” akımları, “yeni azınlıklar” doğurdu. 2 SEKÜLERİZM Özel hayat dahil, dini hayatın içine sokmamak.

6 İDEOLOJİK AZINLIK Hayat boşluk kabul etmiyor. Siz beyinleri boşaltırsanız birileri orayı doldurur. Nitekim de öyle oldu. Boşluğu sosyalist, komünist, ateist, kemalist, ulusalcı, evrimci, seküler vs. adı altında ideolojiler doldurdu; kendi azınlıklarını oluşturdu “kendi azınlıklarını oluşturdu”. Birileri “sanat, edebiyat, çağdaşlık adı altında” bu milletin değerlerini hep alaya aldı, aşağıladı... Gördüklerimiz ektikleri tohumların meyveleridir. MEDYAAZINLIĞI Batılılaşma adına “mevcudun atılıp, yerine yenisinin konulamamasının oluşturduğu boşluğu” kullananlardan biri de medya olmuştur. Medya dün sokaktaki sinema, gazete, dergi, tiyatro iken, bugün her eve girmiş olan TV ve internet oldu… Medya, milli ve manevi değerleri dışlayarak, ahlâksızlığı her fırsatta yayınlarına sokarak yıllarca yayın yaptı, beyinleri yıkadı… ahlâksızlık ahlâkı ahlâk tanımamazlık Sonuç: Medya, “kendi kültürünü” bir diğer ifade ile “ahlâksızlık ahlâkı” nı oluşturmayı başardı. Dinsizlik üzerine kurulan bu “ahlâk tanımamazlık” ideolojiler için bulunmaz bir zemin oluşturdu.

7 Yaşamının merkezine “nefsini” koyan böylesi insanlar, sadece güdüleriyle yaşarken şeytanın da oyuncağı olurlar. Mantıkları kavgacı, vicdanları hoşgörüsüz, eylemleri ise sağa sola saldırmaktır. Tek bildikleri “başaramayacaklarını bilmelerine rağmen, içinde yaşadıkları sistemi ‘devrim adına’ yıkmaya çalışmak”tır. Hem de kendilerine de zarar verdiklerinin farkında olmadan… Kural tanımadan yaşamak isteyenler ideolojik örgütler için hammadde kaynağıdır. Çünkü; bir insanda nefis aklın önüne geçmişse, beyin ahlâksızlığın ilkeleri üzerinden mantık yürütür ve sahibini yönetir. Böyle biri, örgütün değerlerinden “haz alacağından” örgütü kolayca benimser…Örgüt, kapsamına gireni kullanmadan bırakmaz; önceleri serüven olan hayat, daha sonraları drama dönüşecek olsa da… İDEOLOJİKAZINLIK Kendilerinden bahisle “İdeolojisi olmayan insan yok hükmündedir” diyerek beyni boş gençleri etkileyenler; onları ailesinden, toplumdan, ortak kültürden koparırlar. Devamında da bu gençlerin kendi telkin ve eylemlerini tartışmadan kabullenmelerinin eğitimini verirler. Sonunda gençler, “kukla” yapıldıklarının farkına bile varamadan, kendilerini eylemlerin içinde bulurlar. İdeolojik azınlık gruplarının kendine özgü fikirleri olsa da “yaşam tarzları” aynıdır; çünkü, aynı kaynaktan (sekülerlikten) beslenirler. Kendilerini laik, pozitivist, batıcı, modern ve cumhuriyetin koruyucusu olarak tanımlayan bu kesim, aynı zamanda ülkenin tek sahibi olduklarını söylerler. Onlar için; millet cahildir, kendilerinden olmayanlar haindir, iktidarda olanlar uşaktır… İdeolojik azınlıklar, çoğunluk üzerinde mutlak “baskı kurabilmek” için birbirleriyle dayanışma içerisine girerek “ortak eylem” yaparlar. Ortak paydaları ise, “devrimin önünü açmak için yasakları çiğnemek”tir. Fırsatını bulduklarında “sokak olayları” ve “ele geçirdikleri makam” yoluyla milletin üzerine “karabasan gibi” çökerler. Yalnız kaldıklarında ise birbirlerini yerler.

8 Bizdeki “Sermaye Azınlığı”, finanse ettiği ‘siyasetin / bürokratın’ arkasına sığınarak yıllarca bu milletin kanını emdi. Sayıları % 1 bile değilken milli servetin % 50’sinden fazlasına sahip oldular; ancak, doymadılar… Buldukları satılık bürokrat ve gazeteci ile saltanatlarını sürdürdüler. Milliliği tartışmalı bu azınlık, eskisi gibi “sistemi yönetemediklerini” ve “zeminin ayakları altından kaydığını” görmeye başladıklarında da bazı siyasileri vatan haini, partilerini de “tu kaka” ilân ettiler. Yetmedi; rey verenleri de aşağılamaya başladılar… Tam bir panik hali… Anadolu tarihi acı, bir o kadar da terle dolu. Bu milletin mayasında “dizlerinin üzerinde tekrar doğrulabilmek” tecrübesi var. Evet, Anadolu Müslümanı kendini ve yöneticilerini sorgulamaya ve haklarını sahiplenmeye başladı… Dananın kuyruğunun koptuğu nokta, tam da burasıdır. Yıllardır kısık sesle bile “Bize de özgürlük” diyemeyenler, şimdi iktidardalar ve referandum kazanıyorlar… “Aydın, çağdaş, laiklik” maskesi altında “ilericilik adına gericilik” yapanlar bu durumu nasıl hazmetsinler. İcatları “seçim sandıklarının” içinde kendileri boğuluyor… Öyle bir noktaya geldiler ki, demokrasiyi (sandığı) küçümsemekte, darbeleri savunabilmekteler. Demek ki, “ideolojik azınlığın ahlâkı” böyle bir şey… Darbe çığırtkanlıkları da çözüm olmadı. Bu defa asker kışlasından çıkmadı, daha da kudurdular… Çağın gerisinde kalmış bu “cins kafalılar” şimdi de sokaklara “vandallık” için iniyorlar… Tehdit ediyorlar, önlerine gelene saldırıyorlar. Sokakta taş, molotof kullanıyorlar; sosyal medyada kara propaganda, küfür, iftira… Türkiye’nin talihsizliği bürokratlarının çoğunluğunun “batıya ipotekli kafa”lardan oluşmuş olmasıdır… Bu bürokratlar, “ideolojileri” adına uzun yıllar halkı baskı altında tuttular… Kimisi kendini cumhuriyetin sahibi ilân etti, kimisi dinsizliğinin adını “laiklik” koydu… “Camiler açık” dediler ezanı 18 yıl yasakladılar, namaz kılanı fişlediler. “Okullar açık” dediler kızların eğitim hakkını elinden aldılar; daha neler neler... Bazen sandık sonuçlarıyla geriledilerse de, darbeler yoluyla tekrar tekrar geri geldiler. Her gelişlerinde azgınlıkları daha da artmış olarak… İDEOLOJİKAZINLIĞIN“AZGINLIĞI” VANDALLIK Yakıp yıkan, değer bilmeyen kimse veya topluluk.

9 Anadolu Müslümanları bir asırdır, Anadolu Müslümanları bir asırdır, imtiyazlı azınlığın (solcu, Kemalist, imtiyazlı azınlığın (solcu, Kemalist, ulusalcı, liberal, ateist, vandal vb.) ulusalcı, liberal, ateist, vandal vb.) baskısı altında yaşıyor… Bir bildiriden baskısı altında yaşıyor… Bir bildiriden özetle aldığımız aşağıdaki metin geçmişi nasıl da özetliyor: “Bizim annemiz başı örtülü diye yemin törenimize alınmadı, bacımız okula alınmadı, kamuda çalışamadı.. Gizli gizli namaz kıldık, ya işten kovulduk ya fişlendik… İbadet yapmak istedik gerici diye mimlendik… Çocuğumuz okulda namaz kıldı, fuhuş yapanı bu kadar hor görmemişlerdi… Devlet bir dönemler resmen ikinci sınıf muamelesi yaptı, subay olamadık polise alınmadık.. Sinema ve dizilerde başı örtülüler hizmetçi rolünden yukarı çıkamadı.. Cephede biz şehit olduk, cenazeler gece kondularımızdan çıktı, ama Taksim gençliğine yaraşırdı devlet yönetmek, haşa ne haddimize!!! Yıllarca hor görüldük dışlandık. Elimize tencere alıp sokaklara dökülmedik. Hiçbir zaman devlete millete asi olmadık…” Biz devam edelim: Evet! Müslümanlar asi olmadı; ama, haklarını da “ideolojik azınlıkların elinden” anayasal olarak alamadı. Anadolu Müslümanı, hâlen Lozan azınlıkları kadar bile “dinen” özgür değil. özetle aldığımız aşağıdaki metin geçmişi nasıl da özetliyor: “Bizim annemiz başı örtülü diye yemin törenimize alınmadı, bacımız okula alınmadı, kamuda çalışamadı.. Gizli gizli namaz kıldık, ya işten kovulduk ya fişlendik… İbadet yapmak istedik gerici diye mimlendik… Çocuğumuz okulda namaz kıldı, fuhuş yapanı bu kadar hor görmemişlerdi… Devlet bir dönemler resmen ikinci sınıf muamelesi yaptı, subay olamadık polise alınmadık.. Sinema ve dizilerde başı örtülüler hizmetçi rolünden yukarı çıkamadı.. Cephede biz şehit olduk, cenazeler gece kondularımızdan çıktı, ama Taksim gençliğine yaraşırdı devlet yönetmek, haşa ne haddimize!!! Yıllarca hor görüldük dışlandık. Elimize tencere alıp sokaklara dökülmedik. Hiçbir zaman devlete millete asi olmadık…” Biz devam edelim: Evet! Müslümanlar asi olmadı; ama, haklarını da “ideolojik azınlıkların elinden” anayasal olarak alamadı. Anadolu Müslümanı, hâlen Lozan azınlıkları kadar bile “dinen” özgür değil. DÜN DÜN KARANLIK GÜNLER Yakın tarihimizde; Anadolu’nun muhafazakâr olarak adlandırılan mütedeyyin (dindar) kesimi (Müslümanlar), “ideolojik azınlıkların sistemine” kararlı ve sürekli itirazını (sokakta değil) sandıkta gösterdi. Öyle ki, kendisini ezen hükümetleri hemen hemen her sandıkta sildi… Sildi de ne oldu? İdeolojik azınlıklar haksız yere elde ettikleri statüleri ve makamları tekrar ele geçirebilmek için alicengiz oyunlarına başvurdular. 1960’da darbe, 1971’de muhtıra, 1980’de darbe, 28 Şubat’ta post modern darbe, 27 Nisan’da askeri bildiri ile milletin “seçme hakkı”nı gasp ettiler… Son on yılda köprünün altından akan sular Müslümanlara “küresel çıkarcıların çıkarlarına hizmet eden azınlıklara dur denilebileceğini” öğretti... Uyanış başlamıştır ve yeni bir devrin kapısı açılmıştır. Azınlığın hükmetmesi bundan sonra kolay olmayacaktır. Batı bunu görüyor ve ön kesmeye çalışıyor. Bu güne kadar hakkını aramada ürkek ve çekingen davranan Müslümanlar “Dik dur eğilme, millet seninle” ve “Yedirtmeyiz” gibi sloganları üretip “sandıktaki tercihine” sahip çıkacağını göstermeye başlamıştır. Bu hareketlilik “öz vatanında garip” olmayacaklarının “sözlü” ifadesidir. BUGÜN BUGÜN UYANIŞ GÜNLERİ Birileri yıllar boyu Müslümanları “irtica adı altında” düşman olarak tanımladı ve baskı yaptı. Buna karşı Müslümanlar meydanlara çıkıp “Bize düşman muamelesi yapmayın” diyemedi. Hep sandığı bekledi, onu da “darbelerle” elinden kaptırdı…

10 “Yalnızlaştırılmış” Müslümanlar, seküler hayatın girdabında oradan oraya savrulurken, bazıları “bir şeylerin yanlış gittiğini” hisseder olmaya başladı. Tüm hayatın (yemek, içmek, gezmek, giyinmek, cinsellik gibi) sadece maddi ihtiyaçlara yönelik olmaması gerektiğini “akletmeye” başladılar. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü araştırırken sadece son yüz yılı değil, yakın tarihte ideolojik azınlıkların (darbeci ahlâk dışı) yönetimine niçin itiraz edilemediğini de sorgulamaya başladı. Bu sorgulama onu siyasete dahil ederken, (kaynağından / vahiyden) “dini bilgi arayışı”na (Tahkiki imana) da yönlendirdi. Dinin hayata giriyor olmaya başlamasının bir sebebi de bu (sayıca az, ancak etkili) “Müslüman azınlık”tır… ● Cumhuriyet’in modernleşme adına uyguladığı politikalar (din eğitiminde oluşturulan boşluk) dönemin okumuşlarını materyalist / seküler yaparken, mütedeyyin sınıfı da “mevlit Müslümanı” yaptı… Bugün insanımızın çoğunluğunun “dünyacı” olmuş olmasının sebebi, yalnızca kültür emperyalizmi değil, Müslümanların kendilerini vahyin mesajıyla besleyememesidir. İnsanımız bilgisizlikten, özentiden ve iman zafiyetinden dolayı “batı kültürü” ile “örfi din anlayışı” arasına sıkışıp kaldı. Daha vahimi; ortalama dindar diyebileceğimiz bu çoğunluk (etnik, tarikat, mezhep, ideoloji adına) gruplara bölünmüş ve birbirlerine açık / gizli düşman haldedir… Sorulduğunda; çoğunluğun (kendini de dahil ederek) “halkımızın % 99’u Müslümandır” demesi, üzerinde önemle durulması gereken bir paradokstur… ● Bu grupların psikolojilerine gelince; genelde “çoğunluk psikolojisi” içindeler. Bunun sonucu olarak rehavete kapılmışlardır. Azınlık psikolojisine sahip “ideolojik grupların baskılarına” dayanıksızdırlar... TÜRKİYE’DEMÜSLÜMANLAR AZINLIKTA MI, ÇOĞUNLUKTA MI? Türkiye’de Müslümanlar “azınlıkta mı, çoğunlukta mı” sorusunun cevabı “samimiyet, sayısal oran” şıklarına göre değişir. ( ÇEVRESİNDEKİLERİN İNANCINI “DİN” EDİNENLER ) ( VAHYİN ESASLARINI “DİN” EDİNENLER ) AKLETMEK Gerçeği bilmek, iyiyi kötüden, hayrı şerden, lehine ve aleyhine olacak şeyleri birbirinden ayırmak için; kaynağından faydalanarak ayrıntılarıyla derinlemesine düşünmek, mukayese yapmak ve bir sonuca varmaktır. Özetle: “Doğruyu bulmak, doğruya uygun davranabilmek için yapılanların” adıdır.

11 BİR ÖRNEK Yaşadığım şehirde sayıları % 1 bile olmayan halk deyimiyle “gomünist” var. Sayılarını seçimlerde aldıkları reylerden biliyoruz. Bunu şunun için söylüyorum: Bu kesim bir eyleme karar verdiğinde hepsi katılır; çünkü, azınlık psikolojisi onları birbirine kenetlemiştir. Aynı şehirde Müslümanlar bir çağrı yapsa yüz binlerin katılması beklenirken birkaç yüz kişi / bilemedin bin kişinin katıldığı görülür. Niçin? Herkes “nasılsa birileri katılır” diye düşündüğünden. İşte bu çoğunluk psikolojisidir. Sonuçta; sokaklar sayıca azınlıkta olanlara kalır… Son sokak olaylarında Müslümanlar; (masonların, ateistlerin, alisiz alevilerin, ırkçıların, vandalların, komşu gözetmeyen tencerecilerin) “azınlık baskısı altına” alınmak istenmedi mi? “Bazı cahil sünnilerin” de (siyasi partileri adına) onlara yardımcı oldukları görülmedi mi?... KENDİNE ÖRNEK ARAYANLAR KENDİNE ÖRNEK ARAYANLAR İlk Müslümanlar İslâmı doğru anlamış ve “yapmam gerekirken yapmadıklarımdan, yapmamam gerekirken yaptıklarımdan hesap vereceğim” bilincine ulaşmışlardır. Onlar; Mekke’de sayıca az iken, azınlık psikolojisiyle birbirlerine kenetlendiler, direndiler; Medine’ye geçtiler, çoğunluk oldular; ancak, azınlık psikolojisini terk etmediler. Kısa zamanda yönetimlerini kurdular ve kıtalara taşındılar… MÜSLÜMAN, “AZINLIKTA OLMA PSİKOLOJİSİ”NESAHİPOLMALIDIR Bu ülkede Müslümanlar sayıca çoğunlukta olmasına rağmen, karşıtlarının / düşmanlarının borusu niçin daha çok ötüyor? “Biz nasılsa çoğunluktayız, azınlık olan ne yapabilir ki, ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar?” diyenler; yani, “ÇOĞUNLUK PSİKOLOJİSİNDE” olanlar mücadeleye baştan “bir sıfır mağlup” başlamış demektir. Çünkü, kendini çoğunluk hissedenler “insan doğası gereği” rehavete girer ve işi başkalarının yapmasını bekler; sonuçta, iş ortada kalır. Bunu önlemek için çoğunluğa ait de olsa kişi “Sadece ben varım, bu işi ben yapmalıyım” demesi gerekir… Buna “KENDİNİ AZINLIKTA HİSSETME PSİKOLOJİSİ” diyebiliriz… KENDİNİ BİR AVUÇ HİSSEDEBİLMEK

