Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

GENEL SİSTEM YAKLAŞIMI VE SİSTEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "GENEL SİSTEM YAKLAŞIMI VE SİSTEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ"— Sunum transkripti:

1 GENEL SİSTEM YAKLAŞIMI VE SİSTEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ
ÖRGÜT AÇISINDAN SİSTEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ Hazırlayan ve Sunan: Muhsin Kürşat ÖRDEK Sınıf Öğretmeni

2 SİSTEM DÜŞÜNCESİ Eski Yunanlıların. felsefe ve onun devamında bilimin doğmasıyla, bir düzenin veya anlaşılabilir olan kozmozun düşünce ve rasyonel eylemlerle kontrol edilebilece­ğini ve açıklanabileceğini düşünmeleri, sistem düşüncesinin o dönemlere kadar uzandığına işaret etmektedir (Bertalanffy, 1972). Yirminci yüzyılın ilk yıllarında organizma kavramına yönelik "karmaşık olguların açıklanmasını izole edilebilir parçalar yardımıyla açıklamak" olan klasik bilimin paradigması şüpheleri artırmıştır. Buna göre herhangi bir olguyu açıklamak için çaba sarfedilirken karmaşıklığa neden olan veya değişimi engellenemeyen veyahutta çok çeşitli değişkenler dolayısıyla belirsiz olarak kabul edilmek zorunda kalınan olgular yok kabul edilerek veya sıfır etkiye sahip oldukları farzedilerek olgular açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak sistem düşüncesi “Ceteris Paribus” ilkesine karşı çıkan bir anlayışa sahiptir.

3 SİSTEM KAVRAMI Sistem kavramını açıklamaya yönelik en temel söylemlerden birisi, evren­sel kütleçekim yasasıyla ilişkili, «aralarında mesafe olan hiçbir iki nesnenin benzer biçimde ilişki içinde olamayacağı» düşüncesini öne süren Isaac Newton'un görüşüdür. Bu görüş, coğrafyanın ilk kanunu olarak kabul edilen; "her şeyin her şeyle ilişkili olduğu ve birbirine daha yakın olan nesnelerin daha fazla ilişki içinde olduğudüşüncesini ortaya koyan Waldo Tobler'in(1970) de temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. Vickers (1984) sistemi, "anlaşılmasındaki cevabın düzenlenme biçiminde görüldüğü, organize olmuş bir ilişkiler seti" olarak ifade etmektedir. Vickers'ın tanımından yola çıkan Strümpher (1992) sisteme ilişkin iki önemli gözlem yapmıştır. Birinci gözlem, bir araya getirilen ve bir bütün olarak adlandırılan herhangi bir nesnenin daha fazla ilişkiden oluştuğudur. Bu açıdan bir bütünlüğü sistem olarak adlandırmanın ön koşulu, unsu­ru olan ilişkilerinin zaman içinde istikrarlı ve dayanıklı olmasıdır. Aslında ilişkiler belirli bir zaman çerçevesinde görüldüğü için bir bütünlük oluş­turmaktadır. Bu ilişkiler, bir yandan istikrarı işaret etmekte ve bu durum sistem yapısını ortaya çıkarmaktadır. Sistem yapısı bu bağlamda "gösteri­len ilgi süresi boyunca sabit kalan, ilişkiler" olarak açıklanmaktadır. İkinci gözlem ise ilişkilere yönelik dinamik bir boyutun bulunmasıdır. İlişkiler odaklı bu bakış açısı, sistemin süreç boyutunu oluşturmakta ve ilgi zamanı süresince değişen veya farklılaşan ilişkilere işaret etmektedir.

4 Bu bakış acısı Ackoff (1981) tarafından yapılan açık­lamaya paralel olarak, sistemi, "herhangi bir parçanın davranışının diğer parçaların etkileşimine bağlı olduğu elementler seti" olarak görmektedir. Sistemi açıklamaya yönelik yukarıda ele alınan bazı yaklaşımlar incelen­diğinde; sistem kavramı tanımına ulaşma sürecinde, farklı sistem özelliklerinin ortaya çıktığını görmekteyiz. Sistem kavramının açılanmasında en temel görüş nesneler arasındaki ilişkiler üzerine odaklanmıştır. Daha sonra ise sistemi oluşturan parçalar ele alınmış ve bu parçalarla parçalar arasındaki ilişkiler bütünleştirilmeye çalışılmıştır Sistemin ilişkilerini ve parçalarını sentezleyen sonraki araştırmalar ise sistemin tanımlanmasında etkileşimler sonucunda ortaya çıkan organize olmuş bir seti öne sürmüş­lerdir.

5 Bir sistemi; a) Belirli parçalardan (alt birimlerden, alt sistemlerden) oluşan, b) Bu parçalar arasında belirli ilişkiler olan, c) Bu parçaların aynı zamanda dış çevre ile ilişkisi olan, bir bütün olarak tanımlamak mümkündür. Birleşik ve bütünleşmiş (integrated) parçalardan oluşan herhangi bir yapı, olay veya faaliyet, kar bir sistem olarak ele alınabilir. Böyle bir kavram sosyal bilimlere, özellikle yönetim konularının ele alınışında yeni bir yaklaşım getirmiş ve yönetim teorisinde bütünleşmeye doğru gidişe yardımcı olmuştur.  Şu halde "sistem" denildiği zaman belirli parçalardan (bölümlerden-alt sistemlerden) oluşan bir bütün anlaşılmaktadır. Burada önemli olan bütünü oluşturan bu parçaların her birinin kendine has işleyiş özelliği olması, fakat her birinin etkinliğinin de birbirlerine bağlı olmasıdır. İşte Sistemler Yaklaşımı bütünü oluşturan bu parçaları, bunların birbirleri ile olan ilişkilerini bir arada incelemektedir. Sistem yaklaşımını diğer yaklaşımlardan ayıran özellik budur.

6 Belirli bir olaya (bütüne) sistemler yaklaşımı açısından bakıldığında esasında şu soruların cevabı araştırılmaktadır   Bu sistemin önemli parçaları nelerdir? Bu parçaları birbirine bağlayan ve birbirine uyumunu sağlayan başlıca süreçler nelerdir? Sistemin gerçekleştirmek istediği amaçlar nelerdir? 

7 Ulaştırma sistemi, telekomünikasyon sistemi, para sistemi vb
Ulaştırma sistemi, telekomünikasyon sistemi, para sistemi vb. gibi be­lirli parçalardan oluşan olaylar (olgular, bütünler dizisi) da birer sistem olarak ele alınabilir. Entegre bir bilgisayar yazılımı da bir sistemdir. Entegre program içindeki çeşitli alt sistemler (modüller) birbirini etkileyerek programın bir bütün olarak çalışmasını sağlar. Sistemler yaklaşımının temelinde, "sistem" olarak ele alınan bütünün amacını gerçekleştirmesi vardır. Dolayısıyla, bu görüşe göre, önemli olan bütündür, parçalar bu bütüne katkıda bulunduğu ölçüde önemlidir. Baş­ka bir deyişle, "sistemleri esas alan bir bakış açısında, ağırlık o sistemlerin amaçları, sistemin içerdiği alt sistemler, alt sistemler arasındaki ilişkiler ve alt sistemlerin ana sisteme yaptığı katkı üzerinde toplanmaktadır.

8 Yönetimde sistemler yaklaşımı denildiği zaman, yönetim olaylarını ve bu olayların cereyan ettiği birimleri birbirleri ile ilişkili bir şekilde ele alan yaklaşım anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle sistemler yaklaşımı, organizasyonu çeşitli parçalar, süreçler ve amaçlardan oluşan bir bütün olarak ele alır.  Dolayısıyla organizasyon ana (esas) sistemdir. Bu sistem birbirleri ile ilişkili ve karşılıklı bağımlı alt sistemleri içermektedir. Yönetimsel davranışta (managerial behavior) esas olan bu karşılıklı ilişki ve bağımlılıktır. Yönetici bu ilişki ve bağ­lılığı temel yönetim fonksiyonları olarak adlandırılan planlama, organizasyon, yürütme, koordinasyon ve kontrol fonksiyonlarını yerine getirirken gerçekleştirir.

9 SİSTEM DÜŞÜNCESİNE YÖNELİK BAZI KURAMLAR

10 Boulding ve Sistem Karmaşıklığının Hiyerarşisi
Sistem düşüncesi çerçevesinde ele alınan yaklaşımların önderi olarak Keneth Boulding'in Genel Sistem Kuramı-Bilimin İskeleti (1956) isimli eseri düşünülmektedir. Eserde, bilimdeki aşırı uzmanlaşma ve farklı disiplînler-deki iletişim eksikliği ele alınmıştır. Yazar daha sonraki yıllarda ortaya koyduğu The World as a Total System, (1985) isimli eserinde ise, dünyada karşılaşılan on bir basamaklı bir sistem hiyerarşisi tanımlamaktadır. Buna göre en üst seviyeden itibaren sistemler, metafizik sistemler, sosyal sistemler, insan sistemleri, evrimsel sistemler, ekolojik sistemler, demografik sistemler, üre­tici sistemler, kaçınılmaz yol (amacı olan) sistemleri, pozitif geri bildirim sistemleri ve mekanik sistemler olarak sıralanmaktadır.

11 Miller ve Genel Yaşayan Sistemler Kuramı
Miller'in temel varsayımı, yaşayan bir sistemin zaman ve uzay içerisinde fiziksel bir olgu olduğudur Yaşayan sistemler, her birisi daha fazla farklılaşmış olan bir alttaki sistemi içine alacak biçimde, sekiz ayrı hiyerarşik seviyeye ayrılmaktadır. Bu seviyeler hücreler, organlar, organizmalar, gruplar, örgütler, topluluklar, toplumlar ve doğaüstü sistemlerdir.

12 Beer ve Uygulanabilir Sistem Modeli
İnsan bedenini örnek alan Stafford Beer Brain of the Firm (1972) isimli eserinde "sinir sibernetik" modeli olarak öne sürdüğü ve organizmanın bir hayatta kalma aracı olarak sinir sisteminin yoğun bilgiyi işleme ve birçok değişkene iletme zorunluluğuna odaklanmıştır. Buradan hareketle örgütlerde bilgi akışları ve iletişim bağlarına yönelik olarak, hem örgütün bütününün hem de farklı birimlerinin amaçlarını yerine getirmesiyle ilişkili birçok kanal içerisinde nasıl bir yol takip ettiğine yönelik bilgiler elde edilmiştir. Uygulanabilir bir sistem bu açıdan, "kendini düzeltme", "öz-farkındalık«, "kimliğini sürdürme" ve "özyineleme" özelliklerine sahiptir. Beer'e göre uygulanabilir bir sinir sisteminin çalışma prensipleri ve yapısı, düzenleme, uyum, öğrenme ve gelişme için tüm örgüt biçimlerinde kullanılabilir olmalıdır.

13 Lovelock ve Gaia Hipotezi
James Lovelock (1972) ve onun yardımcısı Lynn Margulis (1974) tarafından ortaya konan bir hipotez, dünyanın yaşayan bir üstün organizma olduğunu öne sürmektedir. Daha sonradan William Golding tarafından "Gaia" adı verilen hipoteze göre, yaşayan bir organizma olarak dünyanın, kendi çevresini düzenleme ve etkileme kapasitesine sahip büyük karmaşık ve kendi kendini düzenleyen bir yapısı bulunmaktadır. En basit canlıdan en karmaşık canlıya kadar dünyada yaşayan tüm canlılar tek bir bütünü oluşturmaktadır. Yaşam ile çevre arasındaki sıkı biçimdeki etkileşim ile değişim için sürekli bir hazırlık ve uyumun olması, farklı biçim­lerdeki etkileşimleri akla getirerek Gaia'yi oluşturmakta ve böylece dünyanın süper organizma olarak kabul edilmesine olanak sağlamaktadır.

14 Teilhard de Chardin ve Noosfer
Rus coğrafya kimyacısı Vladimir Vernadskv (1925) ve paleontolog Jesuit Father Teilhard de Chardin (1923) "noosfer" kavramını ortaya atmıştır. "Noos­fer"" bütün dünyayı içine alan zekânın ortaya çıktığı zihinsel bir alanı işaret etmektedir. Bu alan, yaşam alanı biyosfere üst üste konumlanmış biçimde, Teilhard de Chardin'in The Phenomenon of Man adlı eserinde temel konu olarak ele alınmaktadır. Hem Noosfer hem de aynı eserde bahsedilen " Omega Prensibi", bir çeşit kozmik teolojiyi, amacı veya programı öneren sonuçsal kuramların birer örneğidir. Bu düşüncelerin açıklanmasında jeofiziksel bir model kullanılmış ve Noosfer, içten dışa sırasıyla Barisfer, Litosfer, Hidrosfer, Biosfer, Atmosfer olarak ifade elden altı jeo-oluşum seviyesinin en dıştaki seviyesi olarak tanımlamıştır.

15 Taylor ve Jeopolitik Sistemler Modeli
Bir disiplin olarak Jeopolitik, sosyokültürel örgüt ve siyasetin arkasındaki coğrafi faktörlerin etkilerini açıklamaya çalışmaktadır. Bu bağlamda yapılan bir çalışma Alastair Taylor(1973)tarafından ortaya konan modeldir. Model örgütün seviyeleri ve düzenleyici mekanizmaları olmak üzere iki parça içermektedir. Sosyal ve politik organizasyonların belirli seviyeleriyle çevresel kontrolün farklı seviyelerini ilişkilendiren bu model, özellikle insan tarihindeki sosyal gelişmelerin kuantum atlamalarını açıklamak için tasarlanmıştır. Modelin birinci kısmı, sosyokültürel örgütün sistemik seviyelerini, bir örgüt veya bütünleşme seviyesindeki öz sabitliği gösteren süreçleri ve bir çevresel sınır boyunca sosyokültürel kuantum sıçramasıyla sonuçlanan sistematik dönüşümü içermekledir. Modelin ikinci kısmı ise, negatif ve po­zitif geri bildirim süreçlerini ve sosyokültürel örgütün tüm seviyeleri arasındaki etkileşimi göstermektedir.

16 Klir ve Genel Sistem Problem Çözücü
Klir'in (1985) sistem taksonomisi birçok disiplin ve mühendislik ile ilgi­li kullanışlı bir sınıflandırma sunmaktadır. George Klir, Architecture of Systems Problem Solving isimli eserinde, matematiksel tanımlamalar ve biçimsel düşünmede bazı tecrübe ihtiyaçları üzerine dayanan kavramsal bir çerçeveyi ele almaktadır. Bu anlayışla öne sürülen beş temel sistem hiyerarşisine dayanan uygun bakış açısı bir araştırmacı, onun çevresi, araştırılan bir obje, onun çevresi, araştırmacı ile onun objesi arasındaki etkileşim olarak sıralanmaktadır.

17 Laszlo ve Doğal Sistemler
Laszlo dünyanın var olduğu ve dünyanın anlaşılır biçimde en azından bazı yönlerden düzenli olduğu yönünde iki öncelikli ön kabul ile yola çıkmıştır. Bu kabullerden sonra ikinci derecede iki önerme sunmuştur. Bu önermeler, dünyanın özel alanlarda anlaşılır biçimde düzenli oluşu ve dünyanın bir bütün olarak düzenli oluşudur. Buradan hareketle makro ve mikro hiyerarşiler ortaya koymuştur. Makro hiyerarşi­leri gezegenler ve onların uyduları, yıldızlar, yıldız kümeleri, galaksiler ve galaksi kümeleri olarak sıralamaktadır. Mikro hiyerarşileri ise, atomlar, mo­leküller, molekül bileşenleri, kristaller, hücreler, çok hücreli organizmalar ve organizma toplulukları olarak sıralanmaktadır.

18 Cook ve Kuantal Sistem Bir beyin cerrahı olan Norman Cook, Stability and Flexibility (1980) isimli eserinde fonksiyonel esneklik ve sabitlik ikilisinin çevremizi sarmalayan ve kuantal olarak adlandırılan beş temel organizasyon seviyesini nasıl et­kilediğini ortaya koymuştur. Bu beş seviye yapısal ve fonksiyonel benzer­lik gösteren ve doğanın ve toplumun temel birimleri olan, atom, hücre, insan organizması, aile ve ulus devlet olarak sıralanmaktadır. Her bir seviyedeki içsel dengenin, değişime yönelik dış etkilerden korunması gerektiği belirtilmiştir. Böylelikle her sistemin varlığını sürdürme koşulunun, alt sistemlerle birlikte artan karmaşıklıkla evrimleşme ve üst sistemlerle birlikte sistem işlevselliğinin sağlanması olarak öne sürülmüştür. Bu çerçevede fonksiyonel sabitlik/esneklik ikilemini yöneten kontrol merkezleri ise, atom için nötron ve protonlar, hücre için DNA ve RNA, beyin için sağ ve sol hemisfer, aile için kadın ve erkek ve devlet için yasama organı ve yürütme organı olarak sıralanmaktadır.

19 Checkland ve Sistem Tipolojileri
Peter Checkland, Systems Thinking Systems Practice (1981) isimli eserinde doğal sistem hiyerarşilerini başlatan tüm araştırmacıları analiz ederek var olan gerçekliği tanımlamada gerekli olan minimum sistem sınıfı sayısının dört olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlar, doğal sistemler, insan etkinlikleri sistemleri, tasarlanmış fiziksel sistemler ve tasarlanmış soyut sistemler­dir. İnsan etkinlikleri sistemleri en temelinde sosyal sistemler olan ve tüm insan faaliyetlerini kap­sayan sistemlerdir. Tasarlanmış fiziksel sistemler zihni bir çaba sonucunda insan ihtiyacına yönelik tasarlanmış fiziksel tüm varlıklardır. Son olarak ta­sarlanmış soyut sistemler ise, teolojik, felsefi veya bilgiye dayalı sistemlerdir.

20 Jordan ve Sistem Taksonomisi
Nehemiah Jordan, Themes in Speculative Psychology (1968) isimli makale­sinde, sistem taksonomisini hiyerarşik olmayan bir yapıda bir Genel Sis­tem Kuramı için gerekli koşulları sağlama üzerine yapılandırmıştır. Bu taksonomi üç temel örgüt prensibinden hareketle bir gözlemcinin sistemi; değişim oranı, amaç ve bağlantısallık olarak tanımlamasına dayanmaktadır. Her prensip diğerinin iki antitezini tanımlamakta ve böylece üç çift özellik ortaya çıkmaktadır. Değişim oranı açısından, belirlenen zamanda değişime uğramayan sabit veya yapısal olurken; değişime uğrayan dinamik veya fonksiyonel olmaktadır. Aynı biçimde amaç prensibi; sistemin kendisine yönelik dengeyi sağlama ve çevreye yönelik istenilen bir duruma benzeme ya da değişimi baypas etme ya da onun üstesinden gelme, olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Son olarak bağlantısallık prensibi ise, yoğun olarak birbirine bağlı olamayan ya da organik veya sıkı biçimde bağlı olan ya da mekanik olarak ikiye ayrılmaktadır.

21 Salk ve Doğa Kategorileri
Salk evrimleşme kavramını yaşam öncesi ve yaşam üstü alanlarda faa­liyet gösteren bir güç olarak evrensel bir eğilim olarak kullanmaktadır. Fiziksel madde dönemi yaşam öncesi sırasıyla maddenin yoğunlaşmasın­dan daha karmaşık bir yapıya dönüşmesi sürecini kapsamaktadır. Yaşam dönemi bu sürecin bir devamı olarak biyolojik yaşamın ortaya çıkmasını içermektedir. Son olarak yaşam üstü dönem ise tüm önceki dönemleri içe­ren ve geleceğe uzanan maddenin kendisinin bilinçlenmesi olarak ifade edilmektedir.

22 Powers ve Kontrol Kuramı
William Powers "benzer bozulmanın bazen neden farklı sonuçlara yol açtığı" sorusuna odaklanmaktır. Klasik etki tepki görüşü ve davranışçılık bu soruya bir açıklama bulamamıştır. Powers, Behavior:The Control of Perception isimli eserinde bu sorunun açıklamasını yapmıştır.

23 Namilov ve Bilime Organizmik Bakış
Vasilii Namilov Faces of Science (1981) isimli eserinde bilim olgusuna si­bernetik bir yaklaşım öne sürmüştür. Bilim toplumu biyosferin içinde yer alan bir metaforal veya soyut sistem olarak düşünülmüştür. Böylece bi­yolojik evrimleşme ile diğer türler gibi aynı kurallara uyum sağlayan bir makro organizmanın özelliklerine sahiptir.

24 Bowen ve Aile Sistemleri Kuramı
Doğal sistem kavramı sistemlerin insanın yaratmasından bağımsız olarak doğada var olduklarını varsaymaktadır. Aile sistemleri belirli bir doğal sis­temin bir biçimi olarak bir duygusal sistem biçiminde görülmektedir (Kerr ve Bowen, 1988). Böylece aile sistemleri, biyolojik, psikolojik ve sosyal süreçler arasında geçerli olan birbirine kenetlenmiş bir ilişkiler ağı olarak açıklanmıştır. Kuramdaki temel bir söylem, beyindeki merkezi sinir sistemi değil; organizma boyunca işleyen düşüncenin, duygunun ve hissin tüm ailesel ilişki süreçlerinde etkili olduğudur.

25 Jaques ve Tabakalı Sistemler Kuramı
Elliott Jaques (1976). Tabakalı Sistemler Kuramı olarak isimlendirdiği ku­ramında, örgütsel davranışı açıklayan ayrıntılı bir kavrayış temelini ortaya koymaktadır. Bu kuram örgütlerin ve insan doğasının bürokrasi eksenin­de nasıl birbirlerini etkilediğine yönelik temel bir kuramsal yapılanmayı sunmaktadır. Tabakalı Sistemler Kuramı, örgüt basamaklarını tırmanma sürecinde karmaşıklık arttığında büyük örgütlerde farklı seviyelerde uygu­lanması gereken karar verme biçimlerini açıklamaktadır. Bu bakımdan her seviyenin, yeni ve daha geniş bağlantı içeren işlerin yapılmasından dolayı önceki seviyelerden niteliksel olarak farklılaştığı öngörülmektedir.

26 GENEL SİSTEM KURAMI Sistem kuramının varsayım ve aksiyomlarının temelinde "varlığın belirli genel özelliklerinin bulunması" ve "her şeyde gizli bir bağlantı­nın var olması" düşünceleri yer almaktadır. Modern sistem kuramının önde gelenlerinden Hegel doğa sistemleriyle ilgili öne sürdüğü: (1) Bütün parçaların toplamından daha fazladır. (2) Bütünlük parçaların doğası­nı tanımlamaktadır, (3) bütünle çalışarak parçalar anlaşılamaz ve (4) parçalar dinamik olarak birbirleriyle ilişkili veya bağımlıdır, önermeleriyle sistemi formüle etmiştir.

27 Birinci Dünya Savaşı sonrasında indirgemeciliğin sınırları bilinmekle birlikte, bütünsellik kavramı özellikle biyolojide kendini kabul ettiren görüş olmuştur. Bütünsellik kavramının yaygınlaşması, özellikle Jan Smuts tarafından ortaya konan Holism and Evolution (1926) isimli eserle birlikte olmuştur. Bu kitap ile birlikte Smuts sistem kuramı düşüncesinin en etkili öncüllerinden birisi olmuştur. Sistem kuramının bir diğer önde gelen "düşünürü ise Gestalt psikolojisini öne süren Max Weitheirmer olmuştur. Gestalt psikolojisindeki temel düşünce, bütünün kendisini oluşturan parçaların toplamından daha fazlasını ifade etmesidir. Gestalt Kuramı buna ilave olarak birçok fiziksel sistemin bir denge durumuna dönüştüğünü öne sürmektedir.

28 Her problemi parçalara bölerek analiz etme düşüncesinin yetersiz kaldığını düşünenlerden birisi de Ludwig Von Bertalanffy (1950) olmuştur. Aristo felsefesini benimseyen Bertalanffy bu anlayışla "Genel Sistem Kuramı"nı öne sürmüştür. Sistem düşüncesine yönelik bu bakış, bilimsel anlayışta bir dünüm noktası olmuş ve bu düşünce doğrultusunda birçok yaklaşım ortaya konmuştur. Aristo felsefesinde her varlık kendisinin ait olduğu yere geri dönmek ister. Su toprağa ait olduğu için yağmur olarak yağar, ateş güneşe ait olduğu için göğe doğru yükselir. Ana mantık her varlık ait olduğu üst sisteme yönelir ve o sistem çerçevesinde hareket eder.

29 Bu yaklaşımlar doğrultusunda Genel Sistem Kuramının temelleri ise, Bertalanffy tarafından (1950) açıklanan şu görüşle birlikte atılmıştır:

30 "Canlıların temel özelliği organizma olduğu için, geleneksel görüşün öne sürdüğü parçaların ve süreçlerin tek tek ele alınması düşüncesi, yaşamsal olayları açıklamada yetersiz kalmaktadır. Bu bakış, parçalar ve süreçler arasındaki koordinasyon hakkında bilgi vermemektedir. Bu bakımdan biyolojinin en önemli görevi bütün organizma seviyesinde biyolojik sistemlerin kanunlarını keşfetmek olmalıdır. Kuramsal biyoloji için bir temel yapı bulma girişimleri dünya resmi içindeki esas değişimi işaret etmelidir. Biz araştırma yöntemi olarak da düşünülen bu bakışı, "organizmik biyoloji ve "organizmanın sistem kuramı" açıklaması ça­bası olarak adlandırmaktayız. İfade edilen "organizma" kavramı, sosyal gruplar, kişilik veya teknolojik aletler gibi "düzenlenmiş varlıklar" olarak değiştirilirse sistem kuramının planı olarak karşımıza çıkar. Sonuçta organize bir bütünlüğü anlayabilmek için hem bütünün parçalannı, hem parçalar arasındaki ilişkileri hem de bütünün çevreyle olan etkileşimlerini ele almak gerekmektedir. Diğer bir deyişle parçalardan daha çok parçalar arası ilişkiler ile parçalar ve bütünün çevreyle olan etkileşimleri önemlidir. Bu ilişkiler veya etkileşimler, sistemi bir bütün olarak ele alan yaklaşım olarak ancak sistem düşüncesiyle açıklanabilir. Bu anlayışla sistem vaklaşmı bir analiz yaklaşımı değil, bir sentez yaklaşımıdır. Böylelikle öncelikle bütünün ne olduğu ortaya konmalı daha sonra parçalar ve etkileşimler üzerinde durulmalıdır. Bu yeni yaklaşımın yönetimdeki ismi organizmik yaklaşımdır."

31 Burada yeri gelmişken analiz ve sentez kavramlarıyla ilgili son paradigmanın ne olduğuna kısaca değinilecektir. Bu kavramlarla ilgili son düşünce Benjamin S. Bloom öncülüğünde kendisiyle beraber çalışan birkaç eğitimci ile birlikte 1948 yılında Amerikan Psikoloji Derneği Kongresi'nde (Convention of the American Psychological Association) öğrenme taksonomisi adı altında öne sürülmüştür.

32 Buradan yola çıkılarak sistem yaklaşımının daha önce belirtildiği gibi sadece üzerinde çalışılan veya inceleme yapılan yapıdaki problemleri tespit etmek ve erişilebilirse bunları çözmek olmadığı , bu yapıyı tamamen anlayarak bu yapıdan oluşan ama oluşumdan daha fazlasını ifade eden bir sentez oluşturduğu anlaşılmalıdır.

33 Uygulamalı bir biyolog olan Bertalanffy'ın bu görüsü, biyoloji literatürüne yeni bir bakış açısı sunarak yaygın biçimde kabul görmüş ve Genel Sistem Kuramı için bir dönüm noktası olmuştur. Bu görüş, her canlıda olduğu gibi çevresiyle madde alışverişi yapan diğer sistemlerin de birer "açık sistem" oldukları düşüncesinin yaygınlaşmasına olanak sağlamıştır.

34 Genel Sistem Kuramının temel varsayımlarından birisi, insanın dünyayı düzensiz bir kaos veya düzenli bir kozmoz olarak canlandırmak için duyduğu genel bir ihtiyacın ifadesi olarak, düzen kavramını içinde barındırmasıdır. Bu düzen anlayışındaki sonuçsal bir çıkarım, kuramın adından da esinlenen, yasaların bir yasasının varolduğunun farz edilmesidir. Genel Sistem Kuramının temel amacı bu yasanın sistematik olarak araştırılması­dır. Kuram açısından diğer önemli bir konu, klasik bilim anlayışının dar bakış açısı ve soyut düşünce eğiliminde olmasından dolayı birçok dünya problemini çözemediğini öne sürmesidir. Genel Sistem Kuramı klasik bilim anlayışının tam tersine, henüz araştırılmamış olan yasaların ve düzenin somut simgelerine odaklanmış ve geniş bir bakış açısıyla olguları bütüncül olarak ele almıştır.

35 BİR FİKİR! Ontolojik düşünce yapısı açısından bakıldığında Genel Sistem Yaklaşımı’nın ortaya çıktığı(1950’li yıllar) döneme kadar etkin bir şekilde küresel toplumda kabul gören Marksist yaklaşımın diyalektik materyalizmi tekrar kendisinden önce ortaya çıkan Hegel’ci İdealist Diyalektik anlayışa yönelmiştir. Belki de bu yüzden daha önceki Klasik-Neoklasik yaklaşımlar bu şekilde o yaşanan anla sınırlı kalan ve dar çerçeveli düşünme etkisiyle biçimlendirmiştir.

36 Başka bir deyişle daha önceki klasik ve neoklasik yaklaşımlar konjonktürleri(içinde bulundukları durum) gereği olaylara ve örgüte mikro düzeyde bakarken, sistem yaklaşımı makro düzeyde bakmıştır.

37 Diğer yandan artan bilgi miktarı ve her alanda ortaya çıkan çeşitli teknik ve yapıların karmaşıklığı bilimin giderek uzmanlaşmasına yol açmıştır. Bütünsel bir dünya açısından bu uzmanlaşma, o dönemde bilimdeki duraksamanın nedenlerinden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Bilimsel alanların kendi alanlarına sıkışmaları diğer alanlarla etkileşimi mecbur hale getirmiştir.Bu koşullar evrensel prensipleri çeşitli sistemlere uygulayan bir kurama olan ihtiyacı, göstermiştir. Sistem kuramı bu anlayışla, temel sistem özelliklerinin varlığını ve farklı alanlardaki yapısal eşbiçimleri veya benzerlikleri ele almıştır. Böylelikle farklı alanlara transfer edilebilecek ve bu alanlarda kullanılabilecek kullanışlı bir araç olarak araştırmalara konu olmuştur.

38 Kenneth Boulding (1964) Genel Sistem Kuramının gelişmesinde başlangıç noktası olarak düşünülen beş görüş ortaya koymuştur. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: Düzen, düzenlilik ve rastgele olmama, düzensizliğe (kaos) ve rast-gele olmaya tercih edilmektedir. Deneysel dünyadaki düzenlilik, sistem kuramcılarına dünyayı il­ginç, iyi ve çekici yapmaktadır. Dış veya deneysel dünyanın düzenliliği içinde bir düzen bulunmaktadır (yasalar hakkında bir yasa). Düzen kurmak, nicelleştirmek ve matematikselleştirmek değerli araçlardır. Düzen ve yasa araştırması, soyut yasa ve düzenleri bünyesinde bulunduran gerçekleri aramayı da zorunlu olarak kapsamalıdır.

39 Buradan kendimiz de bir örnek eklemek istersek monoteist ve hatta politeist dinlerin temelinde insan hayatına bir düzen getirmek ve insanı düzenli hale getirerek toplumu düzenlileştirmek anlayışı vardır. Çünkü insan bir düzen üzerine yaratılmıştır ve bu düzene göre davrandığı sürece rahat edecektir. Dini inanışlarda ibadetlerin ana teması insanın inandığı ilaha kulluk ederek kendi düzenini kurması ve sağlaması anlayışında şekillenmektedir. Sistem yaklaşımı daha önceki yönetim yaklaşımlarında sağlanmaya çalışılan ancak eksik düşünülen düzen sağlama idealini daha çok eksiği giderecek biçimde ve daha geniş bir çerçeveden değerlendirmiştir.

40 Genel Sistem Kuramı konusunda diğer temel varsayımlar da Downing Bowler (1981) tarafından aşağıda sıralandığı biçimde belirtilmektedir: Evren bir sistemler hiyerarşisidir. Atoma ait parçacıklardan uygar­lıklara kadar, daha basit sistemler daha karmaşık sistemlerle sentez-lenebilir. Tüm sistemlerin veya örgüt biçimlerinin genel olarak bazı özellik­leri bulunur. Bu özellikler evrensel olarak uygulanabilir genelleme­lerdir. Tüm sistem seviyeleri, aşağıya doğru daha basit seviyelere uygula­namayan fakat hiyerarşi içinde daha karmaşık seviyelere yukarıya doğru uygulanan benzersiz özelliklere sahiptir. Mantıksal genellemeler tüm varoluş seviyelerinde tüm sistemlere uygulanabilir. Her sistemin, sistemin neyi kapsadığını veya neyi dışına aldığını gösteren bir sınırı bulunmaktadır. Biçimsel, varlıksal veya psikolojik olarak var olan her şey örgütlen­miş enerji, madde veya bilgi sistemidir. Evren, kendisini sistemlerle birleştiren ve ayrıştıran süreçler içer­mektedir. Bu süreçler, bir süreç setinin diğerini yok etmesine kadar varlığını sürdürmektedir. Bowler'ın bu varsayımları, makro organizmanın tasarımının mikroorganiz­manın yapısını etkilediği sonucuna işaret etmektedir.

41 Sistem konusunda bir diğer bakış açısı ise yönetim organizasyon ko­nusundaki çalışmalarıyla ön plana çıkan West Churchman‘ındır (1971). Churchman'a göre sistemin özellikleri şu şekilde sıralanabilir; Teleolojiktir (amacı bulunmaktadır). Performansı belirlenebilir. Sistemin bir kullanıcısı veya kullanıcıları bulunmaktadır. Amaçları bulunan parçaları (bileşenleri) bulunmaktadır, Bir çevre içinde yer almaktadır, Sistemin içinde ve sistem parçalarının performansını değiştirebilen bir karar verici bulunmaktadır, Sistemin yapısıyla ilgilenen bir tasarımcı bulunmakta ve tasarımcı­nın sistemi kavramsallaştırması karar vericinin eylemlerini ve so­nuçta da sistemin bütününün eylemlerini doğrudan etkilemektedir. Tasarımcının amacı, kullanıcısına göre sistemin değerini azami se­viyeye çıkarmaya yönelik sistemi değiştirmektir, Tasarımcısı, yapısını ve fonksiyonunu bildiği derecede sistemin du­rağan olduğunu garanti etmektedir.

42 Genel Sistem Kuramı ve sistem özelliklerine yönelik farklı disiplinlerde çeşitli açıklamalar olmasında karşın, günümüzde bir açık sistem olarak Genel Sistem Kuramının hangi özelliklerden oluştuğu konusunda araştırmacılar arasında çoğunlukla görüş birliği sağlanmıştır. Bertalanffy (1955), Joseph Litterer (1969) gibi araştırmacıların da öncülük ettiği görüşe göre genel sistem kuramının ayırt edici özellikleri şunlardır; Nesneler ve özelliklerinin karşılıklı ilişkisi ve karşılıklı ba­ğımlılığı: İlişkisiz ve bağımsız nesneler bir sistem oluşturamazlar. Bütünsellik: Sistemin tanımlanmasını mümkün kılan bütünsel özelliklerdir. Amaç arama: Sistematik etkileşim bir amaçla, kesin bir durumla veya yaklaşılan bir denge noktasıyla sonuçlanmalıdır. Dönüşüm süreci: Tüm sistemler hedeflerine ulaşacaklarsa girdile­ri çıktılara dönüştürmelidir. Yaşayan sistemlerde bu dönüşüm süre­cinin döngüsel bir doğası bulunmaktadır. Girdiler ve çıktılar: Kapalı sistemlerde girdiler yalnızca bir kez belirlenirken, açık sistemlerde çevreden ilave girdiler alınmaktadır.

43 Entropi: Herhangi bir sistemdeki düzensizlik veya rastlantısallık miktarıdır. Tüm cansız sistemler, yalnız bırakıldıklarında tüm hare­ketlerini kaybederek etkisiz bir kütleye dönüşmeye doğru bir kar­maşaya gitme eğilimindedir. Bu daimi seviyeye varıldığında hiçbir eylem gerçekleşmezse maksimum entropiye ulaşılmış olunur. Canlı bir sistem sınırlı bir sürede bu değiştirilemez süreçten çevreden enerji alarak kaçınabilir. Bu durumda tüm yaşam türlerinin bir özel­liği olan negentropi yaratmış olur. Düzenleme: Birbirleriyle ilişkili nesneler, sistemi oluştururken sistemin amacının gerçekleşebilmesi için düzenlenmelidir. Düzen­leme, gereken sapmaların belirlenmesi ve düzeltilmesini ifade et­mektedir. Geribildirim bu açıdan etkili bir kontrol için bir ihtiyaçtır. Açık sistemlerin hayatta kalabilmesi sabit bir dinamik denge duru­mudur. Hiyerarşi: Sistemler alt sistemlerden oluşan karmaşık bir bütün­dür. Sistemlerin diğer sistemlerle iç içe geçişi hiyerarşiyi oluştur­maktadır. Farklılaşma: Karmaşık sistemlerde özel birimler, özel fonksiyon­ları yerine getirmektedir. Bu durum görev bölümü veya uzmanlaş­ma olarak adlandırılan tüm karmaşık sistemlerin bir özelliğidir. Eşsonluluk ve çoksonluluk: Açık sistemlerin, farklı başlangıç durumlarından aynı amaca ulaşma "yakınsama"' veya tek bir başlangıç durumundan farklı amaçlara ulaşma sürecinde “ıraksama” alternatif geçerli yolları bulunmaktadır.

44 Neden Sistemler Yaklaşımı?
Yönetimde sistem yaklaşımını kullanmanın yararı nedir?

45 Bir defa böyle bir yaklaşım Klasik (Geleneksel) Yönetim Teorisinin "en iyi" anlayışı şeklindeki katılığı ve kapalılığından kurtulmak için gerekli olmuştur. Böyle bir yaklaşım organizasyonlara esneklik sağlamış ve orga­nizasyonları daha kapsamlı bir şekilde incelemek mümkün olmuştur. Ayrıca böyle bir yaklaşım Neo-Klasik (Davranışsal) Yönetim Teorisinin olgularını daha etkin bir şekilde uygulamaya olanak sağlamıştır.

46 Bunlara ek olarak yönetimde sistemler yaklaşımı yöneticiye şu yararları sağlamıştır.
Yönetici görevini dar bir şekilde, sadece kendi fonksiyonu açısından yorumlamaktan kurtularak, kendi sisteminin bağlı olduğu diğer alt sistemleri ve çevre koşullarını da dikkate almak zorunda kalmıştır Yöneticiye kendi sisteminin amaçlarını daha geniş bir sistemin amaçları ile ilişkilendirmek fırsatını vermiştir. Yönetici, organizasyon yapısını alt sistemlerin amaçlan ile uyum­lu bir şekilde kurmak olanağına kavuşmuştur. Yönetici, alt sistemleri değerlerken bu sistemlerin esas sisteme yaptıkları katkıyı belirleme olanağına kavuşmuştur. Yöneticilerin dikkati belli bir alt sistemin iç dinamiği yerine alt sistemler arasındaki karşılıklı ilişkiye çekilmiştir. Yöneticiler dış çevrenin işletme üzerindeki etkilerini daha rahat ve net değerleyebilme imkânına kavuşmuştur. Organizasyonun yaşaması ve gelişmesi ve dinamik dengenin sağlanması için, yöneticinin organizasyonla ilgili bütün faktörleri (kontrol içi ve dışı) bilmesi, anlaması ve değerlemesi gereklidir. İşte sistem yaklaşımı yöneticiye bu olanağı sağlar.

47 ÖRGÜT ARAŞTIRMALARI ALANINDA SİSTEM YAKLAŞIMI
Sistem yaklaşımına gelene kadar yönetimle ilgili geçen süreci tekrar anlatmanın burada anlamı yoktur. Fakat örneğin Henry FAYOL'un sistem yaklaşımından önce Yönetim Süreci Yaklaşımı'nda bir işletmeyi şu anki tanıma uygun olarak düşünüp her ne kadar sadece teknik ve mekanik yapıyı ele almış olsa da departmanlara ayırması(Fayol'un Yönetim, Mu­hasebe, Güvenlik, Finans, Pazarlama, Teknik olarak sıralanan altı yönetim fonksiyonu, endüstriyel üretim fonksiyonu için bir temel teşkil etmiştir.) eksik olarak düşünülmüş olsa da sistemin anlaşılmasında öncül bir düşünce tarzı ve sistem paradigmasında bir paylık kısım olarak düşünülebilir. Ayrıca yine her bir departman ayrı ayrı planlama, organizasyon, komuta etme, koordinasyon ve kontrol olarak beş faaliyete bölünmüştür. Bu düşünce sistemin sadece bir kısmını oluştursa da sistemin teknik altyapısı anlamında temel kabul edilebilir. Ayrıca Neo-klasikçilerin de insan unsurunu ön plana çıkararak işletmede örgüt yapısı ve örgütle ilgili kavramları öne çıkarmış olmaları sistem paradigmasının bir başka payını oluşturur. Fakat sistem anlayışı sadece bu paylardan değil bu payların birleşimiyle oluşan toplamdan oluşan ve bu toplamdan başka ve daha fazla bir tüzel kişiliğe sahip yapıyı ve bu yapının dahil olduğu üst sistem sıralamasıyla yapının içindeki alt sistemleri ortaya koymuştur.

48 Ludwig Von Bertalanffy'ın öne sürdüğü Genel Sistem Kuramının ortaya çıkmasıyla birlikte, yukarıda tarihsel süreç içinde açıklanan ve özellikle kapalı sistem yaklaşımı bakış açısıyla örgüt içindeki süreç ve fonksiyonlara odaklanan klasik örgüt kuramı yaklaşımları yerini yeni bir anlayışa bırak­mıştır. Açık sistem yaklaşımının benimsendiği bu yeni anlayışla birlikte, modern örgüt kuramlarının gelişmesinde bir dönüm noktası yaşanmıştır. Bertalanffy'ın öne sürdüğü açık sistem yaklaşımının altında yatan temel görüş, yaşayan bir organizmanın, farklı parçaların bir toplamı değil, organizasyona ve bütünlüğe sahip bir sistem olduğudur. Bu açıdan organizma, dinamik denge sayesinde değişen madde ve enerji durumlarının sabitlendiği bir açık sistemdir. Böylece organizma bu çevre içinde dinamik bir denge durumuna ulaşarak kendi çevresinden etkilenmektedir. Bu bakış acısı, çevrelerinden etkilenerek, sürekli bir dinamik denge arayışında olan örgütler için de benzer koşulları beraberinde getirmektedir. İnsan yapımı bir sistem olarak örgütler, müşteriler, rakipler, tedarikçiler, devlet organları ve benzeri çevresel unsurlarla olan ilişkileriyle dinamik bir etkileşime sahiptirler. Aynı zamanda örgütler, hem örgütsel hem de bireysel açıdan belirli bir veya birden çok amacı gerçekleştirmek üzere etkileşimli biçimde çalışan, birbirleriyle ilişkili parçalardan oluşan sistemlerdir (Kast ve Rosenzweig, 1972).

49 Aynı konuda Rus araştırmacı Alexander Bogdanov (1912) ise modern sistem kuramı gibi aynı kavramları kullanan ve Genel Sistem Kuramı’nın önceden işaretlerini veren "evrensel örgüt bilimi’ni ortaya koymuştur. Bu bakış açısı, o dönemlerde çok popüler olmadığından dolayı, örgüt ve yö­netim açısından son zamanlara kadar kabul edilen bir model olamamıştır. Bu bakımdan her ne kadar organizma esaslı ve bütünsel düşüncenin tarihi çok eskilere dayanmasına rağmen, sistem yaklaşımı modeli, örgütsel ve yönetsel araştırmacılar tarafından uzun süre kullanılmamıştır. Bu süreçte kırılma noktası Scott (1961) olmuştur. Scott Genel Sistem Ku­ramı ile örgüt kuramı arasındaki ilişkiyi modern örgüt kuramının ayırıcı özelliklerinin, deneysel araştırma bilgisi ve onun ötesindeki entegre etme doğasına dayanan kavramsal analitik temele dayandığını, bu bakımdan örgüt çalışmaları için en anlamlı yolun onun bir sistem olarak ele alınması "gerektiğini belirterek açıklamaktadır. Bu açıdan modern örgüt kuramı ve Genel Sistem Kuramı, örgüte entegre edilmiş bir bütün olarak bakarak ayni bakış açısını paylaşmaktadırar.

50 Örgütlerin genel olarak gelişme, devamlılık ve etkileşim olarak üç temel amacı bulunmaktadır. Bu üç amaç basit yapılardan karmaşık sosyal sis­temlere kadar farklı seviyelerdeki karmaşık örgüt biçimlerine uygulana­bilmektedir. Modern örgüt kuram­larının temelini oluşturan sistem kuramı bakış açısının örgütleri ele alma ve açıklama sürecindeki genel uygulamaları incelendiğinde, bazı temel unsurların ön plana çıktığı görülmektedir. Bunlardan birincisi örgütlerin, örgüte kendi kimliğini kazandıran müşterek bir bütünlüğü oluşturmak için birbirleriyle etkileşen bağımsız parçalar veya alt sistemlerden oluşan bir setten oluştuğudur. Örgüt bu açıdan bu alt sistemlerde değişiklikler yapma yeteneğine sahip olarak görülmektedir. Karşılıklı etkileşimli parçaların olması nedeniyle örgütlerde yapı ve düzen ortaya çıkmakta ve böylece alt sistemler, sistemin bir hiyerarşisine dönüşmektedir.

51 İkinci unsur örgütlerin birer açık sistem olarak tanımlanmalıdır, Örgütler kendilerini çevrelerinden, rakiplerinden ve benzer örgütlerden farklılaştı­ran sınırları sayesinde kimliklerini kazanmış olsalar da örgüt sınırları geçirgendir. Örgütler birçok sebeplerle birbirine bağlı paydaşlar ağına dayalı olarak yaşayan sistemlerdir. Bu ağlar sınırları belirlemekle ortaya çıkan etkileşimler temeline dayanmaktadır. Açık sistemler olarak örgütler, çevresel değişimle birlikte artan karmaşıklıkla baş etmek için alt sistemlerinin artırması ve uzmanlaşması sonucu sürekli bir farklılaşmaya maruz kalmaktadır. Farklılaşma süreci sistem bütünlüğünün kimliğinin ve kültürünün korunması için zorunlu olarak alt sistemlerle olan bütünleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Bu açıdan bütünleşme sinerjinin elde edilmesinde parça­ların ve bütünün birlikte çalışma eylemini göstermektedir (Millett, 1998)

52 Üçüncü unsur ise örgütlerin sürekli dönüşüm sistemleri olarak tanımlanmasıdır. Örgütler girdilerin, özellikle değişim veya dönüşüm için geliştirilen süreçler yardımıyla arzulanan çıktılara dönüştüğü dinamik bir yapı olarak açıklanmaktadır. Başlangıçta doğrusal bir üretim süreci olarak düşünülen örgütler daha sonradan geri bildirimlerin kontrol amaçlı kullanılması biçimiyle ortaya çıkan sibernetik döngülerle daha da zenginleştirilmiştir. Birbirleriy­le etkileşimli ve karmaşık sistemlerin açıklanmasında kullanılan sibernetik, canlılarda veya makinelerde kontrol ve iletişim süreçlerini açıklayan bir te­oridir (Wiener, 1948). Değişime karşı sistemlerdeki denge ve iletişim süreç­lerinin kontrol edilmesinde kullanılan sibernetik teorisi, sistem düşüncesiyle birlikte örgütsel araştırmaların da konusu olmuştur. Böylelikle işbölümü ve görevlerin yapılandırılması, iletişim süreçleri, karar verme süreçleri, otorite yapısı, kontrol süreçleri, örgütsel amaçların koordinasyonu gibi çeşitli ör­gütsel yapıların açıklanmasında kullanılmıştır (Millett. 1998; Jackson, 1991).

53 Bunun yanında sistem kuramının modern örgüt kuramına olan en temel katkısı, örgüte «entegre olmuş bir bütünlük» içinde yaklaşması olmuştur. Tüm bu gelişmeler ve öne sürülen açıklamalara rağmen, modern örgüt kuramının gelişmesinde Genel Sistem Kuramının katkılarının çok kapsayıcı olmadığı yönünde bazı görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşler Genel Sistem Kuramının, genel örgüt kuramlarıyla olan ilişkileri konusunda çok etkileyici olmasına karşın, örgüt kuramında daha özellikli ve ayrıntılara girilen konularda sistem kuramından uzaklaşıldığını savunmuştur.(Kast ve Rosenzweig, 1972). Genel Sistem Kuramının yalnızca kav­ramsal bir temel olarak kalmasının altında yatan başlıca nedenin, örgüt kuramı için alt sistemlerin ilişkileri konusunda bilginin sınırlı olmasından kaynaklandığı öne sürülmektedir.

54 Sibernetik: Sibernetik (Yunanca kybernétes: "dümenci") veya güdüm bilimi; canlı ve cansız tüm karmaşık sistemlerin denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bilim dalıdır. 12. yüzyılda Anadolu'da Artuklu Türklerden fizikçi, robot ve matris ustası bilim insanı El-Cezeri, sibernetik alanın en büyük dahisi kabul edilmektedir. Dünya bilim tarihi açısından bugünkü sibernetik ve robot biliminde çalışmalar yapan ilk bilim adamı olan El Cizirî, Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap (El Câmi-u’l Beyn’el İlmî ve El-Amelî’en Nâfi fî Sınâ'ati’l Hiyel, Arapça:بَيْنْ اَلْعِلْمِ وَالْعَمَلِ اَلنَّافِعْ فِي صِناعَةُ الْحِيَلْ ) adlı eserinde ortaya koydu.

55 Sistem düşüncesi sonucunda ortaya çıkan modern örgüt kuramının ayırıcı özelliği, görgül araştırma bilgisine dayanan ve bunun ötesinde doğa ile bütünleştiren, kavramsal analitik temelidir. Bu özellikler, örgütlere yönelik en anlamlı araştırma biçiminin sistem düşüncesi olduğunu kabul eden bir felsefi düşünce içinde çerçevelenmiştir. Sistem düşüncesi örgüte karşılıklı bağımlı değişkenlerin bir sistemi olarak görmektedir. Sonuç olarak sistem analizini kabul eden modern örgüt kuramı, klasik ve neoklasik örgüt ku­ramlarının ötesinde örgütsel araştırma seviyesi kavramını değiştirmekte­dir. Modern örgüt kuramı bu iki kuramda ele alınmayan karşılıklı ilişkili soruları sormaktadır. Bunlar, sistemin stratejik parçaları nelerdir, karşılıklı bağımlılığın doğası nedir, parçaları birbirine bağlayan sistemdeki temel süreçler nelerdir, sistem tarafından aranan amaçlar nelerdir gibi sorulardan oluşmaktadır (Scott. 1961).

56 Bu yönde yapılan çalışmalar incelendiğinde modern örgüt kuramının tek bir temel düşünceye sahip olmadığı görülmektedir. Bu süreçte en belirgin vurgu, örgütün bütünlüğüne yönelik bir bakış açısının olmasıdır. Sistem analizi kapsamında, birçok içeriğe bakıldığında dört unsurun ön plana çıktığı görülmektedir. Bu unsurlar, parçalar, etkileşimler, süreçler ve sistem amaçlarıdır(Scott, 1961; Anrew,1965).

57 Sistemin Parçaları ve Bunların Karşılıklı Bağımlılığı
Sistemin ilk temel parçası, birey ve onun örgütte sergilediği kişilik yapısı­dır. Bireyin kişiliğinin temeli ise, sistem içinde yer almaktan tatmin olmayı ümit ettiği beklenti durumları olarak tutumlar ve güdülerdir. Sistemin ikinci parçası, biçimsel organizasyon olarak ifade edilen fonksiyonların yasal düzenidir. Biçimsel organizasyon bir sistem yapısını oluşturan etkileşimli görev örnekleridir. Örgüt sistemindeki üçüncü parça, biçimsel olmayan gruplar ile kişiler arasında var olan etkileşim biçimi olarak, biçimsel olmayan örgüttür. Sistem analizinde dördüncü parça görevlerin yerine getiril­diği ve karmaşık insan yapımı makine sistemlerinin bir etkileşiminin söz konusu olduğu fiziksel ortamdır. Özetle stratejik öneme sahip olan siste­min parçaları birey, biçimsel yapı, biçimsel olmayan yapı durum ve rol örnekleri ve işin fiziksel çevresi olarak sıralanabilir. Tüm bu parçalar örgüt sistemi olarak ifade edilen bir konfigürasyonu ifade etmektedir.

58 Bağlantı Süreçleri Sistem kura­mı açısından etkileşimlerin başarıldığı süreçlerin analiz edilmesi gereklidir. Bu bakımdan rol teorisi etkileşim süreçlerinin biçimlerini açıklamakta kullanılmıştır. Buna ilave olarak modern örgüt kuramları, örgütsel davranışın insan sistemleri için evrensel olarak görülen üç ayrı bağlantı sürecine dikkat çekmektedir. Bu süreçler iletişim, denge ve karar verme süreçleridir.

59 1- İletişim neoklasik kuramlarda da ele alınmış, fakat bu kapsamda biçimsel-biçimsel olmayan, dikey-yatay veya hat-kurmay örneklerindeki gibi iletişim biçimlerinin tanımlanmasına odaklanılmıştır. Modern örgüt kuramının bir yönü sistem içindeki iletişim ağlarıdır, iletişim bu açıdan yalnızca bir eylemle sonuçlanan bir etki değil; aynı zamanda sistem içindeki karar mekanizmalarını senkronize edilmiş bir model ile ilişkilendiren kontrol ve koordinasyon mekanizması olarak görülmektedir. 2- Bir bağlantı süreci olarak denge kavramı bazı karmaşık fikirler seri­sini içermektedir. Denge sistemin birçok parçasının birbirleriyle uyumlu biçimde yapılandırılmış bir ilişki içinde sürdürüldüğü dengeleyici mekanizmaları ifade etmektedir. Denge sistemin homeostatik özellikleri olarak düşünülen yarı-otomatik ve yenilikçilik olarak iki biçimde kendisini göstermektedir. Her iki denge biçimi sistemin içinde veya dışında değişen koşullar karşısında sistemin bütünlüğünü korumak için hareket etmektedir. 3- İnsan sistemlerindeki karar verme biçimleri ise örgütlerdeki diğer önemli bir analiz sürecinin ilgi alanını oluşturmaktadır. Karar analizi ko­nusunda March ve Simon’un(1958) Organizasyonlar (Organizations) adlı eseri bu alana önemli katkılar sağlamıştır. Bu çalışmada tartışılan; örgüt istekleriyle birey tutumları arasındaki etkileşimin bir sonucu olan üretim kararları ile örgüt istekleriyle örgütsel ödülleri arasındaki ilişkileri ele alan “sisteme katılma kararları”, iki temel karar verme biçimi olarak bu çerçe­vede ön plana çıkmakladır

60 SİSTEMLER YAKLAŞIMI İLE İLGİLİ SİSTEME İLİŞKİN ÖZELLİKLER
TEMEL KAVRAMLAR VE SİSTEME İLİŞKİN ÖZELLİKLER

61  a) Sistem ve Alt – Sistemler
Tanım gereği, bir sistem çeşitli parçalardan oluşmaktadır. Bu parçalar alt-sistem olarak adlandırılmaktadır. Mekanik, biyolojik, sosyal bütün sistemlerin çeşitli alt sistemleri vardır. Örneğin organizasyonda "Personel Yönetimi" veya daha geniş kapsamlı olarak İnsan Kaynakları Yönetimi bir sistem olarak ele alınırsa eleman seçme, yerleştirme, terfi, maaş ve ücret yönetimi, eğitim ve geliştirme, şikâyetler vs. ile ilgili personel yönetimi faaliyetleri birer alt - sistem olacaktır. Aynı şekilde eğer ilgili endüstri dalı bir sistem olarak ele alınırsa, bizim ele aldığımız organizasyon (işlet­me), o endüstri dalındaki diğer rakip firmalarla birlikte, o endüstri dalının alt sistemlerini oluşturacaktır. Endüstri dalları ise, daha büyük bir sistemin ülke ekonomisinin, alt - sistemleridir.

62 GENEL OLARAK SİSTEM YAKLAŞIMI
Bu durumu aşağıdaki şekildeki gibi göstermek mümkündür. Ülke Ekonomisi Endüstri Dalı X Organizasyon Rakip Organizasyonlar 1 Pazarlama Personel Rakip Organizasyonlar 2 Personel Seçimi Eğitim ve Geliştirme ARGE Rakip Organizasyonlar 3 Ücret Yönetimi Terfi Üretim Endüstri Dalı Y Endüstri Dalı Z GENEL OLARAK SİSTEM YAKLAŞIMI (Şekil:Tamer KOÇEL, İşletme Yöneticiliği., s.251)

63 b) Kapalı ve Açık Sistemler
Sistemler dışarıyla ilişki ve iletişim bakımından iki şekilde düşünülebilirler. Açık Sistemler Kapalı Sistemler Her sistem belirli bir ortamda (çevrede) faaliyet göstermektedir. Eğer sistem ile sistemin faaliyette bulunduğu çevre (dış çevre – environment)arasında enerji, bilgi ve materyal alışverişi varsa, bu tür sistem açık sistem(open system) olarak adlandırılır. Yok eğer sistem ile çevre arasında bu tür bir ilişki yoksa sistem kapalı sistemdir. Biyolojik sistemler açık sistemlerdir. Mekanik sistemler ise kapalı veya açık olabilir. Esasında kapalılık ve açıklığı, sistemlerin incelenmesinde bir boyut bir derece konusu olarak düşünmek ve nispeten kapalı, nispeten açık sistemlerden söz etmek gerekir

64 (Şekil: Tamer KOÇEL, İşletme Yöneticiliği, s. 252)
Açık sistem çevresinden(environment) veya başka sistemlerden enerji, bilgi ve materyal alır, bunları işler ve çeşitli formlarda(mal,hizmet) tekrar çevresine veya başka sistemlere gönderir. Açık sisteme örneği şekilde görebilirsiniz. DIŞ ÇEVRE GİRDİ INPUT (I) SÜREÇ (S) (TRANSFORMASYON) ÇIKTI OUTPUT (O) SİSTEMİN SINIRLARI SİSTEM VE UNSURLARI (Şekil: Tamer KOÇEL, İşletme Yöneticiliği, s. 252)

65  Bir sistemi şematik olarak gösteren bu şekil "işletme"yi anlamakta kullanılacak en temel şekildir.İşletmeleri bu anlamda bir sistem olarak ele alınca ortaya hemen şu özellikleri çıkmaktadır. b1) İşletme adı verilen birimler (organizasyonlar veya varlıklar da de­nilebilir), bir yanda input aldıkları dış çevre, diğer yanda output verdikle­ri dış çevre arasında bir çeşit akış (flow) sağlayan birimlerdir. b2) Input - süreç - output akışı dolayısıyla işletmeler sürekli olarak dengeli olmak durumunda olan birimlerdir. Örneğin output akışındaki bir daralma veya azalma input girişinde de azalmaya neden olmalıdır. Ak­si halde denge kaybolur ve çeşitli işletme sorunları ortaya çıkar. Tabi bu örneğin tersi de (yani artış durumu) doğrudur. b3) Bu özelliği dolayısıyla işletmeler sürekli olarak her iki dış çevrede­ki gelişmeleri izlemek ve buna göre bu akış ile ilgili düzeltme ve değişme­leri yapmak zorundadır. b4) Bu şekle göre, işletme faaliyetleri sürekli ve koordineli bir akışı ifade eder. Bu akıştaki herhangi bir kesiklik işletme sorunudur. b5) Bu akış, işletme sistemi içindeki çeşitli alt - sistemler tarafından sağlanır.

66 b6) Dolayısıyla işletme yönetiminin en önemli konusu, bu alt sistemlerin birbirleri ile ilişkilerini (interrelations) yönetmektir. b7) Bu akışı yöneten ve yönlendiren işletmecilik ilke ve teknikleridir. Bu ilkelere uyulmaması veya yanlış tekniklerin kullanılması, bu akışın dü­zenli ve koordineli olmasını olumsuz olarak etkileyecektir. b8) Sistemin "süreç" kısmında, inputların outputa dönüşümünü sağlayan alt sistemler yer alır. Bunların başında üretim alt sistemi gelir. Bunun yanında finansman, muhasebe, insan kaynakları, ar-ge, yönetim bil­gi sistemi gibi alt sistemleri görürüz. b9) Sistem ile input arasındaki ilişkiyi düzenleyen satın alma (lojistik), insan kaynakları ve finansman alt sistemleri vardır. b10) Sistem ile output çevresi arasındaki ilişkiyi düzenleyen pazarla­ma (halkla ilişkiler dâhil) alt sistemi vardır

67 Hizmet (Varış-yolcuları belirli bir yere ulaştırma)
GİRDİ (Input) SÜREÇ ÇIKTI(Output)  Uçaklar Uçuş Hizmet (Varış-yolcuları belirli bir yere ulaştırma) Havaalanı Teknik personel Bakım Yakıt Yolcular Terminal hizmetleri Gümrük hizmetleri Terminal - havaalanı arası ulaşımı Otobüs Hava koşulları

68  Yukarıda belirtilen şemaya göre girdi-süreç-çıktı işlemlerinin boyutu içinde bulunulan duruma göre değişebilir. Örneğin örnekte verilen girdi bir hava meydanı işletmesi için süreç olabilir. Aynı şekilde uçuş başladıktan sonra süreç uçak içinde gerçekleşen durumlar olabilir.Çıktı bu durumda uçağın inip yolcuların yere adım atması olacaktır.

69 BİR SİSTEM OLARAK HİZMET İŞLETMESİ

70 Eğer bir organizasyon incelenirken, sadece bu organizasyonun yapı fonksiyonlarından söz ediliyor, fakat dış çevreden söz edilmiyorsa, or­ganizasyonla ilgili konulara kapalı bir sistem açısından bakılıyor demektir. Böyle bir kapalı sistem bakış açısından, sadece kontrol edilebilen fak­törler, yani sistemin iç işleyişi ile ilgili faktörler ele alınır. Tahmini ve kontrolü güç olan dış çevreye ilişkin faktörler ise ya yok varsayılır veya veri sayılır veya analizde hiç dikkate alınmaz. Böylece organizasyonun iç faaliyetleri etkinleştirilmeye çalışılır. Açık sistemler sürekli olarak çevresinden input alır ve dinamik bir denge içinde faaliyetini sürdürür. Çevresinde meydana gelen değişmelere göre, iç bünyesinde değişiklikler yaparak dinamik dengeyi sürdürür. Bu nedenle işletmeler dinamik-uyumcu (adaptive) organizasyonlardır. Oysa kapalı sistemlerde inputlar bir defa ve tam olarak belirlenir. Bu tür sis­temin çevresi ile alışverişi olmadığı için, sistem enerjisi tükeninceye kadar sürdürür. Pil ile çalışan bir saatin pilinin bitmesi veya cep telefonunun şarjının bitmesi gibi... Açık sistem - kapalı sistem kavramlarının bir diğer önemli yanı, sistemin çalışması ile ilgilidir. Kapalı sistemler, bünyelerinde mevcut olan entropi nedeni ile bir süre sonra faaliyetlerini durdurmak zorunda kalırlar. Oysa açık sistemler, dinamik denge (dynamic equilibrium)veya dengeli durum (steady state) adı verilen bir şekilde faaliyetlerini sürdürürler. Bunu sağlayan da, aşağıda değineceğimiz "negatif entropi özelliğidir.

71 (İŞLETME İÇİ ALT SİSTEMLER))
DIŞ ÇEVRE DIŞ ÇEVRE Para/Bilgi Akışı OUTPUTLAR INPUTLAR DEĞİŞİM SÜRECİ (İŞLETME İÇİ ALT SİSTEMLER)) Mal/Hizmet Akışı MÜŞTERİLER PAYDAŞLAR SATICILAR İŞLETME SİSTEMİNDE İKİ YÖNLÜ AKIŞ

72 Birincisi maddi, beşeri ve parasal inputların, sağlandığı piyasalardan (dış çevreden, satıcılardan-supplaiers)işletmeye akışı, bu inputların belli bir teknoloji ile mal ve hizmetlere dönüştürüldüğü üretim (değiştirme -transformasyon) sürecine akışı ve nihayet üretilen malların ve hizmet(hizmetlerin üretildiği anda müşteri tarafından tüketilmesi özelliğini hatırlayalım) yani outputun müşterilere veya paydaşlara (pazara, dış çevreye)akışı. İkinci akış ise yukarıdaki akışın ters yönündeki akıştır. Mal ve hizmetleri alan müşterilerden veya paydaşlardan işletmeye doğru bir fon(para) ve bilgi (bazen de iadelerin) akışı, işletmeye gelen bu para, bilgi,iade vs.'nin organizasyonun alt sistemlerine (finansman, üretim, bakım, ambar vs) akışı ve yine bu para, bilgi veya diğer maddi unsurların (iadeler gibi) satıcılar pazarına (dış çevre) akışı. 

73 Burada vurgulamak istediğimiz, daha önceki Klasik-Neoklasik Teorilerden farklı olarak Sistemler Yaklaşımının yönetim işine iki önemli kavramı, akış kavramı ile dış çevre ile ilişkiler kavramını dâhil etmiş olmasıdır. Buna en somut ve güncel örnek günümüzde kabul edilen «Pazarlama Unsurları»’dır. «4 P» olarak geçen Product-Price-Promotion-Place (Ürün-Fiyat-Tutundurma-Dağıtım) unsurlar, günümüz işletmelerinin herhangi bir mal veya hizmet sunması durumunda sadece girdiye veya çıktıya değil bütün sürece önem verdiklerinin ve yapılan işi sistem anlayışıyla değerlendirdiklerinin göstergesidir.

74 c) Çevre (Dış Çevre) Bütün sistemler belirli bir ortamda (çevre - environment) faaliyet gösterirler. Sistemin sınırlan dışında kalan her şey dış çevreyi oluşturur. Kapalı sistemlerin çevreleri ile ilişkisi olmadığından, bu tür sistemler için çevrenin önemi azdır. Fakat açık sistemler için çevre son derece önemlidir. Çevrenin önemi, sistemi ve işleyişini etkileyecek potansiyeli taşımasından ileri gelmektedir. Bu çevresel faktörlerin bazılarının sistemin işleyişi üzerindeki etkilerinin çok ve kritik olmasına karşın, bazıları hemen hemen hiç etkili olmayacaktır. İşte çevre faktörlerinden bu şekilde olanlarının oluşturduğu set (grup) ilgili çevre koşulları (relevant environment) olarak adlandırılır.

75 ç) Sistemin Sınırları Sınır, sistemin nerede başlayıp nerede bittiğini gösterir ve her sistemin bir sınırı vardır Bu anlamda sınır, sistemin kontrolü altında olan iç değişkenlerle sistemin kontrolü dışında olan dış çevreye ilişkin değişkenleri birbirinden ayırır. Kapalı sistemlerde sınırlar katı ve çevre ile alışverişe imkân vermediği halde, açık sistemlerde sınır çevre ile alışverişe (bilgi, enerji ve materyal akışına) müsaittir. Buradaki alışverişten maksat, sistemin içindeki değişkenlerin, dış çevredeki faktörler tarafından etkilenme derecesidir. Kapalı sistemlerde bu tür bir etkilenme azdır. Oysa açık sistemlerde, özellikle belirsizlik ve çevreden bilgi almanın zorunlu olduğu durumlarda sınırlar aşılabilir bir özellik gösterecektir. Örneğin organizasyonlarda üretim birimlerinin kapalı sistem eğilimi göstermesine Karşılık pazarlama veya araştırma geliştirme birimleri açık -sistem özelliği gösterecek, dolayısıyla bu tür alt - sistemlerin sınırları dışarıdan bilgi akışına müsaade edecektir. Dolayısıyla sistemin sınırı kav­ramının önemi, bu sınırların, dışsal etkilerin (bilgi, enerji, materyal vs.) sis­temin içine doğru akmasına imkân verip vermemesinde toplanmaktadır.

76 Fiziksel ve biyolojik sistemlerde sınırları tanımlamak nispeten zor olduğu halde sosyal sistemlerde (örneğin organizasyonlarda) sınırları belirlemek son derece zordur. Bu nedenle sosyal sistemlerde sınır, incelemenin amacına göre belirli değişkenleri içine alacak şekilde çizilebilecek hayali bir çizgi olarak anlaşılabilir. Sistem yaklaşımında önemli olan neyin (hangi değişkenlerin) sistem içinde olduğu ve nelerin sistem dışında (çevrede) olduğunu açıkça belirtmektir.

77 d) Entropi ve Negatif Entropi (Negentropi)
Entropi kavramı Termodinamik'ten alınmıştır. Bu kavram sistem olarak ni­telenen bütündeki bir eğilimi ifade eder. Bu kavrama göre her sistemde enerjinin tükenmesi, faaliyetlerin bozulması, dengenin kaybolması, karışıklık ve aksamaların belirmesi ve sonunda sistemin faaliyetlerinin durması yönünde bir eğilim vardır. İşte "entropi" bu eğilimi ifade eden kavramdır. Dolayısıyla, niteliği ve büyüklüğü ne olursa olsun bütün sistemlerde entropi vardır. Sosyal, mekanik veya kavramsal bütün sistemler aşırı kullanım, aşınma, yıpranma ve yanlış faaliyet (malfunction) ile maluldür. Kapalı sistemlerde entropi kuvvetlidir ve belirli bir süre sonunda sistemi durduran en önemli faktördür. Oysa açık sistemlerde (biyolojik ve sosyal sistemlerde) entropi durdurulabilir.Açık sistemlerde negatif-entropi (veya Negentropi) vardır. Biyolojik bir sistem için maksimum entropi ölümü ifade eder. Sosyal sistemlerde ise, örneğin organizasyonlarda maksimum entropi gerekli olan bilgi ve verilerden yoksun kalmayı, sistemi yönetebilmek için gerekli bilginin karar organlarına gelmeyişini, düzensizliği ve organizasyonsuzluğu ve sonunda dağılmayı ifade eder.

78 e) Değişkenler ve Parametreler
Bütün sistemlerde, sistemin yapısını ve işleyişini etkileyen faktörler vardır. Bu faktörlerden sistem sınırları içinde olanlar değişken (variable) olarak adlandırılır. Kapalı sistemler değişkenler tarafından etkilenir. Bu faktorlerden sistem sınırları dışında olanlar ise parametre olarak adlandırılır. Açık sistemler hem değişkenler hem parametreler tarafından etkilenir. f) Dengeli Durum ve Dinamik Denge (Steady State, Dynamic Equilibrium) Açık sistemler çevrelerinden aldıkları materyal, enerji ve bilgi ile bu entropinin olumsuz etkilerini ortadan kaldırır ve faaliyetlerini çevre koşulları ile dengeli bir şekilde sürdürürler. Eğer bu koşullarda bir değişme olursa, açık sistem yeni bir düzeyde çevresi ile denge kurar. Yukarıda verdiğimiz ters yönlü iki akışın dengelenmesi bu duruma bir örnektir. Böyle dinamik bir denge içinde faaliyetini sürdüremeyen bir sistem kapalı sistem özelliği gösterir ve entropi tarafından olumsuz bir şekilde etkilenir.

79 g)İnput, Output ve Geri.Besleme (Geriye Bilgi Akışı)
Yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği üzere, açık sistemlerde sürekli bir input(girdi), output (çıktı) ve geri besleme (dönüt - feedback) akışı vardır, kapalı sistemde inputlar bir defaya mahsus olmak üzere belirlenir. Input, sistemin belirli bir düzeyde faaliyet gösterebilmek için çevresinden aldığı her şeydir. Bu inputlar belirli bir teknolojik düzeydeki faaliyetlerle (process, süreç), output haline (mal veya hizmet) çevrilir. Outputlar da tekrar sistemin dışındaki çevre faktörlerine verilir. Geri besleme, yukarıdaki akışın normal ve kesintisiz olmasını sağlamak amacıyla output ve süreç safhalarından input safhasına doğru olan bir bilgi ve veri akışını ifade eder. Yani input - süreç - output - feedback akışı sayesinde açık sistemler hem dengeli duruma ulaşırlar, hem de çevresel değişmelere göre dinamik bir denge gösterir. Bunu sağlayan geri beslemedir. Geri besleme sayesinde sistem faaliyetlerini değerleme ve gerekirse ayarlama imkanını bulur. Geri besleme formal veya informal olabileceği gibi pozitif veya negatif de olabilir. Negatif geri besleme sistemin daha önceden belirlenen amaçlardan ne kadar saptığını gösteren bilgi akışını ifade eder. Dolayısıyla sistemin faaliyetlerini gözden geçirmeye zorlar. Böyle bir gözden geçirme dinamik dengeyi ifade eder ve yeni bir dengeli durum ortaya çıkar. Pozitif geri besleme ise sistemin belirlenen doğrultuda faaliyet gösterdiğini belirtir.

80 h) Değişik Input - Output İlişkisi (Equifinality)
Bu açık sistemlerin bir özelliğidir. Kapalı ve mekanik sistemlerde başlangıçta kullanılan input ile elde edilecek output arasında direkt bir sebep-sonuç ilişkisi vardır. Oysa açık sistemlerde durum farklıdır. Açık sistemlerde aynı sonuçlar değişik inputlarla veya değişik süreçlerin kullanılması ile de elde edilebilir. Dolayısıyla biyolojik ve sosyal sistemler çok çeşitli ve değişik inputlar ve değişik süreçler kullanarak amaçlarını gerçekleştirebilirler.

81 ÇEŞİTLİ SİSTEMLER VE SİSTEMLERİN İNCELENMESİNE İLİŞKİN YAKLAŞIMLAR
Açık ve kapalı sistem sınıflamasına ek olarak sistemler çeşitli şekillere sınıflandırılabilir. Aşağıda bu tür sınıflamalardan birkaçı ele alınacaktır Mekanik - Biyolojik - Sosyal Sistemler Mekanik (fiziksel) sistemler kapalı sistemlerdir. Bu sistemler belirli bir süre sonunda entropi etkisi ile faaliyetlerin durdururlar. Biyolojik ve sosyal sistemler ise açık sistemlerdir. Biyolojik sistemler açık sistemler olmasına rağmen, belirli bir süre sonunda entropi etkisiyle faaliyetlerini durdururlar. Oysa sosyal sistemler faaliyetlerini sonsuza kadar sürdürebilirler. Organizasyonlar sosyal sistemlerin bir örneğidir.

82 b) Deterministik ve Probabilistik Sistemler
Eğer bir sistem verilen talimat doğrultusunda faaliyetini sürdürüyorsa output önceden tahmin edilebiliyor ise ve bu outputta bir değişme beklenmiyorsa bu tür sistemler deterministik sistem olarak adlandırılır Oysa probabilistik sistemlerde output değişir bir özellik gösterir. Şans olayına bağlı olarak outputun alacağı değer değişir. Bu tür sistemler aşağıdaki gibi bir tabloda gösterilebilir. Sistem Tipi Basit Kompleks Çok Kompleks Deterministik - Hesap makinesi - Teyp - Bilgisayar Radar kontrollü kıtalararası füzeler - Henüz yok Probabilistik - Para yuvarlama (Yazı - Tura) Hisse Senedi Piyasasında Spekülasyon - Ekonomik Sistem, - İnsan Beyni

83 c) Uyumcu - Öğrenen (adaptive - learning) Sistemler
Eğer bir sistem çevresi ile olan bilgi alışverişi sonucu, çevredeki değişme­lere göre kendi işleyişini değiştirip çevresi ile dengeyi koruyorsa uyumcu - öğrenen sistemlerden söz edilir.

84 BÜTÜNCÜ(SİSTEM)YAKLAŞIMLAR
1928 GENEL SİSTEM TEORİSİ SİBERNETİK HAREKET ARAŞTIRMASI 1950 SİSTEM DİZAYNI ENFORMASYON TEORİSİ MATEMATİK PROGRAMLAMA SİSTEM ANALİZİ 1960 SİSTEM MÜHJENDİSLİĞİ BİLGİSAYAR BİLİM DALI OUTPUT ANALİZİ SİSTEM DÜŞÜNCESİ İLE İLGİLİ YAKLAŞIMLARIN BİRBİRLERİ İLE İLİŞKİSİ

85 BİR SİSTEM OLARAK ORGANİZASYON

86 a) Bütüncü görüş (holism)
Sistem yaklaşımında esas ağırlık "bütün" üzerindedir. Organizasyon artık çeşitli bölümlerin (departmanların) bir toplamı olarak değil, çevresi ile input-output ilişkisi olan açık sistem olarak ele alınır. Farklılaşma (differentiation) bir sistemin alt sistemlere ayrılma durumunu ifade eder. Açık sistem olan organizasyonlar, amaçlarına ve çevre koşullarının özelliklerine göre çeşitli alt sistemler oluştururlar. Burada, bütüncü görüş ile ilgili olarak belirtmek istediğimiz husus, sistemin bir bütün olarak ele alındığı, alt - sistemlerin sinerji yaratacak bir şekilde oluşturulduğu hususudur.

87 b) Organizasyon - çevre ilişkisi
Organizasyonlar açık sistem olarak ele alındığında, ikinci özellik olarak bu sistemlerin çevresel faktörlerle olan ilişkileri önem kazanır. İşletmenin bir sistem olarak ele alınması, Sistemi oluşturan alt - sistemlerin kendi aralarındaki ilişkilerin incelenmesini, Sistem içi değişkenlerle dış çevre arasındaki ilişki ve etkileşimin incelenmesini, Sistemin, kendisinin de bir parçası olduğu daha büyük sos tem üzerindeki etkilerinin incelenmesini ön plana çıkarmıştır.

88 Bilgi (information-veri, malumat anlamında), sistemin iç değişken­leri ve dış parametrelerinin özellikleri ile ilgili ve sistemin davranışını (ka­rar vermesini) sağlayan mesajlar topluluğu olarak ele alınabilir. Dolayısıy­la sistem bu değişkenler ve özellikle parametreler hakkında ne kadar bil­gi sahibi ise belirsizlik o kadar azalmış demektir. Açık sistemler bu tür be­lirsizliği azaltmak için çeşitli uygulamalar geliştirmişlerdir. Bu konuda bir örnek ola­rak ilaç firmaları ile Sağlık Bakanlığı arasındaki ilişki gösterilebilir. Her fir­ma kendine göre bir yol (strateji) geliştirerek Sağlık Bakanlığı'nın kararla­rı ile ilgili bilgileri elde etmek ve mümkün olduğu ölçüde muhtemel geliş­meleri önceden öğrenerek ve etkileyerek bu konudaki belirsizliği azalt­mak çabasındadır. Bu konu ülkemizde işletme yönetimi yazınında üzerinde durulmamış olmasına rağmen derinlemesine incelendiğinde sınai casusluk, espiyonaj, business intelligence, gizli bilgi alma - toplama işleri de bu bilgi akışının önemi gösteren faaliyetler olarak ele alınabilir.

89 İlgili Değer Yargıları
Bilgi akışının sistemin işleyişinde anahtar rolü oynaması nedeni ile açık -sistemler birer bilgi - işleme sistemi olarak da düşünülebilir. Organizasyon Teorisi Organizasyon Yapısı Başlıca Süreçler İlgili Değer Yargıları Klasik - Ayrıntılı Görev Tanımları - Departmanlaşma - Hiyerarşi - Amaçlar - Planlama - Organizasyon - Emir Komuta - Karar Verme - Rasyonellik - Başarı - Motifi(Achievement - Orientation) - Çok Çalışma - Tüketim Değil Tasarruf Davranışsal İnformal Organizasyon - Kararlara Katılma - İnformal Küçük Gruplar - Duygular Anlama - Doğruluk Sistem - Bilgiyi İşleyen Bir Birim Olarak Organizasyonlar - Açık Sistem - Bilgi Akışı - Kontrol - Alt Sistemler Arası İlişkiler - Bilgi/Haber - Bilgi İşleme - Açıklık - Gestalt(Bütüncülük)

90 SONUÇ Sistemler yaklaşımının getirdiği en önemli yeniliklerden birisi organizasyonları çevreleri ile ilişkili bir açık sistem olarak ele almasıdır. Dolayısıyla organizasyonlar, çevresel faktörlerdeki değişmelere uyabilmek için bünye­de çeşitli değişiklikler yapacaklardır. İkinci yenilik, sistemin parçaları (alt - sistemler) arasındaki karşılıklı ilişki ve karşılıklı bağlılığın vurgulanmış olmasıdır. Bir gemi filosunun hızına, hızı en düşük olan gemiye bağlı olması gibi; bir organizasyonun başarısı da en zayıf birimin başarısına bağlıdır. Yöneticinin görevi bu karşılıklı bağ­lılıkları yönetmektir. Burada özellikle verilen bu gemi filosu örneği birçok kaynakta da aynı şekilde alıntı yapılarak kullanılmaktadır.Bu örnek sistemin yapısını anlatmaya en çok yarayan örneklerden birisidir. Bir diğer yenilik de, sistemler yaklaşımının organizasyonu etkileyen bütün değişkenleri ve parametreleri bir arada görmeyi sağlamış olmasıdır.

91 Sistem düşüncesi ve Genel Sistem Kuramının örgüt kuramlarına sınırlı katkısının olması, bazı problem alanlarda yeterince açıklama yapamamasın­dan kaynaklanmıştır. Bu alanlardan birisi canlı bir organizma ile sosyal bir organizasyonun karşılaştırmasında yaşanmaktadır. Sosyal organizasyon ile canlı bir organizma arasında birçok yönden benzerliklerin olabilmesine karşın Silverman'ın (1971) "örgütler ile organizma arasındaki benzeşimi bir noktada bırakmalıyız, çünkü organizasyonlar sistem olabilirler, fakat tam olarak doğal bir sistem değildirler" görüşü bu süreçte öne çıkmakta­dır. Bu görüş. Genel Sistem Kuranımın sosyal organizasyonlardaki insan tarafından tasarlanmış olguları tam olarak açıklayamadığını ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca sosyal organizasyonlar doğada kendi başlarına oluşmadı­ğından, fiziksel içerikten oluşan bir yapı değil; olaylardan oluşan bir yapı barındırmakla ve bu yapı sistem süreçlerinden ayrılmamaktadır. Gerçekte sosyal organizasyonlar, sınırlı birçok amaç içererek, insan tarafından tasar­lanarak kurulmakta ve biyolojik sistemler gibi dogma, gelişme, olgunlaşma ve ölümle sonuçlanan yaşam döngüsünü bazı durumlarda takip etmemek­tedir

92 İkinci problem alanı, sistem etkililiğinin Genel Sistem Kuramında yalnızca evrimleşme bakış açısıyla ele alınmasıdır. Çevresine uyum sağlayan canlı sistemler gelişmekle ve hayatta kalmaktadır. Bu sistemlerdeki etkililiğin en temel ölçütü organizmanın devamlılığını sağlaması olmaktadır. Teleolojik davranışlar bakımdan hayatta kalmaya odaklanmıştır. Fakat sosyal sistemler için hayatta kalmak tek etkililik ölçütü olmamaktadır. Sosyal sistemler­de etkililiğin ele alınması- çevre, sosyal organizasyon ve organizasyondaki alt sistemler olarak üç seviyede olmaktadır (Kast ve Rosenzweig, 1972).

93 Sistemlerin kategorileştirilmesinde, fiziksel sistemlerin kapalı, biyolojik sistemlerin açık olarak sınıflandırılmasında, sosyal sistemler söz konusu ""olduğunda bazı problemlerle karşılaşılması diğer bir problem alanını ortaya çıkarmaktadır Açıklık veya kapalılığın yalnızca bir dereceye kadar görüldüğü sosyal organizasyonlar ve onların alt sistemleri, kısmen açık veya kısmen kapalı sistemlerdir. Ayrıca kapalı sistemlerin kötü, açık sis­temlerin iyi olduğu düşüncesi geniş biçimde kabul gören bir anlayış ol­masına karsın, hangisinin en İyi olduğu konusunda bir genelleme yapmanın doğru olmadığı savunulmuştur. Örneğin etkili performans yaratabilmeleri ve belirsizliği azalabilmeleri için teknik departmanlar seviyesinde kapalı sistemleri tercih etmektedirler (Kast ve Rosenzweig. 1972). Sosyal organizasyonlar daha etkili performans yaratabilmeleri ve belirsizliği azalabilmeleri için teknik departmanlar seviyesinde kapalı sistemleri tercih etmektedirler (Kast ve Rosenzweig. 1972).

94 Tüm bu eleştirilere karşın, örgüt kuramı açısından sistem yaklaşımının popüleritesinin sebebi özellikle bu düşüncenin örgütsel karmaşıklığı analiz etme ve sentezleme yönünde artan bir ihtiyaca cevap vermesidir. Açık bir sistem olarak düşünülen örgütlerin, birbirleriyle etkileşen bağımsız parçalar veya alt sistemlerden oluşan bir setten oluştuğu, kendilerini çevrelerinden rakiplerinden ve benzer örgütlerden farklılaştıran sınırları ile birbirine bağlı paydaşlar ağına dayalı olarak yaşayan bir sistem olduğu ve dinamik bir yapı olan örgütlerin, girdileri değişim veya dönüşüm için geliştirilen çeşitli süreçler yardımıyla arzulanan çıktılara dönüştüren sürekli dönüşün sistemleri olduğu, düşünceleri örgüt kuramında ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bu anlayış doğrultusunda örgütlerin özellikle çevresiyle karşılıklı etkileşim içinde olduğu görüşü, çeşitli sosyal, yasal, politik, teknik veya ekonomik faktörler düşünüldüğünde, örgütsel etkililik için farklı çevresel koşulların farklı örgütsel uygulamaları gerektirdiğini öne süren durumsallık yaklaşımının gelişmesini sağlamıştır (Hellriegel ve Slocum, 1975] Bu bakımdan 1970 ‘lerdeki baskın okul olan durumsallık kuramının çıkı noktası örgütlerin açık sistemler olduklarıdır.

95 Günümüzde ise, sistem kuramı çerçevesinde örgütlerde iki farklı bakış açısının ön plana çıktığı görülmektedir. Bu görüşler açık sistemler olarak örgütlerin, çevresel değişimle birlikte artan karmaşıklıkla baş etmek için alt sistemlerinin artırması ve uzmanlaşması sonucu sürekli bir farklılaşmaya maruz kalması sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi, "sistemlerin yalnızca açık veya kapalı değil, küçük bir değişimin sistemde karmaşık öngörülemez bir değişime neden olabilen çok karmaşık bir yapısı olduğunu" öne süren kaos kuramıdır (Smither ve ark ). Örgütleri doğ­rusal olmayan sistemler olarak gören kaos kuramı, öngörmedeki küçük hataların kartopu etkisi yaratabileceği ve yapılan öngörünün doğrulusunu etkileyebileceği düşüncesiyle, örgüt çevresinde ne olacağı konusunda öngörü sahibi olunamayacağı belirtilmektedir (Smokmitz. 1996). Bu bakımdan örgütsel başarının, sürekli çevreye uyum sağlama becerisi sayesinde elde edilebileceği öne sürülmektedir (Burnes, 1996). İkinci bakış açısı ise, Genel Sistem Kuramı açısından vazgeçilmez olarak kabul edilen dinamik denge modelini kabul etmeyen karmaşıklık kuramıdır (Shaw. 1997).

96 Yönetim kuramında Kurt Lewin'in (1951) buzları eritme, değişim ve tekrar dondurma modeli dinamik denge bakış açısına dayanmaktadır. Karmaşıklık kuramı bakış açısı, örgütün yeni bir denge durumunda tekrar dondurulma sürecinin bir anlam ifade etmediğini öne sürmektedir (Dawson 1994). Bu bakımdan örgütlerin sürekli dinamik bir denge durumu arayışında olmaları düşüncesi sorgulanmış ve alternatif olarak Miller (1990) tarafından ortaya konan, denge durumundan uzak olma bakış açısı ön plana çıkmıştır. Bu düşünce, dengeye doğru yapılan sürekli hareketlerin bir hata olduğunu, başarının; sabitlik ve değişkenlik, sıkı ve esnek kontroller, merkezileşmiş ve âdemi merkezileşmiş yapılar arasında, dengeden uzak bir pozisyonda sürdürülmesi gerektiğini öne sürmüştür. Böylece örgütsel başarının, dengeden uzak olma durumunda, dinamik örgütsel sistemlerin yeteneğinin denge ve uyumdan daha çok çelişkiler ve gerginliklerle gelişen bir durum olduğu görüşü kabul görmeye başlamıştır.

97 SABRINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM


"GENEL SİSTEM YAKLAŞIMI VE SİSTEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları