Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
FERİDUN ESER GEYVE İMAM HATİP LİSESİ
DEĞERLER EĞİTİMİ FERİDUN ESER GEYVE İMAM HATİP LİSESİ
2
“Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik; ancak bu arada daha önemli bir şeyi unuttuk: İNSAN GİBİ YAŞAYABİLMEYİ!” (Martin Luther KİNG) İNSANCA YAŞAYABİLMEK İÇİN DEĞERLERİ ÖĞRENMEK VE YAŞAMAK GEREKİR.
3
DEĞER NEDİR? Değerin sözlük karşılığı, “kıymet, önem”dir. Toplumun geneli tarafından kabul gören, iyi – kötü, doğru – yanlış gibi duygu, düşünce ve yargılara, değer denir. Değer, bireylerin olumlu tepkiler verdikleri, onayladıkları düşünceler, kurallar, uygulamalar ve maddi nesnelerdir. Değerler neyin iyi ve istenen, neyin kötü ve istenmeyen olduğunu gösteren ölçütlerdir; doğru ve yanlışı ayırmamıza yardımcı olur; davranışlarımıza yön verir. Değerler, kültürü oluşturan ögelerden biridir.
4
ÇEŞİTLERİ, KAYNAĞI Değerlerin çeşitleri vardır:
Milli (toplumsal) değerler, Manevi (dini) değerler, Ahlaki değerler… gibi. Değerlerin temeli (kaynağı), büyük ölçüde, dinler ve inançlardır; özellikle ahlaki değerler, büyük ölçüde, dinlerle, inançlarla bağlantılıdır.
5
İnsan davranışları, karakteri ve kişiliği, değerler ve normlarla ilişkilidir.
İnsanın nasıl davranacağı ve nasıl yaşayacağı sahip olduğu değerler tarafından şekillendirilir. Değerler, hayatın düzenlenmesi ve toplumun huzuru için gereken ölçütlerdir. Değerler ve ahlak kuralları, doğru davranışları göstererek insana, adaletli, barışçıl, huzurlu bir dünyada yaşama imkanı verir.
6
Değerlere bağlı olmayan bir insan, başarılı bir insan olabilir; ancak iyi bir insan olamaz. Toplumların, başarılı insanlara ihtiyacı olduğu kadar iyi insanlara da ihtiyacı vardır. İyi insan, değerlere bağlı ve saygılı insandır. Değerlere uygun davranan insan, saygın insandır; güvenilir, sevilen, örnek alınan ve örnek gösterilen insandır. Değerler, insana değer katar. Toplumsal değerler, yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik eder, toplumda birlik ve beraberliği, düzeni sağlar, dağılmayı ve çözülmeyi önler.
7
Televizyonlarda görünenlere özenmeyin; onlar, işlerinin gereği, rol yapıyorlar; ekranlarda rol yapanlar, gerçek hayatta, ekranda göründüğü gibi değiller; kendiniz olun. Kişisel kalitenizi artırmaya gayret edin; kişiler kendilerini geliştirirlerse toplum da gelişir. Herkesin kendine özgü hayat ilkeleri, doğruları vardır. Kişiler, yaşamlarını, bu ilkelere göre oluşturur ve devam ettirirler. Ancak çoğu insan, bu ilkeler doğru mudur? diye düşünmez. İlkelerimizi gözden geçirelim; eğer, yaşamımızı üzerine kurduğumuz ilkeler yanlışsa hayatımız yanlış olur! Kendinizi sorgulayın lütfen.
8
NASIL DAVRANMALIYIZ? İlkçağ filozoflarından Epikür, “Hayatta, komşunun haber almasından korkacağın/ utanacağın hiçbir şeyi yapma!” demiş; kendince, ahlaklı davranışın ölçütünü belirlemiştir. Kabul edilebilir bir ilke! Aristo, insanın aşırılıklardan kaçınarak, orta kararda (orta ayarda) davranmasının iyi olduğunu dile getirmiştir. Buna göre, örneğin, “cimrilik ve savurganlık kötü, cömertlik iyidir.” Aristo’ya göre sadece bilgili olmak kişiyi, erdemli (iyi insan) yapmaya yetmez; erdem, doğru bilgiye dayanarak doğru davranmaktır. Ona göre eğitimin amacı, bilgili ve aynı zamanda iyi insan yetiştirmek olmalıdır.
9
SIFIRIN DEĞERİ (Kişiliğin Önemi Üzerine)
Öğrenciler, sınıfta, öğretmenin gelmesini bekliyorlardı. Az sonra, öğretmen, tüm ciddiyetiyle kapıda belirdi; sınıfa şöyle bir göz atıp, tahtanın önüne geçti; bir tebeşir alarak, tahtaya, kocaman bir 1 yazdı. - Bakın, dedi. Bu 1 kişiliktir; erdemli bir kişilik... Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey… Sonra 1’in yanına 0 koydu. - Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik, 1’i 10 yapar… Bir 0 daha… Bu da tecrübedir. Ona sahip olduğunuzda 10’ken, 100 olursunuz.. Sıfırlar, böyle uzayıp gidiyor; yetenek, disiplin, sevgi, tevazu… Eklenen her yeni 0’ın kişiliği, 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor öğretmen… Sonra, eline silgiyi alıp en baştaki 1’i siliyor; geriye bir sürü 0 kalıyor ve diyor ki: - Erdemli bir kişiliğiniz yoksa gerisi hiçtir.
10
FİLOZOFLARIN GÖRÜŞLERİ…
Farabi’nin, “Erdemli Şehir” adlı bir hayali vardı. Ona göre devlet ve aile, bireyleri eğiterek, “iyi insanlar” yapabilirse bu iyi insanlar iyi mahalleyi, iyi mahalleler iyi şehri, iyi şehirler… iyi dünyayı oluşturacaktır. Farabi’ye göre daha iyi bir dünya mümkündür ve bunun yolu, eğitimdir; değerler ve ahlak eğitimidir. Filozof Kant, menfaat veya haz elde etmek amacıyla yapılan davranışların, ahlaki olmadığını belirtir; Kant’a göre ahlaki (erdemli) davranış, hiçbir çıkar ve haz gözetmeksizin, bir insanlık görevi olarak, kurala uygun davranıştır. Kant, menfaat ve haz gözeterek yapılan davranışın, ahlaki olmadığını savunur. Doğru kabul edilebilir bir düşünce!
11
İlahi dinlerin ortaya koyduğu ahlak kuralları, büyük ölçüde birbirine benzer. Dinler, insanları ahlaklı olmaya çağırır. Dinlere göre toplumların çöküş sebebi, huzursuzluğun ve fenalıkların kaynağı, ahlaksızlıktır. İslam peygamberi Hz. Muhammed, “İnsanların en iyisi, insanlara en faydalı olanıdır; insanların en kötüsü ise insanlara en çok zarar verenidir.”, “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi, sen de başkasına yapma” demiştir.
12
İnsan sadece öğrenen, öğreten, çalışan ve üreten bir varlık değildir
İnsan sadece öğrenen, öğreten, çalışan ve üreten bir varlık değildir... İnsandan sadece çalışmasını ve üretmesini beklemek, onu “sermaye”, makine yerine koymaktır; bu tavır insanı, “insanlık”tan uzaklaştırmaktır; doğru bir tavır değildir. İnsan, sadece ekonomik üretimde bulunan bir varlık, bir makine değildir: “insan” olması nedeniyle ruhsal, ahlaki bir yöne de sahiptir; insanı, “insan” yapan, işte bu, ruhsal, ahlaki yönüdür. Ancak insanın bu yönü, 18. yy.dan itibaren, ihmal edilir olmuştur. Ortaya çok çalışan, sürekli üreten, “işkolik” bir insan modeli çıkmış; ancak bu insanın ruhsal, ahlaki boyutu önemsenmemiş ve gittikçe aşınmıştır. İnsanlar bireyselleşmiş, bencilleşmiş, yalnızlaşmıştır.
13
EĞİTİM NEDİR? NASIL OLMALIDIR?
Eğitim sadece bilgi aktarmak, bilgi kazandırmak değildir; olmamalıdır da! Eğitim, aynı zamanda, davranış kazandırmak, yeni davranışlar edindirmektir. “Sadece okumakla, diploma ile “adam (insan)” olunmuyor”, sitemini çokça işitmiyor muyuz?.. Eğitim, başarılı olduğu kadar iyi, erdemli insan yetiştirmeyi hedeflemelidir.
14
Kuralsız bir yaşam olur mu veya kuralsız bir yaşam, iyi midir?
Asla değil!.. Hayat, sadece para, makam, şöhret, zevk, yakışıklılık, güzellikten ibaret değildir. Aşırı (sınırsız) özgürlük, bireylere ve topluma zarar verir, toplumsal düzeni sarsar; sorumsuzluğa hatta ahlaksızlığa dönüşür. Aşırı özgürlük, huzursuzluğa, çatışmalara yol açar; bu bakımdan, özgürlüğün aşırısı pek istenmez, kabul görmez.
15
Kurallar, çiğnenmek için değil uyulmak için vardır; toplumun huzuru, bireylerin emniyeti için vardır. Kuralları çiğnemek kahramanlık değil sapkınlıktır. Değerlere karşı çıkmak, onların gereksizliğini savunmak, anarşizmdir; karmaşaya, huzursuzluğa, düzensizliğe yol açar. Değerlere karşı gelmek, toplumsal düzene karşı gelmektir.
16
Dünya, bazılarının söylediği gibi/ kadar kötü değil
Dünya, bazılarının söylediği gibi/ kadar kötü değil! Dünya, değerlerle güzeldir, değerlerle güzelleşir. Güzel bir dünya olmasını istiyorsanız, değerleri yaşayın ve yaşatın. Daha iyi bir insan olmak, mümkündür. Var mısınız kendinizi yenilemeye!.. Yeni bir insan, iyi bir insan olmaya!.. İyi insan olabilmek için değerleri öğrenmek ve onlara uymak gerekir. Değerlere sahip insan, değerli insandır.
17
“Sen, anılması güzel olan bir söz ol
“Sen, anılması güzel olan bir söz ol. Çünkü insan, kendisi hakkında söylenen güzel sözlerden ibarettir.” (Mevlana)
18
ÖZDENETİM = OTOKONTROL
Özdenetim, kişinin kendini sürekli kontrol altında tutmasıdır; nerede, nasıl davranacağını bilmesi ve ona göre davranmasıdır. Kişinin duygularına ve düşüncelerine hakim olması; zararlı davranışlarda bulunmama kararlılığıdır. İç denetimdir.
19
ÖZDENETİM Kişinin, uyarılara gerek kalmadan ne yapmasını ve nasıl yapması gerektiğini bilmesidir. Bu, bazı kuralları bilmekle ve kendine hakim olmakla mümkündür. Bir davranışı yapmadan veya bir sözü söylemeden evvel düşünmek gerekir. Eğer faydası olacaksa, başkasına zarar vermeyecekse davranmak ve söylemek gerek!
20
ÖZDENETİM SAHİBİ OLANLAR
Daha başarılıdır, Daha çok sevilir ve sayılırlar, Örnek gösterilirler, Daha mutludurlar. KENDİMİZİ KONTROL EDEBİLMELİYİZ!
21
ÖZDENETİM HİKAYESİ SÖNDÜRÜLEN KANDİL
Devlet başkanı, ikinci halife Hz. Ömer, bir gece vakti, makamında çalışırken dostlarından biri, onu ziyarete gelmişti… Halife Ömer, arkadaşına, işlerini bitirene kadar beklemesini söyledi. Birtakım evraklarla uğraşıyordu. Az sonra kalktı ve kenarda duran kandili yaktı; diğerini söndürdü. Arkadaşı şaşırmıştı. “Kandil zaten yanıyordu. Yanmakta olan bir kandili söndürüp, diğerini niye yaktın?” dedi. Hz. Ömer’in cevabı ibretlikti: “Söndürdüğüm şu kandil, devlete aittir; devlet parası ile alınmıştır. Devlet işlerini görürken onu kullanırım. Şimdi yaktığım kandil ise kendi paramla aldığım kandil. Sen, şu an devlet işi için değil benimle özel görüşme için buradasın. Ben bu iş için devletin parasıyla aldığım kandili yakmaya utanırım. Buna hakkımız yok!” demiş. Arkadaşı, Hz. Ömer’in hak ve adalet anlayışına, bir kez daha hayran kalmıştı.
22
Yunus Emre, “İyiliğe iyilik, her kişinin karı, Kötülüğe iyilik, er kişinin karı, İyiliğe kötülük, şer kişinin karı!” demiş; haklı! İyiliğe, herkes iyilikle karşılık verir; önemli olan kötülüğe iyilikle karşılık vermektir; bunu yapabilen kişi, erdemli, iyi kişidir.
23
ÖZDENETİM HİKAYESİ… NASIL KONUŞULACAĞINI BİLMEK
DÜNYANIN EN TATLI VE EN ACI ŞEYİ DİL’DİR! İhtiyar bir bilge, öğrencilerini denemek için onlara şöyle bir soru sordu: -Evlatlarım, dünyanın en tatlı ve en acı şeyi nedir, söyler misiniz bana? Öğrenciler, bir süreliğine sessizce düşündüler; sonra içlerinden biri: -Dildir efendim! dedi. İhtiyar bilge sordu: -Neden evladım? Dil nasıl olur da hem acı hem tatlı olur?.. Genç, cevap verdi: -Efendim! Dünyanın en lezzetli şeyi dildir; çünkü dil, hakikati, gerçekleri, iyilikleri anlatır, insanlara moral ve cesaret verir; hele hele dili, üslubuyla kullanabilirsek tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır. Dünyanın en kötü şeyi de dildir. Söylediği yalanlarla kalpleri yaralar, gönülleri yıkar, insanları saptırır, toplumları felakete sürükler. Bıçak yarası kapanır, unutulur; ama dil yarası unutulmaz! İhtiyar bilge, cevabı beğenmişti.
24
AHİ EVRAN’IN BUYURDUĞU GİBİ; “ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OLMAK”TIR.
ÖZDENETİM AHİ EVRAN’IN BUYURDUĞU GİBİ; “ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OLMAK”TIR. Dersimiz.com
25
SAYGI… Saygı, başkalarını rahatsız etmemek; başkalarına karşı, dikkatli özenli ve ölçülü davranmaktır. Saygı görmek için saygı göstermek gerekir; saygılı olmayana, saygı duyulmaz! Size saygı gösterilmesini istiyorsanız; saygılı olmanız gerekir. Kültürümüzde küçükler sevgiye, büyükler saygıya layık görülmüştür.
26
Saygı, medeni insanların en önemli özelliğidir.
Başkalarını aldatmak, saygısızlıktır; Verilmiş sözü tutmamak, saygısızlıktır; Doğayı kirletmek, saygısızlıktır… Demokrasinin temelinde, saygı vardır; fikirlere, inançlara… saygı!
27
HACI BEKTAŞ VELİ: “İNCİNSEN DE, İNCİTME!” DEMİŞ… SAYGI, İŞTE BUDUR!
28
KÜLTÜRÜMÜZDE İNSANIN DEĞERİ
Kültürümüz insana değer veren, saygı duyan bir kültürdür. Kültürümüze göre insan, eşref-i mahlukattır; yani yaratılmışlar içinde en şerefli, en değerli varlıktır. Allah, insanı özel yaratmış; insana, kendinde bulunan bazı özellikleri vermiştir; akıl, irade, hürriyet, konuşabilme… gibi! İnsan, bu bakımdan, Allah’a en yakın varlıktır. Allah, insanı muhatap almış; ona din göndermiş ve onu sorumlu tutmuştur; kainatı ve içindekileri insan için, insana hizmet için yaratmıştır. Bu sebeple insan, değerlidir. İnsanı kırmak, Kabe’yi kırmak gibidir. İnsana hizmet etmek, ikramda bulunmak, güler yüz göstermek, sevaptır; sadakadır; ibadettir… Saygı, sevgi ve hoşgörü dolu bir dünya, cennete benzemez mi? Bir Müslümanın davranışlarını belirleyen temel ilke: ALLAH rızası’dır; ALLAH rızası olmalıdır.
29
Anne Babaya Saygı ve Sevgi:
Kişi, önce, anne ve babasını sevmeli, onlara saygı göstermelidir; çünkü onlar aracılığıyla dünyaya gelmiştir; varoluş sebebimiz, anne ve babamızdır. Bebeklikten çocukluğa, gençliğe ve yetişkinliğe kadar yetişmemiz süresince bize sabreden, besleyen, eğiten ve yetiştiren… anne ve babamızdır. Anne ve babanın, üzerimizde büyük hakları, büyük emekleri vardır. Hani derler ya, “yemedik yedirdik, giymedik giydirdik”, gerçekten de öyledir; ne yazık ki pek çok kişi, evlenip çocuk sahibi olduğunda bunu fark eder… Hastalandığımızda, sabahlara kadar başımızda bekleyen, başımıza kötü bir şey gelmesin diye üzerimize titreyen, dualar eden anne ve babamızdır. Onları kırmamak, üzmemek; yaşlandıklarında, ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara yardımcı olmak gerekir. İhtiyarlar için en iyi huzur evi, çocuklarının evidir. Gün gelecek, sizler de anne, baba olacaksınız; sizler, anne ve babalarınıza nasıl davranırsanız çocuklarınız da sizlere o şekilde davranır... Çocuklarınızın size, saygısız, kaba ve mesafeli davranmasını ister misiniz?... Kültürümüzde, anne babaya saygının bir ifadesi olarak, işlerinde kendilerine yardımcı olunur, onların yanında kötü ve küfürlü konuşulmaz, yüksek sesle konuşulmaz, ayak uzatılmaz…
30
Öğretmene Saygı: Öğretmenler, yetişmemizde ve bilgilenmemizde emeği olan; bizleri hayata ve mesleğe hazırlayan kişilerdir! Üzerimizde hakları, emekleri vardır. Gün içinde, uyanık geçirdiğimiz zamanın büyük bir kısmını, belki de ailemizden çok, öğretmenlerimizle geçiririz... Okul, adeta, ikinci evimizdir. Öğretmene kabalıkla, saygısızlıkla itiraz edilmez; itiraz edilecek bile olsa üslupla, yumuşaklıkla, saygıyla itiraz edilir. Öğretmenler, “bilen” ve “öğreten” kişiler olduğundan, kültürümüzde, saygıya değer kabul edilirler. Kültürümüzde, öğretmene saygının yeri büyüktür; onlar yarınların büyüklerini, toplumu eğiten, yetiştiren kişilerdir; saygıya, hürmete layıktırlar. Kültürümüzde, öğretmene saygı gereği ayağa kalkılır, ön iliklenir, eli öpülür, sözü kesilmez; öğretmenden izin alınarak söze başlanır. Hz. Ali, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi (hizmetçisi) olurum” diyerek, öğretmene olan saygısını dile getirmiştir.
31
“Komşu, komşunun külüne muhtaçtır” atasözü, komşunun komşuya destek olması gerektiğine işaret eder. Akraba ve komşuya ikramda bulunmak, bize ait, güzel bir gelenektir. Eskiden, evde pişen yemeklerden, “kokusunu almışlardır” diyerek, birer tabak da yakın komşuya gönderilirmiş! Bugün hala kullanılan, “komşuda pişer, bize de düşer” sözü, bu geleneğimizi hatırlatır. Kandil gecelerinde, yakınlarımızın doğum ve vefat yıldönümlerinde komşulara helva, lokma ikram edilirmiş… Güzel ve örnek bir davranış! Bu geleneği, bugün de, devam ettiren aileler var. Akraba ve komşuya, rahatsızlık vermekten kaçınmalıyız. Komşu, komşuya sabreder, destek olur. Komşu ve akrabaya saygı, birlikte yaşamanın gereğidir. İyi komşuluk ilişkileri, apartmanı ve sokağı güvenilir hale getirir; bugün, buna ne çok ihtiyacımız var, öyle değil mi?.. Toplumu, yaşanılır veya çekilmez yapan, komşuların, insanların, birbirlerine yaklaşımıdır. Bu sebeple atalarımız, “ev alma, komşu al” demişler; komşuluğun önemine, yararına dikkat çekmişler… Herkes, ektiğini biçer. Güvenilir bir apartmanda, güvenilir bir sokakta yaşamak istiyorsanız, komşularınıza saygılı olun.
32
Bayrağa Saygı: Milletlerin, kendilerine ait, sembolleri vardır; bayrak, bu sembollerden biridir. Bayraklar, sade birer bez parçası değildir; bayrakların anlamları vardır; bayraklar, mana yüklü sembollerdir. Bayrağa saygı, millete saygıdır. Bayraklar, milletlerin inançlarına göre şekil alırlar: Avrupalı birçok ülkenin bayrağı, üç renklidir; bu, Hıristiyanlıktaki teslis (üçleme) inancının yansımasıdır veya onların bayraklarında haç vardır. İslam ülkelerinin bayraklarında ise hilal veya yıldız vardır. Bizim bayrağımız, kırmızı zemin üzerine beyaz ay ve yıldızdan ibarettir. Bayrağımız rengini, şehitlerin kanından almıştır. Bayrak, şehitlerin hatırasıdır; bayrağa saygı, şehitlere ve onların hatıralarına saygıdır. Bayrağımızdaki hilal, Allah’ın; yıldız ise peygamberin simgesidir; bayrağa selam duran, Allah’a, peygambere, şehitlere selam durmuş gibi olur. Bayrağa, bu sebeplerle saygı duyulur, selam durulur. Bayrak, milletin namusudur; çiğnenmez, yere atılmaz, üzerine basılmaz, yırtılmaz, yakılmaz.
33
ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK = TEVAAZU
Tevazu, büyüklenmemek (kibirlenmemek), başkalarına karşı üstünlük duygusuna kapılmamaktır. Tevazu, başkalarını küçümsememek; kendini öne çıkarmamak, büyüklenmeden olduğu gibi görünmektir; bencillikten arınmak, övülmeyi sevmemektir. Tevazu sahibi olana, mütevazi denir. Tevazu sahibi, başkasına saygı duyar, iltifat eder; kendine değil başkasına öncelik tanır; hatırşinastır. Tevazu, yetersizlik değildir; insanın, kendini küçük görerek alçalması, değerini düşürmesi değildir. Tevazu, insanın değerini düşürmez; aksine, ona değer katar. Tevazu sahibi kişiler, toplumsal yaşamda sevgiyle, saygıyla karşılanır; değer görürler.
34
Başkalarını kusurlu, kendini kusursuz görmek en büyük kusurdur
Başkalarını kusurlu, kendini kusursuz görmek en büyük kusurdur! Başkalarının ayıpları ve kusurlarıyla meşgul olan, kendi ayıplarını ve kusurlarını göremez. Tevazu sahibi bir insan, başkalarının ayıplarıyla, kusurlarıyla ilgilenmez; kendi kusurlarını, ayıplarını düzeltmeye çalışır; bu da onu, saygın yapar; olgunlaştırır. Başkalarının kusurlarını gören onların iyiliklerini, iyi taraflarını göremez; bu durum, huzursuzluğa ve çekişmeye yol açar, birlikte yaşamaya engel olur. Atalarımız, “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.” demiş… Kusurların fark edildiği, dillendirildiği yerde, sevgi ve huzur olmaz; mutsuzluk, gerginlik olur.
35
“Camın kirini gören, dışarının güzelliğini göremez.”
Kusur arayacağımıza, iyilikleri ve güzellikleri görelim; iyilikleri ve güzellikleri anlatalım; o zaman göreceksiniz ki, yarınlar, bugünlerden daha güzel olacak! Kötülüğü, örnek bile olsa gösterme, anlatma; çünkü örnek, örnek alınır…
36
ÇALIŞKANLIK… Her ne işle meşgul isek, onun iyisini yapmak, iyisini yapmaya gayret etmektir. Yaptığımız şeyin verimli olmasına gayret etmektir. KİŞİYİ BAŞARIYA GÖTÜREN YOLDUR! ÇALIŞMA, BİR ALIŞKANLIKTIR. HERŞEYİ ZAMANINDA YAPMALISINIZ; ERTELEMEYİN, VAKİT KAYBETMEYİN.
37
ÜŞÜYEN İNSAN, ATEŞİ DÜŞÜNEREK ISINAMAZ…
ACIKAN İNSAN, NEFİS YEMEKLERİ DÜŞÜNEREK, AÇLIĞINI GİDEREMEZ… SENDE SADECE ÇALIŞMAK GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNEREK, BAŞARILI OLAMAZSIN… GÜN, 24 SAATTİR; İYİ KULLANAN, BAŞARILI OLUR.
38
ÇALIŞMANIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL: MAZERETLER
ÇALIŞMAK İSTEMEYEN, MAZERET ÜRETMEDE MAHİRDİR! TEMBELİN, BAŞARILI OLDUĞU TEK ŞEY MAZERET ÜRETMEKTİR! ÇALIŞMAK HELE HELE BAŞARMAK İSTEYEN, MAZERETLERİ ORTADAN KALDIRMAYA GAYRET EDER. ÇALIŞKAN İNSANLARIN İLK İŞİ, AMACA ULAŞMA YOLUNDAKİ ENGELLERİ ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞMAKTIR!
39
Günde 2 saatini boşa harcayan bir insanın,
Yılda yaklaşık 700 saati boşa geçer. Bu da, geceli – gündüzlü yaklaşık 29 GÜN = 1 AY eder.
40
ORTALAMA BİR TÜRK VATANDAŞI…
GÜNDE...3 SAAT YILDA… 1095 SAAT TV İZLİYOR. BU, GECELİ GÜNDÜZLÜ 45 TAM GÜN DEMEKTİR. OYSA… ÜLKEMİZDE İLKÖĞRETİM DÜZEYİNDE BİR ÖĞRENCİ, YILDA 1048 SAAT DERS GÖRMEKTEDİR!... BU SÜREDE YAVAŞ BİR OKUMA İLE SAYFALIK BİR KİTAP BİTİRİLEBİLİR!...
41
OLUMSUZ ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİNE, SON VERİN
OLUMSUZ ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİNE, SON VERİN. OLUMSUZ ARKADAŞLIKLAR, VAKİT KAYBETTİRİR. KESİNLİKLE ERTELEMEYİN. SADECE SINIFINIZDAKİ ARKADAŞLARINIZLA YARIŞMAYACAKSINIZ; ÜLKENİN HER YERİNDEKİ ÖĞRENCİLERLE YARIŞTIĞINIZI UNUTMAYIN.
42
BİR BAŞARI HİKAYESİ… AZMİN ZAFERİ
Bir kurbağa sürüsü, ormanda ilerlerken içlerinden ikisi, çukura düşmüş… Diğer kurbağalar, çukurun etrafına toplanıp çaresizce bakınıyorlarmış. Çukur, bir hayli derin olduğundan düşen arkadaşlarının, zıplayıp dışarı çıkmaları mümkün görünmüyormuş... Yukarıdaki kurbağalar, çukurdaki kurbağalara, “çukurun çok derin olduğunu, dışarı çıkmalarının mümkün olmadığını, boşuna çabalamamaları gerektiğini” söylüyorlarmış… Ancak çukura düşen kurbağalar, arkadaşlarının söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkabilmek için çabalayıp duruyorlarmış. Biraz zaman geçtikten sonra yukarıdakiler, kendi aralarında, ölümün onlar için tek kurtuluş yolu olacağını söylemeye başlamışlar... Sonunda kurbağalardan biri, söylenenlere inanmış ve mücadeleyi bırakmış. Diğeri ise çabalamaya devam etmiş. Yukarıdakiler, ona, “çırpınıp durarak acı çektiğini, boşuna yorulduğunu” söylemişler. Ancak çukurdaki kurbağa, arkadaşlarının umut kırıcı sözlerine aldırmadan, bir kez daha, kuvvetle zıplamış ve çukurdan kurtulmayı başarmış… Olumsuz düşüncelere ve olumsuz sözlere kulak asmayın! Başaracağınıza inanın, çalışın! Başaramayacağına inanan, vazgeçer; başaramaz.
43
ÇALIŞMAYAN, BAŞARAMAZ. BAŞARANLAR, ÇALIŞANLARDIR!...
44
YAŞAMIN YANKISI Bir adam ve oğlu, ormanda, birlikte yürüyüş yapıyorlarmış. Çocuğun, ayağı takılıp düşünce canı yanmış ve “Ahh!”' diye bağırmış. Aynı sesin, ilerdeki kayalıkların oradan da geldiğini duymuş. Şaşkınlık ve merakla; - ''Sen kimsin?'' diye bağırmış. Aldığı cevap, “Sen kimsin?” olmuş. Cevaba kızıp, - ''Sen bir korkaksın!'' diye bağırmış... Kayalıklardan gelen ses, “Sen bir korkaksın!” olmuş. Çocuk babasına dönüp; - ''Baba ne oluyor böyle, bu da ne?'' diye sormuş. Babası; - Oğlum, dinle ve öğren! demiş; kayalıklara dönüp, ''Sana hayranım!'' diye bağırmış. Gelen cevap, ''Sana hayranım!'' olmuş. Baba tekrar bağırmış, ''Sen muhteşemsin!” Gelen cevap, ''Sen muhteşemsin!”. Çocuk daha da şaşırmış, ne olduğunu anlayamıyormuş… Babası, çocuğa dönerek, şöyle devam etmiş; - ''Buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam, daima sana, senin verdiklerini geri verir. Yaşam, yaptığımız davranışların yansımasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan, insanlara daha çok saygı duy… İnsanların sana karşı iyi olmasını istiyorsan, sen de başkalarına karşı iyi olmalısın. Bu kural, yaşamımızın bir parçasıdır, her zaman geçerlidir.''
45
“İYİLİK PEŞİNDE KOŞANLAR, İYİLİK;
MEVLANA: “İYİLİK PEŞİNDE KOŞANLAR, İYİLİK; KÖTÜLÜK PEŞİNDE KOŞANLAR, KÖTÜLÜK BULUR!” DEMİŞ…
46
Ne ekersek, onu biçeriz. Daha güzel bir dünya oluşturmak elimizde; tek tek, hepimize bağlı! Kendi elimizle, dünyamızı mahvetmeyelim. Daha güzel bir dünya mümkün; daha güzel bir dünya için “çorbada tuzumuz olsun.” “UZUN YAŞAMAK İÇİN DEĞİL DOĞRU YAŞAMAK İÇİN ÇABALAMALIYIZ.” (SENECA)
47
SAKARYA VE CİVARI İL VE İLÇELERDE ÖĞRENCİLERE SEMİNER VERİLİR. feridun
SAKARYA VE CİVARI İL VE İLÇELERDE ÖĞRENCİLERE SEMİNER VERİLİR.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.