TUTUMSAL ÇEVRE VE STİGMA
Sosyal çevre Sosyal çevre çeşitli yakınlık derecelerinde etkileşimi olan kişilerin günlük yaşamlarını içerir. Sosyal çevre aile bireyleri, oda arkadaşı, komşu,iş arkadaşı ve sağlık bakımı verenler gibi etkileşimde bulunulan bireyleri kapsar.
Kişi-çevre-aktivite çerçevesine göre çevre, aktivite performansını ya destekleyen ya da engelleyen elementleri içerir. Hastalıkların iyileşme durumlarında iş ve günlük yaşam çevresinin desteklenmesiyle yapılandırılmış sosyal fırsatlar bir destek oluşturabilir.
Örneğin kişi ATMleri kullanabiliyor mu ya da restorana gidebiliyor mu Örneğin kişi ATMleri kullanabiliyor mu ya da restorana gidebiliyor mu? Sosyal bir bariyer sosyal stigmayı (damga) oluşturabilir.
STİGMA NEDİR? Stigma, kötü etiket, utanç veya itibardan düşme, leke veya dışarıdan tanınabilen iz veya karakteristik olarak tanımlanmaktadır.
Kişilerin durumuyla ilgili olarak hastalığının ya da ailesinin sorunlu tutulması durumudur. Mental hastalıklar, evsizlik, işsizlik, madde kullanımı etiketlemenin meydana geldiği durumlardır.
Ergoterapistlerin toplum algısını etkileyen ve stigmayı oluşturan negatif sosyal çevreyi dikkate almaları gerekmektedir. Ayrıca kişinin farklı olduğu düşüncesiyle kendi kendisini etiketlediği ‘self-stigma’ da görülebilir. Sosyal stigmanın negatif sonuçları dışlanma, ayrışma ya da kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasıdır.
Ruhsal bozukluğa sahip bireyler, fiziksel hastalığa sahip bireyler gibi diğer pek çok gruptan daha fazla damgalanmaktadır. Kişi tarafından kontrol edilebilirliği daha yüksek ve daha zor iyileşebilir olarak algılanmaktadır. Araştırmalar, toplumun ruhsal bozukluğa sahip bireylere yönelik korkusunun ve bu bireylerden uzak durma isteğinin son 40 yılda arttığını göstermektedir.
İçselleştirilmiş Damgalama Bireylerin açık bir ayrımcılık ya da kötü davranışa maruz kalmasalar bile kendilerini damgalanmış olarak hissederler. Bu bireylerde durumundan utanma, yetersizlik duyguları, olumsuz düşüncelerde artma, sosyal ilişkilerden kaçınma, kendilik değerinde düşme ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar damgalayıcı durumlardan dolayı yanlış anlaşılmış, farklı ya da utanmış hissedebilir. Damgalama eninde sonunda olası damgalayanlarla sosyal etkileşimlerde zorlanmalara yol açar ve rahatsız eder. Bu süreç yaşam kalitesinden ödün verme, düşük benlik saygısı, depresif semptomlar, işsizlik ve gelir kaybı, sosyal çevrede daha fazla daralma ile sonuçlanır.
Sosyo-Bilişsel Damgalama Modeli Toplumun bireye yönelik olumsuz ve ayrımcı tepkileri olarak tanımlanmaktadır. Kişinin sosyal durumunu tanımlaması, belli bir kültür kalıbına oturtulması ve kültürel kalıbın standardının belirlenmesidir.
Örneğin: Zenci damgalanması, biyolojik özellikleri nedeniyle kişinin kendi isteği dışında ortaya çıkan sosyal damgalamadır. Şişman bir insanı şişko diye damgalamak da o kişinin fiziksel yapısıyla ilgili bir tanım yapmaktır. Bu tanımlamalar önyargıları ifade eder. Bunlar önyargıların oluşturduğu kültürel standartlar kümesidir.
Her iki damgalama türü üç bileşen ile açıklanmaktadır: stereotipler, önyargı ve ayrımcılık.
1. STEREOTİPLER Stereotipler, kalıp yargı ya da basmakalıp düşünce olarak da adlandırılmaktadır. Bir sosyal grubun çoğunluğu tarafından bilinen bilgi yapılarıdır.
2. ÖNYARGILAR Bireylere karşı geliştirilen olumsuz, değerlendirici ve genellenmiş tutumlardır. Ayrıca önyargılı tutumlar olumsuz duygusal tepkileri de içermektedir. Korku, öfke ve acıma gibi duygusal tepkileri ortaya çıkarmaktadır.
3.AYRIMCILIK Ayrımcılık, önyargılara dayanarak bireylere ayrımcı davranışlar yöneltilmesidir. Ayrımcılık, insanların ya da sistemlerin bireyi değersizleştirmesi ve kötü sonuçlar yaratacak haksız davranışlarda bulunmasıdır.
Damgalama ile başa çıkma Halen bir adli kurumda olan ya da bir adli kurumda zaman geçirmiş bireyler hakkında, diğer bireyler, toplumdaki insanlar ve ruh sağlığı uzmanları tarafından bile sıklıkla önyargıda bulunulmaktadır. İnsanlar onlardan korkabilir, onlara hakaret edebilir ve mevcut suç faaliyetinden şüphelenebilirler.
Bu damgalama nedeniyle, bireyler özgüvensizlik ve öz saygı eksikliği hissedebilirler. Sosyal beceri gruplarında, grup üyeleri arasında saygılı davranış ve iletişimin önemini vurgulayarak ve sık sık her bir grup üyesinin güçlü yönlerini ve gruba katkılarını belirlemek için imkanları kullanarak yardımcı olabilirler.
STİGMAYI AZALTMANIN YOLLARI:
Hem stigmatize edilen bireyi hem de ailesini bilgilendirmek. Toplumun genelini ve o hastalıkla ilgili dernekleri konuyla ilgili olarak eğitmek. Bu amaçla basın yayın organlarının kullanımını sağlamak. Düzenli zaman aralıklarıyla, toplumun ve bireyin stigması üstünde gözlenen değişikleri incelemek.
SOSYAL ÇEVRESEL ENGELLER VE STİGMA Stigma toplumsal yaşama katılıma önemli bir engel oluşturmaktadır. Toplumsal bir araştırma, araştırmaya katılanların %77’sinin 7 farklı kategoride(depresyon, panik atak, şizofreni, demans, yeme bozukluğu, alkolizm ve ilaç kullanımı) mental hastalığı olan kişileri bildiklerini ortaya koymuştur. Bunların içinde ise en çok şizofreni, alkolizm ve ilaç kullanımının etiketlendiği belirtilmiştir. Şizofrenik kişiler ‘güvenilmez, tehlikeli, konuşulması güç’ olarak bilinirler.
Etiketleme davranışı toplum içinde sınır tanımaz bir durumdadır. Mental hastalığı olan çocuklara yönelik yapılan etiketleme davranışında farklı sorunlar vardır. Örneğin: depresyonlu bir çocuk depresyonlu bir yetişkine göre daha ciddi hastalığa sahipmiş gibi, daha öfkeli ya da yoğun kontrol altında tutulmaları gerekiyormuş gibi görünmektedirler.
Çocuklarda mental hastalık ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmamak bu tür etiketlemelere yol açmaktadır. Bu nedenle okula kabul, öğretmen ve ebeveyn eğitimi oldukça önemlidir. Her ne kadar mental hastalık hakkındaki olumsuz tutumlar hala mevcut olsa da toplumun mental hastalığı anlama düzeyi git gide artmaktadır. Tv haberleri, filmler gibi medya kaynakları bu bilgilenmede önemli rol oynamaktadır.
Hazırlayanlar: Sinem GÜNGÖR 16530101 Gamzenur ÇINAR 16530078 Zübeyda Kübra GÜL 16530329 Aleyna KÖHSERLİ 16530123 Yasemin BOSTANCI 16530213