CEZA USUL HUKUKU 22.12.2017.
CEZA MUHAKEMESİNDE KIYAS Muhakeme hukuku alanında ise sınırlı olarak kıyas yapabilir. Bu konudaki açık yasak yoktur. Muhakeme hukuku alanında en önemli muhakeme sujesi olan hakim, açılmış bir davaya bakmak zorundadır. Hukuka boşluk olduğu için bu davaya bakamayacağını ileri sürmez.
CEZA MUHAKEMESİNDE KIYASIN SINIRLARI Kıyas, yasadaki boşlukların bezerliklerden yararlanılarak doldurulması işlemidir. Ceza muhakemesi hukukunda, kural olarak kıyas yapılabilir. Ancak ceza muhakemesi hukukunda da yasallık ilkesinin bir sonucu olarak kıyasa başvurulmasının sınırları vardır. Şu hallerde kıyas (benzetme) yolu ile boşluk doldurulamaz: 1) Sınırlayıcı hükümlerin söz konusu olması 2) İstisnai hükümlerin söz konusu olması.
SINIRLAYICI HÜKÜMLERİN SÖZ KONUSU OLMASI Yasak edilmeyen serbesttir düşüncesinden yola çıkarak, boşluk bulunan bir alana başka hükümle doldurmak, gereksiz yasak koymak olur. Buna aleyhe kıyas yasağı denir. Örneğin, tutuklamanın koşulları Yasada tek tek sayılmıştır CMK m.100.
İSTİSNAİ HÜKÜMLERİN SÖZ KONUSU OLMASI Hukuk kuralları genel olabileceği gibi, sadece bazı kişiler veya durumlar göz önünde tutularak da düzenlenebilir. Genel nitelikteki hükümler, kural olarak kıyas yoluyla boşluk doldurmada kullanabilir. Örneğin, kıyas tanıklıktan çekinmeye hakkı olanların CMK m.45 veya yeminden kaçınabilecek olan kişilerin CMK. M.50 sayısının genişletilmesi söz konusu değildir.
AMACA GÖRE YORUM İLE KIYAS ARASINDAKİ İLİŞKİ Kıyas benzetme, yasada öngörülen durumlara ilişkin düzenlemeleri, yasada öngörülmeyen, hakkında boşluk bulunan durumları da (öngörülen durumlara benzediğinden hareketle) kapsayacak şekilde genişleterek uygulama işleminin adıdır.
CEZA MUHAKEMESİ YASALARININ ZAMAN YÖNÜNDEN UYGULANMASI Kavram: Ceza muhakemesi yasalarının zaman yönünden uygulanması, suç teşkil eden bir eylemin hangi yasaya göre yargılanacağı konusunu kapsar. Ceza muhakemesi başladığı anda yürürlükte olan muhakeme kuralları, muhakeme devam ederken değişmiş olabilir. O zaman eski normlara göre yapılan muhakeme işlemlerinin gerçekliliğinin ne olacağı ve muhakeme işlemlerine hangi normlara göre devam edileceği sorunu ortaya çıkar.
Muhakeme hukukunda her muhakeme işlemi, işlemin yapıldığı tarihte yürürlükte olan muhakeme normlarına göre yerine getirilir. Muhakeme işlemlerinin yürürlükte olan kurallara tabi olmasına derhal uygulanma ilkesi denir.
YASALARIN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ VE YÜRÜRÜLÜKTEN ÇIKMASI Bir yasanın veya yasa hükmünün somut olayda uygulanabilmesi için yürürlüğe girmiş olması gerekir. Uygulanabilirliliğin ilk koşulu olan yürürlükte olma, bir hukuk kuralının uygulanabilirliğinin onu yürürlüğe koyan Devletçe resmen tanıması demektir. Yasaların yürürlüğe girmesi için Resmi gazete’de yayımlanması zorunludur Yayım Tarihi Resmi Gazete’de yayımını izleyen günün başlangıcından itibaren 45 gün sonra yürürlüğe girer.
YÜRÜRLÜKTEN ÇIKMA Yasanın yürürlükten çıkması üç şekilde gerçekleşebilir: 1) Yasanın başka bir yasayla açıkça yürürlükten kaldırılması, 2) Eski ve yeni yasa hükümlerinin birbiriyle bağdaşmaması nedeniyle zımnen (örtülü olarak) yürürlükten kalkması 3) Yasanın (veya hükmün) Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi.
YASALARIN YÜRÜRLÜK SÜRELERİ Yürürlüğe giriş tarihli belirli ancak yürürlükten çıkış tarihi belirli olmayan yasalara sürekli veya süresiz yasalar denir. Bunlara süreli yasalar denir. Bazı yasalar ise belli bir olay veya durum gerçekleştiğinde uygulanır ve bunun dışındaki dönemlerde uygulanmaz. Bunlara geçici veya istisnai yasalar denir. Geçici yasaların ne kadar süreyle uygulanacakları önceden belli değildir.
YASALARIN YÜRÜRLÜĞÜ AÇISINDAN İLKELER Genel olarak Bir eylem veya olaya hangi yasanın uygulanacağı konusunda üç ilke vardır: Yasaların derhal uygulanması Yasaların geriye yürümesi Yasaların ileriye yürümesi.
YASALARIN DERHAL UYGULANMASI Kavram: Lehe olan maddi ceza hukuku kuralları geçmişe etkili olarak uygulandıkları halde, ceza muhakemesi hukuku kuralları derhal uygulanır. Kuralı içeren Yasanın zaman itibariyle uygulanabilirliğine ilişkin ilkeyi tespit etmek bakımından önemlidir.
Bu ilkeye göre, muhakeme hangi aşamada olursa olsun, yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, muhakeme işlemlerinde kural olarak yeni yasa uygulanmaya başlanır ve muhakemenin işleyişi o anda yürürlükte olan yasaya göre gerçekleştirir. Önceki yasaya göre yapılmış olan bir işlemin etkileri yeni yasa zamanında devam ediyor olabilir.
Örneğin, şüpheli veya sanığın eski yasaya göre tutuklandığını, ancak yeni yasanın bu tutuklama nedenlerini sınırlandırdığını düşünelim. Önceki yasaya göre verilen tutuklama kararı geçerlidir. Ancak, karardaki tutuklama nedeni yeni yasada yer almıyorsa, tutuklunun yeni yasaya göre Cumhuriyet savcılığına derhal serbest bırakılması gerekir.CMK md.103/2. İlkenin etkisi: Muhakeme işlemleri daima yürürlükte olan yasaya göre yapılmalıdır. Yeni yasa, suç işledikten sonra yürürlüğe girse de, o suçun yargılanmasında uygulanacaktır.
Yürürlükteki yasaya uygun olarak bir kez yapılmış işlemler, sonradan yasa değişse de geçersiz olmaz. Eski yasaya göre henüz yapılmamış işlemler, artık yeni yasaya göre yapılır. Derhal uygulanma kuralı haksızlıklara yol açacaksa, en doğrusu, geçiş dönemi için yasayla istisnai hükümler kabul etmektir. Örneğin, yeni kanun bir süreyi kısıtlıyorsa, daha vakti olduğu düşüncesiyle henüz işlemi yapmamış olan kişinin elinden bu hakkını almak haksızlık olacağından, yasaya hüküm konulmalıdır.
Yeni yasa, suçun takip usulünü değiştirmemekle birlikte, şikayet süresini değiştirebilir. Örneğin, önceki yasa döneminde şikayet süresi altı ay iken, yeni yasa bu süreyi yedi aya çıkarabilir. Yeni yasa yürürlüğe girdiğinde şikayet süresi dolmamış ise suçtan zarar gören yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren yedi ay içinde bu hakkını kullanabilir. Yeni yasa aktif olan işleme derhal uygulanır.
İLKENİN İÇTİHADİ BİRLEŞTİRME KARARLARI AÇISINDAN UYGULANMASI Muhakeme kurallarını yorumlayan Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kararları’ndaki değişiklikler de derhal uygulanır.
YASALARIN GERİYE YÜRÜMESİ Yasaların geriye veya ileriye yürüyüp yürümeyeceğine ilişkin ilkeler, ceza yasaları yönünden söz konusu olur. Ceza yasalarının uygulanmasında suçun işlendiği tarih esas alınır. Suçun işlendiği tarihten sonra yürürlüğe giren yasalar o olaya uygulanmaz. Ancak, istisna olarak lehte kural içeren yasalar geriye yürür, yani yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenen suça uygulanır.
Geriye yürüme yasağı, işlendiği zaman suç sayılmayan eylemin, sonradan cezalandırılmasının önlediği gibi, cezayı ağırlaştıran veya sanığın hukuki durumunu kötüleştiren ceza almasını kolaylaştıran hükümlerin de geriye yürümesini engeller. Örneğin, suçun oluşmasını kolaylaştıran hükümler, sanığın aleyhine olan hükümlerdir. Bunlar geriye yürümez.
Suçun işlenmesi ile hüküm verilmesi arasında bir başka yasa yürürlüğe girmiş ve sonra yürürlükten kalkmış olabilir. Buna ara kanun veya ara yasa denir. Ara yasa failin lehine ise hüküm verilirken bunun esas alınması gerekir. Çünkü yargılama daha hızlı yapılsaydı, bu yasa zaten faile uygulanmış olacaktı.
CEZA MUHAKEMESİ YASALARININ YER VE KİŞİ YÖNÜNDEN UYGULANMASI Yer yönünden ise ülkesellik (Mülkilik) ilkesi söz konusudur. Avrupa Konseyi Üyesi Ülkeler – yargılamada yardım “Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi; 1972 yılında hazırlanan Ceza Kovuşturmalarının Aktarılması Sözleşmesi… Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi sözü edilen durumlarda tekrar yargılama yasağını açıkça öngörmektedir.
Baz kişiler açısından istisnalar söz konusudur. Cumhurbaşkanı; Kişi yönünden uygulanması; Tüm ilgili kişilere (şüpheli/sanık, tanık, bilirkişi, mağdur) uygulanır. Bu kişilerin vatandaş veya yabancı olmasının bir önemi bulunmaz. Baz kişiler açısından istisnalar söz konusudur. Cumhurbaşkanı; Milletvekilleri; Diplomasi ajanları ve uluslar arası sözleşmelerde gösterilen diğer görevlilerdir. Yargı bağışıklığı – olumsuz muhakeme şartı
Cumhurbaşkanı – anayasa’da öngörülmüştür-md.105; Cumhurbaşkanı, ancak vatana ihanetten dolayı yargılanabilir; Anayasa md. 105/3, 148/3-5) Milletvekilleri ise Anayasa md. 83 yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı kabul edilmiştir. Diplomatlar Konsoloslar Yabancı askerler Bağışıklıktan yararlanacak kişiler.
İDARİ VE ADLİ GÖREV AYRIMININ ÖNEMİ Adliye ile ilgili görev ve işlediği suçlardan dolayı Cumhuriyet savcısı tarafından genel muhakeme usulüne göre re’sen soruşturma yapılır (CMK m.161/5) İdari görevi esnasında ancak görevliyle bağlantılı suç işleyen kolluk hakkında memurlar ve Diğer Kamu Görevlerinin Yargılanması Hakkındaki Yasa hükümlerine göre soruşturma yapılır.
Önlemi görevi esansında silah kullanmak zorunda kalan polis hakkında, idari amir izin vermedikçe ceza soruşturması yürütülemez. Fiilin ve failin ortaya çıkartılmasını amaçlayan işlemler adli, bir tehlikenin önlenmesini amaçlayan işlemler ise idaridir.
KOLLUĞUN ZOR KULLANMA YETKİSİ Zor kullanma, bedeni kuvvet, maddi güç ve yasal koşulları gerçekleştiğinde de silah kullanmayı kapsar. Bu nedenle zor kullanmayı, bedeni kuvvet kullanılarak uygulanan zor kullanma,maddi güç kullanılarak uygulanan zor kullanma ve silah kullanılarak uygulanan zor kullanma şeklinde sınıflandırmak mümkündür.
Bedeni kuvvet, polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedeni gücü; maddi güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde uyguladığı beden gücünün dışında; kelepçe, cop, basınçlı ve veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları kullanarak uyguladığı gücü ifade eder.
Polis, uygulayacağı bedeni gücün oranını direnmenin niteliğine, derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde belirler. Polis ancak karşı tarafın direncini kıracak derecede uyguladığı şiddet, hukuka uygundur.
KOLLUĞUN SİLAH KULLANMA YETKİSİ Yasa’da polisin silah kullanılarak zor uygulamasının kapsamı ayrıca belirlenmiştir. - meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına , okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri, silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde
Bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getirmediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla veya sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir.
ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLERİNİN YETKİ VE GÖREVLERİ Güvenlik ihtiyacının özel sektörce karşılanması için yasal düzenleme 22.07.1981 gün ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun’la gerçekleştirilmiştir. Özel güvenlik görevleri, görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
SİLAH BULUNDURMA YETKİSİ Koruma ve güvenlik hizmetinde kullanılacak silah ve teçhizat, ilgili kişi veya kuruluş tarafından sağlanır. Özel güvenlik şirketleri ateşli silah alamaz ve bulunduramazlar. Ancak, özel güvenlik şirketlerine, para ve değerli eşya naklinde, geçici süreli koruma ve güvenlik hizmetlerinde kullanılmak üzere; özel güvenlik eğitimi veren kurumlara ise silah eğitiminde kullanılmak üzere, Komisyonun kararı ve valinin onayı ile silah alma, kullanma ve taşıma izni verilebilir.
Özel güvenlik görevlileri, silahlarını görev alanı dışına çıkaramazlar. Görev alanı zorunlu hallerde Komisyon kararıyla genişletilebilir. Zor kullanma ve yakalama yetkilerinin kullanılmasını gerektiren olaylar, en seri vasıtasıyla yetkili genel kolluğa bildirilir, yakalanan kişi ve elkonulan eşya genel kolluğa edilir.
BİREYSEL İDDİA SÜJESİ OLARAK SUÇTAN ZARAR GÖREN /MAĞDUR Yasa’da bireysel iddia süjesi olarak, suçtan zarar gören, mağdur ve şikayetçi gösterilmiştir. Mağdur veya şikayetçi, Cumhuriyet savcısını atlayarak, sulh ceza hakiminden soruşturma işlemini yapmasını veya koruma tedbirlerine karar vermesini talep edemez. Bunun tek istisnası, mağdurun şüphelinin beden muayenesini vücudundan örnek alınmasını hakimden talep edebilmesi oluşturmaktadır.
Mağdur veya şikayetçi, soruşturma belgelerini ve el konularak koruma altına alınan eşyayı vekili aracılığıyla incelemek isteyebilir. CMK md.75/1. Mağdur veya şikayetçi, savcının kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına karşı itiraz edebilir.
YARGI VE İDDİA MAKAMI OLARAK “SULH CEZA HAKİMLİĞİ” Soruşturma evresinde sulh ceza hakimliği görev yapar. Sulh ceza hakimliği bu evrede hem yargılama makamı hem de iddia makamı olarak işlem yapabilir ve karar verebilir. Sulh ceza hakimliğinin bu evrede verdiği kararlar ardından da anlaşılacağı üzere kural olarak hakimlik kararıdır.
SULH CEZA HAKİMLİLİĞİNİN GÖREV ALANI Soruşturmanın yürütülmesinden Cumhuriyet savcısı sorumludur. Soruşturma evresinde söz sözü söyleyen savcıdır. Sulh ceza hakimi, soruşturma evresinde kural olarak sadece Cumhuriyet savcısının talebi üzerine faaliyet gösterebilir. Hakim tarafından yapabilecek soruşturma işlemleri söz konusu olduğunda, cumhuriyet savcısı bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hakimine başvurur.
Bu hükme göre , her sulh ceza hakimi kendi yargı çevresindeki işlemleri yapmakla yetkilidir. Sulh ceza hakimi, talep üzerine istenilen işlem hakkında, yasaya uygun olup olmadığı inceleyerek karar verir ve gereğini yerine getirir. CMK md.162. Bunlar yakalama, tutuklama, arama veya el koyma gibi hak ve özgürlüklere müdahale oluşturan koruma tedbirleridir. Bu nedenle soruşturma evresinde görev yapan hakime özgürlükler hakimi de denilebilir.
Sulh ceza hakiminin Cumhuriyet savcısının talebi üzerine koruma tedbirine karar verdiği hallerde geniş anlamda bir davanın varlığı söz konusudur. Bu dava tali (ikincil) ceza davasıdır. Bu davada asıl ceza uyuşmazlığının çözümüne hizmet eden ikincil bir uyuşmazlık çözülür. Soruşturma evresinde, sulh ceza hakimi hakimi, esas olarak hakimlik makamı sıfatıyla ikincil uyuşmazlıkları çözer.
Sulh ceza hakimi, istisna olarak suçüstü hali ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısına ulaşılamıyor veya olay genişliği dolayısıyla savcının iş gücünü aşıyor ise onun talebi olmadan tüm soruşturma işlemlerini yapabilir. CMK md.163. Sulh ceza hakiminin zorunlu savcı sıfatını taşıdığı hallerde, kolluk amir ve memurları, onun tarafından emredilen tedbirleri almak ve araştırmaları yerine getirmekle yükümlüdür.
Zorunlu savcılık yapan her sulh ceza hakimi, kural olarak kendi kendi yargı çevresinde işlenen suçlarla ilgili araştırma işlemlerinde yetkilidir. Ancak gecikmesinde tehlike bulunan veya işin özelliğinin gerektirdiği hallerde, yer yönünden yetkisiz olan hakim da zorunlu savcı sıfatıyla re’sen araştırma işlemlerini yapabilmelidir. Son CMK md.162 değişiklikle savcı-hakim ilişkisine ilişkin sistem bozulmuştur.
SULH CEZA HAKİMLİLİĞİNİN ÖRGÜTLENMESİ İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde birden fazla sulh ceza hakimliği kurulabilir. Bu durumda sulh ceza hakimlikleri numaralandırılır. Sulh ceza hakimliğinde bir yazı işleri müdürü ile yeteri kadar personel bulunur. Ağır ceza mahkemeleri ile büyükşehir belediyesi bulunan illerde büyükşehir belediyesi sınırları içerindeki il ve ilçenin adı ile anılan sulh ceza hakimliliğinin yargı çerçevesi, il veya ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
SAVUNMA MAKAMI Dar anlamda savunma suç işlediği iddia edilen kişinin, yetkili organ önünde üzerine atılan suçu işlemediğini, fiilin hukuka aykırı olmadığını, bazı kanuni nedenlere cezalandırılmaması gerektiğini veya iddia edildiğinden daha az cezayı hak ettiğini ileri sürmesidir. Dar anlamda savunmanın fiili ve hukuki yönü bulunur.
Geniş anlamda savunma ise suç işlediği iddia edilen kişinin devlet yada bireyler tarafından kendi varlığına yöneltilen eylem ve işlemlere karşı kendisini korumak için yasal yollara başvurması veya yasal imkanlardan faydalanmasıdır. Savunma maddi ve hukuki şeklinde sınıflandırılabilir.
Maddi savunma veya başka bir anlatımla fiili savunma, bir fiilin gerçekten işlenip işlenmediğine ilişkin savunmadır. Bu tür savunmayı sanık kendisi de yapabilir. Eylemin hukuk kuralları karşısındaki durumuna ilişkin savunma ise hukuki savunmadır. Sanığın kendi kendisini savunmasına bireysel savunma müdafi aracığıyla savunulmasına da kolektif savunma adı verilir. Savunma hakkı “yargılama makamları önünde ve belli bir amaçla, bir suçlamadan kurtulmak için kullanılan söz ve düşünce özgürlüğüdür.
SAVUNMA MAKAMI SÜJELERİ Şüpheli/sanık ve müdafi iddia makamının karşısında bir bütün olarak savunma tarafını oluşturur. Şüpheli/sanık ve müdafi, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Yasal temsilcisi ve eş de müdafie tanınmış haklara sahip olmamakla birlikte, ceza muhakemesinde şüpheli/sanığa yardım eder. Bu kişilerin yaptığı savunma, şüpheli/sanığın adına ve sadece onun yararındadır. Bu kişiler, şüpheli/sanık ve müdafi ile birlikte savunma makamında yer alırlar.
Savunma makamı süjelerinin her birine yasayla, onların kişiliğinden bağımsız, kendine özgü hak ve yetkiler tanınmıştır. Şüpheli/sanık, savunma hakkı çerçevesinde somut ve gerçek bir savunma için iki olanağa sahiptir; 1. ya kendisini bizzat savunur ya da müdafiin yardımından yararlanır. Şüpheli/sanığın kendi kendisini savunmasına bireysel savunma, müdafi aracılığıyla savunulmasına da kolektif savunma adı verilir. Şüpheli/sanığın müdafiinin yardımından yararlanması, onun bireysel savunma kapsamında değerlendirilir.
ŞÜPHELİ/SANIĞIN SAVUNMA SÜJESİ OLUŞU Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bir suçla suçlanan kişinin kendi kendini savunma ve savunmamamsı hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilerek, bireysel savunma hakkının kullanılabilmesi güvence altına alınmıştır. M.6/3 –b.c. Sanığın, savunma hakkını kullanarak kendisini savunması halinde “bireysel” “ferdi” veya “kendi kendini” savunmadan söz edilir. Sanığın dışında hukukçuya danışması, onun savunmasının bireysel olma niteliğini etkilemez.
ŞÜPHELİ/SANIĞIN GERÇEK KİŞİ OLMASI Sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanabilir; Bu nedenle sadece gerçek kişiler şüpheli veya sanık sıfatını alabilir. Tüzel kişiler şüpheli veya sanık sıfatını alamazlar. Ancak, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanmasına engel değildir (TCK m.60).
Tüzel kişinin organ veya temsilcisi, savunma makamı yanında yer alan sıfatıyla, duruşmaya kabul edilir. Bu durumda, tüzel kişinin organ veya temsilcisi, bu yasanın sanığa sapladığı haklardan yararlanır. Sanığın aynı zamanda tüzel kişinin organ veya temsilcisi sıfatını taşıması halinde, bu kişilerin, doğal olarak katılan veya savunma makamı yanında yer alan sıfatıyla duruşmaya, katılması söz konusu olmaz CMK m.249.
ŞÜPHELİ/SANIĞIN HAKLARI Şüpheli ve sanığın haklarını aktif ve pasif olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aktif haklar, bu süjelerin, muhakeme işlemlerine katılmaları halinde sahip oldukları haklardır. Pasif haklar ise somut herhangi bir muhakeme işlemiyle bağlantılı olmayan ve muhakemenin tümünü ilgilendiren haklardır.
ADİL YARGILANMA HAKKI Sanığın asil, dürüst ya da hakkaniyete uygun yargılanma hakkı vardır. Anayasaya göre herkes adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma, insan hakları ile şüpheli, sanık ve mağdurun hakları ihlal edilmeksizin yapılan yargılamadır.
Adil yargılanma hakkı, başlıca şu unsurlar içerir: 1. Davanın Yasayla kurulan 2)Bağımsız ve tarafsız 3) Mahkeme önünde 4)Makul sürede 5) Açık duruşmada görülmesi (AİHS m.6/1).
BAĞIMSIZ –TARAFSIZ-OLAĞAN HAKİM İLKESİNE BİR MAHKEMEDE ALENİ YARGILAMA HAKKI Olağan hakim ilkesi , gerek mahkemelerin kuruluş ve yetkilerinin, gerekse izleyecekleri muhakeme usulünün yasayla ve dava konusu ve yetkilerinin, gerekse izleyecekleri muhakeme usulünün yasayla ve dava konusu uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce belirlenmesi ifade eder.
Mahkemelerin yasalara uygun karar verebilmesi için öncellikle dışı etkilere karşı korunması gerekir. Mahkemenin bağımsız olması, hakimlerin başka bir kişi ya da organdan emir almaması, özellikle yürütme erki ile tarafların etki alanı dışında olması demektir. Mahkemenin, somut olay yargılanırken, muhakeme içi etkilere karşı da korunması gerekir. Bu da hakimin tarafsızlığını güvenceleşen kurallara sağlanır. Mahkemenin tarafsızlığı, davanın çözümünü etkileyerek herhangi bir önyargı bulunmaması gerektirir.
HAK ARAMA (MAHKEMEYE BAŞVURMA) HAKKI Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz. Hak arama özgürlüğü, genel olarak, yetkiler merciler önünde beyanda bulunma, derdini söyleme ve dinletme hakkı demektir.
MAKUL SÜREDE YARGILAMA HAKKI Makul süre içinde yargılanmayı isteme hakkı vardır; Makul sürede yargılanma hakkı sadece kovuşturma evresi için değil,muhakemenin her aşaması için geçerlidir. Bu nedenle, bu hakkı, makul süre içinde muhakeme edilme hakki şeklinde ifade etmek daha yerinde olacaktır. Cumhuriyet savcısının soruşturmayı gereksiz uzatması veya iddianame düzenlenmemesi de bu hakkı ihlal edecektir.
Adil yargılama, aynı zamanda sanığın uzun süre suçluluk şüphesi altında tutulmamasını gerektirir. Yargılamada gecikme, delillerin kaybolmasına neden olmakta, suç ile ceza arasında ilişki kurulmasını güçleştirmekte ve yargı mekanizmasındaki masrafı arttırmaktadır.
Makul sürede yargılanma hakkını güvence altına almak için soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın tamamlanması için öngörülen hedef sürelerin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından belirlenmesi öngörülmüştür.
SAVUNMA HAKKI Temel haklara dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez. Bir hakkın temel hak sayılması, o hakkın saygınlığını ve güvencesini artırmaktadır. Temel haklara dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez. “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”.
Yargıtay’a göre de “ceza yargılanmasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkıdır ve yargılamanın her aşamasında söz konusudur. Bu hak Anayasa tarafından güvence altına alınan temel haklardandır. Savunma hakkı, birçok hakkı içerir. Bunlar arasında müdafiden yararlanma, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma vs. sayılabilir.
MÜDAFİDEN YARARLANMA HAKKI Sanığın, muhakemenin her aşamasında, hatta infaz esnasında veya muhakemenin iadesi söz konusu olduğunda, kendi seçtiği veya adli yardım yoluyla atanan müdafiin ücretsiz yardımından yararlanma hakkı vardır.
SUSMA HAKKI Sanığa konuşma ya da susma konusunda tercih hakkı tanınmıştır. Susma hakkının iki yönü bulunmaktadır. İlk yönü, kişinin yetkili makamlar önünde kendini suçlayıcı açıklamalarda bulunmaya ve /veya delil verme zorlanmamamsı, ikinci yönü ise susmanın aleyhe delil olarak değerlendirilmemesidir.
Susma hakkının kendi aleyhine açıklamada bulunmanın dışında, kendi aleyhine delil (belge) vermemeyi de kapsaması çeşitli sistemlerde farklılık göstermiştir. Tanık dinletme ve soru sorma hakkı: Her sanık, iddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek savunma tanıklarının ise davet edilerek dinlenmesini sağlamak hakkına sahiptir. Tercümandan yargılanma hakkı: duruşmada kullanılan dil anlamayan sanık, bir tercümanın yardımından ücretsiz yararlanmak hakkına sahiptir.
Dosyayı inceleme ve örnek alma hakkı: Soruşturma evresi gizliğidir; Belirli işlemlerde kaldırmış olabilir CMK 157 Müdafiin dosyayı inceleme ve örnek alma hakkı CMK m.153’te açıkça düzenlemiştir. Sanığın kovuşturma evresinde dosyayı görme ve örnek alma hakkı Yasa’da düzenlenmemiştir. Delilerin toplanması hakkı: Sanığın savunmasını hazırlayabilmek için gerekli zamana ve kolaylığa sahip olma hakkı, onun kendi lehine olma delillerin toplanmasını isteme hakkını içermektedir.
Duruşmada hazır bulunma hakkı: Her sanık duruşmada hazır bulunma hakkına sahiptir. Çelişme muhakeme hakkı: çelişme, iddia ve savunmanın mücadelesini değil, fikir alışverişini ifade eder.
Savunmaya ilişkin diğer haklar: Her sanık, savunmasını hazırlık için gerekli zaman ve kolaylığa sahip olma, kanun yoluna başvurma ve aynı fiilden tekrar yargılanmama hakları çerçevesinde, isnadın tespiti açısından tam bir eşitlikle yargılanma hakkına sahiptir.
MASUMLUK KARİNESİNDEN YARARLANMA –LEKELENMEME HAKKI Masumluk karinesi, sanığın mahkumiyet hükmü kesinleşinceye kadar suçlu sayılmamasını ifade eder. Devlet bireyin suçlu olduğunu ileri sürerek, ortaya bir ispat yükü çıkarmaktadır. Sanıklık kendine özgü bir statüdür. Sanık, ne masum ve ne de suçludur. Sanığın masum olduğu tahmin edilmektedir.
