Para Arz ve Talebi Para Arzı Bir ekonomide belirli bir anda dolanımda bulunan her türlü paranın toplam miktarına para arzı diyoruz. O halde para arzı ekonominin belli bir zamanında sahip olduğu toplam para miktarını, teknik deyimi ile para stokunu ifade eden bir kavramdır. Bu stok, dolanımda bulunan her türlü para miktarını kapsamaktadır. Buradan anlaşılacağı gibi kişi, firma ve devlet gibi tüm ekonomik birimlerin ellerinde, kasalarında, evlerinde bulunan bu para stokuna para arzı demekteyiz. Söylediklerimizi formüle edecek olursak para arzını Para Arzı = Ufaklık Para + Kağıt Para (yada Banknot) + Banka Parası şeklinde göstere biliriz.
Dar Tanıma Göre Para Arzı (M1) Dar tanıma (M1) göre para arzı, ufaklık para, kağıt para (ya da Banknot) ve vadesiz mevduat (hem ticari, hem de tasarruf) toplamı olarak hesaplanmaktadır. Bu toplam bize dar anlamda para arzını (M1) vermektedir. Geniş tanıma göre para arzı (M2) ise (M1)”e vadeli mevduatlarının (hem ticari, hem de tasarruf) ilavesiyle bulunmaktadır.
Reel Para Arzı Reel para arzı kavramı yerine reel para stoku kavramı da kullanılmaktadır. Yukarıda verdiğimiz bilgilerden gerek dolanıma sürülen paranın (kağıt para) ve gerekse banka kredileri ile üzerine çek çekilebilen banka mevduatlarının (banka parası) hızla arttığını görmekteyiz. Ancak bu durum, her seferinde ekonomide satın alma gücünün arttığını göstermez. Şöyle ki, ekonomide fiyatlar genel düzeyi bir yılda %40 oranında artarken para arzı da %40 artıyorsa, bu durumda bir satın alma gücü artışından bahsetmek yanlış olur. Bu artış sadece nominal bir artıştır. Bunun aksine fiyatlar genel düzeyinde herhangi bir artış yok iken para arzı artmış olsaydı, ya da fiyatlar genel düzeyindeki artış para miktarındaki artıştan daha az olsaydı bu durumda bir reel para arzı artışından söz edilebilecekti.
Paranın Dolanım Hızı Paranın dolanım hızı yerine paranın gelir oluşturma hızı, ya da kısaca paranın gelir hızı kavramları kullanılmaktadır. Bu kavram bize, bir birim paranın ekonomide bir yılda kaç kez el değiştirdiğini, daha iyi bir ifadeyle kaç kez el değiştirerek ne kadar birimlik gelir oluşturduğunu gösterir. Bunu hesap etmek için nominal milli gelir rakamını, para arzı miktarına bölmek gerekecektir. Paranın dolaşım hızı ekonomi için önemli bir kavramdır. Para miktarı sabitken, dolaşım hızının arması ekonomide daha fazla satın alma gücü oluşturacak, aksine dolaşım hızı düşerse, aynı miktar para daha az bir satın alma gücü ifade edecektir.
Para arzının belirlenmesi Prensip olarak, kağıt para sisteminde para arzını ayarlayan hiçbir otomatik mekanizmanın mevcut olmadığını ve para arzının para otoritelerince verilecek kararlara uygun olarak ayarlanacağını söylemek gerekir. Ancak bu, kağıt para sisteminde para çıkarma yetkisinde olan kuruluşun hiçbir karşılık göstermeden, ya da hiçbir ilke veya koşula bağlı olmadan piyasaya para sürebileceği (emisyon) anlamına gelmemelidir. Kağıt paranın karşılığı olmamasına rağmen, merkez bankasının hangi koşullarda emisyon yapabileceği, daha önce de değindiğimiz gibi, yasalarla saptanmıştır. Nitekim, merkez bankaları genellikle döviz, ticari senetler, devlet tahvilleri ve hazine ihtiyaçları karşılığında piyasaya para sürerler.
Para Talebi Para talebi, bir ulusal ekonomide belli bir anda tüm bireylerin ve kurumların yanlarında, kasalarında ya da bankadaki hesaplarında hemen harcanabilir durumda bulundurmak istedikleri para stoku olarak tanımlanabilir. Bireylerin ve kurumların gelirlerinin bir kısmını para olarak yani likit olarak ellerinde bulundurmak istemeleri, paranın diğer mallara ve servete göre bir takım üstünlüklere sahip olması nedeniyledir. Çünkü para likiditesi en yüksek ödeme aracıdır. Para herkes tarafından kabul edilen bir değişim aracı olduğu için, istenilen mal ve hizmeti satın almak hemen mümkün olacaktır. Bu nedenle kişiler ve kurumlar elde para tutmak isteyeceklerdir. İşte buna para talebi, ya da likidite tercihi diyoruz.
Kişilerin para talebi ile gelir talebi birbirinden farklı şeylerdir Kişilerin para talebi ile gelir talebi birbirinden farklı şeylerdir. Bir işçinin belli bir düzeyde yaşamını devam ettirebilmek amacıyla sahip olmak istediği aylık ücret miktarı onun gelir talebidir. Ancak işçi elde ettiği bu paranın bir kısmını likit olarak yanında bulundurmak isteyecektir. İçte bu, işçinin para talebidir.
Acaba kişi ve kurumlar hangi güdülerle (motiflerle) gelirlerinin bir kısmını ellerinde para olarak tutmak isteyeceklerdir? Keynes”e göre kişi ve kurumlar şu üç güdü ile ellerinde para tutmak isterler: İş görme güdüsü, Geleceği düşünme güdüsü, Spekülasyon güdüsü
İş görme güdüsü ile elde para tutmanın nedeni, günlük alış verişlerin yapılması ve günlük ihtiyaçların karşılanmasıdır. Örneğin, gıda maddeleri satın almak, dolmuş ücretini ödemek, çocukların okul giderlerinin ve benzerlerini karşılamak ve günlük yaşamın gerektirdiği diğer ödemeleri yapabilmek için kişiler yanlarında belli bir miktar para bulundurmak zorundalar. Aynı şekilde kurumlar da (özel ve resmi kuruluşlar, şirketler, ticarethaneler, bankalar vb.) günlük işlerin yürütülmesi ve gerekli harcamaların yapılabilmesi için ellerinde belli bir miktar para tutmak zorundadırlar.
İş görme güdüsüyle elde para tutmayı etkileyen en önemli etkenler, gelir düzeyi ile mal ve hizmet fiyatlarıdır. Kişilerin gelir düzeyleri yükseldikçe elde daha fazla para tutacakları açıktır. Yine aynı şekilde mal ve hizmeti satın alabilmek için daha çok harcama yapmak isteyeceklerdir. Bu söylenenlerden hareketle iş görme güdüsüyle elde tutulmak istenen paranın, gelir düzeyi ile mal ve hizmet fiyatlarının bir fonksiyonu olduğunu söyleyebilir ve aşağıdaki fonksiyonu yazabiliriz: m1 = f (Y, P)
Geleceği düşünme güdüsü ile hareket eden kişiler, şimdiden kestirilemeyen fakat ilerde ortaya çıkması mümkün olan giderleri (kaza, hastalık, ölüm ve benzeri olaylar için) karşılayabilmek ve bu gibi beklenmeyen durumlar karşısında hazırlıklı olmak amacıyla da ellerinde bir miktar para bulundurmak isterler. Bu amaçla elde tutulan paranın miktarı, kişinin gelir durumunda, psikolojik yapısına ve ekonomik yaşamın gidişine göre az veya çok olabilir. Bu nedenle geleceği düşünme güdüsü ile elde tutulmak istenen paranın da, iş görme güdüsü ile talep edilen para gibi, gelir düzeyi ile fiyatların bir fonksiyonu olduğunu söylemek mümkündür.
Spekülasyon güdüsü ile elde para tutmanın amacı kazanç sağlamaktır Spekülasyon güdüsü ile elde para tutmanın amacı kazanç sağlamaktır. Spekülasyon, bir şeyi ucuzken alıp pahalılaştığında satarak aradaki fiyat farkından yararlanmaktır. Gelişmiş ekonomilerde spekülasyon daha çok tahvil ve bono piyasalarında yapılır. Piyasada faiz oranlarında ortaya çıkan inip çıkmalar, tahvil ve bono piyasalarında dalgalanmalara yol açmaktadır. Elinde spekülasyon yapmak için para tutan kişiler de bunları ucuzken alıp pahalı iken satarak, aradaki farktan para kazanmaya çalışırlar. Bu durumda spekülasyon amacı ile elde tutulan paraların miktarı, özellikle faiz oranlarında ortaya çıkan veya çıkması umulan değişikliklere bağlı olarak azalıp çoğalacaktır..
(Likidite Fonksiyonu) Verilen bilgiler, spekülasyon güdüsü ile talep edilen para miktarının, faiz oranına ve kısmen de fiyatlar genel düzeyine bağlı olarak artıp azalacağını göstermektedir. m2 = f (i, P) İş görme ve geleceği düşünme güdülerini de dikkate alacak olursak, toplam para talebi için aşağıdaki şekilde fonksiyon yazabiliriz: Mt = L(Y,i,P) (Likidite Fonksiyonu)
Likidite Fonksiyonu ve Faiz Oranları Bu bölümde ekonomideki gelir düzeyi ile fiyatlar genel düzeyinin değişmediğini varsayarak, faiz oranları ile elde tutulmak istenen para miktarı arasında nasıl bir ilişki olduğunu araştırmaya çalışacağız. Keynes, kişi ve kurumların elde para tutma isteği (para talebi veya likidite tercihi) ile piyasa faiz oranları arasında yakın bir ilişki olduğunu ifade eder. Faiz oranı yükseldiği zaman, kişilerin ellerinde tuttukları paradan dolayı katlandıkları faiz kaybı daha fazla olacağından, elde daha az para tutma eğilimi başlayacak ve para talebi genel olarak düşme gösterecek, teknik deyimi ile likidite tercihi azalacaktır. Aksine, piyasada faiz oranları düşerse, ellerinde para tutan kişilerin bu nedenle uğrayacakları faiz kaybı azalacağından, elde para tutma isteği, diğer bir ifadeyle likidite tercihi artacaktır.
Faiz C % LT 9 7 5 3 Likidite Tuzağı O M1 M2 M3 M4 Para Talebi
Para Miktarı İle Fiyatlar Arasındaki İlişkiler (Paranın Değeri Sorunu) Acaba her şeyin değer ölçüsü olan paranın kendi değerini nasıl ölçüp belirleyebiliriz? Bu soruya yanıt bulabilmemiz için para miktarı ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi araştırmamız gerekecektir. Hemen söyleyelim ki, paranın değeri (buna paranın satın alma gücü de diyoruz) para biriminin alabileceği mal ve hizmetler toplamı ile ölçülmektedir. Örneğin, 20 TL ile bir sepeti A, B, C, D, E ve F mallarını alarak dolduruyorsak ve belli bir süre sonra bu sepeti yine aynı mallardan doldurmak için, mal fiyatlarında meydana gelen artışlar nedeniyle, 25 TL ödememiz gerekiyorsa, bunun ortaya koyduğu gerçek, bu iki dönem arasında paranın değeri %25 oranında bir değer kaybına (satın alma gücü kaybına) uğradığıdır. O halde, fiyatlar genel düzeyi ile paranın değeri (ya da satın alma gücü) arasında ters yönlü bir ilişki vardır.
Burada fiyatlar genel düzeyinin yükselmesinin para değerinin düştüğüne, aksine fiyatlar genel düzeyine ortaya çıkabilecek bir düşmenin para değerinin yükseldiğine işaret ettiği sonucuna varmış oluyoruz. Acaba paranın değerini düşüren ya da yükselten yükselten etkenler nelerdir? Miktar Teorisi işte bunu açılamaktadır. Teoriye göre, ekonomide para miktarı artırılırsa fiyatlar genel düzeyi yükselir, aksine para miktarı azaltılırsa fiyatlar genel düzeyi düşer. Para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi arasında aynı yönlü bir ilişki vardır. Yukarıda, fiyatlar genel düzeyi ile paranın değeri arasında ters yönlü bir ilişki olduğunu söylemiştik. Buradan şu ortak sonuca varabiliriz: Bir ekonomide ceteris paribus, para miktarı arttığı taktirde fiyatlar genel düzeyi yükselecek ve dolayısıyla paranın değeri düşecektir
Miktar Teorisi ve Fisher Denklemi Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Miktar Teorisi”ne göre, para miktarında meydana gelecek artma ve azalmalar, aynı yönde ve aynı oranda olmak üzere, fiyatlar genel düzeyini de değiştirecektir. Böylece bu teori, bir ekonomide paranın miktarı ile değeri arasında matematiksel bir ilişki olduğunu kabul etmekte ve örneğin para miktarının iki kat artması halinde, fiyatlar genel düzeyinin de aynen iki kat artacağını söylemektedir. Miktar teorisini Amerikalı iktisatçı Irving Fisher geliştirmiş olduğu denklemle en açık ve sade bir şekilde açıklamıştır: MV+M`V`=PT M – dolanımdaki para miktarı, V – dolanımdaki dolanım hızı, M`- banka parasının miktarını, V`- banka parasının dolanım hızını, P- fiyatlar genel düzeyini, T- ticaret hacmini göstermektedir.
Denklemde banka parasını ve bankadaki paranın dolanım hızını da sırasıyla M ve V”ye katarsak, denklemimizi aşağıdaki şekilde yaza biliriz: MV=PT Burada, Fisher denklemde V ve T”nin kısa dönemde değişmeyeceğini ve böylece sabit varsayılabileceğini ifade etmiş ve bu zaman eşitliğin doğrudan M=P halinde gelişeceğini söylemişlerdir. İşte buradaki eşitlik Miktar Teorisinin ana fikrini ifade etmektedir.
Miktar teorisine eksik yönlerinin olduğu doğrultusunda bazı eleştiriler getirilmektedir: Toplam üretim hacmi ve tüm alışveriş hacmi (T), para miktarında meydana gelen artışlara karşın, değişmez kabul edilmiştir. Aynı şey paranın dolanım hızı (V) değişmez kabul eden varsayım için de söylenebilir. Fisher denkleminin tek yönlü olması, yani açıklamalarımızda belirttiğimiz gibi etkileşimin soldan sağa doğru olması görüşü de eleştirilmiş ve bazı durumlarda aksi yönde bir etkinin de, yani fiyat artışlarının para miktarını etkilemesi gibi bir durumun da ortaya çıkabileceği anlaşılmıştır.
Miktar Teorisi ve Cambridge Denklemi Cambridge denklemi de Fisher denklemi gibi paranın miktarı ile değeri arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmaktadır. Aralarındaki temel fark, Fisher Denklemi”nin daha çık para arzı, Cambridge denklemi ise daha çok para talebi aracılığıyla paranın değerini açıklamaya çalışmalarıdır. M=k*TP M- her türlü para arzı ve talebini, T- kişilerin ve kurumların yapmayı tasarladıkları işlem hacmini, K- bu işleri yapabilmek için kişilerin ve kurumların yanlarında bulundurmak istedikleri para miktarı ile işlem hacmi arasındaki oranı, P- ise işlem konusu olan malların ortalama fiyatını göstermektedir.
Cambridge Denklemi”ne göre paranın değerini etkileyen iki faktör para arzı ile para talebi olmaktadır. Cambridge denkleminin Fisher Denklemi”ne üstünlüğü de işin hem arz hem de talep yönünü analize katmasıdır. Cambridge Denklemi”ne getirilen en önemli eleştiri ise denklemin spekülasyon güdüsü ile para talebini dikkate katmamasıdır.
Paranın Değerini Açıklamada Keynes Teorisi Keynes para miktarı ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi gelir ve harcama düzeyinde ortaya çıkan değişikliklerden hareket ederek açıklamaya çalışmaktadır. Keynes”e göre para miktarının arttırılması (azaltılması) her şeyden önce kişilerin nominal, yani parasal gelirlerinin artmasına (azalmasına) neden olacaktır. Bu gelir artışının bir kısmı kişiler tarafından tasarruf edilecek, geri kalan kısmı ise piyasaya ek bir talep olarak akacaktır. Para miktarında meydana gelen artışın yarattığı bu etkinin yanında bir diğer etki de faiz oranlarının düşmesi olacaktır. İşte bu düşüş iş adamlarını yeni yatırımlar yapmaya teşvik edecek ve böylece tüketim mallarının yanında yatırım malları talebinde de artışlar olacaktır. Tüketim ve yatırım mallarına olan talebe effektif taleb dediğimizi burada hatırlayalım. Öyleyse, ekonomide bu durumda effektif talep artmış olacak.
Acaba para miktarındaki artış nedeniyle ortaya çıkan efektif talep artışının ekonomide doğuracağı sonuçlar ne olacaktır? Fiyatlar mı yükselecek, yoksa üretilen toplam mal ve hizmetler miktarı mı? Bu soruya yanıt ekonominin içinde bulunduğu ekonominin içinde bulunduğu üç ayrı durum göre farklı olacaktır.
Eğer ekonomi eksik istihdamda ise bu durumda effektif talepteki artış, mal ve hizmet üretimini teşvik ederek bu ek talebi karşılayacak kadar bir üretim hacmi artışına yol açacaktır. Eğer ekonomi tam istihdamda ise, yani mevcut üretim faktörlerinin tümü çalışıyor ve hiç birisi boşta değilse, bu koşulda para miktarında meydana gelecek bir artış, üretimde bir artışa yol açmayacağı için sadece fiyatların yükselmesine yol açacaktır. Eğer ekonomi tam istihdamda değil, fakat tam istihdama yaklaşmış ise, bu durumda para miktarında ortaya çıkacak bir artış kısmen üretim artışına, kısmen de fiyatların artışına yol açacaktır.
Para Değerindeki Değişmelerin Ölçülmesi Para değerindeki değişmeleri ölçmek için Fiyat Endeksleri kullanılır. Bu endeksler bize, paranın değerinde görülen iniş ve çıkışları sayısal olarak saptamak olanağını vermektedir. Paranın değerindeki değişiklikleri, fiyatlardaki değişikliklere göre belirlenir. Ancak bir ekonomide yüz binlerce mal ve hizmet alınıp satılmaktadır ve bunların her birinin ayrı ayrı fiyatı vardır. Bunun için tüm mal ve hizmetlerin fiyatı yerine, belli yöntemler kullanılarak seçilmiş malların fiyatları ele alınır ve malların önemlerine göre bunlara farklı ağırlıklar verilir. Böylece fiyat endeksleri dediğimiz göstergeler elde edilir.
Endeksin başlangıç yılı olan yılda elde edilen fiyatların ortalamasına 100 rakamı verilir. Bu yıla baz yılı denir. Bunu izleyen yıllarda elde edilen fiyatlar ortalaması da 100”e göre ne miktar artış ve azalış göstermiş ise ona göre, örneğin 105 veya 98 değerlerini alır ve böylece bu değişimlerden yararlanarak paranın değerinin arttığını veya azaldığını göre biliriz.