SÜLEYMAN TARIK BUĞRA ( 2 EYLÜL 1918 -26 ŞUBAT 1994 )
1918’de Akşehir’de doğdu. Babası Ağır Ceza Reisi olarak görev yapan Erzurumlu Mehmet Nazım Bey, annesi Akşehirli Nazike Hanım’dır. İlk ve Ortaokulu bitirdikten sonra yatılı öğrenci olarak İstanbul Lisesine kaydoldu. İstanbul Lisesi’nde Hakkı Süha Gezgin ve Pertev Naili Basatav’ın öğrencisiydi. Yazarlığa onuncu sınıfta “Tarık Nazım “ takma ismiyle hikâye ve şiirler yazmaya başladı. Okulun yatılı kısmı kapanınca Konya’ya döndü.Konya Lisesi’nden 1936’da mezun oldu. İstanbul Üniversitesi’nde Tıp Fakültesinde iki yıl okuduktan sonra Hukuk Fakültesi’ne geçti. Parasızlık nedeniyle zor bir öğrencilik dönemi geçirdi. Üç yıl sonra mezun olamadan bu okuldan da ayrıldı.
1942-1945 yılları arasında üç yıllık askeri görevi sırasında ilk piyesi ve ilk romanını yazdı.İlk eseri “Akümülatörlü Radyo” adlı bir piyesti. Şehir tiyatroları tarafından eser çevrilince onu roman haline getirmiş;böylece ilk romanı “ Yalnızlar” ortaya çıkmıştır. Askerlikten sonra (1947) İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan’ın öğrencisiydi.
1948’de yazdığı “Oğlumuz” adlı öyküde; hep bir çocuk olarak görmek istedikleri oğulları Ömer’in artık yuvadan uçmak üzere olduğunu fark eden ailesinin hüznü ve bu durumu bir türlü kabul edemeyişleri anlatılır. Oğlumuz hikâyesi Cumhuriyet gazetesinin astığı yarışmada ikincilik ödülüne layık görüldü. Bu başarı ona edebiyat ve basın dünyasının kapısını açtı 1949’da ilk kitabı olan ve içinde on üç öykü bulunan “Oğlumuz”u yayınladı. Kitapta Oğlumuz,Bacanak , Havuçlu Pilav Meselesi , Martı, Sihirli Ayna , Hayat Böyledir İşte , Ömer , Çok Sonra, Fal ,Kel Melahat, İki İhtiyar ,Kara Oğlan ve Buhran olmak üzere on üç öykü vardır.
“Küçük Ağa” romanı 1963’de “Yeni İstanbul Gazetesinde tefrika edildi “Küçük Ağa” romanı 1963’de “Yeni İstanbul Gazetesinde tefrika edildi. 1964’te Kitap halinde yayımlandı. Çok olumlu tepkiler alan roman Mehmet kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edildi, Böylece yazarımız Yeni Türk Edebiyat Kürsüsü’nden diploma aldı.
1970’de TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülüne layık görülen “İbiş’in Rüyası”nı yayımladı. İbiş’in Rüyası’nda 1930’lu yıllarda İstanbul’da geleneksel tiyatro anlayışı ile oyunculuk yapmayı inatla sürdüren bir orta oyuncusunun çileli sanat hayatı ve fırtınalı aşkı anlatılır. Eser ,Ortaoyununun ünlü ismi Naşit Özcan’ın ve Tarık Buğra’nın hayatından izler taşır.) İbiş’in Rüyası“sanat romanı” özelliği taşır.
1985 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yılarını anlattığı Osmancık’ı yayımlar.
Onun hikayeleri ,kuruluş,tema ve dünya görüşleri bakımından “Hikâye olma” özelliğiyle ayrı bir yer tutar her çevreden insanların günlük yaşayışlarını bir olay içinde, ön yargısız olarak
O sanatı, Kainat-ı ve insanları bir mizaca göre yeniden oluşturmaktır O sanatı, Kainat-ı ve insanları bir mizaca göre yeniden oluşturmaktır. O, toplumdaki çatışmaları , haksızlıkları sosyolojik açıdan değil, psikolojik alandan yapar. Hikaye ve romanlarında istediği titiz , yoğun, şiirli sıcak üsluba ulaştığı söylenebilir. “ Kültür Türkçesi’ni” kullanır. Çevreye ait kelime ve deyimlere yer verir.