ASİT YAĞMURLARI Çeşitli kaynaklardan (Fabrikalar,Fosil yakıt kullanan çeşitli sanayi kuruluşları,üretim tesisleri,otomobil egzozları) atmosfere salınan KÜKÜRT ve AZOT bileşenleri (Kükürt dioksit,Azot Oksitler)ve Hidrokarbonlar atmosfer nemiyle birleşerek asite dönüşüp ASİT YAĞMURU şeklinde yeryüzüne düşmektedir. Normal yağmur suyunun pH’sı 6 civarında olmasına karşın günümüzde yağmurların pH’sı 4’e kadar düşmektedir. pH’nın 6’dan 5’e düşmesi 10 kat,6 dan 4’e düşmesi ise asiditeyi 100 kat artırmaktadır.
Endüstriyel bölgelerden atmosfere verilen ve asit yağmurunu oluşturacak olan kükürt dioksit ve azot oksit emisyonlarının bir kısmı atmosferdeki partikül ve dumana yapışarak yer yüzeyine inip toprakta birikir,buna KURU DEPOLAMA denir. Bu olay emisyon kaynağının çok yakınında olabileceği gibi çok uzağında da olabilir. Rüzgar asit reaksiyonlu parçacıkları taşır ve bunlar da değişik yüzeylerde (Bitkiler, binalar, arabalar vs) birikirler.
.Kükürt dioksit ve Azot oksitler uzun süre havada kalırlar ve çoğunlukla okside olarak NİTRİK ASİT ve SÜLFİRİK ASİT şekline dönüşürler. Bu asit partikülleri bulutları oluşturan atmosfer neminde ve yağmur damlalarında çözünür ve ASİT YAĞMURU halinde toprağa döner. Çözünmüş asitler sülfat iyonu (SO4),Nitrat iyonu (NO3) ve H iyonu içerirler. Bu iyonlar yağmur yağdığı zaman ISLAK DEPOLAMA’yı meydana getirir.
Yağışlar esnasında daha önceden birikmiş olan daha asit reaksiyonlu parçacıklar yağışla yıkanarak yeni bir karışım oluştururlar ve bu karışım çok daha asit reaksiyonlu bir yapıya sahip olabilir. Kuru birikme ile asit yağışlarının birlikte meydana gelmesi ASİT BİRİKİMLERİ olarak adlandırılır.
Katı,sıvı ve gaz halindeki çeşitli kirleticiler hava hareketleriyle uzun mesafelere taşınabilme niteliğindedir. Hakim rüzgar hızı ve yönü, nispi nem, güneş radyasyonu, yağışlar, jeomorfolojik şartlar ve baca yüksekliği kirleticilerin emisyon kaynağı çevresine yayılışını etkiler. Atmosfer koşullarına göre emisyon kaynağından km’lerce uzağa taşınabilen kükürt ve azot oksitler buralarda asit yağmurlarına neden olurlar.
Atmosferdeki Sülfür ve nitrojen bileşikleri eğer asit şeklinde okside olurlarsa havada kalma süreleri daha fazla olmaktadır.Bu da önemli oranda kirletici miktarının rüzgarla emisyon kaynağından yüzlerce km. uzağa taşınması anlamına gelmektedir. Eğer rüzgar yönü değişirse kirletici maddeler birçok farklı alana yayılır. Kuzey Avrupa da sık esen rüzgarlar güneybatıdan kuzeydoğuya doğrudur ve büyük bir olasılıkla da kirleticiler kuzeydoğu istikametinde taşınmaktadır.
Karalara düşen asit yağmurlarının bir kısmı buharlaşırken, bir kısmı süzülerek yer altı sularına karışırlar. Eğer zemin asitli ise Ör; Çam ormanlarında olduğu gibi,topraktaki su daha asidik olur.
Eğer zemin kireç bakımından zenginse değişime uğrayarak su nötralize olur. Yılın belli kısmında su topraktan yıkanır,yani asit aşağı tabakalara taşınır. Böylece su kaynakları ve göllere nötralize olmamış asitli su akmaya başlar. Sucul ortamlarda asidite bu şekilde oluştuğu gibi, doğrudan doğruya asit yağmurları da düşebilir.
Kükürt ve azot oksitler çevreye doğrudan veya dolaylı olarak etki ederler. Doğrudan etkileri bölgesel,dolaylı etkileri ise hem bölgesel hemde daha geniştir. Doğrudan etki emisyon kaynağından uzaklaştıkça azalır.
Asit yağmurlarının bazı dolaylı etkileri ; -Su da H iyonu konsantrasyonu arttığında sudaki organizmalar etkilenir ve toksik ağır metaller topraktan süzülerek döngüye katılır. -Balıklar H iyonundan dolayı fazla miktarda ağır metal içermektedirler. -Toprakta da kimyasal ve biyolojik yapı H iyonu tarafından değiştirileceğinden bitkiler doğrudan etkilenmiş olur. -İçmek suretiyle insanlar etkilenmektedirler,
Asit yağmurları için,çevre etkilerinden biriside bölgelerin jeolojik yapısıdır. İskandinav ülkeleri ve Kuzey Amerika çok fazla miktarda kalkerli kayalara sahip değildir.Bundan dolayı asitler nötralize edilememektedir. Avrupa dan gelen asit yağmuru Türkiye de Trakya ve Karadeniz bölgelerini etkilemektedir. Doğu Karadeniz hariç çoğu bölgelerimizin kalkerli olmasından dolayı asit nötralize edilebilmektedir.
Asit yağmurları bitkilerde ibre ve yaprakların sarıdan kahverengiye kadar renk değiştirmesine, aşırı ibre ve yaprak dökümüne, ağaç tacında ibre ve yaprakların erken dökülmesine sebep olmaktadır. İbreli türlerde ibreler saçak halinde kendi etrafında dönerek başağı halde kururlar ve gövdelerinde kabuk kopmaları meydana gelir.
Asit yağmurlarının insan üzerinde de dolaylı ve dolaysız etkileri mevcuttur. Asit yağmurları ulusal olmaktan çok uluslararası bir özellik taşır. Bu nedenle hem ulusal hem de uluslar arası tedbir alınması gerekmektedir. Kalp, akciğer ve üst solunum yolları hastalıkları S ve N bileşikleri atmosferde arttığında, artmaktadır
Asit yağmurları yanında,dünyada sülfürik asit tesislerinden ötürü yaşanan en büyük sorun bu tesislerin bacalarından asit sisi (acid mist) yayılmasıdır. Asit sisi 2-7 mikron boyutlu damlacıklardan oluşur. Bu damlacıklar o kadar küçüktür ki, havada çok uzun sürelerle asılı kalabilir ve en zayıf hava hareketleri ile bile çok uzaklara yayılabilir.
Bu damlacıklar kendi başlarına yayıldıkları gibi havadaki katı toz parçacıklarının üzerine yapışarak ya da kendilerinden çok daha iri olabilen su damlacıklarıyla birlikte de yayılabiliyor.Kuşkusuz asit sisi kolayca solunabilir ve solunum yollarında zararlar verebilir. Bunun akciğer kanserine kadar varan etkileri olduğu biliniyor.
Ancak, asit sisi elbette her türlü bitkinin yapraklarına, çiçeklerine ve bitkinin beslendiği toprağa da düşebilir, ardından gelenlerle birlikte buralarda asidite artabilir. Bunun bitkilerin büyüme, üreme, çiçeklenme ve fotosentez süreçlerine etkileri araştırılmış, sonuçta, fideler yalnızca asit sisi etkisi altında bırakıldıklarında büyüme hızlarının asitliğe bağlı olarak pH düştükçe azaldığı görülmüştür.
pH 3,5’un altına düşmüşse yaprak ve yeni filiz ağırlıklarının da hızla azaldığı görülmüş. Aynı durumda yaprak yüzeylerinin alanlarının da hızla azaldığı saptanmış. Büyüme hızının düşüşü, yaprak yüzeyi küçüklüğünden ötürü fotosentez olanağının azalışına bağlanmıştır.
Asit yağmurundaki kimyasallar ve asit sisi, köprüler gibi çelik yapıların korozyonuna , taş heykellerin ve taş binaların erozyonuna sebep olmaktadır