TOPRAK COĞRAFYASI Yrd. Doç. Dr. Taner KILIÇ
Toprağın Tanımı Toprak, kayaların ve organik maddelerin, iklim, organizmalar ve topografyanın çok uzun süreli etkileri altında, çeşitli derecelerdeki fiziksel parçalanma, kimyasal ve biyolojik ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar topluluğu barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı görevi yapan, belli oranda su ve hava içeren, farklı özellikte katmanlardan kurulu, aktif, dinamik, üç boyutlu doğal bir maddedir.
Toprak Fazları Toprak esas itibariyle 4 farklı yapı maddesinden meydana gelmiştir. Daha çok inorganik ve az miktarda da organik maddelerden ibaret katı kısım genel toprak hacminin yaklaşık yarısını oluşturur. Katı Faz: % 50 1- İnorganik maddeler: % 45 2- Organik Maddeler: % 5
Geriye kalan kısım ise, birbirlerine karşı değişen oranlarda su ve hava içeren gözenek boşluklarıdır. Gözenek Boşlukları: % 50 3- Sıvı faz: % 25 (Sıvı faz) 4- Hava fazı: % 25 (Gaz faz)
Şu halde doğal kompozisyonu içerisindeki bir toprak kütlesi katı, sıvı ve gaz kısımlarından ibaret bir karışım olup, üç fazlı bir sistem niteliği taşır. Toprağı oluşturan bu kısımların oranı oldukça büyük değişiklikler gösterir. Özellikle su ve hava oranları sürekli olarak değişir.
Toprağın genel kompozisyonu tekstür (bünye), strüktür, organik madde miktarı, bitki örtüsü, mevsimler, derinlik, toprak işleme durumu ve şekline göre büyük ölçüde değişiklik gösterir. Bu etkenlere bağlı olarak toprakta en fazla değişikliğe uğrayan unsur toprağın porozitesi, yani gözenek miktarı ve tipidir.
Tekstür (Bünye) Toprağın katı fazını kil, mil, silt ve kum boyutundaki malzemeler teşkil eder. Bu çeşitli boyuttaki malzemelerin toprak kitlesi içindeki nispi miktarları ve bunların birbirlerine göre olan oranları, toprağın tekstürünü ifade eder. Başka bir ifade ile toprak kütlesindeki parçacıkların nispi durumunu gösteren tekstür, toprağı oluşturan katı maddelerin inceliğini ve kabalığını gösterir.
Strüktür (Yapı) Toprak tekstürü, toprakta bulunan parçacıkların boyutunu verir; strüktür ise toprak parçacıklarının bir araya gelerek oluşturduğu sıralanma ve bunların duruş şekillerini ifade eder. Dolayısıyla strüktür, kum, mil ve kilden ibaret toprak parçacıklarının birleşme (agregasyon) özelliklerini veya bunların küme, demet halini alma biçimlerini içerir.
Toprak strüktürü granüler (taneli) tip ile blokumsu tip arasında değişir. Taneli, kırıntılı, levhamsı, blokumsu, Yarı köşeli bloklu, prizmamsı, sütunumsu strüktür tipleri vardır. Toprak strüktürü, topraktaki boşlukların şekillenmesi açısından son derece önemli olup, toprakta su ve havanın dolaşımını tayin eder.
Katı faz Katı faz kaya, kum, mil, silt gibi değişik mineral parçacıklar olup kimyasal bileşim bakımından da farklılık gösterir. Katı fazın diğer bir kısmını da ana materyalden ileri gelen tuzlar oluşturur.
Sıvı Faz Toprağın sıvı fazı toprak suyudur. Sıvı faz, katı fazın tanecikler arasında yer alan hava dolu gözenek boşluklarını, toprağın nem içeriğine göre kısmen veya tamamen doldurur. Gözenek hacmi tamamen su ile doymuş olan topraklara sature topraklar adı verilir. Bu topraklar hava içermezler. Topraktaki canlı yaşamı için su mutlak surette gereklidir.
Gaz Fazı Toprağın gaz fazı toprak havasıdır. Topraktaki gözeneklerin su tarafından işgal edilmemiş kısmını oluşturur. Toprak havası atmosferik havadan biraz farklıdır. Daha fazla CO₂ ve nem, daha az O₂ içermektedir. Toprak havası da canlı yaşamı için mutlak gereklidir.
Toprak Ana Materyali Üzerinde toprağın oluştuğu gevşemiş kaya veya az çok jeolojik ayrışmaya uğramış tortul ya da birikmiş organik materyalden ibarettir. Ana kaya ise toprak ana materyalini meydana getiren kaya olarak tanımlanabilir. Doğada topraklar her zaman yerinde parçalanmaya uğramış kayalar üzerinde oluşmazlar.
Dış kuvvetlerin etkisiyle aşındırılarak taşınır ve belli yerlerde biriktirilir. Bu şekilde birikmiş materyal üzerinde de toprak oluşabilir. Bu durumda toprağı oluşturan madde taşınmış materyalden ibarettir. Doğada toprak oluşumu şu sırayı izler. KAYA→AYRIŞMIŞ KAYA→HAM TOPRAK→ OLGUN TOPRAK
Toprak ana materyali toprakların oluşumuna etki yapan faktörlerden sadece biridir. İklim, topografya, organizma ve zaman faktörleri ile birlikte düşünülmelidir. Bu faktörlerden biri veya birkaçı hakim etkiye sahiptir. Bu nedenle aynı ana materyalden her zaman aynı topraklar meydana gelmez. Dünyanın değişik yerlerinde benzer ana materyalden çok farklı topraklar meydana gelmektedir.
Toprak Ana Materyalinin Sınıflandırılması Topraklar esas itibariyle iki çeşit materyalden meydana gelmiştir. 1- Mineral ana materyal (kayalar ve mineraller) 2- Organik ana materyal
1- Mineral Ana Materyal Mineral maddeler 2 gruba ayrılarak incelenebilir. 1- Yerli (rezüdiyal) materyal: Üzerinde toprak oluşacak kadar uzun bir zaman süresince yerinde kalmış, başka bir yere taşınmamış materyaldir. 2- Taşınmış (transported) materyal: Orijinal yerlerinden su, rüzgar, buzul veya yerçekimi kuvvetleri tarafından aşındırılarak başka bir yerde biriktirilmiş materyaldir.
2- Organik Ana Materyal Bitki gelişmesinin fazla olduğu fakat su veya düşük ısı derecesi sebebiyle ayrışmanın yavaş bulunduğu yerlerde kısmen ayrışmış organik madde birikmeye başlar. Daha çok Turba olarak adlandırılır Norveç, İsveç, İrlanda, İskoçya, Kuzey Almanya, Rusya ve Hollanda’da gibi ülkelerde yaygın olarak görülür.
Bataklıklar, durgun sular ve taban suyunun yüzeye çok yakın olduğu çayırlıklar organik maddenin birikmesi bakımından uygun koşullar taşır. Su, bitkilerin hava ile temasını keser. Ayrışma daha çok mantarlar, anaerobik bakteriler, algler ve mikroskobik su canlıları tarafından yapılır. Bu ayrışma işlemi ilerlerse organik madde gerçek organik toprak profiline döner ve turbalıklar oluşur.
Toprağı Oluşturan Faktörler 1- Ana Materyal 2- Organizmalar (canlılar) 3- İklim 4- Topografya (relief) 5- Zaman
1- Ana Materyal Ana materyal, toprak oluşumunda birinci belki de en önemli faktördür. Kayalar; sıcaklık değişiklikleri, donma-çözülme, suların sürüklemesi, eritmesi, rüzgar ve buzullar aracılığı ile parçalanırlar. Ayrışma başladıktan sonra meydana gelen malzeme buzul, akarsu ve rüzgarlarla taşınarak depolanır ya da bir kısmı taşınmadan olduğu yerde kalarak ayrışmaya devam eder.
Fiziksel ve kimyasal ayrışmanın ilk ürünü ana materyal olup, bundan sonra toprak gövdesi gelişir. Ufalanmış, küçük parçalara ayrılmış ana materyal üzerine fiziksel ve özellikle kimyasal olaylar daha fazla etkili olur. Böylece ana maddeyi oluşturan mineraller kum, silt ve kil boyutundaki toprak taneciklerine dönüşürler.
Devamlı su ile doygun koşullar altında biriken bitki artıkları ise organik topraklar için ana materyaller oluştururlar.
2- Organizmalar (Canlılar) Toprak oluşumu ve gelişimi bitkilerin varlığı ile başlar. Organik maddenin katılması ile C horizonundan, A horizonu gelişerek toprak profili belirginleşir. Bitki kökleri gevşek yapıdaki ufalanmış materyal içine veya kayalar arasındaki boşluk ve çatlaklara girerek oradan su ve besin maddeleri alırlar.
Kökler ana madde üzerinde hem fiziksel hem de kimyasal olmak üzere iki türlü etki ederek hava ve suyun girebileceği yolların açılmasına yardım ederler. Bitki kökleri ve dökülen yaprakları, mikro organizma veya küçük hayvanlar kendilerine besin sağlamak amacıyla parçalamaya başlar. Kimyasal süreçler de bunların daha fazla ayrışmasını sağlar.
Böylece yeni yetişen bitkilerin beslenmesine hizmet eden mineral ve besin maddeleri serbest hale geçer. Bu olay süreklidir ve miktarı çoğalan organik maddeler mikroorganizma faaliyetinin de artmasına sebep olur. Bunun sonucu kimyasal ve biyokimyasal işlemler daha da hızlanır. Bütün bu olaylar yavaş yavaş toprakların meydana gelmesini sağlar.
3- İklim İklim, toprak oluşu ve bitki örtüsünün gelişmesiyle çok daha yakın ilişkisi olan aktif bir faktördür. Belirli topraklar, belirli bitki örtüsü ve iklim koşuları altında meydana gelmektedir. Toprak oluşumunda iklimin etkisi özellikle yağış miktarı ve bunun yıl içerisindeki dağılışına bağlıdır.
Toprağa girerek, horizonlar arasından geçen suyun miktarı, topraktaki bazı bileşiklerin taşınarak profili terk etmesine veya alt katlarda birikmesine sebep olur. İç Anadolu Bölgesi, yıllık ortalama yağışın artışına bağlı olarak toprak profilinin gelişimindeki farklılıkları açıklamak bakımından iyi bir örnektir.
Karapınar-Tuz Gölü çevresi ülkemizin en az yağış alan kesimidir (250-300). Yağışın çok az olması toprakta kireç birikim seviyesinin yüzeye yakın olmasına sebep olmaktadır. Göller Yöresi’nde yağışın artmasına bağlı olarak (400-450mm) kireç birikim seviyesi daha aşağılara inmektedir. Bu özellik toprak profili içerisinde hareket eden su miktarı ile ilgilidir.
Yağış ve sıcaklık topraktaki organik madde miktarı, dolayısıyla mikroorganizma faaliyetlerini de etkilemektedir. Bunun yanı sıra yağış ve sıcaklık kil minerallerinin oluşumunu da etkilemektedir. Ülkemizin az yağış alan bölgelerinde fiziksel ayrışma koşulları baskın olup, kimyasal ve biyolojik olaylar önemli ölçüde sınırlanmıştır.
4- Topografya (Rölyef) Topografya faktörü toprak oluşumunda, iklim, doğal bitki örtüsü ve zamanın etkilerini değiştirecek kadar önemli bir faktördür. Topografyanın toprak oluşuna katkısı birinci derecede yüzey eğiminin drenaja,suyun arazi yüzeyinde akımına, dolayısıyla toprak profili içerisine sızabilen miktarına ve erozyon derecesine olan etkilerinden ileri gelmektedir.
İkinci derecede etkisi ise güneş ve rüzgarlara karşı olan yönlerdeki farklılıklardan dolayıdır. Topografya şekillerindeki önemli değişmeler farklı toprakların oluşumuna sebep olur. Suyun toprak profili içerisinde hareketi ve eğim toprak farklılıklarının temel nedenidir. Çukur alanlarda oluşan topraklar yüksek taban suyundan etkilenir. Kurak bölgelerde tuzlu toprakların oluşumuna neden olur. Çok yağışlı bölgelerde ise organik toprakların oluşumuna neden olur.
Düz ve düze yakın eğimli alanlarda toprak profili kalınlığı daha fazladır. Eğimli alanlarda ise sığ topraklar oluşur. Bakı da toprak gelişiminde önemli bir faktördür. Güneye bakan yamaçlar daha fazla güneş radyasyonu aldıklarından toprak oluşum dönemi de daha uzundur. Örneğin; Toros dağlarının güney yamaçlarında toprak oluşu ve toprağı meydana getiren işlemler, kuzey yamaçlara göre daha hızlıdır.
5- Zaman Toprak oluşumunda zaman faktörü, diğer oluşum faktörlerinin ana materyaller üzerinde etkili olabildiği sürenin boyutunu gösterir. Toprak oluşumu için gerekli zaman süresi rölyef koşullarına, drenaj, ana maddeye organizmalara bağlı olarak değişir. Kuvars gibi ayrışmaya dirençli olan minerallerin baskın olduğu yerlerde toprak oluşumu son derece yavaştır.
Çok fazla eğimli yerlerde erozyon hızı, toprak oluş hızına eşit olabilir ve böyle yerlerde oluşan topraklar aynı hızla taşındığından, sürekli olarak topraklar genç veya doğuş devresinde kalmaktadır. Kötü drenaj, aşırı kuraklık, yüksek veya düşük sıcaklık koşulları altında toprak oluşumu yavaştır.
Toprakların Sınıflandırılması ve Dünya Toprak Coğrafyası Toprak sınıflandırma sisteminde tutunan ve dünya çapında olanı, genetik sınıflandırma sistemidir. Genetik sınıflandırma sisteminde, toprak oluş faktörlerinden iklim, bitki örtüsü, topografya, ana materyal ve zaman dikkate alınır. Bu faktörlerin etkisi altında toprak belirli horizonlar ve dolayısıyla da morfolojik bir görünüm kazanır.
Toprak kökeni ve sınıflandırılması konusunda ilk olarak Rus jeolog DOKUCHAIEV çalışmıştır. 1882-1900 yılları arasında yaptığı çalışmalarda, toprak özelliğinin geniş ölçüde iklim ve vejetasyon tarafından tayin edildiğini belirtmiştir. Rus toprakçı GLİNKA toprak profilinde horizonlaşma kavramı üzerinde durmuştur.
Eski Toprak Sınıflandırma Sistemi “1949 Toprak Sınıflandırma Sistemi” de denilen bu sınıflandırma sisteminde topraklar; I- Zonal II- Azonal III-İntrazonal olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
I. Zonal Topraklar İyi gelişmiş profil özelliğine sahip bu takımdaki topraklar, toprağı oluşturan aktif faktörlerden iklim ve vejetasyon özelliklerine göre oluşmuştur. Zonal topraklar yeryüzündeki iklim ve vejetasyon kuşaklarına genellikle uymaktadır. Ancak, bu toprakların oluşması için, arazinin düz ve ve düze yakın, su sızmasının (drenajın) iyi olması gerekir.
Tundra Toprakları Tundra ikliminin hüküm sürdüğü özellikle Kuzey Yarımküre’de yaygındır. Bu iklimi karakterize eden şiddetli soğuk ve uzun kışlar, yılın büyük bir bölümünde toprakların donmuş halde kalmasını sağar. Bu şartlar altında toprak çok yavaş oluşur. Bitki artıklarının çok yavaş ayrışması, bol miktarda ham humusun oluşmasını sağlar.
Tundra topraklarının derinliğini, altta uzanan devamlı donmuş halde bulunan tabaka (permafrost) etkiler. Yaz devresinde çözülen Tundra topraklarının kalınlığı 1-2m arasında değişir.
Çöl Toprakları Orta enlemlerdeki ve tropikal çöllerdeki topraklar, renk esasına göre iki gruba ayrılır. 1- Gri Çöl Toprakları (Sierozemler): Humus miktarı çok az olan topraklardır. Aşırı derecede birikmiş olan kalsiyum karbonat, toprağın 30cm’den daha az derin olan kesimlerinde kaliş veya kireç kabuğu şeklinde bulunur. Kireçli kabuk, kılcallık (kapillarite) olayı ile yavaş olarak yüzeye yükselen taban suyunun kurak devre sırasında buharlaşması sonucunda suda çözünür halde bulunan alkali maddelerin yığılması ile oluşur.
Alkali toprak: Yüksek derecede alkalen reaksiyon (pH 7’den fazla-baz özelliği gösteren hidroksil iyonu fazla) gösteren toprak. Bu topraklarda sodyum ve potasyum miktarı fazladır. Kurak ve yarı kurak bölgelerde oluşan bu toprağın alt katında birikmiş bol miktarda alkali madde bulunur (kireç kabuğu ve kaliş).
Sierozemlere gelince, A ve C horizonlu kireçli topraklardır Sierozemlere gelince, A ve C horizonlu kireçli topraklardır. Alkalen reaksiyon gösterirler. Mil bakımından zengindir. Humus çok azdır. Üzerinde kserofit (kurakçıl) bitkiler yetişir. Yıllık yağış miktarı 400mm civarında ve altında olan sahalarda görülen topraklardır.
2- Kırmızımsı Çöl Toprakları: Çok sıcak tropikal çöllerde bulunur 2- Kırmızımsı Çöl Toprakları: Çok sıcak tropikal çöllerde bulunur. Humus miktarı son derece azdır. Böylece toprak oluşumunda etkili olan bitki faktörü en düşük noktadadır ve toprak faunasının faaliyeti de son derece sınırlıdır. Bu toprakların rengini ise çok az miktarda olan demir oksit verir. Gri çöl topraklarında olduğu gibi, bu topraklarda da kalsiyum karbonat birikmesi mevcuttur.
Kestane ve Kahverengi Topraklar Bu topraklar, orta enlemlerin yarı kurak bozkır sahalarına giren Kuzey Amerika ve Asya’da bulunur. Kestane renkli topraklar, orta kuşağın yarı kurak alanlarının nispeten nemli bölgelerinde, kahverengi topraklar ise yarı kurak bozkır bölgelerinde oluşur. Bu topraklar, genel olarak birbirine benzerler. Ancak kahverengi topraklar daha açık renklidir. İçindeki humus oranı kestane renkli topraklara göre daha azdır
Kireç birikimi ise kahverengi topraklara nazaran kestane renkli topraklarda daha alt seviyelerde yar alır. Yağış miktarı arttıkça kireç birikim katı da daha alt seviyelere iner. Her iki toprakta hakim pedojenik süreç kalsifikasyondur.
Kırmızımsı Kestane ve Kırmızımsı Kahverengi Topraklar Dünyanın yarı kurak, yarı nemli tropikal ve subtropikal bölgelerinde bu topraklar çok yaygındır. Yüzeyde kırmızımsı kahverenginde olduğu halde, alt horizonlara doğru açık kırmızımsı kahverengini alır. Alt toprakta kireç birikim zonuna geçilir. Onun için bu topraklar karakteristik pedokallerdir (CaCO₃’ın biriktiği topraklar). Dünya toprak haritasında kırmızımsı preri toprakları olarak gösterilir.
Kuzey Amerika, Muson Asya’sı, Avustralya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da görülür. Bu toprakların bulunduğu alanlardaki vejetasyon, uzun boylu otlar (preri), kısa boylu bozkırlar, savan, çalı ve muson ormanlarından ibarettir. Bu sahalardaki topraklar, çeşitli dereceden hüküm süren kuraklıktan etkilenir. Topraktaki kırmızı renk demir bileşiklerin toprakta birikmesi ile ilgilidir.
Çernozyom Toprakları Orta kuşağın yarı kurak bölgelerinin nispeten nemli kesimlerinde görülen topraklardır. Artan yağış ve gür bir ot vejetasyonunun etkisi altında gelişirler. Bu topraklar organik madde bakımından zengin olduğundan kara topraklar da denir. Çayırların hemen altından başlayan kara/siyah renkli bir tabaka olan A horizonu bulunur.
A horizonu organik madde (humus) bakımından zengin kireç birikimi bakımından fakirdir. Nötr veya hafif asit reaksiyon gösterir. B horizonu kahverengidir. Kireç birikimi görüldüğünden CaCO₃ bakımından zengindir. Ukrayna, kuzeyde Karadeniz çevresi, ABD, Kanada, Arjantin, Avusturalya, Çin ve Türkiye’nin KD’sunda çernozyomlar bulunur.
Çernozyom topraklarının bulunduğu alanlarda genellikle yazın sıcak, kışın soğuk iklim şartları hüküm sürer. Şiddetli buharlaşmanın hüküm sürdüğü kurak devrede topraklar kurur. Bundan dolayı bu alanlarda orman yetişmez. Çayırlar, bozkır bitkileri, preriler çernozyomların doğal vejetasyonudur.
Genellikle verimli olan çernozyomlar buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi tahılların yetiştirilmesi bakımından elverişlidir. ABD, Kanada, Ukrayna ve Arjantin’de bu topraklar üzerinde bol miktarda tahıl yetiştirilir ve bu tahılların önemli bir kısmı ihraç edilir.
Podzol Toprakları Soğuk nemli iklimlerin hüküm sürdüğü alanlarda görülür. A horizonunun en üstünde çürümüş bitki katı bulunur. Bu katın hemen altında organik katla kesin olarak ayrılmış bir başka kata geçilir. A horizonunun alt kısımları aşırı yıkanmadan dolayı ağarmış ve kül rengindedir. B horizonu birikme horizonu olduğundan kahverengimsidir.
Podzolların B horizonunda oluşan sert tabaka (hard pan), bitki köklerinin alt horizonlara inmesini engellemektedir. Podzollar genellikle düşük verimli topraklardır. Bitkiler için gerekli olan besin maddeleri topraktan yıkanarak uzaklaştırılmışlardır. Podzollara kireç ve gübre verilmesi ile toprak tarım yapılabilir hale gelmektedir.
Gri Kahverengi Podzolik Topraklar Nemli soğuk iklimlerin ikinci büyük toprak grubudur. Bunlar podzollara göre daha az yıkanmıştır. Asit reaksiyon gösterir. B horizonu kahverengindedir. Kireç birikimi görülür. Yapraklarını döken ormanlar (meşe, kayın, akçaağaç), bu topraklar üzerinde iyi gelişir. Bu topraklara kireç ve gübre verildiğinde verim yükselir ve tahılların yetişmesine uygun hale gelir.
Batı Avrupa’nın büyük bir bölümünde gri kahverengi podzolik topraklar gelişmiş olup, bu sahalar üzerine tarım yapılır. KD Amerika’da da yaygın olarak görülen topraklardır.
Kırmızımsı-Sarı Podzolik Topraklar Bu toprakların bulunduğu sahalardaki sıcak yazlar ve ılıman kışlar, bakteri faaliyetini artırır. Bu bakımdan diğer podzolik topraklara göre humus içeriği düşüktür. Kırmızımsı-sarı podzolik toprakların oluşumunda hem podzollaşma hem de lateritleşme süreci hakimdir. Kırmızı ve sarı renkler demirin oksitlenmesinden ileri gelir. ABD, Japonya, Yeni Zelanda ve Türkiye’de görülür.
Kırmızı Akdeniz Toprakları (Terra Rossa) Akdeniz iklim şartlarının hüküm sürdüğü alanlarda deniz kıyısından başlayarak ormanın üst sınırına kadar çıkar. Kireçtaşlarının yaygın olduğu bölgelerde görülür. Topraktaki CaCO₃ önemli ölçüde yıkanmıştır. Toprağa kırmızı rengini demir bileşikleri verir (Fe₂O₃).
Bu topraklar, kil bakımından zengindir, toprakta derin çatlaklar ve kaya parçaları bol miktarda bulunur. Toprak oluşumunda dekalsifikasyon süreci hakimdir. Kireçli kayalar üzerine oluşmasına rağmen topraktaki kireç yıkanma sonucu topraktan uzaklaştırılmıştır. Bu topraklarda hava ve su dolaşımı iyidir. Bu özelliği ile pedalferler grubuna girer.
Büyük kireçtaşı bloklarının bulunduğu alanlarda toprak sığdır Büyük kireçtaşı bloklarının bulunduğu alanlarda toprak sığdır. Daha ince blokların bulunduğu alanlarda ise toprak derinliği fazladır. İspanya, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye’de yaygındır
Latasollar Nemli tropikal ve ekvatoral bölgelerin toprakları, Latasol (Lateritik) topraklar olarak isimlendirilmiştir. Nem ve sıcaklık elverişli olduğundan kimyasal ve mekanik çözülme hızlıdır. Sıcak bir iklimde yer alan topraklar olduğundan bakteri faaliyeti çok hızlıdır. Buna bağlı olarak topraktaki humus miktarı azdır.
Demir bileşiklerinin varlığından dolayı toprak kırmızı renklidir. Kırmızımsı sarımsı podzolik topraklarda da lateritleşmenin etkisi görülmesine rağmen, bunlar gerçek manada Latasol olarak sınıflandırmak mümkün değildir. Topraktaki bitki besin maddeleri aşırı yıkandığından tarımsal verimi düşüktür.
Bununla beraber, bu topraklar, geniş yapraklı devamlı yeşil yağmur ormanların büyümesi bakımından elverişlidir. Bu topraklar üzerinde demir ve alüminyum bakımından zengin tuğla biçiminde yumrular (kesekler) oluşmaktadır. Bu şekillere Laterit adı verilir. Bunların yüzeye çıkıp kuruyup sertleşmesi ile bloklar halini alır.
Boksit, demir ve manganez yatakları bakımından zengin olan topraklardır. Endonezya’da bina yapımında tuğla olarak kullanılır.
II. İntrazonal Topraklar Bu takımda bulunan toprakların oluşmasında topografik faktörler, drenaj ve ana materyal etkilidir. Bu nedenle toprak oluşumu yeteri kadar ilerlememiş olup tam bir horizon teşekkülü gelişmemiştir. Genellikle A ve C horizonlu topraklardır. Oluşumu için yeterli zaman geçmediğinden ana materyalin özelliğini yansıtırlar.
Halomorfik Topraklar Bozkır, çöl ve ve kapalı havzalarda görülürler. Buharlaşma sonucunda suyun içindeki tuzun çökelmesi sonucunda oluşurlar. Sığ göl havzaları ve playaların son derece düz olan tabanlarında suların buharlaşması ile terk edilen tuzlar, çok defa ince bir tabaka haline gelir. ABD Utah’da Büyük Tuz Gölü Türkistan, Büyük Sahra, İran ve Türkiye’de bu tip topraklar görülür.
Bu topraklar üzerinde tuza karşı dayanıklı (halofit) ve tuzu seven (halofil) bitkiler yetişir. Sulamayla tuzlar uzaklaştırılmadıkça tarım yapmak mümkün değildir.
Hidromorfik Topraklar Bataklık, sazlık ve drenajı iyi olmayan alanlarda oluşan topraklardır. Çeşitli tiplere ayrılırlar: Bog Toprakları: Soğuk ve nemli karasal iklimlerde bataklık (bog) vejetasyonu altında oluşan topraklardır. Çayır (meadow)toprakları: Drenajın bataklık sahalarından biraz daha iyi olduğu alanlarda gelişen topraklardır. Genellikle otlak olarak kullanılırlar.
Humik-gley toprakları: Yarı bataklık alanlarda oluşurlar Humik-gley toprakları: Yarı bataklık alanlarda oluşurlar. Toprakta organik madde miktarı fazladır ve altta bir gley zonu gelişmiştir. Gley: Uzun süre su altında kalan organik madde bakımından zengin killi toprak.
Kalsimorfik Topraklar Kireç bakımından zengin ana materyaller üzerinde oluşan topraklardır. Rendzina Toprakları: Kireçtaşı ve marnlı arazilerde oluşurlar. AC horizonlu topraklardır. A horizonu bitkisel atıkların karışmasından dolayı daha koyu renklidir. C horizonu ise anakayanın etkisinde olduğundan açık renklidir. Üzerinde tarım yapılabildiği gibi otlak olarak da kullanılır.
Gromusollar (Vertisollar): Kireç bakımından zengin killi, marnlı çökeller üzerinde bulunurlar. Genellikle ağır bünyeli ve kireçli olan bu topraklar AC horizonludur. Bu topraklara dönen topraklar, taş doğuran topraklar ve kepir gibi isimler de verilmektedir.
III. Azonal Topraklar Bu takıma giren topraklar, eğimli yamaçlarda, devamlı taşkına uğrayan ovalarda, genç alüvyal ve volkanik depolar üzerinde bulunur. Bir taraftan erozyon diğer taraftan birikme toprakta horizonlaşmaya izin vermemektedir. Horizonlaşma için zaman da yeterli değildir. Litosollar, regosollar, kolüvyal ve alüvyal topraklar bu grupta yer alır.
Toprak Taksonomisi (1975) 1975 yılında ABD Tarım Bakanlığı Toprak Muhafaza Servisi tarafından yayınlanmış olan toprak sınıflandırma sistemidir. Pedojenez: Toprak oluşumu demektir.
1. Entisollar Entisol; yeni toprak anlamına gelir. Bu takımdaki topraklar, yakın bir geçmişte oluşmaya başlamış olan genç topraklardır. Genç topraklar olduğundan horizonlar oluşmamıştır. Horizonlar başlangıç safhasındadır. Alüvyaller, regosollar ve litosollar bu grupta yer alır.
Entisollerin oluşumunu sağlayan başlıca faktörler 1- Toprak aşınmasının devam etmesi, özellikle eğimli ve engebeli alanlarda çözülen ana malzemenin devamlı süpürülmesi, horizonlaşmaya imkan vermemektedir. 2- Özellikle taşkın ovalarında ve yamaçların eteklerinde meydana gelen birikme, toprakların devamlı örtülmesine neden olmakta ve horizonlaşma olmamaktadır.
Ayrıca kurak bölgelerde devamlı hareket eden kumullar ve deniz kenarlarındaki kumsallarda birikme ve taşınma olayları horizonlaşmaya imkan vermemektedir. 3- Devamlı su altında kalma 4- Taşkın alanları horizonlaşmaya imkan vermemektedir.
2. İnseptisoller Genç topraklar anlamına gelmektedir. Yeni gelişmekte olan topraklardır. İnseptisollar, entisollardan daha yaşlı topraklardır. İnseptisolların genç olmasını sağlayan faktörler; Ana materyalin ayrışmaya karşı dirençli ve eğim şartlarının fazla olmasıdır. Bunun yanında genç volkanik alanlar ve eski delta alanları yeterli zaman geçmediğinden inseptisolleri oluşturur.
3. Aridisollar Kurak topraklar anlamına gelmektedir. Organik madde ve nem miktarı az olan topraklardır. Bu topraklar kireçli ve tuzlu topraklardır. Tuzlar suyun buharlaşması sonucunda toprağa çökelmiştir. Kireç ise yıkanma sonucunda yüzeye yakın bir derinlikte bir katman oluşturur (kaliş). Kserofitler hariç diğer bitkilerin yetişmesine uygun değildir. Tarım yapılabilmesi için sulanması gereklidir. Organik madde az olduğundan toprak koyu renkli değildir. Toprakta geniş ve derin çatlaklar vardır.
4. Mollisollar Yumuşak toprak anlamına gelir. Kurak bölgelerin dışında genellikle yağış miktarının fazla ve ot vejetasyonunun yaygın olduğu bölgelerde oluşan topraklardır. Tarıma uygun olan verimli topraklardır (kestanerenkli, çernezyom ve preri). Önemli tahıl özellikle buğday üretim sahalarını oluşturur. Organik madde bakımından zengin olduğundan toprak koyu renklidir.
Yağış miktarı yeterli olmakla birlikte aşırı yıkanmadığından kireçli topraklar grubuna girer. İyi agregatlaşmış toprak strüktürü, toprağın yumuşak olmasına yol açmıştır.
5. Spodosollar Kül renginde olan topraklar anlamına gelir. Üstteki mineral toprakla kesin bir sınır meydana getiren organik örtü hariç tutulursa, açık renkli (kül renginde) topraklardır. Soğuk ve nemli iklim ortamlarında oluşmuştur. Podzollaşma süreci hakimdir. Spodosolların üst katında organik madde birikmesi görülür. Toprak aşırı yıkandığından, asit reaksiyon gösterir.
Yıkanma sonucunda demir, alüminyum, kil, fosfor ve manganez gibi unsurlar, A horizonundan taşınarak B horizonunda biriktirilerek çimentolaşması sonucunda sert bir kat (hard pan) oluşur. Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’nın tundra alanlarının güneyinde hakimdir. Üzerinde iğne yapraklı ormanlar ve çalı formunda bitkiler iyi yetişir.
Spodosolların aşırı yıkanması, toprakta bulunan bitki besin maddelerinin çoğunun topraktan uzaklaşmasına yol açmıştır. Verimi düşük olan topraklardır. Eğimli yerlerde orman örtüsünün ortadan kaldırılması arazi degredasyonuna yol açar.
6. Alfisollar Al ve Fe bakımından zengin olan topraklardır. Bu topraklar baz saturasyonlu orman örtüsü altında gelişir. Toprağın yüzeyi humus bakımından zengin olduğundan kahverengimsidir. B horizonunda kil birikmesi vardır. Karbonatlar da toprağın üst kısmından yıkanmış ve demir bileşikleri serbest hale geçmiştir. Nemli karasal iklim, kıtalarında batısındaki denizel iklim ve Akdeniz ikliminin hakim olduğu alanlarda yaygındır.
7. Ultisollar Toprak yıkanmasının son safhası anlamına gelir (Ultimus-Lat. Son demektir). Nemli tropikal bölgeler iklim değişmeleri geçirmemiş; geçirse de çok az etkilenmiştir. Bu yüzden nemli tropikal bölgelerde özellikle düz, bol yağış alan ve yüksek sıcaklık altında uzun bir süre devamlı olarak ayrışmaya uğramıştır. Bu şartlar altında Ultisol ve Oksisol takımlarına ait topraklar oluşmuştur.
Bu topraklar çok fazla ayrışmış ve yıkanma faaliyetlerinin son safhaya ulaştığı topraklardır. Ultisollarda etkin olan yıkanma süreci, toprağın bazlar yönünden fakirleşmesine sebep olmuştur. Ancak bu topraklar üzerinde gür bir bitki örtüsünün bulunması, toprağı organik madde yönünden beslemekte ve toprağın bazlar yönünden aşırı fakirleşmesini engellemektedir.
Ultisol olarak sınıflandırılan toprakların çoğu eski sınıflandırma sisteminde kırmızı-sarı podzolik toprakları karşılamaktadır. Ultisollar nemli subtropikal ile tropikal nemli-kurak iklimler arasında uzanır. Bu topraklar Brezilya’nın güneyinde, Amazon ormanlarında, Avrupa’nın batısında ve Hindistan’da yaygın olarak görülür.
8. Oksisollar Oksitli topraklar anlamına gelmektedir. Oksisollar demir yönünden çok zengindir. Eski toprak sınıflandırma sisteminde Latasollar bu gruba girer. Tropikal, ekvatoral ve subtropikal bölgelerde yaygındır. Bitki besin maddeleri yönünden fakirdir. Alüminyumda bu topraklarda görülebilen elementlerdendir. Killi (kaolinit) topraklardır. Ormanların ortadan kaldırılması ile oluşan tarlaların verimi düşüktür. Tarım yapmak için gübreleme ve kireçleme yapılmalıdır.
9. Vertisollar Dönen topraklar anlamında gelmektedir. Killi kireçli ana materyal üzerinde gelişmiş AC horizonlu topraklardır. Ağır bünyeli killi topraklardır. Belirgin bir yıkanma ve birikme mevcut değildir. Toprak ıslandığında büyük ölçüde şişme ve kuruduğunda geniş ve derin çatlaklar meydana gelir. Toprağın şişme ve büzülmesine bağlı olarak “gilgai” denilen hafif dalgalı bir mikro relief oluşur. Anadolu’da taş doğuran toprak, Trakya’da kepir adı verilmiştir.
Hakim kil türü montmorillonittir. Doğal bitki örtüsü yüksek boylu çayırlardır. Türkiye’de Ergene Havzası, Muş Ovası, Güney Marmara ve Van Gölü’nün kuzeyinde görülür. Vertisollerin işlenmesi zordur. Gübrelenmesi ve derin sürülmesi gereken topraklardır. Genellikle otlak olarak kullanılır.
10. Histosollar Organik toprak anlamına gelmektedir. Organik madde yığılmasının, organik maddenin ayrışmasından fazla olduğu su ile doygun ve oksijen sirkülasyonunun yetersiz olduğu ortamlarda oluşur. Böyle bir durumun gerçekleşmesi için de zemin suyunun birikmesini sağlayacak derecede geçirimsiz olması ve bu ortamda yetişen bitki artıklarının yığılması gerekir. Bu şartlar genel olarak tabanları geçirimsiz ve taban suyu seviyesi yüksek olan lokal çukurluklarda gerçekleşir.
Taban suyu seviyesinin yüksek olduğu; bataklık, sazlık ve çayırlık alanlar bu tip toprakların geliştiği ideal alanlardır (turba). Histosollerin oluşumu diğer topraklardan farklıdır. Diğer topraklarda horizonlaşma yukarıdan aşağıya doğru gelişirken, histosollarda aşağıdan yukarı doğru gelişir. Histosollarda tarım yapılabilmesi için, suyun tamamen drene edilmesi gerekir. Bu topraklar üzerinde sebze ve meyve tarımı yapılabilir.
11. Andisollar Koyu renkli toprak anlamına gelir. Bazalt ana kayası üzerinde oluşan malzemelerin ayrışması ile meydana gelmiştir. Volkanik camlarca zengindir. GD Anadolu’da Karacadağ çevresinde yaygın olarak görülür.
EROZYON OLGUSU VE TEMEL NEDENLERİ Erozyon: Toprakların, doğal ya da dış kuvvetlerin etkisiyle, oluştukları yerden aşındırılıp taşınması ve başka yerlerde biriktirilmesidir. AŞINMA+TAŞINMA+BİRİKME = EROZYON Erozyon doğal ve hızlandırılmış erozyon olarak ikiye ayrılır. 1- Doğal Erozyon (Jeolojik erozyon, toprak kazanımı). 2- Hızlandırılmış erozyon (Toprak kayıpları). Su, rüzgar, buzul, dalga erozyonu.
1. Doğal Erozyon Doğanın kendi dengesi ve kuralları içerisinde meydana gelen erozyondur. Bu erozyon türü sayesinde aşınma ve taşınma alanlarında yer alan topraklar ve araziler kendi kendilerini yenileyebilmekte ve gençleşebilmektedirler. Yüksek arazilerden doğal erozyonla taşınan materyallerin, daha alçak kesimlerdeki alanlara çok uzun yıllarda depolanmaları ve olgunlaşmaları sonucunda oldukça verimli yeni araziler oluşmaktadır.
Oluşan bu yeni araziler, sahip oldukları özellikler nedeniyle tarımsal üretimde başarı ile kullanılabilecek, son derece kıymetli arazilerdir. Sözü edilen bu araziler binlerce yıldır süregelen doğal erozyon süreçleri sonucunda oluşan alüvyal ovalardır. Son derece yavaş oluşan doğal erozyon, tüm dengeler ve ekosistemler açısından son derece yararlı bir olaydır.
Hızlandırılmış Erozyon Doğanın kendi dengesi içerisinde, kendine özgü kurallarla sürdürdüğü erozyon bölgelerine insan elinin değmesi (hatalı ve yanlış arazi kullanımı) ile oluşan erozyondur. Hızlandırılmış erozyonla kaybedilen toprak miktarı, toprak oluşum sürecinde çeşitli ana kayaların ayrıştırılması ile oluşan toprak miktarından her zaman daha fazladır.
Bundan dolayı hızlandırılmış erozyonun yaşandığı yerlerde toprağın giderek yok olacağı unutulmamalıdır. Toprağın olmadığı yerde tarım yapılamayacak, makro ve mikro birçok canlı türü yok olacaktır. Başka bir ifadeyle hızlandırılmış erozyon; “gen kaynaklarının” ve “biyolojik çeşitliliğin” azalmasına ve birçok ekosistemin ortadan kalkmasına sebep olacaktır.
Genel bir ifadeyle 1cm kalınlığındaki bir toprağın 500 yılda oluşabildiği ve bitkisel üretim yapılabilecek bir toprağın 15-20 bin yılda oluşabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Hızlandırılmış erozyonu etkileyen en önemli dış kuvvetler su ve rüzgardır.
Su Erozyonu İklim özelliklerine bağlı olarak herhangi bir bölgeye düşen yağışın bir kısmı toprak tarafından emilerek toprakların derinliklerine iletilirler. Toprağın emmediği yağış suları ise eğimli arazi boyunca yüzeysel akışa geçerek daha aşağıdaki arazilere doğru akar. Suyun toprak tarafından emilmesi olayına infiltrasyon adı verilir. Toprakların infiltrasyon kapasiteleri önemli farklılıklar gösterir.
Su erozyonu, özellikle bitki örtüsünden yoksun eğimli arazilerde, yağmur ve eriyen kar sularının, toprakların infiltrasyon kapasitesinin aşılması sonucunda yüzeysel akışa geçerek toprağı aşındırıp taşıması olayıdır. Oluşacak erozyonun şiddeti, toprağa düşen su miktarı, suyun akış hızı, eğim, toprağın yapısı ve infiltrasyon kapasitesi, bitki örtüsü ve arazi kullanım şekli tarafından kontrol edilmektedir.
Dünya nüfusundaki hızlı artış ve buna bağlı olarak besin maddelerine daha fazla gereksinim duyulması, mevcut tarım arazilerine ek olarak, orman, çayır ve mera gibi doğal bitki örtüsü ile kaplı bulunan pek çok alanın, insanlar tarafından tahrip edilerek, yeni tarım arazilerine dönüştürmelerine sebep olmuştur.
Bu sayede, söz konusu bu alanlarda yer alan topraklar erozyona açık yüzeyler haline gelmekte ve en basit bir yağış veya yüzeysel akış sonucunda bu topraklar aşındırılıp taşınmaktadır. Diğer taraftan çayır ve mera alanlarında aşırı ve bilinçsiz otlatma da erozyonu artırmaktadır. Su erozyonu çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır.
Yağmur damlası erozyonu Bu erozyon türü, bitki örtüsünden yoksun, çıplak toprakların yüzeyine yağmur damlalarının şiddetle çarpması sonucu oluşmaktadır. Yağmur damlalarının çarpma etkisiyle toprak strüktürü bozulmakta ve dağılan agregatlardan (kümelerin) açığa çıkan küçük parçacıklar, toprakların gözeneklerinin tıkanmasına neden olmaktadır.
Gözenekleri tıkanan toprakların infiltrasyon yetenekleri azalmaktadır. Bu yeteneğini kaybeden toprakların yüzeyine düşen yağışın büyük bir kısmı akışa geçmekte ve koparılan toprak parçacıklarını beraberinde sürüklemektedir. Yapılan bilimsel araştırmalara göre, ortalama 32km/h’lik bir hızla yere düşen bir yağmur damlasının toprağa çarpması sonucunda, bir tarlada bulunan toprak tanecikleri 60cm dikey ve 100-150cm yatay bir hareket yapabilmektedir.
Yağmur damlasının çarpması ile 1 yılda 1 dekarlık (1000m²) arazide yer değiştiren toprak miktarının 25 ton ve daha fazla olabileceği hesaplanmıştır. Toprak işleme derinliğinde (20cm) yaklaşık 250 ton toprak bulunduğu dikkate alınacak olursa yağmur damlası erozyonun boyutları daha iyi anlaşılabilir.
Bundan dolayı toprak yüzeyinin çıplak bırakılmaması ve hatalı tarım tekniklerinin uygulanmasından vazgeçilmesi gerekmektedir.
Tabaka (Yüzey) Erozyonu Tabaka erozyonu, hafif veya orta derecede eğimli ve infiltrasyon yeteneğini kaybetmiş arazilerde, yüzey akışları ile arazi yüzeyindeki ince toprak materyallerinin bir tabaka halinde taşınması olayıdır. Son derece yavaş seyreden bir erozyon türü olduğundan kolay fark edilemez. Daha çok tarım topraklarında meydana geldiğinden çiftçilerin çok dikkatli olması gerekmektedir.
Parmak Erozyonu Bütün eğimli arazilerde yağışlarla ve yağmur damlalarının çarpma etkisi ile toprakların yüzey özellikleri bozulmakta, infiltrasyon kapasiteleri zayıflamakta ve yağış sularının önemli bir kısmı akışa geçmektedir. Hatalı ve yanlış tarım uygulamaları da bu akışı hızlandırmaktadır. Yüzeysel akışa geçen sular, zaman içerisinde arazi üzerinde çok sayıda irili ufaklı kanallar oluşturmakta ve bu kanallarda akmaya başlamaktadır.
İşte toprakların bu şekilde aşındırılması ve taşınması olayına parmak erozyonu veya oluk erozyonu adı verilmektedir. Parmak erozyonu yüzey erozyonunun ilerlemiş bir aşamasıdır. Bu erozyon türü ile arazi üzerinde 5-10cm’lik oyuklar meydana gelmekte ve toprak bulunduğu yerden koparılarak başka yerlere taşınmaktadır.
Sel Yarıntısı (Gully) Erozyonu Parmak erozyonu ile ortaya çıkan oluklar gerekli önlemler alınmadığı taktirde, zamanla derinleşip genişleyerek sel yarıntıları şeklini almaktadır. Sel yarıntılarının büyüklükleri, yağışın miktarına, şiddetine, sıklığına, toprağın direncine, arazinin eğimine, toprağın derinliğine vs bağlıdır.
Sel yarıntısı erozyonu ile araziler birkaç metre ile onlarca metre genişliğinde ve derinliğinde oyulabilmekte ve böylece erozyonun boyutları da artmaktadır. Ayrıca sel yarıntısı erozyonu ile yüksek yerlerden taşınan toprak, aşağı kesimlerdeki verimli arazinin üzerini örtmekte ve üretim kapasitelerini düşürmektedir.
Rüzgar Erozyonu Rüzgar erozyonu, toprağın rüzgar kuvveti ile aşındırılıp taşınması olayıdır. Özellikle kurak iklim bölgelerinde (İç ve GD Anadolu gibi) meydana gelen bu erozyon türü, genellikle tarım arazileri üzerinde etkili olmaktadır. Toprak materyallerinin rüzgarlar tarafından taşındığı ve taşınan bu materyallerin depolandığı alanlardaki arazilerin özellikleri hızla bozulmakta ve üretim kapasiteleri düşmektedir.
Doğal yollarla oluşan rüzgar erozyonu, özellikle depolanma bölgelerinde “lös” adı verilen toprakların oluşmasına neden olur. Çin’deki lös topraklar ile Amerika’nın Missisippi ve Missouri civarında uzanan lös yığınları, eski çağlara ait tipik rüzgar erozyonu örnekleridir. Ülkemizdeki rüzgar erozyonu ise hatalı ve yanlış arazi kullanımlarına bağlı olarak ortaya çıkmakta ve gerek İç Anadolu ve gerekse GD Anadolu Bölgelerinde ciddi çevre sorunları arasında yer almaktadır.
İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Karapınar yöresi rüzgar erozyonuna tipik bir örnektir. Rüzgar erozyonu, arazi yüzeyinin genellikle kuru ve bitki örtüsünden yoksun bulunduğu kurak ve yarı kurak bölgelerde çok aktiftir. Rüzgar erozyonunun neden olduğu toprak taşınması üç tip hareket ile meydana gelmektedir.
1- Hava akımlar ile uçma (Süspansiyon) 2- Sıçrama 3- Yüzeyde sürüklenme
Arazi Kullanım ve Erozyon İlişkisi Arazi kullanımı ile erozyon arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Toprakların hangi kullanım şekilleri altında, onların doğal özelliklerine zarar verilmeden en yüksek faydayı temin edeceklerine ilişkin hususların iyi bir şekilde planlanması gerekmektedir. Bilim adamları ve uzmanlar tarafından, arazilerin nasıl kullanılması gerektiğine bilimsel ve teknik yöntemlerin kullanılarak karar verilmesine İdeal Arazi Kullanım Planlaması denilmektedir.
Arazi Yetenek Sınıflaması Bu sınıflandırma sisteminde; yeryüzündeki tüm araziler 8 sınıfa ayrılarak incelenir. Söz konusu sınıftan ilk dördü tarım ve toprak uzmanların önerdiği kullanım ve amenajman tekniklerinin dışına çıkılmamak kaydıyla işlenerek tarımsal üretim yapılabilecek alanlar olarak gözetilmektedir. Diğer dört sınıf içerisinde yer alan araziler ise işlemeli olarak tarımsal üretime uygun olmayan alanlardır.
Arazi Yetenek Sınıfı Kullanım Biçimi I. Sınıf Araziler Tarımsal üretimde (en iyi) II. Sınıf Araziler Tarımsal üretimde (iyi-orta) III. Sınıf Araziler Tarımsal üretimde (orta) IV. Sınıf Araziler Tarımsal üretimde (yetersiz) V. Sınıf Araziler Özel sınıf VI. Sınıf Araziler Orman, çayır, mera, fundalık VII. Sınıf Araziler VIII. Sınıf Araziler Şehir, sanayi, turizm ve diğer
I. Sınıf araziler, kullanımları yönünden sorunsuz sayılabilecek tarım arazilerdir. II. Sınıftan, IV. Sınıfa kadar olan arazilerde, tarımsal üretimin gerçekleştirilmesinde giderek artan oranda sorunlar mevcuttur. Her türlü bitkisel üretim güvenceyle yapılamamaktadır. Bu tip arazilerde koruma önlemleri alınmadan tarımsal faaliyetlerin yapılması sakıncalıdır.
Özel sınıf olarak belirtilen V Özel sınıf olarak belirtilen V. Sınıf araziler, daha detaylı araştırmalara dayalı ıslah projeleri uygulandığında özellikleri iyileşebilecekse tarım arazileri haline dönüştürülmesi gerekir. Eğer özellikleri ıslah edilemeyecek düzeyde ise doğal hayata terk edilmesi gereken arazilerdir.
VI. ve VII. Sınıf Araziler, orman, çayır, mera, otlak, maki, fundalık gelişimine uygun alanlardır. Söz konusu bu arazilerde bitki örtüsü tahrip edilerek yapılacak tarım, erozyona neden olacaktır. VIII. Sınıf Araziler, ekolojik ve ekonomik anlamda tarım yapılamayacak arazilerdir. Yerleşim, sanayi, turizm alanları ile çıplak kayalıklar bu gruba dahil edilir.
Türkiye’nin Arazi Varlığı ve Kullanım Biçimleri Türkiye’de tarım yapılabilecek toplam arazi miktarı 26.5 milyon hektardır. Bu değer toplam arazi miktarının % 34.6’sına denk gelmektedir. Türkiye’deki arazilerin 1/3’ü tarıma elverişlidir. Bunu 27 milyon hektara çıkarmak mümkün değildir. Çünkü 1cm kalınlığındaki bir toprağın oluşabilmesi için 500, 40 cm derinliğinde tarım toprağının oluşabilmesi için de 20 000 yıl gereklidir.
Arazi Yetenek Sınıfı Hektar % I. Sınıf Araziler (sorunu yok veya çok az) 5 012 537 6.5 II. Sınıf Araziler (bazı sorunlara sahip) 6 758 702 8.8 III. Sınıf Araziler (ciddi sorunlara sahip) 7 574 330 9.7 IV. Sınıf Araziler (çok ciddi sorunlara sahip) 7 201 016 9.5 Tarım Arazisi Toplamı 26 546 585 34.6 V. Sınıf Araziler 165 547 0.2 VI. Sınıf Araziler (Genellikle dik eğimli) 10 238 533 13.3 VII. Sınıf Araziler (Genellikle çok dik eğimli) 36 288 553 47.4 Orman, Çayır, Mera Arazisi Toplamı 46 692 633 60.09 VIII. Sınıf Araziler 3 455 513 4.6 Toplam Arazi Varlığı 76 694 731 100.0
Ülkemizde 6 milyon hektardan fazla arazi (işlenen arazinin % 23’ü), hatalı ve yanlış kullanılmaktadır. Bu araziler özellikle VI. ve VII. Sınıf arazilerdir. Orman, Çayır, Mera Arazisi olması gereken bu alanlar tarım alanları olarak kullanıldığından, bu durum hızlandırılmış erozyonu artırmaktadır. Bu tür araziler dik ve çok dik eğime sahip, toprakları yeterince derin olmayan arazilerdir.
Türkiye’nin Erozyona Olan Duyarlılığı İklimsel Duyarlılık Türkiye’nin büyük bir bölümü kurak ve yarı kurak iklim rejimine sahiptir. Türkiye’deki yağışlar genellikler kısa süreli ve sağanak şeklindedir.
Türkiye’nin Toprak ve Arazi Özellikleri Topraklarımız aşırı derecede yorulmuştur. Bilinçsiz, plansız ve amaç dışı arazi kullanımları çok artmıştır. Yeni araziler kazanma arzusu arazi kullanım şekillerini olumsuz etkilenmiştir.
Türkiye’nin Topografik Yapısı Ülke yüzölçümünün % 83’ü, % 8 ve daha dik eğimlere sahip arazilerden oluşmaktadır. Ülke arazilerinin yarısına yakın bir kısmında ise eğimler % 45 ve daha diktir. ***Toprak yüzeyinin bitki örtüsü ile kaplı olmadığı ve arazi eğiminin % 2’yi geçtiği alanlarda erozyonun başladığı bilinmektedir.
Türkiye’nin Bitki Örtüsü Kaçak kesimler, yakmalar ve bakımsızlık nedeniyle ormanlar yok edilmektedir. Çayır ve meralarda bilinçsiz ve aşırı otlatma sonucu bozulmalar ortaya çıkmaktadır. İnsanların Etkileri Hatalı, yanlış ve amaç dışı arazi kullanımı sonucunda tarım toprakları kaybedilmektedir.
Türkiye’de Erozyonun Boyutları Türkiye toprakları neolitik dönemden bu yana bitkisel üretim amacıyla yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Gerekli koruma önlemleri alınmadan ve yeteneklerine de uygun olmayan bir şekilde, uzun yıllardır işlenen bu topraklar, doğal olarak günümüzde önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Özellikle 20. yy’da nüfusun artışına bağlı olarak çayır-mera ve ormanlık alanlar ciddi bir şekilde tahrip edilerek tarım arazisine dönüştürülmüştür.
Ülkemizde I. Sınıf tarım arazileri (5 milyon ha) dışında kalan topraklarda çeşitli derecelerde erozyon sorunu bulunmaktadır. I. Sınıf topraklarımızın oranı sadece % 6,5’tir. Geriye kalan arazilerimizin % 93,5’inde (71,6 milyon ha) ise başta erozyon olmak üzere pek çok sorun vardır. Türkiye’de erozyonla ortaya çıkan yıllık toprak kayıpları yaklaşık 500 milyon tondur.
Kaybolan bu toprak miktarı ülkemizin sadece büyük akarsuları tarafından taşınarak denize götürülen topraklardır. Küçük dereler de eklenecek olursa bu miktar 1,5 milyar tona çıkmaktadır. Yıllık toplam taşıdığı toprak miktarı en fazla olan akarsularımız Fırat, Kızılırmak ve Yeşilırmak’tır.
Bunda ormanlar tahrip edilmiş olması, yanlış ve hatalı arazi kullanımları etkilidir. Erozyonla yok olan 500 milyon ton toprak 200 000 hektar arazinin 20-25cm’lik bölümüne denk gelir. 1995 yazında Isparta Senirkent’te meydana gelen çamur akıntısında 76 kişi hayatını kaybetmiştir.
Isparta Senirkent’te VI. Ve VII Isparta Senirkent’te VI. Ve VII. Sınıf dağlık arazilerde yetenek sınıflarının özellikleri gereği var olan doğal bitki örtüsü korunması gerekirken bu alandaki ağaçlar kesilerek ev yapımında ve yakacak olarak kullanılmıştır. Bir ev yapımı için ortalama 300-400 ağaç kesilmiştir. Kesilen ağaçların yerine yenisi dikilmediğinden oluşan çamur akıntıları can ve mal kaybına yol açmıştır.
Orman-Erozyon İlişkisi Ormanlar toprak erozyonunu azaltıcı bir etkiye sahiptir. Orman ağaçları ince köklerden, çok kalın köklere kadar değişik çap ve uzunlukta köklere sahiptir. Bunlar toprağı bir ağ gibi sarar ve toprağın dış kuvvetlerle taşınmasını engeller. Bazı orman ağaçlarının 1m³ hacmindeki toprağı 100km uzunluğunda binlerce kökle sardığı belirlenmiştir.
Bir ladin ormanının 1 ha alanda 90 ton, bir kayın ormanının ise 40 ton ağırlığında kök geliştirdiği bilinmektedir. Söz konusu bu ormanların kök yayılış mekanında 1 ha alanda 200-250 ton toprak humusunun, 10 000 ton mineral toprağın tutulduğu belirlenmiştir. Böylece orman toprağı erozyonu engellemiş olmaktadır.
Orman ağaçları, toprakla temas ettiği yerde kalın bir kök boğazı geliştirir. Ağacın en büyük çapa sahip olduğu bu bölgesinde yüzeysel akışla gelen suların akış hızı mekanik engelleme azalır. Böylece suları hem sürükleyici gücü azalır, hem de toprağa sızan miktarı artar. Ormanın mekanik etkilerle erozyonu azaltması üzerinde, yalnız gövdeleri değil, dal ve yaprakları da önemli rol oynar.
Yapraklar yağmur damlacıklarını karşılayarak, doğrudan doğruya toprağa vurmasını engeller. Böylece yağmur damlalarının darbe etkisi azalır ve erozyon engellenir. Orman ağaçları, yaprak dökümüyle 1ha orman toprağına her yıl 3-4 ton organik madde kütlesi vermektedir. Bunlar orman toprağının üzerini bir yorgan gibi örter. Buna “ölü örtü” adı verilir.
Bu ölü örtü milyonlarca toprak organizmasını kışın soğuğundan korur ve bu toprak canlılarının besin kaynağını oluşturur. Toprak canlılarının besin elde etmek için ölü örtüden ayrıştırdığı humus denen koyu renkli, şekilsiz kadife yumuşaklığında bir organik madde kütlesi meydana gelir. Humus toprağa karışınca, toprak sünger gibi gözenekli ve yumuşak bir nitelik kazanır. Böylece toprak suyu daha kolay emer ve depolar.
Bolu yöresinde yapılan bir araştırmaya göre; ormanda açılmış % 45 eğime sahip bir yamaçta bulunan fındık bahçesi ile aynı arazi koşullarına sahip çok yakınındaki ormanlarla kaplı bir yamaçta karşılaştırmalı sonuçlar elde edilmiştir. Elde edilen ortalama değerlere göre fındık bahçesinde 1 ha (10 dönüm) alanda 1 yılda 3,1 ton toprak materyali erozyonla taşınırken; ormanlık alanda erozyonun ölçülemeyecek kadar az olduğu tespit edilmiştir.
Orman ekosistemleri, rüzgarın hızını yavaşlatmak ve yönünü değiştirmek suretiyle, rüzgar erozyonunun şiddetini azaltmaktadır. Rusya’da yapılan bir araştırmaya göre; Açık alanda 7m/sn hızla esen bir rüzgarın hızı, orman içinde 3,2m/sn olarak ölçülmüştür. Rüzgar erozyonu nedeniyle çölleşmiş bir bölgenin bitkilendirme yoluyla yeniden eski durumuna kavuşabileceğine gösteren tipik örnek olarak Konya-Karapınar yöresi verilebilir.
Mera-Erozyon İlişkisi Meralar, eğimli, engebeli ve taban suyu derinde olan kıraç arazilerde, seyrek ve kısa boylu bitkilerin oluşturduğu yem alanlarıdır. Meralar, taban suyunun derinde olduğu veya mera bitkilerinin yaygın olduğu düz alanlarda da gelişebilir. Özellikle hayvan otlatmakta yararlanılır. Seyrek otlardan oluştuklarından sorunlu alanlardır.
Çayırlar da aynı tür vejetasyon oluşumlarıdır Çayırlar da aynı tür vejetasyon oluşumlarıdır. Ancak çayırlar, düz ve taban suyu yakın alanlarda, dere kenarlarında gür gelişen sık ve uzun boylu bitkilerden oluşan yem alanlarıdır. Çayır vejetasyonu iklim ve toprağın özel ekolojik koşullarına göre oluşmuş otsu bitkiler topluluğudur. Çayır toprağın yılın büyük bir kısmında nemlidir ve toprağı sıkı bir şekilde tutar.
Meralar da aşırı ve zamansız otlatma ot kalitesinin düşmesine, rüzgar ve su erozyonunun artmasına neden olmaktadır. İyi vejetasyonlu bir mera alanının su emme gücü 62,5mm/saat iken, zayıf bitki örtüsü ile kaplı alanlarda bu miktarın 12,5mm/saat olduğu görülmüştür.
Türkiye’nin Başlıca Genetik Toprak Tipleri I. Zonal Topraklar Kırmızı Renkli Akdeniz (Terra-Rossa) Toprakları Bu topraklar Marmara Bölgesi’nin güneyinde, Ege Bölümü’nde, Akdeniz Bölgesi’nde, Doğu Anadolu’nun güneyinde ve GD Anadolu Bölgesi’nin karstik sahalarında görülür. Hava ve su dolaşımının mükemmel şekilde sağlandığı kireçtaşları üzerinde diğer ana kayalara göre daha kırmızımsı veya kızıl renkli topraklar yer alır.
Kireçtaşları üzerinde gelişmiş olan kırmızımsı topraklarda düz ve düze yakın olan sahalarda rastlanır. Buna karşılık eğimli sahalardaki kireçtaşlarında toprak yüzeyde değil, kireçtaşlarının çatlakları ve tabakalaşma yüzeyleri boyunca görülür. Toprağın çatlaklar ve tabakalaşma yüzeyleri boyunca oluşması, buralarda yağış sularının tutularak ayrışma olaylarının meydana gelmesi ile ilgilidir.
Toprağın en iyi geliştiği yerler, ayrışmanın kolayca gerçekleştiği ince tabakalı kireçtaşlarıdır. Buna karşın tabakaların kalın ve çatlakların çok ince veya zayıf olduğu kısımlarda ise toprak oluşumu son derece fakirdir. Karstik çukurlukların tabanlarındaki toprakların çoğu çevredeki alanlardan aşınan toprakların birikmesi ile değil ayrışma sonucunda oluşmuştur.
Killi olan bu toprakların ayrışması zor olduğundan toprak oluşumu çok uzun bir zaman alır. Ancak bazı polyelerin kenarlarında yamaçlar boyunca taşınmış kolüvyal depolar yer alır. Caco₃ önemli ölçüde yıkanmıştır. Katyon değişim kapasitesi ve dolayısıyla bitki besin maddeleri yönünden zengindir.
Yeni toprak sınıflama sisteminde Alfisol ordosu içinde yer alır. Toros dağlarının 1000m’den daha yüksek kesimlerinde kırmızı Akdeniz topraklarının rengi koyulaşarak kırmızımsı kahverengi ve kahverengine dönüşür. Bunda sıcaklığın düşmesine bağlı olarak organik madde miktarının artması etkilidir.
Kahverengi Orman Toprakları Bu topraklar, Karadeniz Bölgesi’nde, İç Anadolu’da 1200m’den yüksek alanlarda ve GD Toros sisteminde özellikle şistler üzerinde, Trakya’nın kuzey kesiminde ve İçbatı Anadolu’da görülür. Bu bölgelerde hüküm süren iklim şartlarına bağlı olarak farklı özellik gösteren ve bazı araştırıcılara göre sayıları 10’un üzerinde olan kahverengi veya esmer orman toprakları mevcuttur. Bu toprakların oluşumunda iklimin dışında ana materyal ve eğimde önemli rol oynar.
Bu sahalardaki topraklar genç bir oluş safhasında olduğundan genellikle B horizonu yeterince gelişmemiş ya da yoktur. Yağışı fazla olan yerlerde kil fraksiyonunun üst horizondan önemli ölçüde taşınması podzolleşmeye neden olmaktadır. Genel bir değerlendirme yapıldığında, kahverengi orman toprakları, ülkemizde orman örtüsü altında gelişir.
Yağış miktarının yetersiz olduğu ortamlarda B horizonunda karbonatların biriktiği kireçli orman toprakları yer alır. Yağışın 600mm’nin üzerinde olduğu alanlarda kireçsiz kahverengi orman toprakları yer alır. Yeni toprak sınıflandırma sisteminde kahverengi orman toprakları Alfisol ordosunda yer alır.
Podzolümsü Topraklar Bu topraklar, yıllık ortalama yağış miktarının 1000mm’nin çok üstünde olduğu yıllık ortalama sıcaklığın 8°C’ın altında bulunduğu çok serin soğuk ortamlarda kayın, sarıçam, ladin ormanlarının altında gelişme gösterir. Karadeniz dağlarının kuzeye bakan yamaçlarında, Yıldız dağlarında ve Uludağ’ın kuzey yamaçlarında görülür.
Yağış miktarının fazla olmasından dolayı toprak asit reaksiyon gösterir. Sıcaklığın düşük olduğu yerlerde toprak yüzeyinde organik madde birikimi görülür. Yeni toprak sınıflandırma sisteminde spodosol ordosuna girer.
Sierozemler Sierozemler, kuraklığın son derece etkili olduğu İç Anadolu’nun güney kesiminde, özellikle Konya Ovası’nın doğusunda ve Tuz Gölü çevresinde bulunur. Burada yıllık ortalama yağış 300mm’nin altından olup, bitki örtüsü yönünden oldukça zayıftır. Bu nedenler toprak organik madde yönünden fakir olup, açık renklidir (gri).
Yağış miktarının azlığına bağlı olarak karbonatlar, A horizonunda yeterinde yıkanmamıştır. Ana materyali kireçli olduğu bu toprakların bütün horizonları CaCO₃ bakımından zengindir. Yeni toprak sınıflandırma sisteminde Mollisol topraklar grubunda yer alır.
Kahverengi Bozkır Toprakları Bu topraklar ülkemizde yıllık ortalama yağışın 400mm’nin altında, yıllık ortalama sıcaklığın 8-12 °C civarında olduğu İç Anadolu ve Doğu Anadolu’nun depresyon alanlarında (Erzurum, Pasinler, Horasan, Malatya) yaygındır. Bu alanlar bozkır sahalarına karşılık gelir. Üzerinde otsu bitkiler yetişir ve kuru tarım yapılır.
Toprağın en önemli özelliği, alt toprak katında yoğun kireç yumrularının bulunmasıdır. Bu özelliği ilse alt toprak katı, A horizonuna göre açık renklidir. Yeni toprak sınıflandırma sisteminde Mollisol topraklar grubunda yer alır.
Kestane Renkli Topraklar Bu topraklar yıllık ortalama yağışın 400mm’nin üzerinde olduğu, yıllık ortalama sıcaklığın 6-10 °C arasında değiştiği İç Anadolu platolarında, Doğu Anadolu depresyonlarında, İç Batı Anadolu platolarında görülür. Bu topraklar üzerinde uzun boylu bozkır, bozkır çayırları ile meşe ve karaçamlardan oluşan kurakçıl ormanlar yaygındır.
Bu topraklardaki kireç miktarı kahverengi topraklardaki kadar fazla değildir. B Horizonundaki kireç birikimi de kahverengi topraklara göre daha alt seviyelerdedir. Yeni toprak sınıflandırma sisteminde Mollisol topraklar grubunda yer alır.
Kırmızımsı Kahverengi Topraklar Bu topraklar, karasal yarı kurak iklim şartlarının hüküm sürdüğü GD Anadolu Bölgesi’nde çok yaygındır. Topraktaki kırmızı renk sıcaklığın çok yüksek olmasından ileri gelir. Başka bir ifade ile İç Anadolu’daki kahverengi bozkır topraklarının yerini GD Anadolu Bölgesi’nde daha kurak ve sıcak iklim şartları altında oluşmuş kırmızımsı kahverengi topraklar alır.
Oligo-Miosen ve Miosen’e ait kırmızı renkli killi depoların toprak üzerindeki etkisi sonucu da bu tip topraklar görülür. Başka bir ifade ile ana materyal, toprak üzerinde etkili olmuştur. Kırşehir, Avanos, Sarımsaklı, Sarıoğlan, Yalvaç, Zara ve Şarkışla civarında bu tip topraklar görülür. Yeni toprak sınıflandırma sisteminde Mollisol topraklar grubunda yer alır.
Çernezyomlar Van Gölü’nün kuzeyinden başlayarak Erzurum-Kars Platosu’nu içine alan 1600-2000m arasındaki uzun boylu çayır vejetasyonu altında gelişmiştir. Yıllık ortalama sıcaklık 3-6 °C, yağış ise 500-700mm arasındadır. Ana materyal volkano-sedimenter (bazalt, andezit,tüf, killi kireçtaşı, marn ardalanması) bazalt ve neojene ait tortullar oluşturur.
Bu sahada 1m’ye kadar boylanabilen gür çayır örtüsü ve sıcaklık şartların yetersizliği, toprakta organik maddenin birikmesine neden olur. Yeni sınıflamada Mollisol grubunda yer alır.
II. İntrazonal Topraklar Türkiye’deki intrazonal topraklar, eğimli alanlarda ana materyalin özelliklerini taşır. Eğimli alanlarda devamlı olarak toprakların aşınması ve buna bağlı olarak da toprak oluşumunun devamlı başlangıç aşamasında kalması, ana materyalin fiziksel ve kimyasal etkilerinin ön planda olmasına neden olmaktadır.
Flişler Üzerindeki Topraklar Kumtaşı, marn, killi kireçtaşı, miltaşı tabakalarının ardalanmalı olarak istiflendiği tortul kütleye fliş denir. Kuzey Anadolu Dağları ve Toros Dağları boyunca sığ denizel ortamda çökelmiş (Kretase ve Eosen) flişler yaygındır. Böyle yerlerdeki toprağın özelliğini flişlerin içindeki litolojik yapı belirler.
Andosollar Bazalt ana kayası üzerinde gelişmiş topraklardır. Karacadağ, Kula ve KD Anadolu’da (Erzurum-Kars platoları) yaygındır. Katyon değişim kapasitesi yüksek olduğundan verimli topraklardır.
Volkanik Arazilerdeki Kumlu Topraklar Doğu Anadolu’da Sarıkamış çevresinde, İç Anadolu’da Kapadokya yöresinde, Van Gölü’nün kuzeyinde, Isparta Gölcük çevresinde yaygındır. Kumlu topraklardır. Silis bakımından zengindir. İnfiltrasyon kapasitesi yüksektir. Bundan dolayı toprak oluşumu zordur (2-3cm). Eğimli yamaçlarda sel yarıntıları ve peribacaları oluşmuştur.
Gnays, Kristalen Şist ve Asit Derinlik Kayaları Üzerindeki Topraklar Kristalen şistler ve gnaysların yer aldığı araziler, Türkiye’nin aynı zamanda sert kütlelerini oluşturur. Yıldız dağları, Kaz dağları, Saruhan-Menteşe Masifi, Bitlis dağları çevresinde görülen kumlu topraklardır. Granit gibi asit kökenli derinlik kayaları Uludağ, Kaçkar dağları, Kırşehir Masifi’nde yaygın olarak görülür. Kumlu topraklardır.
Ultrabazik Kayalar Üzerindeki Alkali Topraklar Ülkemizde ultrabazik, yani aşırı bazik kayalar (peridoit, serpantin, gabro) II.Jeolojik Zaman’da Tetis Denizi’nin tabanında yayılan lavlardır. Peridotit-serpantin-tortul kütle karışımından oluşan bu kayaç grubuna yeşil karmaşık veya ofiyolit denilir. Kuzey Anadolu, Toros ve GD Toroslarda yaygındır. Bitki örtüsünün yetişmesi bakımından verimli olmayan topraklardır.
Vertisollar Muş Ovası, Ergene Havzası, Karacabey-Musatafakemalpaşa ovaları, Harran Ovası’nın güneyinde, Konya Havzası, Çukurova, Menemen ve Bornova’da yaygındır. Killi topraklardır. Yazın kuruduğunda 3-5cm genişliğinde 1m derinliğinde çatlaklar oluşur. Dönen Topraklar, taş doğuran topraklar ve kepir adı verilir.
Rendzinalar Rendzina Toprakları, düz ve hafif engebeli yerlerdeki yumuşak killi kireçtaşı, marnlardan ibaret arazilerde görülür. Bu araziler ülkemizde Neojen havzalarında çökelmiş olan killi kireçtaşı, kumlu kireçtaşı ve marn depoları üzerinde yaygındır. Taşeli Platosu’nda, Kıyı Ege’de, İç Batı Anadolu platolarında, Güney Marmara’da ve İç Anadolu’daki killi kireçli (marn) depolar üzerinde yaygındır. Yeni sınıflamada Mollisol grubunda yer alır.
Halomorfik Topraklar Bu gruba giren topraklar ülkemizdeki deltaların deniz suyu etkisinde kalan kesimlerinde (Evreşe Ovası, Gediz, Büyük ve Küçük Menderes deltaları) görülür. Diğer yerlerde ise taban suyu seviyesinin yüksek olduğu alanlarda, özellikle Konya Havzası’nın alçak kesimlerinde, Tuz Gölü’nün güneyinde ve Erzurum Ovası’nda görülür.
Tuzlu Topraklar (Solonçaklar): Tuzlu topraklar, Konya Havzası’nda yer altı suyu seviyesinin yüksek olduğu çukur alanlarda bulunur. Burada yer altı suyunda çözünmüş halde bulunan tuzların kapillaritenin etkisi ile toprağın üst katlarına doğru taşınması ve orada suyun buharlaşması sonucunda birikmesiyle oluşur.
Alkali Topraklar: Yer altı suyunda çözünmüş haldeki sodyum bileşiklerinden ileri gelmektedir. Buradaki sodyum bikarbonat, kireçtaşlarının çözünmesi ile meydana gelir. Kireçtaşlarından kaynağını alan suların havzada birikerek buharlaşması, sodyum miktarının artmasına neden olmaktadır.
Kısaca, Konya Havzası’nda tuzlu ve alkali topraklar arasında sıkı bir ilişki mevcut olup, katyonların önemli bir kısmının sodyum katyonu (Na⁺) olması sebebiyle pek çok tuzlu toprak aynı zamanda alkali özelliktedir. Yeni sınıflamada Aridisol grubunda yer alır.
Tuzlu-Alkali (Çorak) Topraklar Çorak Topraklar; ya evaporit kökenli ana materyallerin toprak aşınması sonucu yüzeye çıkmasıyla oluşur ya da tuzlu ve alkali maddeler bakımından zengin olan suların yüksek yerlerden yer altı suyuna karışarak birikmesiyle meydana gelir. Böyle yerlerde kapillarite ile yüzeye çıkan tuzlu-alkali madde bakımından zengin sular,çorak toprakların oluşumuna yol açar.
Çorak topraklarda hem alkalilik hem de tuzluluk bir arada bulunduğundan halofil (tuzu seven) ve halofit bitkiler (tuza dayanıklı) dışında bitki yetişmez. Özellikle kültür bitkilerinin yetişmediği böyle alanlar çorak arazi (toprak) olarak adlandırılır. Oltu, Narman, Aras Nehri Havzası, Çankırı, Sivas, Ulukışla ve bazı delta sahalarında görülen topraklardır.
Hidromorfik Topraklar ve Gley Toprakları Bu topraklar, yer altı suyu seviyesinin yüksek olduğu havzaların alçak kesimlerinde ve delta alanlarında, ayrıca toprak suyunun sızmasını engelleyen geçirgenliği çok düşük killi ana materyallerden ibaret olan sahalarda görülür. Adapazarı, Muş, Erzurum Ovası ve delta alanlarında devamlı su altında kalan sahalarda yer yer organik madde birikmesinden dolayı organik topraklara rastlanır. Yeni sınıflamada İnceptisol grubunda yer alır.
Yüksek Dağ Çayır Toprakları Bu topraklar, orman sınırının üstünde çayır vejetasyonu özellikle subalpin ve alpin ot örtüsü altında gelişmiş organik madde bakımından zengin ve asit reaksiyon gösteren topraklardır. Bu sahalarda vejetasyon süresinin kısalığı pedojenezi de etkiler. Asit karakterli ve humus bakımından zengin topraklardır. Kuzey Anadolu dağ kuşağında yaygın olarak görülür.
Organik Topraklar (Turbalıklar) Turbalıklar, genellikle göl kenarlarında suyu seven bitki artıklarının birikmesi ile oluşur. Bitki artıkları su içinde anaerobik yani oksijeni yetersiz olan şartlarda yavaş yavaş çürüyerek çürüntü tabakasından ibaret organik kat meydana gelir. Alçak alanlarda yer alanlar; Gavur Gölü (K.Maraş), Gölbaşı (Adıyaman), Yeniçağa (Bolu), Karasaz (Kayseri) turbalıklarıdır.
Yüksek turbalıklar; Abant Gölü, Nur dağları, Bolu Aldağlar’da, Yalnızçam, Mescit ve Bolkar dağlarında görülür. Yeni sınıflamada Histosol grubunda yer alır.
III. Azonal Topraklar 1- Alüvyal Topraklar 2- Kolüvyal Topraklar 3- Volkanik Regosollar 4- Litosollar (Taşlı Topraklar)
Alüvyal Topraklar Bu topraklar, akarsuların biriktirdiği genellikle ince boyutlu (kum ve mil) malzemelerin üzerindeki topraklardır. Alüvyal topraklar, akarsuların denize döküldüğü deltalarda, nehirlerin taşkın ve birikme yaptığı alanlarda, özellikle suların çekildiği taşkın alanlarında, eski akarsu yataklarında ve tektonik kökenli olukların içerisindeki düzlüklerde yer alır.
Bu toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerini, alüvyonun kaynaklandığı ana materyalin özelliği belirler. Ana materyal kireçli ise alüvyon da kireçli, kumlu ise alüvyonda kumlu olur. Toprak taksonomisine göre alüvyal topraklar İnseptisol (AC)ve entisol toprakları kapsar.
Kolüvyal Topraklar Dağların eteklerinden ve yamaçlarından gerek yerçekiminin gerekse yüzeysel akıma geçen suların etkisi ile taşınan çakıllı, kumlu malzemeler yamaçların eteklerinde birikir. Dağların etekleri ve yamaçlarındaki köşeli çakıllı, kumlu depolar kolüvyal depo ve/veya kolüvyal toprak olarak adlandırılır. Kolüvyal depolardaki kaba elemanlı seviyeler şiddetli erozyonu, ince elemanlı ve koyu renkli seviyeler ise aşınmanın yavaş olduğunu gözterir.
Ayrıca kolüvyal depolarda yarı olgun toprak profili de görülebilir Ayrıca kolüvyal depolarda yarı olgun toprak profili de görülebilir. Bu durum yamaç boyunca erozyonun durduğunu ve pedojenezin başladığını açıkça gösterir. Kum miktarının fazla olmasından dolayı regosol topraklar olarak da ele alınabilir. Yeni toprak sınıflandırma sisteminde entisol ve inseptisol (AC) ordosunda yer alır.
Volkanik Regosollar Patlamalı volkanik püskürmelerle oluşan ve çoğunluğu kum ebadında asit volkanik malzemeler ve özellikle tüfler üzerinde kumlu topraklar bulunur. Isparta Gölcük ve Kapadokya yöresinde çok yaygındır. Üzerinde kumlu toprakları seven bitkiler yetişir. Yeni toprak sisteminde inseptisol ordosuna girer.
Litosollar (Taşlı Topraklar) Çok engebeli dağlık alanlarda aşınma ve ana materyalin birlikte şekillendiği, meydana getirdiği, taşlı, çakıllı topraklardır. Eğimin fazla olduğu yamaçlarda erozyonunun aktif olarak devam etmesi, çözülmenin de sürekli olması taşlı toprakların oluşmasına neden olur. Taşeli Platosu, Boz ve Aydın dağlarında yaygındır. Yeni sistemde entisollar grubuna girer.
Toprak Oluşumunda Kimyasal ve Biyolojik Ayrışma Olayları Toprak materyalinin kimyasal bileşimini değiştiren kimyasal ayrışma olayları toprak oluşumunda en önemli rolü oynarlar. Toprak oluşumundan bağımsız olarak cereyan eden kimyasal olaylar mevcut ise de daha çok fiziksel ve kimyasal parçalanmayı yan yana yürüyen ve birbirlerini tamamlayan olaylar olarak düşünmek gerekir.
Kimyasal ayrışmada toprak ana materyali fiziksel parçalanmanın ötesinde daha ileri bir çözünme, ayrışma ve başkalaşmaya uğrar. Toprak ana materyalinden toprağın oluşu sırasında cereyan eden kimyasal olaylarda en önemli rolü su oynamaktadır. Suyun hidroliz, çözünme ve çökeltme gibi etkileri kimyasal ayrışmada çok fazla önem taşır. Toprak oluşu sırasında cereyan eden kimyasal olayları şöyle özetleyebiliriz:
Oksidasyon; oksijenin diğer bir elementle birleşmesi veya bir bileşikteki oksijen miktarının artmasıdır. Pratik anlamda oksidasyon materyalin paslanması ya da çürümesidir. Oksitlenme, toprak oluşumunda kimyasal ayrışmaya sebep olan en önemli olaylardan biridir.
Redüksiyon; oksidasyonun aksine oksijenin az olduğu ortamlarda meydana gelir. Bu olay toprak altında toprak tanecikleri arasındaki gözeneklerin tamamen su ile dolu olduğu zayıf drenajlı yerlerde cereyan eder. Bu gibi yerlerde havalanma yetersizdir. Özellikle organik maddenin havasız koşullarda ayrışma sırasında karbondioksit, metan ve kükürtlü hidrojen oluşurken söz konusu olur.
Hidrasyon; minerallerin ve kimyasal maddelerin bünyesine su alması ve suyu kimyasal olarak bağlamalarıdır. Dehidrasyon ise tam aksine bu maddelerden suyun ayrılmasıdır. Hidrasyon mineraller üzerinde yumuşatıcı ve gevşetici bir etki yapar, hacimlerini genişletir. Böylece minerallerin daha sonraki kimyasal olaylara karşı direnci azalmış olur.
Topraktaki kil mineralleri, organik maddeler ve bazı tuzlar da hidrasyon ve dehidrasyona uğrarlar. Hematitin bünyesine su alarak limonite dönüşmesi, alçı taşının bünyesine su alarak jipse dönüşmesi gibi.
Hidroliz; hidrojen ile bazların yer değiştirerek yeni bileşiklerin oluşumunu sağlar. Birçok mineralin bileşimlerinin değişmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Karbonatlaşma; toprakta organik maddenin mikroorganizma faaliyeti ile ayrışması ve bitki köklerinin solunumu sonucunda açığa çıkan karbondioksitin toprakta bulunan bazlarla birleşerek karbonatları meydana getirmesidir. Karbonatlar suda kolay çözünürler. Toprak materyallerinin parçalanmasında en önemli olaylardan birisidir.
Çözünme; suyun eritici özelliği kimyasal ayrışmanın önemli bir kısmını meydana getirmektedir. Topraktaki suyun karbondioksitle veya organik ve inorganik asitlerle birleşmesi ve çeşitli tuzlar içermesi çözücülük özelliğini artırır.
Yıkanma; çözünme özellikle kimyasal ayrışma sırasında oluşan tuzların ve çözünebilir maddelerin yıkanarak topraktan uzaklaşması bakımından önem taşır. Bu durum yağışlı bölgelerde çok belirgindir. Kayalardan çözünen tuzlar okyanuslar, denizler, göller ve akarsulardaki tuzların kökenini oluşturur. Hümifikasyon; organik maddenin orijinal şeklini kaybederek humus şekline dönüşme olayıdır.
Toprak Oluşum Sürecindeki Önemli Olaylar Podzollaşma: Podzol, soğuk ve nemli iklim bölgelerinde iğne ve geniş yapraklı orman örtüsü altında teşekkül eden bir topraktır. Podzollaşma olayının meydana gelebilmesi için; toprağın A horizonunda şiddetli bir yıkanmanın mevcut olması ve A horizonunun asit karakterlerde kül rengi görünümde olması gerekir. B horizonunun teşekkül etmesi ve toprağın devamlı yıkanması sonucunda, bitki besin elementleri topraktan önemli ölçüde uzaklaşmasından dolayı toprak fakirleşir. Lateritleşme Kireçlenme (Kalsifikasyon) Tuzlaşma (Çoraklaşma) Alkalileşme Gleyleşme