Sorusu, hemen her ö ğ retmenin ö ğ retmenlik mesle ğ i süresince sürekli olarak zihnini kurcaladı ğ ı bir konu olagelmiştir. Ö ğ retmenlerin ö ğ retim yaklaşımı konusunda ki fikirleri sık sık formal teori ve araştırmalara dayanmakla birlikte, ço ğ u ö ğ retmenler için bu fikirler onların kişisel deneyim, tecrübe, gözlemleri, okulda ki meslektaşları ile birlikte gerçekleştirdikleri diyaloglar veya model olarak aldıkları kendi ö ğ retmenleri ile ilgili hatıraları gibi bir çok informal kaynaklara da dayanabilmektedir.
Bu bölümün amacı, yapısalcı kuramı tanıtmak ve bu kuramın ö ğ renme-ö ğ retme sürecine getirdi ğ i yaklaşımı tartışmaktır. Ancak, daha önce, ‘ö ğ renme’nin ne oldu ğ una ve nasıl oluştu ğ una ilişkin olarak geliştirilen geleneksel ve davranışçıl ö ğ renme teorilerine incelemekte ve bu teorilerin ö ğ renme-ö ğ retme sürecine getirdikleri yaklaşımları tartışmakta fayda vardır.
Bu bölüm de cevaplandırılmaya çalışılan başlıca sorular şunlardır; 1.Geleneksel yapıda ki ö ğ renme-ö ğ retme anlayışı nasıldır? 2.Yapısalcı kurama göre ö ğ renme-ö ğ retme anlayışı nasıldır?
Bilim adamlarının ö ğ renme ve ö ğ retme ye olan ilgisi yeni de ğ ildir; Zira bu ilgi bilinen İ nsanlık tarihi kadar eskilere dayanır. Örne ğ in eski Yunan filozoflarından ‘Plato’ya göre, bilgi,insan zihninde depolanmış olarak do ğ uştan vardır.’ Dolayısıyla, Plato’ya göre ö ğ renme insan ruhunun gördüklerini veya emdiklerini geri ça ğ ırma hatırlama veya akla getirme sürecidir. Plato için ö ğ retme bireye bu hatırlama sürecinde yardım etmektir.
Dolayısıyla Plato’ya göre e ğ er bir birey daha önceden herhangi bir olay olgu veya nesne hakkında herhangi bir şey bilmiyorsa, o bireyin o olguyu ö ğ renmesi imkansızdır. Bu noktada Plato ö ğ renmeyi pasif bir süreç olarak algılamaktadır. Jhon Locke Plato’ nun aksine, bilginin insan zihninde do ğ uştan var olmadı ğ ını tam tersine bireyin tamamıyla bilgiden yoksun boş bir zihin ile bu dünyaya geldi ğ ini ile sürmüştür. Locke, insan zihnini adeta doldurulmak için bekliyen boş bir depo olarak algılar.
Ancak Locke’a göre bireyin do ğ uştan ö ğ renmek için getirdi ğ i belli becerileri veya potansiyelleri söz konusudur. Di ğ er bir deyişle Locke’ a göre yeni do ğ an bir bebek hiçbir şey bilmez fakat bebek do ğ ar do ğ maz duyuruları (yani görme, koklama, işitme, dokunma veya tat alma yoluyla) çevresini tecrübe etmeye başlar. Ve insan zihni hafıza yetene ğ ine sahip oldu ğ undan, duyular yoluyla edinilen tecrübe zihinde belli bir süre saklanır. Daha sonra birey, bu tecrübeleri sayesinde daha karmaşık fikirleri veya olguları oluşturmayı ö ğ renir.
Kısaca sözü edilen 2 geleneksel ö ğ renme teorilerinin aksine davranışçı ö ğ renme teorisinin ilgisi, bilginin nasıl kazanıldı ğ ı üzerinde de ğ il, davranışları nasıl kazanıldı ğ ı üzerinde odaklanmıştır. Di ğ er bir deyişle, davranışçı ö ğ renme, insan zihnindeki fikirlerin, düşüncelerin veya bilgilerin genişletilmesinden ziyade, insanların davranış repertuarlarını genişletmeyi amaçlar. Çünkü, davranışçılara göre ‘zihin’ sübjektiftir ve açık, net ve objektif olarak ölçülemez; bu nedenle de bilim adamları tarafından sakınılmalıdır.
Köpeklerle ilgili bir deneyinde Rus fizyolog Pavlov, örne ğ in, köpekleri besledi ğ i zaman, onların salya üretti ğ ini fark eder. Köpekler yiyece ğ i görür görmez salya üretmektedirler. Pavlov, daha sonra köpeklere yiyecek verirken zil çaldı ğ ında ve bu durumu da birçok kez tekrar etti ğ inde, artık köpeklerin yiyecek olmadan da sadece zil sesine bile salya salgıladı ğ ını farkeder. Dolayısıyla, Pavlov’a göre köpekler zil sesine şartlanmışlardır. Pavlov'un bu deneyi davranışçı ö ğ renme de uyarıcı-tepki ilişkisini do ğ urmuştur. Bu nedenle, Klasik koşullanmacılar, zil ile salya arasındaki ba ğ ı ‘ö ğ renme’ olarak tanımlamaktadır. Çünkü, köpek zil sesi duyar duymaz, arkasından yiyecek gelece ğ ini ö ğ renmiştir. Dolayısıyla davranışçılara göre, ‘ö ğ renme’ bir uyarıcı-tepki ilişkisidir denilebilir.
Pavlov'un deneyinde, yiyecek vermeksizin yalnızca zil sesi verilmeye devam edildi ğ inde ise, bir müddet sonra köpe ğ in davranışında sönme meydana geldi ğ i (yani, köpe ğ in artık salya salgılamadı ğ ı) görülmüştür. Di ğ er bir deyişle, köpek bir müddet sonra zil sesinin hemen ardından yiyece ğ in gelmedi ğ ini ö ğ renmiştir. Bu durum, ö ğ renmede ‘pekiştirme ilkesi’nin önemini vurgulamaktadır. Yani, salyanın devamı için ara sıra da olsa zil sesi ile birlikte köpe ğ i yiyecek de vermek gerekmektedir. Bu deneyde Pavlov, yiyece ğ i (ödülü) pekiştirici olarak kullanmaktadır. Çünkü davranışçılara göre ö ğ renmenin esasını ‘pekiştirme’ oluşturur.
Benzer şekilde Amerikan psikologlarından Skinner, ‘Skinner Kutusu’ olarak bilinen özel bir araç geliştirmiştir. Skinner kutusu altında elektrik şoku verilecek bir ızgara yiyece ğ in düşmesini sa ğ lamak amacıyla düzenlenmiş bir pedal ve bu pedala dokunuldu ğ unda içinden bir yiyece ğ in düştü ğ ü delikten oluşmaktadır. Bu kutuda, Skinner, fareler, maymunlar ve güvercinlerle pek çok deneyler gerçekleştirmiştir.
Farelerle yaptı ğ ı bir deneyde, örne ğ in, Skinner aç bir fareyi bu kutunun içine koymuş ve farenin bu kutunun içinde gezmesine izin vermiştir. Fareden beklenen davranış, kutunun içindeki pedala basmaktır. Çünkü, farenin bu davranışı yerine getirmesi halinde, kutunun içindeki delikten yiyecek düşmektedir. Başlangıçta çeşitli davranışlar sergileyen fare, rastgele pedala basınca, delikten yiyecek düşer ve bu deneyi farenin kutunun içindeki pedala basma alışkanlı ğ ını kazanıncaya kadar tekrar edilir. Bu deneyde Skinner, ödülü (yiyece ğ i) pekiştirici olarak kullanmaktadır; çünkü, davranışçılara göre, ö ğ renmenin esasını pekiştirme oluşturur.
Bilindi ğ i üzere, 20. yüzyılın başından itibaren e ğ itim de egemen olan ö ğ renme teorisi davranışçı kuramdır. Davranışçı ekolün klasik koşullanma (örne ğ in, Pavlov'un deneyi) ve edimsel koşullanma (örne ğ in, Skinner’in deneyi) gibi ö ğ retim formları temelde aynı ortak görüşü paylaşırlar; yani, ö ğ renme bireyin çevresinde kendisine sunulan çeşitli uyarıcılara tepki göstermesi sonucunda oluşur. Bu uyarıcı-tepki ilişkisinde, ö ğ renen, çevresindeki uyarıcılara pasif bir karşılık verici konumundadır. Yani, bireyin fiziksel eylemde bulundu ğ u ve bunun sonucunda da ö ğ rendi ğ i her şey, onun çevresinde kendisine başkaları tarafından sunulanlarla sınırlıdır.
Davranışçı ekolün etkisi ile gerçekleştirilen araştırmalar, genellikle direkt ‘ö ğ retim yönteminin e ğ itimde uygulanabilirli ğ i üzerinde odaklanmıştır. Kısaca tanımlamak gerekirse, bu yöntem başlıca beş aşamadan oluşmaktadır. Bunlar; (1) Hazırlık (2) Ö ğ retim (3) Denetim (4) Alıştırma (5) Gözden geçirme aşamalarıdır.
Buna göre, direkt ö ğ retim açısından ö ğ renme, ö ğ retmenin dersin başında ö ğ rencilerin dikkatini derse toplaması, belli bir konu hakkındaki bilgileri veya becerileri ö ğ rencilere direkt olarak ö ğ retmesi, söz konusu bu bilgilerin veya becerilerin ö ğ renciler tarafından kazanılıp kazanılmadı ğ ını kontrol etmesi (ve e ğ er kazanılmadı ise onları tekrar ö ğ retmesi), ö ğ renmenin ö ğ renciler tarafından içselleştirilebilmesi için onları pratik etmeye yöneltmesi ve ö ğ rencilerin ö ğ renmesini periyodik olarak gözden geçirmesi ve de ğ erlendirmesi sonucunda oluşur.
Ancak, direk ö ğ retim yönteminin bazı dezavantajları veya sınırlılıkları söz konusudur. Örne ğ in, direk ö ğ retim, ancak ö ğ rencilerin birtakım kesin bilgileri ve çok iyi tanımlanmış becerileri kazanmaları ve kendilerinden istenildi ğ inde bu bilgileri ve becerileri aynen tekrar etmeleri amaçlandı ğ ı durumlarda başarılıdır.
Dolayısıyla, direk ö ğ retim, matematikteki toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi işlemlerin ö ğ retilmesinde etkili olabilir. Di ğ er yandan, ö ğ retimin amacı ö ğ rencilere anlamayı, düşünmeyi, üretmeyi ve problem çözebilmeyi ö ğ retmek oldu ğ unda, direk ö ğ retim sınırlı bir de ğ ere sahiptir.
Ve günümüz toplumlarının, sadece birtakım temel bilgi ve becerileri kazanmış insanların yanında, düşünebilen, bilgiyi uygulayabilen, üretebilen ve problem çözebilen bireylere daha çok gereksinimleri oldu ğ u gerçe ğ i göz önünde bulunduruldu ğ unda, ö ğ retmenin sınıfta direk ö ğ retimden farklı ö ğ retim yaklaşımlarını da uygulaması gerekmektedir.