Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
Hazırlayan YASEMİN KARADENİZ ŞENDALDAL
REİS BEY (TİYATRO) Hazırlayan YASEMİN KARADENİZ ŞENDALDAL
2
İÇİNDEKİLER TİYATRO TANIMI EDEBİYAT ESERLERİNDE İNSAN VE TOPLUM
NECİP FAZIL’IN DİLİ KULLANMA BECERİSİ KAYNAKÇA TEŞEKKÜR
3
TİYATRONUN TANIMI Tiyatro, bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilemesi amacıyla hazırlanmış gösteridir. Genel olarak temsil edilen eser anlamında da kullanılır. Tiyatro, bir sahne sanatıdır. Tiyatro eseri, olayları oluş halinde gösterir. Bu yönüyle konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sanatı olarak da tanımlanabilir. Yaygın hümanist bir deyişle tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı olarak ifade edilir.
4
TİYATRONUN TANIMI Tiyatro eserinin diğer türlerden en önemli farkı; diğer edebi eserler okumak ve dinlemek için yazılmışken, tiyatro oyununun sahnede seyirci önünde oynanmasıdır. Değer ölçülerini, izleyenin kanaat ve anlayışlarından alır. Göze görünür bir karaktere sahip olması, canlı olarak meydana geliş niteliğiyle toplum psikolojisine hitap eder. Temsil yeri ve eser, tiyatronun edebiyat öğesidir.
5
EDEBİYAT ESERLERİNDE İNSAN VE TOPLUM
Edebiyat, Arapça kökenli bir kelimedir. Arapça e-d-b kökünden türetilmiştir. “Edep” kelimesi, “güzel ahlak, söz ve yazı bakımından yanlışa düşmekten sakınan ilim” anlamına gelmektedir. Edebiyat, düşünce ve duyguların, söz ya da yazı halinde güzel ve etkili bir şekilde anlatılması sanatıdır.
6
EDEBİYAT ESERLERİNDE İNSAN VE TOPLUM
Edebiyat düşkünlüklerimizin ve üstünlüklerimizin yine insanın iç dünyasından başladığını, bütün insanlığı başarıya ve mutluluğa götürebildiği gibi acılarla dolu bir düşkünlüğün içinde yok edebildiğini anlatır. Kışı, yazı, kasırgası, seli, zaman zaman esneyerek sırtındakileri alt üst eden nitelikleri ile dünya yaşamak zorunda olduğumuz, ama olabildiğince mutlu ve acımasız yaşamak zorunda olduğumuz bir küçük yuvarlaktır. İnsanın mutluluğu bunu anlamasına bağlıdır. Bunu anlamak da yetmez, edebiyat adını verdiğimiz dilin sihirli flütünü etkili bir biçimde üflemesi gerekmektedir. Sihirli flütü iyilerin eline vermemiz gerekmektedir.
7
NECİP FAZIL’IN DİLİ KULLANMA BECERİSİ
26 Mayıs 1905'te İstanbul'da doğdu. 25 Mayıs 1983'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Çocukluğu büyükbabasının Çemberlitaş'taki konağında geçti. Bahriye Mektebi'nde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. Felsefe Bölümü'ndeki öğrenimini yarıda bırakarak 1924'te Paris'e gitti. Bu kez Sarbonne Üniversitesi'nde felsefe eğitimi almaya başladı. 1925'te öğrenimini tekrar yarıda bırakıp yurda döndü arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı, İstanbul Güzel Sanatlar Akadamesi'nde dersler verdi. Yazarlık, yayıncılık yaptı. İlk şiirleri 1922'de "Yeni Mecmua"da yayınlandı. Milli Mecmua, Hayat ve Varlık dergilerinde yayınlanan şiirleriyle tanındı. 14 Mayıs Ağustos 1936 arasında 17 sayı Ağaç dergisini yayınladı arasında "Büyük Doğu" dergisini çıkardı. Son Posta ve Yeni İstanbul gazetelerinde yazarlık yaptı. "Sabırtaşı" (1940) oyunuyla 1947 CHP Piyes Yarışması'nda birincilik kazandı. 1928'de basılan "Kaldırımlar" adlı şiir kitabı büyük ilgi gördü. Bu kitabın ardından uzun süre "Kaldırımlar Şairi" olarak anıldı.
8
1930'lardan sonra özgün şiirden koptu
1930'lardan sonra özgün şiirden koptu. Mistisizmi İslami değerlere bağlayan, dinsel ve toplumsal bir kavga sanatına yöneldi. "Sonsuzluk Kervanı" isimli şiir kitabını uzunca bir aradan sonra 1955'te yayınladı. Şiiri, üstün bir algılama sorunu ve mutlak gerçeği, yani Allah'ı arama yolunda sonsuz bir uğraş olarak gördü. Sağlam bir dil yapısına ve tirajik öğelere dayanan mistik eğilimli şiirlerinde çağdaş insanın bunalımlarını işledi. Türk şiirinde bir gizem rüzgarı estirdi, Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Cahit Sıtkı Tarancı'nın da aralarında bulunduğu birçok şair üzerinde etkili oldu. Garip akımının ortaya çıkışıyla şiirden uzaklaştı. Güçlü bir yazım tekniğinin görüldüğü tiyatro oyunlarında ise daha çok korku ve kaygı psikolojisini işledi. Anı, makale, inceleme türü eserlerinde daha çok dinsel ve siyasal konuları ele aldı.
10
REİS BEY Ana tema “merhamet“tir.
Reis Bey eşi dostu olmayan, ömrü otel odalarında geçen, tek derdi adalet(?) sağlamak olan, merhametten yoksun, “taş kalpli” bir hakimdir. Merhameti “Ağızların iğrenç sakızı”, “idamlık suç” olarak nitelendirir Reis Bey. Oğluna iftira atıldığını söyleyerek merhamet dilenen kadını “Göz yaşı suçun rengini soldurmaz” diyerek kapı dışarı göndertir.
11
REİS BEY İşte şahıs ve hadiselere bakışı kabaca bu vasıflarda olan, 'Kanun, gizli eşyayı bulmaya mahsus bir fal kitabı değildir. Olana, gördüğüne, bildiğine göre hükmeder ' diyecek kadar gözükara bir kanun makinesi olan Reisbey, evinde öldürülüp mücevherleri çalınan bir kadının zanlı olarak sanık sandalyesine oturtulan oğlunun davasına bakar.
12
REİS BEY Davanın bütün seyri mahkûmun idamını kaçınılmaz olduğu yönünde gelişir. Çünkü Reis Bey'in deyimiyle "annesinin mezardan çıkıp; -beni oğlum öldürdü- diyecek kadar" bütün deliller sözbirliği etmişçesine aleyhinde toplanmıştır. Masumdur, fakat bu masumiyeti ispatlayacak hiçbir somut delile sahip değildir. Kendini savunmak için kullandığı her yol, bir noktadan sonra şu veya bu sebeple akli metotlarla tespit edilemeyecek kadar mücerretleşir, gözden kaybolur, sırf his ve merhamet gözlükleriyle görünebilecek bir vasfa girer. Ama karşısında Reisbey gibi kalp gözünü perçin perçin kuru akıl metotlarıyla kapayan, mahkûmun savunmasını peşinen his istismarı olarak yaftalayan, en tesirli hissi manzaraya bile otopsi yapan bir hekimin metanetiyle bakan bir yargıç olduğundan masumiyetini ispat edemez ve eli mahkûm idam gömleğini giyer...
13
REİS BEY İdam hükmü verdiği gençle yaptığı son konuşmada “Ağlanacak haldesiniz” der mahkuma. Akabinde , sonraları Reis Bey’in beynini kemirecek olan şu cümleler dökülür mahkumun dudaklarından; Etmeyin Reis Bey, siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz. Siz merhametten acıma duygusundan yalnız kötülük doğacağına inanırsınız. Yerine göre haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden… Buz çölünde yol alıyorsunuz!
14
REİS BEY İnfaz gerçekleşir. Kısa süre sonra gerçek suçlu yakalanır ve suçunu itiraf eder. Reis Bey istifa eder… Reis Bey, kendini amansız bir vicdan azabında, o güne kadar toz kondurmadığı fikir, dünya ve infaz görüşlerini topyekun muhasebe etme makamında bulur. Bu olay onu öylesine müteessir kılar ki, hakimliği bırakır, pişmanlık ve vicdan azabıyla paramparça olmuş yüreğini bir parça teselli etmek için, idam ettiği mahkumun zehir kuyusuna düştüğü kumarhaneye atar kendini, oradaki insanlara merhamet ve af hislerini aşılamaya çalışır. Bir zamanlar merhamet için 'ağızların iğrenç sakızı diyen Reis Bey, artık ' Affedin! Affı anlayınca kendinizden başka her insanı mazur göreceksiniz' diyecek kadar samimi bir değişikliğe tabii olmuştur.
15
KAYNAKÇA http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=4192
16
SUNUMUMUZ SONA ERMİŞTİR.
TEŞEKKÜR EDERİZ…
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.