ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ ve İNKILÂPLARA KARŞI HAREKETLER Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası - Şeyh Said İsyanı - Atatürk’e Suikast Girişimi Takrir-i Sükûn Kanunu Serbest Cumhuriyet Fırkasının Kurulması - Menemen Olayı
Demokrasi İçin Siyasal Partilerin Gerekliliği Seçim serbestliğinin gerçek bir anlam taşıması seçmenlerin çeşitli alternatifler arasından serbest bir seçim yapabilmelerine bağlıdır.Çağdaş demokratik devlette bu alternatifler ,siyasal partiler tarafından oluşturulur.Modern demokrasi partiler demokrasisidir.Seçmen partiler tarafından kendisine sunulan alternatif siyasal programlar arasından bir seçme yapma imkanını bulur ve oy verdiği parti iktidara geldiği takdirde söz konusu programın uygulanacağına güvenebilir.Partisiz bir toplumda ise buna imkan yoktur.Böyle bir toplumda seçme hürriyetinin var olabileceği bir an için farz edilse bile seçmen seçtiği temsilcilerin çeşitli kamusal politika sorunları karşısında nasıl bir tutum takınacağını önceden bilemez.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Atatürk döneminde iki kere çok partili hayata geçiş denemesi yapılmıştır. İlk deney halifeliğin kaldırılmasına karşı siyasal bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Muhalifler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası etrafında birleşmişlerdir. Milli mücadelede değerli hizmetleri geçen bazı kişiler 1924 yılı Kasım ayı başında Cumhuriyet Halk Fırkasından ayrılarak ve yanlarına katılan bazı kişilerle 17 Kasım1924’te devletimizin ikinci siyasal partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Partinin kurucuları Ali Fuat (Cebesoy),Kazım Karabekir, Refet(Bele) Paşalar, Rauf (Orbay) ve Adnan (Adıvar) Beyler idi. Refet Bele
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Bu partiyi kuranlar devrim adımlarını benimseyen ama bunların çerçevesini çizemeyen ve her ne pahasına olursa olsun iktidara geçmeyi tasarlayan tepkici guruba dahildiler. Rauf Orbay ve Bekir Sami ile birlikte
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Bu partinin kurulmasını demokrasi çerçevesinde doğal karşılamak gerekir. Çünkü yeni anayasa Türkiye’de çok partili sisteme izin veriyordu. Yeni bir partinin kurulması ve siyasal mücadeleye başlaması demokratik bir ortamın müjdecisi olabilirdi. Gazi Mustafa Kemal Paşa demokratik ruhlu bir Cumhurbaşkanı olarak bu gelişmenin karşısında değildi. 1924 yılı sonlarında İngiliz Times gazetesi muhabirine şöyle diyordu: “…milleti hakimiyet esasına dayanan ve hususiyetle Cumhuriyet rejimine malik bulunan memleketlerde partilerin mevcudiyeti tabiidir. Türkiye Cumhuriyeti’nde de birbirlerini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur..” Ancak Mustafa Kemal bu partiye hiç de öyle demokrasinin şartları çerçevesinde bakmıyordu. Ona göre bu parti “Cumhuriyet kelimesini ağızlarına bile almaktan çekinenlerin, Cumhuriyeti doğduğu gün boğmak isteyenlerin kurdukları parti..”dir.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Mustafa Kemal bu parti programını da eleştirmektedir: “Parti dini düşünce ve inançlara saygılıdır” ilkesini bayrak olarak eline alan kimselerden iyi niyet beklenebilir mi?.. Cumhuriyetçi ve yenilikçi olduklarını zannettirmek isteyenlerin yine bu bayrakla ortaya atılmaları, dini bağnazlığı coşturarak milleti Cumhuriyete ilerlemeye ve yenileşmeye karşı kışkırtmak değil miydi?..” Bu maddenin yorumu bizi diğer parti (Cumhuriyet Halk Fırkası) nin dinsel inançlara saygılı olmadığı yargısına götürür.Mumcu:I.245)Bir siyasal partinin “dinsel inançlara saygılı olması” hiçbir biçimde kınanamaz. Ama o günün şartları içinde böyle bir hükme ihtiyaç yoktu. Anayasaya göre devletin dini İslam’dı. Ama iktidar partisi programında “ dinsel inançlara saygılı olma” hükmü bulunmadığı için böyle bir ibare yeni kurulan partinin çok işine yarayacaktı. Hele hele bu durum çok hassas olunan halifeliğin kaldırılmasından sonraya rastlamışsa daha da başka bir mana kazanır. Aslında olağan bir demokratik ortamda çok masum görülmesi gereken bu siyasal düşünceler 1924-25 yılları Türkiye’si için son derece büyük gerilimler yaratacak ve Büyük Önderin düşündüğü çağdaşlaşmayı önleyebilecek nitelikte idi.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Öte yandan partinin meclis içinde milletvekili sayısının azlığı tepkinin dışarıya akmasına yol açmıştı. İnkılap adımlarına karşı olanlar bu partiye akmaya başlamıştı. Belki de parti kurucuları böyle bir sonuç beklemiyorlardı. Gelişen olaylar onların da kontrolünden çıkmış olabilir. Çünkü muhalefet etkinliği bütünüyle parlamento dışına taşmıştı. Çok kırıcı, gerginlik arttırıcı bir muhalefet hareketi İstanbul basınının ünlü gazetelerince özellikle kışkırtılıyor, insafsız bir eleştiri her yanı kaplıyordu. Basının bu eleştirileri Takrir-i Sükun Kanunu’nun çıkmasında da etkili olacaktır. Dolayısıyla Halifeliğin kaldırılmasının ardından yapılan eleştiriler veya halifeliğin kaldırılmasına doğrudan karşı tepki gösterememenin oluşturduğu birikim, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurularak “dini inançlara saygılı olma” tavrı ve gelişen dış olaylar Seyh Sait Ayaklanması için uygun bir ortam oluşturmuştur.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Mustafa Kemal Paşa’nın bu endişeleri siyasi bir husumetin eseri değildi. O daha sonra Nutuk’ta; “Efendiler, olaylar ve olup bitenler ortaya koydu ve ispat etti ki, “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının programı en hain kafaların eseridir. Bu parti memlekette suikastçıların, gericilerin sığınağı ve ümitlerinin dayanağı oldu. Dış düşmanların yeni Türk devletini körpe Türk Cumhuriyetini yıkmayı hedef alan planlarının kolaylıkla uygulanmasına yardım etmeye çalıştı. Tarih,Doğu isyanının sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman onun önemli ve belirli sebepleri arasında “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının dini konularda verdiği sözleri,doğuya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır.”(Nutuk:602) diyecektir.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Parti Şeyh Sait Ayaklanmasında rolü olduğu düşüncesiyle İstiklal mahkemeleri tarafından kapatılır. Şeyh Sait Ayaklanmasında doğrudan ilişkileri olmasa da bu durumun ortaya çıkmasında Partinin de katkısı olduğu kanaatine varılarak parti kapatılmıştır.
Şeyh Said İsyanı - 1925 yılının Şubat ayında Şeyh Said’in, Ergani’de başlattığı isyan, zamanla Genç(Tunceli), Elâzığ ve Diyarbakır vilâyetlerini içine almıştı. Başbakan Fethi Okyar isyanın bastırılması için sıkıyönetim ilânını yeterli görüyordu. Oysa İsmet İnönü hareketin bir karşı ihtilâl olduğunun farkındaydı ve sert tedbirler alınmasını istiyordu. Fethi Bey’in istifasından sonra İsmet Paşa yeni hükûmeti kurdu. Plânlı askerî harekat sonunda isyan bastırıldı. Şeyh Sait
Şeyh Said İsyanı Hükûmete geniş yetki veren Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarıldı. Kurulan İstiklâl Mahkemelerinde suçlular yargılandı.Şeyh Said isyanı; birçok Cumhuriyet ve devlet düşmanının destek verdiği bir hareketti, bunlardan: 1. Gizli adı “Müdafaa-i Hukuk-ı Kübra” olan hilâfet komitesi, Şeyh Said’le anlaşarak ihtilâli hazırlamışlardır. 2. Kürt Teali Cemiyeti İngiltere’nin mandası altında bir devlet kurmak istiyordu. Cumhuriyetin ilânından sonra dağılan cemiyet, Kürt İstiklâl Komitesi altında faaliyetine devam ediyordu. Şeyh Said komitenin üyesi idi. 3. Olayda İngilizlerin de parmağı vardı. 1924 yılında çözüme kavuşmayan Musul meselesi, Milletler Cemiyetine götürülmüştü. İngiltere, Musul halkının Türkiye ile birleşme isteğini önlerken, diğer taraftan Türkiye dahilinde isyân ve kargaşalık çıkararak Türkiye’yi siyasî istikrar bulmamış bir ülke olarak tanıtmak istiyordu. İngiltere, bu isyan hareketiyle uğraşmasını sağlayarak, Türkiye’nin Musul meselesinde diretmesini engellemeyi amaçlamıştı ve bunda da maalesef başarıya ulaştı. 4. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası karşı ihtilâlin tohumlarının parti kanalı ile ekildiği iddiaları karşısında kendini feshetti
Şeyh Sait Ayaklanmasına Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması Mustafa Kemal Nutuk’da; “Hükümet ve Meclis olağanüstü tedbirler almayı uygun gördü. Takrir-i Sükun Kanunu’nu çıkardı. İstiklal mahkemelerini (yeniden) kurdu. Ordunun savaşa hazır sekiz dokuz tümenini, uzun zaman isyanı bastırmak üzere görevlendirdi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denilen zararlı siyasi kuruluşu kapattı. (5 Haziran 1925)
Şeyh Said İsyanı Ayaklanmanın sert askeri tedbirlerle bastırılabileceğine inanan İsmet Paşa’nın Takri-i Sükun Kanunu ile yetkiyi almasının ardından isyancılar Diyarbakır önlerine geldikleri sıralarda püskürtüldü. Bu başarısızlık bu zamana kadar kolay ilerleyen isyancıların morallerini bozdu. İyi hazırlanan askeri birlikler kuzey yönünü kapayarak ayaklananları çember içine aldı çember gittikçe daraltılarak ayaklanma 15 Nisan’da tamamen bastırıldı. Şeyh Sait ile diğer elebaşıları yakalanıp İstiklal Mahkemesinde yargılandılar. Bütün bu yapılanlar elbette Cumhuriyetin başarısı ile sonuçlandı. Asiler yok edildi. Fakat Cumhuriyet düşmanları büyük komplonun bütün safhaları ile son bulduğunu kabul etmediler. Alçakçasına son bir teşebbüse giriştiler. Bu teşebbüs kendini İzmir suikastı olarak gösterdi.
Atatürk’e Suikast Girişimi Kendilerinden başka kimsenin varlığına dayanamayan karanlık ruhlu kimseler sinsice çalışmaya başladılar. Aralarında milletvekili ve eski İttihatçılardan kimselerin de bulunduğu caniler Ankara’da bir suikast planlamışlar ama bunu uygulayamamışlardır. Fırsat kollamaya başlayan caniler Mustafa Kemal 7 mayısta çıkacağı yurt gezisine başlayarak 15 haziran’da İstanbul’dan İzmir’e gelecektir. Suikastçılar Gazinin geçeceği yola göre suikast planladılar. Plana göre suikast sonrası Giritli Şevki suiksatçıları sandalla adalara götürecekti. Ancak Mustafa kemal’in gezi programının bir gün gecikmesi Giritli Şevki’yi vicdan muhasebesinde bulunarak olayı olayı İzmir Valisine bildirecektir.
Atatürk’e Suikast Girişimi İçlerinde eski mebus Ziya Hurşid’in de bulunduğu suikastçılar silâhlarıyla birlikte yakalandı. Atatürk, teşebbüsün şahsından çok Cumhuriyete ve Cumhuriyetin dayandığı yüksek prensiplere yöneldiğini belirterek; “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidâr kalacaktır.” demiştir. Ziya Hurşit
Takrir-i Sükun Kanunu Şeyh Sait ayaklanması sırasında Türk genelkurmayı askeri hazırlıklarını hızla yaparken TBMM 4 Mart 1925’de Takrir-i Sükun Kanunu’nu çıkarttı. Türk siyaset ve hukuk hayatında çeşitli açılardan tartışılan bu kanun o günler için bir zorunluluk sonucu çıkartılmıştır. 1924 Anayasasının “özgürlüklerin sınırlarını kanun çizer” hükmüne dayanılarak bu kanun konulmuştur. Bu kanun ile hükümete geniş yetkiler veriliyordu. Gericilik hareketleri, ayaklanma, ülkenin toplumsal düzenini , dirliğini, güvenliğini ,bozma yolundaki bütün örgütler,kuruluşlar, basın organları kapatılabilecek veya etkinlikleri yasaklanabilecekti.
Takrir-i Sükun Kanunu Saygıdeğer efendiler, durumun ciddileşmesi üzerine hükümetçe olağanüstü tedbirler alınması gerektiği yolundaki görüşümüzü ilk defa ortaya koyduğumuz zaman bunu iyi karşılamayanlar vardı. Takrir-i Sükun Kanunu’nu ve İstiklal Mahkemelerini bir baskı vasıtası olarak kullanacağımız düşüncesini ortaya atanlar ve bu düşünceyi benimsetmeye çalışanlar oldu.Şüphe yok ki zaman ve olaylar bu nefret verici düşünceyi aşılamaya çalışanları elbette utanılacak bir duruma düşürmüştür. Biz alınan fakat kanuni olan bu olağanüstü tedbirleri hiçbir zaman ve hiçbir şekilde kanunun üstüne çıkarmak için bir vasıta olarak kullanmadık. Aksine memleketin huzur ve güvenliğini sağlamak için uyguladık… Efendiler; Takrir-i Sükun Kanunu’nun yürürlükte ve İstiklal Mahkemelerinin faaliyette bulunduğu bir süre içinde yapılacak işleri göz önüne getirecek olursanız Meclis’in ve milletin güven ve itimadının tamamen yerinde kullanılmış olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Serbest Cumhuriyet Fırkasının Kurulması Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar) tarafından liberal görüşü benimseyen Serbest Cumhuriyet Fırkası adında bir parti kuruldu.(Ağustos 1930) Fethi Okyar başkanlığında Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu - 1930. Fethi Okyar, Adnan Menderes ve diğer arkadaşlarıyla
Serbest Cumhuriyet Fırkasının Kurulması Fethi Bey Mustafa Kemal’e bağlı bir kimse idi. Parti kurma düşüncesini Mustafa Kemal Fethi Bey’e tavsiye etmişti. Ali Bey Cumhuriyete ve inkılaplara bağlı olmasına rağmen parti mensupları Cumhuriyet Halk Partisi ile Mecliste sert tartışmalar yapmakta idi. Bunu fırsat bilen çevreler ve Halk Fırkasının aleyhtarları derhal faaliyete geçerek memlekette yer yer gerginliğe yol açtılar. Bu olaylara üzülen parti yöneticileri 17 kasımda partiyi feshettiler. Bu sırada kamuoyu ve meclis de iyice karışmıştı. Mustafa Kemal yeni bir seçime gitmeyi özellikle ekonomi alanında yapmayı düşündüğü yenilikleri yeni meclisle yürütmeyi düşündü. Halk Fırkası da Mustafa Kemal’in görüşünü kabul etmiştir. Bunun üzerine üçüncü meclis de kendini feshetmiştir. Yeni seçimlerle oluşan dördüncü Mecliste ikinci bir parti olmamasına rağmen toplumun birçok kesiminden işçi, köylü ve sanatkarlardan meclis oluşturulmuştur. Bu seçimde bağımsız adaylara da kolaylık gösterilerek ikinci bir partinin yokluğu hissettirilmemiştir.
Menemen Olayı 23 Aralık 1930’da Mehdilik iddiasıyla Menemen câmisini basarak içerideki sancağı çalıp sokağa çıkan Derviş Mehmet ve yandaşlarını Asteğmen Kubilay iknâ etmeye çalışıyordu. Bu arada nerden geldiği pek kestirilemeyen bir kurşunla Asteğmen Kubilay şehit edildi. Derviş Mehmet, ancak çevre ilçelerden gelen askerî yardımla ele geçirilebildi. Bakanlar kurulu, olayın Cumhuriyete karşı geniş kapsamlı bir hareket olabileceği düşüncesiyle bölgede sıkıyönetim ilân etti. Sıkıyönetime İzmir’in Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir’in merkez ilçeleri dahil edildi. Olaya karıştıkları gerekçesiyle 34 kişiye ölüm, 41 kişiye de ağır hapis cezâsı verildi. İki ay sonra olayın siyasî yönünün bulunmadığı kanaatine varılarak sıkıyönetim kaldırıldı.
Mustafa Kemal Paşa bu olayın siyasal yönlerinin araştırılmasını, olayla ilgili olanların cezalandırılmasını ve Serbest Cumhuriyet Fırkasını desteklemiş olan muhalif basına karşı sert tedbirler alınmasını istedi.