ATATÜRK
HAYATI Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı. Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır: Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı. Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921) I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921) Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922) Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.
DEVAMI Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı. Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler. 16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu.
DEVAMI Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti. Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyi İzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu. Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasat tepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.
işte savaşların gerçek kahramanları
ATATÜRK’TEN RESİMLER
DEVAMI:
BİRKAÇ SÖZ Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.
iste asıl resimler
DEVAMI
MANEVİ KIZI:ÜLKÜ Atatürk’ün 1935 yılı Şubat ayında Antalya’ya yaptığı gezi sırasında Ege vapurunda çekilen fotoğrafı büyük önderin keyifli günlerinden birini gözler önüne seriyor. Denizler Kitabevi koleksiyonunda yer alan fotoğrafta Atatürk, Ege Vapuru’ndaki yolculuğu sırasında salıncağa ayakta binerek poz vermiş. Fotoğrafta bacaklarından tutan manevi kızı Ülkü de oyun oynarken görünüyor. Fotoğrafın bir benzeri sadece Çankaya Köşkü’nün Atatürk Albümü’nde yer alıyor. Atatürk’ün pek bilinmeyen fotoğraflarından biri olan bu karede büyük önderin yanında yaveri ve manevi çocukları bulunuyor. Fotoğraf, Atatürk’ün 1935 yılının Şubat ayında çıktığı Ege ve Akdeniz gezisinde çekilmiş.
RESİMLER
MANEVİ EVLATLARI Prof. Dr. Afet İnan Sabiha Gökçen Ülkü Adatepe Atatürk’ün en küçük manevi kızı. Ülkü Adatepe, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın evlatlık kızı Vasfi ye Hanım ile Fransızca öğretmeni ve gar şefi Mehmet Tahsin Çukurlu oğlu’nun kızıdır. Zübeyde Hanım’ın küçük yaştan itibaren yetiştirdiği Selanikli Vasfi ye Hanım, Zübeyde Hanım’ın ölümünden sonra bir süre Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’la kalmış, Atatürk kendisini Gazi Orman Çiftliği’nde istasyon şefliği yapan Mehmet Tahsin Bey’le evlendirmişti. Vasfi ye Hanım ile Mehmet Bey’in çocukları olacağını öğrendiğinde ona ister kız, ister erkek olsun Ülkü isminin verilmesini isteyen Atatürk, 9 aylıkken Ülkü’yü Çankaya Köşkü’ne aldırdı ve büyüdüğü zaman yurt gezilerine beraber götürdü. Ülkü 5 yaşındayken Atatürk öldü. Üsküdar Amerikan Koleji’nde başladığı öğrenimini maddi sıkıntılar nedeniyle tamamlayamayan Ülkü, genç yaşta evlendi. İlk evliliğini Sabiha Gökçen'in amcasının oğlu Üsteğmen Fethi Doğan çay ile yaptı. 13 yıl süren bu evliliğinden 2 oğlu oldu. İkinci evliliğini ise işadamı Öke Adatepe ile yaptı. Şişli, İstanbul'da Doğan çay Apartmanı'nda yaşamaktadır. Abdurrahim Tuncak Atatürk'ün ayrıca diğer manevi evlatları: Fikriye, Nebile, Rukiye, Zehra, Çoban Mustafa, İhsan'dır.
ATATÜRK
MUSTAFA KEMAL’İN SELANİK’TEKİ PEMBE EVİ
Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi
Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım
Mustafa Kemal, annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule (Atadan) ile (1905)
Atatürk'ün nüfus cüzdanı
Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım, İzmir'de (1923)
TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal, eşi Lâtife Hanım (sağ baştaki) ve ailesi (Uşaklıgil) ile
TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal, Lâtife Hanım ile(1923)
TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal ve Ali Fethi (Okyar), Çankaya Köşkü bahçesinde, eşleriyle birlikte (1923)
Lâtife Hanım (1923)
Cumhurbaşkanı Atatürk, kız kardeşi Makbule (Atadan) Hanım ile (1937)
Harekat Ordusu Subayları
Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir. ATA’DAN SÖZLER Ne mutlu Türküm diyene ! Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir. Bütün ümidim gençliktedir. “...bu ulusa ve ülkeye hizmet görevi bitmeyecektir.” Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak! Yurtta sulh, cihanda sulh. Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur
Ali Fethi Okyar Ali Fethi Okyar: (29 Nisan 1880, Pirlepe - 7 Mayıs 1943), Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurmuş, Başbakanlık ve T.B.M.M. Başbakanlığı yapmıştır. 1881'de Pirlepe'de doğdu. 1898'de Harbiye Mektebine girdi ve 1900'de Piyade Teğmen rütbesiyle mezun oldu. 1904'te Kurmay Yüzbaşı olarak Selanik'te bulunan 3'üncü Ordu emrine verildi. 1907'de Selanik Demiryolu Müfettişliğine nakledildi. 1908'de Binbaşılığa yükseltilerek Selanik Jandarma Subay Okulu Komutanlığına getirildi. 12 Ocak 1909'da Paris Askeri Ataşesi oldu. 3 Temmuz 1911'de Arnavutluk Harekâtında İşkodra Mürettebe Kuvvetler Kurmayına atandı. 6 Ekim 1911'de Enver Paşa ve Mustafa Kemal ile birlikte Trablusgarp'a gelerek savunma kuvvetlerinde görev aldı.
BIR HIKAYE Babasının Tarlası Bir gün bir köylü Atatürk'ün Orman Çiftliği hudutları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler. İhtar ettiler, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk'e söylediler. Atatürk teftişe çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek: "İşte budur!" dediler. Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü. Yaklaşınca sordu: "Burada ne yapıyorsun?" Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir sesle cevap verdi:
DEVAMI: "Tarlayı sürüyorum." "İyi ama, bu tarla senin midir?" "Değildir." "Kimindir?" "Atatürk'ündür!" Köylü bu cevabı vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu: "İyi ama, sen başkasının toprağını ona sormadan ve izin alınmadan sürülüp ekilmeyeceğini bilmiyor musun?" Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle dedi ki: "Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır!" Atatürk'ün kaşları çatıldı ve büyük bir merak ve hayretle ona sordu: "Bu hakkı nereden alıyorsun?" "Çok basit... Atatürk bizim babamız değil mi? İnsan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur?" Atatürk'ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme oldu, köylünün sırtını okşadı ve; "Haklısın!.." diyerek uzaklaştı.
YAPAN: BÜŞRA ŞAKIR RESİMLEYEN BÜŞRA ŞAKIR