Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

TÜRKİYE’DE MİLLİ GELİR, GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "TÜRKİYE’DE MİLLİ GELİR, GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK"— Sunum transkripti:

1 TÜRKİYE’DE MİLLİ GELİR, GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK
ÖĞR. GÖR. AYNUR ARSLAN BURŞUK DERS 3

2 TÜRKİYE’DE MİLLİ GELİR
Bir ekonomide belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetler toplamı milli gelir olarak bilinir. Toplumun refah derecesini gösteren bir ölçüttür. Ülke ekonomileri karşılaştırılırken o ülkenin yarattığı hasılayı ölçmeye yarayan makro ekonomik göstergelere sıkça başvurulmaktadır. Bu göstergeler hepinizin bildiği Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH), Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH), Kişi Başına GSYH’dır. Ülke ekonomilerinin performanslarını ölçmekte kullanılan bir diğer makro gösterge de büyüme hızıdır.

3 TÜRKİYE’DE MİLLİ GELİR
Kişi başı gelir esas alınarak yapılan sınıflandırmada Türkiye üst-orta gelir grubunda yer alan ülkelerden birisidir. Ancak, yakın tarihe dönüp baktığımızda örneğin 30 yıl önce de Türkiye’nin aynı kategoride yer aldığını görmekteyiz. Elbette 30 yıl öncesine göre Türkiye daha fazla mal ve hizmet üretebilmektedir. Ancak diğer taraftan bu süreçte Türkiye’nin nüfusu da artmıştır. Ülkenin yıllık nüfus artış hız büyüme hızından daha fazla ise ülkenin GSYH’sı iki katına çıksa bile bireylerin refah düzeyleri ilk güne göre artmaz aksine azalır.

4 Kişi Başına Milli Gelir (Kişi Başına GSYİH)
Uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan bir diğer gösterge kişi başına GSYH’dır. Türkiye’nin GSYH’sı yıl ortası nüfusa bölünerek kişi başına GSYH bulunur. Milli gelirin önemi: Ülke ekonomisinin büyüyüp büyümediğini gösterir. Ülke refah düzeyinde değişiklik olup olmadığını gösterir. Ülkedeki yapısal değişiklikler (tarım, sanayi, hizmet) hakkında bilgi verir. Ülkeler arası ekonomik karşılaştırmada kullanılır

5 EKONOMİK BÜYÜME Üretilen mal ve hizmet kapasitesinde meydana gelen artıştır. Yani bir ülkenin ekonomik büyümesi, ülke birey başına GSYİH’nın sürekli olarak artması anlamına gelmektedir.

6 Büyüme Sürecinde Dış Finansman İhtiyacı
Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerle aralarındaki sosyal ve ekonomik farkı kapatmak için ulusal gelirlerinin oldukça büyük bir kısmını yatırımlara ayırmak zorundadırlar. Yatırımların kaynağı ise tasarruflardır. Ancak gelişmekte olan ülkelerde iç tasarruflar, kişi başına gelir seviyesinin düşük olmasından dolayı yatırımların tamamını finanse edemez. Bu nedenle bu ülkeler dış finansmana ihtiyaç duyarlar.

7

8 Türkiye’de Dönemler İtibariyle GSYH ve Büyüme
Lozan Antlaşması hükümlerine göre, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti tam anlamıyla ekonomik bağımsızlığını kazanamamış, Osmanlı Devleti’nden kalan borçlar ve Türkiye’nin dış ticarette uygulayacağı önlemlerin sınırlandırılması Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında sıkıntılı dönemler yaşanmasına neden olmuştur. Kuruluş yıllarında özel sektör eliyle piyasa koşullarında sanayileşme hamleleri yapılmıştır. Devlet, özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda yat›r›m yapmıştır döneminde iki büyük yasal düzenlemeden ilki tarıma yönelik olarak 1925 yılında Aşar Vergisi’nin kaldırılması, ikinci ise sanayi sektörüne yönelik olarak 1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulmuştur.

9

10 Cumhuriyet’in ilk 10 yılında kurumsal düzenlemelerin yanı sıra altyapı yatırımları özellikle demiryolu yatırımları yapılmıştır. Lozan Antlaşması’nın öngördüğü kısıtlamalar 1928 yılında sona ermiş, ardından dünya ekonomisi “1929 Bunalımı (Büyük Buhran)” denilen ekonomik krize sürüklenmiştir. 1932’den itibaren Düyun-u Umumiye’nin el koyduğu alanlarda kamu tekelleri oluşmaya başlamıştır. döneminde II. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkileri nedeniyle sanayileşme süreci yavaşlamış, ekonomi yıllık ortalama %6,6 küçülmüştür. Bu dönemde gerçekleştirilen Varlık Vergisi (1942), Toprak Mahsulleri Vergisi (1943), Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu (1945) gibi uygulamalara duyulan tepkiler, mevcut “devletçilik” anlayışına alternatif bir siyasi görüşün de oluşmasına katkıda bulunmuştur.

11

12 Planlı Kalkınma Dönemi
Türkiye’de 1960 yılından sonra başlatılan planlı kalkınma hareketi ile liberal ekonomi politikalarının yerini, devletin geniş ölçüde denetim önlemleri aldığı müdahaleci bir politikaya bırakmıştır. Bu dönemde ithal ikameci bir sanayileşme ve dış ticaret politikasının izlenmesi esas alınmıştır. Bu sayede hem yurtiçinde gerçekleşecek yatırımlarla sanayi sektörünün güçlenmesi hem de Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığının azaltılması hedeflenmiştir. İthal ikamesi, daha önce yurtdışından ithal edilen bir malın yurtiçinde üretilmesini öngören bir sanayileşme stratejisi olarak tanımlanır. 1970’li yıllarda dünya ekonomisinde yaşanan petrol krizleri ile birlikte Türkiye’nin döviz ihtiyacı giderek artmıştır. Ülke ödemeler dengesindeki güçlüklerin yan› sıra dış borçları ödemede sıkıntılarla karşılaşmaya başlamıştır.

13

14 Dışa Açılma ve ihracata Dayalı Sanayileşme Dönemi
Türkiye, 24 Ocak 1980 tarihinde alınan istikrar kararları ile ithal ikameci sanayileşme stratejisinden vazgeçmiş, dışa açık, ihracata yönelik ve özel sektöre dayanan bir sanayileşme stratejisi benimsemiştir. Ekonomide kaynakların ihracata yönelik seferber edilmesinin ardından, 1989 yılında alınan “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar” ile finansal serbestleşme sürecinde önemli bir adım atılmıştır. Kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle, uluslar arası sermayenin ülkeye çekilmesi öngörülmüştür.

15 Dışa Açılma ve ihracata Dayalı Sanayileşme Dönemi
Bu dönemde birbiri ardına yaşanan finansal krizler (Nisan 1994, Kasım 2000 ve şubat 2001 krizleri) ekonomiyi derinden sarsmıştır. Dünya Bankaı’nın yaptığı sınıflandırmaya göre Türkiye “üst-orta gelir grubu”nda yer almaktadır. Türkiye ekonomisi, son otuz yılda önemli bir değişim yaşamış, güçlenmiştir. Üstelik bu gelişmeyi petrol gibi bir doğal kaynağa dayanmadan, sanayisinin rekabet gücü ile başarmıştır. Ama hâlâ orta gelirli ülkeler grubunda olmamız Türkiye’nin yeterince hızlı büyüyemediğini göstermektedir. Bu nedenle Türkiye’nin istikrarlı, sürdürülebilir bir büyüme hızını yakalaması temel hedef olmalıdır. Türkiye, 2001 yılında 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile birlikte dönemini kapsayan Uzun Vadeli Stratejisi’ni (Vizyon 2023) belirlemiştir.

16

17 GSYH’nın Sektörel Dağılımı

18 GSYH’nın Sektörel Dağılımı
1980 yılından 2011 yılına Türkiye’de GSYH’dan üç temel sektörün (tarım, sanayi ve hizmetler) aldıkları payların gelişimi gösterilmektedir. Üretim yapısındaki değişime bakıldığında Türkiye’de hizmetler sektörünün giderek büyüdüğü görülmektedir. Buna karşılık tarım sektörünün özellikle 1980 sonrasındaki politika değişikliklerine bağlı olarak giderek küçüldüğü, âdeta yapısal çözülme yaşadığını söyleyebiliriz. Türkiye’de sanayi sektörünün üretim gücü artmasına rağmen, GSYH’daki payı neredeyse değişmemiştir.

19 GSYH’nın Sektörel Dağılımı
dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’da ise ülkemizde GSYH büyümesinin 2012 yılında %4 seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir ve 2014 yıllarında ise büyümenin potansiyel seviyesine yaklaşarak %5 düzeyine ulaşması hedeflenmektedir. Büyümenin özel tüketim ve özel yatırım kaynaklı olması öngörülmektedir. Daha uzun vadeli bakıldığında ise 2023 yılında Türkiye’de tarım, sanayi ve hizmetler sektörlerinin toplam katma değer içindeki paylarının sırasıyla %5, 30 ve 65 olması beklenmektedir.

20

21 Kişisel Gelir Dağılımı

22 TÜRKİYE’DE GELİR DAĞILIMI
Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade etmektedir. Bu rakamlar bize Türkiye’de gelir dağılımında iyileşme olduğunu göstermektedir. Özellikle gelirden en az pay alan %20’lik dilimin Türkiye genelinde payını 2006 yılında 5,1’den 2011 yılında 5,8 seviyesine çıkardığı görülmektedir.

23

24 Lorenz Eğrisi

25 Lorenz Eğrisi Lorenz eğrisinin tam eşitlik doğrusundan uzaklaşmaya başlayarak daha çukur hâle gelmesi gelir paylaşımında eşitsizlik olduğu anlamına gelmektedir. 2010 ve 2011 yıllarına ait Lorenz eğrilerindeki çalışma gelir dağılımında önemli bir değişim olmadığını göstermektedir.

26 TÜRKİYE’DE YOKSULLUK Yoksulluk; gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği hâlde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmayı ifade etmektedir. Mutlak yoksulluk, hanehalkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur. Göreli (nispi) yoksulluk ise bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur. Buna göre toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve harcamaya sahip olan birey veya hanehalkı göreli yoksul olarak tanımlanır.

27 TÜRKİYE’DE YOKSULLUK Türkiye’de gelir dağılımındaki göreli iyileşmeye rağmen, yoksulluk önemli bir sosyal sorun olmaya devam etmektedir. 2009 yılında Türkiye’de fertlerin yaklaşık %0,48’i bir başka ifadeyle 339 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, %18,08’ini oluşturan 12 milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Haziran 2012 açlık ve yoksulluk sınırıdört kişilik ailenin açlık sınırı 925 lira, yoksulluk sınırı TL...

28 Eğitim seviyesi arttıkça yoksulluk oranı düşmektedir.
Türkiye’de ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeli çalışanlar arasında yoksulluğun yaygın olduğu görülmektedir. Tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oranı oldukça yüksektir.

29 Soru 1 Günümüzde (2011 yılı) Türkiye’de sektörlerin milli gelirden aldıkları paylara ilişkin küçükten büyü¤e doğru yapılan sıralamalardan hangisi doğrudur? a. Tarım, Sanayi, Hizmetler, b. Hizmetler, Tarım, Sanayi, c. Sanayi, Tarım, Hizmetler, d. Hizmetler, Sanayi, Tarım, e. Sanayi, Hizmetler, Tarım.

30 a. Tarım, Sanayi, Hizmetler

31 Soru 2 Türkiye ekonomisinde ekonomik büyümeyi hızlandırabilmek amacıyla, “planlı kalkınma stratejisi” hangi yılda uygulanmaya başlamıştır? a. 1929 b. 1963 c. 1980 d. 1989 e. 2001

32 b. 1963

33 Soru 3 Türkiye’deki yoksullukla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? a. Sektörlere göre bakıldığında en yüksek yoksulluk oran› tarımdadır. b. Türkiye genelinde 15 yaş altındaki nüfusun %26’sı yoksulluk sınırının altındadır. c. Tarımdan geçinenler ihtiyaçlarını karşılayabildikleri için yoksulluktan sakınabilmektedirler. d. Hanehalkı büyüklüğü arttıkça, yoksulluk da artmaktadır. e. Eğitim seviyesi düştükçe yoksulluk daha da artmaktadır.

34 c. Tarımdan geçinenler ihtiyaçlarını karşılayabildikleri için yoksulluktan sakınabilmektedirler.


"TÜRKİYE’DE MİLLİ GELİR, GELİR DAĞILIMI VE YOKSULLUK" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları