yumurtanın hep sarısı, hep beyazı bildiklerimiz; ya olmazsa olmaz mavisi?? sesli
bu akşam bir masal anlatacaksanız küçük bir çocuğa; uzaklara gitmiş bir dosta anlatır gibi, karlı – ama mavi bir hayali anlatsanıza… sesli
Dün’ün çocuğuydu; Dışkapı’da, Sena Apartmanı’nda oturuyorlardı. Apartman dediğime bakmayın; mahalledeki diğer evler gibi bahçe içinde, sobalı, üç katlı bir evdi işte. Ayşe (Özcan/Genç ), kendi yaşından çocuklarla, hatta tavşanlarla, o bahçe senin, bu bahçe benim, ya oyunlar oynuyorlar – ya da ödleri kopa kopa, saklambaçta fena saklanmış bir devi arıyorlardı. Hava kararınca da, bir gün sonra yeniden mavi hayallere dalabilmek üzere, evlerinin yolunu tutuyorlardı..
Bir yaz ikindisi, komşunun zemin kattaki evinde bir hareketlilik vardı – “televizyon” gelmişti. O da neydi? Değil hayatlarında ilk defa görmek, “televizyon” kelimesini bile ilk kez duymuşlardı. Heyecanla camın önüne toplanmışlardı; merakla içeriye bakıyorlar, evdeki telaşı izliyorlar, arada çatıdaki bir adamın: - Şimdi nasııııııl? diye bağırışını duyuyorlardı. Karşılarında “televizyon” vardı. Ağızları bir karış açık kalmıştı. Ayşe karlı bir ekrandan başka bir şey göremezken, yanındaki bazı arkadaşları: - Gördük – gördüüük… diye bağırıyorlardı. Ama cam kar içindeydi, bir gölge bile yoktu – acaba o televizyonda gerçekten bir görüntü var mıydı?.
O pencerenin önünde sanki asırlar geçiyordu. Mahallenin ilk televizyonlu ev sakinleri de pencereden merakla bakan çocuk ordusundan hiç rahatsız değildi, hatta bayağı memnundu. Karlı görüntü o ikindi hiç geçmedi; hava kararmış evlere dönme vakti gelmişti. O sırada içerideki televizyon kapatıldı. Önce çocuklardan birisi - ardından da hepsi alkışlamaya başlamıştı. Bir pencereden içeriye bakan boy boy çocuk, o ikindi müthiş bir şeyi, avuçları patlarcasına içerideki o televizyonu alkışlıyordu. Oyun ve düşler biterken, bir masumiyet döneminin sonu geliyor, Dışkapı’nın mandallı penceresinde Windows 68 başlıyordu..
2012 olmuştu. Dün’ün çocuğu büyümüştü; o televizyonu alkışlayan küçük elleri yıllar içinde yaşlanırken, kırışık gözleri, o ikindiyi anlatırken yaşlanıyordu. Hava kararmıştı; evinin yolunu tutmalıydı. Dudaklarında en son bin sene önce söylediği bir çocuk şarkısı vardı: kalbim böyle neden acı duyuyor hep dostlarla uzaklara gittiler bu dünyadan daha uzak bir yere sesler geliyor tatlı sesler lay lay lom geliyorum ben size başımı eğerekten sesler geliyor tatlı sesler lay lay lom.
Başını eğerekten giderken; uzaklardan, bu dünyadan da uzak bir yerlerden, sesler, tatlı sesler – alkışlar, çocuk alkışları geliyordu. Ve ne uzaktaki dostlara, ne tavşana, ne de Dev’e – o soruyu yine sessizce, yine kendine soruyordu: - Acaba o televizyonda gerçekten bir görüntü var mıydı?.. düş hekimi yalçın ergir
O.D.T.Ü. İletişim Topluluğu, okullara yardım sırasında kitap götürüp kütüphane kurmaktadır. Bu yardıma katılmak isteyenler özellikle çocuklara yönelik hikaye, şiir, roman vs. kitapları getirebilirler. müzikler: sesler geliyor (eski okul şarkısı) & mavi ışıklar
O.D.T.Ü. İletişim Topluluğu, okullara yardım sırasında kitap götürüp kütüphane kurmaktadır. Bu yardıma katılmak isteyenler özellikle çocuklara yönelik hikaye, şiir, roman vs. kitapları getirebilirler. ( + sonunda sürpriz paylaşım) müzikler: sesler geliyor (eski okul şarkısı) & mavi ışıklar