12 “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.” Yıllardır ekilen “diken tohumları”ndan bazıları fidana, bazıları da ağaca dönüşmüş. Bunu son sokak olaylarında ve balkonlarda gördük. ‘Ortak paydası diken’ olanların (meydanı boş bulurlarsa) neler yapabileceklerini de… BİTİRİRKEN Türkiye ekonomisinin zirve yaptığı bir dönemde, yerli vandallarla ayağımıza kurşun sıktılar. Fatura işçiye, memura, esnafa çıktı. Millet kaybetti, faizciler kazandı… Bundan sonra “vandallara” ses çıkarmayacağımız düşünülmesin. Onlarla mücadelenin onlarca şekli var ve bizler bunu yapabilecek güçteyiz… Bugün için; vandalları polise ve hukuka bırakarak, haklarımızı miting meydanlarında ve sandıkta savunacağız... Yakın zamana kadar uyutulmuş bir topluluk olarak hep pasif kaldık, bekledik. Bekledik çünkü, “ibadet ve örgütlenme haklarımızı” zamanla vereceklerini sandık. Bu bekleyiş bir hataydı… İdeolojisi “din düşmanlığı” üzerine kurulmuş sistemden / yöneticilerden bunu beklemek “saflıktı”… Bu ara şunu öğrendik: “Almasını bilmezseniz, vermezler”… Hakları alabilmenin bir yolu da “dik durmak”tan geçiyor, bunu da öğrendik… En iyi yönetim biçimi “demokrasi”, en iyi belirleme yöntemi “sandık” dediler. Sandılar ki kabul etmeyeceğiz; aksine, “ varız” dedik. Onları kendi sistemlerinde yendik… Sandıkta yenilenler “darbe” yoluyla kendilerini yeniden yönetime taşıdılar, baskılarına devam ettiler, ses çıkaramadık… Bugün bir kısmımız çoğunluk psikolojisinden kurtularak “Yeter artık” demesini öğrendi, kalanlarında “Yeter ” diyeceği günü bekliyoruz... İçerde okumuş cahili / haini, dışarıda düşmanı bu kadar çok olan başka bir ülke var mı bilmiyorum. Biliyorum ki, İslâm düşmanlarının plânları var, Yüce Allah’ın da (cc) plânları / orduları var; yeter ki biz O’na sığınmasını (yardım istemesini / dua etmesini) bilelim. İnanıyorum ki; ağzı dualı insanlar ve şehit kanları işimizi kolaylaştıracak, İslâm düşmanı olup da ıslah olmayanlar, kahrolacaktır…

13 Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...


"Ağustos 2013. Geçmişte Anadolu insanına sık sık seyrettirilen “darbe filmi”, şimdi Mısır’da oynatılıyor… Batı kaynaklı yapımcılar bu filmin benzerini." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları