ÂŞIK BAHŞİ 16.yüzyılın başlarında yaşayan bu şair, adını bildiğimiz en eski saz şairidir. Hayatı hakkında hiçbir bilgi yoktur. Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır seferleri üzerine söylediği destan-türkü elimizdeki tek şiirdir.Şiirden hareketle onun asker şairlerden olduğunu söyleyebiliriz.Beş dörtlükten oluşan şiirin gerek vezni ,gerek dili Köprülü’ye göre şairin eskiliği için bir işarettir.
Bahşi kelimesi Anadolu sahasında bu şair dışında hiç görülmemiştir Bahşi kelimesi Anadolu sahasında bu şair dışında hiç görülmemiştir. Kazak, Uygur Türkleri arasında “katip”, “şair” gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Eski Uygur metinlerinden başlayarak, eski ve yeni Türk lehçelerinde bakşı, baksı, baksa şekillerinde tesadüf edilen bu kelimeye, başka Altay dillerinde de rastlanmaktadır. Önce Uygur metinlerinde gördüğümüz bakşı, bahşı kelimesi “ruhani, rahip” ve bilhassa budist metinlerinde “Budist rahibi” manasındadır.
İslam sahalarında kurulan Moğol devletleri, Müslümanlığı, resmi din olarak kabul ettikten ve bunlarda Budizm izleri ortadan kalktıktan sonra, bahşı kelimesinin eski manası da tabiatıyle kayboldu ve kelime sadece “uygur harflerini ve edebî Türk ve Moğol dillerini bilen katip” manasını ifade etmeğe başladı.
Bagşi kelimesi, Hazer-ötesi Türkmenleri arasında, “iki telli tanburaları ile koşuklar-yani şiirler- okuyan halk şairi” manasında kullanılır. Bahşı kelimesi, Müslüman kırgız-kazaklar arasında bakşı, baksı ve baksa şekillerinde hâlâ devam etmekte ve adeta şamanîlik devrinin kalıntılarını ve hatıralarını yaşatan sihirbaz, üfürükçü, halk hekimine bu isim verilmektedir.
Türk dünyasının çeşitli sahalarında başka başka manalar alan bahşı kelimesinin, Azerbaycan ve Anadolu Türkleri arasında yayılmadığı görülüyor. İlhanlılar’ın İran ve Anadolu’daki hakimiyetleri esnasında, bilhassa Azerbaycan’da, birtakım Budist bahşılar mevcut idi; lakin İslam kültürünün çok kuvvetli bulunduğu bu sahalarda, bunların hatırası da pek çabuk silinmiş ve buralardaki Oğuz-Türkleri’nin halk şair-çalgıcılarına verilen eski Ozan adının yerini, bilhassa XVI. Asırdan başlayarak, yine İslâmi bir tabir olan “âşık” kelimesi almıştır.(Köprülü,Edb. Araştırmaları I, s.145-155)
ÂŞIK BAHŞİ Sultan Selim cülusunda → Şamlu çıkıp kaçar köyden Sâla dedi de yürüdü Sofu beru bakmaz Hoy'dan Gidelim Mısır'a doğru Merd var ise işte meydan Yola dedi de yürüdü Gele dedi de yürüdü Nesne yoğitmiş aslında → Almak gerek kûh-ı Kaf'i Halife dikmiş yerinde Kırım var mı ala dahi N(e) arar Yusuf'un şehrinde Horasan'da ise şâh'ı Köle dedi de yürüdü Bulam dedi de yürüdü Bahşi ey dür Mehdî budur Yücemize irgör Kadir Kılağuzsa İlyas Hızır Yola dedi de yürüdü
Şiire ait özellikler: 1. 8'li hece ölçüsü ile yazılmıştır. 2. Dörtlük nazım biçimi ile yazılmıştır. 3. Şair son kıtada mahlasını belirtmiştir. 4. Eydür ya da aydur ifadesi şiirin saz eşliğinde , hazırlıksız olarak söylendiğini belirtir. 5. Şiirden de anlaşılacağı gibi İslâmi kaynaklardan bolca faydalanılmıştır. (Mehdî ve Hızır-İlyas inancı gibi.) * Mehdi: Dünya kötülükle dolduğu zaman geleceğine inanılan kurtarıcıya verilen isimdir. Gelip dünyayı kötü insanlardan ve kötülüklerden temizleyeceğine inanılır.