Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

TÜRKLERDE BERBERLİK MESLEĞİ Öğr.Gör.Mehmet DEĞER

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "TÜRKLERDE BERBERLİK MESLEĞİ Öğr.Gör.Mehmet DEĞER"— Sunum transkripti:

1 TÜRKLERDE BERBERLİK MESLEĞİ Öğr.Gör.Mehmet DEĞER
Berber kelimesi İtalyanca bir kelimedir. Aslı “barbiere”dir. Bu kelime dilimize berber şeklinde yerleşmiştir (Koçu,1961:2513). Berberlik, günün modasına ve saçı kesilen, traş olan erkeklerin zevkine, baş ve yüz ölçüleri ile yaşına ve sosyal yaşamına uygun olarak, saç ve sakal traşı yapılmasıdır(Erkan,1995:3).

2 Prof.Dr.Nejat Diyarbekirli (1977:45) Hun Türklerinin Göçlerini anlatırken Hun süvarilerinin omuzlarına kadar dökülmüş uzun saçlarından bahsetmektedir. Eski Türklerde erkekler de kadınlar gibi saçlarını uzatır, tek veya çift örgüyle örerlerdi. Göktürk ve Uygurlara ait eşyalarda, heykellerde, minyatürlerde bu saç tipi görülmektedir.Örgülü saç tipi Selçuklu erkeklerince de Anadolu’da sürdürülmüştür.Erkeklerin örgülü saçlarına “yülidi”, kadınlarınkine ise”örgüç” denilmiştir.Kadınlar erkeklerden farklı olarak başlarını keçi kılından ek takma zülüf ile kabartırlardı. Uzun saç modası Selçuklulardan diğer ülkelere yayılmıştır (Özel,1992:19).

3 Yine yabancı yazarların eserlerinde de Türk erkeklerinin saç biçimleri hakkında bilgiler de verilmiştir. Ligeti (1986:11) kızların saçlarını örgü yapıp sarkıttıklarını, erkeklerin ise yine böyle örgü halinde olduğunu söylemektedir. Divan-ı Lügat-it Türk’te saçla ilgili şu ifadeler geçmektedir. “ol saçın taradı”= “o saçını taradı” (Atalay,1992:145), “er saçın yülütti”= “adam saçını traş ettirdi”( Atalay,1992:336).  Buradan kişinin saçını başkasına traş ettirdiği anlaşılmaktadır. O dönemlerde berberlik mesleği bugünkü gibi bir meslek olmadığından traş yapanlar bir başka işle meşguldü ve kişinin el becerisi olduğu için ikinci bir iş olarak berberlik yapmaktaydı. Yani o dönemlerde berberlik bir meslek olmadığı için bir isim verilmediği söylenebilir(Aksu,1996:9).

4 Kaşgarlı’nın eserinde de Türklerin değişik saç modelleri kullandıkları görülmektedir. “Erkeğin arkaya doğru salıverdiği saç”(Atalay,1992:449), “art saç”=”arka saç” (Atalay,1992:42), “ıdhınçu saç”= “erkeğin sonradan bırakılan saçı” (Atalay,1992: ), bu ifadelerden erkeklerin saçlarının uzun olduğu anlaşılmaktadır. Bir başka ifade de ise “tok er”= “başında saç olmayan kimse anlamına gelmektedir” (Atalay,1992:332). Bu ifadeden de aynı zamanda Türklerin kısa saç hatta kazınmış saçlarda kullandıklarını öğrenmekteyiz.

5 Kaynaklarda belirtildiği gibi Türkler çeşitli saç modellerini kullanmışlardır. Bunun nedeni ise Türklerin çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olmaları ve değişik kültürlerden etkilenmiş olmalarıdır. Eski Türklerin saç stilleri için kısaca şöyle denilebilir. Batı Türklerinin yani Oğuzların ve Peçeneklerin saçları genellikle uzun, doğuya doğru gidildikçe bu değişmektedir.Proto-Moğol kavimlerinin inanışlarına göre, onların ataları “dazlak kafalı” kimselerdi. Bu inanış Proto-Moğollara kadar yayılıyordu. Bundan dolayı Moğollar ile onların tesiri altında kalmış olan Doğu Türkleri, bu inanışa uyarak saçlarını kesmişlerdir. Başın etrafı derin olarak traş edildikten sonra, tepede bırakılan tek örgü Kuzeydoğu Asya ile Mançu kavimlerine ait bir saç şekli idi. Bu saç şeklinin bu kavimlerden geçmesi muhtemeldir(Ögel,1978: ).

6 Selçuklu zamanında erkeklerde uzun saç adeti devam etmektedir
Selçuklu zamanında erkeklerde uzun saç adeti devam etmektedir. Selçuklu zamanında erkeklerde iki tip saç mevcuttu. Erkekler, ya saçlarını omuzlarına salıveriyorlardı yada başlarını kazıtıp sadece bir perçem bırakıyorlardı. Erkeklerin bıyıklı olduklarından ancak sakaldan bahsedilmemektedir (Köymen,1971:51-90).  Türk erkeklerindeki uzun saç, Selçuklulardan sonra artık görülmemektedir. Erkeklerin saçlarını kesip, sakal bırakmalarında İslamiyet'in büyük etkisi olduğu düşünülmektedir.bu konuda bir Fransız seyyah şöyle demektedir: Türkler saçlarını traş ederler.Frenklerin saçlarını uzatmalarına şaşırırlar. İtikatlarınca uzun saç içinde şeytan yuva yaparmış. Buna karşılık Türkler sakallarını ve bıyıklarını koyuverirler. Yalnız münevverleri ve saraya mensup bulunanları traş olur(Thevenot, ).

7 Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman zamanında kahve keyfinin yayılıp, İstanbul’da ilk kahvehanelerin açılmasına kadar berber dükkanlarının nasıl yerler oldukları bilinmemektedir. Kahvehanelerin açılmasıyla berberler kahvehanelerin köşelerine yerleştiler ve berber esnafı da kahveci esnafına yamak oldu(Koçu, 1974:30). İstanbul yaşayışını anlatan yabancı yazarlardan Edmondo De Amicis(1981:82) Türk kahvehanelerinin aynı zamanda berber dükkanı, kahvecinin de hem dişçi, hemde cerrah olduğunu belirtmektedir   XVIII. y.y ortalarında IV Murat kahveyi yasaklayıp, kahvehaneleri kapatınca berberlerde özgürlüklerine kavuştu. Padişahın ölümü ile de tekrar berber dükkanı, kahvehanelerin içine girer ve Yeniçeri ocağının 1826’da kaldırılmasına kadar yaklaşık iki asır kadar bu böyle devam eder(Koçu,1974:30).

8 II Mahmud 1826’da Yeniçeri ocağını kapattıktan sonra İstanbul’da ne kadar kahvehane varsa hepsini kapattı. Esnaf gedik usulune tabi idi. Kahvehaneler kapanınca, berberlerin dükkan açabilmeleri için yeniden berber gedikleri hazırlandı.belli bir süre sonra tarihi bilinmiyor kahvehaneler yeniden açıldı. Berberlerin bir kısmı yine kahvehanelerin bir köşesine, müstakil gedik sahibi olarak girdi. Bir kısmı da müstakil dükkanlarını muhafaza ettiler(Aksu,1996:11).  O dönemlerde berberlerin kendilerine ait kıyafetleri vardı.Koçu (1967:34-35) bu kıyafetleri şöyle tasvir etmektedir

9 Dükkanlarda zeminin taş döşeli olması, berber kalfaları ile çıraklarının yaz ve kış yalın ayaklarında nalınla çalışmaları kadılık(belediye) nizamı ile mecburi idi. Bu mecburiyetin, çıplak ayağın çoraplı ayaktan daha kolaylıkla temiz tutulacağından ileri geldiği muhakkaktır.Çıplak ayaklı berber ve kalfaları sırtlana ne giyerlerse giysinler ilk şart tertemiz olması idi. İç gömleğin ve onun üzerine giyilen mintanın kolları dirseklere kadar muhakkak sıvanırdı. Gömleğin üzerine göğüs kısmı işlemeli bir yelek veya işlemeli bir elbise, kısa kollu bir cepken giyilirdi. Bele bir kuşak, üstüne de ibrişimden bir peştamal bağlanırdı. Başlarına ise en eski devirlerde beyaz keçeden bir külah, külah üzerine sarık sararlardı. Sonraları ise fes veya dalfes (sarıksız) giymişlerdir. Resim 1: Berber Çırağı

10 Resim 2:Dizinde tıraş yapan Ayak Berberi
Bu dönemde traş günümüzden daha farklı yapılmaktaydı. Müşteri koltuk yerine dizde traş edilirdi. Müşteri, peykere (tahta sedir) oturtulur, berber önce sakalı ustura ile kazır, sonra sol ayağını müşterinin oturduğu peykere dayar, dizine temiz bir peşkir (havlu) koyar, müşterinin başını dizine yatırır, önce sağ tarafını perdaht (Traş) eder, sonrada sağ ayağını dayar, başı öbür dizine dayar ve sol tarafını traş ederdi (Koçu,1974:32). Resim 2:Dizinde tıraş yapan Ayak Berberi

11 Sakalı sabunlamak için sabun özel berber leğeninde köpürtülürdü
Sakalı sabunlamak için sabun özel berber leğeninde köpürtülürdü. Bu leğenin özelliği bir tarafı oyuktu. Sakal yıkanırken oyuk kısmı müşterinin boynuna tutulurdu. Çırak leğeni müşterinin boynunda tutarken, usta hazırlanan bu sabunlu suyla, el ile müşterisinin sakalını yumuşatırdı. Sakal kılları iyice yumuşatıldıktan sonra ustura vurulurdu. Traştan sonra da baş mutlaka yıkanırdı. Yıkama işlemi ‘stil” ile yapılırdı. Resim 3: Tıraş leğeni

12 Stil, berber dükkanlarında tavana asılmış, orta büyüklükte bir maşrapa veya küp şeklindeki bir su kabıdır. Dibinde musluğu vardır. Müşterinin saçı yıkarken çırak leğen tutar, berber de, sitilden akan suyla başı yıkardı. Stil, berberin maddi gücüne, dükkanın mevkiine, semtine, müşterinin sosyal durumuna göre topraktan, kalaylı bakırdan veya gümüşten olurdu. Stiller bazen de duvara çakılmış uzunca bir demir çubuğa asılırdı (Koçu,1974:31-34). Resim 4: Stil

13 İstanbul berberleri hakkında en eski kayıt XVII. y
İstanbul berberleri hakkında en eski kayıt XVII. y.y’da yaşamış Evliya Çelebi’nin Seyehatnamesi’ndedir.Evliya Çelebi berberleri, sünnetçi berberleri ve piyade berber esnafı (ayak berberleri) olarak iki sınıfa ayırmıştır Ayak berberlerinin dükkanları yoktu ve sokaklarda iskelelerde, meydanlarda çocukları, ırgatları, arabacıları, kayıkçıları, hamalları traş ederlerdi(Çelebi,1969: ). Fransız büyükelçisi Marquis de Ferriol (1920:20) ayak berberleri hakkında söyle demektedir:”dükkan açamayacak kadar usta olmayan berberler mahalle aralarında dolaşarak sanatlarını icra ederler, traş olacaklar onları bazen eve alırlar, bazen de kapı önünde traş olurlar”. Ayak berberleri pek hünerli değillerdi.traş ettikleri müşterilerinin yüzlerinde kesikler görülürdü. Çoğunun da esnaf ruhsat tezkeresi yoktu. Bundan dolayı sık sık belediye çavuşlarının baskınına uğrarlardı.Koçu (1974:37) ayrıca İstanbul’daki hamam berberlerinden de bahsetmektedir. Bunlar hem müşteriyi traş edip, hemde küçük yaraları tedavi ederlerdi.

14 I. Abdülhamid zamanında Avrupa tarzında dükkanlar açıldı
I.Abdülhamid zamanında Avrupa tarzında dükkanlar açıldı. Bu dükkanlar kendilerini eski usul berberlerden ayırmak için “perukar” ismini kullandılar.Berberlerin giyimlerinde ve kullandıkları eşyalarda değişiklikler oldu. Berberler, peştamal yerine beyaz patiskadan iş gömlekleri giymeye başladılar. Sabun leğende el ile köpürtülüp, sakalı yumuşatmak yerine sabun tasları ve tıraş fırçaları kullanılmaya başlandı. Çıraklar ayaklarından nalını, takunyayı çıkarıp, çorap, ayakkabı ve beyaz gömlek giymeye başladılar.Makas ve usturaya saç makinaları da ilave edildi. Müşteri peykere oturtulup traş edilirken, baş yastıklı berber koltukları kullanılmaya başlandı (Koçu,1974:32).

15 Meşrutiyetin ilk yıllarında bazı büyük berber salonlarında lavanta, kolonya, elbise ve saç fırçaları, keten, lastik yakalık, baston, şemsiye, sabun, saç boyası, tuvalet suyu gibi kozmetik eşyalarda satılırdı (Koçu,1974:36-37).   İstanbul’da birde “İbrişim berberleri” vardı. Bunlar sakal düzeltirken kenar kılları, iki kaş arasındaki kılları , kulak kıllarını ve kaşın şeklini bozan kılları makas ve ustura kullanmayarak ibrişim telleri ile alan berberlerdi. Ustura tıraşını bir nevi erkeklik simgesi olarak görenler, ibrişim tıraşını tıraştan saymazlar ve ibrişim tıraşına “yolunma”, böyle tıraş olanlara da “yoluk” diye aşağılarlardı (Koçu,1961:2525).

16 Osmanlı sarayında berberlik ve dellaklık hizmeti önemli vazifelerden sayılırdı(Koçu,1961:2524).Sarayda berberlik hizmetleri önceleri Enderun’da hazine ve kiler koğuşunda bulunan zülüflü ağalar arasından seçilen yetenekli kişiler tarafından yürütülürdü.Seferli koğuşu kurulduktan sonra bu hizmet bu koğuştan yetişen zülüflü ağalara verildi. Padişah berberi berberbaşı ünvanını taşır ve bu göreve getirilince has odaya yerleşirdi. Berberbaşı padişahı tıraş ettikçe kestiği saç ve sakalları atmaz, gümüş bir leğende yıkar,kurutur, kokular serperek bir kutuda biriktirirdi. Her yıl Surre alayı ile birlikte Medine’ye gönderilen bu kutunun içindekiler Hz.Muhammed’in türbesi yakınlarında uygun bir yere gömülürdü.berberbaşı ayrıca şehzadelerin ilk tıraşlarını da yapar, bu hizmeti yerine getirdikten sonra durumu sadrazama bildirerek armağanlar alırdı(Erkan,1995:7).

17 Eski berberler esnaf geleneklerine uyarak Hz Muhamed’i tıraş eden Selman-ı Pak’ı kendilerine pir olarak kabul ederler ve bunu dükkanlarının bir köşesine astıkları levhalardaki beyit ve kıtalarla dile getirirlerdi (Erkan,1995:6).  Cumhuriyet’in ilanından günümüze kadar geçen sürede berberlik mesleği gelişen teknoloji, siyasi ve sosyal olaylar neticesinde hızlı ve büyük bir değişime girmiştir.Bu şekilde hızla değişen ve gelişen ülkemizde berberlik mesleği çok önemli mesafeler kat ederek salon dekorasyonu, işletme anlayışı, müşteri ilişkileri, teknik uygulama, meslek içi eğitimi, makine ve teknik donanım sayesinde bugünkü durumuna ulaşmıştır.

18 TÜRKLERDEKİ SAÇ-SAKAL VE BIYIK MODELLERİ
Kaynaklardan öğrendiğimize göre Eski Türklerin saçı genellikle uzun ve örgülü idi.Uzun saç bazen de serbest bırakılmıştı. Doğuya doğru gidildikçe ise Çin ve Moğol etkisi altında kalan Türklerin saçlarını çok kısa kestikleri veya kazıttıkları görülmektedir.Başka bir model ise Kuzeydoğu Asya ile Mançu kavimlerine ait olan, başın etrafı kazındıktan sonra tepe bırakılan tek örgülü saç modeli idi.Türklerin bu farklı saç modellerini kullanmalarının nedeni ise çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olmaları ve değişik kültürlerden etkilenmeleridir( Ögel, 1978: ). Resim 5:Göktürk heykelleri

19 Türklerde saç renklerinin de önemli bir yeri vardı
Türklerde saç renklerinin de önemli bir yeri vardı. Siyah saç Türklerin başta gelen bir özelliğiydi. Oğuz Kaan Destanı’nın başında da “saçları kaşları kara irdiler irdi” ifadesi geçmektedir(Ögel,1978:277).Türklerde siyah saç yanında “orsal saç” yani kızıla bakan kumral saç da bulunuyordu(Atalay,1992:105). Osmanlı döneminde erkek saçlarının kısaldığı görülür. Bu dönemde görülen modeller, Cumhuriyetin ilanından yakın geçmişe kadar kullanılmıştır.

20 Klasik Ense: Ensenin arkasında saç olmazdı
Klasik Ense: Ensenin arkasında saç olmazdı.Ense sıfırdan başlar, üç numaraya kadar yukarı çıkardı. Yanlar normal, kulak arkaları açıktı. Alabros( Pehlivan) Traşı: Yanlar üç numara ile alınır. Tepede az bir saç bırakılırdı.Bırakılan saç ise dik olarak taranırdı. Resim 6:Alabros Tıraş

21 Havlulu Traş: Tepe öne doğru “U” şeklinde kazınırdı
Havlulu Traş: Tepe öne doğru “U” şeklinde kazınırdı. Bu modeli daha çok yaşlılar tercih ederdi. Çünkü yaşlılar, başlarındaki ağrının geçmesi için bu “U” şeklindeki yere şap sürerlerdi. (Aksu,1996:31). Resim 7: Havlulu Tıraş

22 Beatle Kesimi: Beatle asi gençlik arasından İngiltere’de çıkmış şarkıcı bir grubun adıdır. Bunlar alınlarında kaşlarını tamamen örten top kaküller bırakmışlar ve saçlarını da karışık bir şekilde uzatmışlardır. Bu kesim –1965 arasında tüm dünyayı etkilemiştir(Koçu,1967:32). Zülüf: Yüzün iki yanında kaş ile kulak arkasında, şakaklar üstünde biten saçtır. Osmanlı sarayının “Zülüflü Ağalar” denilen iç oğlanları ile “Zülüflü Baltacılar” denilen ve kaba temizlik işlerinde kullanılan uşak oğlanlarının takmaya mecbur olduğu örülmüş kız saçı taklidi iki koldan takma saça da “Zülüf” denirdi.ağa unvanı taşıyan iç oğlanlarının zülüfleri sırmadan, Baltacı denilen uşak oğlanlarının zülüfleri ise ipekten örülmüştü. Saraydaki bu gelenek 1828’de II Mahmud’un kıyafet inkılabına kadar devam etmiştir(Koçu,1967:2739).

23 Perçem: Farsça bir isimdir
Perçem: Farsça bir isimdir. Kaamusu Türki’de şöyle geçer;”vaktiyle başlarını tıraş edenlerin tepede bıraktıkları saç”. Koçu(1967:273), Bu tarife tepe perçemi demenin daha doğru olacağını söyler. Yine koçu bu saç şeklinin asker ve yeniçerilerde kullanılma nedenini şöyle açıklar:”Akla yakın rivayete göre, cenklerde başı düşmen kılıcına gelenlerin başları düşman ayağı altında hakaret görmemesi için bırakılırmış. Cenk yoldaşları kesik başı o tepe perçeminden tutup alır, götürürlermiş.”(Koçu,1967:273) Geysü: Dilimize Farsça’dan girmiştir. Başın iki tarafında omuzun üzerine dökülen saç diye tanımlanır(Kazım,1943).Eski toplum hayatında kadın ve kız gibi saç uzatmış tarikat şeyhleri, dervişler, onların müridleri, geysudar şeyhler ,aşıklar ve köçek oğlanları bu saçları kullanmışlardır(Koçu, 1967:123)

24 SAKAL Sakal sözü Göktürklerin Menşe efsanesinde bile rastlanmaktadır.Sakal sözü çok eski çağlardan beri hiç değiştirilmeden, bu güne kadar sakal şeklinde gelmiştir(Ögel,1986:337) Divan-ı Lügat-it Türk’te de sakal sözü “şütük sakal” “köse sakal” ifadesi aynen geçmektedir(Atalay,1992:332). Kaynaklardan öğrendiğimize göre bir gerçek varsa, “İslamiyet’ten önceki Türkler sakalı sevmiyorlardı. Türkler ve Orta Asya kavimleri, sakallarını kesiyorlar fakat bıyıklarına değer veriyorlardı (Ögel,1986:305).

25 Türklerde sakal İslamiyet’ten sonra görülmektedir
Türklerde sakal İslamiyet’ten sonra görülmektedir. İslamiyet’ten önce Türk erkekleri genellikle uzun saçlı, bıyıklı ve sakalsızdı. Manas Destanı’nda Müslüman olmayan Türkler ile Moğolların sakal bırakmadıklarını gösteren bazı bölümler vardır. Müslüman Kırgızlar, sakal bırakıyorlar ve bunu İslamiyet’in bir sembolü olarak görüyorlardı( Ögel,1989:95). Türkler için sakal kutsaldı. Sakal üzerine yemin ederlerdi. Bunda Türklerin sakalı İslamiyet’in sembolü olarak görmesinin etkisi de söz konusu olabilir.Türklerin sakallarına verdikleri önem yabancı seyyahların da dikkatini çekmiştir. Bir Fransız gezgin bu konuda şunları yazar: “... Türkler sakallarını ve bıyıklarını koyuverirler. Yalnız münevverleri ve saray mensup bulunanları tıraş olur.Güzel sakallı adamlara hürmet ederler. Bir Türk’ü sakalından tutmak, ona büyük hakarettir(Thevenot, ).

26 Resim 8: Çember sakal, Bektaşi tipi bıyık
Çember Sakal: Çene altında en fazla üç parmak uzunluğunda kısa kesilmiş bir sakal biçimidir ki zülüf bitimine doğru yüzü bir çember gibi çevirir. Çember sakal son yüzyıllardan beri din adamları ve dini kesim tarafından benimsenmiştir (Koçu,1967:253). Resim 8: Çember sakal, Bektaşi tipi bıyık

27 Teke sakalı: Çene üstünde bırakılmış ve püskül gibi, kılların uçları kesilmeyerek kuvveti derecesinde salınmış bir tutam sakaldır. Binlerce yıl önce Orta Asya Türkleri tarafından Çinlilerde görülerek alınıp, benimsenmiştir: Aynı zamanda da keçi saklı da denilmektedir(Koçu,1967:253). Resim 9: Teke sakal

28 Didon Sakal: Fransız kesimidir
Didon Sakal: Fransız kesimidir. Çenenin ucu bitiminde bırakılmış bir tutam sakaldır. Fransızlar buna “Barbiş” derler meşrutiyetten sonra alafrangalığın simgesi olarak pek az kimse tarafından kullanılmıştır(Koçu,1967:91). Resim 10: Didon sakal

29 BIYIK Bıyık sözü, Selçuklu çağının başlarında “bıdhık” şeklinde görülmektedir. Bıyık, gerek mana gerekse söyleniş bakımından hemen hemen bütün Türk kavimlerinde büyük bir değişiklik göstermeyen eski bir Türk sözüdür(Ögel,1978:310). Türkler bıyıklarına çok önem verirlerdi. Bıyık bırakmayı erkeklik olarak kabul ederlerdi. Bıyıkları yeni çıkmayan başlayan erkek çocukları, bıyık kılları bir an önce bitmesi için bir takım yağlar sürerlerdi.

30 Resim 11:Sünnet olan bıyık
Sünnet Olan Bıyık: Kibar tabaka hemen bütün memurlar, efendiden kişiler uçları dudak kenarını geçmeyen kararırınca bıyık uzatırlar, bıyığın dudak kenarları da sünneti şerife göre üzeri kırpılırdı. Bıyık teli dudak üstüne düşmezdi. Bıyık altında üst dudak tam şekliyle görünürdü (Koçu,1967:36). Resim 11:Sünnet olan bıyık

31 Karanfil Bıyık: Kararınca uzatılmış bıyığın alt kısmı sünneti şerife göre üzeri kırpılmaz fakat alt kıllar öyle bırakılmaz, kıvır kıvır toplanır, üstüne bıyık kılı düşmemiş üst dudak yine tam şekliyle görünürdü. Fakat herkes bıyığına bu şekli veremezdi. Karanfil bıyık için bıyık kıllarının kıvırcık olması gerekirdi. Katip ve şair bıyığı buna örnekti(Koçu,1967:36). Resim 12: Karanfil bıyık

32 Gaytan Bıyık: Alttan azıcık kırpılır, üstten derinden alınır, uçları da ağız kenarlarından aşağı doğru azıcık sarkardı. Esnaftan gelişmiş gençler ve ayak takımının bıyığı idi(Koçu,1967:36). Resim 13:Gaytan Bıyık

33 Pala Bıyık:Alt dudak kenarı kırpılır, üst kıllar haliyle bırakılır ve alabildiğine uzatılırdı; gür kılar iyice burulur, uçları burularak sivriltilir, burun hattına ters vaziyette, yüz çevresinden, yanaklardan en az dört-beş parmak dışarı çıkardı. Yaşı en az otuzu bulmuş, kabadayı, zorba ve yeniçeri bıyığı idi(Koçu,1967:37). Resim 14: Pala bıyık

34 Burma Bıyık: Pala bıyığın daha incesi, kılları gür olmayan hali üzere bırakılıp uzatılmış kıllar parmak uçları ile burulurdu. Esnaf, genç yeniçeri bıyığı buna örnekti(Koçu,1967:37). Resim 15:Burma bıyık

35 Pos Bıyık: Kendi haline bırakılıp büyütülmüş bıyık, alt kenarı parmak uçları ile toplanır, dudak üstüne kıl sarkmamasına dikkat edilir , fakat bıyık burulmaz, uçları sivriltilmez, yüz çevresinden dışarı taşmaz, uç kısmı dudak bitiminden aşağı doğru tel tel sarkardı. Kalenderlerin, feleğin türlü cilvelerini görmüş olanların bıyık tuvaleti idi (Koçu,1967:37). Bektaşi Bıyığı: Bir pos bıyıktır. Farkı , bıyığın alt kılları toplanmaz, üst dudak, hatta bütün ağız üstüne dökülür, ağzı tamamen örttüğü de görülürdü (Koçu,1967:37). Resim 16:Pos bıyık

36 YasdıkBıyık:Yeniçerilerde çorbacı ağalardan itibaren bütün yüksek rütbeli yeniçeri zabitlerinin kullandığı bıyık şeklidir.Bir nevi pala bıyık olup, sakal tıraş edilirken bıyık altına rastlayan sakal kılları kesilmez,uzatılır, bu sakal kıları bıyık kıları ile karışır, bıyığa yasdık olan o sakal kıllarının ucu da bıyık kılları ile beraber burulur, sivriltirdi. Yastık bıyık yüze ayrı bir heybet verirdi(Koçu,1967:38). Resim 17: Yasdık bıyık

37 Pis Bıyık:Bıyık kıları gür çıkamaz, kıl araları köse, güve yeniği gibi olur ve bıyığa bir şekil vermek imkanı bulunmazsa bu isimle anılırdı. Erkek için bir kusur, ayıp sayılırdı (Koçu,1967:36). Resim18: Pis bıyık

38 Kırpık Bıyık: Bıyık uçları kırpılır ve dudak üstünde kıldan bir yasdıkcık halinde bırakılırdı.Bu bıyık şekli I. Dünya Savaşı sırasında moda oldu (Koçu,1967:36). Resim19: Kırpık bıyık

39 Pırasa Bıyık: Uzun, gür ve iki yandan yanaklar dışına taşmış, uçları bükülmeyerek püskül püskül bırakılan bıyıktır. (Koçu,1967:36). Geçmişte kullanılan bıyık türlerinin çoğu günümüzde de kullanılmaktadır. Resim 20: Pırasa bıyık

40 KAYNAKÇA Aksu,F.A (1996). Geleneksel Erkek Berberliği, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları:238, Ankara. Amicis, E (1981). (Çev: Beynun Akyavaş). Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Atalay, B (1945). Ettuhfet-üz Zekiyye Fil-Lügat-it Türkiyye, Burhaneddin Basımevi, İstanbul. Atalay, B (1992). Divan-ı Lügat-it Tercümesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 3.Baskı, 3.Cilt, Ankara Çelebi, E (1969). Seyehatname. Diyarbekirli, N ve Aslanapa, O (1977). Türk Tarihi (II), Ankara. Erkan, A (1995). Berberlik Sanatında Eğitim, Ankara. Köymen, M ( 1971). “Alp Arslan Zamanı Türk Giyim Kuşamı”. Selçuklu araştırmaları Dergisi,III, Koçu, R.E (1967). Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Sümerbank Kültür Yayınları, Ankara. Koçu, R.E (1974).” Eski İstanbulda Berberler”. Hayat Tarih Mecmuası, X, 5, 5: 30-37 Ligeti, L (1986). (Çev: Sadrettin Karatay), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. Ögel, B (1978). Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları, V. Cilt, Ankara. Ögel, B (1989). Türk Mitolojisi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. Özel, M (1992). Folklorik Türk Kıyafetleri.Türkiye Güzel Sanatları Geliştirme Yayınları, Ankara Tevenot, J (1954). Üçyüz Sene Evvel Türkiye ve Türkler.


"TÜRKLERDE BERBERLİK MESLEĞİ Öğr.Gör.Mehmet DEĞER" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları