Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Kıyâmet; Anlam ve Mâhiyeti

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Kıyâmet; Anlam ve Mâhiyeti"— Sunum transkripti:

1 Kıyâmet; Anlam ve Mâhiyeti
Kıyâmet: Kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek anlamına gelir. İslâm inancında, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin altüst olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek ayağa kalkması olayını dile getirir. Kıyâmet, Allah inancından sonra İslâm'ın ikinci temel inancı olan Âhiret hayatının ilk aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve yeniden dirilişle birlikte gelişecek Haşr, Hesap, Mizan, Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep Kıyâmet gününün gündemi içindedir.

2 Bu nedenle Âhiret inancı, Kıyâmet ve onunla birlikte gelecek olaylara inançtan başka birşey değildir. Bu büyük önemi yüzünden Kur'an Kıyâmet olayını sık sık hatırlatır, zaman zaman da bir korkutma, uyarma öğesi olarak kullanır. Kıyâmet kesin olarak gerçekleşecek (15/Hicr, 85), şüphe götürmeyen bir olaydır (22/Haac, 7). Alâmetleri belirmiş (47/Muhammed, 18), yaklaşmıştır (54/Kamer, 1). Ancak bir göz kırpması gibi ya da daha yakındır (16/Nahl, 77). Kâfirler bu günden devamlı bir şüphe içinde kalırlar (22/Hacc, 55), yalanlarlar (25/Furkan, 11). Onun ağırlığına ne gökler, ne de yer dayanabilir, ansızın gelir (7/A'râf, 187). Sarsıntısı korkunç bir şeydir (22/Hacc, 1). Belâlı ve acı bir Sâat'tir (54/Kamer, 46). Yalanlayanlar için çılgın bir ateş hazırlanmıştır (25/Furkan, 11).

3 Kur'an, Kıyâmet olayının kesinliğini, yakınlığını bildirdiği, hatta oluş biçimine ilişkin tasvirler verdiği halde, zamanı konusunda bir açıklama yapmaz. Kur'an, "Kıyâmet sâatinin bilgisi şüphesiz Allah katındadır" (31/Lokman, 34) gibi âyetlerle Kıyamet'in zamanının hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini belirttikten sonra, bu konuda sorulan soruları şöyle cevaplar:“ "De ki: 'Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini Kendisinden başkası açıklayamaz" (7/A'râf, 87). "Kıyâmet'in ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Senin neyine gerek onun zamanını bildirmek. Onun nihâyeti ancak Rabbine âittir." (79/Nâziât, 42-44).

4 Cibril Hadisi olarak bilinen ünlü hadiste, Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Cebrâil'in bu konudaki sorusunu "Sorulan, sorandan daha bilgili değildir" diye cevaplayarak kendisinin de Kıyâmet'in zamanına ilişkin bir bilgiye sahip olmadığını açıklamıştır (Buhârî, İmân 37). Kur'an Kıyâmet'in oluş biçimine ilişkin ayrıntılı ve dehşet verici tablolar çizer. Buna göre Kıyamet "Sûr'a üflenince" (39/Zümer, 68) başlayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı nedeniyle emzikli kadınlar kucaklarındaki çocukları unutacak, hâmile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar sarhoş gibi olacaklardır (22/Hacc, 1-2).

5 Gök, erimiş maden gibi, dağlar atılmış yün gibi olacak, kimse dostunu soramayacaktır (70/Meâric, 8-10). Gök yarılacak, yıldızlar dağılıp dökülecek, denizler fışkıracak, kabirler altüst edilecektir (82/İnfitar, 1-5). Gözler dehşetten kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak sığınacak bir yer bulamayacaktır (75/Kıyâme, 6-12). Dehşetten on aylık gebe develer bile salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler kaynatılacak, nefisler çiftleşecek, gök sıyrılıp düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet yakınlaştırılacaktır (81/Tekvîr, 1-13). Kıyâmet'in genel yok oluşu belirten bu ilk safhasını Sûr 'a ikinci kez üflenmesiyle ikinci safha izleyecek, tüm insanlar yeniden dirilerek ayağa kalkacaklardır (39/Zümer, 68). Bu diriliş ve kalkışı (ba's) toplanma (haşr) izleyecektir.

6 Kur'an Kıyâmet'in bu ikinci safhasını da canlı tasvirlerle anlatır: O gün insanlar gözleri dönüp kararmış bir halde, öteye beriye yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacak ve dâvet edene koşacaklardır. Bu arada kâfirler "bu ne çetin gün" diyerek korkularını dile getireceklerdir (54/Kamer, 7-8). Muttakî kullar ise Allah'ın huzuruna elçiler olarak toplanacaklardır (10/Yûnus, 45). O gün herkes kardeşinden, anasından babasından, eşinden ve oğlundan kaçacaktır. Çünkü her insan ancak kendi derdi ile uğraşacaktır.

7 Mü'minlerin yüzleri parıl parıl parlayacak, onlar gülecek ve sevinç içinde olacaklardır. Kâfir ve fâcirlerin yüzleri ise sanki toprak bürümüşçesine kapkara kesilecektir (80/Abese, 34-42). Tüm insanlar tabî oldukları önderlerle birlikte çağrılacak (17/İsrâ, 71), peygamberler ümmetlerine şâhitlik etmek üzere toplanacak (77/Mürselât, 11), gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük ineceklerdir (25/Furkan, 25). Yeniden diriliş, kalkış ve toplanışın ardından insânlara amel defterleri dağıtılacak, mizan kurularak sevap ve günahları tartılacak, hak edenler Cennet'e, müstahak olanlar geçici ya da süresiz olarak Cehennem'e gönderilecek; böylece sonsuz âhiret hayatı mutluluk ya da azapla başlayacaktır.

8 Küçük Kıyamet (ölüm) ile başlayan ve büyük Kıyamet'e kadar süren dönem Kabir Hayatı ya da Berzah olarak adlandırılır. Kabir Hayatı içinde Münker ve Nekir adlı meleklerin sorgusu ve ölünün mü'min ya da kâfir oluşuna göre mutluluk ya da azab vardır. Kur'an'da bile bile küfür ve inkâr yolunu tutanlar, zulmedenler, Müslüman topluma karşı kin besleyip dinî hayat alanında çifte şahsiyet ortaya koyanların ölüm hallerinin elem verici olacağı ifâde edilir (6/En'âm, 93-94; 8/Enfâl, 49-51; 16/Nahl, 28-29; 47/Muhammed, 26-29). Buna karşılık dünyada iman edip dürüst davrananların kendilerine esenlik dileyen melekler tarafından karşılanacağı, hiçbir korku ve üzüntüye kapılmadan hak ettikleri cennet mutluluğuyla sevinmelerinin kendilerine telkin edileceği haber verilir

9 Melekler onların dünyada ve ahirette dostları olduklarını, hizmetlerine hazır bulunduklarını ifâde edecek, ğafûr ve rahîm olan Allah'ın sayısız ikrâmına mazhar kılınacaklarını belirteceklerdir (16/Nahl, 32; 41/Fussılet, 30-32). Yine Kur'an'da meleklerin Allah'a dönüp O'nun yoluna uyanlar için duâ ve niyazda bulundukları, Cenâb-ı Hak'tan böylelerini bağışlamasını, cehennem azâbından korumasını, kendilerini iyi yoldan ayrılmayan ataları, eşleri ve nesilleriyle birlikten Adn cennetlerine koymasını talep ettikleri anlatılır (40/Mü'min, 7-8). Bu âyetlerden çıkarılabilecek sonuçlara göre ölümle başlayan âhiret hayatı neşesi veya sıkıntısı bulunmayan bir yaşantı değildir.

10 Kozmik anlamda Kıyâmetin ne zaman kopacağı bilinmemektedir
Kozmik anlamda Kıyâmetin ne zaman kopacağı bilinmemektedir. Kur'an'da 40 yerde geçen "sâat" kelimesiyle anlatılan Kıyâmetin kopuşunun -jeolojik zaman çerçevesinde- yakın olduğu, ansızın geleceği ve alâmetlerinin belirdiği (47/Muhammed, 18) ifâde edilmektedir. Ancak bu alâmetlerin nelerden ibâret olduğu açık bir şekilde haber verilmemiş, sadece Ye'cûc ve Me'cûc'un gelişiyle (21/Enbiyâ, 96), dâbbetu'l-arzın çıkışı (27/Neml, 82) Kıyâmet alâmeti manasına alınabilecek bir bağlam içinde zikredilmiştir.

11 Kıyametin Halleri: Kıyâmet hallerini sûra üfleniş, ba's, haşir, hesap, cennet ve cehennem durakları olmak üzere beş merhalede incelemek mümkündür. Hadis ve tefsir rivayetleriyle desteklenen bazı âyetlerde Kıyâmet gününde cezâ ve mükâfat safhasının fiilen başlamasından önce dünyada işlenen kötü amellerin ibret verici yansımalarının olacağı haber verilir. Meselâ toplumu sömürücü bir nitelik taşıyan ribâ/fâiz işlemini sürdürenler kabirlerinden şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkacak (2/Bakara, 275), devlet malına hıyânet edenler Kıyâmet meydanına haksız yere aldıkları mal boyunlarına asılı olarak geleceklerdir (3/Âl-i İmrân, 161).

12 Cennet Kelimesi; Anlam ve Mahiyeti
Ağaçlı bahçe; yeşillikleri bol bostan; sık dal ve yaprakları ile yeri gölgelendiren hurmalık ve bağlık. Peygamberlerin davetine uyarak iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan temiz ve müttakî kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur. Kısaca ahiretteki nimetler yurdunun adıdır. Kavram olarak ‘Cennet’, dünya gözüyle görülmeyen, Ahiretteki ‘sevap yurdu’nun özel adıdır. İnsanların işledikleri güzel amellerin sevabının, yani karşılığının verileceği bu yere ‘Cennet’ denmesinin sebebi; görünüş yönünden dünyadaki bahçelere benzemesi, içerisinde bulunan eşi ve benzeri olmayan nimetlerin insan anlayışına gizli olması, insanların onu dünyada iken görmemeleridir.

13 Cennet İnancı: ‘Cennet’ kavramı, bol ağaçlı, yeşili çok, güzel binaları olan, insanı hayran bırakan, bakıldığı zaman huzur veren manzaralara sahip bahçeleri çağrıştırmakla birlikte, en güzel hayatın yaşanacağı, güzellikler ve huzurun, her türlü iyi halin görüleceği mutluluk ülkesini akla getirir. Bu anlamda cennet inancı bütün dinlerde vardır. İster hakk olsun, ister batıl olsun bütün inanç sistemleri bağlılarına böyle bir cenneti sunarlar. Şüphesiz ki dünyada hiç kimse veya hiç bir kurum insanın yaptığı iyiliklere veya ibadet maksadıyla yaptığı hareketlere tam bir karşılık veremez. Bir dine inanan kimseler ibadetleri ya da iyilikleri, günün birinde karşılığını almak ümidiyle, en güzel mükâfat olan ‘cennet’ arzusuyla yaparlar.

14 Kimi insanlar da bu ‘cennet’in kendilerine dünya hayatında verileceğini düşünerek, onu henüz hayatta iken aramaya, ya da kurmaya çalışırlar. Bütün nebiler insanlara Allah’ın güzel kulları için hazırladığı mükâfat yurdu Cennet’i müjdelemişlerdir. Tarihí akış içerisinde hakk dinlerin bir çok inanç ve ibadet esasları bozulsa bile, bazı inançlar gibi cennet inancı da bütün dinlerde varlığını sürdürmüştür.

15 Cennetin Tasviri Genel olarak İslâm âlimlerinin cennet tasviri hakkında benimsedikleri görüş, onun mahiyetinin bilinemeyeceği şeklindedir. Çünkü mü'min kullar için ahiret hayatında hazırlanmış mutluluk vesilelerinin hiç kimse tarafından tahayyül edilemeyeceğini ifade eden ayetten (Secde: 32/17) İbn Abbas'tan yaygın olarak rivayet edilen "Cennette isimlerden başka dünyayı andıran hiçbir şey yoktur (Makdisi 1/194.) ifadesi, ikisi arasındaki mahiyet farklılığını belirten bir söz olsa gerektir. Cennet, sadece bağ ve bahçelerden ibaret olmayıp bunların yanında kendilerine has maddelerden oluşan nesneleri ve tesisleri de mevcuttur. İman ve salih amel sahibi kimselerin ebediyet âleminde ravzâtü’l-cennâtta (cennetlerin has bahçelerinde) yaşayacaklarını ifade eden ayette (Şûrâ: 42/22.) yer alan ve sözlük anlamları bakımından her ikisi de bahçe anlamına gelen ravzât ile cennât kelimelerinden ikincisine “tesis” manasını vermek gerekir.

16 Birçok ayette sâlih mü’minlere vaad edilen cennetin çoğul şekliyle kullanıldığına bakılırsa, birden fazla tesisin bulunduğu ve her mü’mine bir mesken hazırlandığı anlaşılır. Cennetin, göklerin ve yerin “arz”ı/genişliği kadar olduğunu ifade eden ayetlerin( Âl-i İmran: 3/133; Hadid: 57/21.) tefsiri için şu farklı görüşler ileri sürülmüştür: 1- Cennetin tasavvur edilemeyecek kadar geniş olduğunu ifade eden bir benzetmedir. Buna göre arz; en, yani genişlik demektir. Bir alanın dar cephesini genellikle onun genişliği oluşturduğuna göre cennetin uzunluğu bu teşbih çerçevesinde çok daha fazla olacaktır.

17 2- Cennet, dünya hayatında insanoğlu tarafından kavranabilen kâinat kadar değerlidir.
3- Madde âleminin insan idrakine sunuluşu gibi cennet de onun bilgi ve idrakine sunulmuştur. Cennet hayatıyla ilgili bazı tasvirler de bu gerçeği vurgulamaktadır. Naslardan anlaşıldığına göre cennet ehli için çadırlar da kurulacaktır. (Rahman: 55/72; Müslim, Cennet, ) Onlar, Cuma günleri güzel kokular saçan rüzgârların estiği bir çarşıyı dolaşacaklar, bu şekilde zarafetlerine zarafet katacaklardır. (Müslim, Cennet 13.)

18 Rahman suresinde, “Rabbinin huzuruna suçlu olarak çıkmaktan korkan kimseler için iki cennet (cennetân) vardır.” (Rahman: 55/46) denildikten sonra, bu cennetlerin imkânlarından bahsedilmekte, ardından, o iki cennetten başka (veya onların altında) iki cennet daha bulunduğu (Rahman: 55/62.) belirtilerek bunların da benzer imkânları tasvir edilmektedir Dünya hayatında mü’minlerin Allah'a itaat ve bağlılıklarının aynı derecede olmadığı bilinmektedir; bunun sonucu olarak ceza ve mükâfat derecelerinin de aynı olmayacağı haber verilmektedir. (Nisâ: 4/96; Enfâl: 8/4.) Bununla ilgili bir hadiste, Allah yolunda cihad edenlere hazırlanan cennetin “yüz derece” olduğu ve her derecenin gökler ve yer arasındaki mesafe kadar birbirinden uzak bulunduğu haber verilmiştir. (Buhâri, Cihad 4; Müslim, İmâre 116.)

19 Sahip oldukları nimetler açısından farklı mekânlar olduğu anlaşılan bu derecelerin imanın hasletleri (şubeleri) kadar yetmiş küsür olacağı, bu hasletleri kendisinde toplayanların bütün dereceleri elde edeceği de söylenmiştir. Cennet tasviriyle ilgili hadislerin içinde Firdevs ile Adn’in özel durumları olduğu görülür. Rahman suresinde ayrı tasvir edilen iki çift cennete bir açıdan açıklık getiren bir hadise göre Firdevs cennetleri dört âdet olup, ikisinin bütün süsleri ve eşyaları altından, ikisinin de gümüştendir; mü’minlerin cemâl-i ilâhi’yi müşahede edecekleri yer ise Adn’dir. Cennetteki dört nehrin fışkıracağı yerin Firdevs olduğu zikredilir. (Buhâri, Tevhid 22; Tirmizî, Sıfatü’l-Cennet 4.)

20 Cennet nehirlerinin mevcudiyetini belirten ayetler, onların mahiyetleri hakkında bilgi vermezken, Muhammed suresi, 15. ayeti farklı bir tasvir yapar. Buna göre cennette içimi bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları ve süzülmüş baldan ırmaklar vardır. “Kötülüklerden korunanlar bahçelerde, gölgelerde ve pınarların başında bulunacaklardır.” (Hıcr: 15/45; Mürselât: 77/41). Rahman ve Ğâşiye surelerinde, akan pınarlardan söz edilmekte, diğer bazı ayetlerde de cennet ehlinin bu pınarlardan su içeceği haber verilmektedir. (Rahman: 55/50, 66; Ğaşiye: 88/12; İnsan: 76/6, 18; Mutaffifin: 83/28.) Sözlük anlamı “bağ, bahçe” olan cennette ağaçların bulunması doğaldır. Çeşitli ayetlerde gölgelerden, dallardan, sarmaş dolaş olmuş koyu yeşilliklerden, meyveleri kolayca toplanabilen ağaçlardan bahsedildiği gibi, özel olarak hurma, nar, reyhan, kiraz, muz gibi ağaç ve bitkilerden de söz edilir. (Rahman: 55/12, 68; Vâkıa: 56/28-29.)

21 Cennetteki nimetler ve güzellikler sayılamayacak ve insan aklının kavrayamayacağı kadar çoktur. Kur’an-ı Kerim bazı âyetlerde Cennet’in güzelliklerini ve orada insanlara sunulacak şeylerin bir kısmını bizlere anlatıyor. “İman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedí kalacakları cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları çok sıcak ve çok soğuk olmayan uygun bir gölgelikte barındıracağız.” (Nisa: 4/57) “Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedí kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler söz vermiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise daha büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe: 9/72)

22 “Adn cennetleri onlarındır; oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipektir. Derler ki: ‘Bizden hüznü gideren Rabbimize hamdolsun: şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir.” (Fatır: 35/33-34) Kur’an Cennet’in bazı özelliklerini şu şekilde anlatıyor: Cennet yalnızca bağ, bahçe, ırmak gibi şeyler değil, her türlü ni’metin, güzelliğin, huzurun, köşklerin, meskenlerin, hizmetçilerin bulunduğu bir yerdir. Genişliği gökler ve yerler kadardır. (Ali İmran: 3/133; Zümer: 39/20; Tevbe: 9/72.)

23 Cennette çeşitli ağaçlar, hoş kokulu ve lezzetli, koparılması kolay meyveler vardır. (Rahman: 55/54)
Gönlün hoşlanacağı her türlü yiyecekler, hoş kokulu ve lezzetli içecekler, bal ve süt ırmakları vardır. (Tûr: 52/21; Saffat: 37/47.) Dünya hayatında insanların ibadet ve itaatları aynı derecede olmadığı gibi, Cennet’te de makamları aynı olmayacak. Orada farklı makamlar ve dereceler vardır. (Nisa: 4/96; Enfal: 8/4) Cennet hayatı ebedidir, sonsuz ve bitimsizdir. (Hicr: 15/47-48.) Cennet’teki mükâfatları saymak, nasıl olduklarını tam olarak anlamak, güzelliklerini ve muhteşem oluşlarını tahmin etmek mümkün değildir.

24 Kur'an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde Cennet, çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Bilhassa Kur'an-ı Kerîm'de ağaçları altından ırmaklar akan Cennetler şeklinde anlatılmaktadır: "Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte size va'dolunan, gördüğünüz şu Cennet'tir ki, O, Allah'ın taatına dönen onun (hudud ve ahkâmına) riayet eden çok esirgeyici Allah'a bütün samimiyetiyle gıyâben saygı gösteren, hakkın taatına yönelmiş bir kalble gelen kimselere aittir." (Kâf: 50/31-33) "Tövbe edenler, iyi amel ve harekette bulunanlar öyle değil. Çünkü bunlar hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmayarak Cennet'e, çok esirgeyici Allah'ın kullarına gıyâben va'd buyurduğu Adn Cennet'lerine gireceklerdir. Onun vadi şüphesiz yerini bulacaktır. Orada selâmdan başka boş bir söz işitmeyeceklerdir. Orada sabah, akşam rızıkları da ayaklarına gelecektir. O, öyle Cennet'tir ki biz ona kullarımızdan gerçekten müttakî olanları vâris kılacağız." (Meryem: 18/60-63)

25 Cennet, bu dünyada yapılan iyiliklerin ahirette Allah tarafından verilen karşılığıdır. Kur'an'da Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır: "Adn Cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. İşte günahlardan temizlenenlerin mükâfatı." (Tâhâ: 20/76) Kur'an'da Cennet'in niteliklerinden bazılarına şu şekilde değinilir: 1- Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler (ez-Zümer: 39/20), güzel meskenler. (et-Tevbe: 9/72.)

26 2- Türlü ağaç ve meyvalara, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip. (er-Rahmân: 55/58-54.) 3- Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler, türlü kokulu içecekler, temiz şaraplar ve çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekân. "Onlara Cennet'te bir meyve, içlerinin çekeceği bir et verdik (vereceğiz)" (et-Tûr, 52/21) "Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennet'tir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (ez-Zuhruf: 43/71-73)

27 4- Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmez.
"Biz o Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir." (el-Hicr: 15/47-48). 5- Cennet nimetleri insan hayalinin erişemeyeceği güzelliktedir. Cennet'i aslında dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir. Bununla beraber Cennet'teki eşsiz nimet ve saltanatı anlayabilmemiz için Allah Teâlâ onu bize şu şekilde tasvir etmiştir:

28 "İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger
"İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger. (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billür kaselerle, gümüşî beyazlıkta (billûr gibi) şeffâf kupalarla dolaşılır ki (Cennet sakinleri bunlara dolduracakları Cennet şarabını Cennet'teki insanların iştahları) ölçüsünde tayin ve takdir ederler. Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir. Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedimler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. Onlara: "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir." (el-İnsan: 76/11-22)

29 CEHENNEM Derin kuyu, ahirette kâfir ve günahkâr kimselerin azap çekecekleri ceza yeri. Kur'an-ı Kerîm'de inanan ve güzel amel işleyen kimselere Cennet vadedildiği gibi; kâfir ve günahkâr kimselere de Cehennem vâdedilmiştir. Kâfir, münafık ve müşrikler Cehennem 'de ebedî kalırlar, orada ölmezler ve azabları hafifletilmez. Tövbe etmeden günahkâr olarak ölen ve Allah'ın kendilerini affetmediği mü'minler ise Cehennem'de ebedî kalmazlar. Kendilerine günahları kadar azap edilir. Sonra oradan kurtulup Cennet'e girerler ve orada ebedî kalırlar. (Alâuddin Âbidîn, el-Hediyetü'l-Alâiyye: 468.)

30 Allah Cehennem'i diğer yaratıklardan önce yaratmıştır ve şu anda mevcuttur, yok olmayacaktır. Nitekim şu ayetler bu durumu gayet açık ifade eder: "Artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odun (kâfir) insanlarla taşlardır. O (ateş) kâfirler için hazırlanmıştır." (el-Bakara: 2/24) "Kâfirler için hazırlanan ateşten korkun." (Âli İmrân: 3/131) Ateş, insan cismine çok büyük acı ve ızdırap verdiği için ahirette kâfir ve münâfıkların cezası ateşle verilecektir. Böylelikle Cehennem, Allah'nı tutuşturulmuş ateşinin ismidir. İşte Cehennem'in en açık vasfı ateş olduğu için bazen, Cehennem yerine ateş manasına "nâr" kullanılır: "Şüphesiz ki münâfıklar nâr (Cehenneın)'ın en aşağı tabakasındadırlar." (en-Nisâ: 4/145)

31 Cehennem Azabının Tasviri
Cehennem ve oradaki hayat, Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde tasvir edilir Suçlular cehenneme vardıklarında, cehennem onlara büyük kıvılcımlar saçar (Mürselât: 77/32-33.), uzaktan gözüktüğünde onun kaynaması ve uğultusu işitilir. (Furkan: 25/12.) İnkârcılar için bir zindan olan cehennem (İsrâ: 17/8.), ateşten örtü ve yataklarıyla (A'râf: 7/40-41.), cehennemlikleri her taraftan kuşatan (Kehf: 18/29.), yüzleri dağlayan ve yakan (İbrahim: 14/50; Mü'minun: 23/104.), deriyi soyup kavuran (Meâric: 70/16), yüreklere çöken (Hümeze: 104/7.), kızgın ateş dolu bir çukurdur. (Karia: 101/9-11.). Yakıtı insanlarla taşlar olan cehennem (Tahrim: 66/6; Bakara: 2/24.), kendisine atılanlardan bıkmayacaktır. (Kaf: 50/33) İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serin ve hoş olmayan bir kara dumanın gölgesinde bulunacak cehennemliklerin (Vâkıa: 56/42-44) derileri, her yanışında, azabı tatmaları için başka derilerle değiştirilecektir. (Nisâ: 4/56.) Onların yiyeceği zakkum ağacı (Saffat: 37/64-66), içecekleri kaynar su ve irindir.(Vâkıa: 56/53-55; Nebe': 78/25) Orada serinlik bulamadıkları gibi, içecek güzel bir şey de bulamayacaklardır.(Nebe': 78/24)

32 Kur'an-ı Allah ile kul arasındaki bağın ulûhiyet açısından rahmete, kulluk açısından tâzime dönüşen bir muhabbete dayanması esas alınmış olmakla birlikte eğitilmesi çok zor olan insanlar için azap, diğer dinlerde olduğu gibi İslam'da da bir müeyyide olarak kullanılmıştır Kur'an-ı Kerim'de cehennem azabı çeşitli etkileriyle yakıcı olan ateşle tasvir edilmiştir. Azap ayetlerinin incelenmesinden anlaşılacağı üzere ateş, maddî bir ateş olup yakıtı insanlar ve yanma özelliği bulunan taşlardan (yahut putlardan) ibarettir. Bu ateş; alevlenen, sönmeye yüz tuttukça tekrar tutuşturulan, vücudu saran, tahripkâr yakıcılığı ile bedeni pişirip parçalayan ve iç organlara kadar nüfuz eden bir ateştir. Mürselât: 77/ ayete göre cehennem ateşinin develer ve saraylar kadar kıvılcım saçtığı belirtilir.

33 Bir hadiste, dünya ateşinin kemmiyet ve keyfiyet açısından cehennem ateşinin yetmişte biri olduğu ifade edilmiştir.(Müslim, Cennet 30; Tirmizi, Cehennem 8.) Çeşitli ayetlerde cehenneme gireceklerin simalarından tanınacakları, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanarak yüzleri üstü ateşe atılacakları, cehennemin kaynamaktan doğan uğultusunu duyacakları, hiddetli ve dehşetli görüntüsünü müşahede edecekleri anlatılır.

34 Yine Kur'an'ın beyanlarına göre cehennemlikler kaynar sular, ateşten prangalar ve zincirler, ateşten elbiselerle cezalandırılacaktır. Kur'an'daki en açık ve etkili azap tasviri ise şöyledir: “Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar için bu altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılacak, sahiplerinin alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacaktır.” (Tevbe: 9/34-35). Cehennem ehli açlık ve susuzluk hissedecek, fakat yemek olarak kendilerine, karınlarında erimiş madenler gibi kaynayacak zakkum ağacı, darî' denilen zehirli nebat, içecek olarak da bağırsakları parçalayan kaynar su, kanla karışmış irin verilecektir. MUSAB


"Kıyâmet; Anlam ve Mâhiyeti" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları