EDEBİYAT AKIMLARI KLASİSİZM(KURALCILIK) ROMANTİZM(DUYGUCULUK) REALİZM(GERÇEKÇİLİK) NATÜRALİZM(DOĞALCILIK) PARNASİZM(ŞİİRDE GERÇEKÇİLİK) SEMBOLİZM(SİMGECİLİK) EMPRESYONİZM(İZLENİMCİLİK) SÜRREALİZM(GERÇEKÜSTÜCÜLÜK) KÜBİZM EKSPRESYONİZM FÜTÜRİZM(GELECEKÇİLİK) EGZİSTANSİYALİZM(VAROLUŞCULUK) DADAİZM(KURALSIZLIK)
KLASİSİZM (KURALCILIK) Klasisizm 17. yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkan edebiyat akımıdır. Akıl, sağduyu ve doğaya önem verilir. Konular, eski Yunan ve Latin kaynaklarından alınır. Önemli olan konu değil, konunun işlenişidir. Sanat sanat içindir, anlayışı hökimdir. Sanatçılar, yapıtlarında kişiliklerini gizlerler. Düş ve duygu değil, mantık ve ölçü önemlidir. Yapıtlarda değişmez tipler oluşturulmuştur. Kahramanlar, ruhsal özellikleriyle ele alınır. Tiyatroda üç birlik kuralına -yer, zaman ve olay birliği- uyulur.
KLASİSİZMİN TEMSİLCİLERİ Batı edebiyatında: Boileau, La Fontaine, Racine, Corneille, Moliere, Madam De La Fayette, Bousset, La Bruyere Türk edebiyatında Şinasi’nin La Fontaine’den; Ahmet Vefik Paşa’nın da Moliere’den yaptığı çeviri ve adapteler klasisizmi edebiyatımızda tanıtmıştır.
ROMANTİZM (DUYGUCULUK) Romantizm, Fransa’da, 1830 yıllarında klasisizme tepki olarak doğan bir edebiyat akımıdır. Klasisizmin önem vermediği din duygusuna dayanır. Duygu, coşkunluk ve hayal önem kazanır. Akıl ve mantık, lirizm içinde erir. Konular tarih ve ulusal kültürden alınır. Yapıtlarda aşk, ölüm, doğa, özgürlük konuları işlenir. İnsan ruhuna önem verilerek karşıtlıklardan, (ak-kara, güzel- çirkin, iyi-kötü...) yararlanılır. Gerçek, bir yönüyle değil; çirkin, bozuk, gülünç.., bütün yönleriyle ele alınır. Sanatçılar, yapıtlarında kişiliklerini gizlemez; olaylar karşısında duygu ve görüşlerini açıkça anlatırlar. Sanat toplum içindir, anlayışı hakimdir. Tiyatroda, üç birlik kuralı -yer, zaman ve olay birliği- terk edilmiş, dram gelişmiştir.
ROMANTİZMİN TEMSİLCİLERİ Dünya edebiyatı: Shakespeare, Eyron, Shelley, Keats, Goethe, Schiller, J. J. Rousseau, Chateaubriand, Madame de Stael, Lamartine, Victor Hugo, Aleksandre Dumas Pere, Alfred de Musset, Alfred de Vigny, Aleksandre Puşkin Türk edebiyatında: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem (şiirlerinde)
REALİZM (GERÇEKÇİLİK) Realizm, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da romantizme tepki olarak doğan, gerçekçilik ilkesini savunan bir edebiyat akımıdır. Gustave Flaubert’in “Madame Bovary’ adlı romanıyla, romantizm karşısında üstünlük sağlamıştır. Gözlem ve belgelere önem verilir, anketlerden yararlanılır. Yapıtlarda, yaşamda rastlanan gerçek olay ve kişiler anlatılır. Sanatçılar, yapıtlarını oluştururken anlatımda süsten ve özentiden kaçınmışlardır. Yapıtlarda biçimsel güzelliğe önem verilmiştir. Yapıtlarda eğitme amacı güdülmez. Sanat sanat içindir, anlayışı h.kimdir. Sanatçılar, yapıtlarında, kişiliğini gizler; olay ve kahramanları tarafsız bir gözle anlatırlar. Gerçeğin anlatılması için kişilerin psikolojileri, onların kişiliklerini etkileyen çevrelerinin tanıtımı, içinde bulundukları ortam ayrıntılarıyla verilir. Çevre betimlemeleri, örf ve adetlerin anlatımı önem kazanır.
REALİZMİN TEMSİLCİLERİ Dünya edebiyatında: Gustave Flaubert, Stendhal, Balzac, Daniel Defoe, Charles Dickens, Hemingway, Turgenyev, Çehov, Gorki, Gogol, Tolstoy, Dostoyevski Türk edebiyatında: Recaizade Mahmut Ekrem (roman ve öykülerinde), Samipaşazade Sezai, Mehmet Akif Ersoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay
NATÜRALZM (DOĞALCILIK) Determinizm anlayışını romana getiren bu akım 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Determinizme göre, tabiat olaylarında aynı sebepler, aynı şartlarda, aynı sonucu doğurur. Bu yüzden natüralistler; sosyal çevrenin insan üzerinde yaptığı etkileri de derinlemesine araştırmışlar, bir anlamda kendilerini bilim adamı, toplumu laboratuar, insanı da deneme, inceleme aracı olarak ele almışlardır. Yapıtlarında, sadece yaşananı “nesnel” bir biçimde aktardıklarından, natüralistlere “zabıt katipleri” yakıştırması yapılmıştır.
NATÜRALİZMİN İLKELERİ Realizmin daha ileri ve abartılı biçimidir. Sanatçılar, olayları ve kişileri bir bilim adamı gözüyle inceler. Sanatçılar, yapıtlarında, yaşamı, çirkin hatta iğrenç yönleriyle anlatmaktan çekinmez. Determinizm kuramından hareket edilmiş ve bu, edebiyata uygulanmıştır. Soyaçekim, çevrenin insan üzerindeki etkisi, deneye dayanma ve gözlem önemlidir. Sanatçılar, yapıtlarında, halkın kolayca anlayabileceği açık ve yalın bir dil kullanmışlardır. Yapıtlardaki kahramanlar, toplumun hangi kesimindense o kesimin ağzıyla konuşturulmuştur.
NATÜRALİZMİN TEMSİLCİLERİ Dünya edebiyatı: Emile Zola, Guy De Maupassant, Alphonse Daudet, John Steinbeck, Goncourt Kardeşler Türk edebiyatı Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi
PARNASİZM(ŞİİRDE GERÇEKÇİLİK) 19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Realizmin şiire uygulanan biçimidir. Romantizme tepki olarak doğduğu için, bu akımda duygunun yerini düşünceler almış, parnasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer vermişler, duygusallığı reddetmişlerdir. Parnasyenler, eski Yunan mitolojisine büyük hayranlık duyduklarından, şiirlerinde işledikleri bazı konular, klasisizmle benzerlikler taşır.
PARNASİZMİN İLKELERİ Romantizme tepki olarak doğmuş, şiirde gelişmiştir. Duygudan çok, betimlemeye, düşünceye, biçim ve söyleyiş güzelliğine önem verilir. Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen konular arasındadır. Sözcüklerin seçilerek kullanılışı, sıralanışı, bu sıralanıştan doğan ahenk çok önemlidir. Şairler, ölçü ve uyağa çok önem vermiş, ritmi ön plana çıkarmışlardır, Şairler, şiirlerinde kişiliklerini gizlemiş, dış dünyada gördüklerini tarafsız bir gözle anlatmaya çalışmıştır. Sanat sanat içindir, ilkesine bağlı kalınmıştır.
PARNASİZMİN TEMSİLCİLERİ Dünyada: Gauthier, Banville, François Coppee, Jose Maria De Heredia, Sully Prudhomme Türkiye’de: Cenap Şahabettin, Tevfik Fikret, YahyaKemal Beyatlı
SEMBOLİZM 19. yüzyılın son çeyreğinde parnasizme tepki olarak doğmuştur. Dış dünya olduğu gibi değil; hissedildiği, algılandığı, duyulduğu gibi yansıtılır. Güzellik, anlam açıklığında değil; kapalılıktadır. Anlatımda açıklıktan kaçınılmış, duygular “telkin” yoluyla duyurulmaya çalışılmıştır. Şiirde, önemli olan musikidir; musiki değeri olmayan sözcükler kullanılmaz. Şiirde anlam aranmaz; çünkü şiir, anlaşılmak için değil, duyulmak içindir. Dil, herkesin anlayacağı seviyede değil; oldukça ağırdır.
SEMBOLİZMİN TEMSİLCİLERİ Dünya edebiyatında: Baudelaire, Stephane Mallerme, Arthur Rimbaud, Paul Verlaine, Paul Valery, Edgar Allen Poe Edebiyatımızda: Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar
EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK) 19. yüzyılda ortaya çıkmış, bütün güzel sanatları etkilemiştir. Sanatçı, dış dünyada gördüğü varlığın gerçek yönünü değil; kendinde uyandırdığı izlenimleri” anlatır. Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler. Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir. Başlıca temsilcileri: Rilke, James Joyce
SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK) Realizm, natüralizm.ve parnasizme tepki olarak doğmuştur. Daha önce dadaist olan Breton, bir bildiri ile ilkelerini açıklamıştır. Freud’un psikanaliz kuramının edebiyata uyarlanmış biçimidir. İnsanı bütünüyle kavrayabilmek için; bilinçaltı, rüya ve düş gücü de edebiyata kaynaklık etmelidir. İnsanın ne olduğunu gösterebilmesi için aklın, mantığın, geleneklerin baskısından sıyrılması gerekir. Bilinçaltı rüyada açığa çıkar. İnsanın rüyada ortaya çıkan yönü yalancı olmayan gerçek yönüdür. Sanat bir hüner değil, bilinçaltının otomatik verileridir. Sanatçı bu verilen uygularsa asıl şiir ortaya çıkar. Söyleyişte özentiden kaçınılır.
SÜRREALİZMİN TEMSİLCİLERİ Dünya edebiyatında: Andre Breton, Luis Aragon, Paul Eluard, Philippe Soupault, Rene Char Edebiyatımızda: Oktay Rifat Horozcu, Cemal Süreya
KÜBİZM 20. yüzyılın başında empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmış ve daha çok, resimde kendini göstermiştir. Devamlı olan ve değişmeyen eşyanın, dış görünüşüyle birlikte özünün betimlenmesine çaba gösterir. Dünya edebiyatında: A. Salmon, M. Jacob, J. Cocteau
Empresyonizme tepki olarak doğmuş, Alman sinemasında uygulanmıştır. EKSPRESYONİZİM Empresyonizme tepki olarak doğmuş, Alman sinemasında uygulanmıştır. İnsanların en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım yolu kullanılmıştır. Amacı, insanların ruhsal durumlarını anlatmaktır. Temsilcileri: Kafka Eliot
FÜTÜRİZM Makineyi ve hızı edebiyata taşıyan bu akım 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Hayattaki her şey hareketlidir, sanatçı da kendinde bir hız bulmuş ve yapıtını bu hıza uydurmuştur. Geçmişe ve durgun davranışa düşmandır. Şairler, içinde bulundukları zamanın ve geleceğin dinamizmine yönelmişler, bu hareketliliğin sesini şiirleriyle duyurmuşlardır. Dizelerde makine ve çark seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Dünya edebiyatında: Marinetti, Mayakovski Edebiyatımızda: Nazım Hikmet
EGZİSTANSİYALZM (VAROLUŞCULUK) İnsanın kendisini bulmasını, özünü elde etmesini savunan edebiyat akımıdır. İnsanın geleceğini yine kendisinin çizebileceğini ileri sür?n bir felsefi anlayışa dayanır. İnsanın kendisini aşması gerektiği, hür olmaya mecbur olduğu gibi konuları ele alır. Başlıca temsilcileri Jean Paul Sartre Albert Camus
DADAİZM (KURALSIZLIK) 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Tristan Tzara adlı gencin etrafında toplanan bir grup şair; “dada” sözcüğünü, kurmak istedikleri akıma ad olarak seçmiş ve Dadaizmi kurmuşlardır. Her şeye kuşkuyla bakılmıştır. Aklın hiçbir değerinin olmadığını söylenmiş, hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanılmamıştır. Dil ve estetik kuralları bırakılarak başıboş bir yol izlenmiştir. Başlıca temsilcileri: Andre Breton, Luis Aragon