Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi"— Sunum transkripti:

1 Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi

2 Ülkeler eğitim politikalarını belirlerken, yetiştirmek istedikleri nesillerinin temel değerlerinin neler olması gerektiği ve ülkenin ne tür insan gücüne gereksinimi olduğunu göz önünde bulundurmak durumundadırlar. Türkiye’de 23 Nisan 1920’de Ankara’da BMM’nin toplanması ile birlikte bir ulusun yeniden doğuşunun eğitimle mümkün olabileceğinin bilinci ile adım adım devrimlerin gerçekleştirilmesi üzerine çalışmaların başlatıldığı görülmektedir.

3 Türkiye Cumhuriyeti’nde “Aydınlanma Dönemi” olarak da nitelendirilebilecek yeni bir dönem başlarken yeni bir insan tipi yaratma çıkış noktası olmuştur. Eğitim politikaları çerçevesinde gerçekleştirilen devrimler, eğitim şuraları, heyeti ilmiyeler Türkiye eğitim sisteminin oluşmasına ve örgütlenmesine temel oluşturmuştur.

4 CUMHURİYETİN KURULUŞ YILLARINDA EĞİTİM VE EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Türkiye Cumhuriyetinin yılları arasındaki ilk devresi Atatürk devrimleri ile karakterize edilmektedir. Bu dönem eğitim politikası açısından ise “millîleştirme” dönemi olarak nitelendirilebilmektedir. Ulu Önder Mustafa Kemâl Atatürk, İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasının hemen ardından 29 Ekim yılında Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Atatürk, Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra ülkeyi çağdaş, ileri ve uygar devletler seviyesine yükseltmek için çalışmalara başlamıştır.

5 Türkiye Cumhuriyeti her alandaki yenilikler ve devrimlerle gelişebilir ve çağdaş medeniyetler arasında kendine yer bulabilirdi. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş bir ulus olmanın en başta gelen şartı olarak eğitimi görüyordu. Temelde Atatürk’e göre gerçek hedef ve mutluluğa erişmede iki orduya gereksinme vardır. Bunlardan biri asker ordusu, diğeri ise kültür ordusudur. Asker ordusunun sağladığı verimli sonuçların ortadan kaybolmaması kültür ordusuna bağlıdır. Bu da bilim ve teknik ilkelerini önder edinmekle mümkün olabilmektedir. Çünkü o döneme gelinceye dek Avrupa, özellikle bilim ve sanayi alanında olabildiğince ilerlemiş, Osmanlı Devleti ise bu yenilikleri ve gelişmeleri sadece izlemekle yetinmişti.

6 Osmanlı Devleti’nin kullandığı yazı dili doğrudan Arapça değildi
Osmanlı Devleti’nin kullandığı yazı dili doğrudan Arapça değildi. Arapça, Farsça ve Türkçe ögelerinden oluşmuş Osmanlıca adı verilen bir yazı diliydi. Gerek bu alfabede yer alan sesler ve gerekse bunların seslendirilişindeki problemler bu alfabenin öğrenilmesindeki en başta gelen zorluklardandı.

7 Bunun yanı sıra özellikle matbaanın Avrupa’dan asırlar sonra Osmanlı Devletine girmesi, okuma-yazma oranının düşük olmasının en başta gelen sebeplerindendir. Oysa Avrupa’da matbaanın icadıyla basılan kitapların sayılarında büyük bir artış olmuş, okur-yazar oranı kısa bir zaman dilimi içerisinde gittikçe yükselmiş, bu da toplumun hemen hemen her alanına gelişme olarak yansımıştı.

8 Cumhuriyetin kuruluşundan önce gerek medreselerde, gerekse diğer okullarda daha çok dini ilimler üzerinde duruluyordu. Fenni ilimlerle ilgili dersler de vardı. Fakat programda bunların yeri daha sınırlıydı. Cumhuriyetin ilanıyla -özellikle de Tevhid-i Tedrisat Kanununun kabulüyle- eğitimde laikliğe ilk yönelim olmuştur. Bunların yanı sıra özellikle kız çocuklarının okullara gönderilmemesi de toplumdaki eğitim seviyesindeki düşüklüğün başta gelen sebeplerindendi.

9 Osmanlı Devleti döneminde ülkenin farklı yerlerinde medreseler vardı
Osmanlı Devleti döneminde ülkenin farklı yerlerinde medreseler vardı. Bu medreselerin yanı sıra özellikle İstanbul’da kimi yabancı girişimcilerin atılımıyla kurulan özel okullar da kendini göstermeye başlamıştı. Ancak bu kurumlardaki, gerek eğitim-öğretim programları gerekse Türk kültür ve geleneklerine karşı takınılan olumsuz tavır toplumu rahatsız edici düzeydeydi. Dolayısıyla bunların da kontrol altına alınmaları gerekiyordu. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ülkemizdeki eğitim durumu genel olarak bu şekildeydi.

10 CUMHURİYET DÖNEMİ EĞİTİM POLİTİKALARI VE BU ALANDA YAPILAN DEVRİMLER
Atatürk’ün cumhuriyeti kurduktan sonraki ilk amacı ülkeyi çağdaş, uygar devletler seviyesine çıkarmaktı. Bunun ilk yolu da eğitimden, eğitim politikasının yenilenerek akla, bilime ve çağa daha uygun hâle getirilmesinden geçiyordu. “Türkiye’nin millî eğitim siyasetini, her basamağında, tam bir açıklıkla ve hiçbir duraksamaya yer vermeyen bir aydınlıkla belirtmek ve uygulamak gerekir.” sözleri ile Atatürk, bilimin aydınlığından, açıklığından, korkmadan, onlardan yararlanarak millî eğitim politikaların saptanıp uygulanmasının kaçınılmaz bir durum olarak belirtmiştir.

11 Atatürk döneminde kültürel yapının yeniden inşası, Batı medeniyetine uyum sağlayacak şekilde gelişmiş, ulusalcı ve çağdaş bir insan tipi meydana getirmeye yöneliktir. Eğitim sistemi ve hedefleri de, bu “yönelmeye” paralel bir şekilde düzenlenmiştir. İnkılapların başarıya ulaşması eğitim politikalarına ve bu alanda yapılan inkılapların başarılarına bağlı olduğunun bilincinde olan Mustafa Kemal Atatürk, yeni eğitim politikalarının ve eğitim devrimlerinin uygulanmasında her zaman ve her yerde öncü bir kimliğe bürünerek en başta gelen rolü üstlenmiştir.

12 Her ülkenin eğitim sistemi, o ülkenin gelecekteki durumu ile yakından ilişkilidir. Eğitimde de amaç, kültürü ve millî özellikleri yükseltmektir. Gelecek kuşkların eğitilmesinde, toplumun beklentilerini karşılayacak şekilde yetiştirilmesi gerekir. Bunda da Milli Eğitimin rolü büyüktür. Özellikle Cumhuriyetin kuruluş yıllarından başlayarak eğitimin başlıca amacı, bütün okullarda Cumhuriyet rejiminin gerektirdiği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin gereksinim duyduğu kuşakları yetiştirmek olmuştur.

13 Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından, millî ve demokratik bir eğitim programı çizilerek öğretimin birleştirilmesi sağlanmıştır. Ardından üniversite reformu getirilmiş, Latin alfabesi kabul edilmiştir. Yine dil ve millî tarihi korumak ve doğru öğrenmek amacıyla Türk Dil ve Türk Tarih Kurumları kurulmuştur.

14 Cumhuriyetin kurulmasının ardından eğitim politikasının oluşturulmasında atılan ilk adım Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü olmuştur. Bu kanunun içeriğine geçmeden önce Osmanlı Devleti’ndeki eğitim kurumlarına göz atılacak olursa dikkat çeken belli başlı noktalar vardır. Bunların başında 18.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı örnekli askerî okulların ve Tanzimat Fermanının ilanından sonra yine Batı örnekli İdadi, Rüştiye ve Sultani gibi ortaöğretim ve ilköğretim okullarının açılması gelir. Maarif Nezaretine bağlı olan bu okulların yanı sıra, Şer’iye ve Evkaf Nezaretine bağlı medreseler ve sıbyan mektepleri de varlıklarını sürdürmekteydi.

15 Yeni açılan bu mekteplerde bazı yeni derslerin yanı sıra, dinî ibadetlerin konuları arasında yer aldığı dersler de okutuluyordu. Buna rağmen medreseler, bu okullara her fırsatta tepkilerini göstermekten geri durmuyorlardı. Tüm bunların yanı sıra azınlıklarca kurulan yabancı okullar da ülkeyi bir örümcek ağı gibi sarmış, ülkede istedikleri gibi at oynatır duruma gelmişlerdi. Bu kurumlarda ortak bir amaç da olmadığından birbirlerine taban tabana zıt görüşte insanlar yetiştiriliyor, yetiştirilen bu nesillerden de ülkenin menfaati için yararlanılamıyordu.

16 İşte tüm bu sakıncalar Osmanlı Devleti döneminde de ülkede yaşayan aydınlarca fark ediliyordu. Ancak bu konuda birlik sağlanmadıkça bu olumsuzlukların önüne geçilemiyordu. Cumhuriyetin kuruluşunun ardından eğitimdeki bu olumsuzluğu gören Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu duruma son vermenin eğitim ve öğretimi birleştirmeden geçtiğini görmüş ve bu amaçla da, 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkarılmasına öncü olmuştur.

17 Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla; eğitim ve öğretim kurumlarının hepsi de o dönemki Milli Eğitim Bakanlığı olan Maarif Vekâletine bağlanmış, bu sayede de eğitim işleri tek elden yürütülmeye başlanmıştır. Yine bu kanunun yürürlüğe girmesinin hemen ardından özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde eğitim sisteminde adeta bir kambur haline gelen medreseler kapatılmış, buradaki öğrenciler ilk, orta, lise ve öğretmen okullarına aktarılmıştır.

18 Eğitim ve öğretimde birliğin sağlandığı bu kanunla, Türk eğitimine “millî”lik vasfı kazandırılmış, ayrıca milli kültür anlayışında bütünlüğün sağlanması noktasında da önemli bir adım atılmıştır.

19 Eğitim alanında atılan ikinci büyük adım ise Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulü olmuştur. Arap alfabesinin kullanımındaki zorluklar nedeniyle özellikle Tanzimat Fermanı’ndan sonra birkaç kez Latin harflerine geçme çalışması yapılmış ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bunun yerine dilde sadeleşmeye gidilmiş, Arapça ve Farsça tamlamalar olabildiğince dilden atılmaya çalışılmıştır.

20 Alınan bu önlemlerle, yine de halkın cahil kalmasının önüne geçilememiştir. Kurtuluş Savaşının kazanılmasının ardından eğitime yönelen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu amaçla alfabede bir yenileşmeye gidilmesine karar vermiştir. Halkın, sadece %10 kadar bir oranının okuma-yazma bilmesi O’nun en büyük rahatsızlığıydı. Bu amaçla çok kısa bir sürede Arap alfabesi yerine Türkçe’nin yapısında bulunan ç, ğ, ö, ü, ı gibi harfleri de bünyesinde barındıran Latin alfabesi kabul edildi.

21 Bu tarihten sonra gazeteler bir süre daha hem eski hem de yeni alfabeyle yayımlandı. Ancak kısa bir süre sonra toplum, bu alfabeye uyum sürecini aştı; gazeteler ve mecmualar artık sadece Latin harfleriyle çıkarılmaya başlandı.

22 Cumhuriyetin kuruluşundan sonra eğitim alanında atılan üçüncü büyük adım ise, bugünkü adları Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyetlerinin kurulması olmuştur. O dönemde Avrupalılar, Türkleri ikinci sınıf ırk olarak kabul ettikleri sâmi ırkından sayıyorlardı. Buna karşın Ulu Önder, Türklerin sami ırkından değil, tıpkı Avrupalılar gibi ari ırktan yani beyaz ırktan geldiğini düşünüyordu.

23 Atatürk Osmanlı Devleti’ndeki tarih anlayışına da karşı çıkıyordu
Atatürk Osmanlı Devleti’ndeki tarih anlayışına da karşı çıkıyordu. Ona göre, Türklerin tarihi 1071 Malazgirt Zaferi’nden çok daha öncelere, hatta Orta Asya’dan da öncelere dayanıyordu. Bu sebeple Ulu Önder, Türk tarihini açığa kavuşturmak, Türklerin üstün bir ırk olan ari ırktan geldiğini ispatlamak ve gençlere Türk Tarih ve Millî Kültürünü doğru bir şekilde öğretmek ve aşılamak amacıyla 1931 yılında Türk Tarih Kurumunu kurdu ve sık sık toplantılarına katıldı.

24 Türk Tarihi üzerine çalışmalara bu şekilde öncülük eden Ulu Önder Mustafa Kemal, toplumun ayakta durmasında, birlik ve beraberliğinin sağlanmasında en büyük rolün dile ait olduğuna inanıyordu. Bu amaçla Atatürk, Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunun hemen ardından dil çalışmalarına başladı. Atatürk, Türk dilinin geçmişine yönelik araştırmalar yapılması ve Türk Dilinin layık olduğu yere getirilmesi amacıyla da 1932 yılında Türk Dil Kurumu’nu kurdu ve bu kuruma büyük destek verdi.

25 Cumhuriyetin ilanından sonra eğitim alanında atılan bir diğer önemli adım da üniversite reformuydu. Cumhuriyetle beraber, artık Darülfünûna daha fazla önem verilmeye başlanmış, 1924 yılında da Darülfünûna tüzel kişilik tanınmıştı. Aslında 1933 yılındaki reforma dek Darülfünûndan beklentiler boşa çıkmıştı. Bunlar, Darülfünûn’un devrimlere karşı olumsuz tavır takınması ve toplum yararına bilimsel araştırma ve çalışmaların yapılmamasıydı. İşte tüm bu olumsuzluklar, hükümetin Darülfünûn üzerine eğilmesine sebep oldu. 1932’de İsviçre’den getirilen Prof.Dr. Albert Malche’nin verdiği rapor doğrultusunda 1933 mayısında çıkarılan yasayla Darülfünûn kaldırılmış, yerine Eğitim Bakanlığına bağlı İstanbul Üniversitesi kurulmuştu.

26 Cumhuriyetin kuruluşunun hemen ardından inkılâpların yerleştirilmesi ve devamlılığının sağlanması amacıyla önemli adımlar atılmış, atılan bu adımlar kısa zaman dilimi, içerisinde meyvelerini vermeye başlamıştır. Okul açma, öğretmen yetiştirme, öğretmenlerin dengeli dağılımı ve benzeri konularda bazı ölçütler konulmaya ve belli politikalar izlenmeye çalışılmıştır.

27 Tüm bu önemli inkılâpların ardından Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren günümüze kadar eğitim öğretim alanında atılan önemli adımlar şunlardır: Özellikle 1940’lı yıllara kadar halk eğitimine önem verilmiştir. 1945 yılından itibaren, eğitim bilimlerindeki gelişmeler, kara Avrupası’nın etkisinden çıkarak ABD’deki eğitim görüşleri ve uygulamalarının etkisine girmiştir. Bir süre, köy için eğitim ve öğretmen konusunda önemle durulmuştur.

28 • Eğitimin geliştirilmesinde zaman zaman Batılı eğitimcilerden yardım umulmuştur.
• 1961’de eğitim planlamasında istişari (danışılan) bir kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur. •1961 Anayasasının 114. maddesi, idarenin her türlü eylemlerine karşı yargı yolunu açtığı için, bu tarihten sonra, öğretmenin verdiği sınav notuna karşı, öğrencinin idare mahkemesine itiraz edebilme hakkı doğmuştur.

29 Zaman zaman, eğitim sorunlarının tartışıldığı şuralar toplanmıştır.
Hükümetler kendi partilerinin isteklerini eğitime aşırı ölçüde yansıtmışlar, bu nedenle istikrarlı bir millî eğitim politikası izlenememiştir. Çok partili rejime geçildikten sonra, mahalli seçmeni tatmin etmek için gerçek gereksinimler düşünülmeden çeşitli yerlerde pek çok okul açılmıştır.

30 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu çıkarılmış, millî eğitimin amaçları ve ilkeleri toplu ve ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Bu kanun 1983 yılında kısmen değiştirilmiştir. 6 Kasım 1981 tarihinde 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu yayınlanmış, yükseköğretimin yeniden kapsamlı bir düzenlenmesine gidilmiştir.

31 1992 yılında yaş sınırı aranmayan ve kitle iletişim araçları aracılığıyla genel lise programlarına göre öğretim yapacak “Açıköğretim Lisesi” kurulmuştur. Öğretmen yetiştirmede zaman zaman nitelik gözetilmemiş, öğretmenlik mesleği, toplumda layık olduğu düzeye yükselememiştir.

32 Zaman içinde ortaöğretim kurumları çeşitlenmiş, genel liselerin ve meslek liselerinin yanı sıra, farklı anadolu liseleri kurulmuştur. 1997 yılında kesintisiz 8 yıllık eğitime geçilmiştir. 1997 yılında Eğitim Fakülteleri yeniden yapılandırılmıştır.

33 1999 tarihli YÖK kararı ile mesleki ve teknik okul mezunlarının kendi alanlarındaki yükseköğretim kurumlarına yönelmeleri için özendirici, başka alanlara yönelmelerini caydırıcı hükümler getirilmiş başta İmam Hatip Liseleri olmak üzere diğer meslek liselerine ilgi azalmaya başlamıştır.

34 öğretim yılında ilköğretim programı değiştirilmiş, yapılandırmacı felsefeye dayalı bir program uygulamaya konulmuştur. • 2006 yılında YÖK Eğitim Fakülteleri programlarında “güncellemeler” yapma gereksinimi duymuş ve bunu Temmuz tarihinde gerçekleştirmiştir. • 2007 yılında ortaöğretim 4 yıla çıkarılmıştır. • Öğretmenler için kariyer basamakları sistemi getirilmiştir.

35 Yönetici yetiştirme ve atama konularında istikrarlı bir uygulamaya gidilememiştir.
Yükseköğretime geçişte sınav sisteminde bir istikrar sağlanamamıştır. Siyasal etkenler, bozuk kentleşme, kaynak yetersizliği, umursamazlık, şekle önem verme vs. gibi nedenlerle eğitimde nitelik istenen seviyeye ulaşamamıştır. Öğretim yöntemleri ve öğrenci disiplini konusunda, geçmişten gelen etkiler kısmen sürüp gitmiştir.

36 CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÖĞRETİM KADEMELERİNE GÖRE GELİŞİMİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Cumhuriyetle birlikte başlayan insan yetiştirme reformları ile geliştirilen Türk Eğitim Sisteminin eğitim işlevlerini yerine getirme çabaları günümüzde de devam etmektedir. “İyi insan”, “iyi vatandaş” ve “iyi üreticiler, iyi tüketiciler” yetiştirme amacıyla yola çıkılan bu eğitim yolunda yaşanan nicelik ve nitelik ile ilgili sorunlar söz konusudur. Bu sorunlar Türk Eğitim Sistemi’nin öğretim kademelerine göre aşağıda özetlenmiştir:

37 Temel eğitimin önemli bir parçası olan okulöncesi eğitim nüfus artışına paralel olarak yaygınlaştırılamamıştır. Okulöncesi eğitim kademesinde görev yapabilecek öğretmenlerin yetiştirilmesinde yapısal sorunlar yaşanmıştır.

38 Cumhuriyetin ilk yıllarında ilköğretimi yayma çabaları diğer basamaklara göre başarılı olsa da yine de istenilen düzeye ulaşılamamıştır. İlköğretim alanında geçmişten günümüze hala öğretmen sıkıntısı yaşanmaktadır.

39 Ortaöğretimden yükseköğretime geçişte niceliksel ve niteliksel sorunlar yaşanmaktadır.
Uygulanan öğretim yöntem ve teknikler ezberci bireyler yetiştirilmesine neden olmuştur. Etkin okur yazarlık oranı da Avrupa ülkelerine göre çok düşüktür.

40 Eğitim yöneticileri ve eğitimcilerin yetiştirilmesinde hem nicel hem de nitel sorunlar yaşanmıştır.
Öğrencileri, yetenekleri doğrultusunda ve ülkenin gerçekten gereksinim duyulan mesleklere ve teknik eğitime yönlendirici bir örgün eğitim sistemi kurulamamıştır. Farklı ülkelerin sistemleri kendi ülkemizin sosyokültürel yönü ile beslenerek uyarlanamamış, ülkemize ait bir eğitim sistemi yaratılamamıştır.

41 Türk Eğitim Sisteminin çekirdeğini oluşturan öğretim basamaklarında niceliksel ve niteliksel sorunlar yaşanmaktadır. Her ne kadar Millî Eğitim Şuralarında sorunlar dile getirelerek öneriler sunulmuşsa da bu önerilerin tamamı hayata geçirilememiştir. Örneğin ilköğretimin 5 yıldan 8 yıla çıkarılması Cumhuriyetin ilk yıllarında önerilip amaçlara alınmışsa da ancak 1997 yılında hayata geçirilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim ve okullaşma düzeyinde nitelikten ziyade niceliksel gelişmeler üzerinde durulduğu görülmektedir.

42 Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 85 yıllık süre içinde eğitim sisteminin her tür kademesinde okul, öğrenci ve öğretmen sayısında büyük artışlar, eğitim olanaklarının yurt geneline dağılımında önemli gelişmeler olmuşsa da istenen düzeye ulaşılamamıştır. Cumhuriyet döneminde, okul, öğrenci ve öğretmen sayılarındaki değişim Tablo 1’de verilmiştir.

43 1923-1924 1959-1960 1996-1997 2005-2006 Okul Öğrenci Öğretmen
EĞİTİM KURUMLARI Okul Öğrenci Öğretmen Okul öncesi 80 5.880 136 66 27 111 6.082 9.971 18.539 20.910 İlkokul 4.894 10.238 21.429 540 47.313 34.990 Ortaokul 116 9.894 1.054 715 (19) 10.977 9830 72.164 7.435 Lise 23 1.241 513 190 62.368 3.860 2.300 71.514 3.406 Meslek Lisesi 64 6.547 583 503 98.010 7.382 3.060 75.151 4.029 82.736 Yükseköğretim 9 2.914 307 49 54.069 3.911 863 52.744 81 84.785

44 Cumhuriyet kurulduktan sonraki 15 yıllık sürede ( ) nüfus yaklaşık olarak 13 milyondan 17 milyona çıkarken (1,3 kat artarken) öğrenci sayılarındaki artışlar, yaklaşık olarak ilkokullarda 2,3; ortaokul düzeyinde 7,5; liselerde 16,9; meslek liseleri ile yükseköğretimde 3,2 kat olmuştur. Okul ve öğretmen sayılarındaki artışlar ise öğrenci artışının gerisinde kalmıştır. Nüfusun çoğunlukla kırsal yörelerde yaşamasına karşın, köylerde çalışacak öğretmen bulunamaması ve ekonomik nedenlerle eğitsel hizmetlerin kırsal yörelere ulaştırılması yeterli düzeyde olamamıştır.

45 yıllarına bakıldığında, kırsal kesimlerden kentlere doğru göç başlamış olsa da okullaşmadaki artışlar ortaokul ve imam hatipler dışında, daha önceki dönemlerden çok farklı değildir. Nüfus 20 milyondan 27 milyona yükselip 1,35 kat artarken öğrenci sayılarındaki artışlar, okulöncesi ve ilkokullarda 1,6; ortaokullarda 3,7, liselerde 2,8; mesleki eğitimde 1,83; yükseköğretimde 2,2 ve imam hatip ortaokullarında ise 3,3 kat artmıştır.

46 Okul ve öğretmen sayılarında da değişik oranlarda artışlar görülmektedir yıllarına gelindiğinde nicel olarak 1960 yılına göre öğretmen sayısında artış görülmekle birlikte, nüfusun da aynı şekilde arttığı düşünülürse okul, öğretmen ve öğrenci sayılarını Türkiye genelinde istenen düzeye getirilememiştir.

47 yıllarında 72 milyon 606 binlik nüfusa ulaşan Türkiye eğitim alanında aynı nicel büyümeyi gösterememiştir. Yukarıda özetlenen çabalar sonunda, eğitim sistemimizin sayısal olarak yaygınlaşmakta olduğu, öğretmen, öğrenci ve okul sayılarında büyük artışlar olduğu, her basamaktan okulların köy ve kasabalarımıza kadar girdiği görülmüş, fakat özde bir nitelik değişmesi geçirmediği, hatta bir nitelik kaybına uğradığı her geçen gün biraz daha anlaşılmaya başlanmıştır.

48 Sonuç olarak eğitim sistemimizde;
Okul ile hayat arasındaki setler kaldırılamamıştır. Ders konuları çevreden, kendimizden alınmamıştır, Kız öğrencilerinin eğitimdeki eksiklikleri giderilememiştir. Her basamakta, kız öğrenciler arasında okullaşma oranının düşük olduğu görülmüştür. Eğitimde fırsat ve olanak eşitliği sağlanamamıştır. Üretici eğitim gerçekleştirilememiştir.


"Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları