Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

YOKSULLUK EKONOMİSİ ARŞ.GÖR.DR. BANU METİN.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "YOKSULLUK EKONOMİSİ ARŞ.GÖR.DR. BANU METİN."— Sunum transkripti:

1 YOKSULLUK EKONOMİSİ ARŞ.GÖR.DR. BANU METİN

2 Dünyada Aşırı Yoksulluk
Dünyada Aşırı Yoksulluk Oranları (Günde 1,90 $) Bölge /Yıllar 1990 (%) 1999 (%) 2011 (%) 2015(%) Doğu Asya ve Pasifik 60.8 37.5 8.5 4.1 Avrupa ve Orta Asya 1.9 7.8 2.7 1.7 Latin Amerika ve Karayipler 17.7 14.1 6.5 5.6 Orta Doğu ve Kuzey Afrika - Güney Asya 50.6 41.2 22.2 13.5 Alt-Sahra Afrika 56 58.1 44.3 35.2 Dünya 37.1 29.0 14.2 9.6

3 YOKSULLUĞUN BOYUTLARI
Maddi Mahrumiyet: Kişinin ya da hanehalkının yeterli düzeyde gelirinin olmaması ve buna bağlı olarak da özel tüketim düzeylerinin yetersiz olmasıdır. Fiziki Zafiyet: Yetersiz beslenme, açlık, hastalık, güçten düşme vb. biçimlerde fiziksel zayıflıklara işaret etmektedir.

4 YOKSULLUĞUN BOYUTLARI
İzolasyon: Okur-yazarlığın olmaması, eğitim imkanlarından yararlanamama, kaynaklara erişememe, taşrada bulunma, marjinalleşme gibi kişilerin toplumsal alandan dışlanmalarına neden olan hususlara işaret etmektedir.

5 YOKSULLUĞUN BOYUTLARI
Güçsüzlük: Yoksulluk sorununu yaşayan insanların durumlarını değiştirebilme, dönüştürebilme ya da iyileştirebilme olanaklarının yokluğuna işaret etmektedir.

6 YOKSULLUĞUN BOYUTLARI
Zamanın Yetersiz Olması: Yoksulluk sorununu yaşayan insanların, tüm zamanlarını fiziki varlıklarını sürdürebilmek için gelir elde etmeye çalışarak geçirmeleri ve bu nedenle de sosyal ve kültürel faaliyetler için boş zamanlarının kalmaması durumuna işaret etmektedir. Çevre Kirliliği ve Çevrenin Bozulması: Çevrenin kirlenmesi ve bozulması sonucu geçim vasıtalarının ortadan kalkması yoksul insanları olumsuz etkilemektedir.

7 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Mutlak Yoksulluk- Göreli Yoksulluk Mutlak Yoksulluk: hane halkı ya da kişilerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri, bir diğer ifadeyle biyolojik olarak kendilerini yeniden üretebilmeleri için ihtiyaç duydukları asgari gelirden yoksun olmaları anlamına gelmektedir. Mutlak yoksulluğun objektif hatta bilimsel bir tanım olduğu iddia edilmektedir ve bu tanım, asgari geçim düşüncesine dayanmaktadır. Asgari geçim, yaşamı sürdürmek için ihtiyaç duyulan asgari düzeydir. Mutlak ya da “asgari geçim” yoksulluğu düşüncesi Booth (1889) ve Rowntree (1901, 1941)’nin ilk çalışmalarıyla sık sık ilişkilendirilmektedir. Burada daha geniş kapsamlı sosyal ve kültürel ihtiyaçlara değil de temel fiziksel ihtiyaçlara vurgu yapılmaktadır. Mutlak yoksulluk tanımına iki önemli nedenden dolayı bir takım eleştiriler yöneltilmektedir. İlk olarak, yaşam standartları zaman içerisinde değiştiğinde “yeterli” bir asgari düzeyi tanımlamak oldukça zordur. İkinci olarak, mutlak bir yoksulluk tanımı sosyal ve kültürel ihtiyaçları hesaba katmamaktadır. Göreli Yoksulluk: insanın toplumsal bir varlık olmasından yola çıkılarak, yoksul hane halkı veya birey ile o toplumda yaşayan ve ortalama bir gelire sahip olan hane halkı veya birey arasındaki gelir kaynaklarına sahip olma açısından ortaya çıkan farka işaret edilmektedir. Bu anlamda göreli yoksulluk gelirin nasıl dağıldığıyla ilgilidir.

8 OECD ülkelerinde yoksulluk oranları
Yoksulluk Oranı %, 2015 (yoksulluk sınırı: eşdeğer hanehalkı medyan gelirinin %50’si) Avusturya 9 Belçika 10 Kanada 14 Fransa 8 Almanya 9,5 Yunanistan 15 İtalya Hollanda Norveç Danimarka 6 İspanya 15,5 İsveç Türkiye 17 ABD

9 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Kırsal Yoksulluk-Kentsel Yoksulluk Kırsal yoksulluk-kentsel yoksulluk ayrımı yoksulluğun mekânsal görünürlüğüne ilişkin bir ayrımdır. Kırsal kesimdeki yoksulluk eğitim, sağlık, temiz su, konut, ulaşım ve iletişim hizmetlerine yeterli düzeyde erişememe şeklinde kendini gösterir. Kentsel kesimdeki yoksullarda ise yetersiz gelir ve yetersiz tüketim düzeyi daha çok ön plana çıkmaktadır.

10 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Gelir Yoksulluğu-İnsani Yoksulluk Gelir Yoksulluğu: Gelir yoksulluğu hesaplanırken, genellikle asgari bir yaşam düzeyini sağlamak için gerekli olan gelir, yoksulluk sınırı olarak tanımlanmaktadır. Bu sınırın altında gelire sahip olan kişi ya da hane halkları da yoksul olarak adlandırılmaktadır. İnsani Yoksulluk: İnsani Yoksulluk Endeksi 1997 İnsani Gelişme Raporu’nda geliştirilmiştir. İnsani Gelişme Endeksi ve İnsani Yoksulluk Endeksinde Esas Alınan Kriterler: Her iki endeks de gelir bilgisinin sağlayabileceğinin çok ötesinde olan yaşam kalitesi üzerine odaklanmaktadır. Ancak; İnsani gelişme endeksi bütüncül bir perspektife sahiptir (ortalama yaşam beklentisi, kişi başına düşen milli gelir, ortalama öğrenim süresi) İnsani yoksulluk endeksi yoksunluk odaklı bir perspektife sahiptir (40 yaşından önce ölenlerin oranı, ekonomik yoksunluğun göstergesi olarak; çocukların yetersiz beslenmesi (yaşa göre ağırlık), sağlık hizmetlerine ve güvenli suya erişim; eğitim yoksunluğu (okur-yazar olmayanların oranı)

11 İNSANİ GELİŞME ENDEKSİ VE BİLEŞENLERİ
2015 Ülkeler İnsani Gelişme Endeksi (Değer), 2015 Doğumda Yaşam Beklentisi Ortalama Öğrenim Süresi Beklenen Öğrenim Süresi Kişi Başına Düşen Milli Gelir ($) Çok Yüksek İnsani Gelişme Norveç 0,949 81,7 12,7 17,7 67,614 2. Avustralya 0,939 82,5 13.2 20.4 42,822 2. İsviçre 83,1 13,4 16,0 56,364 4. Almanya 0,926 81,1 13,2 17,1 45,000 5. Danimarka 0,925 80,4 19,2 44,519 10. ABD 0,920 79,2 16,5 53,245 27. İspanya 0,884 82,8 9,8 32,779 29. Yunanistan 0,866 10,5 17,2 24,808 41. Portekiz 0,843 81,2 8,9 16,6 26,104 45. Arjantin 0,827 76,5 9,9 17,3 20,945 51. Kuveyt 0,800 74.5 7.3 13,3 76,075

12 İNSANİ GELİŞME ENDEKSİ VE BİLEŞENLERİ
2015 Ülkeler İnsani Gelişme Endeksi (Değer), 2015 Doğumda Yaşam Beklentisi Ortalama Öğrenim Süresi Beklenen Öğrenim Süresi Kişi Başına Düşen Milli Gelir ($) Yüksek İnsani Gelişme 52. Belarus 0,796 71,5 12 15,7 15,629 56. Bulgaristan 0,794 74.3 10.8 15,0 16,261 59. Malezya 0,789 74.9 10,1 13,1 24,620 66. Sırbistan 0,776 75,0 10,8 14,4 12,202 71. Türkiye 0,767 75,5 7,9 14,6 18,705 78. Azerbaycan 0,759 70,9 11,2 12,7 16.413 84. Ukrayna 0,743 71,1 11,3 15,3 7,361 90. Çin 0,738 76,0 7,6 13,5 13,345 105. Özbekistan 0,701 69,4 12,0 12,2 5,748

13 İNSANİ GELİŞME ENDEKSİ VE BİLEŞENLERİ
2015 Ülkeler İnsani Gelişme Endeksi (Değer), 2015 Doğumda Yaşam Beklentisi Ortalama Öğrenim Süresi Beklenen Öğrenim Süresi Kişi Başına Düşen Milli Gelir ($) Orta İnsani Gelişme 107. Moldova 0,699 71,7 11,9 11,8 5,026 111. Türkmenistan 0,691 65,7 9,9 10,8 14,026 121. Irak 0,649 69,6 6.6 10,1 11,608 131. Hindistan 0,624 68,3 6,3 11,7 5,663 147. Pakistan 0,550 66,4 5,1 8,1 5,031 Düşük İnsani Gelişme 152. Nijerya 0,527 53,1 6,0 10,0 5,443 163. Uganda 0,493 59,2 5,7 1,670 169. Afganistan 0,479 60,7 3,6 1,871 187. Nijer 0,353 61,9 1.7 5.4 889 188. Orta Afrika Cumhuriyeti 0,352 51,5 4,2 7,1 587

14 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Gelir Yoksulluğu-İnsani Yoksulluk –Çok Boyutlu Yoksulluk BM Kalkınma Programı 2010 İnsani Gelişme Raporu’nda yoksulluğun ölçülmesinde yeni bir takım uygulamalara gidilmiş ve Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi geliştirilmiştir. Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi 1997 yılında yayınlanan İnsani Yoksulluk Endeksinin yerini almıştır. Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi hanehalklarının sağlık, eğitim ve yaşam standartlarını içeren toplamda üç boyutta birbiriyle ilişkili yoksunlukları tanımlamaktadır. Söz konusu üç boyut on gösterge ile ele alınmaktadır: -beslenme, çocuk ölüm oranları, eğitimde geçirilen süre, çocukların kayıt altına alınması, yemek pişirme olanakları, tuvalet, su, elektrik, zemin döşemesi ve sahip olunan mal varlıklarından oluşmaktadır. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporu’na göre dünya genelinde 1,5 milyar kişi çok boyutlu yoksulluk içinde yaşamaktadır. Çok Boyutlu Yoksulluk oranları en yüksek düzeylerde sırasıyla Alt-Sahra Afrika (%59,6) ve Güney Asya’da (53,4) görülmektedir.

15 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Kronik Yoksulluk: Kronik yoksullar, uzun süreli, hatta doğduklarından beri yoksunluk içinde olan ve çoğunlukla yoksulluk içinde ölen insanlardır. Yoksulluğun kronik hale gelmesi için en az beş yıl sürmesi gerektiği kabul edilmektedir. Kronik yoksullar homojen bir grup değildir. Ülkeden ülkeye, aileden aileye ve bireyden bireye değişen birçok farklı faktör kronik yoksulluğa neden olabilir. Dezavantajlı gruplar genellikle kronik yoksulluğa daha fazla maruz kalmaktadır. Yapılan araştırmalardan elde edilen bulgulara göre kronik yoksulluğa daha fazla maruz kalan kesimler: yaşlılar, çocuklar, engelliler, dullar, uzun süreli sağlık sorunu olanlar, Yerel, bölgesel veya ulusal düzeyde sosyal konumlarından dolayı ayrımcılığa maruz kalanlar: etnik, ırksal ya da dini gruplar, göçmenler vb. Hane içerisinde ayrımcılığa maruz kalan hane üyeleri: kız çocukları Merkeze uzak kırsal alanlarda yaşayanlar, kentlerdeki gettolar, uzun süreli çatışmaların ve olduğu güvenli olmayan bölgelerde yaşayanlar

16 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma İlk olarak Avrupa’da ve özellikle Fransa’da popüler hale gelen sosyal dışlanma kavramı bugün geniş ölçüde diğer pek çok ülkede de kullanılmaktadır. 1970’lerde sosyal dışlanma kavramı, kronik işsizliğin nedeni olarak pek çok insanı piyasadan dışlanmak zorunda bırakan bir sürece işaret etmek için kullanılmıştır. Sosyal dışlanma kavramı,1990’larda insanların kısmen ya da tamamen insan hakları alanından dışlanması biçiminde daha da genişletilmiştir. Sosyal dışlanma, esasında bireylerin ya da grupların tamamen ya da kısmen içinde yaşadıkları toplumla bütünleşememeleridir. Sosyal dışlanmanın yoksulluğun çok daha kapsamlı bir resmi olduğu da öne sürülmektedir. Sosyal dışlanmanın ekonomik yönü pek çok toplumda, bazı bireylerin ya da grupların doğrudan ya da üstü kapalı bir biçimde bazı faaliyetlerde yer almalarının kabul edilmemesi şeklinde kendisini gösteren ayrımcılığın ortaya çıkardığı bir durumdur. Bu açıdan, işgücü piyasasından dışlanmanın etkisi kişileri önemli sosyal bağlardan ve ilişkiler ağından ayırmak suretiyle sosyal alanlara da uzanmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu durum, formel ekonomi içerisinde yer alamayan kişilerin yüksek riske ve düşük finansal getirilere sahip enformel, hatta yasa dışı ekonomik faaliyetlerde yer almaları şeklinde ortaya çıkmaktadır.

17 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Yeni Yoksulluk 1980’li yıllarda araştırmacılar, siyasi liderler ve medya yeni yoksulluk biçimlerinin gelişmekte olduğuna işaret etmişlerdir. Bu iddialara göre, yüksek düzeylerde seyreden uzun süreli işsizlik, ekonomik yeniden yapılanma ve son zamanlardaki sosyal ve demografik eğilimler savaş sonrası dönemdeki refah tedbirlerinde bir takım zayıflıklar göstermektedir. Farklı ülkelerin “yeni” olanın ne olduğuna ilişkin farklı düşünceleri olmakla birlikte, bu toplumların üzerinde hemfikir oldukları husus, nüfusun önemli bir kısmının, çalışmak suretiyle kendi geçim kaynaklarını güvence altına alma fırsatlarının ortadan kalkması yönünde duyulan endişelerdir. Duyulan bir başka kaygı da çok sayıda insanın kamu yardımlarına bağımlı bir şekilde yaşamlarını sürdürmelerinin ortaya çıkarabileceği olumsuz sonuçlardır. Bu korkular, işsizlik krizlerinin sürekliliğinden dolayı 1980’li yıllarda bir önceki on yılda olduğundan daha belirgindir. Dolayısıyla, 1950’li ve 1960’lı yılların istikrarlı yapısı da bu süreçte artık gerilerde kalmıştır.

18 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Yeni Yoksulluk Yeni yoksullukla ilgili yapılan tartışmalarda yeni yoksulluğun unsurları ile ilgili olarak ön plana çıkan bazı hususlar bulunmaktadır: Bu hususlardan ilki, sosyal yardımlara bağımlı hale gelen insanların sayısındaki önemli artıştır. Bu durum, özellikle yüksek işsizliğin yaşandığı dönemlerde, geleneksel işsizlik sigortası sistemlerinin güçsüzlüğüne işaret etmektedir. Bu sistemin sağladığı asgari yardımların ve bunların ödeneceği koşulların yeterliliği konusundaki tartışmalar da gündeme taşınmaktadır.

19 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Yeni Yoksulluk İkincisi, işsizlik ve güvencesiz istihdamın nüfusun giderek çok daha geniş bir kesimini etkilemekte olduğu söylenmektedir. Bazı ülkelerde aslında, çalışan kişiler durgunluk dönemlerinde satın alma gücü kaybıyla karşı karşıya kaldıkları için orta sınıfların tamamıyla “yeni yoksul” olarak görülebileceği iddia edilmektedir.

20 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Yeni Yoksulluk Yeni yoksullukla ilgili tartışmalarda bir başka önemli husus olarak, şüpheli alacakların sayısındaki artışa dikkat çekilmektedir. Kişiler özellikle ev satın alma konusunda, henüz ödemesi yapılmamış uzun dönem kredi taahhütleri altına girmektedirler. Gelirlerinin küçük bir kısmı ile uzun dönemli taahhütlerini yerine getiremeyecekleri için harcamalarını kısmak zorunda kalmaktadırlar.

21 YOKSULLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR
Yeni Yoksulluk Son olarak, yeni yoksulluğun unsurlarından biri olarak evsiz insanların sayılarındaki artış üzerinde durulmaktadır. Sokaklarda yaşayan insanlar, yeni yoksulluğun özelikle net bir ifadesi olarak görülmektedir. Bu kişilerin diğer yoksullardan farklı olarak acil yardım gereksinimleri ile dikkati çektikleri üzerinde durulmaktadır.

22 YOKSULLUĞUN NEDENLERİ
Yoksulluğun Nedenlerine İlişkin Yaklaşımlar Yoksulluğu yoksulların kişisel özellikleri ile ilişkilendiren ve yoksulları yoksulluğun hem kurbanı hem de nedeni olarak gören yaklaşım, Yoksulluğu, yoksulların kendi dinamikleri dışındaki yapısal etmenlerle ve bütünüyle sosyo-ekonomik sistemle ilişkilendiren yaklaşım: küreselleşme sürecinde gelirin ülkeler arasında adil dağılmaması, gelişmekte olan ülkelerin tasarruf, yatırım, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının yetersizliği, ekonomi politikaları, fırsat eşitsizlikleri, işgücü piyasasının yapısal sorunları vb.

23 YOKSULLUĞUN NEDENLERİ
Yoksulluğu oluşturan sosyo-ekonomik ve yapısal sorunlar yoksulluğun makro nedenlerini, bireyin ve yaşadığı hanenin sosyo-demografik özelliklerinden (eğitim, yaş, engellilik vb) kaynaklanan nedenler ise mikro nedenleri oluşturmaktadır.

24 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
Büyüme – Gelir Dağılımı – Yoksulluk İlişkisi Yoksulluk; ortalama gelir düzeyi, ekonomik büyüme ve gelir dağılımının eşitsizlik derecesiyle yakından ilişkilidir. Bununla birlikte, büyüme ile yoksulluk arasındaki ilişkide tartışmalı bazı noktalar bulunmaktadır; Birinci tartışmalı nokta, büyüme sürecinde gelir dağılımının ne yönde değiştiği ile ilgilidir: KUZNETS HİPOTEZİ İkinci tartışmalı nokta, büyümenin yoksulluk üzerindeki etkisinin hangi etmenlerden kaynaklandığı sorusuyla ilgilidir. Bu noktada ön plana çıkan iki temel unsur, büyümenin gelir dağılımı ve işgücü piyasaları üzerindeki etkileridir.

25 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
Enflasyon: Mal ve hizmet fiyatlarının sürekli artması, özellikle gelir seviyesi düşük olan kişilerin alım güçlerinde azalmalara sebep olur. Yüksek enflasyon oranları, yoksulları daha çok yoksullaştırırken, zenginleri de daha çok zenginleştirmektedir. Ekonomik krizler: özellikle gelişmekte olan ülkeler ekonomik krizlerden gelişmiş ülkelere göre daha fazla etkilenmektedirler. Bazı krizler ulusal ölçekte yaşanırken, bazıları küresel ölçekte yaşanmaktadır. Ekonomik krizlerin en önemli sonucu mal ve hizmet talebinin düşmesi, üretimin azalması ve işsizliğin yükselmesidir. Örneğin, 2008 küresel ekonomik krizi dünya çapında işsiz sayısını 27 milyonun üzerinde artırmıştır. İşsizliğin artması ise gelir yoksulluğunu artırmaktadır.

26 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
Tasarruf ve yatırım oranlarının yetersizliği: gelişmekte olan ülkelerde tasarruf oranları düşüktür ve tüketim eğilimleri yüksektir. İç tasarruflarla yatırımlara kaynak ayrılamaması, yeterli istihdam yaratılamamasının da en önemli nedenidir. Diğer yandan, yeterli tasarruf yapılmamasına bağlı olarak artan dış borçlar ekonomiyi riskli hale getirebilmektedir.

27 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
Gelişmekte Olan Ülkelerin Yoksulluk Döngüsü: Düşük Milli Gelir Düşük Tasarruf Yetersiz Kamu Harcamaları (Eğitim, Sağlık, Altyapı vb) Yetersiz ve Düşük Yatırım Yetersiz ve Düşük Katma Değerli Üretim Yetersiz İstihdam Düşük Milli Gelir

28 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
Mali Nedenler: son yıllarda birçok ülke doğrudan yabancı sermaye çekebilmek için gelir vergisi, kurumlar vergisi gibi doğrudan vergileri azaltarak vergi rekabetine girmektedir. Hükümetler, artan kamu finansman açığını karşılamak için dolaylı vergileri (KDV, ÖTV, damga vergisi gibi) yükseltmektedir. Bu durum gelir dağılımı yoksul kesim aleyhine etkilemektedir. Kaynakların Etkin Kullanılmaması ve Yolsuzluklar: Yoksulluk ve yolsuzluk birbirini beslemektedir. Yolsuzluk, yerli ve yabancı yatırımların yapılmasını engelleyerek, ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler. Vergi gelirlerinde azalmaya neden olur ve kamu harcamalarının etkinliğini bozar. Bu durumda gelir eşitsizliği artar.

29 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
Sosyal güvenlik sisteminden kaynaklanan nedenler: Düşük gelir grubundaki ülkelerde çoğunlukla sosyal güvenlik sistemi zayıftır ve toplum kesimlerinin tamamını kapsamamaktadır. Sistemin kapsamı dışında kalanlar açısından yoksulluk riski ortaya çıkmaktadır. Kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın yüksek olduğu, tarım sektörünün ağırlıkta olduğu, küçük ölçekli işletmelerin yaygın olduğu ekonomilerde kişiler sosyal güvenlik sisteminin dışında kalabilmektedir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının milli gelir içindeki payı düşüktür.

30 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
Demografik Unsurlar Nüfus artışı Göç

31 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
İşgücü Piyasalarından Kaynaklanan Nedenler Üretimde ve İşgücü Piyasalarında Yeniden Yapılanma: Yirminci yüzyılın son çeyreğinde hızlanan üretimde yeniden yapılanma sürecinin en belirgin etkilerinin gerek gelişmiş gerek gelişmekte olan ülkelerde işgücü piyasalarında hissedildiği söylenebilir. Gelişmiş ülkelerde istihdamın bileşimi imalat sanayi gibi yüsek ortalama ücret ödeyen kesimlerden, hizmetler gibi genellikle düşük ücret yapısına sahip sektörlere doğru bir değişim gösterdi. Buna bağlı olarak, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında çetin sendikal mücadeleler sonucunda ulaşılan emek stanadartlarının önemli ölçüde aşındığı görüldü. Söz konusu dönemde önemli rol oynayan çokuluslu şirketlerin istihdam politikası giderek nitelikli ve yüksek ücretli çekirdek işgücü yanında, iş güvencesi olmayan, rutin işler yapan, düşük ücretli ve yarı zamanlı veya geçici işçi konumundaki bir işgücünün varlığına dayanmaya başladı.

32 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
İşgücü Piyasalarından Kaynaklanan Nedenler Üretim yapısında kitlesel (fordist) üretim modelinden esnek (post-fordist) üretim modeline geçilmesi, sendikaların güç ve etkinliklerini ve devletin bu sürece sosyal devlet anlayışı içinde müdahalesini sınırlamıştır. Artan uluslararası rekabet karşısında işgücü piyasalarının yeniden yapılanması, birçok ülkede başta niteliksiz işçiler olmak üzere çok sayıda işçinin işini kaybetmesine neden olmuştur. (ABD’de döneminde, iki milyon kişi işini kaybederken, kendi iradesi dışında (gönülsüz) yarı zamanlı çalışan işçilerin sayısında 1,5 milyonluk artış görülmüştür). (OECD ülkelerinde de her yedi işçiden birinin yarı zamanlı statüde çalışması ve bunların dörtte üçünün de hizmet sektöründe yer alması istihdam yapısındaki değişimi göstermektedir).

33 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
İşgücü Piyasalarından Kaynaklanan Nedenler İşgücü Piyasaları ve Yoksulluk Arasındaki İlişki: İşsizler: Ekonomik büyümenin yeterli iş yaratmaması, bireylerin iş bulamamasına ve dolayısıyla gelir elde edemeyip yoksullaşmasına neden olabilmektedir (İşsizliğin türü, süresi önemli) yılında %3 oranında büyüyen dünya ekonomisi yeterli iş yaratamamıştır. 2015’te işsiz sayısı dünya genelinde ekonomik krizi öncesine göre 27 milyon kişi artarak 197 milyon kişiye ulaşmıştır.

34 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
İşgücü Piyasalarından Kaynaklanan Nedenler İşgücü Piyasaları ve Yoksulluk Arasındaki İlişki: İstihdamın Niteliği (Kırılgan istihdamdakiler ve çalışan yoksullar) Katma değeri düşük mal ve hizmet üreten işletmelerde işçiler düşük ücretlerle çalışmaktadır. Sendikalaşmanın yetersiz olması da çalışanların milli gelirden yeterli payı alamamalarına neden olmaktadır. Günlük, geçici, kısmi ya da belirli süreli çalışanlar büyük ölçüde eğreti ve güvencesiz istihdam içinde yer alırlar. Çalışma hayatında eğretilik beraberinde çalışan yoksullar sorununu getirmektedir.

35 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
İşgücü Piyasalarından Kaynaklanan Nedenler İşgücü Piyasaları ve Yoksulluk Arasındaki İlişki: İstihdamın Niteliği Kırılgan İstihdam: ILO’ya göre kırılgan istihdam iş sözleşmesinin temel unsuru olan istihdam güvencesinin eksik olduğu ve istikrarsız (iş sözleşmesinin olmaması ya da işin süreklilik arz etmemesi) çalışma ilişkilerinden doğmaktadır. Bu tanımlama, geçici ve belirli süreli iş sözleşmelerini, kendi hesabına çalışmayı, ücretsiz aile işçiliği, evde çalışmayı vb. çalışma türlerini içermektedir. ILO’nun Dünyada İstihdam ve Sosyal Durum Raporu (WESO) 2016’ya göre, dünyada 1,5 milyar kişi kırılgan istihdamda yer almaktadır (Toplam istihdamın %46’sı). Güney Asya ve Alt Sahra Afrika’da çalışanların %70’inden fazlası kırılgan istihdamda yer almaktadır. Bu ülkelerde kadınların kırılgan istihdamda yer alma riski %25-%35 daha yüksektir.

36 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
İşgücü Piyasalarından Kaynaklanan Nedenler İşgücü Piyasaları ve Yoksulluk Arasındaki İlişki: İstihdamın Niteliği Çalışan Yoksullar: ILO, Küresel İstihdam Eğilimleri Raporu (2015): Günde 1,25 $’ın altında çalışan yoksulların oranı: %11,9 Günde 2 $’ın altında çalışan yoksulların oranı: % 26,7 Alt Sahra Afrika’da çalışan yoksulların oranı: % 63,8 Güney Asya’da çalışan yoksulların oranı: % 61,5 Orta ve Güney Doğu Avrupa’da çalışan yoksulların oranı: %3,6 *** ILO 2016 yılından itibaren Küresel İstihdam Eğilimleri Raporu yerine Dünyada İstihdam ve Sosyal Durum Raporunu yayınlamaya başladı. Bu raporda, çalışan yoksulluğu Satın Alma Gücü Paritesine göre günde 1,90 $’ın altında çalışanları (aşırı yoksulluk) ifade etmektedir. Buna göre, dünyada 327 milyon çalışan yoksul vardır milyon kişi ise günde 1,90 $ ile 5$ arasında gelir elde etmektedir.

37 YOKSULLUĞUN MAKRO NEDENLERİ
İşgücü Piyasalarından Kaynaklanan Nedenler İşgücü Piyasaları ve Yoksulluk Arasındaki İlişki: İşgücüne katılmayanlar: İş bulma ümidi olmayanlar, mevsimlik çalışanlar, ev işleriyle meşgul olanlar, eğitim/öğretimde olanlar, emekliler, çalışamaz halde olanlar (engelli, yaşlı, hasta vb) Türkiye’de 2016 yılı Kasım ayı itibariyle bin kişi işgücüne dahil değildir. Bunlar içerisinde en yüksek pay ev işleriyle meşgul olanlara aittir ( bin). Bunu eğitim/öğretimdekiler (4 660 bin), emekliler (4 227 bin) ve çalışamaz halde olanlar (4 037 bin) izlemektedir. İKO (2016 Kasım): %52,1 iken OECD ortalaması %71,3’tür.

38 YOKSULLUK ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER
Küreselleşme ve Neoliberal Yapısal Uyum Politikaları Yapısal uyum programları, uygulandıkları birçok ülkede sanayileşme hedefinden sapılmasına ve sanayi istihdamında önemli gerilemelere neden olmuştur. Sanayide kamu yatırımlarının hızla düşmesi, kamu sanayi işletmelerinin özelleştirilmesi ve dış ticaret liberasyonu yoluyla sanayinin dış rekabete açılması AGÜ olumsuz etkilemiştir. AGÜ’lerde özelleştirme ve devletin küçültülmesi politikaları sonucu kamu kesiminde; ekonomik daralma ve sanayisizleşme sonucu özel kesimde, başta düşük ücretle çalışanlar olmak üzere çok sayıda insanın işini kaybetmesi. (Latin Amerika ve Karayipler’de açık işsizlik 1980’li yılların başında %50’den fazla arttı). Üretimin ve istihdamın küresel ölçekte yeniden yapılanması ve esnekleşme uygulamaları, iş güvenliğinin azalması, kayıt dışı istihdamın artması işgücü piyasalarını olumsuz etkiledi. Uygulandıkları ülkelerde sağlık, eğitim ve konut gibi sosyal sektörlere ve altyapı hizmetlerine yapılan kamu cari ve yatırım harcamalarının ve çeşitli alanlarda uygulanan sübvansiyonların azaltılması. (Zambiya’da hane halklarının elektrik, kent içi ulaşım ve kira giderlerinde önemli artışlar yaşandı). Gelir dağılımı eşitsizliği pek çok AGÜ’de artış gösterdi.

39 YOKSULLUK ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER
Doğal Afetler; depremler, kuraklık, sel, vb. doğal afetler hem ülke ekonomilerini hem de insanların yaşam standartlarını olumsuz etkilemektedir. Kuraklık ve sel gibi doğal afetlerin ekonomisi tarıma dayalı ülkelerde önemli gelir kayıpları ve yoksullukla karşı karşıya bırakmaktadır.

40 YOKSULLUK ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER
Siyasal Nedenler: Savaşlar, Terör kamu kaynaklarının etkin alanlarda kullanılmasını önleyerek yoksulluğu artırmaktadır.

41 REFAH REJİMLERİ VE YOKSULLUK
Refah devleti: devletin genel anlamda yoksulluk sorununa özel olarak da çalışma yaşamına sosyal politika ve hukuk araçlarını kullanarak müdahale etmesi, sosyal adaleti sağlamak için yoksullar ve çalışanlar lehine faaliyetlerde bulunmasıdır. Sosyal devletin temel unsurları: yaşayabilme güvenliği, tam istihdam ve çalışma gücünün korunmasıdır. * Yoksulluğa ve işsizliğe karşı mücadele, kişilere asgari bir geçim düzeyinin sağlanması, sosyal güvenlik sistemi ve sosyal yardımlar, eğitim, sağlık, konut politikaları gibi uygulamalar sosyal devletin ve geniş anlamda sosyal politikanın temel uygulama alanlarıdır. Bu uygulamaların ulaştığı düzey ve sağladığı güvenlik de toplumun refah toplumu olarak ulaştığı gelişme düzeyini göstermektedir.

42 REFAH REJİMLERİ VE YOKSULLUK
Almanya’da sosyal devlet kavramı, 1880’lerde Bismarck tarafından gerçekleştirilen reformları nitelendirmek için kullanılmıştır. Modern refah devletinin yolunu açan sosyal politikanın ilk izleri Almanya’da ortaya çıkmıştır. İngiltere’de refah devleti kavramının kullanımı ise 1940’lı yıllara rastlamaktadır. William Beveridge’in 1942 yılında yayınlanan Social Insurance and Allied Services (Sosyal Sigortalar ve İlgili Hizmetler) adlı Raporu, İkinci Dünya Savaşı sonrası pek çok ülkede yürütülen reformlara esin kaynağı olmuştur. Her ne kadar «sosyal güvenlik» sözcüğü ilk olarak Roosevelt tarafından Sosyal Güvenlik Yasasının hayata geçirilmesiyle 1935’te ABD’de dile getirilmiş olsa da bugün bu sözcüğe gerçek anlamını veren Beveridge olmuştur. Bveridge Raporuna göre , sosyal güvenliğin amacı gelir güvenliğini garanti altına alarak insanı ihtiyaçlarından kurtarmaktır. Bireylerin düzenli gelirini tehdit eden her şey (hastalık, iş kazası, ölüm, yaşlılık, analık, işsizlik vb) sosyal risk olarak görülür. Bu raporla, kısmi ve sınırlı reformlar yerine bütünsel ve kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi öngörülmüştür.

43 REFAH REJİMLERİ VE YOKSULLUK
Refah rejimi: refahın devlet, piyasa ve aile arasında karşılıklı bağımlılık içinde üretilme ve paylaştırılma yöntemidir. Gosta Esping-Andersen, refah devletini, aile ve piyasa ile birlikte sosyal riskleri kontrol eden üç kaynaktan biri olarak görmektedir. Toplumsal risklerin yönetimi, Ailede, dayanışma ve güven ilişkileri üzerinden yürürken, piyasalarda parasal ilişkiler, devlette ise yeniden dağıtım ilkesi üzerinden yürütülmektedir. Makro düzeyde her üç bileşenden birinin refah düzeyine katkısı diğer ikisinde ne olduğu ile ilgilidir. Toplumsal riskleri refah rejimlerinin yapıtaşları olarak tanımlayan Esping-Andersen, üç tür toplumsal riskten söz etmektedir. sınıf riskleri: bir toplumsal riskin toplumsal katmanlar arasında eşitsiz dağılımı ifade eder. Madencilerin, vasıfsız kişilerin iş kazaları ile düşük gelir ve işsizlik riskine maruz kalma olasılıkları daha yüksektir. hayat akışı içinde ortaya çıkan riskler: kaza, hastalık, yaşa özel ihtiyaçlarla kazançların denklik içinde olmaması. nesiller arası riskler: bazı kişilerin ya da toplumsal kesimlerin yaşam fırsatlarının daha alt düzeyde kalması ve bunun nesiller arası geçişkenliği. Yoksulluk.

44 REFAH REJİMLERİ VE YOKSULLUK
Gosta Esping-Andersen, üç tür refah rejimi modelinden söz etmektedir: (metalaştırmama endeksi: liberal modelde en düşük, sosyal demokrat modelde en yüksek) *Metalaştırmama: bireylerin ya da ailelerin sosyal anlamda kabul edilebilir bir yaşam standardını piyasaya katılımdan bağımsız olarak sürdürebilme düzeyi (sosyal hakların kapsamı ve niteliği). 1. Liberal Refah Rejimi: Avusturalya, Yeni Zelanda, ABD, İngiltere * Sosyal yardımlar ihtiyaç/gelir testine dayalı olarak hedeflenmiş gruplara verilir (çalışamayacak durumda olan engelliler, hasta ve yaşlılar vb). Haklara dayalı sosyal programlarla karşılaştırıldığında ihtiyaçlara dayanan sosyal yardımlar daha büyük bir paya sahiptir. * Hangi risklerin «sosyal» olarak kabul edilmesi gerektiği konusunda dar bir kavramsallaştırmaya dayalıdır. * Piyasayı desteklemektedir. Toplumsal riskler karşısında bireysel sorumluluk ön plandadır. Özel refah programları teşvik edilmektedir. (özel sağlık, özel emeklilik programları vb). Bu durum, toplumsal yapıda düalizmi beslemektedir.

45 REFAH REJİMLERİ VE YOKSULLUK
2. Muhafazakar/korporatist Refah Rejimi: Avusturya, Fransa, Almanya * Statü farklılıklarının korunması ve hakların sınıf ve statüye göre yerine getirilmesi esasına dayanır. * Katolik kilise öğretileri ile şekillenen güçlü bir biçimde geleneksel ailenin korunması anlayışı, aileselcilik, ön plandadır. Aile yardımları anneliği destekler niteliktedir. Bakım hizmetlerinin devlet eliyle sağlanması konusunda sistematik bir isteksizlik öne çıkmaktadır. * Bu modelde devletin rolü tamamlayıcıdır. Devlet, ailenin kendi üyelerine hizmet etme kapasitesi tükendiğinde devreye girmektedir.

46 REFAH REJİMLERİ VE YOKSULLUK
3. Sosyal Demokrat Refah Rejimi: İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya * Danimarka’da, Norveç’te ve İsveç’te sosyal demokrat rejimin temelleri 1930’larda ve 1940’larda sosyal demokrat hükümetlerin gelişiyle ortaya çıkmıştır. * Eşit vatandaşlık statüsü temelinde ülkedeki bütün vatandaşların yaşam standartlarının iyileştirilmesi evrensellik gereğidir. * Sosyal demokrat rejim, refahın piyasaya bağımlılığını azaltma ya da tamamen ortadan kaldırma yönündeki belirgin girişimleriyle ayırt edilmektedir. * Tam istihdam hedefi öne çıkmaktadır. İstihdam politikaları üretkenlik, yani tüm vatandaşların potansiyel üretkenliğini maksimize etmek açısından ifade edilmektedir. Refah devleti, bütün insanların çalışmak için gerekli kaynaklara ve motivasyona sahip olmasını garanti etmek gerektiğine işaret etmektedir. Aktif işgücü piyasası politikalarına ayrılan paylar yüksektir. Bakım hizmetleri konusunda refah devleti doğrudan sorumluluk almaktadır.

47 REFAH REJİMLERİ VE YOKSULLUK
Liberal Refah Rejimi Muhafazakar Refah Rejimi Sosyal Demokrat Refah Rejimi Ailenin Rolü Piyasanın Rolü Devletin Rolü Marjinal (sınırlı/az) Merkezi Marjinal Tamamlayıcı Hakim dayanışma biçimi Hakim dayanışma yeri Bireysel Piyasa Akrabalık, korporatizm, devletçilik Aile Evrensel Devlet Piyasadan bağımsız olarak refah hizmetlerinin sunulma düzeyi (Metalaştırmama düzeyi) Asgari Yüksek (aile reisi için) Maksimum

48 Refah Rejimleri ve Yoksulluk
Esping-Andersen’in yapmış olduğu sınıflama geniş ölçüde kabul görmüş olmakla birlikte bazı açılardan eleştirilere de maruz kalmıştır: Cinsiyet körlüğünü içermesi, Güney Avrupa ülkelerinin farklı bir modeli temsil etmesi . Ferrera, Güney Avrupa Refah Modelinin temel farklılıklarını dört başlık altında değerlendirmektedir: Güney Avrupa ülkelerindeki ikili gelir desteği sistemi: işgücü piyasalarında formel işgücü içerisinde yer alanlarla kayıt dışı çalışanlar arasındaki gelir ve sosyal güvence farkı. Evrensel nitelikte olan sağlık hizmeti sistemlerinin uygulamada vaat edilenlerin çok gerisinde kalması Refah kaynaklarının evrensellik temelinde değil de «tikelci» Biçimde dağıtılması (politik yolsuzluklar, yasa dışı kayırmalar) 4. Vergi toplamada karşılaşılan sıkıntılar nedeniyle sık sık mali krizlerin ortaya çıkması. Nitekim Güney Avrupa ülkeleri AB’ye üye ülkeler arasında kamu borçlanmasının GSYH’ye oranının en yüksek olduğu ülkelerdir.


"YOKSULLUK EKONOMİSİ ARŞ.GÖR.DR. BANU METİN." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları