Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Hazırlayan ve Sunan, Mehmet BAHÇECİ Olağanüstü güzel görüntüsüyle günümüzde bile insanların dikkatini çekmeye devam eden OSMANLI ARMASI, dünyadaki diğer.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Hazırlayan ve Sunan, Mehmet BAHÇECİ Olağanüstü güzel görüntüsüyle günümüzde bile insanların dikkatini çekmeye devam eden OSMANLI ARMASI, dünyadaki diğer."— Sunum transkripti:

1

2

3 Hazırlayan ve Sunan, Mehmet BAHÇECİ Olağanüstü güzel görüntüsüyle günümüzde bile insanların dikkatini çekmeye devam eden OSMANLI ARMASI, dünyadaki diğer tüm armalara kıyasla, en çok beğenilen ve armaların en meşhur olanıdır. OSMANLI’nın son döneminde, Sultan II.Abdülhamid Han’ın saltanatının ilk yıllarında şekillendirilmiştir. - Arma kimliği anlatan, tanıtan bir işarettir. - Resimler, harfler ve şekillerden oluşur. - Bir devleti, hanedanı ya da şehri anlatır. - Şu an incelemekte olduğumuz OSMANLI Armasında olduğu gibi. İçinde dönemin Padişahına ait Tuğranın bulunduğu bu şekil Güneşi temsil eder ve çevresindeki sağa, sola yukarı ve aşağı yönleri gösteren çizgiler ise güneşten yayılan ışıklardır. Armadaki Güneşin anlamı halifeliktir. Hilal Padişahı temsil eder. Hilalin içindeki Arapça metinde şunlar yazmaktadır: “Osmanlı devletinin hükümdarı olan … han, Allah’ın muvaffak kılması ve yardımına dayanır ve öylece hüküm sürer.” Armanın tam göbeğine gelecek şekilde aynalıklı kalkan motifi var. Bu kalkanın çevresinde görülen 12 adet yıldız, 12 burcu temsil etmektedir ve böylece OSMANLI, kainatın merkezine yerleştirilmiş olmaktadır. Kalkanın hemen üzerinde de devletin kurucusu Osman Gazi’yi temsil eden bir sorguç vardır ki Osmanlıların köklerine ne kadar bağlı olduğunu anlatır. Kalkanın sağ yanında Osmanlı sancağı yer alır. OSMANLI Sancağının tam karşısında yeşil renkli Hilafet Sancağı bulunur. Güller hilafet sancağı üzerinde manevi ilhamlar sebebiyle bulundurulur. Bu çiçekler aynı zamanda sevgi ve muhabbeti simgeler. Savaş araçlarından, altı dilimli topuzun ucunda asılı duran bir terazi vardır ve adaleti temsil eder. Terazi kitap şekilleri üzerine oturtulmuştur. Üstteki yeşil renkli olan kitap Kur’an-ı Kerim’i, alttaki kitap ise diğer hukuk metinleri yerine geçen kanun kitabıdır. Allah’ın kanunlarına olan bağlılık nazara verilmiştir. OSMANLI Armasındaki silahlar, devletin gücünü ifade eder. Armanın alt tarafını boydan boy süsleyen inci defne yaprakları, çiçek motifleri arasından beş tane madalya sarkar. Bu madalyalar başarılı kimselere verilmektedir. Bu madalyaların isimleri şöyledir: İmtiyaz nişanı, Mecidi nişanı, iftihar nişanı, Osmanlı Nişan ve şefkat nişanı.

4 HEY GİDİ GÜNLER HEY! Hiç özlediniz mi o günleri ?

5 Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan gözle bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik. Faziletliydik….

6 Dürüsttük… Bir zamanlar Londra Ticaret Odası’nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı : “Türklerle alışveriş et, yanılmazsın!”

7 İtibarlıydık… Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası’nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu. Temizdik… Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa’ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigli, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor : “Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür.” Çevreciydik… Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kus sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki saymakla bitmez. Harama el sürmezdik… Fransız müellif Motray 1700’lerdeki halimizi şöyle anlatıyor : “Türk dükkanlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkancılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgahıma kadar gelmişlerdir.”

8 B İ R Y O R U M DÜNYA OSMANLI’YI ANLAMAYA MUHTAÇ Ertuğrul Gazi’nin üç oğlundan biri olan OSMAN GAZİ’nin, Şeyh Edebali Hazretlerinin manevi önderliğinde, 1299 yılında kurduğu OSMANLI BEYLİĞİ, kısa sayılabilecek bir sürede önce devlet, sonra imparatorluk olmuştur. Hükmettiği topraklara kendi güzelliğini götüren atalarımız, Yönettiği bu topraklarda eskiden beri yaşamakta olan milletlere ne dini, ne kültürel herhangi bir baskı ve dayatma yapmamıştır. Aksine, fethettiği topraklardaki insanları kendi insanından ayrımamış hatta gayrimüslim tebanın din ve vicdan hürriyetini özellikle korumuş, garanti altına almıştır. Zaten bu sayede farklı dil, din, kültür ve ırka mensup insanlar BİR ARADA ve KARDEŞÇE yaşamadılar mı? Kaldı ki Osmanlı isteseydi ortalıkta ne bir Ermeni, nede bir Sırp bırakırdı. Bugün bu ve benzeri milletler hala varlıklarını ve kimliklerini korumuşlarsa, burada biraz durup düşünmek ve OSMANLI’yı iyi anlamak lazım. Bir Macar müsteşrikinin söylediği bir söz var ki üzerinde çok düşünülmesi gerekiyor: “500 Sene hakimiyetleri altında yaşadığımız Osmanlılar, bize hayat hakkı tanımasalar ve günde bir gayrimüslim öldürselerdi, bugün Yunan, Sırp, Bulgar ve Romen halkından bahsedilemezdi.” Rus’ların yakın tarihte Orta Asya Türk’lerine yaptığı sistemli yozlaştırma ve asimilasyonu OSMANLI hiçbir zaman, hiçbir millete yapmamıştır. Bugün Orta Asya Türk’lerinin her biri ayrı bir lehçe, ayrı bir alfabeye sahiplerse, Kendilerini Türk olarak görmeyip Özbek, Kırgız, Kazak, Azeri olarak görmektelerse bunu Sovyet Rusya’nın sistemli asimilasyonuna borçlular. Almanların II.Dünya Savaşında Yahudilere yaptığı türde bir katliamı, yada İsrail’in bugün Filistin’e yaptığı gibi bir vahşeti ne OSMANLI döneminde, nede CUMHURİYET TÜRKİYE’sinde arasanızda bulamazsınız. Avrupalıların coğrafi keşiflerle beraber Afrika, Asya ve Amerika kıtasında yaptığı hırsızlığı, cinayet ve sömürüyü bizim ecdadımız hiç yapmadı. Dün OSMANLI’nın yaptıklarıyla, Bugün dünyayı yönetmeye çalışan Amerika’nın yaptıklarını kıyaslamak ise abesle iştigal etmek olur. Son 60 – 70 yılın süper gücü Amerika, dünyayı asırlar boyu adalet ve huzurla yönetmiş ecdadımızın, her alandaki büyüklüğünden, fersah fersah uzaktadır. Ne dün İngiltere, nede bugün Amerika asla bir OSMANLI olamamıştır. Yıllarca Rus Çarlığı’nın hakimiyeti altında yaşadıktan sonra, 70 yıl boyunca da Rusya’nın Komünizm zulmüne katlanan ve milyonlarca insanını kaybeden, sağ kalanlarının da benliklerini kaybettiği Orta Asya Türk toplulukları şimdilerde öz kimliklerine kavuşma çabası içindelerdir.

9 İnce Düşünceliydik… Osmanlı kapılarının tokmakları bile başlı başına bir kültürdü ve Osmanlı insanının sosyal hayata bakışının bir simgesiydi.Osmanlı insanı hayata “helal” ve “haram” perspektifinden bakardı. Kapı tokmakları da bu hassasiyeti yansıtırdı. Tokmaklar iç içe iki demir halkadan oluşurdu. Dış halka daha tok ses çıkardığından erkekler için, ondan daha ince ses çıkaran iç halka ise kadınlar içindi. Eve gelen erkek misafir dış halkayı, kadın misafir ise iç halkayı kullanarak ev sahiplerine cinsiyetleri konusunda bilgi verirdi. Ev sahibi de tokmakların sesine göre kendisini ayarlar, gelen erkekse ona göre giyinip kapıya çıkardı. Harem’le İlgili Yanlışlar !… Padişahın sarayda ailesiyle kaldığı bölüme “harem” denmekteydi. Harem aynı zamanda bir okuldu. Haremdeki bütün kadınların sayısı bazı tahminlerle hesaplanarak, bazı kişiler tarafından, padişahın hanımı olarak gösterilmek istenmiştir. Halbuki bu sayının içinde, padişahların valideleri, kız kardeşleri, kendi kızları, yeğenleri, kuzenleri, şehzadelerin eşleri, hizmetçi kadınlar, eğitim gören kızlar vardı. Haremi anlatan bazı kişiler, padişahları cinsel zevklerine müptela olan birer tuhaf mahluk olarak anlatmaktadır. Halbuki haremdeki hayatı Osmanlı döneminde dışarıdan bir kişinin görmesi mümkün değildir. Osmanlı padişahlarının bazıları Harem dairesinde, altı gümüş çivili ayakkabılarla gezinirdi. Ayakkabılarının çıkardığı ses hükümdarın varlığını haber verdiğinden o anda yolu üzerine kadınlar çıkmazdı. Nerede batılıların uydurduğu Osmanlı, nerede gerçek, hakiki tarihimiz… Osmanlı ülkesine herhangi bir sebeple gelen batılılar geri döndüklerinde hatıralarını anlatırken daha fazla ilgi çekebilmek için Haremide anlatmaya kalkmışlardır. Bu insanlar, bırakın haremi görmeyi. Sarayın bahçesine dahi girememişlerdi. Sarayın içindeki insanların çoğu bile Harem’e giremezken dışarıdan gelen birinin hareme kadar girebilmesi kesinlikle mümkün değildi. İstanbul’a hiç gelmediği halde haremi görmüş gibi kitap yazanlar vardır. Batılı yazarlar Harem’i anlatırken ya kendi düşünceleri doğrultusunda resimler çizdirmiş veya kendi ülkelerindeki bazı ahlaksız durumların fotoğraflarını kullanmışlardı. Batılı yazarların kendi kültürlerindeki saray hayatını ve kralların hayat şeklini Osmanlı saray ve hükümdarlarını anlatırken kullanmaları en hafif tabiriyle haksızlıktır. Bu saçma iddiaların bazı gayriahlaki resimlerle ispatlanmak istenmesi ise ahlaksızlıktı. Bu konuda Prof.Dr.Ahmet Akgündüz’ün (Bilinmeyen Osmanlı’ Osav-1999-Sayfa:319) Topkapı Sarayı’nda başından geçen bir olay ibret vericidir: “…Hünkar sofrası denilen salonu anlatırken (misafirlere) duvardaki, aile hayatı ve terbiye ile alakalı bazı ayet ve hadisleri gösterdim. Buradaki görevlilerden birisi: ‘Hocam, biz bu yazıları padişahların cariyeler ve güzel kadınlar için yazdığı tahrik edici aşk şiirleri olduğunu söylüyorduk.Gerçekten bunlar ayet ve hadis midirler?’ Diye sordu. Benden, evet, cevabını alınca da ağlamaya başladı.”

10 Haya ve tevazu sahibiydik… İmandan, bir şube olan haya ve buna bağlı olarak gönle yerleşen tevazu, Osmanlı’nın mümtaz vasıfları arasındadır. İslam’a pek sıkı bir şekilde bağlılık göstermişler, birçok mevzuda olduğu gibi bu haya ve tevazu konusunda da asla taviz vermemişlerdir. Öyle ki, bir kadının saçına uzanmaya yeltenen kafirin elini, bir harp sebebi saymışlardır. Onurlu, Basiretli ve Firasetliydik… Osmanlı’nın tüm dış borçlarını ödeme mukabilinde Filistin’den toprak isteyen Teodor Hertzel’e II.Abdülhamid Han’ın tarihe geçen şu cevabı basiret, onur ve firaset’imizi adeta gözler önüne seriyor… “Ben Filistin’den bir karış dahi toprak satmam! Zira bu vatan bana değil, milletime aiddir. Milletim ise, oraları kanlarını dökerek kazanmış ve mahsuldar kılmıştır. Şehid kanları ile alınan vatan parçası, para ile satılamaz! Biliniz ki, ben canlı bir beden üzerinde sizin yapmayı planladığınız hain ameliyata asla müsaade etmem.” (Filistin’i savunmak için II.Abdülhamid Han çok ciddi tedbirler almıştır. Onun padişahlığı döneminde Filistin’i ele geçiremeyeceklerini anlayan Yahudiler bir takım çirkin oyunlarla ve içerideki bazı gafilleri ayarlayarak 31 Mart Olayıyla Abdülhamid Han’ı padişahlıktan indirip böylece Filistin’i işgal etmişlerdir.) SULTAN CENNETMEKAN II. ABDÜLHAMİD HAN

11 1.Türkiye 2.Bulgaristan545 YIL 3.Yunanistan363 YIL 4.Sırbistan539 YIL 5.Karadağ539 YIL 6.Bosna-Hersek539 YIL 7.Hırvatistan539 YIL 8.Makedonya539 YIL 9.Slovenya250 YIL 10.Romanya490 YIL OSMANLI DEVLETİNİN YÖNETTİĞİ ÜLKELER 11.Slovakya20 YIL 12.Macaristan160 YIL 13.Moldova490 YIL 14.Ukrayna308 YIL 15.Azerbaycan25 YIL 16.Gürcistan400 YIL 17.Ermenistan20 YIL 18.Güney Kıbrıs293 YIL 19.Kuzey Kıbrıs239 YIL 20.Güney Rusya291 YIL 21.Polonya25 YIL 22.Güney İtalya25 YIL 23.Arnavutluk435 YIL 24.Belarus25 YIL 25.Litvanya25 YIL 26.Letonya25 YIL 27.Kosova539 YIL 28.Voyvodina166 YIL 29.Irak402 YIL 30.Suriye402 YIL 31.İsrail402 YIL 32.Filistin402 YIL 33.Ürdün402 YIL 34.S.Arabistan399 YIL 35.Yemen401 YIL 36.Umman400 YIL 37.B.A.E.400 YIL 38.Katar400 YIL 39.Bahreyn400 YIL 40.Kuveyt381 YIL 41.Batı İran30 YIL 42.Lübnan402 YIL 43.Mısır459 YIL 44.Libya439 YIL 45.Tunus308 YIL 46.Cezayir313 YIL 47.Sudan397 YIL 48.Eritre350 YIL 49.Cibuti350 YIL 50.Somali350 YIL 51.Kenya350 YIL 52.Tanzanya250 YIL 53.Kuzey Çad313 YIL 54.Nijer300 YIL 55.Mozambik150 YIL 56.Fas250 YIL 57.Batı Sahra250 YIL 58.Moritanya250 YIL 59.Mali300 YIL 60.Senegal300 YIL 61.Gambiya300 YIL 62.Gine Bissau300 YIL 63.Gine300 YIL 64.Etiyopya350 YIL HİLAFETE BAĞLI YERLER 65.Pakistan 66.Hindistan 67.Singapur 68.Malezya 69.Endonezya 70.Türkistan 71.Nijerya 72.Kamerun 73.Bangladeş OSMANLI DONANMASININ DEĞİŞİK SÜRELERDE BULUNDUĞU ÜLKELER 74.Fransa 75.İspanya 76.İngiltere 77.Monako 78.Hollanda 79.Norveç 80.İzlanda 81.İrlanda 82.Cebelitarık 83.Danimarka 84.İskoçya 85.Myanmar 86.Japonya Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyılda Lehistan krallığını himaye altına alarak, Belarus, Letonya, Litvanya ve Estonya topraklarına kadar olan bölgeyi himayesine almış, Baltık Denizi'ne kadar uzanmıştır. Fakat 30 yıl içinde doğal sınırlarına yani Slovakya gerisine çekilmek zorunda kalmıştır. Osmanlı İmaparatorluğu 17. yüzyılın sonunda Fas krallığını hakimiyetine alarak Atlas Okyanusu'na kadar ilerlemiştir. Trablusgarp ve Cezayir'i aldıktan sonra Sahra içlerine ilerlemiş ve Sahra altındaki yerel hanedanlarla irtibat kurmuştur. Doğu Afrika'da ise Portekiz'in etkin üstünlük sağlamasına kadar Moputo yani Mozambik kıyılarına kadar olan bölgeyi ve Hint Okyanusunu denetim altında bulunduruyordu. Abdülhamit zamanında da Almanlarla birlikte Kamerun ve çevresinde Ekvador Eyaleti kurulmuş, fakat kısa sürmüştür.

12 OSMANLI – AVRUPA ANALİZİ Şimdi bu bölümde sözü birazda Avrupa devletlerine getirelim. Zira sözü Avrupa devletlerine getirelim ki bir kez daha BÜYÜK OSMANLI’nın kıymetini anlayıp iyice idrak edelim. Amacımız Osmanlı’yı yüceltip, Avrupa’yı karalamaya çalışmak değil. Zaten Osmanlı’nın buna hiç ihtiyacı yok. Fakat bugünün Avrupa’sının hangi aşamalardan geçip şimdiki durumuna geldiğini de iyi bilmek lazım. Avrupa’nın bugün geldiği seviye gerçekten de takdir edilecek durumdadır. Orta Çağın karanlıklarından çıkarak bu seviyeye gelmesi alkışlanacak bir durumdur. İslam dünyasının kendisini yeterli görerek ve yapabileceğinin en iyisini yaptığına inanarak heyecanını kaybettiği bir dönemde, Avrupa’nın İslam dünyasının yaptığı birikimi günümüze taşıması insanlık için faydalı olmuştur. Fakat yaptıkları çalışmaların ilham aldıkları yerlerin inkar edilmesi bu başarıya gölge düşürmektedir. Meselenin bir yönü de Avrupa’nın yegane ilerleme sebebinin bilim-teknik olmadığıdır. Bilim ve tekniğe dayalı yatırımları yapmak, dünya ülkeleri ile bu konuda yarışabilmek için çok güçlü bir ekonomi gereklidir. Avrupa, Yeni Çağ başlarında başlattığı sömürgecilik faaliyetleriyle bir devletin 150–200 yılda biriktirebileceği sermayeyi 15–20 yılda biriktirmiştir. Avrupa’ya gelen tonlarca altın, gümüş ve çeşitli mücevherler, yapılacak her türlü yenilik ve bilimsel faaliyet için önemli bir kaynak oluşturmuştur. Yine sömürülen ülkelerden yok pahasına alınan hammaddeler işlenerek, aynı ülkelere çok pahalıya mamul madde olarak satılması ile de önemli bir finansal kaynak sağlanmıştır. Asya ve Afrika’dan kaçırılan insanlar köleleştirilerek karın tokluğuna çalıştırılmış ve bu şekilde de bedava işgücü temin edilmiştir. Osmanlı Devleti’ni Avrupa ile kıyaslarken insaflı olmak gerekir. Çünkü Osmanlı sömürgecilikle ilgilenmediği gibi gerektiğinde ülkesinin dışındaki bölgelere bile karşılıksız yardımlar göndermiştir. Bu durum, tarihi kayıtlarla sabittir. Meseleyi tek yönlü ele alıp da, “Osmanlı Avrupa’daki bilimsel gelişmeleri takip etmedi.” Demek, haksız bir yargıdır. Osmanlının Avrupa’nın gerisinde kaldığı dönemin de Yeni Çağ başlarına rastladığını unutmamak gerekir. Kaldı ki Osmanlı biraz geç de olsa bilimsel gelişmeler yönünden Avrupa’yı takip etmeye çalıştığı dönemlerde de, güçlenmemesi için bütün Avrupa, ona karşı düşmanca davranmıştır. Bazen doğrudan doğruya saldırmışlar, bazen de azınlıkları musallat etmişlerdir. Avrupa’nın ekonomik ve bilimsel olarak kalkınmasında etkili olan sömürgecilik sadece bir dönem için geçerli değildir. Bazı yerlerin günümüzde bile hala sömürüden tam olarak kurtulduğu söylenemez. Günümüzde de değişik maskeler altında sömürgecilik devam etmektedir. AVRUPA’DAN SÖMÜRÜ DEMETİ Orta Çağın Fransa’sında, kölelerin hakları o kadar kısıtlanmıştı ki köle ile evlenenler köle olma cezasına çarptırılıyordu. Yani, kölelikten çıkışın tüm yolları kapatılıyordu. Fransa’da 1685 yılında çıkarılmış olan kanuna (Karalar Kanunu) göre, kaçan köle ya öldürülür ya da kulağı kesilirdi. Bu uygulama sadece zenci köleler için geçerliydi. 1767’de çıkarılan bir kanunla da siyahların Fransa’ya girmeleri yasaklanmıştı. (Gariptir ki, o siyahların asırlar sonraki torunları Fransa’ya 1998 Dünya kupasını hediye etti. Kupa kazanan takımın ilk onbirinde, dokuz siyahi futbolcu vardı.) Çıkarılan bu kanuna göre siyahlar adi ve hakir sayılmış, beyazlarla aynı haklara sahip olmaları uygun görülmemişti. Kölelerin eşya gibi kullanıldığı İngiltere’de de Kraliçe Elizabeth (1558-1603) bizzat köle ticareti ile ilgilenmiş ve bu işi teşvik etmişti. Bir seferinde 47.176 köleyi Afrika’dan gemi ile getirtmişti. Pek çok bilimsel deney, yine köleler üzerinde denenmişti. Bir çok köle bu deneyler sonucunda ya sakat kalmış, yada ölmüştü. Avrupalıların ilk keşif seyahatlerine esin kaynağı, Afrika ve Asya’nın zenginlikleriydi. Keşifleri yönlendiren kralları, keşfedilen yerlerden ziyade oralardan gelebilecek zenginlikler ilgilendiriyordu. “Keşif” adı altında gidenlerin fikirleri de çok farklı değildi. Örneğin, Francisco Pizarro, 1553’te Peru’yu fethettiğinde, “Ben buraya altın elde etmek için geldim.” Demişti. Pizarro emellerini açıkça söylemesi ile tebriki hak ediyordu. Keşke, bu gün de hiçbir tutarlı sebep göstermeden başka ülkelerin topraklarını işgal edenler, gerçek amaçlarını dünya kamuoyuna açıklayabilme erdemine sahip olsalardı. Sömürgeciler, zamanla köle ticaretinde de büyük paralar olduğunu keşfettiler. Ele geçirdikleri ülkelerdeki hür insanları da kaçırarak köleleştirdiler. Bu iş için yerli işbirlikçileri kullanmayı ihmal etmediler. Portekizliler XV. Yüzyılda Batı Afrika sahillerinde taarruzlar yaparak hür insanları toplayıp köle olarak Avrupa’ya götürmüşlerdi. 1450-1500 yılları arasında yaklaşık olarak 150.000 kişi Afrika sahillerinden köle olarak Avrupa’ya taşınmıştı. Bu sayı azımsanacak gibi değildi, bugün orta büyüklükte bir şehrin nüfusuna denkti. Afrika’dan köle toplama işini ilk defa Portekizliler başlattı. Bu iş için özel gemiler yapılmıştı. Zincirlerle birbirine bağlanan insanlar balık istifi halinde gemilere atılıyordu. Soğuğa ve sıcağa karşı hiçbir korumaları yoktu. İçlerinden hasta olanlar, yaralı olanlar, sakat olanlar denize atılıyordu. Bunlar taş değildi, kereste değildi, fıçı değildi; insandı… Sömürgeciler 25 milyon civarında olan Orta Meksika nüfusunu 1600’lü yıllara kadar 1 milyona düşürdüler. Bu gün bile pek çok ülke nüfusunun 25 milyonu aşmadığını göz önünde bulundurduğumuzda sömürgeci Avrupalıların yaptığı katliam daha iyi anlaşılır. Ne gariptir ki dün sömürgecilikle insanların en temel haklarına saldıranlar bugün insan haklarının, demokrasinin, her çeşit hürriyetlerin ateşli savunucuları olmuşlar. İspanyollar Amerika’ya gittiklerinde önce yerlileri öldürdüler. Elde ettikleri topraklarda çalışmayı göze alamayınca da Afrika’dan binlerce insanı, topraklarında çalıştırmak için Amerika’ya getirdiler. Bu gün Amerika’dan bulunan zenci nüfusun geneli Afrika’dan kaçırılıp köle olarak kullanılan mazlum insanların torunlardır. James Cook adlı İngiliz sömürgeci Avusturalya’ya geldiğinde (1770’li yıllar) buradaki yerlilerin nüfusu yaklaşık olarak 400 bin civarındaydı. Bölgede sömürgecilik arttıkça yerlilerin sayısı 30 binlere kadar düşmüştü. Avrupalı ülkeler dünyayı sömürürken, OSMANLI hiç mi sömürmedi sorusu akla gelebilir. Bu soruya verilecek tek cevap “Hayır hiç sömürmedi”dir. Osmanlı sömürgeci bir devlet olsaydı, Avrupa devletlerinin Hindistan’ı sömürdüğü dönemde, hiçbir karşılık beklemeden, Hindistan’ın yardımına gitmezdi. Yaptığı masrafların karşılığını da bir şekilde alırdı. Bazı batılı devletlerin çok kısa süre için hakim olduğu bazı yerlerde İngilizce hala çok hakim bir dildir. Oysa yüzlerce yıl OSMANLI hakimiyetinde yaşayan günümüz devletlerinde Türkçe bilen yok denecek kadar azdır. Osmanlı, Macaristan’a hakim olduğu dönemlerde, Macar halkından 7 milyon akçe vergi toplayıp buna karşılık aynı yıl Macaristan’a 21 milyon akçe yatırım yapmıştı. Aynı dönemlerde Avrupalı devletler, sömürü faaliyetleri sonucunda birkaç yüzyılda kazanılacak sermayeyi 15-20 yılda biriktiyorlardı.

13 Bir Osmanlı Aşığı Yararlanılan Kaynaklar : Tarihte İlginç Gerçekler / Yitik Hazine Yayınları / Remzi ÇAVUŞ Biz Osmanlıyız / Nesil Yayınları / Yavuz BAHADIROĞLU Abide Şahsiyetleriyle ve Müesseseleriyle Osmanlı / Ekrem Yayınları / Osman Nuri TOPBAŞ “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

14


"Hazırlayan ve Sunan, Mehmet BAHÇECİ Olağanüstü güzel görüntüsüyle günümüzde bile insanların dikkatini çekmeye devam eden OSMANLI ARMASI, dünyadaki diğer." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları