Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

KURULUŞ DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET YAPISI

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "KURULUŞ DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET YAPISI"— Sunum transkripti:

1 KURULUŞ DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET YAPISI
YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

2 OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Osmanlı Devleti’nin idari yapısı ve devlet teşkilatı özellikle XVI. Yüzyılda klasik şeklini ve işlevlerini kazanmıştır. Bu yüzyıla gelinceye kadar devlet teşkilatının kurumları ve işlevleri, kuruluş yıllarından itibaren çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bu gelişim ve değişim Osmanlı tarihi boyunca çöküş sürecine kadar devam etmiştir. Tarihçiler, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu veya 1302 yılından itibaren devam eden ilk 150 yılı, kuruluş yılları olarak adlandırmışlardır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

3 OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Devlet, küçük bir beylikten büyük bir devlete geçiş sürecinde ihtiyaca cevap verecek şekilde giderek merkeziyetçi bir yönetim Yapısına doğru gitmiştir. Yönetim yapısı, II. Mehmet Dönemi’ne ( ) gelindiğinde mutlak merkeziyetçi bir yapılanma içindedir. Özellikle kul sisteminin geliştirilmesi ve ümeranın giderek daha etkin bir hâle getirilmesiyle Sultan'ın yanında yeni bir yönetici sınıf ortaya çıkmıştır. Tarih içinde gelişip değişmeye devam eden Osmanlı devlet anlayışı, kuruluş yıllarında Türkiye Selçukluları ve İlhanlılar gibi eski Türk devlet geleneğini Anadolu’ya taşıyan devletlerin etkisi altında kalmıştır. Ancak Osman Gazi zamanında ortada henüz bir devlet değil, eski Türk töresine uygun olarak aşireti esas alan bir yapılanma vardır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

4 OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Fethedilen toprakların idaresi, vergi toplama, büyüyen ordunun örgütlenmesi ve iaşesi, yönetim yetkilerinin paylaşılması ve bir yönetici sınıfın oluşturulması, halka, toprağa ve üretime dair tasarruflar gibi pek çok mesele sadece bey ve yakınlarından oluşan idareyle çözülemezdi. Zaman içinde ortaya çıkan bu ihtiyaçlarda, Osmanlı'lar elbette kendilerinden önceki devlet anlayışı ve yapılarını örnek almışlardır. Bu dönemde, Eski Türk ve İslam devlet geleneklerinin Anadolu’daki temsilcileri olan Türkiye Selçukluları çıkan yeni mecburiyetler için hem kurumlar hem de bu kurumları yeni ihtiyaca göre oluşturacak insanlar mevcuttu. Örneğin, hükümet ve hukuk meseleleri için iç bölgelerden gelerek Osmanlı himayesine giren yüksek kültür sahibi ulema çok önemli bir rol oynamıştır. Daha 14. yüzyıldan itibaren bu kesimin devlet bürokrasisinde etkin olmaya başladığı söylenebilir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

5 OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları kültür ortamı bakımından a devlet anlayışının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Velî, Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, Hoca Ahmet Yesevi, Ahi Evren, Hacı Bektaş Velî gibi kişiler hem Anadolu’da hem de Osmanlıların yayıldığı diğer bölgelerdeki yönetim anlayışının ve kurumları etkileyen yaklaşımların kaynakları olmuşlardır. En erken Osmanlı kronikleri, Osman Gazi’nin Karaca Hisar’ı fethinden sonra buradaki bazı idari uygulamalarından bahsetmektedir. Osman Gazi’nin koyduğu kanunları kalıcı hâle getirmek için ne kadar uğraştığı bu kroniklere yansımıştır. Osman Gazi’nin çevresinde Alp unvanını taşıyanlar gibi, aile bireylerinin Türkçe isimler taşıması (Sungur Tekin, Dündar Alp, Savcı Bey gibi) Orta Asya geleneğine işaret eden unsurlardır. İlk Osmanlı beyleri, hem kendi ailelerinden hem de etraflarındaki gazi ve beylerden devletin kuruluşuna katkı sağlayanları ve onların ailelerini koruyan bir siyaset izlemişlerdir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

6 OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Osman Gazi’nin Dönemi’nde devletin güvenlik ve adalet teşkilatının kurulduğuna dair işaretler vardır. Bu dönemde kadı, subaşı ve dizdar atamaları gibi görevler aşiretin ileri gelenlerine verilmiştir. Devletin sınırları genişledikçe yeni idari birimler oluşturulmuş, etrafındaki komutanlarından Aykut Alp, Hasan Alp gibi yakınları yeni şehirlere yönetici olarak atanmışlardır. Osman Gazi’nin ölümünden sonra oğlu Orhan Gazi Dönemi’nde aynı idari örgütler, fethettiği Bursa, İznik ve İzmit'te de kurulmuştur. En erken tarihli Osmanlı kronikçilerinden olan Aşıkpaşazâde, Osman Gazi’nin vefatından sonra mallarının listesini vermiştir. Bu kayıtlardan Osman Gazi ve sonraki sultanların çağdaşı Orta Çağ kralları gibi geniş mülkiyet ayrıcalıklarına sahip olmadıkları, sadece kendilerine ayrılan has arazilerinin vergi gelirleriyle geçindikleri anlaşılmaktadır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

7 OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Vefat eden Hükümdar'ın tahtına geçecek kişinin seçiminde ileri gelenlere danışma mekanizması, Orhan Gazi Dönemi’nde bütün devlet işlerine uygulanmıştır. Bu dönemde devlet ileri gelenlerinin giyim kıyafetinin bir kurala bağlanması, para bastırılması gibi uygulamalar devletin belirli bir gelenek ve anlayışı içinde örgütlendiğini gösterir. Özellikle Sultan'ın etrafında bir danışma mekanizmasına izin vermesi ve kararları tek başına almak yerine ümera ve komutanlarına danışması “Divân” teşkilatının çekirdeğini oluşturur. 14. yüzyılın ilk yarısı boyunca askerî alanda Orta Asya’nın eski göçebe Türk geleneklerini önemli oranda devam ettiren beylik, giderek ihtiyaç duyulan düzenli ordu sistemine geçmeye başlamıştır. Yönetimde ise İslam devletlerinin yönetim örgütlenmesinin temeli olan ikta veya mukataa denilen sistemi, kendilerine uyarlayarak saray hiyerarşisinden, maliye yönetimine kadar devleti yeniden örgütlemeye çalışmışlardır. İktâ veya mukataa sisteminde devletteki her görev bir gelir kaynağıyla bağlantılıydı. Bu sistem Osmanlı’da tımar sistemi olarak hem askerî teşkilatın hem de taşra yönetiminin önemli bir unsuru olacaktır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

8 OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Aynı dönem, Osmanlı devlet idaresinin temel kurumlarından biri olan kul (gulam) sisteminin ortaya çıktığı süreç olmuştur. Devlet hizmetinde ve idaresinde kullanılmak üzere kölelerden yetiştirilen gulamların daha önce Selçuklularda ve diğer Orta Doğu devletlerinde kullanıldıkları bilinmektedir. Osmanlıların bu sistemi daha Orhan Gazi zamanında uygulamaya başladıklarına dair kayıtlar vardır. Bu sistem daha sonra Osmanlılara özgü devşirme sistemi ve I. Murad Devri’nde kurulan Yeniçeri ordusunun da temelini oluşturacaktır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

9 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi 14. Yüzyılın başlarında Osmanlı ordusu büyük oranda Türkmen göçebelerden oluşuyordu. Kendi aşiret ve boylarının liderlerinin emrinde, atlı savaşçı olarak düzenli bir ordudan ziyade, yağma ve akınlardan elde ettikleri gelirlere bağımlı birliklerdi. Orhan Gazi zamanında bu Türkmen grupların yerine ikame edilecek ve doğrudan hükümdara bağlı düzenli bir ordu olarak, piyadelerine «yaya», süvarilerine «müsellem» adı verilen paralı bir ordu kuruldu. Ordu; ücretini savaş ganimetinden ve yağmadan değil, düzenli olarak merkezî yönetimden alacaktı. Orduya kuruluş döneminde az sayıda Hıristiyan gönüllüler de alınmıştı. Zamanla Hristiyanların sayısı arttı. Buna rağmen orduya hakim olan komutanlar, Türk beyleri ve ileri gelen askerî sınıftandı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

10 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi Sultanın merkezi bütçesi, henüz bu orduyu tek başına besleyebilecek kadar zengin değildi. Bu durum Orhan Gazi ve oğlu I. Murad zamanında rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştır. Türk askeri aristokrasisinin orduya egemen olması, sultanın bu sınıf üzerindeki kontrolünü zayıflatıyor ve iktidarını tehlikeye sokuyordu. Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşunu ve kul sisteminin uygulanmasını bu bağlamda düşünmek gerekir. Özellikle I. Murad zamanında devletin doğrudan kendilerine bağlı bir köleler ordusu kurarak Türk askerî aristokrasisine olan bağımlılıktan kurtulmak istediler. Göçebe Türkmenleri akıncı kuvvetler olarak sınırlarda kullanıyor ve merkezden uzak tutuyor, diğer yandan da sadece kendisine sadık devşirmelerden oluşan bir orduyla merkezdeki diğer güç odaklarını kontrol edebiliyordu. Bu yeni ordu, esir Hıristiyanların Müslüman yapılması, sonrasında da eğitim verilerek yetiştirilmeleriyle (devşirilmelerine) oluşuyordu. Yalnız sultana yükümlülükleri olan bu askerî ve idari sınıfa, Kapıkulları denilmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

11 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi Osmanlı yönetici sınıfları arasında iktidara hakim olma mücadelesi, kul sistemi ve tımar sistemine göre şekillenmiştir. Büyük ve küçük tımarlar, belirli esaslara bağlanarak yeni fethedilen Rumeli ve Anadolu’daki topraklarda dağıtılmıştır. Başlarda gazi çevreleri ve Türkmenlerden oluşan askeri aristokrasiye tevcih edilen tımarların, aynı zamanda belirli dini grupları temsil eden din adamlarına, şeyhlere, Rumeli’de ise sonradan Müslüman olan yerel asilzadelere de dağıtıldığı bilinmektedir. I. Bayezid zamanında ( ) kullara da önemli tımarların verildiği bilinmektedir. Kuruluş yıllarında Osmanlı idaresinde kulların görevini başlangıçta din adamları, Müslüman olmuş Hıristiyan asilzadeler, İran’dan gelmiş ulemadan kişiler temsil ediyordu. Osmanlı Devleti’nin ilk paşaları, vezirleri gibi saray aristokrasisi bu sınıfın içinden çıkmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

12 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi Başlangıçta savaş esiri statüsündeki Hristiyan yönetici sınıflardan ve onların çocuklarından veya satın alınan esirlerden devşirilmesiyle işleyen uygulama, I. Bayezid zamanında sistematik bir hal almıştır. Böylece, Balkanların Hristiyan aristokrasisine mensup beyleri, kısa süre içinde nüfuzlu Osmanlı beylerine dönüşmüşlerdir. Ancak Türkiye Selçuklularında olduğu gibi kullara sadece askerî makamlar verilmiş, maliye ve diğer bürokratik görevlere, ilmiye sınıfından gelen Müslüman-Türk unsurlar atanmaya devam etmiştir. Kulların etkinliğinin artmasının gazi çevrelerinde oluşturduğu rahatsızlık, Osmanlı kaynaklarına yansımıştır. Fatih Sultan Mehmed Devri’nde kul sistemi daha da geliştirilmiş ve veziriazamlık dâhil devletin önemli icra yetkileri kullara verilmiştir. Böylelikle, Osmanlı sultanı merkeziyetçi gücünü artırarak, Osmanlı toprakları dâhilinde kendi askerî gücüne rakip olabilecek kudretli uç beylerini veya diğer güç odaklarını kontrol etmiştir. Osmanlı sultanının gücü ve otoritesi, ondan başka kimseye sorumlu ve bağımlı olmayan kullarına dayanmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

13 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi Başlangıçta «Pençik sistemi» uygulanmış ve savaş esirlerinin 1/5’i devşirme olarak alınmıştır. Daha sonra da Hıristiyan ailelerin çocukları alınmış ve bu usul 2. Murat zamanında kurumsallaşmıştır. Devşirme işi ihtiyaca göre üç, beş ya da yedi yılda bir yapılmış, başlangıçta yerel yöneticiler tarafından yapılan uygulama daha sonra terk edilerek merkezden gönderilen görevliler bu işi üstlenmiştir. Devşirme kanununda toplanacak çocukların nitelikleri belirtilmiştir. Buna göre Hıristiyan çocuklarının asilleri, papaz oğulları, iki çocuktan sadece biri, birçok çocuğu bulunan ailenin en sağlıklı çocuğu seçilir, tek oğlu olanın çocuğu alınmazdı. Annesiz babasız çocuklar, aç gözlü oldukları bilinenler ve yüzü gözü açılmış olabileceği düşüncesiyle köy kethüdasının oğlu da devşirilmezdi. Aynı şekilde sığırtmaç ve çoban çocukları ile kel, fodul, köse ve doğuştan sünnetlilerle şehir çocukları toplanmazdı. Evlenmiş ve sanat sahibi olmuş çocuklarla aşırı derecede uzun ve kısa boylular da devşirilmeyenler arasındaydı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

14 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi Devşirme kanunu bazı mükellefiyetler yüzünden her yerde uygulanmazdı. Başlangıçta daha ziyade Rumeli'de Üsküp, İştip, Köstendil, Prizren, Görice, Samakov. Prebol, Taşlıca, Ergirikasrı, Yanya, Pirlepe. İşkodra, Ohri, İpek, Dukakin, Novasin, Manastır, Mostar, İzvornik, Böğürdelen, Horpeşte gibi yerlerde tatbik edilmiştir. XV. yüzyılın sonlarından itibaren Erzurum, Harput, Diyarbekir, Bursa ve İstanbul civarı dışında Anadolu'da da uygulanmıştır Devşirme için Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar, Sırp ve Hırvat çocukları tercih edilir, Türk, Kürt, Acem, Rus, Yahudi, Gürcü ve Çingene çocukları devşirilmezdi. Ermenilerden ise sadece saray için çok az devşirme yapılmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

15 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi Hıristiyan çocukları, vaftiz defterleri yanlarında olduğu halde babaları ve papazlarıyla birlikte toplantı yerine gelirlerdi. Genellikle her kazada kırk haneden bir oğlanın alınması âdet idiyse de bu sayı daha ziyade ihtiyaca göre belirlenirdi. Devşirilen çocukların köyü, kazası, babasının, annesinin ve bağlı olduğu sipahinin veya ait olduğu vakıf veya çiftlik sahibinin adı, doğum tarihi, göz rengine varıncaya kadar bütün eşkâli ve kendisini devlet merkezine götürecek memurun adı iki ayrı deftere yazılırdı. Buna «eşkal defteri» denirdi. Sünnet edilen çocuklara Müslüman-Türk adları verilirdi. Devşirilen gençlerin üzerindeki cizye vergisi düşerdi. Bunlar önce Edirne, Galata veya İbrahim Paşa saraylarında eğitilir, aralarından kabiliyetli olanlar Topkapı Sarayı'na alınır, diğerleri ise kapıkulu süvari bölüklerine verilirdi. Gürbüzce olanlar Bostancı Ocağı için ayrılırdı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

16 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Devşirme Sistemi Ağakapısı'nda yoklaması biten devşirme sürüsü, Anadolu ve Rumeli ağaları tarafından küçük bir ücret karşılığında geçici bir süre için Anadolu ve Rumeli'deki Türk köylülerinin yanına verilirdi. Rumeli'den devşirilenler Anadolu'ya, Anadolu'dan devşirilenler Rumeli'ye gönderilir, böylece yaşı büyük olanların kaçması önlenmiş olurdu. «Türk’e verme» denilen bu uygulama ile çocukların Türkçeyi, Müslümanlığı ve gelenekleri öğrenmeleri sağlanıyordu. Daha sonra da zamanı geldiğinde İstanbul’a getirilerek Acemi Oğlanlar Ocağı’na alınırlardı. XVII. yüzyılda Türk'e verme usulünden vazgeçildiği anlaşılmaktadır. Zamanla Devşirme sistemi bozulmuş, rüşvet devreye girmiş, yeniçerilerin çocukları da «kuloğlu» olarak Ocağa alınmaya başlamıştır. ( ) YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

17 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Padişahlık kurumu Padişahlık 1. Ahmet’e kadar ( ) babadan oğula geçmiştir. Daha sonra «ekber ve erşed» sistemi öne çıkmıştır. 17. yüzyılda Osmanlı hanedanı 1. İbrahim’den devam etmiş, 2. Mahmut’tan sonra hanedan onun soyundan devam etmiş, son dönem padişahları ise Abdülmecit’in oğulları olmuştur (Abdülaziz, 5. Murat, 2. Abdülhamit, 5. Mehmet Reşat ve 6. Mehmet Vahdettin) Osmanlı soyunu devam ettiren Kanuni, 1. Ahmet, İbrahim ve 2. Mahmut’a «cemaat başı» denilmiştir. Hükümdarlar dönemlere göre «bey, sultan, padişah» unvanlarını taşımıştır. Padişah unvanı Farsça olup «büyük hükümdar» anlamındadır ve ilk defa Gazneli Mahmut’un kullandığı anlaşılmaktadır. Yavuz ise «Hadimü’l Harameyn» unvanını tercih etmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

18 YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Padişahlık kurumu Hükümdarlık alametleri: Taht Taht’a çıkmaya cülus, tahttan indirilmeye hal’ veya hal’ etme denilmiştir. Tuğ Tuğra Mühür Hatt-ı şerif (Hatt-ı Hümayun) Sancak-ı Şerif (Saltanat sancağı) Mehterhane YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

19 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Divan-ı Hümayun
Osmanlılarda devlet işlerinin Divân kurularak yürütülmesi, İran, İslam ve Türk-İslam devlet geleneğinden kaynaklanmaktadır. islam hukukunda yer alan Şura meclisi mahiyetindedir. Daha Hz. Ömer zamanında İslam devletlerinde devlet işleri, Divân kurularak yürütülmekteydi. Emevi ve Abbasilerde de mevcut olan bu gelenek, Gaznelilere, Büyük Selçuklu Devleti’ne ve Türkiye Selçuklularına da intikal etmiştir. Osmanlılarda ise daha çok Türkiye Selçuklu ve İlhanlı Divân teşkilatının etkisi görülmüştür. Osmanlı merkez teşkilatının en önemli organı olan Divân-ı Hümâyûn, “padişah divânı” anlamına gelmektedir. Bizzat padişahın, onun bulunmadığı zamanlarda ise vezirin başkanlığı altında başkentte veya padişahın bulunduğu yerlerde toplanan bir kuruldur. Divân-ı Hümâyûn’un temelleri Orhan Bey tarafından atılmıştır. Orhan Bey’in Divânında ordu temsil edilmiyordu. I. Murad zamanında askerî yetkileri elinde toplayan ilk veziriazam ise Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa olmuştur. Divân, I. Murad zamanında gelişmeye başlamış ve I. Bayezid Dönemi’nde bu gelişme devam etmifltir. Bu dönemde halkın problemleri bizzat padişah tarafından dinlenmiştir. Fatih Kanunnamesi ile de Divân-ı Hümâyûn’un hukuki niteliği tam olarak kesinleşmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

20 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Divan-ı Hümayun
Divân üyeleri, her gün sabah namazından sonra padişahın huzurunda toplanarak, devlete ve halka ait askeri, mali, hukuki ve örfi işler hakkında karar verirdi. Divân’da padişah, veziriazam ve diğer vezirlerden başka kazasker, defterdar ve nişancı bulunmaktaydı. Divan kararlarına «irade, irade-i seniyye veya irade-i şahane» denirdi. Hükümdar nerede ise Divân orada kurulurdu. Hangi din ve mezhepten, hangi sınıftan olursa olsun kadın erkek bütün halka açıktı. Devletin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya kadılar tarafından yanlış hüküm verildiğine inananlar, şikâyeti bulunanlar her zaman Divân’a başvurabilirdi. Divân’da sonuçlanamayan ya da padişahın arzına gerek olmayan işler ise padişahın mutlak vekili olan veziriazamın ikindi Divân’ında görüşülürdü. Divân-ı Hümâyûn, bugünkü manada bir bakanlar kurulu, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi gibi devlet kurumlarının görevlerini yerine getiren bir meclis konumundaydı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

21 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Divan-ı Hümayun
Alınan kararların ya da verilen emirlerin kanun hükmüne girebilmesi için araştırmalar yapılır ve gerekli görüldüğünde şeyhülislama sorularak bunun için fetva alınırdı. Bu yönüyle Divân, aynı zamanda devlet için yürütme organı niteliğini taşıyordu. İdari, siyasi ve mali işlerde bir danışma meclisi ve hususi bir mahkeme niteliği taşımaktaydı. Kadıların verdiği kararlar da Divân’da şikâyet üzerine tekrar görüşülebilirdi. Divân bu manada da temyiz mercii görevini üstlenmişti. Divân’da verilen kararlar padişahın onayından sonra hüküm adını alır ve önemli sayılanlar mühimme defterlerine kaydedilirdi. Divân toplantıları sabah namazından sonra başlayıp öğleye kadar devam eder ve birlikte yenilen öğle yemeğiyle son bulurdu. Fatih zamanında hem padişahların Divân’a katılmaları ve hem de yemek usulü kaldırılmış, Divân başkanlığı ise veziriazama bırakılmıştır. Divân-ı Hümâyûn en gelişmiş şeklini Fatih Sultan Mehmed zamanında almaya başlamıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

22 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Divan-ı Hümayun
Vezir-i azam : Başvezir veya sadrazam olarak da anılırdı. Başlangıçta tek vezir varken zamanla sayıları artmış ve Kanuni zamanında yediye ulaşmıştır. Fâtih Kanunnâmesinde, sadrâzamın devlet işindeki yeri şu şekilde belirtilmiştir: “Bil ki vüzerâ ve ümerânun, vezîriâzam başıdur; cümlenün ulusıdur. Cümle umûrun vekîl-i mutlakıdur ve ol oturmada ve durmada ve mertebede vezîriâzam cümleden mukaddemdür (önce gelir).” Sadrazam padişahın mutlak vekili olarak görev yapar, istediği zaman padişahın huzuruna çıkabilir, yabancı elçileri kabul ederdi. Sadrazam sefere «serasker» olarak çıkardı. 1361 yılından 1922’ye kadar 215 veziriazam görev yapmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

23 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Divan-ı Hümayun
Kadıaskerler: Kelime anlamı «ordu kadısı» demektir. Önceleri sadece ordunun şer’i ve örfi davalara bakmakta iken zamanla sivil halkın işlerine de bakmıştır. İlk kez 1. Murat devrinde tayin edilmiş, Fatih devrinde «Anadolu ve Rumeli kazaskeri» olarak sayıları ikiye çıkmıştır. Defterdar: «Defter tutan» demektir. Bugünkü maliye bakanı gibi görev yapardı. İlhanlıların «defterdar-ı memalik»inden alınmıştır. Fatih kanunnamesinde «padişahın malının vekili» olarak tanımlanmıştır. Sonradan sayıları artmış; «şıkk-ı evvel, şıkk-ı sani, şıkk-ı salis» gibi unvanlar taşımışlardır. Rumeli defterdarı aynı zamanda «Baş Defterdar» olarak görev yapardı. Defterdarlık 1838 yılında kaldırılarak yerine «Maliye Nezareti» kuruldu. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

24 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Divan-ı Hümayun
Nişancı: Görevi Padişah fermanlarına tuğra çekmekti. Ayrıca kanunların çıkarılmasında öncülük etmek, dirliklerin dağıtımında Vezir-i Azam’a yardımcı olmak, Divan’ın düzenli çalışmasını sağlamak, Padişahın yabancı devletlere yazacağı mektup suretlerini hazırlamak gibi görevleri vardı. Reisülküttab: «Kâtiplerin reisi» manasındadır. Başlangıçta Divan üyesi olmasa da tahrir ve divan uygulamalarını takip ederdi. 17. yüzyıl sonlarında divana iştirak ettiği görülmektedir. Sadrazamın dışişlerinde yararlandığı görevli olarak bir konum üstlenmiş, 1836 yılında Hariciye Nezareti’ne dönüşmüştür. Reisülküttaba bağlı olarak «Beylikçi Kalemi, Tahvil Kalemi, Ruus Kalemi, Âmedi Kalemi, Teşrifat Kalemi, Vak’anüvislik Kalemi» görev yapıyordu. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

25 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Divan-ı Hümayun
Nişancı: Görevi Padişah fermanlarına tuğra çekmekti. Ayrıca kanunların çıkarılmasında öncülük etmek, dirliklerin dağıtımında Vezir-i Azam’a yardımcı olmak, Divan’ın düzenli çalışmasını sağlamak, Padişahın yabancı devletlere yazacağı mektup suretlerini hazırlamak gibi görevleri vardı. Reisülküttab: «Kâtiplerin reisi» manasındadır. Başlangıçta Divan üyesi olmasa da tahrir ve divan uygulamalarını takip ederdi. 17. yüzyıl sonlarında divana iştirak ettiği görülmektedir. Sadrazamın dışişlerinde yararlandığı görevli olarak bir konum üstlenmiş, 1836 yılında Hariciye Nezareti’ne dönüşmüştür. Reisülküttaba bağlı olarak «Beylikçi Kalemi, Tahvil Kalemi, Ruus Kalemi, Âmedi Kalemi, Teşrifat Kalemi, Vak’anüvislik Kalemi» görev yapıyordu. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

26 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Diğer Yapılar
Birun Halkı: Sarayda ikamet etmeyip çeşitli işleri yapan kişilerdi. Bunların bir kısmı ilmiye mensubu olan padişah hocası, hekim başı, cerrah başı, müneccimbaşı, hünkâr imamı gibi kişilerdi. Ayrıca şehremini, matbah emini, darphane emini, arpa emini ve çaşnigirbaşı, şikâr ağaları, müteferrikalar, baltacılar, bostancılar… yer alırdı. Divan-ı Hümayun tercümanları: İlk defa Fatih zamanında tayin edildiği kabul edilmektedir. 16. yüzyılda ise kurumsallaşmış ve önce Hıristiyanlardan, daha sonra da Müslümanlığı kabul etmiş Gayrimüslimlerden tayin edilmiştir. Zamanla Fener Rum ailelerinin eline geçmiştir. 2. Mahmut zamanında Tercüme Odası kurulmuş ve Osmanlı’nın yıkılışına kadar devam etmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

27 Osmanlılarda Merkez Teşkilatı-Diğer Yapılar
Hazine-i Evrak: Osmanlı arşivleri için kullanılan tabirdir. İstanbul’un fethinden sonra Yedikule’de kurulmuştur. Evrak defterlerinde silinti, kazıntı, ilave ve tahrif yapılamazdı. Abdülmecit zamanında Babıali’de bir arşiv binası yaptırılmıştır. Defterhane-i Amire: Tımar, zeamet, mülk ve vakıf gibi arazi kayıtlarının tutulduğu yerdi. İlk defa Fatih Kanunnamesi’nde yer almıştır. Amiri «Defter Emini» idi. Bâb-ı Âli: Yüce kapı anlamındadır. Bâb-ı Âli, 17. ve 18. yüzyıllarda Divan-ı Hümayun yerine kullanılmıştır. Zamanla Hükümet işlerini üstlenmiştir. Sadrazamlar göreve tayin olduklarında Bâb-ı Âli’nin harem dairesine taşınırlardı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

28 Osmanlılarda Saray Teşkilatı
«Saray» kelimesi 10. yüzyıldan itibaren Türkçede kullanılmıştır. Saray, hükümdarın ailesiyle birlikte yaşadığı, hem de devlet işlerinin görüldüğü yerdir. Karahanlılardan itibaren bütün Türk devletlerinde saray teşkilatı görülmektedir. Osmanlıların ilk sarayı Bursa’da Orhan Bey zamanında yapılmış, daha sonra 1. Murat devrinde Edirne Sarayı (Eski Saray) inşa edilmiştir. 2. Murat Edirne’de yeni bir saray daha yaptırmıştır. Fatih de ilk sarayı Beyazıt’ta inşa ettirmiş (Eski Saray), daha sonra da Topkapı Saray yapılmıştır. 1470’lerden 1830’lara kadar Topkapı Sarayı Osmanlı padişahları tarafından kullanılmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

29 Osmanlılarda Saray Teşkilatı
3. Selim ilk defa Batı tarzında saraylar inşa ettirmiş, 2. Mahmut da Beylerbeyi ve Çırağan Sarayı’nı yaptırmıştır. Abdülmecit zamanında da Dolmabahçe Sarayı inşa edilmiştir. 2. Abdülhamit ise Yıldız Köşkü’nü büyüterek burayı saraya çevirmiştir. Son dönemde bu iki saray kullanılmıştır. Topkapı Sarayı Birun, Enderun ve Harem’den meydana gelmektedir. Padişahlık ve sarayla ilgili kavramlar: Cuma selamlığı: Padişahların Cuma namazlarına gidiş ve dönüşlerinde yapılan merasimdir. Beşik Alayı: Bir şehzade doğduğunda beşik yaptırılarak bir törenle getirilmesidir. Valide Alayı: Tahta çıkan hükümdarın annesinin Eski Saray’dan Topkapı’ya taşınması merasimidir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

30 Osmanlılarda Saray Teşkilatı
Ulufe dağıtımı: Yeniçerilerin maaşlarının takdimi için yapılan merasimdir. Elçi merasimi: Yabancı devletlerin elçilerinin kabulü için yapılan merasimdir. Babü’s-saade: Padişahın özel ikametgâhının başlangıç yeridir. Cülus merasimi: Tahta çıkan hükümdara biat edilmesi için yapılan merasimdir. Bu sırada kapıkullarına cülus bahşişi verilirdi. Kılıç kuşanma merasimi: Eyüp Sultan’da tahta çıkan padişahlar için yapılan merasimdir. Padişah cenazeleri merasimi: Babü’s Saade önündeki musallaya konur ve cenaze namazını Şeyhülislam kıldırırdı. Bayram merasimi: Arefe günü ikindi namazından sonra Babü’s Saade önüne taht konularak bayramlaşma yapılırdı. Bayram namazı için Ayasofya ya da Sultanahmet tercih edilirdi. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

31 Osmanlılarda Saray Teşkilatı
Sancak-ı Şerif merasimi: Savaş zamanlarında Hz. Peygamber’in sancağı Hırka-i Saadet’ten çıkarılarak Babü’s Saade önüne getirilirdi. Ayak divanı: Savaş, kargaşa, isyan gibi durumlarda padişahın da katıldığı divan toplantılarına ayak divanı denirdi. ENDERUN: Sarayın temel iç teşkilatıdır ve «iç kısım» demektir. Enderun görevlileri (iç oğlanlar) altı odadan meydana gelmişti: Büyük ve küçük odalar, Doğancı Koğuşu, Seferli Odası, Kiler Odası, Hazine Odası, Has Oda. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

32 Osmanlılarda Taşra Teşkilatı
Osmanlı Devleti’nde başta merkez teşkilatı olmak üzere taşra teşkilatı Divân-ı Hümâyûna bağlı iki birimden oluşmuştur. Bunlar eyalet ve kaza teşkilatlarıdır. Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerinden itibaren taşra idaresinde her idari birime Divân-ı Hümâyûn’dan iki amir tayin edilmiştir. Bunlardan ilki sultanın yürütme yetkisini elinde bulunduran ve askeri sınıftan olan “bey” ile diğeri sultanın hukuki yetkilerini kullanarak temsil eden ve ilmiye sınıfı mensubu olan “kadı” idi. Bey, kadının hükmü olmadan ceza veremezken, kadı da beyin izni olmadan bulunduğu kazada kendiliğinden bir yaptırımda bulunamazdı. Kadılar, mutlaka yüksek eğitim almış, medrese tahsilli kişiler arasından seçilirler ve iki sene süre ile görevde kalırlardı. Osmanl› Devleti’nde taşra, idari bakımdan köy, nahiye, kaza, sancak ve eyaletlere ayrılmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

33 Osmanlılarda Taşra Teşkilatı
Osmanlı taşra teşkilatında, en fazla yere sahip olanlar kaza ve sancaklardı. Kazaların yönetici sınıfı ise kadı, alaybeyi ve subaşılardan oluşuyordu. Osmanlı Devleti’nde kadılar diğer İslami devletlerdeki meslektaşlarına göre daha fazla yetkiye sahiptiler. Yargı kuvvetinin en önemli ismiydiler. Osmanlı Devleti’nin ilk kadısı daha Osman Bey zamanında bu göreve atanan Dursun Fakih’tir. İlmiye sınıfından olan kadılar, şer’i ve hukuki işlerden sorumluydu ancak bütün yönetici zümre gibi askeri sınıfın bir üyesi konumundaydı. Kazanın iaşesinin temini, beledi ve adli işleri ile merkezden istenilen şeylerin temini ile sorumluydu. Şer’i hukuku uygulamakla sorumlu olduğu için de reayanın devlet karşısındaki sözcüsü durumundaydılar. Bir bakıma devletle merkez arasında bir köprü görevini görmekteydiler. Diğer taraftan da yargı kuvvetinin sembolü olarak doğrudan merkeze sorumluydular. Subaşıların görevi ise kazaların asayişini sağlamaktı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

34 Osmanlılarda Taşra Teşkilatı
Kazaların birleşmesinden oluşan sancakların idaresi ise sancakbeyinin yönetimindeydi. Sancak kelimesinin XIV. yüzyılda kullanımı şüpheli olsa da yaygın olarak kullanımı XV. yüzyıla rastlamaktadır. Sancak beyleri daha çok saray görevlileri, ümera çocukları, alaybeyi, za’im, defter kethüdası, tımar ve hazine defterdarları gibi taşra yöneticilerinin arasından seçilirlerdi. Şehzadelere ve saray görevlilerine sancak verilmesine ise sancağa çıkmak adı verilmiştir. Sancağın en önemli idarecisi olan sancakbeyinin görev ve sorumlulukları büyüktü. Askeri ve idari mesuliyetleri olan sancakbeylerine sancakta asayiş ve emniyeti sağlamak, kalpazanlıkla mücadele etmek, özel görev için gelen devlet memurlarına yardımcı olmak gibi görevler yüklenmişti. Ayrıca savaş sırasında sancağında yer alan sipahilerle birlikte bağlı bulunduğu beylerbeyinin komutasında savaşa giderdi. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

35 Osmanlılarda Taşra Teşkilatı
Sınır bölgelerinde bulunan sancakbeyleri ise bu görevlerin yanı sıra yabancı devletlerle ilişkilerin anlaşmalara uygun olarak yürütülmesinde de etkili ve görevli idiler. Bunların dışında idarelerinde bulundukları sancaklarda işlenen suçların cezalandırma görevi de sancakbeylerine verilmişti. Osmanlı idari teşkilatında sancakların birleşmesiyle de beylerbeyilik oluşmaktaydı. XV. yüzyılda beylerbeyinin görev bölgesi için beylerbeyilik veya vilayet adı kullanılırken, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren ise eyalet kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. 1361’den sonra burada bir idari birim olarak Rumeli Beylerbeyiliği makamı oluşturulmuş ve makama ilk Rumeli Beylerbeyi olarak Süleyman Paşa’nın da vefat etmiş olması nedeniyle Lala Şahin Paşa atanmıştır. XIV. yüzyılda beylerbeyiler belli bir bölgenin idarecisi konumundan çok bütün ordu işlerinden sorumlu bir durumdaydı. Anadolu ve Rumeli’nin tek bir beylerbeyi tarafından idaresi mümkün olmayınca Beylerbeyilik makamı Anadolu ve Rumeli olmak üzere ikiye çıkarılmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

36 Osmanlılarda Taşra Teşkilatı
1451 tarihine kadar Anadolu Beylerbeyiliğinin merkezi Ankara iken bu tarihten sonra Kütahya olmuştur. Yeni fetihlerle birlikte Osmanl› sınırlarının genişlemesiyle Beylerbeyiliklerin (eyalet) sayısı da artmıştır ’te Rum (Sivas-Amasya) ve 1481’de Karaman Beylerbeyilikleri de eklenerek sayıları dörde yükselmiştir. Kendi bölgesinde hükümdarın temsilcisi konumunda olan beylerbeyiler, beylerbeyi Divân’ında askeri meselelerle ilgilenmek, bölgesinde asayiş ve güvenliği sağlamak, tımar tevcihinde bulunmak, bulunduğu bölgeyi yağmadan ve düşman askerinden korumak gibi görevlere sahipti. Ayrıca kendilerine emir geldiği zamanlarda kendi bölgelerindeki sancakbeyleri ve tımarlı sipahilerle birlikte savaşa katılmakla mükellef idiler. Beylerbeyiler, vilayet merkezlerinde oturmaktaydılar. Rumeli Beylerbeyinin merkezi Manastır iken, Anadolu beylerbeyinin merkezi Kütahya idi. Rumeli Beylerbeyi, Anadolu Beylerbeyi’nden daha önce gelirdi. Çünkü Rumeli Beylerbeyliği daha önce kurulması itibariyle de önceliğe sahipti. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

37 Osmanlılarda Toprak Sistemi
Osmanlı Devleti de erken dönemlerden itibaren tıpkı Selçuklu, Türkiye Selçukluları, İlhanlılar, Türk Beylikleri dönemlerinde olduğu gibi yeni fethedilen yerleri asker ve kumandanlarına mülk olarak tahsis etmişlerdir. Hatta Bizanslıların kullandıkları «pronoia» sistemi de tımar sistemi ile aynı amaçlarla kullanılmıştır. Osmanlı Devleti de fethettiği yeni toprakları Büyük Selçuklular, Türkiye Selçukluları ve Anadolu beylikleri gibi bölerek yönetmeyi uygun görmüştür. Anadolu beyliklerinden aldıkları yerleri aynen korurlarken, Rumeli’den aldıkları toprakları devlet arazisi olarak kabul etmişler, sadece kilise ve manastırlara ait dinî vakıfları tanımışlardır. Diğer İslam devletlerinde olduğu gibi arazi taksimatına gidilmiş ve İslam hukuku gereğince devlet arazisi, arazi-i öşriyye, arazi-i haraciyye ve arazi-i emiriyye yani miri topraklar olmak üzere üçe ayrılmıştır. Osmanlıların toprakları bu şekilde tasnif biçimi toprakların tasarruf hakkını elinde tutan reayadan kaynaklanıyordu. İlki Müslümanlar, ikincisi gayrimüslimler tarafından tasarruf edilen topraklar için kullanılan tabirlerdir. Arazi-i emiriyye ya da arz-ı memleket denilen topraklar ise devlete ait olan mirî topraklard›r. Mülkiyeti devletin olan bu topraklarda tasarruf hakkı ise reayaya verilmiştir. Yeni fethedilen topraklar da bağ, bahçe ve meralar dışında bu gruba alınmış ve işlenmek şartıyla yine eski sahiplerine bırakılmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

38 Osmanlılarda Toprak Sistemi
Mirî topraklar, al›nan vergilere ve büyüklüklerine göre de has, zeamet ve tımar olmak üzere üçe ayrılmıştı: Has, geliri yüz bin ve daha fazla olan toprağa denilirdi. Bu topraklar senelik geliri en yüksek olan topraklardır ve padişahtan başka, hanedan mensuplarına, vezirlere, beylerbeyleri ve sancakbeylerine verilirdi. Zeamet ise senelik geliri yirmi bin akçadan yüz bin akçaya kadar olan dirlikler için kullanılan bir tabirdi. Bu topraklar, eyalet merkezlerinde bulunan hazine ve tımar defterdarlarına, zeamet kethüdalarına, sancaklardaki alaybeylerine, kale dizdarlarına, kapucubaşılara, Divân-defterhane ve hazine kâtiplerine verilmekteydi. Tımar, senelik geliri bin ile yirmi bin akça arasında olan dirliğe verilen addır. Arazi-i emiriyye denilen topraklardan kılıç hakkı olarak sipahilere ve subaşılara verilen topraklardır. Tımar sistemi birtakım asker ve memura geçimlerini ve hizmetlerine ait masrafları karşılamak üzere bazı bölgelerin gelirlerinin tahsis etmesi durumudur. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

39 Osmanlılarda Toprak Sistemi
Tımar sistemi, devletin askeri gücü ile olduğu gibi iktisadi ve sosyal durumuyla da alakalı bir durumdur. Osmanlı Devleti’nin en kuvvetli süvari birlikleri bu sistem sayesinde devlete bir külfet getirmeden yetiştirilmiştir. Aynı zamanda bu sistem sayesinde devletin merkezî topraklarındaki tarım üretimini de kontrol etmekteydi. Devlet buradaki üretimden aldığı verginin dışında halkın gıda ihtiyacını da güvence altına almıştır. Sipahi bu vergiyi tahsil eder ve asker olarak ihtiyaçlarını karşılar. Devlet bu sayede bir yandan tımar toprağının düzgün işlenmesi ve üretimini denetleyen sipahi, diğer yanda devletin buradaki kontrol aracıdır. Reayanın toprağı terk etmemesine çalışır. Reayanın evliliği dahi sipahinin iznine bağlıdır. Dolayısıyla, sosyal açıdan devletin taşradaki halkı denetleme görevini de yerine getirir. Osmanlı Devleti’nde ayrıca vakıf ve mülk topraklar da mevcuttu. Vakıf topraklarından vergi alınmaz, gelirleri ise cami, medrese, imarethane gibi hayır işlerine harcanırdı. Mülk araziler ise hizmet karşılığı verilen topraklar idi. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

40 Osmanlılarda Askeri Teşkilatı
Yaya ve Müsellemler Orhan Bey, atlı süvari birlikleri olan aşiret kuvvetlerinin yerine kendi askeri birliğini kurmak istemiş ve veziri Alaeddin Paşa ve o dönem kadılık makamında bulunan Çandarlı Halil’in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan yaya ve müsellem adlı iki sınıf piyade ve süvari sınıfı meydana getirilmiştir. Kapıkulu Askerleri Acemi Oğlanlar Ocağı Yeniçeri Ocağı Cebeci Ocağı Topçu Ocağı Kapıkulu süvarileri Eyalet Askerleri Tımarlı sipahiler, Akıncılar, Azaplar Deniz kuvvetleri YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

41 OSMANLI YÖNETİM SİSTEMİNİN DÖNÜŞÜMÜ
16. yüzyıIın sonlarından itibaren çözülmeye başlayan kul ve tımar sistemine dayalı klasik dönem merkeziyetçi devlet sistemi, Osmanlı merkez ve taşra egemen sınıflarının amaç ve çıkarlarına göre yeniden örgütlenme ve tanımlanma sorununu ortaya çıkardı. Klasik dönem sonrasındaki Osmanlı yönetim yapısında ortaya çıkan değişimler bu kapsamda incelenebilir. Merkezde, Köprülü Mehmet Paşa’nın 1656 yılında vezir-i azamlığa atanması, hem bu makamın siyasi iktidar alanı, hem de devletin siyasi değişim tarihi açısından bir dönüm noktası oldu. Zira Mehmet Paşa’nın bu görevi, örneğine daha önce rastlanmayan şekilde bazı şartlarla kabul etmesi, vezir-i azamlık makamının ve Babıâli’nin devlet yönetimi içindeki etkinliğini padişaha ve saraya karşı artırdı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

42 OSMANLI YÖNETİM SİSTEMİNİN DÖNÜŞÜMÜ
Taşrada, 1695 yılında toprak yönetiminde malikâne sistemi uygulanmaya başlandı. Yeni uygulaman›n iltizam sisteminden farkı: Klasik dönemde, eyalet-sancak düzeni içinde, bir sancağın tahrir sonucu belirlenen gelirleri, has-zeamet-tımar adıyla örf mensuplarına dirlik olarak verilir, aynı zamanda yönetim bölgesinde vakıflara ait gelirler de belirlenirdi. Halbuki, 18. yüzyılda sancak yönetiminin; mali açıdan, “sancaklık üzere zabt“ (yani eskiden olduğu gibi, sancak mutasarrıflarına belirli gelirleri olan dirlikleri arpalık adıyla tahsis etme), “miriden zabt“ (sancak gelirlerinin mirî mukataa hâline getirilerek, belirlenen yıllık gelirini hazineye vermek şartıyla, en yüksek teklif getirene yönetimi bırakma) ve “malikâne suretiyle verme“ (mukataanın tevcihinin hayat boyu olması) gibi bir değişim yaşanmıştır ve son ikisi giderek yaygınlaşmıştır. Osmanlı, sonraki yüzyıllara merkezde ve taşrada bu şekilde dönüşmekte olan bir yönetim yapısını bıraktı.. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU


"KURULUŞ DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET YAPISI" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları