Fakirlik ve Kalkınma Küreselleşme dersi 7. Hafta Andrew heywood, Küresel Siyaset, 15. bölüm, sayfa: 422-453
Giriş Dünya kamuyu için kalkınma ve fakirliği azaltma konuları İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gittikçe önemli bir hale gelmiştir. Beklenenin aksine Sömürgeciliğin tasfiyesi süreci Üçüncü Dünya olarak isimlendirilen ülkelerde ekonomik ve sosyal gelişme getirmedi. Aynı tarihlerde endüstriyel batı devletleri tarihte görülmemiş bir düzeyde ekonomik kalkınma sergiliyorlardı. Bu da sömürgeciliğin ‘yeni sömürgeciliğe’ dönüştüğü iddialarını güçlendirdi. Siyasi hakimiyet eskisinden daha etkin gizli ekonomik hakimiyet. Kuzey – Güney ayrımı Dünya Bankası, IMF ve NGO’lar zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki mesafeyi azaltmayı ahlaki bir zorunluluk olarak değerlendirmeye başladılar. !
Fakirlik Nedir? Fakirlik ve kalkınma oldukça karmaşık bir sorundur. Fakirlik sadece ekonomik bir olgu mudur? Kalkınma fakir toplumların gelişmiş olan Batı’nın zengin toplumlarına göre yeniden yapılandırılmasıdır? Küreselleşme küresel fakirliği artırmakta mıdır azaltmakta mıdır? Zengin ülkelerin fakir ülkelere yardım etme gibi bir ahlaki yükümlülükler var mıdır? Gibi bir çok soru ortaya çıkmaktadır. Dünya tarihine baktığımızda fakirliğin değil batılı ülkelerin kalkınmışlık ve refah düzeylerinin yeni olduğunu görüyoruz. Çok iyi örgütlenmiş ve gelişmiş yönetim sistemleri olan toplumlarda bile ekonomi, teknolojik olarak oldukça basit ve verimlilik düzeyleri düşüktü. Halk büyük oranda fakirdi. O günün en zenginleri bile bugünkü standartlar çerçevesinde fakir gözükecektir. Bu bağlamda fakirlik bir istisna değil normal bir durumdu. Bu bağlamda istisna durum modern Batı’nın şu anda sahip olduğu refahtır.
Fakirlik nedir? Fakir hayatın gerekliliklerinden mahrum kalmak demektir. (gıda, yakıt, barınma, giysi vs.gibi) İlk zamanlar fakirlik bu değerlerin altına düşüldüğünde insan varlığını sürdürmenin zor olacağı «mutlak» standart olarak kabul edilmişti.(yetişkin bir erkeğin 2000-2500 kalori günlük ihtiyacı) Buna göre ABD, kanada, İngiltere, Avusturalya gibi endüstrileşmiş ülkelerde fakirlik hiç yoktu. Fakat insanlar sadece maddi zorluklar ve temel ihtiyaç yoksunluğu nedeniyle değil başkalarının sahip olduğu şeylere sahip olmadıkları için de kendilerini fakir hissediyor olabilirler. (arap baharı) Göreli fakirlik, OECD’nin «fakirlik çizgisi» kavramları. Sübjektif bir kavram olarak ele alınmaktadır. Objektif bir kavram için mutlak fakirliğin tanımlanması gerekir. Dünya Bankası günlük 1 dolar olarak hesaplanan gelir düzeyini aşırı fakirlik standardı olarak belirlemiştir. 2004’te 1,25 dolar olarak güncellenmiştir. (1,4 milyar insan). Bazı yorumcular bu değerin günlük 2-2,5 $ olduğunu iddia etmektedirler. Bu da dünya nufüsunun %46 sına denk gelmektedir.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi
Çoklu mahrumiyetler: Fakirlik gıda yokluğundan değil karmaşık sosyal, ekonomik ve siyasi faktörlerden kaynaklanması. yüksek gıda fiyatları, Kötü gıda dağıtım sistemleri, Hükümetlerin beceriksizliği gibi Bu sebeplerle fakirlik sadece gelir ya da kaynak azlığıyla ilgili değil fırsatlarla ve özgürlük (Pozitif Özgürlük) yokluğuyla da alakalıdır. BM’nin İnsani Gelişme Raporları (Human Development Report-HDR) Küresel fakirlik konusunda temel yaklaşım haline gelmiş ve «İnsani gelişme» kavramına daha fazla vurgu yapılmaya başlanmıştır.BM bu raporlarla devletleri «İnsani Gelişme İndeksi» çerçevesinde sınıflandırmaktadır.
KALKINMA Fakirlikle ilgili tartışmalar sadece fakirliğin doğası veya tanımı çerçevesinde değil, fakirlik ile nasıl baş edileceği ve «kalkınma» nın nasıl gerçekleşeceği konularında da yapılmaktadır. Gelişmiş toplum, Gelişmekte olan, Az gelişmiş toplum ne demektir? Geleneksel Kalkınma: ekonomik liberalizme dayanmaktadır. Bu anlayışa göre fakirlik tamamen ekonomik anlamda bir başarısızlık olarak görülmektedir. Bu anlamda fakirliğin azaltılması ya da ortadan kaldırılması, geleneksel olarak kişi başına düşen GSMH temelinde hesaplanan ekonomik büyümeyi arttırma yeteneğiyle ilişkilendirilir. Ekonomik büyümeyi arttıracak temel mekanizma serbest piyasa sistemidir. Serbest piyasa sisteminin üstün yanları. Bireyleri kendi çıkarları peşinde koşmada tamamen serbest bırakır, Çalışma, ticaret ve iş kurma motivasyonu bahşeder, Arz ve talep güçlerini (piyasa güçleri)eşit düzeye getirerek uzun dönemli dengeyi oluşturur.
Kalkınma Gerçekten sınırsız ekonomik büyüme imkanı sunan piyasa en güvenilir refah artırma aracıdır. Bu yüzden geri ya da az gelişmiş toplumlar modern ya da gelişmiş toplumlara dönüşmek zorundadırlar. Rostow’un «modernleşme teorisi» (1960) geleneksel toplumların gelişmiş modern toplumlara dönüşmesinde izlemeleri gereken bir çizgisel nitelikte sadece bir yolunun olduğunu iddia eder. Geleneksel toplumlar (ilkel teknoloji, bilim öncesi değer ve normlara sahip geçim ekonomisine sahip toplum) Kalkışa geçmenin ön şartları (belli derecede sermaye hareketliliğine (bankalar ve para) sahiptir ve girişimci bir sınıf ortaya çıkmaya başlar) Kalkışa geçme (ekonomik büyümenin normları iyice yerleştiğinde ve sektör temelli büyüme yaygınlaştığında gerçekleşir) Olgunluğa yol alış (artan ekonomik çeşitlenme, ciddi anlamda azaltılmış toplumsal fakirlik ve artan hayat standartları) İleri düzeyde kitlesel tüketim (ekonomi artan oranda modern tüketici mallarının üretimiyle meşgul olur ve zenginlik yaygınlaşır.)
Eleştiriler Geleneksel kalkınma görüşü 1945’ten bu yana fakirlik, eşitsizlik ve kalkınma ile ilgili en fazla kabul görmüş olan düşüncedir. Küresel ekonomiyi yöneten kurumların ve başta ABD olmak üzere giderek artan sayıda devletin piyasa yanlısı ekonomik felsefeye dönmesiyle geleneksel düşüncenin etkisi 1970- ve80’lerde artmış, 90’larda eski komünist devletlerin piyasa reformlarını gerçekleştirmeleriyle birlikte bu etki daha da artmıştır. Ancak büyüme yanlısı ve piyasa yanlısı geleneksel düşünce son yıllarda oldukça eleştiri almaktadır. Muhalif ülkeleri piyasanın ve Uls.ticaret sisteminin çılgınlıklarına maruz bırakacak olan ekonomik reformların ters tepebileceğine ve fakirliğin azalmaktan çok artabileceğine şahit olunmuştur. 1990 larda özellikle IMF ve DB tarafından empoze edilen yapısal uyum reformları piyasa temelli çözümlerin dünyanın bütün bölgelerinin çıkarlarına eşit derecede hizmet edip etmediğini sorgulanmasına yol açmıştır.
Fakirlik ve Eşitlik Göreli fakirlik fakirlikle eşitliksizlik arasında bağ kurduğundan fakirliğin ancak gelirin yeniden dağıtılması ve eşitliğin sağlanması yoluyla azaltılabileceği ya da ortadan kaldırılabildiğini öngördüğü için beraberinde önemli siyasi sorunlar getirmektedir.