Zamanla, çatışıp duruyorum; bir geleceğe, bir geçmişe gidiyorum. Geçmiş ağır basıyor ama yüreğimde. ‘’Emeklilik zor işmiş’’diye söyleniyorum eski dostlara. Dalıyor gözlerim bir an boşluğa.
Her gün taranır, sorgulanır o engin deniz. Bir zil sesi, bir isim, bazen de bir söz neden olur.
Belli belirsizdir önce şehirler, mekânlar, suretler sırayla. Zorlarsın kendini biraz, tarihlerle şehirleri birleştirirsin. Açığa çıkar karmakarışık resimler, seçersin aralarından bazılarını, oturtturursun bir bir. Açığa çıkar karmakarışık resimler, seçersin aralarından bazılarını, oturtturursun bir bir.
Şehirler suretlerini, suretler isimlerini bulur. Belki küçük köy çeşmesi belirir önce, hani o köyde başlamıştın öğretmenliğe.
Sarı tek katlı bir bina, geniş bahçesi ile. Neler neler ekmiştin Mustafa’yla, Ayşe’yle, Filiz’le Sonra başka bir köy, başka bir okul...
Önce sarı belikli, mavi gözlü Trakya kızının ismini, sonra okuduğu şiiri hatırlarsın.
Karadenizli Dursun’un getirdiği fındıkları verip ‘’Kan olsun can olsun öğretmenim’’ sözleri çınlar kulağında.
Sanki takılmış film şeridi gibi, gözlerinde yüzler, isimler, sözler, şehirler, döner durur.
Tatlı bir tebessümle yaşarsın geçmişi …