DEYİMLER
Aba altından değnek göstermek Sakin, yumuşak görünmekle birlikte karşısındakini gizliden gizliye korkutmak Aba altından sopa göstermekle beni korkutamazsın.
Abayı yakmak Gönül verip aşık olmak, tutulmak Bizim kız oğlana abayı yakmış.
Abuk sabuk konuşmak Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek. Abuk subuk konuşma.Terbiyeni takın.
Aç susuz kalmak Çok yoksul bir duruma düşmek, fakirlikten yaşayamaz hale gelmek Yılarca aç susuz kaldık ama yenilmedik.
Aceleye getirmek (dara getirmek) 1) Bir işi gerektiği gibi yapmayıp, zaman darlığından yararlanarak birini aldatmak. 2) Zaman darlığı sebebiyle gereken özeni göstermemek. İşi aceleye getirme,sabırlı ol.
Acemi çaylak Toy, tecrübesiz, beceriksiz Vay acemi çaylak. Sen buralarda ne arıyorsun?
Açlıktan nefesi kokmak 1) Çok fazla yoksulluk içinde bulunmak. 2) Uzun zaman bir şey yemediği anlaşılmak. Açlıktan nefesi kokuyor ama cakasından geçilmiyor.
Açığa vurmak Gizli, saklı bir şeyi herkese duyurmak, ortaya çıkarmak Sonunda olanları açığa vurdu.
Açığı çıkmak Saklamakla görevli bulunduğu para, eşya veya başka bir şeyin sayım sonucu eksik olduğu anlaşılmak. Banka memurunun açığı çıktı.
Açığını bulmak Herhangi bir işteki eksiği, hileyi veya zararı ortaya çıkarmak. Ne yaptılarsa açığını bulamadılar.
Açık kapı bırakmak Gerektiğinde bir konuya yeniden dönebilme imkanı bırakmak, kesip atmamak, ileriyi düşünerek ılımlı davranmak. Yok demedi.Bize açık kapı bıraktı.
Açık konuşmak Gerçeği sakınmadan, çekinmeden söylemek. Açık konuşmam gerekirse onu çok üzdüm.
Açık vermek 1) Geliri, giderini karşılamamak. 2) Ortaya çıkmaması gereken şeyi farkında olmadan belli etmek. Bu ay çok açık verdik.
Açıkta kalmak (olmak) 1) İş ve görev bulamamak. 2) Yersiz yurtsuz kalmak. 3) Kimilerinin elde ettikleri bir yarardan mahrum olmak. Kimse sahip çıkmayınca açıkta kaldı.
Acısını çekmek Yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntüyü yaşamak. O derslerini zamanında çalışmamanın acısını çekiyor.
Acısını çıkarmak 1) Acılığını yok etmek. 2) Önceden uğradığı maddî ve manevî zararı sonradan gidermek. 3) Öç almak. Bütün yaz çalışmanın acısını çıkaracağım.
Adam etmek 1) Eğitmek, yetiştirmek, belli bir seviyeye getirmek. 2) Tamir edip kullanılır hale getirmek, bir yeri düzene sokmak. Amcası onu adam etti.
Adam içine çıkmak Topluluğa karışmak, eşe dosta gitmek, değerli insanların bulunduğu yerlerde olmak ve onlarla görüşmek. Yeni yeni adam içine çıkmaya başladı.
Adam olmak 1) Yetişip büyümek, gelişmek, iş güç sahibi olmak. 2) Onarılıp işe yarar hale gelmek. Sonunda o da adam oldu.
Adama dönmek Hoşa giden bir duruma gelmek, düzelmek Saçlarını kestirmişsin ancak adama dönmüşsün.
Adamdan saymak Değeri olmadığı halde bir kimseye kıymet vermek, saygı duymak. Senide mi adamdan sayıp içeri aldılar?
Adı çıkmak Kötü bir şöhret kazanmak Kızın adı çıkmış bir kere.
Adı kalmak Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan, öldükten sonra adı dillerde dolaşır olmak Yunus ölür,adı kalır. Dostlar bizi hatırlasın.
Adı karışmak İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu, o olaya karıştığı söylenmek. Olaya bizim komşunun da adı karışmış.
Adım atmamak Kesinlikle gitmemek, uğramamak, aramamak İki yıldır köye adım atmadım.
Adını anmamak Bir şeyden, bir kimseden hiç söz etmemek; unutmuş görünmek. Onu görmek bir yan adını bile anmak istemiyorum.
Ağır gelmek 1) Ağrına gitmek, onuruna dokunmak. 2) Yapılması güç gelmek Ona galiba babasının sözleri çok ağır geldi.
Ağırdan almak Bir işi yapmakta acele etmemek, yavaş davranmak, isteksiz görünmek. Bu kadar ağırdan alırsan nikaha yetişemeyiz.
Ağız aramak (veya yoklamak) Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak. Halam ağzımı aradı ama ben bir şey söylemedim.
Mehmetçik İlköğretim Okulu Şerif ÇALIŞKAN Mehmetçik İlköğretim Okulu 2/C Sınıfı Öğretmeni