“Memeli hayvanların klonlanması genetik olarak mümkün değil.” James McGrath ve Davor Solter Science, 14 Aralık 1984
Bu Sunum Neden Bahsediyor? Klonlama nedir? Nasıl yapılır? Birileri Neden insan klonlamak ister? Klonlama’nın başarılmasının bize ne yararı olabilir? Etik tartışmaları: Klonlama genişçe kullanılmadan önce, özellikle de insanlarda, neden çok dikkatlice düşünülmesi gerekir?
Genetik Bilgi Hücrenin tüm genetik bilgisini taşıyan DNA, hücrenin çekirdeğinin içindedir. İnsanda DNA yeni oluşan her hücrede vardır. Canlıda üretilecek her proteinin şifresi DNA’dadır. Farklı proteinleri şifreleyen farklı genlere sahip insanlar da farklı olur. Canlıya ait tüm bilgi çekirdek içinde olduğuna göre “çekirdek nakli=bilgi nakli” demektir. Belki yetişkin bir canlının tüm hücrelerinin bilgisini tek tek değiştiremeyiz ama, milyonlarca bölünme sonucu yetişkin bir canlı olacak tek hücrenin çekirdeğini değiştirerek, o canlıyı değiştirebiliriz.
Klonlar, genetik olarak birbirinin aynı olan organizmalardır. Doğa, genel olarak klonlar üretir. Pek çok bakteri ana hücresi, genetik bilgisini her bir yavru hücreye tamamen aynı olarak geçirdiği bir bölünmeyle çoğalır. Pek çok ökaryot tek hücreli organizma da benzer bir yolla çoğalır. Daha yüksek yapılı organizmalarda da doğal olarak klonlar oluşabilir. Fakat bu genellikle çok daha kompleks bir mekanizmayla olur.
Bu, doğal olarak 3/1000 doğumda olur. Tek yumurta ikizleri teorikte genetik olarak tamamen aynıdır, çünkü çekirdeklerinde aynı genleri taşırlar. Bu onların her yönüyle aynı oldukları anlamını taşımaz. Tek yumurta ikizleri, döllenmiş yumurtanın ikiye ayrılıp; birbiriyle genetik olarak aynı olan iki organizma şeklinde gelişmesiyle oluşur.
Bir klon yapmak, teorik olarak çok kolaydır. Klonlamak istediğimiz organizmanın çekirdekli hücrelerinden birinin çekirdeğini alıp, yeni bir organizma olarak geliştiririz. İşte hepsi bu. Buradaki zorluk şudur ki; pek çok hücre kolay kolay yeni bir organizma olarak geliştirilemez.
Pek çok hücrede, çekirdekle sitoplazma arasında, hücrenin kendi türünden başka bir türde gelişmesini engelleyen karmaşık bir ilişki var. Gelişim sırasında, hücreler vücudumuzdaki tüm farklı tipteki hücreleri oluşturmak üzere farklılaşabiliyor; ama farklılaşan bu hücreler kolay kolay eski haline dönmüyor. Sadece “yumurta” ve “embriyonun erken dönemlerindeki birkaç hücre” olgun memeliyi oluşturmak için gerekli tüm hücre tiplerine farklılaşabilme yeteneğine sahip.
Hücre çekirdeğinin totipotent(tüm hücre tiplerine farklılaşabilen) olabilmesi için, uygun sitoplazmaya sahip olması gerekir. İşte bu uygun sitoplazma yumurta hücresinde var! Çekirdek resetlenmeli ki, farklılaşmış bir hücre olduğunu unutsun. Ve Ian Wilmut, hücreyi açlıktan ölecek duruma getirmenin çekirdeği resetlediğini buluyor!
“Şubat 1997’de Dolly’nin doğuşunu bildirmemizin bu derece inanılmaz dikkat çekmesinin nedeni, belki de Dolly’nin dikkatleri insan klonlamasına yöneltmesiydi. Ümit ediyorum ki, bu netice asla ortaya çıkmasın.” Ian Wilmut Scientific American, Aralık 1998
Finli koyun 3.5 aylık hamile Mememsi hücreler kültürü Oluşan dinlenme evresindeki hücre Aç bırakılan hücreler
Vakum Cam pipet
Vakum Cam pipet
İskoç koyun Yumurta verici Bir yumurta alınıp, idare edilebileceği bir ortama aktarıldı. Yumurta
Vakum Cam pipet Yumurta Kromozomlar
Yumurta Vakum Cam pipet Kromozomlar Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 3-Yumurta Hazırlama
Vakum Cam pipet
Vakum Cam pipet
Vakum Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 4-Verici Nukleusun Hücreye Sokulması
Zigot Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 5-Gelişimi Tetikleme
Bölünme Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 5-Gelişimi Tetikleme
Bölünme Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 5-Gelişimi Tetikleme
Bölünme Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 5-Gelişimi Tetikleme
Bölünme Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 5-Gelişimi Tetikleme
Morula Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 5-Gelişimi Tetikleme
İskoç koyun Rahmi kullanıldı Morula Finli kopya kuzu Dolly Ian Wilmut Dolly’yi Nasıl Yaptı? 6-Gelişim
1- Genetik oarak birbirinin tam bir kopyası olan klonlar oluşturulup, bunlarla farklı ortamlarda “gelişim” üzerine çalışılarak pek çok problem çözülebilir, bilinmeyenler öğrenilebilir. 2- Değerli ve Nesli tükenmekte olan canlılar bu yolla çoğaltılabilir. 3- Kısır organizmaların genetik olarak kendi soyundan bir yavru edinmesi sağlanabilir.
4- Bir klon üretilerek, doğumun sonuçları hakkında kesin verilere ulaşılabilir. 5- Klonlamadan önce hücredeki genetik bozukluklar giderilebilir ya da istenilen bazı özellikler eklenebilir. 6- Rekombinant organizma üretimi: Hemofili B’yi tedavi eden “faktör IX” Roslin Enstitüsü’nde çoktan rekombinant koyunlara ürettirilebilmiştir bile.
7- İnsana verildiğinde vücudun reddetmeyeceği organları üreten tasarlanmış organizmalar üretilebilir. Bunu yapabilmek için, alıcı insan vücudundaki immün sistemin harekete geçmesine neden olan protein ya da diğer kimyasalları hücre yüzeyinde barındırmayan canlılar üretilmeli.
Hiçbir yöntemden sonuç alınamayan infertil çiftlerin genetik yönden kendi soyundan olan bir çocuk sahibi olması sağlanabilir. İnsanlar kaybettikleri sevdiklerini klonlatıp geri kazanmak isteyebilir. Genetik yönden “gelişmiş insanlar” üretilebilir. Organ nakli ihtayacına yönelik yedek parça amaçlı klonlama istenebilir.
Tüm yeni teknolojilerin umulmadık etkileri olmuştur. Klonlama gibi olağanüstü kritik bir teknolojiden umulmadık sonuç beklememek aşırı iyimserlik olmaz mı? Tasarlanmış organizmalar oluşturabilme işi, birileri tarafından kötüye kullanılabilir mi? Klonlama yaygınlaştığı ölçüde genetik çeşitlilik azalacaktır! Bu durum genetik hastalıklarda artışa yol açabilir mi?
Gelecekte klonlamanın yaygınlaşması durumunda, klonlanmış bir çocuğa kendisinin nasıl oluştuğunu nasıl açıklarsınız? Klonlanmış çocuklara toplumun bakış açısı nasıl olacak? Yaşayan birinin hayatını kurtarmak için bir “hayat”(ya da embriyo için “potansiyel hayat”) oluşturup kendi amacına göre kullanmak etik midir? Kök hücre elde etmek için bir klon yapıp, sonra da kalan parçaları atmak “düşük” ile eşdeğer mi?
“Bana göre, yaşayan insanların kopyasını yapmak konusunda önerilen klonlama yöntemlerinden hiçbiri etik açıdan kabul edilebilir değil!” Ian Wilmut Scientific American, Aralık 1998