Vitaminler.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
YENİ KEŞFEDİLEN YÖNLERİYLE VİTAMİN D
Advertisements

MİNERALLERİN VE VİTAMİNLERİN EMİLİMLERİ
VİTAMİNLER.
DİYABET (Şeker Hastalığı) ve BESLENME
Piruvat Metabolizması
HEM SENTEZİ.
Esansiyel yağ asitleri
OKUL ÇAĞI ÇOCUKLARININ BESLENMESİNDE
LİPİDLERİN YAPISAL VE İŞLEVSEL ÖZELLİKLERİ IV
VİTAMİN B12 ve FOLİK ASİT EKSİKLİĞİ
Proteinler.
LİPİDLERİN YAPISAL VE İŞLEVSEL ÖZELLİKLERİ XI
VİTAMİN Metabolizmadaki olaylarda görev alan enzimlerin önemli bir kısmını meydana getirir.Bu nedenle de; ØSağlıklı büyüme ve gelişme için ØMetabolizmadaki.
Demir ne iş yapar? DNA, RNA ve protein sentezi Oksijen taşınması
Hücresel Solunum.
DEMİR METABOLİZMASI VE ANEMİLER I
YAĞLAR ( Lipidler) Nedir? Lipitlerdir.
SİNDİRİM VE EMİLİM BOZUKLUKLARI
BESİNLER İNORGANİK ORGANİK.
VİTAMİNLER VE GÖREVLERİ.
PÜRİN VE PİRİMİDİN METABOLİZMASI BOZUKLUKLARI
PROTEİN VE AMİNO ASİT METABOLİZMASI VII
KARACİĞER FONKSİYON TESTLERİ
PROTEİN VE AMİNO ASİT METABOLİZMASI III
VİTAMİNLER:Hücrelerin normal metabolizması için gerekli organik maddelerdir.
LİPİDLERİN YAPISAL VE İŞLEVSEL ÖZELLİKLERİ I
VİTAMİNLER Ali DAĞDEVİREN
Doç.Dr. Mustafa ALTINIŞIK ADÜTF Biyokimya AD 2009
Yrd.Doç.Dr. Mustafa ALTINIŞIK ADÜ TIP FAKÜLTESİ Biyokimya AD
PROTEİN VE AMİNO ASİT METABOLİZMASI VI
AMİNO ASİTLERİN BİYOSENTEZİ VE ANAPLEROTİK REAKSİYONLAR (1 saat)
Amino asid azotunun Metabolizması ve ÜRE SİKLUSU
Doğadaki Enerji Akışı Güneş enerjisi Kimyasal enerjisi ATP Fotosentez olayı ile enerjisi Hareket enerjisi Isı.
LİPİDLERİN YAPISAL VE İŞLEVSEL ÖZELLİKLERİ VIII
PROTEİN VE AMİNO ASİT METABOLİZMASI: AZOT DENGESİ
Metabolizma ve Beslenme
VİTAMİNLER.
VİTAMİNLER.
Lipitlerin Sindirim ve Emilimi
BİYOLOJİ ADI: SOYADI: NO: SINIF: KONU:YAĞLAR,YAĞ ASİTLERİ
AMİNOASİT METABOLİZMASI
Yrd Doç Dr. Omca DEMİRKOL
AMİNOASİTLERİN ÖZEL ÜRÜNLERE DÖNÜŞÜMÜ
VİTAMİNLER HASAN DEMİRKAPI 9/C 533.
PROTEİN KATABOLİZMASI
VİTAMİNLER VİTAMİN NEDİR?
PROTEİNLER.
KOLESTEROL DÜŞÜRÜCÜ VE ANTİOKSİDAN OLARAK TOKOFEROLLER
BESLENME BESLENME YAŞAMIMIZ İÇİN GEREKLİDİR Besinler Canlıların enerji üretmek ve vücut yapılarını oluşturmak üzere dış ortamdan besin alması veya sentezlemesine.
BESİNLER VE DENGELİ BESLENME.
SUDA ERİYEN VİTAMİNLER
PROTEİNLER
LİPİTLER (YAĞLAR)
PROTEİNLER VE MİNERALLER
Alkol Metabolizması.
VİTAMİNLER. VİTAMİNLER Vitaminler Anlamı yaşamsal aminler demektir. Organik yapılı maddelerdir. Polimer yapısı göstermezler. Kimyasal sindirime uğramazlar.
Biyokimya Anabilim Dalı
PROTEİNLER 2.
FARKLI BESİNLERİN OKSİJENLİ SOLUNUMA KATILIM BASAMAKLARI
METABOLİZMA Yrd. Doç. Dr. Musa KAR.
Vitaminler Suda eriyenler; B ve C vitamini Yağda eriyenler;
Proteinler Proteinler DNA tarafından şifrelenen 20 amino asidin peptid bağları ile bağlanmasıyla oluşurlar. Vücuttaki toplam proteinin %45’i kaslarda geri.
KETON CİSİMLERİ Karaciğer mitokondrisinde yağ asitlerinin yıkımı sonucunda oluşan asetil-CoA’lar, sitrik asit döngüsüne girip enerji temini için metabolize.
PERNİSİYOZ ANEMİ Vücudun yeteri kadar B12 vitaminine sahip olmamasından dolayı yeterli miktarda sağlıklı alyuvarın yapılamadığı bir durumdur.  intrensek.
LİPİDLERİN YAPISAL VE İŞLEVSEL ÖZELLİKLERİ IV
Protein Metabolizması 2 -Üre Siklusu-
Lipid Peroksidasyonu Prof. Dr. Bilgehan Doğru.
Protein Metabolizması
Prof. Dr. Zeliha Büyükbingöl
Nikotinamit Adenin Dinükleotit(NADH)
Sunum transkripti:

Vitaminler

Vitaminler Doğal olarak besin maddeleri içinde bulunan, büyük çoğunluğu ile eksojen (dış kaynaklı), büyüme, çoğalma ve sağlıklı yaşamın devamı için gerekli olan ve az miktarları ile etkili olan bileşiklerdir. Burada eksojen kaynak içine, besin kaynakları, sentetik vitaminler, ultraviyole ve radyasyon ürünleri ile barsak kanalındaki bakteriyel sentez girmektedir.

Vitaminler Vitaminlerin ayırt edici özelliği memeli hücrelerinde sentez edilememeleri ve bu nedenle besinlerle alınmalarının zorunlu olmasıdır. Vitaminler enerji oluşumunda ve yapıtaşı olarak kullanılmazlar. Bir kısmı belirli öncü maddelerden organizmada sentezlenebilmektedir. Bu öncü maddelere provitamin adı verilir.

Vitaminler İnsanda vitamin olarak görev yaptığı bilinen 13 organik bileşik vardır. En göze batan özellikleri büyük bir kısmı enzimatik reaksiyonlarda kofaktör olarak gerekli olmalarıdır (Enzimoplastik vitaminler)

Vitaminler Vitaminler iki gurupta toplanırlar: Yağda çözünür vitaminler(Fat-soluble Vitamins) (A, D, E, K) ve Suda çözünür vitaminler (Water-soluble Vitamins) (Bütün B vitaminleri ve Askorbik asit).

Vitaminler Vücutta suda çözünür vitaminler çok az miktarlarda depo edilirler. Bu nedenle depo edilebilen yağda çözünür vitaminler gibi toksik seviyelerde birikmezler. Aşırı dozda verilmesi halinde yağda çözünür vitaminler suda çözünürlere ortanla çok daha toksiktir.

Vitaminler Sürekli olarak aşırı alım ve vücutta birikmesi çeşitli belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Yağda çözünür vitaminlerden A ve D vitaminlerinin toksik etkilerinin kolayca belirlenebilmesine karşın E ve K vitaminlerinin etkilerini belirlemek oldukça zordur.

Vitaminler Bir veya birden çok vitaminin diyette yokluğu veya emilimindeki zorluk vitamin yetmezlik tablolarının ortaya çıkmasına neden olur. Hiç bulunamaması avitaminosis, yetersiz miktarlarda bulunması hipovitaminosis, birden çok vitaminin bulunmaması poliavitaminosis tablolarını ortaya çıkarır.

Yetmezlik Bazı özel şartlarda meydana gelir: Az alınması (sürekli kusma, eksik diş, vs) Absorbsiyon bozukluğu (malabsorbsiyon), steatore, pankreas yetmezliği, mide barsak sistemi anomalileri ve ameliyatları Depo edilip kullanılamaması (çeşitli karaciğer hastalıkları) Atılımın artması ( böbrek hastalıkları, gebelik, laktasyon, diyare) İhtiyacın artması (infeksiyon hastalıkları, hipertiroidizm, gebelik, büyüme vs.)

Suda erir vitaminler Vitaminleri yukarıda da belirttiğimiz gibi 2 guruba ayırarak incelemek mümkündür. B kompleks vitaminler C vitamini

Suda erir vitaminler B12 dışında tüm suda erir vitaminler bitkisel ve hayvansal kaynaklı besin maddelerinde bulunurlar. B12 vitamini bakteriler tarafından sentezlenmekte ve hayvanlar tarafından barsakta sentezlenen bileşikler alınarak kullanılmaktadır. Enzim katalizli reaksiyonlarda koenzim ya da kofaktör olarak görev yaparlar.

Suda erir vitaminler Genel olarak, suda çözünür vitaminler şu bileşiklerden oluşmuştur: Yan gurupları değişmiş bir şeker ürünü olabilir (vitamin C), Piridin türevi olabilir (niasin, B6), Pürin ve primidin türevi olabilir (folik asit, B2, B1), Amino asit-organik asit kompleksi olabilir (folik asit, biotin, pantotenik asit) ve Bir porfirin-nükleotid kompleksi olabilir.

Nasıl bir moleküldür. Hücrelerde nasıl aktive olur. Ne iş yapar Nasıl bir moleküldür? Hücrelerde nasıl aktive olur? Ne iş yapar? Eksikliğinde ne olur? Varsa fazlalığında ne olur?

Tiamin (B1) Antiberiberi faktör, aneurine, antineuritik faktör olarak da bilinir. Tiamin metilen köprüsü ile birbirine bağlı bir pirimidin ve bir tiazol halkasından meydana gelmiştir.

Tiamin (B1) Tiamin + ATP → TPP + AMP Canlıların büyük bir gurubunda besinlerle alınan karbonhidrat ve yağlardan ATP sentezi yolu ile enerjinin serbest kalması reaksiyonlarında gereklidir. Tiamin difosfotransferaz enzimi tarafından aktif formu olan tiamin pirofosfata (TPP) dönüştürülerek kullanılır. Tiamin + ATP → TPP + AMP

Tiamin (B1) Piruvat dehidrogenaz ve alfa-ketoglutarat dehidrogenaz enzim kompleksleri ile katalize edilen reaksiyonlar için gereklidir.

Tiamin (B1) TPP aynı zamanda pentoz fosfat metabolik yolunda transketolaz reaksiyonları için gereklidir.

Tiamin (B1) TPP periferal sinir hücreleri membranlarına yerleşmiştir ve impulsların iletiminde görev yapar. Asetil kolin sentezinde ve stimule sinir hücrelerinde iyonların translokasyonunda gereklidir.

Tiamin (B1) yetmezliği Besin maddelerinde eksik bulunması ve yetersiz alınım enerji metabolizmasını doğrudan etkilemektedir. Beriberi adı verilen bu tabloda ilk yetmezlik belirtileri kaslarda güçsüzlük ve kramplardır. Sinir sistemi de doğrudan etkilenir ve ilerlemiş tiamin yetmezliği felçlerin ortaya çıkmasına neden olur.

Tiamin (B1) yetmezliği İlk semptomlar Kabızlık, İştah kaybı, Mide bulantısı, Mental depresyon (çökme), Periferal nöropati ve Bitkinliktir.

Tiamin (B1) yetmezliği Bir alkole bağımlı tiamin yetmezliği olan, Wernicke-Korsakoff Sendromu, yetersiz B1 alınması veya absorbsiyon ve depolama bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkar. Demansa (bunama) neden olur. Akçaağaç şurubu hastalığı tiamin yetmezliğinin sebep olabileceği bir başka hastalıktır.

Tiamin (B1) Normal sağlıklı yetişkinlerde günlük vitamin gereksinmesi günlük kalori alımı ile orantılı olup 1.0 - 1.5 mg/gün arasındadır. Eğer diyet içindeki CH miktarı normalden fazla ise ayrıca tiamin alınması gerekir. İhtiyaç gebelik ve laktasyonda artar.

Riboflavin (B2) Molekül 5 karbonlu şeker alkol ribitol ve azotlu üç halkadan oluşan ve lumikrom adı da verilen flavin halka olmak üzere iki kısımdan oluşur

Riboflavin (B2) Hücrelerde riboflavin flavokinaz enzimi aracılığı ile önce FMN ye dönüşür: Riboflavin + ATP  FMN (ribitol şekere bağlanır) + ADP Eğer hücre için gerekli ise aynı enzimle katalize edilen bir ileri reaksiyonla 1 ATP nin AMP gurubu FMN ye bağlanarak FAD sentez edilir: FMN + ATP  FAD + PPi

Riboflavin (B2)

Riboflavin (B2) FMN ve FAD ye koenzim olarak ihtiyaç duyan oksidasyon redüksiyon enzimleri falvoproteinler olarak bilinirler. Flavoproteinlerin pek çoğu aynı zamanda metal iyonları da taşıdığından metalloflavoproteinler olarak da adlandırılırlar.

Riboflavin (B2) Flavoproteinlerin yapısında bulunan FMN ve FAD ler redüklenerek FMNH2 ve FADH2 ye dönüşürler. Eski formuna dönüşebilmeleri tüm koenzim katalizli reaksiyonlarda olduğu gibi bir başka reaksiyona bağlıdır.

Riboflavin (B2) Elektronlar bir molekülden diğerine izoalloksazinin 1 ve 5 numaralı azotları aracılığı ile taşınır: –(5)N=C–C=N(1)– + 2p+2e-  –HN-C-C-NH– –HN-C-C-NH– + KoQ  –N=C-C=N– + KoQH2

Riboflavin (B2) Flavin koenzimleri hücrede enerji oluşumu ve hücre solunumu için çok önemlidir. Aynı zamanda, redükte piridin nükleotitler, aldehitler ve pürinler gibi çeşitli redükte ürünleri dehidrojene ederler.

Riboflavin (B2) Besinlerle alınan riboflavin ince barsakların özgün bölgelerinden kolayca absorbe edilir. Bu bölge barsak hücrelerinden kana geçen riboflavin özgün bir taşıyıcı protein olan riboflavin bağlayan proteine (riboflavin-binding protein - RBP) bağlanır ve kan yolu ile vücudun gerek duyulan bütün bölgelerine taşınır.

Riboflavin (B2) Özellikle düşük içerikli besinlerle beslenmenin büyüme ve gelişmenin yavaşlamasına ve dermatitis ile sinir sistemi bozukluklarına neden olduğu belirlenmiştir. Riboflavin yetmezliğine bağlı semptomlar: inflamasyon, ağız ve dudağın kenarlarında açık yaralar,kırmızı-mor inflamasyonlu dil, gözlerde yanma, angular stomatitis, glossit, fotofobi ve seboreik dermatitistir (dandruff).

Riboflavin (B2) Riboflavin görünür ışıkta kolayca bozulur. Bu durum yeni doğanlarda fototerapi ile fizyolojik sarılık tedavisi sırasında bebekte riboflavin yetmezliğinin gelişmesine sebep olabilir. Kronik alkoliklerde beslenmenin yetersizliğine bağlı olarak riboflavin yetmezliği sıkça görülür.

Niasin (B3) 1937 yılında molekülün eksikliğinin pellagraya sebep olduğu belirlenmiş ve moleküle Pellagra preventing factor ( vitamin PP) adı verilmiştir. Nikotinik asit ve nikotinamit aynı biyokimyasal etkiyi gösteren iki bileşiktir. Bu gurup moleküle niasin ve niasinamit adı da verilir.

Niasin (B3) Moleküller piridin türevidir ve moleküle karboksilik asit ya da amit radikali eklenmiştir.

Niasin (B3) Niasin + PP-riboz-P NMN + PPi

Niasin (B3) Niasin + PP-riboz-P NMN + PPi NMN + ATP  Nikotinat Adenin Dinükleotid + PPi

Niasin (B3) Niasin + PP-riboz-P NMN + PPi NMN + ATP  Nikotinat Adenin Dinükleotid+ PPi NAD + glutamin  Nikotinamid Adenin Dinükleotid + glutamik asit

Niasin (B3)

Niasin (B3) Gerekli olduğu en önemli anabolik reaksiyonlar mikrozomal redüktif biyosentez ve fotosentez reaksiyonlarıdır. Koenzim olarak katıldığı en önemli katabolik reaksiyonlar ise lipit katabolizması, oksidatif deaminasyon, ve TCA siklusu reaksiyonlarıdır. Bu moleküller elektron transfer ajanı olarak etkilidirler ve mitokondride elektron transferini sürdürürler.

Niasin (B3) Niasin yetmezlik belirtileri deride, sindirim ve sinir sisteminde görülür. Niasin yetmezliğinin ortaya çıkardığı tabloya pellagra (kaba deri) adı verilir. Pellagranın belirtileri deri, sindirim sistemi ve sinir sisteminde görülür. Semptomlara bazı kaynaklara göre 3D ler (Dermatitis, Diyare, Demans),

Pantotenik asit (B5) Molekül β-alanin ve pantoik asitten oluşmuştur. İki molekül peptit bağı ile bağlıdır.

Pantotenik asit (B5) Genel olarak bitki ve hayvan hücreleri yapısında Koenzim-A nın yapısal bileşeni olarak bulunur. Bu molekül pantotenik asitten başlayan bir dizi sentez reaksiyonları sonucu elde edilir. Bu bileşik yağ asitlerinin sentezi ve yıkımı, TCA döngüsü, antikor oluşumu ve sinir sisteminin (asetil kolin yoluyla) düzenli çalışabilmesi için mutlaka gereklidir.

Pantotenik asit (B5) Pantotenik asitten Koenzim-A birkaç reaksiyon sonunda elde edilir: Pantotenik asit + ATP → 4-fosfopantotenik asit

Pantotenik asit (B5) Pantotenik asit + ATP → 4-fosfopantotenik asit 4-fosfopantotenik asit + sistein → 4-fosfopantoteinil sistein

Pantotenik asit (B5) Sisteinin karboksil gurubu yapıdan uzaklaştırılır ve tiyoetanolamin gurubuna dönüştürülür. Bu yapıya 4-fosfopantoteinil etanolamin adı verilir.

Pantotenik asit (B5) Koenzim-A CoA-SH (KoA-SH ) 4-fosfopantotein + ATP → 4-fosfopantoteinil-AMP + Ppi Koenzim-A CoA-SH (KoA-SH )

Pantotenik asit (B5) Koenzim A başta TCA siklusu reaksiyonları ve yağ asiti sentezi olmak üzere pek çok reaksiyonda gereklidir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda Koenzim A ya gereksinme duyan 70 kadar enzim belirlenmiştir. Bu metabolik yollarda Koenzim-A karboksilik asit taşıyıcısı olarak görev yapar. Kısa zincirli hidrokarbon molekülleri koenzim-A ya bağlandıklarında kolayca başka bileşiklere transfer edilebilirler.

Pantotenik asit (B5) Tüm diğer B gurubu vitaminlerde olduğu gibi iştah kaybı ve büyümenin durması en önemli yetmezlik belirtilerindendir. Daha şiddetli yetmezlik hallerinde özellikle ayaklarda, göz kulak ve ağız kenarlarında yağlı döküntülü deri ile karakterize dermatitis tablosu ortaya çıkar. Saç ve tüy dökülmeleri ile depigmentasyon gözlenir.

Vitamin (B6) Vitamin B6 aktivitesi gösteren bileşikler piridoksin, piridoksal ve piridoksamindir. Bu bileşiklerin hepsinde ortaklaşa yapı piridin halkasıdır. Moleküller birbirlerinden yan gurupları ile ayrılırlar.

Vitamin (B6) Her üçü de ince barsağın üst kısmından fosforlanmış olarak kolayca absorbe olur. Beyin, karaciğer ve kas dokuda bir miktar depo edilir. Fosforilasyondan sonra piridoksal ve piridoksamin piridoksal 5'-fosfat (PALP) halinde çeşitli enzim sistemlerine bağlanmaktadır. Bugün koenzim olarak bilinen en önemli etkileri transaminasyon, dekarboksilasyon, desülfidrasyon ve dehidrojenasyon reaksiyonlarında görülür.

Vitamin (B6) Molekül transaminaz enzimine iki yerden bağlanır:

Vitamin (B6) Glikojenolisiste glikojen fosforilaz kofaktörü olarak etkilidir. Serotonin ve norepinefrin nörotransmitterlerin sentezi için gereklidir. Miyelin formasyonu için gerekli olan sfingolipidlerin sentezi için gereklidir. Bir hem öncüsü olan delta aminolevulinik asit sentezi için gereklidir. Vitamin B6 aynı zamanda, kanda artışı kardiyovasküler hastalıklarda bir risk faktörü olan homosisteinin sisteine dönüşümü için gereklidir.

Vitamin (B6) İlk problem iştahın azalması ve buna bağlı olarak yetersiz beslenme dolayısı ile büyüme ve gelişmenin yavaşlamasıdır. Vitamin B6 yetmezliği konvülziyonlara, uyuşukluğa (lethargy), mental değişiklik ve gelişmede gecikmelere (retardasyon), anemiye ve deride inflamasyonlar ile hiperkeratoza neden olmaktadır. Daha şiddetli yetmezlik tablolarında deride yaralar görülmeye başlar. Sinir sistemi bozuklukları sonucu irritabilite artar ve epileptiform konvülziyonlar görülür.

Biotin (B7) Bu vitamin enzim katalizli karboksilasyon (bağlı CO2 veya CO2 bağlanması) reaksiyonlarında karbondioksit taşıyıcısı olarak mutlaka bulunması gereken temel bir koenzim olarak bilinir. Kimyasal yapısı bir imidazol, bir tiofen halkaları ile bir monokarboksilik asit olan valerik asitten yapılmıştır.

Biotin (B7)

Biotin (B7) Genel olarak bir imidazol türevi olarak bilinir. Kimyasal yapısı son derece kararlı bir vitamindir. İmalat işlemleri sırasında hiç etkilenmez. Ancak okside yağlar ve alkali pH yapısını bozmaktadır.

Biotin (B7) Çok genel olarak: Büyüme, besinlerin kullanımı, epidermal dokunun fonksiyonlarını düzenli olarak sürdürebilmesi, kemik doku gelişimi ve neslin devamı için gerekli bir vitamindir. Glukoneogenezis ve yağ asitleri sentezinde kofaktör olarak gereklidir.

Biotin (B7) Biotin yetmezliğinin görülebilir en önemli belirtileri epidermal dokuda ortaya çıkmaktadır. Kuru pullu deri, kabuklu dermatitis, hayvanların boynuz gaga gibi normalde oldukça sert olan dokularında yumuşama, saç ve tüylerde dökülmeler epitel doku kayıpları başlıca belirtiler arasındadır.

Folik asit (B9) Bugün bu gurup bileşikler için folik asit terimi kullanılmakta olup bunun yanı sıra folatlar ya da folasin olarak da adlandırılmaktadır. Kimyasal olarak folik asit üç bölümden oluşmuştur: iki halkalı bir pteridin nükleus, glutamik asit, ve para aminobenzoik asit.

Folik asit (B9) Pteridinin para aminobenzoik asite bağlanması ile meydana gelen yapıya pteroik asit adı verilir. Peptit bağıyla glutamik asit yapıya katılır ve molekül pteroil glutamik asit adını da alır.

Folik asit (B9) Yapıdaki PABA yı insanlar sentez edemediğinden bu madde de insanlar için vitamin gurubundadır. Ayrıca PABA nın glutamik asite bağlanmasını katalize eden enzim de insan hücrelerinde yoktur. Folatların aktif formuna folasin adı verilir.

Folik asit (B9) Karaciğerde depolandığında veya besinlerle ilk alındığında molekül poliglutamat formundadır.

Folik asit (B9) Barsak mukoza hücreleri glutamik asit moleküllerinin bir kısmını folil poliglutamat hidrolaz (konjugaz) ile yapıdan uzaklaştırır. Molekülün hücrelerde aktif olabilmesi için yapısına hidrojenler ve karbon guruplarının bağlanması gerekir.

Folik asit (B9) Folik asit başta barsaklar ve karaciğer olmak üzere tüm vücut hücreleri içinde dihidrofolat redüktaz enziminin etkisi ile önce 7,8-dihidrofolata daha sonra 5,6,7,8-tetrahidrofolata redüklenir. (THF - H4folat) Bu molekülün hücrede görev yapan aktif formudur.

Folik asit (B9) Daha sonra 5.azota metil gurubu bağlanır ve N5-metil-H4-folat halinde kana verilir.

Folik asit (B9) Bu guruplar azot atomlarına zayıf bağlarla bağlanarak taşınırlar. Bu tek karbon transfer reaksiyonları özellikle serin, methionin, glisin, kolin, ve pürin nükleotitlerin sentezi için gereklidir. Treonin ve histidin amino asitleri yapım ve yıkımı için gereklidir. Metiyonin ve kolin molekülleri yapılarındaki metil guruplarının alınması reaksiyonlarında gereklidir.

Folik asit (B9) Özellikle pürin bazları nükleik asit sentezi için gerekli olduğundan yetmezliğinde hücre yapımı önemli ölçüde aksamaktadır. Glisin  Serin Urasil  Timin Homosistein  Metiyonin

Folik asit (B9) Folat yetmezliği B12 yetmezliğine benzer komplikasyonlarla sonuçlanır. Vitamin B12 yetmezliğindeki gibi megaloblastik anemi görülür. Kötü beslenme alışkanlığı olan kronik alkoliklerde folat yetmezliği ortaya çıkabilir.

Vitamin B12 (Kobalamin) Kırmızı kan hücrelerinin sağlıklı gelişiminde, penisiyöz aneminin önlenmesinde, sinir sisteminin fonksiyonlarının devamında, hücrede genetik materyalin (DNA) sentezinde, karbonhidratların ve folik asitin düzenli kullanımında gerekli olan bir moleküldür.

Vitamin B12 (Kobalamin) Vitamin Vitamin B12 kırmızı kristalen bir bileşiktir. Vitaminler içinde yapısı en kompleks olanıdır. Temel yapıyı oluşturan korin çekirdeği azotlu 4 piridin halkasından oluşur. Birbirlerine metilen köprüleri le bağlı halkaların serbest köşelerinde bulunan azot atomlarına bir kobalt atomu bağlanmıştır.

Vitamin B12 (Kobalamin)

Vitamin B12 (Kobalamin) Korrin halkasının hemoglobinden farkı halkalardan birinin metilen köprüsü olmaksızın diğerine doğrudan bağlanmasıdır. B12 nin ikinci yapısal önemli kısmı ise ribonükleotid kısmıdır. Burada 5,5-dimetil benzimidazol bir azotu ile riboz şekere diğer azotu ile kobalta bağlanmıştır. Vitamin B12 vitaminler içinde mineral element içeren tek bileşiktir.

Vitamin B12 (Kobalamin) Ribozun 3 nolu karbonunun hidroksiline fosforik asit esterleşmiştir. Fosforik asit ise 4. Pirol halkasında yer alan propiyonik asit ve ona peptit bağı ile bağlı amino izopropanol ile esterleşmiştir. Bu yapıya kobalamin adı verilir. Ayrıca yapıya geçici olarak CN gurubu bağlanmıştır. Organizmada aktivite göstermeden önce CN gurubu yapıdan mutlaka ayrılarak metil, adenozil, veya nitro guruplarından biri kobalta bağlanır.

Vitamin B12 (Kobalamin) Siyanokobalamin en stabil şeklidir. Kanda dolaşan formu metilkobalamindir. Karaciğerde % 3 metilkobalamin ve %70 5'-deoksiadenozilkobalamin halinde proteinlere bağlı olarak depo edilir. Başlarda izole edilen aktif vitaminler içinde en önemlisinin kobalt atomuna bir siyano gurubu (-CN) bağlı olan siyanokobalamin olduğu düşünülmekteydi. Ancak daha sonraları bu kanının yanlış olduğu anlaşıldı.

Vitamin B12 (Kobalamin) Beslenme sırasında vitamin muhtemelen bir peptit ya da proteine bağlı olarak alınır ve bu protein sindirim sırasında parçalanır ve vitamin serbest bırakılır. Ancak, ince barsakta serbest kalan vitamin taşıyıcı bir proteine bağlı olmadan emilemez. Genel adı ile intrinsik faktör (intrinsic factor) olarak bilinen bu proteinler B12 nin emilmesini sağlarlar.

Vitamin B12 (Kobalamin) Vitaminin emilebilmesi için bağlı olduğu enzim proteinlerinden hidroliz edilmesi lazımdır. Besinlerin sindirimi sırasında hidroliz midede gastrik asit veya pepsin tarafından gerçekleştirilir. Daha sonra vitamin midenin parietal hücrelerinden salgılanan intrinsik faktöre bağlanır ve absorbe olacağı ileuma kadar bu halde taşınır. Barsaktaki reseptörler B12 yi intrinsik faktör ile birlikte tanımaktadır.

Vitamin B12 (Kobalamin) Mide ve tükürük bezlerinde ayrıca kobalamine bağlanan R proteinleri vardır. Bu protein de molekülün asitlerden ve enzimlerden zarar görmemesi için yapıya geçici olarak bağlanır. Barsaklarda R proteini ayrılır ve yerine gene barsaklarda serbest kalan intrensek faktör bağlanır. Emilerek kana verilen kobalamin molekülü kandan karaciğere ve diğer dokulara transkobalamin II ile taşınır. Transkobalamin I ise vitaminin karaciğerde depo edilmesini sağlar.

Vitamin B12 (Kobalamin) Vitamin B12 pek çok enzim sistemlerinin temel bileşenidir. Bu enzim sistemlerinin çoğu tek karbon birimlerinin sentezi ya da transferi reaksiyonlarında görev yapar. Bu nedenle vitamin B12 nin folik asit gibi diğer vitaminlerin metabolizmasında da gerekli olduğunu söyleyebiliriz.

Vitamin B12 (Kobalamin) En önemli görevi protein metabolizmasında olmakla birlikte yağ ve karbonhidrat metabolizmalarının düzenli çalışması için de gereklidir. Vücutta kofaktör olarak mutlaka B12 gerektiren iki çok önemli reaksiyon belirlenmiştir.

Vitamin B12 (Kobalamin) Bu reaksiyonlardan birinde yağ asitlerinin katabolizması sırasında geriye kalan tek karbonlu kalıntılar ve valin, izolösin, ve treonin gibi amino asitlerin karbon kalıntılarından açığa çıkan propionil-KoA bir karbon eklenerek süksinil-KoA ya dönüştürür ve TCA siklusuna dahil olur. Bu yolda aktivite gösteren, metilmalonil-KoA mutaz enziminin kofaktörü vitamin B12 dir. Bu reaksiyonda 5'-deoksiadenosil kobalamin kofaktör olarak kullanılmaktadır.

Vitamin B12 (Kobalamin) Propiyonil-KoA + CO2 (biotin?) Metilmalonil-KoA mutaz metilmalonil-KoA  süksinil-KoA  TCA    

Vitamin B12 (Kobalamin) Vitamin B12 gerektiren ikinci reaksiyon metiyonin sentaz enzimi tarafından katalize edilen homosisteinin methionine dönüşümü reaksiyonudur. . Bu reaksiyon sırasında metil gurubu N5-metiltetrahidrofolattan hidroksikobalamine transfer edilir.    

Vitamin B12 (Kobalamin) Hücrenin büyümesi ile bütünlüğünün korunması ve organellerin stabilizasyonunu sağlayan spermin ve spermidin sentezi için gereklidir. Vitamin B12 karotenlerin barsaktan emilimi ve kullanımında ayrıca vitamin A nın özellikle mukozal ve epitelial hücrelerdeki aktivitesinde etkilidir. Kalsiyum, bakır ve demir iyonlarının emilimi ile dokulardaki fonksiyonlarını sürdürmelerinde de etkili olduğu belirlenmiştir.

Vitamin B12 (Kobalamin) Karaciğer 6 yıl yetecek kadar B12 depolayabilir. Bu nedenle bu vitamin yetmezliği çok ender görülür. B12 nin yetesiz emilimi pernisiyöz anemiye neden olur. Pernisiyöz anemili kişilerin bir kısmında intrinsik faktör ile ilgili bir antikor bulunmaktadır. Konjenital pernisiyöz anemi 2.5 yaş öncesi ortaya çıkar. Bu hastalarda asit salgısı vardır, ancak salgı içinde intrinsik faktör bulunmaz. Juvenil pernisiyöz anemili hastalarda ise mide salgılarında HCl salgısı yoktur. B12 sprue hastalığında barsak mukoza hücreleri reseptörlerinde düzensizlik vardır. Anemi pürin ve timidin sentezinin durmasına bağlı olarak yetersiz DNA sentezi sonucu ortaya çıkar.

Vitamin B12 (Kobalamin) Anemi belirtileri bitkinlik, nefes darlığı, (dispne), baygınlık ve düzensiz kalp atışlarıdır (çarpıntı). Ayrıca baş ağrısı, kulak çınlaması ve iştah kaybı gibi şikâyetleriniz de olabilir. Ayrıca ciltte sararma (kanda bilirubin birikmesine bağlı olarak) ağrılı ve kırmızı bir dil (glossit), ağız içinde yaralar ve değişmiş ya da azalmış dokunma hissi.

https://b12d.org/endocrine-systems-and-b12-deficiency

* Sideroblastik Anemi. Hem sentezinin bozulması sonucu olusur. * Hipokromik Anemi. Fe ve B6 eksikligi sonucu olusur. * Aplastik Anemi. * Megaloblastik Anemi. B12, Folik asit, intrensek faktörlerden birinin eksikligi sonucu olusur. * Pernisiyöz Anemi. Antrensek Faktörün eksikligi ile olusur. Tedavi edilmez ise megablastik anemiye dönüsür. * Hemolitik Anemi. Nedeni herediterdir. Eritrosit zarı frajildir. * Sferositoz Anemi. Eritrositler çok küçük ve küre seklindedir.

Vitamin B12 (Kobalamin) Aşırı vitamin B12 verilmesi halinde deney hayvanlarında aynı oranda atılma gözlenememiştir. Ancak aşırı doza bağlı herhangi bir tablo da geliştirilememiştir. Başta karaciğer olmak üzere pek çok organ bu vitamini depo edebilmektedir. Vücuttaki rezervlerin % 30-60 ı karaciğerde bulunmaktadır. Vitamin B12 nin dokularda yıkımı ile ilgili bir metabolik yol yoktur. Doğrudan böbreklerle ve safra yolundan dışkıyla atılmaktadır.

Kolin (B7) Kimyasal bir başka adı trimetilamino etanoldür. Kolinin yapıtaşı olarak ve pek çok metabolik reaksiyonlarda kullanılmasına karşın yüksek canlılar için besinlerle alınması gerekli bir molekül olduğu belirlenmiştir.

Kolin (B7) Organizmada serbest ve bileşik halde bulunur. Bu bileşiklerden bazıları lesitin, sfingomiyelin, ve asetilkolindir. Pek çok özellikleri vitamin tanımına uymamakla birlikte vitamin B gurubu bileşikler arasında sayılması önerilmektedir. Kolin diğer vitaminlerin aksine karaciğerde sentez edilebilmektedir. Yüksek canlılar için yapıtaşıdır ve bir koenzim değildir.

Kolin (B7) Kolin doğada yaygın olarak bulunan güçlü bir bazdır. Hücrenin önemli bir parçası olduğundan ve yapıya çok güçlü bağlarla bağlı olduğundan sindirilmesi ve barsaklardan alınması oldukça zordur. Büyük kısmı bakteriler tarafından trimetilamine çevrildiğinden emilen kısmı çok azdır.

Kolin (B7) Karaciğerde fosfolipidlerin yapısına girerek yağ infiltrasonunu önler. Hücrelerin zar sistemlerini oluşturan fosfolipitlerden biri olan lesitinin (fosfoditil kolin) yapısal bileşenlerinden biridir. Asetilkolinin temel yapısal bileşenidir ve bu molekül sinir sisteminde kolinerjik reseptörlerde impuls iletimi için gereklidir. Ayrıca hücrelerde metil gurubu vericisi olarak görev yapar . Metil gurupları folik asit ya da vitamin B12 tarafından sağlanır.

Kolin (B7) Büyüme ve gelişme dönemlerinde endojen sentezin günlük ihtiyacı karşılayamadığı belirlenmiştir. Kolinsiz diyetle yapılan deneylerde pek çok deney hayvanında öncelikle büyümenin yavaşladığı ya da durduğu gözlenmiştir. Yağlı karaciğer gelişen ilk klinik belirtidir.

Kolin (B7) Daha sonra ortaya çıkan belirtilerden başlıcaları, bacaklarda zayıflama ve güçsüzlük, böbreklerde kanamalar, ve dişi deney hayvanlarında yumurtlamada gecikmelerdir. Kolin yetmezliğine bağlı hemorajik böbrek dejenerasyonu rat, kedi, tavşan ve domuzlarda gösterilmiştir. Yetmezlikten etkilenmiş böbreklerde yapılan histokimyasal gözlemlerde muhtemelen öncelikle bölgede gelişen lezyonlara bağlı olarak yoğun tübüler nekroz gözlenir. Tam böbrek yetmezliği sonrasında da intersitisyal hemoraji gelişir.

İnozitol Halkalı bir yapıya sahip hekzahidroksi alkoldür. Yüksek canlılar tarafından sentez edilemediği için bu gurup içinde düşünülmektedir. Fosfolipidlerin yapısında kullanılır (lipozitol). Günlük ihtiyaç vitamine olandan çok fazladır. Deney hayvanlarında yetersiz beslenme hallerinde avitaminozise benzer tablolar ortaya çıkmaktadır

Lipoik Asit Bu molekül dekarboksilasyon reaksiyonlarında TPP ile birlikte koenzim olarak gereklidir. Molekülün diğer adı 6,8-ditiyooktanoik asittir. Yağda çözünür bir moleküldür. Koenzim olarak aktivite gösterdiği için B gurubu vitaminler içinde düşünülmektedir.

Lipoik Asit Fizyolojik koşullarda hücrelerde bulunan ender protonsuz baz moleküllerinden biridir. Piruvat dehidrogenaz enziminin çalışabilmesi için gerekli koenzimlerdendir. Reaksiyonlar sırasında molekülün okside ve redükte formları ortaya çıkar.

Vitamin C Antiinfeksiyoz vitamin, antiskorbutik vitamin ve askorbik asit olarak da bilinir. Sağlıklı deri, kemikler, dişler, diş etleri, ligamentler, ve kan damarları, hastalıklara bağışıklık, yara iyileşmesi, demirin sindirim kanalından emilimi için gerekli bir maddedir.

Vitamin C Hayvan türlerinin çoğunun böbreklerinde glukoz ve diğer 6 karbonlu bileşiklerden sentez edilebilmektedir. Bu canlılarda askorbik asit üronik asit metabolik yolunda glukozdan elde edilen bir ürünüdür.

Vitamin C Askorbik asitin 2H atomu yitirmesi ile dehidroaskorbik asit oluşur. Bu kademe reversibldir ve vitamin fonksiyonlarını bu yolla yerine getirir. Askorbik asitin fonksiyon gören gurubu (C2C3) karbonları arasında bulunan kararsız enediol gurubudur.

Vitamin C Dehidro-L-askorbik asitin elektron alarak askorbik asite dönüşememesi halinde moleküle bir molekül su bağlanarak vitaminin inaktif formu olan 2,3-diketo-L- gulonik asit açığa çıkar.

Vitamin C En önemli fonksiyonu pek çok farklı reaksiyonda redükleyici bir ajan olmasıdır. Askorbik asit bütün canlı hücrelerine hücre metabolizmalarındaki oksidasyon-redüksiyon reaksiyonlarında kullanılmak üzere taşınır. Vitamin C solunum zincirinde oksijen kadar sitokrom a ve c yi redükleme potansiyeline sahiptir. Hücrelerin savunma mekanizmaları içinde de yer alır. Son araştırmalarda, demirin plazmadan dokulara taşınmasında gerekli olduğu belirlenmiştir.

Vitamin C Hücrede serbest radikallerin etkisizleştirilmesinde gerekli önemli bir hücre içi antioksidanıdır. Vitamin E hücre zarlarını serbest radikal aracılı oksidasyonlardan koruyan en önemli yağda erir antioksidandır. Yağ asiti oksidasyonlarının azaltılmaya çalışıldığı ortamda tokoferol (vitamin E) tokoferil (tocopheryl) serbest radikallerine okside olur. Askorbik asit bu tokoferil serbest radikaline bir elektron vererek aktif tokoferole rejenere olmasını sağlar.

Vitamin C Kofaktör olarak vitamin C ye ihtiyaç gösteren önemli reaksiyonlardan biri kollajendeki prolinlerin hidroksilasyonudur. Kemik doku organik matriksinde kollajen bulunduğundan kemik doku oluşumu için de gereklidir. Soğuk ve hastalıklardan koruyan immun sistemin oluşumunu kolaylaştıran bir antioksidandır. Karsinojenlerle ilgili nitrozaminler ve serbest radikallerin etkilerini en aza indirir veya ortadan kaldırır.

Vitamin C Tirozinin katabolizması: Tirozinden epinefrin sentezi: Tirozin→parahidroksifenil piruvat → Homogentisat p-hidroksifenilpiruvat hidroksilaz Tirozinden epinefrin sentezi: Tirozin → Dopa → Dopamin → Norepinefrin→ Epinefrin Dopamin hidroksilaz, vitamin C ve Cu Safra asitlerinin sentezi: Kolesterol → 7α-hidroksikolesterol 7α-hidroksilaz ve vitamin C

Vitamin C Steroid hormonların sentezinde rolü olduğu düşünülmektedir. Alyuvarların yapımı ile olgunlaşması ve demirin barsaktan emilimi vitamin C artışına paralel olarak artmaktadır.

Vitamin C Yetmezliğinde skorbüt tablosu açığa çıkar. İlk dönemlerde halsizlik uyuşukluk çabuk yorulma görülür. Tabloya kıl folliküllerinde hiperkeratoz ve kanamalar eklenir. İleri safhada deri altında ve kas aralarında kendiliğinden ya da hafif travmaya bağlı kanamalar ortaya çıkar.

Vitamin C Erken belirtilerden biri de gingivitistir. Diş etleri şişer, morarır, kanamalar başlar. Diş eti epitellerinde dejenerasyon ve ülserasyon görülür. Dişler sallanmaya ve dökülmeye başlar. Çocuklarda görülen tipe Möller Barlow hastalığı denir. Bacaklar ağrılı ve hassastır.

Yağda erir vitaminler Yağda erir vitaminler oldukça fazla karbon atomundan meydana geldiklerinden nonpolar hidrofobik moleküllerdir. Her bir vitaminin yapısına baktığımızda esas olarak başında OH gurubu bulunan uzun lineer bir hidrokarbon zincirinden oluştuğu görülmektedir. Bu yapı bütünüyle hücre membranında bulunan yağ asitleri ve fosfolpitlere benzemektedir.

Yağda erir vitaminler Bir kısmı izopren türevi (A,E,K) moleküllerdir. Vitamin D gurubu ise kolesterol türevidir. Kanda lipoproteinler veya spesifik proteinlerle taşınırlar. İdrarla atılmazlar. Yetmezlik tabloları vardır. Aşırı alınmaları hipervitaminozis tablosunun ortaya çıkmasına sebep olur.

Vitamin A Vitamin A yapısal olarak ve biyolojik aktiviteleri birbiri ile bağlantılı temeli lipid alkol retinol olan bir aileyi belirlemek için kullanılan bir terimdir. Vitamin A gurubu içinde retinal, retinol, retinoik asit ve retinolün besinsel prekürsörü olarak porvitamin A (karotenoidler) bulunur.

Vitamin A Bu moleküllerden retinol beta ionon halkası içeren bir primer alkoldür. Hayvan dokularında uzun zincirli yağ asitleri ile retinil esterleri halinde bulunur.

Vitamin A Retinal retinolün oksidasyonu ile ortaya çıkar. İhtiyaca bağlı olarak retinolle karşılıklı dönüşebilirler.

Vitamin A Retinoik asit retinalin oksidasyon ürünüdür. Ancak bu molekül vücutta tekrar retinol veya retinale redüklenemez.

Vitamin A Lipaz enzimi ile parçalanan yağ asitleri ile birlikte karotenoitler retinol, ve diğer yağda çözünür moleküllerle miselleri oluşturur. Miseller ince barsağa oradan da şilomikronlarla lenf kanallarına difüze olur. Lenf sıvısı ile kana aktarılırlar. Karotenoitlerin ince barsak duvarında emilim sırasında vitamin A ya çevrilerek de kana geçtiği bilinmektedir.

Vitamin A Yapısal olarak vitamin A nın 6 farklı yapısal izomeri vardır. En fazla bulunan ve en kararlı yapıya sahip olanı trans izomeridir. Molekül yapısal değişikliğe uğrayarak cis- formuna dönüşebilir.

Vitamin A Vitamin A normal görme için gereklidir. Büyüme ve dokuların tamiri,düzgün, yumuşak, hastalıksız bir deri, için gereklidir. Vitamin A epitel doku bütünlüğünün korunması için hücresel diferensiasyonda önemli bir role sahiptir. Tüm organlar iç yüzeylerinin korunması ve mukus salgısı için gereklidir.

Vitamin A Kornea, tükürük bezleri ve ebriyonik yaşam için gereklidir. Retinol ve retinal erkeklerde spermatogenezis ve mukus yapımını destekleyerek, kadınlarda fetal rezorpsiyonu önleyerek döllenme ve üreme için gereklidir.

Vitamin A Vitamin A nın hem hücre aracılı immunite hem de hümoral immunite olmak üzere immun fonksiyonlar üzerinde rolü olduğu düşünülmektedir. Vitamin A yetmezliği ile birlikte infeksiyona direnç de azalmaktadır. Vitamin A ile müdahalelerde kızamık ve diyarenin şiddetinin azaldığı gösterilmiştir.

Vitamin A Vitamin A yetmezliğinde hücre bölünmesinde yavaşlama ile büyüme ve döllenmede gecikme gözlenir. Antikor yapımı ve dolayısı ile infeksiyonlara direnç azalır.

Vitamin A Vitamin A büyük oranda karaciğerde daha az oranlarda böbrekler ve diğer organlarda depo edilir. Depolar statik değildir ve sürekli plazma vitamini ile yer değiştirilirler. Aşırı yüksek dozda ve uzun süre vitamin verilmesi vücudun yapı ve performansını etkileyen toksik belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Kemiklerde incelme, dekalsifikasyon, internal ve peteşial hemoraji (noktalar halinde kanama), deride incelme, kalpte ritim bozuklukları, zayıflama ve halsizlik gözlenen belirtiler arasındadır.

Vitamin A Yetmezlik semptomları görme yeteneğinde azalmalar ve gece körlüğü ile başlar (niktalopi) ve genellikle ilk belirtiler arasındadır. Bu tabloyu, Göz kuruluğu (kseroftalmi) ve korneada yumuşama (keratomalasi) izler. Bir önemli belirti de deridedir. Başlangıçta deri kurudur. Bunu perifolliküler hiperkeratoz izler. Yağ bezleri yağ salgılayamaz.

Vitamin A Deri ve yer yer onu çevreleyen saç ve tüyler etkilenir ve deri yapısında bozulmalar ile tüy ve saçlarda büyümede gecikmelerle dökülmeler gözlenir. Deri kalınlaşır. Kabuklanma ve pigmentasyon ortaya çıkar. Büyüme yavaşlar, döllenme zorlaşır ya da gerçekleşemez. Koreneada ülserasyon ortaya çıkar. Dişilerde sıklıkla fetal anomaliler ortaya çıkar. İştah ve hastalıklara direnç azalır. Böbrek fonksiyonları giderek yavaşlar ve durabilir (nefritis).

Vitamin D Yapılan çalışmalar sonunda bitkisel kaynaklı ergokalsiferol (vitamin D2) ve hayvansal kaynaklı kolekalsiferolün (vitamin D3) raşitizmi ortadan kaldıran moleküller olduğu saptandı.

Vitamin D Genellikle moleküller bu formda bulunmazlar. Bitkilerde ergosterol, hayvanlarda ise 7-dehidrokolesterol halindedir.

Vitamin D Kullanılmadan önce molekül yapılarında bir kimyasal değişiklik daha görülür. İlk aşama karaciğerde 25-hidroksi (25-OHCC) formunun oluşumudur. Açığa çıkan moleküller 25-hidroksikolekalsiferol (25-hidroksi D3) veya 25-hidroksiergokalsiferol dür (25-hidroksi D2) Vitamin kanda bu hali ile dolaşır.

Vitamin D Vitamin kanda bu hali ile dolaşırken moleküle aktivitesi için ihtiyaç duyulduğunda: Böbreklerde 1α-hidroksilaz enzimi ile bir hidroksilasyon aşaması daha geçirir ve molekülün aktif şekli olan 1,25-dihidroksi kolekalsiferol [1,25(OH)2CC] ya da 1,25-dihidroksi ergokalsiferol [1,25(OH)2EC] aktif formu oluşur.

Vitamin D Vitamin D nin başlıca görevi kalsiyumun ve daha az oranda fosforun emilim taşınma ve depolanmasının kontrolüdür. Tiroit ve paratiroitlerden salgılanan kalsitonin ve parathormon ile birlikte organizmanın kalsiyum metabolizmasının çok düzenli çalışmasını sağlar. Parathormon etkisi ile böbreklerde 1α -hidroksilaz enzimi sentezi ve aktivitesi artar. Sonuçta 1,25- dihidroksi D3 sentezi hızlanır. Bu molekülün hedef dokusu ince barsaklardır. Burada kalsiyum bağlayan protein sentezini hızlandırır.

Vitamin D nin fonksiyonları: Normal kan kalsiyum ve fosfor düzeyinin sürdürülmesini sağlar. İnce barsaklardan kalsiyumun emilimini kolaylaştırır. İmmun sistemin güçlenmesine yardımcı olur.

Vitamin D nin fonksiyonları: Osteomalasi, osteoporosis gibi hastalıklar ile prostat, göğüs, kolon ve yumurtalık kanserlerine karşı direnç sağlar. Yeterli miktarlarda alınması depresyon, psöriazis (sedef Hastalığı), şizofreni, ile multipl sklerozis ve romatoit artrit gibi otoimmun sistem hastalıklarından korunmaya katkı sağlar.

Vitamin D Vitamin D yetmezliğinde kalsiyumun ince barsaklardan emiliminin çok azaldığı gözlenmiştir. Ayrıca kemik dokudan kalsiyum ve fosforun mobilizasyonu da durur ve kemiklerde yumuşama ile karakterize raşitizm adı verilen hastalık tablosu ortaya çıkar. Yetişkinlerde bu tablonun adı osteomalasidir. Osteoporozis hastalıkta tabloya hakimdir.

Vitamin E 1920 yıllarında Kalifornia Üniversitesi araştırıcıları Herbert Evans ve Katherine Bishop yeşil bitki ya da buğday verilmeyip sadece bozuk domuz yağı ile beslenen ratlarda üremenin durduğunu gözledi. Daha sonra 1922 yılında buğdayda vitamin özelliği taşıyan bir maddenin varlığını fark ettiler ve buğday embriyo yağını izole ettiler. Evans bu bileşiğin vitamin E olmasını önerdi.

Vitamin E Daha sonra Emerson saflaştırdığı bu maddeye latince tokos (çocuk doğurma) ve pherein (taşıma ) kelimelerinden türeyen tokoferin ya da tokoferol adını verdi. Bu belirleme saflaştırma sentez aşamalarından çok sonra uzun yıllar bu vitamin döllenme için gerekli vitamin olarak bilindi ve kabul edildi. Ancak daha sonraki yıllarda bu maddenin besinlerle mutlaka alınması gerekli bir antioksidan olduğu anlaşıldı .

Vitamin E Vitamin E çok farklı moleküler yapıya sahip çok geniş bir moleküller topluluğudur. Vitamin E aktivitesine sahip en az 8 farklı tokol bilinmektedir. Hepsi kromanol halkası (hidroksikroman) ve uzun yan zincire sahiptir.

Vitamin E Vitamin E gurubu içinde alfa-tokoferol besin maddelerinde en çok bulunan ve biyolojik aktivitenin yaklaşık % 70-90 ından sorumlu olanıdır. Tokoferollerin farklı aktivitelere sahip çok sayıda izomeri bulunmaktadır. Bunlar alfa (5,7,8-trimetil-tokol) beta (5,8-dimetil-tokol) gama (7,8-dimetil-tokol) ve delta-tokoferollerdir(8-metil-tokol).

Vitamin E Vitamin E nin yapısı ve etkisine ilişkin çalışmalarda bir başka tablo ile daha karşılaşılmıştır. Ticari olarak kullanılan sentetik vitamin E moleküllerinin diğer vitaminlerin aksine doğal vitaminlerle eşdeğer etkiye sahip olmadıkları belirlenmiştir. Alfa tokoferol (alpha-tocopherol) doğada sadece bir tek formda bulunur, RRR-alfa-tokoferol. Alfa-tokoferolün kimyasal sentezi 8 farklı formda gerçekleşebilir ve bunlardan sadece 1 tanesi RRR-alfa-tokoferoldür.

SRR,SSR, SRS, SSS, RSR, RRS, RSS ve RRR R: natural S:sentetik

Vitamin E ailesi içinde ikinci bir gurup moleküll daha bulunmaktadır Vitamin E ailesi içinde ikinci bir gurup moleküll daha bulunmaktadır. Tokoller ortak ismiyle bilinen bu gurup bileşiklerin tokoferollerin yanı sıra ikinci gurubu tokotrienollerdir.

Vitamin E Vitamin E nin en önemli ve en yaygın etkilerinin başında lipit peroksidasyonunu önlemesi gelir.

Vitamin E Tokoferol ailesi içinde peroksil radikaline (COO) karşı en etkili olanı alfa-tokoferoldür. Peroksil radikaline karşı etki sıralamasının alfa>beta=gama>delta şeklinde olduğu gözlenmiştir. Vitamin E moleküllerinin antioksidan etkileri kroman halkasındaki hidrojenler ya da hidroksil gurubu ile serbest radikallerin nötralize edilmeleri ile sağlanır.

Vitamin E Bu reaksiyonlarla çok daha stabil yapıya sahip tokoferol-radikal kompleksleri ortaya çıkar. Genellikle kroman halkaları hücre ya da mitokondri zarlarının fosfolipit yapılarının hemen iç yüzey kenarlarında bulunurken hidrofobik yan zincir hücre zarı içine gömülmüştür.

Vitamin E Serbest radikaller tarafından fosfolipit moleküllerinin yağ asitlerinden oluşan kuyrukları perokside edildiğinde bu moleküller suda çözünür hale gelirler ve yüzeye doğru hareket ederler yüzeye yakın bölgelerde ise kendilerini kroman halkası beklemektedir. Tokoferoller yağ asitlerine bağlanan radikallerle tokoferol-radikal kompleksini oluştururlar ve yağ asiti yeniden nötralize edilir ve yapının bozulmaması sağlanır.

Vitamin E Ortaya çıkan kroman halkası okside olmuş tokoferoksil radikali: ya doğrudan ubikinol (ubiquinol) ya da vitamin C yoluyla ya da gene vitamin C aracılı reaksiyonla dolaylı olarak glutatyon ya da lipoik asit tarafından ve NADH ya da NADPH kullanılarak redüklenip yenilenir ve yeniden kullanılması sağlanır.

Vitamin E Vitamin E nin aterosiklerozis ve koroner hastalıkları önlemek amacıyla kullanılmasının en önemli nedeni tokoferollerin LDL nin oksidasyonunu önlemesidir. LDL molekülleri okside olduğunda anlamsız moleküllere dönüştüğünden makrofajlar tarafından toplanmaya başlarlar. İçinde çok fazla LDL artan akrofajlar köpük hücrelerine dönüşürler ve arterlerin subendotelial bölgelerinde birikerek aterom plaklarını oluştururlar. Sonrasında aterosiklerozis ortaya çıkar.

Vitamin E Vitamin C tokoperoksil radikallerini nötralize ettiğinden vitamin E nin vitamin C ile birlikte kullanılmasından daha iyi sonuçlar alınmıştır. Rat böbreklerinde yapılan deneylerde Vitamin E nin antioksidan etki ile DNA hasarını ve kanser oluşumunu önlediği gösterilmiştir. Ayrıca selenyum ile birlikte kanser hücrelerini apoptozise yönlendirdiğine ilişkin bulgular elde edilmiştir.

Vitamin E Yetmezliğe bağlı semptomlara farklı doku ve organlarda rastlamak olasıdır. Yetmezlik semptomları çok belirgin ve açık değildir. Kasta lezyonlar (miyopati) sıklıkla ortaya çıkar. Eğer iskelet kasları etkilenirse düz kaslarda da belirtiler ortaya çıkar (besinsel muskular distrofi). Miyokard etkilenir ve buna bağlı olarak kalp yetmezliği ortaya çıkabilir.

Vitamin E Yetmezlik belirtileri az gelişmiş ülke insanlarında ve malabsorbsiyon problemi olan hastalarda görülür. Kaslarda yumuşama ve döllenme problemlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Başlıca semptomplar hemolitik anemi ve nörolojik hasardır. Eritrositlerin çok kolay bozulmalarına ve özellikle periferal aksonlar ve kolon sinir hücrelerinin hasar görmelerine neden olur.

Vitamin E Kronik kolestatik hepatobiliyer hastalıklarda safra akışının durması yağ malabsorbsiyonuna ve vitamin E yetmezliğine neden olur. İzole vitamin E yetmezliği sendromu: Yağ malabsorbsiyonuna bağlı olmaksızın gelişebilen otozomal resesif genetik bir hastalıktır. Yaşamın ilk döneminde nörolojik bozukluklar gözlenir. Ataksi ve hareket bozuklukları dışında başka bir belirti gözlenememiştir.

Vitamin E Karaciğer ve kalpte kan damarları permeabilitesi bozuklukları hemorajiye neden olur. Alınan verilere göre, halsizlik, iltihaplı ve genişlemiş venalar, yara iyileşmesinde gecikmeler prematüre doğum ve kısırlık yetmezlik tablosuna dahil olabilir.

Vitamin E Yetersiz alınması halinde semptomlar arasında sivilce oluşumu, anemi, kas hastalıkları, demans, kanser, safra taşları, eritrositlerin ömürlerinde kısalma, ve düşükler sayılabilir. Aşırı ve uzun süre vitamin E alımı vitamin K aktivitesini etkileyerek kanama ve pıhtılaşma zamanının uzamasına sebep olabilir.

Vitamin K Bu yüzyılın başlarında çeşitli hemorajik problemlerle karşılaşan araştırıcılar bunların bir kısmının protrombin yetmezliğine bağlı pıhtılaşma yetersizliğinden kaynaklandığını belirlemişlerdir. 1929 yılında, Henrik Dam diyetle alınması gerekli plazma protrombin düzeyi artışını destekleyen anti-hemorajik bir faktörün varlığını göstermiştir. Yetmezliğinde protrombin seviyesinin düşmesine ve hemorajik problemlerin ortaya çıkmasına sebep olan bu moleküle vitamin K adı verilmiştir.

Vitamin K 1939 yılında çeşitli meyvalardan saflaştırılarak elde edilen bu molekülün bir kinon molekülü olduğu anlaşılmış ve moleküle fillokinon denilmiştir. Bu gurup bileşikler poliizoprenoid yan zincire sahip naftokinonlardır.

Vitamin K Vitamin K1 ya da fillokinon bitkilerde bulunur. Benzer menakinon molekülleri kokuşmuş bitki ve hayvan ürünlerinden elde edilmiş ve bu moleküle de vitamin K2 adı verilmiştir. Vitamin K2, ya da menakinon, pek çok bakteri türü tarafından sentez edilebilir ve hayvanlar ve bakterilerde bulunur.

Vitamin K Vitaminin doğal formu olan fillokinona vitamin K1 ve menadiona vitamin K3 denilmiştir. Metil naftokinon ya da diğer adı ile menadion vitamin K aktivitesi gösteren moleküllerden biridir. Menadion ve fitiyokol bu vitaminin sentetik olarak elde edilebilen formlarıdır ve ilaç olarak kullanılır.

Vitamin K Barsaktan emilimi diğer yağlarla birlikte olmaktadır. Diyetle alınanların emilim için safra tuzlarına ihtiyaç duymasına karşın ilaç olarak alınanları suda eridiğinden kolayca emilebilir. Diyette bozuk yağların bulunması, fazla miktarda şeker, antibiyotikler, yüksek dozda vitamin E, veya Ca vitamin K emilimini azaltabilir.

Vitamin K Pıhtılaşma süreci içinde görev yapan 14 faktörden faktör II, VII, IX, ve X un sentez ve aktivasyonu vitamin K ve Ca++ bağımlıdır. İnaktif halde sentezlenen bu moleküllerin aktif forma dönüşmeleri vitamin K aracılı reaksiyonlarla olur.

Vitamin K Vitamin K nın bu reaksiyon sonunda ortaya çıkan indirgenmiş formu karaciğerde tekrar 2,3-epoksi formundan kinon formuna dönüştürülür ve organizmada yeniden kullanılması için iade edilir. Vitamin K aynı zamanda kemik oluşumu ve tamirinde gereklidir. Vitamin K nın osteoporozisin şiddetini azalttığı ve kemik kaybını yavaşlattığı da gösterilmiştir.

Vitamin K Yetmezliğinde karaciğerde protrombin ve diğer 3 pıhtılaşma faktörünün sentezinde ve gene pıtılaşma faktörleri aktivasyonundaki yetersizliklere bağlı olarak pıhtılaşma güçlüğü ortaya çıkmaktadır. Hemoraji görülebilmekte ve durdurulamayan kanamalarda ölüm ortaya çıkabilmektedir. Erişkinlerde, safra kesesi, safra yolları hastalıkları, pankreas ve ince barsak hastalıkları bulunan kişilerde yetmezlik tablosu gelişebilir.

Vitamin K Kemik sağlığı için çok önemlidir. Vitamin K yetmezliği kemik matriks proteini osteokalsinin aktivitesinin bozulmasına ve osteoblastik aktivitenin yavaşlamasıyla kemik oluşumunda gecikme ve bozulmalara neden olur.