Eski Evimiz Öykücü Can Özoguz Fon müziği: “Kol Düğmeleri” Barış Manço
Meşrutiyet Caddesi ile Bayındır Sokak’ın köşesindeki eski evimizde, sabahları bahçedeki ağaçlarda cıvıl cıvıl öten kuşların sesleri ile uyanırdık. Kumruların, serçelerin, güvercinlerin cıvıltıları ve guguk sesi… İşte o ses varsa güven dolu baba ocağındayım demektir. Hiç bir derdim kalmaz guguk kuşunun sesini duyduğum an. O sesi yıllar sonra şimdi oturduğum evde tekrar duyabildim. Zaten işte onun için bahçesinde küçük iki badem fidanı, yeşil meyve kabuğunun kokusundan huzur aldığım iki ceviz ağacı ve aynı Bayındır Sokaktaki gibi, sokağa bakan bahçe sınırında bodur karadutları, bir de çatı katında yuvarlak küçük bir penceresi var yeni evimin. Bayındır sokağın kuşları uğradıklarında, yabancılık çeksin istemem. Hatta burada, fazladan bülbülümüz ve baykuşumuz da var, bizi ara sıra ziyaret eden. Bir de fındık farelerimiz, yazları zemin kat kapılarını açık bırakınca, her sene bir müddet mutlaka yatıya gelen… Kurbağanın hikâyesini de büyüyünce oğlum yazsın artık. Biz dönelim eski günlerimizin gümüşten kollarına…
Kahramanım Aytekin’in, kocaman adam olduğunda da, her zaman balkonunda güvercinleri, evinin içinde de azman bir kurt köpeği oldu. Bayındır Sokak’taki ilk güvercinlerini ise top sahasının bir üstündeki evin tavan arasından, kendi elleriyle yakalamak isteyince, alt kattaki zücaciyeci, tavan arasına depoladığı mallarını hırsız kurcalıyor sandı. Tabii bu durumda Aytekin, soluğu elinde iki güvercinle karakolda aldı. Ama o zamanın polisleri de eski Türk filmlerindeki gibi insaflı ve babacandı. Bizim mahalle karakolunun komiseri, tıpkı Hulusi Kentmen gibi salıverdi Aytekin’i elindeki güvercinlerle. Eski evimizin orta katında oturan kiracının yaşlı annesi Babaka’ya, Yavuzların sık sık yazdığı: “Babaka dün gece yatağına işedi,” tarzındaki kısa notları kapı altından atıp, sonra da zili çalıp kaçan postacılar bizlerdik. Meşrutiyet Caddesi kaldırımlarına, içinde solucan ya da pislik olan hediye paketi yapılmış küçük tuzak kutularını da biz yerleştirirdik. Memur maaşlı yargıç babam, evimizin her boş santimetrekaresini kiracı ile değerlendirmişti. Bahçedeki garajın kiracısı döşemeci Kemal Usta’ydı. Ustanın komik yardımcısı Necati, sohbete gittiğimde, yuttuğu küçük siyah mobilya çivilerini kulağından çıkartma numarası yapardı bana. Bir gün bunların büyük kumaş makasını kaşla göz arasında bahçe duvarının üstünden sokağa atıp yok ettim.
Kemal Usta, ağzında çivileri yok edip sonra kulağından çıkaran yardımcısından daha iyi bir sihirbaz olmama aldırış etmeyip, durumu evin hâkimi anneme rapor etti. Annemin tatlı diline ve dondurma teklifine ben bir türlü tepki vermeyince, oturma uzvu ile duyma uzvu arasındaki bilinen bağlantıdan yararlandı annem. Yani, kaçmayayım diye bir elimden tutarken, çevire çevire popomu tokatladı. Garantili olan bu yöntem hemen sonuç verdi tabii. Birden kulaklarım daha iyi duymaya ve soruları daha çabuk kavramaya başladım. Makası sokağa fırlattığımı anında anlatıverdim. Sonra, hemen gidip baktık fakat heyhat! Makası birisi çoktan alıp gitmişti. Akşam babam eve gelince makasın bedelini Kemal Usta’ya ödedi mecburen. Bir müddet sonra Kemal ustanın şöhreti, civara bir tekerleme ile yayıldı. Mahalledekiler zaman zaman sanki bizim evin üst katlarından bir yerlerden geliyormuşçasına melodili bir tekerleme duymaya başladılar. “Kemal usta, götü yufka,” diye sıkça tekrarlanıp duran bir tekerleme... Bir gün, Süha, Günhan ve ben bu durumu Kemal Usta’ya evin yan mutfak balkonuna çıkarak ihbar ettik. -“Kemal usta! Şu arka evden üç çocuk size bu şekilde bağırıyor,” dedik. Tesadüf işte, o bağıranlar da tam bizim gibi üç çocukmuş! O da: “Onu size kim öğretiyorsa, onun götü yufka, söyleyin ona,” dedi. Biz de söyledik, kıkır kıkır bizi dinleyen Süha’nın ablası, tekerleme hocamız Sevda’ya.
1. Kitap öykülerine dönüş O mutfak balkonundan aşağıya kim bilir kaç kere bakıldı. Kız kardeşim doğduğunda, senin pabucun dama atıldı demişlerdi. Ben de herhalde aşağıdaki kömürlüğün damına atılmıştır diye o balkona çıkıp pabucuma bakmıştım, acaba nerede diye. Annem de bakmış bir gece geç vakitler o balkondan aşağıya ve bahçedeki kömürlükten bozma küçük evde oturan, fakir ana-kız kiracının gizlice eşyalarını taşıyıp kaçmak üzere olduklarını görmüş. Uzun süredir kiralarını ödeyemeyen bu fakir ana ile kızını sessizce izlemiş. Yine o eski Türk filmlerindeki gibi, bir bavul giysi ve portakal sandığından hallice iki parça eşyalarını alıp bahçe kapısına yönelen bu Adile Naşit kılıklı, fakir ama gururlu insanları, “Güle güle teyzeciğim, yolunuz açık olsun, sizi hiç unutmayacağız.” diye seslenerek uğurlamış. Dünyanın en iyi insanı anacığım! Bizi dürüst ninniler ile büyütmüştün... İstanbul, Nisan 2006. 1. Kitap öykülerine dönüş Ö y k ü c ü C a n Ö z o ğ u z www.oykucu.net
Öykücü Can Özoğuz www.oykucu.net 1. Kitabın öykülerine dönüş Ana sayfaya dönüş: Öykücü Can Özoğuz www.oykucu.net