Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
İBN HALDUN ( )
2
Tam adı Ebu Zeyd Abdurrahman ibn Haldun el- Hadrami’dir
Tam adı Ebu Zeyd Abdurrahman ibn Haldun el- Hadrami’dir ‘de Tunus’ta doğdu. Güney Arabistan’ın Hadramut yöresinden, önce İspanya’ya, oradan da Kuzey Afrika’ya göçerek Tunus’a yerleşmiş; bilim, düşünce, edebiyat ve siyasetle yakından ilgilenmiş olan eski ve soylu bir ailenin çocuğudur. 1406’da Kahire’de vefat etti.
3
“ Tarih, insanların ve kavimlerin hal ve durumlarının nasıl değişmiş olduğunu, devlet sınırlarının nasıl genişlemiş olduğunu, kuvvet ve kudretlerinin nasıl artmış bulunduğunu, ölüm ve yıkılma çağı gelinceye kadar yeryüzünü nasıl imar ettiklerini bize bildirir. Bu tarihin zahiri(açık anlaşılan) manasıdır. Tarihin içinde saklanan mana ise incelemek, düşünmek, araştırmaktan ve varlığın sebep ve illetlerini dikkatle anlamak ve hadiselerin vuku ve cereyanını sebep ve sonuç tertibini inceleyip bilmekten ibarettir. İşte bundan dolayı tarih şereflidir ve hikmet’in içine dalmıştır. Bundan ötürü tarih hikmet(felsefe) ilimlerinden sayılmaya layıktır.” (Mukaddime, 5)
4
“Din ve dünya işlerini bütünlemek isteyen kimse, tarihe başvurararak onu kendisine örnek edinir ve bu ilimden faydalanır.” (Mukaddime, s.18) “Tarihçiler, Tanrının kitabını tefsir edenler ve rivayet üstadları, naklettikleri haber ve rivayetlerin doğru veya zayıf olduğunu incelemeden, yalnız nakil ve rivayete güvenerek aktardıkları, kanun, usul ve benzerleri ile karşılaştırmadıkları, hikmet ve felsefe bakımından incelemedikleri ve varlık( kainat’ın )tabiat ve kanunlarına göre ölçmedikleri, naklettikleri haberler üzerinde dikkatle düşünerek haber verilen hadise ve olayların vukuunun mümkün olup olmadığına inanarak nakletmedikleri için çok yanılmışlar ve doğru yoldan saparak vehim ve hata çöllerinde yollarını kaybetmişlerdir.” (s.19)
5
“ Haberlere yalan karışmasının nedenleri:
Fikir ve mezheplere taraftarlık. Haberleri nakil ve rivayet edenlere inanmak Gözlemlerine ya da kendilerine ulaşan haberlere yanlış bir anlam yükleyerek nakletmeleri. Haberin “doğru”olduğuna dair bir tevehhümle hareket etmeleri. Tarihi olayları döneminin şartları içerisinde değerlendirme yeteneğinden yoksun olmaları (Halleri olaylarla karşılaştırma keyfiyetini bilmeme) Makam ve mevki sahiplerine yaranmak için eser telif etmeleri Ümranın yani içtimai hayatın tabiatının hallerini bilmemek.” (Mukaddime, s )
6
İbn-i Haldun’a göre tarihi olayların bir tabiati vardır
İbn-i Haldun’a göre tarihi olayların bir tabiati vardır. Tarihçi bunu bilirse kendisine nakledilen haberin, tarihi olayın doğru mu yanlış mu olduğunu önceden kestirebilir. İşte bu tarihi olayların tabiatını inceleyen ilim “umran” ilmidir. Bu ilim, tarihi haberlerde doğruları yanlışlardan ayırmamızı sağlayacak bir eleştiri yöntemi edinmemizi sağlar. Geçmiş tarihçiler bunu sadece kişilere uygulamışlar, tarihi rivayeti nakleden kişi güvenilir ise onun naklettiği her şey güvenilirdir kaidesini işleterek “kişi eleştirisi” (cerh-tadil) ile yetinmişlerdir. Oysa bu şer’i haberlerde uygulanmalıdır, tarihi haberler için gerekli fakat yeterli değildir. Buna “olay eleştirisi” de eklenmelidir. Olay eleştirisi herhangi bir haberin sıhhatini o haberin hakkında olduğu olayla uygunluğunu arayan eleştiridir.”
7
“ İbn-i Haldın’a göre Umran biliminin konularının nesnel bir tutumla ele alınması gerekir. O, toplumu diğer doğal varlıklar gibi doğal bir varlık olarak ele alıp incelemek istemektedir.İbn-i Haldun olgu ve olaylar arasındaki ilişkileri tümevarımsal yoldan ortaya koyup yasalar ulaşmak istemektedir. O, tarihçilerin tarihsel olayları aktarırken yeterince titiz davranmadıklarını, bu olayların belgelendirilmesinde sadece daha önceki tarihçilere göndermelerde bulunmakla yetinen bir otorite yöntemine sığındıklarını belirtir. Ona göre tarihçiler, tekil tarihsel olayları, bu olaylar arasındaki nedensel bir ilişki çabasına girmeden, kendi tekillikleri ile aktarmaktan öteye geçememişlerdir. Oysa nasıl ki doğa olguları arasında bir nedensel ilişki varsa, toplumsal olgu ve olaylar arasında da bir nedensel ilişki vardır.
8
Toplumsal yaşamda bulunan düzenlilikler ve yasalıklar tıpkı doğal düzenlilikler ve yasalıklar gibi zorunludurlar. Öyle ise yapılması gereken tarihsel olayların tekilliğine boğulmadan önce her tekil tarihsel olay için geçerli ola genel düzenlilikler ve yasalıklar altında açıklamaktır. Bu yapılmadığı sürece tarihçilerin aktargeldikleri tekil tarihsel olayların doğruluk veya yanlışlıklarını denetlemek mümkün değildir.”
9
“Tarih yazıcılığının bilimsel hale gelmesi umran ilmiyle olabilir.
“İbn-i Haldun’a göre olacak olan her şeyin bir sebebi vardır ve bunun istisnası yoktur. Ancak o mucizelerin varlığını kabul eder, ancak mucize ve kerametlerin olayların tabii seyrinde bir kesinti, bir müdahale olduğunu savunur. (Determinizme inanır)
10
Devlet KuramI İbn-i Haldun, toplum (cemiyet) ile devleti ayrı ayrı varlıklar olarak ele alır. Toplum, insanların doğa ile mücadelelerinde birbirlerine ihtiyaç duymalarından dolayı biraraya gelmelerinden oluşurken, devlet insanı hemcinslerinin saldırıları ve zulmünden korumak için oluşturulan birşeydir. İnsanlar hemcinslerinin tacizinden korunabilmek için bir yasakçıya ihtiyaç duyar ve onun otoritesine boyun eğerler. Devlet de toplum gibi doğal birşeydir, tüm insan topluluklarını kapsar.
11
İbn-i Haldun'a göre devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Buna göre, devletin geçirdiği aşamaları beşe ayırır. Hatta bu beş aşamanın üç ya da dört kuşağın ortalama ömrü olan 120 yılda tamamlandığını ileri sürer. İbn-i Haldun'un bu süreyi tespit ederken, zamanında doktor ve müneccimlerin, normal insan hayatının 120 yıl olduğu iddiasına dayanarak yapmıştır. Buna bağlı olarak da devletlerin normal yaşam sürelerinin de 120 yılı aşamayacağını düşünmektedir.
12
Birinci aşama fetih ve kuruluş aşamasıdır
Birinci aşama fetih ve kuruluş aşamasıdır.Bir devletin kuruluş devri onun ilk aşamasını ifade eder. Devlet bu aşamada asabiyetin müşterek gayreti ile ortaya çıkar. İkinci aşamada asabiyetin elinde olan gücün şahsileşmesi süreci başlar. Bu süreç, iktidarın tek bir kişinin veya ailesinin elinde toplanmasıyla sonuçlanır. Bu aşamanın sonunda devlet istikrara kavuşur.
13
Üçüncü aşama, elde edilen imkanlardan faydalanma dönemidir
Üçüncü aşama, elde edilen imkanlardan faydalanma dönemidir. Devlet askeri ve iktisadi olarak güçlenir, devletin varlığı kemale erer. Ancak bu kemale erme aynı zamanda çöküşe giden ilk adımdır.
14
Dördüncü aşama taklit dönemidir, artık iktidarın amacı mevcudu muhafaza etmektir. Devleti barış içinde sürdürmek ana gayedir. Beşinci aşamada iktidar sahipleri artık güçlerini keyfi bir şekilde kullanmaya başlar. İktidarı sağlayan güç (asabiye) yok olmuştur. Artık devlet ya içerideki güçlü bir asabiyet sahibi bir grup tarafından yıkılıp yeniden inşa edilecek ya da dışarıdan gelen bir devlet tarafından yıkılarak tarihi bir faktör olmaktan çıkacaktır. Bu tarihi- toplumsal varlık alanının yazgısıdır.”
15
Uygarlıklar ve kültürler birbirlerine geçişli olmayan, birbirlerinin etkilemeyen, her biri kendi gelişimini kendi içerisinde yaşayan kapalı birimlerdir. Her toplum, tıpkı bir canlı gibi doğar, büyür, gelişir ve ölür. Yokoluşun temel belirtisi devlet ve ahlaktaki çözülüştür.”
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.