Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Cennetle müjdelenenlerden: HZ. SAİD BİN ZEYD

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Cennetle müjdelenenlerden: HZ. SAİD BİN ZEYD"— Sunum transkripti:

1 Cennetle müjdelenenlerden: HZ. SAİD BİN ZEYD
Cennetle müjdelenenlerden: HZ. SAİD BİN ZEYD

2 En meşhur vahiy kâtibi Sahâbî

3 Saîd bin Zeyd hazretlerinin babası
Zeyd bin Amr, İslâmiyetten önce Peygamberimizle görüşürdü. Allahü teâlânın kendisine verdiği ilhâm ile putlara tapan insanların hâline şaşar, putperestliğin şirk olduğunu, onlara kesilen kurbanların etinin yenemeyeceğini düşünürdü.

4 Bu sebeple kendine yeni bir din bulmak için, Suriye taraflarına gidip, Hz. İbrahim dînine girerek Hanîflerden oldu. Mekke’ye döndüğünde, câhiliye âdetlerinden biri olarak kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerle mücâdele etti. Kız çocuklarının çoğunun ölümden kurtulmalarına sebep oldu. Oğlu Saîd’e de sık sık, “Bir Allaha mı, yoksa bin ilâha, putlara mı inanayım” der, onu Allaha inanmaya teşvik ederdi.

5 Saîd bin Zeyd Müslüman olunca, Mekke’deki diğer Eshâb-ı kirâm gibi müşriklerden çok eziyet çekip, işkence gördü. Mekke’de suikast, işkence, zulüm ve tazyikler artınca, Peygamber efendimizin müsaadesi ile Habeşistan’a hicret etti. Sonra Medîne’ye geldi.

6 Bedir gazâsında bulunmadıysa da, Peygamber efendimiz onun oklarını attılar. Ganimetten pay ayrıldı. Peygamber efendimizin diğer bütün gazvelerine katıldı.

7 Hz. Ebu Bekir zamanında Zeyd b
Hz. Ebu Bekir zamanında Zeyd b. Sabit tarafından Mushaf haline getirildi.

8 Bir gün Peygamber efendimiz buyurdular ki:
- On kişi Cennettedir. Ebû Bekir Cennettedir. Ömer, Cennettedir. Osman Cennettedir ve Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman bin Avf, Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Sa’d bin Ebî Vakkâs Cennettedirler. Peygamberimiz bu dokuz kişiyi zikredip, sustular. Eshâb-ı kirâm suâl ettiler: - Yâ Resûlallah onuncusu kimdir? Resûlullah efendimiz buyurdu ki: - Saîd bin Zeyd Cennettedir. Saîd bin Cübeyr der ki: Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Sa’d, Saîd, Talha, Zübeyr ve Abdurrahman bin Avf’ın Resûlullahın katındaki yerleri bir idi. Savaşta onun önünde, namazda arkasında idiler. Hadis kitaplarının en kıymetlisi olan Buhârî ve Müslim bunu böylece bildirmektedir. Saîd bin Zeyd, Hz. Ebû Bekir halîfe olunca, ona bîat etti. Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında, Ecnadeyn savaşında süvâri kuvvetlerine, Fihl savaşında piyâde birliklerine kumanda etti. Şam’ın kuşatılmasına katılıp, şehrin fethinde bulundu.

9 Sevgili Peygamberimiz,
Medîne’ye hicret ettikleri zaman, Müslümanlar, akın akın gelip bîat ediyorlardı. Bunlar arasında bir de, küçük çocuk vardı. Gözleri ışıl ışıl parıldıyordu. Peygamber efendimiz onun başını okşadılar. Bu sırada oradakilerden biri, Resûlullaha dedi ki: - Yâ Resûlallah! Bu çocuk, Neccaroğullarına mensuptur. Size indirilen, Kur’an-ı kerim âyetlerini ezberlemiştir. Bunun üzerine, Peygamber efendimiz tebessüm ederek, çocuğa sordular: - Senin adın ne, yavrum? - Zeyd, efendim... Sâbit’in oğlu Zeyd. - Ne kadar âyet ezberledin bakalım! - 17 sûre, efendim. - Bizlere, biraz okur musun? - Peki efendim.

10 Kâf sûresini okudu Bundan sonra, Zeyd, Eûzü-Besmele çekerek, şu meâldeki âyet-i kerimeleri okumaya basladı: (Gökten bereketli bir su indirdik de; onunla bahçeler, biçilecek taneler [buğdaylar] meydana getirdik. Ve tomurcukları, birbiri üzerine sıralanmış, uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik ki, kullarımız için, yiyecek rızık olarak yaratılmışlardır. Biz onunla, ölü bir memlekete can verdik. İşte kabirden çıkış da, böyledir.) [Kâf 9-11] Okuması bitince; sevgili Peygamberimiz pek memnun kaldılar. Küçük Zeyd’in zekâ ve kabiliyeti karşısında buyurdular ki: - Sen artık, Yahûdilerin dilini de öğrenmeye çalışmalısın! Çünkü biz mektuplarımızı, Yahûdilere emniyet edemeyiz. Gerçekten, o zamana kadar, yabancılarla olan yazışmalarda tercümanlığı, ekseriya Yahûdiler yapıyordu. Onların arasında, yabancı dil bilenler fazlaydı. Bu sebeple Peygamber efendimiz, Müslümanların yabancı dil öğrenmesini teşvik ediyorlardı. Vahiy kâtibi oldu.

11 Sâbit’in küçük oğlu, çok kısa zamanda İbranîceyi, yâni Yahûdi dilini öğrendi. Hem okuyor, hem de mükemmel yazabiliyordu. Daha sonra, Süryanîceyi de öğrendi. Onun bu çalışkanlığı ve zekâsı, kendisine çok şerefli bir görev kazandırdı. Allahü teâlânın Resûlünün kâtipleri arasına katıldı. Artık Peygamber efendimize gelen giden mektupları, o tercüme ediyordu. Bir müddet sonra, Vahiy kâtipliği şerefine de erişti. Peygamber efendimize vahiy olunan Allahü teâlânın kelâmını da yazmaya başladı ve vahiy kâtiplerinin en meşhuru oldu. Hz. Zeyd’in yaşı büyüdükçe; ilmi de, vazifeleri de büyüyordu. Artık Kur’an-ı kerimi tamamen ezberlemişti. Ayrıca, fıkıh üzerinde çok ilerledi. Savaşlara da katılıyordu. İlmiyle olduğu kadar, kılıcıyla da; din düşmanlarına karşı savaşıyordu. Bir gün sevgili Peygamberimiz, Eshâbıyla oturuyorlardı. O sırada vahiy geldi. Derin bir vecd içinde kaldılar. Ayaklarının biri, Hz. Zeyd’in ayağı üzerine geldi. Mübârek ayağı o kadar ağırlaşmıştı ki, vahiy kâtibi kendi ayağını eziliyor zannetti. Az sonra bu hâlleri geçince, "Yaz, Zeyd" buyurdular ve mücâhidler hakkında indirilen şu âyet-i kerimeyi söylediler: (Müminlerin; evlerinde oturanları ile, cihâda çıkanları, eşit değildirler.)

12 Hz. Zeyd yazıyordu. Cenâb-ı Hakkin bu mübârek kelâmını işiten, Ümmü Mektum’un oğlu Abdullah çok üzüldü. Çünkü, kendisinin gözleri görmüyordu. Ayağa kalkarak sordu: - Yâ Resûlallah! Evet, mücâhidlerin şânı, böyle büyüktür. Lâkin bizim gibi, cihâda çıkmaya gücü yetmeyenler ne yapacak? Tekrar vahiy inmeye başladı. Çünkü Peygamber efendimizin mübârek vücudu ağırlaşmıştı. O hâlleri geçince, tekrar Hz. Zeyd’e, "Yaz" buyurarak, biraz önce yazdığı âyet-i kerimenin devamını yazdırdılar: (Mâzereti, özrü, engeli, sakatlığı olanlar hâriç... Bunlar dışında; savaşa çıkan ve çıkmayanlar, şüphesiz eşit değillerdir.) Ümmü Mektum’un oğlu ve onun gibiler, bu habere derecesiz memnun oldular. Uhud savaşında sevgili Peygamberimiz Zeyd bin Sâbit’i, Sa’d bin Rebî hazretlerini aramaya göndererek buyurdular ki: - Şâyet bulursan, selâmımı söyle ve kendisini, nasıl hissettiğini sor! Savaş meydanını dolaşan Hz. Zeyd, henüz yaşlarındaydı. Aradığı zatı, kâfir ölüleri ve İslâm şehitleri arasında buldu. O da son nefesini vermek üzereydi. Yanına yaklaşıp dedi ki: - Ey Sa’d! Resûl-i Ekremin sana selâmları var. Kendini nasıl hissettiğini soruyor. Hz. Sa’d, o anda bile tebessüm ederek şöyle cevap verdi: - Sen de, Peygamber efendimize, benim selâmımı arz et! Ben şu anda, Cennet kokularını duyuyorum. Medîneli Müslümanlara da şöyle ki, tek kişi kalsalar bile; Peygamber efendimize hizmette, kusur etmesinler. Yoksa özürleri, kabûl olunmaz. Bunları söyledikten sonra ruhunu teslim etti. Birkaç yıl sonra Hz. Zeyd, bu büyük şehidin kızkardeşiyle evlendi.

13 Hz. Zeyd, çoğu zaman sevgili Peygamberimizle beraber oluyorlardı
Hz. Zeyd, çoğu zaman sevgili Peygamberimizle beraber oluyorlardı. Bir seher vakti, erkenden Resûlullahın huzûruna geldi. Peygamber efendimiz birkaç hurma yiyorlardı... Selâmdan sonra, buyurdular ki: - Gel, beraber yiyelim! - Yâ Resûlallah! Ben, oruca niyetlenmek istiyorum. - Ben de niyetleneceğim. Beraberce, hurmayla sahur yaptılar. Sonra da, sabah namazına çıktılar. Günler, ne de çabuk geçiyordu. İki cihân güneşi, bu dünyaya saadet ışıklarını saçtıktan sonra; âhirete teşrif ettiler. Artık Müslümanlar için tek teselli kaynağı, Peygamberimizin emirlerini yerine getirmekti. Çünkü O, Allahın emirlerini bildiren; en son ve en büyük Peygamber idi. Fakat bu vefât üzerine, bütün kâfirler, dinsizler, müşrikler ümide düştüler! Hepsi birden, İslâma saldırmaya başladılar. Müslümanlar da, olanca güçleriyle karşı koyuyorlardı. İlk halîfe Hz. Ebû Bekir etrafında, bir hilâl gibi çepeçevre kenetlendiler

14 Onlarla yapılan Yemâme cenginde, çok sayıda seçkin Sahâbe şehit oldu
Onlarla yapılan Yemâme cenginde, çok sayıda seçkin Sahâbe şehit oldu. Savaştan sonra halîfe, bir haberci yolladı. Hz. Zeyd’i çağırttı. Halîfenin yanında, Hz. Ömer de bulunuyordu. Hz. Ebû Bekir, Hz. Zeyd’e buyurdu ki: - Hz. Ömer, “Yemâme’de, 70’ten fazla Kur’an-ı kerim hâfızı şehit düştü. Korkarım öteki savaşlarda, kalan hâfızlar da şehit olurlar. İşte o zaman, Allah korusun Kur’an-ı kerim de, Yahûdi ve Hıristiyanların din kitapları gibi, noksan, eksik hâle gelir. Bu sebeple, şimdiden tedbir almalıyız. Allahü teâlânın kelâmını, sözlerini toplayalım ve yazdıralım” diyor. Bunun üzerine Hz. Zeyd, Hz. Ömer’e sordu: - Yâ Ömer! Sevgili Peygamberimizin yapmadıkları bir işi, bizler nasıl yapabiliriz? Bu suâle, halîfe cevap verdi: - Aynı şeyleri, Ömer’e ben de sordum. Fakat bana, “Efendimiz yaşarlarken, böyle birşey olamazdı. Olacağını düşünsek bile, o zaman Cenâb-ı Hak; bütün Kur’an-ı kerimi yeniden Resûlüne vahiy ile bildirebilirdi” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Zeyd dedi ki: - Haklısınız.

15 Hz. Ebû Bekir, Hz. Zeyd’e buyurdu ki:
- Ey Resûlullahın kâtibi! Sen zekî, bilgili ve genç bir Müslümansın. Hakkında hiçbir şüphemiz de yoktur. Bu zor işi, ancak sen başarabilirsin. Şânı yüce kitabımızı, toplayabilir ve bir mushaf hâlinde yazabilirsin. Zaten Peygamber efendimize vahiy olunan âyetleri de, yazmıyor muydun? Hz. Zeyd çok şaşırdı! Doğrusu, bunu beklemiyordu. Dedi ki: - Yâ Emîr-el Müminîn! Vallahi bana, bir dağı yerinden söküp kaldırmayı teklif etseydin; verdiğin bu emir kadar ağır gelmezdi! Fakat Hz. Ebû Bekir buyurdu ki: - Bu, yapılması îcabeden bir iştir. Hz. Ömer de ilâve etti: - Çok şerefli bu vazifeyi, mutlaka yapmaya çalışmalısın

16 Hz. Zeyd, gerçekten şerefli ve gerekli olan bu işi; uzun çalışmalar sonunda başardı. O zamana kadar dağınık olan mübârek âyetleri, îtinayla topladı. Hepsini, bir Mushaf hâlinde yazdı. Halîfeye teslim etti. Böylece, ilk yazılı Kur’an-ı kerim mushafını hazırlama şerefi, ona nasip oldu. Hz. Osman zamanında halîfenin emri ile yine Zeyd bin Sâbit başkanlığında bir heyet tarafindan çoğaltılıp, altı tane daha mushaf-ı şerif yazılarak, belli merkezlere gönderilmiştir. Böylece bu şerefli vazifeyi de yapmak ona nasip olmuştur. Günler, her zamanki süratiyle geçip gitti. Hz. Ebû Bekir de, ömrünü tamamladı. Yerine, Hz. Ömer halîfe seçildi

17 Yermük savaşına da katıldı
Yermük savaşına da katıldı. Savaşın en kızgın ânında, düşman birlikleri İslâm ordusunun sol tarafına saldırdılar. Düşman galip gelecek gibiydi. Hz. Saîd, hemen atına atlayarak, askerlere şöyle hitap etti: - Cesâret ve kahramanlık dünyada insana şeref, âhirette rahmet bahşeder. Bu ikisini de kazanmaya çalışalım! Bu sözlerle coşan İslâm askerleri daha büyük bir gayretle düşmanla savaşmaya başladılar. Sonunda Hz. Saîd’in düşman kumandanını öldürmesiyle, düşman paniğe kapıldı. Sonunda her tarafta bozguna uğrayarak Müslümanlar büyük bir zafer kazandı.

18 Şam şehri feth edilince, Ebû Ubeyde bu şehrin vâliliğini Hz
Şam şehri feth edilince, Ebû Ubeyde bu şehrin vâliliğini Hz. Saîd’e teklif etti. O bunu kabûl etmeyerek dedi ki: - Ey Ebû Ubeyde! Ben Allah yolunda cihâd etmek istiyorum. Sen vâliliği uygun gördüğün birisine ver.

19 - Ey Ebû Ubeyde. Ben Allah yolunda cihâd etmek istiyorum
- Ey Ebû Ubeyde! Ben Allah yolunda cihâd etmek istiyorum. Sen vâliliği uygun gördüğün birisine ver. Hz. Ömer’in vefâtından sonra onu kabre koyarlarken, Saîd bin Zeyd ağlamaya başlamıştı. Bunu görenlerden biri sordu: - Yâ Saîd! Niçin ağlıyorsun? Bunun üzerine buyurdu ki: - İslâm dîni ve Müslümanlar için ağlıyorum. Çünkü Hz. Ömer’in şehit edilmesi, İslâmda açılan bir gediktir. Bu gedik de kıyâmete kadar kapanmayacaktır.

20 Saîd bin Zeyd hazretleri, zamanını devamlı ibâdetle geçirirdi
Saîd bin Zeyd hazretleri, zamanını devamlı ibâdetle geçirirdi. Dünya ve dünya nîmetlerinden daha çok âhireti düşünürdü. Makam ve mevkiyi hiç düşünmez, ancak kendisine bir vazife verilirse, bunu en iyi şekilde yerine getirirdi. Cihâdı çok sever, gösterişi hiç sevmezdi. Duâsı kabûl olanlardan idi. Bunun için, kendisini kırmaktan herkes çekinirdi. Çok kimse ondan ilim öğrenmiştir. Esmer tenli, uzun boylu ve saçları gür idi. Peygamber efendimizden kırksekiz hadis-i şerif rivâyet etmiştir.

21 Bir gün bir kadın, Saîd bin Zeyd hazretlerinin evinin bir kısmının kendi malı olduğu iddiâsi ile mahkemeye müracaat etti. Bunun üzerine Hz. Saîd dedi ki: - Evi ona bırakınız! Ben Resûlullah efendimizin şöyle buyurduğunu işittim: (Her kim, hakkı olmaksızın bir karış yer alırsa, kıyâmet gününde, yedi kat yerin dibinden başlayarak onun boynuna dolanacaktır.) Allahım! Eğer bu kadın yalancı ise, gözünü görmez et! Kabrini de evinde yap! Hz. Zeyd’in duâsı tutmuş ve çok geçmeden kadının gözleri görmez olmuş ve kabri evinde olmuştur. Saîd bin Zeyd, 671 senesinde Medîne’de vefât etti. Cenâzesini Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretleri yıkayıp, techiz etti.

22 Saîd bin Zeyd, 671 senesinde Medîne’de vefât etti
Saîd bin Zeyd, 671 senesinde Medîne’de vefât etti. Cenâzesini Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretleri yıkayıp, techiz etti.


"Cennetle müjdelenenlerden: HZ. SAİD BİN ZEYD" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları