Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanDerya Belgin Yüksel Değiştirilmiş 8 yıl önce
1
Melikgazi Rehberlik ve Araştırma Merkezi Filiz DOĞAN Psikolojik Danışman/Rehber Öğretmen
2
Kaygı, strese verilen normal bir tepkidir. Korku ve kaygılarla ortaya çıkan sıkıntı, gerginlik ve huzursuzluk küçük çocukların normal gelişiminin bir parçasıdır. Örneğin doğdukları zaman bebekler düşmekten ve yüksek seslerden korkarlar; yabancı kişilerden ve nesnelerden korkma genellikle yaşamın ilk aylarında gelişir.Çocuklar, orta çocukluğa doğru ilerledikçe özellikle hayali yaratıklara veya olaylara ilişkin korkular geliştirebilirler.
3
Korkular; aşırı olduğunda, çocuğu güçsüzleştirdiğinde, normal sosyal etkileşimlere girmesini, uymasını, okula devam etmesini veya çevresini keşfetmesini engelleyecek kadar şiddetli olduğunda o zaman normal, koruyucu bir insan özelliği olmaktan çıkarak bir problem haline gelir ve kaygıyı bir bozukluk olarak görürüz. Bunun tam tersi hiç korkusu olmayan çocuklar alışılmışın son derece dışında olmakla kalmazlar, aynı zamanda uygun olmayan arsızlıkları ve risk almaları nedeniyle kendilerini tehlikeye de atabilmektedirler.
4
Bu konuda yapılan araştırmalar gözden geçirildiğinde bulgular, çocuk ve gençlerin % 5-8 ‘inin belirli bir zamanda sürekli kaygılarının olduğu ve %15-20’sinin bazı zamanlarda bir tür kaygı bozukluğu yaşamış olabileceğini ileri sürmektedir.
5
İlginç bir nokta da kaygı düzeyi yüksek kişilerin huzursuzluk ve kaygı hissinin yanı sıra sürekli gerilim tipi baş ağrıları, yaygın vücut ağrıları, bulantı, midede şişkinlik gibi şikayetler çekmeleridir. Bu nedenle hastaların bir kısmı öncelikle psikiyatrist dışındaki hekimlere başvururlar. Kaygı hali ile deney hayvanlarında görülen “savaş yada kaç” refleksi arasında benzerlikler kurulmaktadır. Ciddi bir tehditle karşı karşıya kalmış bir hayvandakine benzer olarak, kişi yaşamsal bir tehlike algılamakta, buna gerek ruhsal gerekse bedensel yollarla cevap vermektedir. Böylesi bir durumda kişinin otonom sinir sistemi aktifleşmekte; dolaşım ve solunumu hızlanmaktadır. Kişi bunları titreme, huzursuzluk, kas gerginlği, nefes darlığı, çarpıntı hissi, ellerde, ayaklarda üşüme, ağız kuruması, bulantı ve midede şişkinlik olarak algılamaktadır. Göründüğü gibi beyin ve beden sürekli birlikte çalışmakta; belirtiler en belirgin olarak beden yoluyla hissedilmektedir.
6
Kaygının Nedenleri Kaygının nedenlerine bakıldığında öğrenme ve biyolojik etmenlerin bileşimi olduğu düşünülmektedir. Anne babaların ve diğer yetişkinlerin nesnelere, etkinliklere, yerlere,kişilere veya olaylara ilişkin yorumları ya da sözel olmayan davranışları çocukların korkuları öğrenmesinde güçlü bir etkiye sahiptir. Aynı zamanda kaygı bozukluğu ailevi bir özellik olma eğilimindedir. Kanıtlar kaygı bozukluklarının ekonomik sorunlar yaşayan ailelerde, eğitim başarısının düşük olduğu bireyler arasında, istismar edilmiş çocuklar arasında ve kadınlar arasında daha yaygın olduğunu ortaya koymaktadır. Kaygılı bir mizaç ile doğmuş,kaygı bozukluğu olan bir anne babası olan, anne babası aşırı koruyucu olan çocukların kaygı bozukluğu geliştirme riski yüksektir.
7
Teşhis Nasıl Konulur? Yaygın anksiyete(kaygı) bozukluğu teşhisi psikiyatrist tarafından konulmalıdır. Teşhis sürecinde amaç, belirtilerin bedensel ve diğer ruhsal rahatsızlıklardan ayırt edilmesidir. Bu amaçla ayrıntılı fizik muayene, çeşitli kan tetkikleri, görüntülemeler ve gerekirse diğer branş hekimlerinden konsültasyon istenir. Belirli bedensel bir nedene bağlanamayan midede şişkinlik, baş ağrısı, yaygın kas ağrıları gibi şikayetlerle giden tablolarda kaygı bozuklukları akla ilk gelmesi gereken durum olmalıdır.
8
Tedavi Yaygın anksiyete bozukluğu tedavi edilmediği takdirde yıllarca sürerek, kişide önemli bir yeti yitimine yol açar. İleri dönemlerde hastalarda mevcut rahatsızlıklara ikincil olarak depresyon eklenebilir. Hastalar huzursuzluk ve sıkıntıları için kısa süreli rahatlatıcı etkilere sahip olduğundan alkol kullanmaya başlayabilirler veya kullandıkları alkol miktarını artırabilirler. Bu sebeplerle hastalığın daha başlangıçta tedavi edilmesi büyük önem taşır. Ayrıca eşlik eden bedensel rahatsızlık bulunsun bulunmasın aşırı kaygı halinin tedavi edilmesi hipertansiyon ve kalp-dolaşım sistemi ile ilişkili risklerin azaltılması noktasında önemli bir adımdır.
9
İlaç Tedavisi Yaygın anksiyete bozukluğunun önde gelen tedavisi uygun şekilde seçilmiş antidepresanlardır. Tedaviye bazen de kısa süreyle benzodiazepin grubu ilaçlar eklenmektedir. İlaç tedavisi tek başına ya da gereğinde bilişsel-davranışçı terapi ile birlikte uygulandığında %90’lara ulaşan oranlarda başarılı olunmaktadır.
10
Antidepresanlar Hakkında Bilinmesi Gereken Hususlar: Bu ilaçlar kesinlikle doktor gözetiminde kullanılmalıdır. İlaçların etkilerini gösterebilmeleri için az 2-4 hafta kadar beklenmelidir. Kullandığınız ilacın yeterli gelip gelmediğine, ilaç değişikliğine, etkiyi güçlendirme amacıyla ilave ilaç gerekip gerekmediğine,tedavinin sonlandırılmasına hekiminiz karar vermelidir Belirgin düzelme sağlandıktan sonra tedavinin en az 6-9 ay süre ile devam ettirilmesi önerilmektedir. Sanılanın aksine antidepresanlar etkilerini uyuşturarak yapmazlar. Antidepresan kullandığınız takdirde düşünme ve karar verebilme işlevleriniz olumsuz etkilenmeyecektir. Antidepresanlar kesinlikle bağımlılık yapan ilaçlar değildirler. Antidepresan ilaçlar ile ilişkili görülen yan etkiler genellikle hafif olup, kısa sürelidir. Genellikle tedavinin ilk haftasında görülürler. Bunlar bulantı, kusma, baş ağrısı, sersemlik hissi gibi belirtilerdir. Daha uzun süreye yayılan yan etkiler arasında da cinsel isteksizlik, sertleşme ve boşalma güçlüğü yer alır. Kilo alımı ise ilaçların sadece bir grubunda rastlanan bir yan etki olup genellikle aşırı boyutlara ulaşmamaktadır
11
Psikoterapi Yaygın anksiyete bozukluğunda etkisi gösterilmiş olan terapi türü bilişsel davranışçı terapidir. İlaç tedavisine ek olarak uygulanabilecek psikoterapi ile kişinin olumsuz düşünce ve davranış biçimlerinin değiştirilmesi ve hastalıkla mücadele etmesi için daha aktif olması amaçlanır. Terapi 6-12 seans kadar sürmektedir. Bilişsel davranışçı terapide hasta öncelikle hastalığının ne olduğu ve sebepleri konusunda eğitilmektedir. Bunun yanı sıra nefes alma ve çeşitli gevşeme egzersizleri, stresle başa çıkma yöntemleri ile kişinin rahatlaması sağlanır. Bunun yanı sıra çeşitli ödevler verilerek kişinin kaygı verici durumlara karşı duyarsızlaşması sağlanır.
12
Kaygı Bozukluklarına Yönelik Müdahaleler Çoğu müdahalenin hedefi çocukların kaygılarını ve bu kaygıları tetikleyen şeyleri belirlemelerine ve anlamalarına yardımcı olmak ve korku üreten olaylardan kaçınmayı değil onlarla yüzleşmeyi sağlayan becerileri öğretmektir. Şimdiye kadar birlikte kullanılabilecek olan özellikle üç yaklaşım başarılı olmuştur: 1. Model olma 2. Duyarsızlaştırma 3. Oto kontrol eğitimi Bu yaklaşımların ilaç tedavisiyle birlikte kullanımı kaygı bozukluğunda olumlu sonuçlar yaratmaktadır.
13
Model Olma:Korkuları olan çocuklara, diğer çocukların korkulan nesneye tereddüt etmeden yaklaşırken eğlendiğini gösteren filmler izletmek Sistematik Duyarsızlaştırma: Bireyin kaygı yaşamadığı bir anda korku uyandıran uyaranlara giderek artan bir şekilde ve tekrarlı olarak maruz kalmasıdır. Oto Kontrol Eğitimi: Bireylerin kaygılarıyla baş etmek için pek çok farklı tekniği kullanarak, sorunlarını anlatarak onlardan kurtulmayı öğrenmesidir. Rahatlama,kendini pekiştirme,kendini cezalandırma, kendine öğretme, görsel canlandırma yapma ve problem çözme stratejilerini öğrenebilirler.
14
Kaygı İle İlişkili Bozukluklar
15
Obsesif-Kompulsif Bozukluklar Obsesyon: Gerçek yaşam sorunlarına yönelik olmayan şeylerle ilgili kaygı yaratan tekrarlayıcı, süreğen, rahatsız edici dürtüler veya düşüncelerdir. Kompulsyonlar: Bireyin korktuğu bir olayı önlemek için sergilemek zorunda hissettiği tekrarlayıcı, basmakalıp eylemlerdir. Hem obsesyonlar hem de kompulsyonlar bireyin kaygıyı azaltma amacıyla kullandığı törensel davranışların bir parçası olabilir. Bu tür davranışlar ciddi sıkıntıya neden olduğunda, bireyin aşırı derecede zamanını aldığında veya bireyin evde,okulda veya işinde rutin işlerini engellediğinde obsesif-kompulsif bozukluk(OKB) olarak nitelendirilmektedir. OKB olan çocuklar genellikle davranışlarının aşırı ve mantıksız olduğunu anlamazlarken,genellikle yetişkinler bunu anlarlar.
16
Öğrencinin OKB ile ilişkili problemleri şiddetliyse tedavinin ilk aşaması psikiyatrisin yazdığı farmakolojik tedavi(ilaç tedavisi) olabilir. Birçok olguda ilaçların davranışsal veya bilişsel- davranışsal müdahalelerle birlikte kullanılması çok iyi sonuçlar vermektedir. Doktorlar uyguladıkları ilaç tedavisinin etkilerini gözlemleyebilmek adına öğretmen ve velilerden veri toplamaları için davranışsal kontrol listeleri veya dereceleme ölçekleri isteyebilir.
17
Posttravmatik Stres Bozukluğu Ölümle sonuçlanan veya bireyin kendisinin veya başkalarının ciddi biçimde yaralanmalarıyla sonuçlanabilecek aşırı travmatik bir olaya maruz kalmanın ardından uzun süreli, tekrarlayıcı duygusal ve davranışsal tepkilerdir. Çocukların birçoğu 20 yaşına gelmeden en azından bir kez travmatik bir olay yaşamışlardır, ancak bu çocukların çoğu PTSB geliştirmemektedirler. PTSB olan bireyler travmatik bir olayı tekrarlayan ve rahatsız eden düşünceler, görüntüler veya rüyalar gibi çeşitli şekillerde yeniden yaşayabilir, olayla ilişkili uyaranlardan kaçınabilirler. PTSB tedavisi, kaygıları azaltmak ve baş etme stratejilerini güçlendirmek için grupla psikolojik danışma, destek etkilikleri, kriz danışmanlığı ve bireysel terapi gibi birçok yaklaşımı içerir.
18
Seçici Mutizm Normal veya normale yakın konuşma kapasitesi gösteren ancak konuşmanın sosyal olarak beklendiği durumlarda konuşmayan çocukların seçici mutizmi olduğu söylenmektedir. Seçici mutizm sosyal kaygının bir sonucu oluşuyor gibi görünmektedir. Seçici mutizmin nedenleri hem genetik hem de çevresel etmenleri içerecek şekilde çok çeşitlidir. Seçici mutizmi tedavi etmede kullanılan en etkili yaklaşım tek başına veya farmakolojik müdahalelerle birlikte kullanılan davranışsal veya bilişsel-davranışsal müdahalelerdir.
19
Kaynakça J.M. Kauffman/T.J.Landrum.Duygusal ve Davranışsal Bozuklukları Olan Çocukların ve Gençlerin Özellikleri. Sema Kanar(ed.) (s. 272-281)Ankara: Nobel Yay. J.M. Kauffman/T.J.Landrum.Duygusal ve Davranışsal Bozuklukları Olan Çocukların ve Gençlerin Özellikleri. Sema Kanar(ed.) (s. 272-281)Ankara: Nobel Yay. http://www.kemalarikan.com/anksiyete-kaygi- bozuklugu-hakkinda-hersey.html http://www.kemalarikan.com/anksiyete-kaygi- bozuklugu-hakkinda-hersey.html
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.