NOUN CLAUSES
CONTENTS (İÇİNDEKİLER): ۰Noun Clauses which Begin with “That” ۰ Noun Clauses which Begin with a Question Word ۰ Yes / No Questions Noun Clauses ۰ If and Whether ۰“-ever” Words with Noun Clauses ۰ Reported Speech (Indirect Speech) ۰ Subjunctive Mood (Dilek kipi) ۰ Reduction of Noun Clause
Noun Clauses which Begin with “That” Verb + That - Noun Clause (Fiil + That - İsim Cümlesi) Düşünsel bir aktiviteyi ifade etmek için kullanılan bazı fiillerden sonra “that” ile bağlanmış bir isim cümlesi kullanılır. “That”in cümle içerisinde kullanımı isteğe bağlıdır, istenmezse kullanılmayabilir. understand guess hear learn think hope remember see read realize forget
Examples: I remembered (that) I locked the door. (Kapıyı kilitlediğimi hatırladım.) A: Do you think these books are cheap? (Bu kitapların ucuz olduğunu düşünüyor musun?) B: No, I think that they are expensive. (Hayır, bence onlar pahalı.) The teacher didn’t realize one student was absent. (Öğretmen, bir öğrencinin eksik olduğunun farkına varmadı.)
Anticipatory “It” + Noun Clause (It + Fiil + İsim Cümleciği) Bir cümlenin öznesi olan “that” isim cümleciği, fiilden sonra gelebilir. “It” zamiri, özne konumunda, fiilden önce kullanılır. Bu şekilde oluşturulan yapıya “It + fiil yapısı” adı verilir. Duygusal tepki belirten bazı fiiller bu yapıda kullanılabilir. Konuşmacının ya da başka birinin bir konuda neler hissettiğini göstermek için çok uygun bir yapıdır.
amaze (şaşırtmak) bother (rahatsız etmek) frighten (korkutmak) disturb (rahatsız etmek) hurt (incitmek) irritate (kızdırmak) shock (şok etmek) surprise (şaşırtmak) disappoint (hayal kırıklığına uğratmak)
Examples: (Mary iyi bir işçi olmadığı için, terfi aldığına şaşırdık.) It surprised us that Mary got the promotion since she was not a good worker. (Mary iyi bir işçi olmadığı için, terfi aldığına şaşırdık.) It irritates Britney that her brother will move to another country. (Erkek kardeşinin başka bir ülkeye taşınacak olması, Britney’i kızdırıyor.) It frightens them that their children haven’t called. (Çocuklarının henüz aramamış olması, onları korkutuyor.)
“That” cümlenin başında da kullanılabilir: That he is wrong is clear. (Onun hatalı olduğu açıktır.) That he didn’t really try to do the work is the reality. (Onun işi yapmak için gerçekten çaba harcamamış olması bir hakikattir.) It is a fact that the world is round. That the world is round is a fact. (Dünya’nın yuvarlak olduğu bir gerçektir.)
Relative Clause’daki “that” ile karıştırılmamalıdır Relative Clause’daki “that” ile karıştırılmamalıdır. Relative Clause’nin “that” i, her zaman isimden önce gelir. He is not the person that I met. (Tanıştığım kişi o değil.) [relative clause] He doesn’t know that I met that person. (O kişiyle tanıştığımı bilmiyor.) [noun clause]
“That” , bazı durumlarda söylenmeyebilir “That” , bazı durumlarda söylenmeyebilir. Bu durumlar, aşağıda parantez içinde verilmiştir. Yüklemden sonraki that atılabilir. [object of a verb] I know (that) he is innocent. (Onun masum olduğunu biliyorum.) Sıfattan sonraki that atılabilir. [adjective compliment] I’m sure (that) he is innocent. (Onun masum olduğuna eminim.)
Devam… to be sonrasındaki that atılamaz. [predicate nominative] My opinion is that he is innocent. (Kanaatim şu ki o masumdur.) Cümle başında yer alan that atılamaz. [subject] That he is innocent is obvious. (Masum olduğu gerçeği aşikardır.) İsimden sonra gelen that atılamaz. [appositive] The fact that he is innocent is obvious. (Masum olduğu gerçeği aşikar.)
Noun Clauses which Begin with a Question Word Noun Clause yapısı bir ismin yerini tutan cümleciktir. I know that city. (O şehri biliyorum.) [noun] I know where you live. (Senin yaşadığın yeri biliyorum.) [noun clause] Soru: Where does he live? Noun Clause: Do you know where she lives? Soru cümlesi normal cümleye dönüşür. Yardımcı fiiller kullanılmaz. Question Word (where, who,when,…) den sonra sırasıyla özne ve fiil kullanılır. Noun Clause, yukarıdaki cümlede cümlenin nesnesi durumundadır.
Noun Clause cümlenin öznesi de olabilir : Noun Clause: Where she lives is far from here. (Yaşadığı yer buradan uzak.) Soru: When was Ali born? (Ali ne zaman doğdu?) Noun Clause: I don’t remember when Ali was born. (Ali’ nin ne zaman doğduğunu hatırlamıyorum.) Noun Clause: When Ali was born is unknown. (Ali’nin ne zaman doğduğu bilinmiyor.)
Devam… Soru: What did he say? (O ne söyledi?) Noun Clause: We want to know what he said. (Onun ne söylediğini bilmek istiyoruz.) Noun Clause: What he said is very interesting. (Söylediği şey çok ilginç.) Soru: Why has she asked that question? (Bu soruyu neden sordu?) Noun Clause: Why she has asked that question concerns me. (O soruyu neden sorduğu beni ilgilendiriyor.)
Devam… Soru: How much does it cost? (Ne kadara mal oluyor?) Noun Clause: I can’t remember how much it costs. (Ne kadara mal olduğunu hatırlamıyorum.) Noun Clause: How much it costs is important. (Ne kadara mal olduğu önemli.)
Devam… Soru: Who did you visit yesterday? (Dün sen kimi ziyaret ettin?) Noun Clause: I wonder who you visited yesterday. (Dün kimi ziyaret ettiğini merak ediyorum.) Noun Clause: Who you visited yesterday is none of our business. (Dün kimi ziyaret ettiğin bizi ilgilendirmez.)
“who, what” gibi soru kelimeleri cümlenin öznesi durumunda ise kelime dizilimi değişmez. Soru: Who lives in that house? (O evde kim yaşıyor?) Noun Clause: I wonder who lives in that house. (O evde kimin yaşadığını merak ediyorum.) Noun Clause: Who lives in that house is something I wonder. (O evde kimin yaşadığı, merak ettiğim bir şey.)
Yes / No Questions Noun Clauses İngilizce sorular, yardımcı fiiller veya bir modal (is, are, have, did; can, should, must…) ile başlarsa, bunlara “Yes/No Questions” denir. ”Yes / No” olarak cevaplandırılan soru cümleleri isim cümlesine çevrildiği zaman, “whether” ve “if” yapıları kullanılmaktadır.
Devam… İngilizce’de soru cümleleri isim cümleciklerinde (noun clauses) kullanıldıkları zaman, kelime dizilişinde bir takım değişikliklere uğrar. “whether/if” den sonra sırasıyla özne ve fiil gelir. Soru: Does she need help? (Yardıma ihtiyacı var mı?) Noun Clause: We wonder whether / if she needs help. (Yardıma ihtiyacı olup olmadığını merak ediyoruz.)
İsim cümlesine dönüştürülen soru cümlesi, cümlenin öznesi de olabilir. Noun Clause: Whether she needs help doesn’t concern me. (Yardıma ihtiyacı olup olmadığı beni ilgilendirmez.) Not: “if”i cümle başında kullanamayız. Soru: Did they watch that movie? (O filmi izlediler mi?) Noun Clause: I can’t remember if / whether they watched that movie. (O filmi izleyip izlemediklerini hatırlamıyorum.)
Examples: Is she hungry? (O aç mı?) We don’t know if/whether she is hungry. (Biz onun aç olup olmadığını bilmiyoruz.) Does Jude get up early? (Jude erken mi kalkar?) Do you know if / whether Jude gets up early? (Jude’un erken kalkıp kalkmadığını biliyor musun?)
Devam… Did Peter go to New Jersey? (Peter New Jersey’e gitti mi?) They asked me if / whether Peter went to New Jersey. (Onlar bana Peter’ın New Jersey’e gidip gitmediklerini sordu.) I can’t remember whether she gave the key to me or not. (Anahtarı bana verip vermediğini hatırlayamıyorum.) I don’t know if that’s his hat or not. (Bu şapkanın onun olup olmadığını bilmiyorum.)
Whether or not şeklinde de kullanılabilir. Whether or not he can be president again depends on his success. (Tekrardan başkan seçilip seçilmemesi başarısına bağlı.) Whether I go to university or not is dependent on what exam grades I get. (Üniversiteye gidip gitmemem sınavdan alacağım puana bağlı.)
If and Whether Fiilden sonra ‘whether’ veya ‘if’ kullanılabilir. [object of a verb] I don’t know whether/if she’ll come to the meeting. (Partiye gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.) Sıfattan sonra ‘whether’ veya ‘if’ kullanılabilir. [adjective compliment] It is doubtful whether/if she’ll come to the meeting. (Partiye gelip gelmeyeceği şüpheli.)
Devam… Cümle başında whether kullanılır fakat if kullanılmaz. [subject compliment] Whether she’ll come to the party is not certain. (Partiye gelip gelmeyeceği kesin değil.) “to be” fiilinden sonra whether kullanılır fakat if kullanılmaz. [subject] What he wants to find out is whether she’ll come to the meeting. (Öğrenmek istediği, partiye gelip gelmeyeceğidir.)
Devam… İsimden sonra sadece whether kullanılır ancak if kullanılmaz. [appositive] The question whether she’ll come to the meeting is essential. (Partiye gelip gelmeyeceği sorusu önemli.) Preposition’dan sonra whether kullanılır ancak if kullanılmaz. [object of a preposition] Everything depends on whether she’ll come to the meeting. (Her şey, partiye gelip gelmemesine bağlı.)
NOT: Aşağıdaki son iki örnekte if kullanılamaz. I wonder whether / if she will come or not. I wonder whether or not she will come. (Gelip gelmeyeceğini merak ediyorum.) if or not diye bir kullanım şekli yoktur. I am thinking whether to go or stay home. (Gitsem mi evde mi kalsam düşünüyorum.) if to have olmaz, if+to infinitive yanlıştır.
NOT: Buradaki if cümleciklerini, bir adverbial clause olan if clause ile karıştırmayın. We don’t know if she is old enough. (Yeterince büyük olup olmadığını bilmiyoruz.) They can marry if she is old enough. OR If she is old enough they can marry. (Yeterince büyükse evlenebilirler.)
“-ever” Words with Noun Clauses (-ever Cümlecikleri) “-ever”, “wh-” soru kelimelerinin (who, which, what, how … vb.) sonuna getirildikleri zaman, bize önümüzdeki tüm seçeneklerden herhangi birini duruma uygun olarak seçebileceğimiz anlamı verir.
Whoever (O ağacı her kim kestiyse kendinden utanmalı.) Whoever cut that tree ought to be ashamed of themselves. (O ağacı her kim kestiyse kendinden utanmalı.) Whoever left the door unlocked must be held responsible for the accident. (Kapıyı kilitlemeden bırakan her kimse kazadan sorumlu tutulmalı.)
Give it to whomever you please. (Onu her kimi istiyorsan ona ver.) He makes friends easily with whomever he meets. (Her kimle tanışırsa hemen arkadaş oluverir.)
I eat whatever I want and I still don't seem to put on weight. (Her ne istersem yiyorum ve hâlâ kilo almadım.) Whatever you want will be done immediately. (Her ne istersen derhal yapılacak.)
Whichever You can take whichever you want. (Hangisini istiyorsan alabilirsin.) Either Thursday or Friday – choose whichever day is best for you. (Ya Perşembe ya da Cuma − Sana uyan herhangi birini seç.)
You can call me whenever you like. (Her ne zaman arzu edersen beni arayabilirsin.) You may leave whenever you wish. (Her ne zaman istersen çıkabilirsin.)
Wherever However You can send this letter to wherever you want. (Bu mektubu her nereye istiyorsan gönderebilirsin.) We can go wherever you like. (Her nereyi istiyorsan oraya gidebiliriz.) However You can do it however you like, it really doesn't matter. (Onu her nasıl istiyorsan yapabilirsin, fark etmez.)
Reported Speech (Indirect Speech) Emir ve rica cümlelerinin dolaylı anlatımı yapılırken cümlenin geçmişi alınmaz. Rica etmek için “asked”, emir vermek için “told” kullanılır. Dolaylı anlatımı yapılacak cümleye “to” ile başlanır. I asked I told Bob to pay the bill. to write a check. to go to the store.
“Buy me a newspaper, please.” Examples: “Buy me a newspaper, please.” (Lütfen, bana bir gazete al.) I told him to buy me a newspaper. (Ona, bana bir gazete almasını söyledim.) “Turn off the lights, please.” (Lütfen ışıkları söndür.) I asked Helen to turn off the lights. (Helen’den ışıkları söndürmesini rica ettim.)
“Don’t go out!” Devam… (Dışarı çıkma!) She told Terry not to go out. (Terry’e dışarı çıkmamasını söyledi.) “Be at the meeting on time.” (Zamanında toplantıda olun.) The boss told us to be at the meeting on time. (Patron, zamanında toplantıda olmamızı söyledi.)
Indirect Speech: Simple Present Tense (Dolaylı Anlatım: Geniş Zaman) “Indirect Speech”, “dolaylı anlatım” demektir. Başka bir insanın söylediğini aktarmaktır. Buna, “Reported Speech” de denir. Konuşmacının sözleri kelimesi kelimesine aktarılmaz, bazı değişiklikler yapılır. Present Tense fiilleri, Past Tense fiillerine çevrilir. “That” kelimesinin kullanımı isteğe bağlıdır. Yani istenirse atılabilir.
Mike: I have some bad news. Examples: Mike: I have some bad news. (Mike: Bazı kötü haberlerim var.) Mike told him (that) he had some bad news. (Mike ona, bazı kötü haberleri olduğunu söyledi.) My father: The car needs a tune up. (Babam: Arabanın tamire ihtiyacı var.) My father told me (that) the car needed a tune up. (Babam, arabanın tamire ihtiyacı olduğunu söyledi.)
Indirect Speech: Present Progressive Tense (Şimdiki Zaman) Sözü söyleyenin cümlesi, Şimdiki Zaman’dan (Present Progressive Tense) Sürekli Geçmiş Zaman’a (Past Progressive) çevrilir. Yani cümlenin fiili, zaman bakımından bir basamak geçmişe gider.
Ann: I’m going to the coast this weekend. Examples: Ann: I’m going to the coast this weekend. (Ann: Bu haftasonu sahile gideceğim.) Ann said that she was going to the coast this weekend. (Ann, bu haftasonu sahile gideceğini söyledi.) Ali: I am learning English. (Ali: İngilizce öğreniyorum.) Ali said that he was learning English. (Ali, İngilizce öğrendiğini söyledi.)
Indirect Speech : Simple Past Tense (Geçmiş Zaman) Eğer aktarılan eylem geçmişte yapılmış ise, cümle geçmiş zaman olur. Bahsedilen zamandan bir önceki geçmiş zamanla ifade edilir. Bir ifade veya soru geçmiş zamanda aktarıldığında, cümlenin yapısında iki değişiklik meydana gelir. Eylemin (fiil) zamanı, “Simple Past Tense” den “Past Perfect Tense”e dönüşür.
Examples: Jim said, “I joined the army.” (Jim, “Ben orduya katıldım.”dedi.) Jim said that he had joined the army. (Jim, orduya katıldığını söyledi.) Jane said, “Jim joined the Army.” (Jane, “Jim orduya katıldı.”dedi.) Jane said Jim had joined the army. (Jane, Jim’in orduya katıldığını söyledi.)
Indirect Speech: Past Progressive Tense (Sürekli Geçmiş Zaman) Dolaylı aktarım (Indirect Speech) cümlelerinde iki adet eylem vardır. Bu eylemlerden daha önce gerçekleşeni (Past Progressive) ile ifade edilir. Sürekli Geçmiş Zaman (Past Progressive) ile ifade edilen eylemin üzerine ortaya çıkan eylem ise Geçmiş Zaman (Simple Past) ile ifade edilir.
Examples: Serkan: I was running when ilker called. (Serkan: İlker aradığında ben koşuyordum.) Serkan told me (that) he had been running when İlker called. (Serkan, İlker aradığında koştuğunu söyledi.) Anne: I went to the meeting when you were abroad. (Anne: Sen yurtdışındayken ben toplantıya gittim.) Anne told me (that) she had gone to the meeting when I was abroad. (Anne, ben yurtdışındayken toplantıya gittiğini söyledi.)
Indirect Speech: Present Perfect Tense (Şimdiki Bitmiş Zaman) Şimdiki Bitmiş Zaman ile kurulan bir cümle dolaylı olarak aktarıldığı zaman, bir derece geçmişi olan Geçmişte Bitmiş Zaman (Past Perfect Tense) ile ifade edilir.
Examples: Hakan said, "I have visited London twice.” (Hakan, “Londra’yı iki kez ziyaret ettim.”dedi.) He said (that) he had visited London twice. (Hakan, Londra’yı iki kez ziyaret ettiğini söyledi.) Mary said, “I have finished my homework.” (Mary, “Ben ödevimi bitirdim.’’ dedi.) Mary said (that) she had finished her homework. (Mary, ödevini bitirdiğini söyledi.)
Indirect Speech: Reported Present Perfect Progressive (Geçmişte Başlayıp Hâlâ Devam Eden Zaman) Geçmişte başlayıp hala devam eden zamanla kurulan cümleler ve sorular dolaylı olarak anlatılırken, cümledeki esas fiilin zamanı, “Past Perfect Continuous Tense” ile değiştirilir.
Examples: Miss Coffee: Bridget, why has your sister been crying for a long time? (Bayan Coffee: Bridget, kardeşin neden uzun zamandır ağlıyor?) Miss Coffee asked Bridget why her sister had been crying for a long time. (Bayan Coffee, Bridget’e kardeşinin neden uzun zamandır ağladığını sordu.) Steven: Jack, have you been waiting for me in the classroom? (Steven: Jack, beni sınıfta mı bekliyorsun?) Steven asked Jack if he had been waiting for him in the classroom. (Steven, Jack’e kendisini sınıfta mı beklediğini sordu.)
Indirect Speech: Reported Past Perfect and Past Perfect Progressive (Geçmişte ve Sürekli Geçmişte Bitmiş Zaman) Geçmişte bitmiş zaman ve sürekli geçmişte bitmiş zamanlı bir cümleyi dolaylı olarak anlatırken, cümlenin zamanı değiştirilmez. İstenirse “that” eklenebilir. Kişi zamirleri ve sahiplik belirten sıfatlar değişir. Sorular, düz cümle biçimine getirilir. Cevabı “evet/hayır” olan sorular, düz cümle şekline getirilirken, “if” ya da “whether” eklenir.
Examples: Kylie: I had driven a sports car before I bought this motorbike. (Kylie: Bu motosikleti almadan önce, spor bir araba kullanmıştım.) Kylie said that she had driven a sports car before she bought that motorbike. (Kylie, o motosikleti almadan önce spor bir araba kullandığını söyledi.) Tom: I had been doing my homework before Sam called. (Tom: Sam aramadan önce ödevimi yapıyordum.) Tom said that she had been doing her homework before Sam called. (Tom, Sam aradığında ödevini yaptığını söyledi.)
Reported Speech with Modals (Yardımcı Fiillerle Dolaylı Anlatım) Değişikliğe Uğramayan Yardımcı Fiiller Değişikliğe Uğrayan Yardımcı Fiiller Direct Speech Reported Speech ought to should used to would must was/were going to will would can could may might
Examples: Susan: You ought to buy a new car, dad. (Susan: Baba, yeni bir araba alsan iyi olur.) What did Susan tell his father? (Susan babasına ne dedi?) She told him that he ought to buy a new car. (Ona yeni bir araba almasının iyi olacağını söyledi.) The doctor told my father that he must lose weight. (Doktor, babama kilo vermesi gerektiğini söyledi.)
Devam… We should study for the test. (Sınava çalışmalıyız.) He told me that we should study for the test. (Sınava çalışmamız gerektiğini söyledi.) I can’t remember her name. (Onun ismini hatırlayamıyorum.) I told you (that) I couldn’t remember her name. (Sana, onun ismini hatırlayamadığımı söyledim.)
ÖZET Aman to Mehmet: "I work in the garden." Mehmet said that he worked in the garden. Mehmet: "I worked in the garden." Mehmet said that he had worked in the garden. Mehmet: "I have worked in the garden." Mehmet: "I had worked in the garden." Mehmet: "I will work in the garden." Mehmet said that he would work in the garden. Mehmet: "I can work in the garden." Mehmet said that he could work in the garden. Mehmet: "I may work in the garden." Mehmet said that he might work in the garden. Mehmet: "I would work in the garden." (could, might, should, ought to) Mehmet: "I would work in the garden."(could, might, should, ought to)
Devam… Progressive forms Mehmet: "I'm working in the garden." Mehmet said that he was working in the garden. Mehmet: "I was working in the garden." Mehmet said that he had been working in the garden. Mehmet: "I have been working in the garden." Mehmet: "I had been working in the garden."
Zaman ifadeleri reported yapılırken değiştirilebilmektedir: Mehmet: “I worked in the garden yesterday.” (Mehmet: “Dün bahçede çalıştım.”) Mehmet said that he had worked in the garden the day before. (Mehmet, önceki gün bahçede çalıştığını söyledi.) Merve: “I will go shopping tomorrow.” (Merve: “Yarın alışverişe gideceğim.”) Merve said that she would go shopping the next day. (Merve, sonraki gün alışverişe gideceğini söyledi.)
Zaman Değişimi this (evening) that (evening) today/this day that day these (days) those (days) now then (a week) ago (a week) before last weekend the weekend before / the previous weekend here there next (week) the following (week) tomorrow the next/following day
Subjunctive Mood (Dilek kipi) Cümle içerisinde gereklilik ve istek belirten belli başlı fiiller (dilek kipleri) den sonra, “isim cümleciği” (noun clause) kullanılabilir.
Bazı Yaygın Subjunctive Kelimeler Önem-Aciliyet Zorunluluk Tavsiye-Uyarı Emir-İstek SIFAT It’s crucial It’s important It’s significant It’s vital It’s essential It’s urgent It’s imperative It’s mandatory It’s obligatory It’s necessary It’s advisable It’s recommendable It’s (in) appropriate It’s a good idea It’s a bad idea It’s desirable İSİM importance significance urgency requirement necessity recommendation order command rule insistence demand FİİL suggest recommend warn insist propose prefer ask beg
Devam… Bir isim tümcesi, bu fiillerden birini takip ettiğinde, tümcedeki fiil hiçbir koşulda değişikliğe uğramadan yalın halinde kullanılır. Gelecek, geçmiş, şimdiki zamanla kullanılmaz. I ask (that) she come comes here. (Buraya gelmesini istiyorum.) I asked (that) she come came here. (Buraya gelmesini istedim.)
Devam… Bu tümceleri oluşturmak için “that” kullanılır. Aynı zamanda cümleden çıkarıldığında herhangi bir anlam bozukluğu meydana gelmez. His mother insisted (that) he be at home at eight. (Annesi saat 8’de evde olsun diye ısrar etti.) The staff requested (that) he reconsider his decision. (Personel kararını tekrar gözden geçirmesini rica etti.) The teacher ordered (that) the students stop talking. (Öğretmen öğrencilerin konuşmayı kesmelerini emretti.)
Examples: It is crucial that you be there before Tom arrives. (Tom çıkmadan orada olman önemli.) It is important that she attend the meeting. (Toplantıya katılması önemli.) It is vital that nobody else know the truth. (Başka hiç kimsenin gerçeği bilmemesi hayati.) It is obligatory that every man join the army when 20. (Her erkeğin 20 yaşında askere katılması zorunludur.) It is advisable that he stay at home. (Evde kalması tavsiye edilir.)
The boss insisted that Sam not be at the meeting. Negative Examples: The boss insisted that Sam not be at the meeting. (Patron, Sam’in toplantıda olmamasında ısrar etti.) The company asked that employees not accept personal phone calls during business hours. (Şirket, çalışanların iş saatleri süresince kişisel telefon konuşmaları yapmamasını istedi.) I suggest that you not take the job without asking the salary. (Maaşı sormadan işi kabul etmemeni öneririm.)
Passive Examples: Doctors recommend that all the children be immunized against the measles. (Doktorlar, tüm çocukların kızamık hastalığına karşı bağışıklık kazandırılmasını tavsiye eder.) Jake recommended that Susan be hired immediately. (Jake, Susan’ın hemen işe alınmasını tavsiye etti.) He demanded that I be allowed to take part in the negotiations. (Görüşmelerde yer almama izin verilmesini talep etti.)
Continuous Examples: It is important that you be standing there when he gets off the plane. (Uçaktan indiğinde orada bekliyor olman önemli.) It is crucial that a car be waiting for the boss when the meeting is over. (Toplantı bitiğinde patronu bir arabanın bekliyor olması önemli.)
“Should” as Subjunctive "suggest," "recommend" ve "insist" fillerinden sonra genelde British English’de “should “ kullanılmaktadır: The doctor recommended that she should see a specialist about the problem. (Doktor, problemiyle ilgili bir uzman görmesini tavsiye etti.) Professor William suggested that Wilma should study harder for the final exam. (Prof. William, Wilma’nın final sınavı için daha sıkı çalışmasını önerdi.)
Reduction of Noun Clause Question Words Followed by Infinitives Wh- soru kelimeleri (what, when..) ile modal (can, should…) yardımcı fiileriyle oluşan cümleler “Wh + to” şeklinde kısaltılabilir. Anlamda bir değişiklik olmaz. I don’t know what I should do. (Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.) I don’t know what to do. (Ne yapmam gerektiğini biliyorum.)
Examples: Sinan can’t decide whether he should go or stay home. Sinan can’t decide whether to go or (to) stay home. (Sinan gitmeli mi kalmalı mı karar veremiyor.) We don’t know how we can solve this problem. We don’t know how to solve this problem. (Bu problemi nasıl çözebiliriz bilmiyoruz.) Please tell us where we will meet you. Please tell us where to meet you. (Seninle buluşacağımız yeri bize bildir.)
That Clause (Infinitive) Özneler ve zamanlar aynı ise; that kalkar, yüklem to infinitive (to do formatı) yapılır. He is happy that he is healthy again. He is happy to be healthy again. I am glad that I can watch the movie. I am glad to watch the movie.
Devam... Özneler farklı ise; that kalkar, öznesi başına for getirilir, yüklem to infinitive (to do formatı) yapılır. It is not safe that people swim here. It is not safe for people to swim here. It is urgent that she change her job. It is urgent for her to change her job.
Devam… Özneler aynı, zamanlar farklı ise; that kalkar, yüklem to + have+ verb3 yapılır. I’m glad that I have been chosen president. (passive) I’m glad to have been selected. I am happy now that I finished the project. (active) I am happy now to have finished the project.
Devam… Bu yapı, zamanlara (tenses) göre şu şekilde oluşturulmaktadır: BE (am, is, are) Everybody knows that he is a liar. (Onun bir yalancı olduğunu herkes biliyor.) It is known that he is a liar. OR He is known to be a liar. (Onun yalancı olduğu biliniyor.)
Devam… Simple Present They think that Murat has a lot of money. (Murat’ın çok parası olduğunu sanıyorlar.) It is thought that Murat has a lot of money. OR Murat is thought to have a lot of money. (Murat’ın çok parası olduğu sanılıyor.)
Devam… BE (was, were) We feel that Teddy was right yesterday. (Teddy ’ nin dün haklı olduğunu sanıyoruz.) It is felt that Teddy was right yesterday. OR Teddy is felt to have been right yesterday. (Teddy ’ nin dün haklı olduğu sanılıyor.) Yukarıdaki cümlede zaman farkı vardır: “feel” Present (şimdiki), “was” ise Past (geçmiş) zamandadır.
Devam… Eğer şu şekilde olsaydı: We felt that Teddy was right yesterday. (Teddy ’ nin dün haklı olduğunu sandık.) It was felt that Teddy was right yesterday. OR Teddy was felt to be right yesterday. (Teddy’nin dün haklı olduğu sanıldı.) şeklinde yapılırdı. Çünkü iki eylem de geçmişte olmuştur.
Devam… Simple Past People claim that James stole the money. (İnsanlar James ’ in parayı çaldığını iddia ediyorlar.) It is claimed that James stole the money. OR James is claimed to have stolen the money. (James ’ in parayı çaldığı iddia ediliyor.) Yukarıdaki cümlede zaman farkı vardır. “claim” present (şimdiki), “stole” ise past (geçmiş) zamandadır.
Devam… Eğer şu şekilde olsaydı: People claimed that James stole the money. (İnsanlar James’in parayı çaldığını iddia ettiler.) It was claimed that James stole the money. OR James was claimed to steal the money. (James’in parayı çaldığı iddia edildi.) şeklinde yapılırdı. Çünkü iki eylem de geçmişte olmuştur.
Devam… Present Continuous They report that The Prime Minister is going to Greece. (Başbakanın Yunanistan’a gidiyor olduğunu rapor ediyorlar.) It is reported The Prime Minister is going to Greece. OR The Prime Minister is reported to be going to Greece. (Başbakanın Yunanistan’a gidiyor olduğu rapor ediliyor.)
Devam… Past Continuous People know that he was struggling for his country. (İnsanlar onun ülkesi için çabaladığını biliyorlar.) It’s known that he was struggling for his country. OR He was known to have been struggling for his country. (Onun ülkesi için çabaladığı biliniyor.) Yukarıdaki cümlede zaman farkı vardır. “know” Present (şimdiki), “was struggling” ise Past (geçmiş) zamandadır.
Devam… Eğer şu şekilde olsaydı: People knew that he was struggling for his country. (İnsanlar onun ülkesi için çabaladığını biliyorlardı.) It was known that he was struggling for his country. OR He was known to be struggling for his country. (Onun ülkesi için çabaladığı biliniyordu.) şeklinde yapılırdı. Çünkü iki eylem de geçmişte olmuştur.
We expect that economy will get better soon. Devam… Future (will /going to) We expect that economy will get better soon. (Ekonominin yakında daha iyi olacağını umuyoruz.) It is expected that economy will get better soon. OR Economy is expected to get better soon. (Ekonominin yakında daha iyi olacağı umuluyor.)
Devam… Present Passive They allege that books are stolen from the library. (Kitapların kütüphaneden çalındığını iddia ediyorlar.) It’s alleged that books are stolen from the library. OR Books are alleged to be stolen from the library. (Kitapların kütüphaneden çalındığı iddia ediliyor.)
Devam… Past Passive They suspect that the man was murdered. (Adamın öldürüldüğünden şüpheleniyorlar.) It is suspected that the man was murdered. OR The man was suspected to have been murdered. (Adamın öldürüldüğünden şüpheleniliyor.) Yukarıdaki cümlede zaman farkı vardır: “suspect” Present (şimdiki), “was murdered” ise Past (geçmiş) zamandadır.
Devam… Eğer şu şekilde olsaydı: They suspected that the man was murdered. (Adamın öldürüldüğünden şüphelendiler.) It was suspected that the man was murdered. OR The man was suspected to be murdered. (Adamın öldürüldüğünden şüphelenildi.) şeklinde yapılırdı. Çünkü iki eylem de geçmişte olmuştur.
Devam… Not: Zaman farkı durumu, “Simple Past” ve “Past Perfect” ile yapılan cümleler için de geçerlidir: They believed she had done it on purpose. (Onu kasten yapmış olduğuna inandılar.) It was believed she had done it on purpose. OR She was believed to have done it on purpose. (Onu kasten yapmış olduğuna inanıldı.)
That Clause (Gerund) Gerund alan fiilerle yapılan that cümleleri, yine gerund kullanılarak kısaltılır. I suggest that we wait a while before we make any firm decisions. I suggest waiting a while before we make any firm decisions. (Kesin kararlar almadan önce, bir süre beklemeyi öneriyorum.)
She acknowledged (that)she had been at fault. Devam… She acknowledged (that)she had been at fault. She acknowledged having been at fault. She admitted (that) she had made a mistake. She admited having made a mistake. Neil denies (that) he broke the window, but I'm sure he did. Neil denies breaking the window.