(sesli) Gelecek Film ŞİFRELER Pek Yakında DÜŞ HEKİMİ’NİN İ-ZAFİYET TEORİSİ.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Sunumda izleyecekleriniz gerçek bir dramdır
Advertisements

ses düğmesini açabilirsiniz
(ses düğmesini açabilirsiniz)
AŞK YARASI SESLİDİR.
ses düğmesini açabilirsiniz, ilerlemek için “mouse”u tıklayınız
Az sonra karşınızda “bizim masalımız” olacak.
Bir süre önce, başka bir kadınla çıkmaya başladım ve bu aslında
küçük bir internet masalı
“bizden” spor haberleri * ses düğmesini açabilirsiniz *
Sorunlar bazen üzerine abanır, Arada çok bunalırsan Hayat denen kredinin bittiğini düşün.. Dünyayı tekrar görememeyi Sevdiklerinle bir daha bir arada.
Kendimizi evlenince, bir bebek sahibi olunca, sonra bir tane daha olunca yaşamın daha güzel olacağına inandırmışızdır. Sonra çocuklarımızın yeterince yetişkin.
Hayatla yüzleşmeyi dene!
Meksika'da Inka tapınaklarına ç ıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birka ç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun.
Sayın kaymakamım. Sayın İlçe Milli Eğitim müdürüm ve Şube Müdürlerim
Sanat Danışmanlığı’nı Tan Sağtürk’ün üstlendiği Dans Projemiz: “Rüya ve Maskeler” Rüya ve Maskeler; Engellenerek yaşamaya, zorunlu bırakılmış amatör bir.
Biraz moral bulalım.
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
İngilizceden çeviri : Orkideler İngilizceden çeviri : Müzik: Autumn Rose.
Zor elde ettiklerinizin kıymetini bilirsiniz; bu küçük öykümüz de, bir zor elde edişle, bir kıymet bilişle ilgili... (ses düğmesini açabilirsiniz)
“Sonsuza Dek” sesli.
ses düğmesini açabilirsiniz RAMAZAN GÜZELDİR.
UYUMAK İSTEMEYEN ZÜRAFA
ses düğmesini açabilirsiniz ilerlemek için ‘mouse’u tıklayınız.
Sunay Akın, Düş Hekimi, 3 Liseli & 1 Masal
sesli “yabancı” lisan? kaç yabancı dil bilirse bilsin insan…
müzik: sonsuza dek (‘sonsuza dek aşık, sonsuza dek genç’ müzikalinden)
DÜŞLER ANLATILIRSA – 2011 YILINDA; BİR ULUSAL BİLİŞİM KURULTAYI’NDA… (sesli)
UYUMAK İSTEMEYEN ZÜRAFA
DiŞ DOKTORU Diş hekiminin odasına giren genç ve güzel kadın:
Korkmuyorum Seni Sevmekten
MASAL KAHRAMANLARI Oyhan Hasan BILDIRKİ SEVGİYE SUSAMAK.
S İİ R ZEHRA ATASOY DÜZENLEYEN ZEHRA ATASOY. ELVEDA Bir akşam üzeriydi Güneş yüzünün yarısını gösteriyordu Tıpkı senin gibi.
Dünyanın Bütün Renkleri Bir Araya Toplanmışlar ve Hangi Rengin En Önemli En Özel Olduğunu Tartışmaya Başlamışlar:
KALANIN ARDINDAN (sesli) Hep birlikteydik, masmaviydi hava; ne çok seviyordu herkes birbirini. Gitara yeni başlamıştım; çalacaktım ama utanıyordum.
Cemal Şimşek HÜZÜN YAĞMURLARI Venüs'ten GELİYORDU.
ses düğmesini açabilirsiniz
Bu akşam Bourbon Caddesi’nde bir Ay var. Yüzler görüyorum soluk lambanın altından geçerlerken. Bu çağrıyı izlemekten başka seçeneğim yok. Parlak ışıklar,
(sesli).
ses düğmesini açabilirsiniz bu satırları yazdıran Dmitry Dmitrievich Shostakovich ve André Rieu’ya teşekkürlerimle...
Mitat Zorlu 1 aeoi daaderedaoyii naamerekuolii raayereyuokii maaserenuolei yaamereraoneri.
KISKIVRAK (ses düğmesini açabilirsiniz) Kıskıvrak yakalanmışsın; gıyabi tutukluluğun vicahiye dönüşmüş doğumunla. Hep seçememiş, seçilmişsin ömrün boyunca.
Apple TV nedir? Hazırlayanlar: Ceren Özdal Burcu Mayda Hatice Pehlevan
Şiddetle itiraz ettim: "Ama ben seni seviyorum!!!"
ANKARA’NIN MAHZUN BANLİYÖ İSTASYONLARI (Doğu Yakasının Hikayesi) (sesli)
bir mesai sonrası ses düğmesini açabilirsiniz Son hastam da, sevgili asistanım da gidiyor, kalıyormuşum bir başına, eski bir apartmanın zemin katında.
ses düğmesini açabilirsiniz seksen iki yılda; açık alınla... Bir kutlama kartı geldi Korkut’tan; yani evvel zaman, kalbur saman içindeki, “bizim.
ses düğmesini açabilirsiniz ilerlemek için sadece “mouse”u tıklayınız Barış - 2.
bir tatlı huzur (sesli) DİZİDE, TARTIŞMADA, TRAFİKTE, TELEFONDA, İŞTE, OKULDA, TOPLANTIDA, ALIŞVERİŞ KUYRUĞUNDA; HANGİ KAPIYI ÇALSAN, BURUK ACI GİBİ.
yumurtanın hep sarısı, hep beyazı bildiklerimiz; ya olmazsa olmaz mavisi?? sesli.
FRAGMAN ses düğmesini açabilirsiniz.
kısa metrajlı yazı ses düğmesini açabilirsiniz
(ses düğmesini açabilirsiniz) PROFESYONEL Léon, hayatımın filmlerindendir.
Alan hesabındaki standart ölçü birimleri
ses düğmesini açabilirsiniz
ses düğmesini açabilirsiniz
HOŞGELDİN MASUMİYET DÜNYADA İNECEKLERE GECEYLE RANDEVU SARI VOSVOS KEMER İZİ BEDEN HAPSİ ALTI SIFIR ZAMANI DÜŞLEMEK KAYITSIZ ŞARTSIZ EVLİLİK CANIM.
ses düğmesini açabilirsiniz ilerlemek için ‘mouse’u tıklayınız.
ses düğmesini açabilirsiniz 18 aralık 2009 Cuma - 20:00 o kamyonun kasasında olabilmek.
Tıkır Top
HAZIRLAYAN NECLA OĞUR.
Kendimizi Koruma Yolları ve Güvenli Yaşam
Alıntı. Slaytı kendi akışında ve sesli izleyiniz.
SEVGİ ZENGİNLİK BAŞARI
Balta çıkmamış bir ormanın, yalnız ağaçlarına... (ses düğmesini açabilirsiniz)
Galiba artık yalnız düşlerimizde yaşayabileceğimiz zamanların güzelliklerini anlatıyordu.
DÜZENLİ OLMAK.
ZARFLAR(BELİRTEÇLER) ► Pikniğe birlikte gidelim. fiil fiil Düğüne akşam gideceğiz. fiil fiil Deniz masmavi gözüküyor. Çocuklar dışarı çıktı. Bugünlerde.
Keloğlan ve Kuyu Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir Keloğlan’la ninesi varmış. Bunlar çok yoksul insanlarmış. Keloğlan’ın.
Galiba artık yalnız düşlerimizde yaşayabileceğimiz zamanların güzelliklerini anlatıyordu.
Sunum transkripti:

(sesli)

Gelecek Film ŞİFRELER

Pek Yakında DÜŞ HEKİMİ’NİN İ-ZAFİYET TEORİSİ

Pek Yakında BÜYÜK SİNEMA (Bir Ankara Belgeseli)

SİNEMADA (Hoş Geldin Masumiyet – 2)

Sinemanın önünde, babam ve ablamla bilet sırasında bekliyoruz.

Yanımızda sıraya doğru bağıranlar: - Şebeke var, tam var… Bilet karaborsası; üniversite öğrencisi olanlar, kimlik kartı olarak “şebeke”sini gösterip bileti daha ucuza alabiliyorlar. Benim de bir şebekem olabilecek mi; böyle bir akşam, sinemaya tek başına da gidebilecek miyim? Yakın zamana kadar perdeyi görebilmek için oturulan kısmı kaldırıp kenarına oturduğum tahta koltuğa artık herkes gibi ben de oturabiliyorum. Azıcık boynumu uzata uzata da olsa, ben de artık bir sinema koltuğunun ön kenarına oturmadan film izleyebiliyorum. Dannnnn…. Gong vuruyor, salon loşlaşıyor, en arkadaki localarda aileler, sevgililer pozisyonlarını alıyor ve pırıl pırıl perde büyük bir gösteri başlarmış gibi dalga dalga yukarıya kalkıyor. Seyircilerin üzerinde bir ışık huzmesi, arkada bir makine sesi, arada koltuk gösteren fenerciler, “Pek Yakında”, “Gelecek Hafta” derken, film başlıyor. Her şeyi abartılı bir film oynuyor. Arada film kopuyor, makinisti uyarmak için önce tek bir ıslık, ardından “makiniiiiiiiist” sesleriyle kıyamet kopuyor. Derken film yeniden başlıyor. Ama zaten saçma sapan bir film izleyenlerin sinirleri o sıcakta iyice gevşemiş bulunuyor. Öne doğru eğimli sinema salonunda en arkadan devrilmiş bir cam su şişesi sessizliği yara yara mazotla silinmiş ahşap zeminde öne doğru yuvarlanıyor. Derken sinema, arkadan öne yuvarlanan bir sürü su şişesinin sesiyle doluyor.

Sanki bütün seyirciler yıllardan beri birbirlerini tanırmış gibi oyun oynuyor. “Beş Dakika Ara” yazısıyla dışarısı hamam suyu gibi Fruko Gazozu, sigara içenlerle doluyor. Salonun koridorlarında ise, renkli yaldıza sarılmış, sıcaktan vıcık vıcık akan “Frigo Buz” satılıyor. Derken yine: Dannnnn…. Ve filmin ikinci yarısı başlıyor. Film daha da abartılı bir hale geliyor. Saçmalıklar artarak devam ederken, seyirciler perdedeki akla hayale gelmedik sahneleri izlerken artık dayanamayıp alkışlamaya, ıslıklamaya başlıyor. Filmin kahramanı gözlerini kısıp, esaslı bir laf ettiğinde, bütün sinema alkıştan yıkılıyor. Ya da bir kovalama sahnesinde salon ıslıktan, kahkahadan geçilmiyor. Her sahne, uçurumdan düşüş bile bütün salondakilerin alkışlarıyla izleniyor. Ve artık sinema koltuğuna oturabilen bir çocuk da, hep birlikte gülüp, alkışlamanın, bu toplu şamatanın, bu masumiyet döneminin, bu rengarenk siyah beyaz filmin, hiç bitmeyeceğini zannediyor… ** ** **

5 dakika ara

filmin 2. yarısı

Nice “Pek Yakında”lar, nice “İki Film Bir Arada”lar geçiyor. Aynı gözler, internet ortamında incecik bir ekrana bakıp, o akşam gideceği gerçek üç boyut teknolojisinin kullanıldığı “Dünyanın Merkezine Yolculuk” filmi için önce “Seans Seç ve Bilet Al”a tıklıyor, ardından da ekrandan oturacağı koltuğu seçiyor. Elbette ekranda “şebeke var – tam var” diye bir korsan pencere açılıvermiyor. Kredi kartının önündeki, arkasındaki, sağındaki, solundaki bütün numaralar girildi mi, bir ay sonra ödeyeceğin bir borçla daha, o çentik konmuş koltuk senin oluyor. Vermeye alıştıran bir alışveriş merkezinin üst katında, küçücük sinema salonlarından birinin önünde, kartını okutup biletini bastırıyorsun. Ve içeri girip, yan koluna mısırını, enerji içeceğini, utanmasan dizüstü bilgisayarını bile koyabileceğin koltuğunda filmin başlamasını bekliyor, önünden geçip gidenleri, gün görüp güneş görmemiş soluk benizlileri izliyorsun. Kafalarında binlerce şifre, ceplerinde binlerce mp3, küçücük ekranlarında binlerce kısaltılmış sevgi sözcüğü, kalabalıklar içindeki yalnızların, dokunsan değil, dövsen ağlamayacakların, tek boyutlu bir merkezden - tek kişilik yatak satışlarının patladığı bir dünyaya yolculuklarını gözlüyorsun. Gözünde üç boyutlu film gözlükleri - cebinde ise at gözlükleri, perdedeki mega prodüksiyonu izliyorsun. Abartı tırmanıyor, tırmanıyor, tırmanıyor ve artık zirve yaptığında ayağa fırlıyor, sanki herkes seninle aynı duygulardaymış, sanki diğer seyirciler bir zamanlar başlamış bir siyah beyaz filmin ikinci yarısına gelmiş, sanki toplu şamata için herkes bir kıvılcım beklermiş sanarak alkışlamaya başlıyorsun.

Tek kişilik alkışın, filmde dünyanın merkezine düşüp bir şey olmayanların, yanardağdan patlayıp, bir tarlaya konanların çığlıklarına karışırken, boşuna ikinci bir alkış daha bekliyorsun. Tık yok; o sırada insanları öldüren ama binalara zara vermeyen nötron bombası patlamış ve sen farkında değilken herkes ölmüş sanıyorsun. Densizliğinden utanıyorsun; filmde insan yiyen bitki kızın boynuna dolaşırken, başını bir kaplumbağa gibi kabuğuna çekip koltuğuna gömülüyorsun. Bir şamata başlayacak, alkışa, ıslığa herkes eşlik edecek sanabildiğin için, kendini su katılmamış ya da su şişesi ön koltuklara doğru yuvarlanmış bir aptal gibi hissediyorsun. Film daha bitmeden, ışıklar yanıp herkes seni görmeden eve gitmek, kapıyı içerden yedi kere kilitleyip, yedi bin yıl dışarı çıkmamak istiyorsun. Ama boşuna endişeleniyorsun; çünkü film bittiğinde koşa koşa kişisel bilgisayarlarının başına geçip, yedi haneli şifreler gireceklerin, aslında toplu yapılan her şeyin olduğu gibi, toplu bir şamatanın da umurlarında olmadığını, senin de filmin afişinde yazdığı gibi: “aynı gezegen - bambaşka bir dünya”da yaşadığını bilmiyorsun. Topluca hüzünlenmekten, topluca gırgır yapmaktan, topluca şarkı söylemekten, topluca yürümekten hoşlanan, “bir”likten çok, “birlik”e inanan bir torpilli kuşağın bireyi olarak, dudaklarında John Lennon’un:

“Bana düşçü diyebilirsiniz, ama tek başına değilim…” sözleri, büyük düşlerinle, küçük sinemadan çıkıyorsun…

Hoş Geldin Masumiyet - 1: düş hekimi yalçın ergir müzik: la vida es bella SON “Bana düşçü diyebilirsiniz, ama tek başına değilim…” sözleri, büyük düşlerinle, küçük sinemadan çıkıyorsun…