PSİKOLOJİYE GİRİŞ Duyumlar ve Algı Öğr. Gör. Meral BOZDEMİR meralb@maltepe.edu.tr 04 Kasım, 2013
Duyum ve Algı Algısal süreçlerimiz, sürekli olarak yaşadığımız sayısız duyuları anlamak ve onlara anlam kazandırmak için kullandığımız araçlardır; bu algısal süreçler olmaksızın, sıradan gündelik işler bile olanaksız olabilir. Duyusal deneyimlerimiz, nöral sinyal örüntülerinin bir sonucudur. Tüm duyusal süreçlerde enerjinin bazı şekilleri, duyu organlarının birindeki bir alıcı hücreyi uyarır. Alıcı hücre bu enerjiyi duyusal sinirler yoluyla iletirken daha ayrıntılı kodlanan nöral sinyale çevirir. Beyne ulaştığı zaman, mesaj oldukça dakiktir.
Duyum görme, işitme, koku, tat, denge, dokunma, acı/ağrı duyularından gelen ham duyusal verilere işaret eder. Duyusal Eşikler Alıcı hücreye ulaşan enerji, farkedilebilir bir etki yaratabilmek için yeterince şiddetli olmalıdır. Bir kişide herhangi bir duyum yaratmak için gerekli minimum fiziksel enerji şiddetine mutlak eşik adı verilir. Mutlak eşiğin altındaki herhangi bir uyarım hissedilmeyecektir.
McBurney ve Collings’e göre (1984) yaklaşık mutlak eşik değerleri aşağıdaki gibidir. Tat: 500 litrelik bir suda bir gram sofra tuzu Koku: Üç odalı bir apartman dairesinde yayılan bir damla parfüm Dokunma: Bir sineğin kanadının bir santimetre yükseklikten yanağınıza çarpması İşitme: Oldukça sessiz bir ortamda altı metre uzaklıktan bir kol saatinin sesi Görme: Açık, karanlık bir gecede 50 kilometre uzaklıktan bir mum ışığının alevi
Tüm duyularımız, belirli durumlarda otomatik olarak genel, ortalama uyarılma düzeyine uyum sağlar. Bu süreç, duyusal uyum ile gerçekleşmektedir. Zamanın %50’sinde farkedilebilen en düşük uyarıcı değişikliğine fark eşiği ya da ancak farkedilebilir fark adı verilir. Mutlak eşik gibi fark eşiği de kişiden kişiye ve her kişi için bir durumdan diğerine değişebilir ve mutlak eşik gibi fark eşiği de duyusal sistemlerin esnekliği konusunda bize bilgi verir.
Ernest Weber 1830’da fark eşiğini belirli bir uyarıcının sabit bir kesiri veya oranı olarak tanımlamıştır. Ancak farkedilebilir fark (fark eşiği), orijinal uyarıcının bir sabit sayıya oranı olan Weber yasası’dır. Bu oranın değeri faklı duyular için anlamlı olarak değişir. Örneğin, işitmede, bir sesteki %0,3’lük bir değişmeyi fakedebiliriz. Tat duyumunda ise ancak, % 20 lik bir değişiklik gereklidir. Ağırlık ile ilgili farkedilebilir fark yaratmak için, 50 kiloluk bir ağırlığa 1 kg eklenmesi gerekir (% 2).
Eşikaltı Algı Eşik kavramı, gerçek dünyadaki belirli olayların bilinçli deneyim düzeyimizin altında yer aldığına işaret etmektedir. Fakat duyusal eşiğin altındaki uyarılmalar davranışı aynı şekilde etkiler mi? 1991’de yapılan bir tarama çalışmasına göre, Amerikalıların yaklaşık 2/3’si, reklamların ürünlerinin satışını arttırmak için reklamların içine gizli mesajlar ve resimler yerleştirildiğine inanmaktadırlar (Lev, 1991). Bu tür mesajlar, farkındalık eşiğinin altında yer aldıkları için eşikaltı mesajlar olarak adlandırılırlar.
DUYULAR Görme İşitme Koku Tat Dokunma
ALGI Beyin, çeşitli duyulardan gelen bilgiyi doğrudan duyumsamanın ötesinde, yorumlayarak algısal yaşantılar yaratır. Beyin aktif bir biçimde ham duyusal bilgiden bağımsız, hatta bazen bu bilginin farkında olmadan algısal deneyimler yaratmakta ve organize etmektedir.
Algısal Örgütleme Geştalt psikologları, beynin varolan duyusal bilginin basit toplamından daha fazla, yordanabilir şekilde, bütünsel bir algısal deneyim yarattığına inanmaktadırlar. Algısal sürecin önemli bir yönü, şekilleri, üzerinde göründükleri zeminden ayırtetmemizdir. Örneğin renkli döşemesi olan bir sandalye, bir odanın boş duvarlarında göze çarpacaktır. Şekil zemin ayrımı yalnızca görme için değil, tüm duyularımız için aynıdır. Bir orkestra içinde solo bir kemanın sesini, bir çiçekçide yalnızca güllerin kokusunu ayırt edebiliriz.
Üçlü mızrak durumunda, gerçekte olmayan üç boyutlu bir nesne algılamak için duyumsadığımızın (düz beyaz kağıt üzerinde siyah çizgiler) ötesine gideriz.
Algısal Değişmezlikler Algısal değişmezlikler, duyusal uyarılmadaki değişmelere rağmen, göreli olarak nesneleri sabit ve değişmez olarak algılama eğilimidir. Bir kez bir nesnenin sabit bir algısını oluşturduktan sonra, o nesneyi hemen hemen her pozisyonda, uzaklıkta ve aydınlanma koşulunda tanıyabiliriz. Ayrıca nesneleri, retina üzerindeki görüntünün büyüklüğüne bakmaksızın gerçek büyüklüğünde algılama eğilimindeyiz.
Algısal Örgütlemede Geştalt İlkeleri Yakınlık: Nesneler birbirine yakın olduğu zaman, onları ayrı değil birarada algılama eğilimindeyiz. Benzerlik: Renk, büyüklük ve şekil olarak benzer nesneler genellikle bir örüntünün parçası olarak adlandırılırlar. Tamamlama: Duyusal bilgideki eksikliği gözden kaçırma ve gerçekte varolmadığı halde bir bütün nesne olarak algılama eğilimindeyiz. Süreklilik: Bir örüntü yada yön oluşturan maddeler örüntünün bir parçası olarak birarada gruplanmış gibidir.
Bir nesne diğerini örttüğü zaman, üstü kaplanan nesnenin arka planda olduğunu farz ederiz ve görsel algımızı buna göre oluştururuz.
Algıyı Etkileyen Faktörler Güdülenme Değerler Beklentiler Bilişsel Tarz Deneyim ve Kültür Dış Faktörler
SONBAHARDA DA PARİS
Algıda Seçiciliği Etkileyen Dış Faktörler Büyüklük: Büyük nesneler diğerlerinden daha fazla dikkat çeker. Zıtlık: Birbirine zıt olan renkler, şekiller, nesneler daha çok dikkat çeker. Tekrar: Tekrarlanan olaylar, durumlar, daha çok dikkat çeker. Tekrarlar öğrenmeyi kolaylaştırır. Fakat sürekli aynı şekildeki monoton hareketlerin durağan nesnelerden çok farkı olmadığı için, algılamayı kolaylaştırıcı bir etkisi yoktur. Hareketlilik: Hareketli cisimler, hareketsiz olanlardan daha fazla dikkat çeker. Yenilik: Sıradan nesneler, olaylar, resimler, alışılagelmiş olmayanlara göre daha az dikkat çekerler. Yakınlık: Uzaktaki nesneler yakındaki nesnelerden daha az dikkat çeker. “Yakınlık” faktörü sadece fiziksel yakınlık olarak düşünülmemelidir. Duygusal olarak yakınlık duyduğumuz ya da hakkında bilgiye sahip olduğumuz şeyler daha dikkat çekicidir.
Algı için ek okuma http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/algilab.htm