Somut olaydaki birkaç aleyhe delil bile sanığın suçlu olduğunu düşünülmesine neden olabilir. Masumluk karinesi sanığa karşı suçlu gibi davranılmamasını güvencelemeyi amaçlamaktadır. Bu karine, kişi hakkındaki şüphenin ifade edilmesini veya şüpheye dayanan soruşturma işlemlerinin yapılmasını engellemez. Şüphe ile orantılı tedbirlere başvurabilir. İlke, orantılık ilkesi ile yakından bağlantılıdır. Masumluk karinesi, her yurttaşın , suça ilişkin şüphenin açıklanmasında aleyhe veya lehe katıkıda bulunmaktan kurtarılmasını ifade eder.
Masumluk karinesi, hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar, sanığın suçlu muamelesi görmemesini ve lekelenmemesini ifade eder. Hüküm kesinleşinceye kadar, birey, kamuoyuna suçlu olarak tanıtılmamalıdır.
SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİNDEN YARARLANMA HAKKI Hiç kimse, işlediği sırada ulusal ve ulusal ararsı hukuka göre suç olmayan fiillerden dolayı mahkum edilemez.
İŞKENCE VE ONUR KIRICI CEZA VE NUAMELELERE TABİ OLMAMA HAKKI Herkese yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir. İşkence yasağı, uluslararası kamu düzenin emredici hukuk kuralıdır. Yasak, jus cogens olarak kabul edilmiştir. Başka bir anlatımla, yasak mutlak olup bu yasağa hiçbir istisna getirilemez.
KİŞİSEL BİLGİLERİ ÜZERİNDE SERBESTÇE KARAR VERME HAKKI Her yurttaş , şahsına ait bilgilerin kullanılması konusunda kendisi karar verme hakkına sahiptir. Karar verme hakkının kısıtlanması, bu konuda resmi organların yasayla özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkün olabilir. Yazılılığı ilkesi; Soruşturmanın ve özellikle genetik inceleme sonuçlarının gizliliği esastır. CMK m.80,157.
KİŞİ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ HAKLAR Her bireyin özgürlük ve güvenlik hakkı vardır; Hakların ve yapılan isnadı öğrenme hakkı Yakalanan kişiye, suç ayrımı yapılmaksızın, öncellikle yakalanma nedeni, yani isnadın neden ibaret bulunduğu, susma hakkı, müdafiden yararlanma hakkı ve yakalamaya itiraz etme (sulh ceza hakimine başvurma) hakkı öğretilir. Bu haklarının kendisine öğretildiğini gösteren bir tutanak imzalatılır ve tutanağın bir sureti yakalanan kişiye verilir. CMK m.90/4
Hukukumuzda yabancı ülkede bulunana kaçaklar hakkında yoklularında tutuklama kararı verilmesi mümkündür CMK m.248/5. Yoklularında verilen tutuklama kararı üzerine tutulan her birey , tutuklanmasını gerektiren nedenleri ve kendisine yöneltilen suçlamaları en kısa zamanda ve anladığı bir dille öğrenme hakkına sahiptir. Şüpheliye kolluk veya savcılıkta ifadesi alınırken veya sulh ceza hakimliğinde sorgusu yapılırken, sanığa ise kovuşturma evresinde mahkeme sorgusu yapılırken, isnat edilen fiil anlatılır.
YAKINLARINA HABER VERİLMESİ HAKKI Yakalanan kişinin durumu, suç ayrımı yapılmaksızın ve soruşturmanın açığa çıkmasında sakınca bulunup bulunmadığına bakılmaksızın , Cumhuriyet savcısının kararıyla derhal yakınlarına veya belirlediği bir kişiye bildirilir; İfade ve sorgu esnasında da yakalama hali saklı kalmak koşuluyla, şüphelerin yakınlarına derhal haber verilir. CMK 147/1). Tutuklama ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan da tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye hakimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
HAKİMİN VEYA ADLİ MAKAM ÖNÜNE ÇIKMA –HABEAS CORPUS HAKKI Habeas Corpus emri, Latince de “kişinin huzura çıkmasına izin ver” anlamına gelmektedir. Alıkonulan kişinin derhal serbest bırakılmasını veya mahkemeye alıkoymanın geçerli hukuki nedeninin gösterilmesini emreden ve alıkoymanın hukuka uygunluğunu araştırmayı hedefleyen bir kuralıdır. Yakalanan, hakim tarafından ya tutuklanarak özgürlüğünün kaldırılması halinin devamına karar verilir ya da serbest bırakılır.
Habeas corpus prosedürü yapılmalı; CMK 101/4, 104/2. YAKALAMAYA KARŞI SERBEST BIRAKILMAYI SAĞLAMAK İÇİN BAŞVURU VE TUTUKLAMAYA İTİRAZ HAKKI Kısa süre karar verilmesi için yetkili makamlara başvurma (itraz etme) hakkına sahiptir. Habeas corpus prosedürü yapılmalı; CMK 101/4, 104/2.
TUTUKLU ŞÜPHELENİN DOSYAYI İNCELEME HAKKI Tutuklu şüpheliye, müdafii bulunsun veya bulunmasın, şahsına tanınmış olan bu hakkı kullanabilmesi için yakalanmasına, gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına dayanarak oluşturan bilgilerden haberdar olma hakkı tanınmalıdır. Güvenceyle salıvermeyi isteme hakkı Yakalama ve tutuklamaya hakim önünde itiraz sonuç vermezse, sanık güvenceyle salıvermesini isteme hakkına sahiptir.
HAKSIZ YAKALAMA VE TUTUKLAMA HALİNDE TAZMINAT İSTEME HAKKI Haksız yakalan ve tutuklanan her bireyin, tazminat isteme hakkı vardır. Hukuka aykırı yakalama ve tutuklama yapılması halinde, kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre devletçe ödenmesi gerekir. CMK 141/1, 4.
ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ Şüpheli/sanığın muhakeme işlemelerine katlanma yükümlülüğü, susma hakkının bir uzantısı olan kendisi aleyhine aktif olarak muhakemeye katılarak adli makamlara yardımcı olmaya zorlanmama hakkı ile sınırlandırılmaktadır. 1. Koruma tedbirlerine ve soruşturma işlemlerine katlanma yükümlüğü Aktif olarak katkıda bulunmak yükümlüğü Kendisine karşı yürütülen araştırmalara pasif kalarak boyun eğme ve katlanma yükümlülüğü vardır.
HAZIR BULMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ – ZORLA GETİRME – İHRAZ- Şüpheli/sanığın dinleme işlemlerinde hazır bulunması; Zorla getirme kararı da verebilir; Çağrıldığı halde gelmemiş olması Tutuklama kararı verilmesi yada yakalama emri düzenlenmesi için.. İfade dışındaki işlem için, örneğin teşhis için şüpheliyi davet edebilir. CMK 146.
Kolluk davet edilen kişi gelmezse onu zorla getiremez. Jandarma tarafından çağrılan kişiler, çağrıya uymadıkları taktirde zor kullanılarak götürülür ve haklarında yasal işlem yapılır. Kovuşturma evresinde Yasa’nın ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere kural olarak hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Bu nedenle bu evrede sanık, önce çağrı kağıdıyla duruşma çağrılır. Çağrı kağıdına iddianame de eklenir. Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kağıdına, mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır CMK m.176/1,2.
Mahkeme kovuşturma evresinde her zaman sanığın hazır bulunmasına ve doğrudan doğruya zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirtilmesine karar verebilir. Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık derhal olanak bulunmadığında ise yol süresi hariç en geç yirmidört saat içinde çağıran hakimin, mahkemenin veya zorla getirmeyi isteyen Cumhuriyet savcısının önüne götürülerek sorguya çekilir veya ifadesi alınır. Cmk m.146/5.
DİĞER BİREYSEL SAVUNMA SÜJELERİ Yasal temsilcisi, Malen sorumlu kişi ile kişinin temsilcisidir. Yasal temsilcisi ve eş Şüpheli veya sanığın eşi ve yasal temsilcisi sanığın yanında onun bireysel savunmasına yardım eden kişidir. Bir kişinin hak ve yetkileri , Yasa’da dağınık olarak düzenlenmiştir.
Şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi şüpheliye veya sanığa müdafi seçme hakkına sahiptir CMK m.149. Yasal temsilci ve eş, soruşturma evresinde yakalama, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılması işlemlerine karşı sulh ceza hakimine başvurarak, hemen serbest bırakılmayı isteyebilirler. Yasal temsilcisi, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasını talep edebilir. Bilirkişi tarafından düzenlenen rapor, sanığın müdafiine veya yasal temsilcisine gönderilir.
Yasal temsilcisi, yargılama konusu olayla ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirmek üzere ya da bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirmek üzere yada bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilir; ancak bu nedenle süre isteyemez. CMK m.63, 67/6. Yasal temsilci, bilimsel mütalaa hazırlayan uzamının duruşmada bizzat dinlenmesini de talep edilebilir. Kovuşturma evresinde, sanığın yasal temsilcisine duruşma g Ün ve saati bildirilir. Yasal temsilci, duruşmaya kabul edilerek istemi üzerine dinlenebilir. Sanığın eşine duruşma gün ve saati bildiremez.
Yasal temsilcinin delillere ilgili genel tartışmaya katılma, bir başka bir anlatımla esas hakkında görüş bildirme hakkı kabul edilmiştir. Yasal temsilcisi ise eşe kanun yolarına başvurma hakkı tanınmıştır. Şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşi şüpheli veya sanığa açık olan kanun yollarına süresi içinde kendiliklerinden başvurabilirler.
MÜDAFİİN YETKİLERİ 1. DOSYAYI İNCELEME 2. ÖRNEK (SURET)ALMA 3. HAZIR BULUNMA 4. DOĞRUDAN SORU SORMA 5. ŞÜPHELİ VEYA SANIKLA GÖRÜŞME VE YAZIŞMA MÜDAFİE BİLDİRME –TEBLİĞ KANUN YOLUNA BAŞVURMA
DOSYAYI İNCELEME Müdafi: Soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir (CMK m.153/1) İddianamenin değerlendirilmesi süreci soruşturma evresi kapsamında olduğundan, müdafi bu süreçte de aynı yetkiye sahiptir. Müdafiin dosyayı incelenmek için kim tarafından görevlendirdiğini önemi yoktur.
Yasa koyucu soruşturma evresinde dosya içeriğinin ve belgelerin incelenme yetkisini düzenlemiş, ancak koruma altına alınmış olan delillerin müdafi tarafından incelenip incelenemeyeceği konusunda bir açıklık getirmemiştir.
Mağduru vekiline soruşturma evresinde delilleri inceleme yetkisinin tanımış olmasına karşılık (CMK m.234/1-a-4); şüpheli müdafiine bu yetkinin tanınmamış olmasını silahların eşitliği ilkesiyle bağdaştırmak da mümkün görünmemektedir.
Türk hukukunda iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve koruma altına alınmış delilleri inceleyebilir, tüm tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir. (CMK m.153/4).
Müdafi, davaya ve soruşturmaya ilişkin her tür kağıt ve belgeleri inceleyebilir. Bu kağıt ve belgeler, savcılıkça iddianameye eklenen, kolluğun olaya ilk elkoyduğu andan itibaren toplanmış bulunan lehe ve aleyhteki tüm belgeler, fotoğraflar, adli sicil kaydı, sicil dosyası, davayla ilgili daha önceki hukuk veya ceza davalarının ilamları, raporlar ve istinabe tutanaklarıdır. Suçluluğun veya suçsuzluğun kanıtlanmasında önemli sayılacak bilgiler içeren belgelerin incelenmesinin engellenmesi mümkün değildir.
Çünkü böyle bir davranış, savunma hakkının ihlali anlamına gelir. Müdafi, mahkemenin yararlanabileceği ve değerlendirmesinin gerekeceği her belgeyi inceleyebilmelidir.
Soruşturma evresinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve mobil telefon yerinin tespiti ile ilgili karar ve yapılan işlemler tedbir süresince gizli tutulur. (CMK m.135/7). Tedbir sona erdikten sonra iletişimin denetlenmesine ilişkin karar ve yapılan işlemlere ilişkin tutanaklar da inecelenebilir ve örneği alınabilir.
Aynı şekilde gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet başsavcılığına muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur. (CMK m.193/3). İletişimin denetlenmesi ve gizli soruşturmacı görevlendirmesi ile ilgili gizlilik, işlemde ve evrakta gizlilik kapsamındadır.
Bu koruma tedbirlerinin belgelerine ilişkin gizillilik, hakim kararından değil kanundan kaynaklanmaktadır. Bu tedbirlere ilişkin gizlilik, soruşturma evrakının incelenmesini öngören CMK m.153/1’in istisnasını teşkil etmektedir.
Soruşturma evresinde soruşturma evrakını inceleyebilmek için müdafiin vekaletname ibraz etmesi gerekmez. Uygulamada soruşturma evresinde avukatın müdafi veya vekil olarak dosyayı inceleyebilmesi için müdafii veya vekil olduğuna dair görevlendirme yazısı veya vekaletname ibraz etmesi aranmaktadır.
Kanımızca müdafi sıfatıyla vekaletname veya görevlendirme yazısı ibraz etmeden ifadeye katılan avukatın dosyayı inceleyebilmesi için vekaletname veya görevlendirme yazısı ibraz etmek zorunda tutulmasını müdafiliğin hukuki statüsü ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Ayrıca henüz müdafi veya vekil ilişkisinin kurulmadığı ve avukatın dosyanın incelenmesi sonucunda davayı üslenmeyi düşündüğü hallerde kural olarak avukat ile şüphenin irtibat halinde olduğunu gösteren biz yazının Cumhuriyet savcılığına ibraz edilmesi yeterli sayılmalıdır.
Kovuşturma evresinde, müdafiin dosyayı inceleme yetkisi hiçbir gerekçeyle kısıtlanmaz. Müdafiin koruma altına alınmış delilleri nerede ve nasıl inceleyeceği açıklanmamıştır. Delil, koruma altına alındığı yerde incelenebilecektir. Delilin bir uzmanla birlikte incelenmesinin gerekli olduğu hallerde, müdafi beraberinde uzman kişi da getirebilmelidir.
Kovuşturma evresinde dosyayı inceleyebilmek için müdafiin vekaletname göstermesi gerekmez. Müdafi dosyayı stajyeri aracılığı ile de inceleyebilir. Bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesi zorunludur.
İNCELEME YERİ VE SÜRESİ Müdafi soruşturma evresinde dava evrakını, evrak kollukta ise kollukta, savcılıkta ise savcılık yazı işlerinde (kaleminde) inceleyebilir. Yönetmeliğe göre, soruşturma evrakı soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla Cumhuriyet savcısının belirleyeceği personel huzurunda kalemde veya ön büroda incelenir.
Müdafi, kovuşturma evresinde, dosya içeriği ile muhafaza altına alınmış delilleri fiziki yada elektronik ortamda yazı işleri müdürü veya görevlendireceği bir zabit katibinin yanında inceleyebilir.
Müdafiin dava evrakını ne kadar süreyle inceleyebileceği, her olayın özelliğine göre takdir edilmelidir. Müdafi, davayla ilgili belgeleri bir veya birçok kez görebilir. Ancak bunların sürekli incelenmeye hazır durumda tutulmalarını isteyemez. Dosyalar müdafi tarafından güvenli elektronik imza kullanılarak UTYAP’tan incelenebilir ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilir.
İNCELEME YETKİSİNİN SINIRLANDIRILMASI Müdafiin dosya içeriğini inceleme yetkisi, CMK m.153/2’de belirtilmiş olan katalogda yer alan suçlara ilişkin olarak yürütülen soruşturma evresinde kısıtlanabilir. Müdafiin dosya içeriğini içeriğini inceleme yetkisi kısıtlama kararı ancak şu suçlara ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında verilebilir:
1. Kasten öldürme 2. Cinsel saldırı 3. Çocukların cinsel istismarı 4. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti 5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma 6. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar 7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar 8. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk 9. Silah kaçakçılığı 10. Zimmet suçu (Bankacılıkta) 11. Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan suçlar.
Müdafiin dosya içeriğini inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar verebilmesi için dosya içeriğinin incelenmesi soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecek olmalıdır. Kısıtlamaya, savcının istemi üzerine, sulh ceza hakimi karar verir.
Aranması gereken somut tehlike olmalıdır. Soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmekten başka bir nedenle, müdafiin dosya içeriğini incelemesi engellenmemelidir. Kanımızca, kısıtlama kararı faydasız hale geldiğinde Cumhuriyet savcısı sulh ceza hakiminin verdiği kısıtlama kararını kaldırabilmelidir. Çünkü soruşturma evresini yürütmekte görevli olan makam Cumhuriyet başsavcılığıdır. Tutuklama ve adli kontrol kararlarını kaldırmaya yetkili kılınmış olan Cumhuriyet savcısının gizlilik kararını kaldırmaya yetkili olmadığını kabul etmek mantık kurallarına ters düşer.
MÜDAFİİN İNCELEMESİ ENGELLENMEYEN BELGELER Müdafiin dosya içeriğini inceleme yetkisi hakim kararıyla kısıtlanmış olsa dahi, dosyada yer alan şu belgelerin incelenmesi hiçbir zaman yasaklanmaz: 1. Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanaklar; 2. Bilirkişi raporları; 3. Yakalanan kişinin veya şüphelinin hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar. CMK m.153/3.
İNCELEME SONUCUNDA ÖĞRENİLEN BİLGİLERİN KULLANILMASI Müdafi, incelediği belgelerin içeriğini sadece savunma amacıyla kullanabilir. Özel konuşmalarda veya edebi eserlerde, bu bilgilerin kullanılmaması gerekir. Müdafi, dosyadan edindiği bilgilerden üçüncü kişilere, örneğin basın mensuplarına söz etmemelidir. Ancak, savunma için gerekli ise örneğin, lehte delil bulmak gibi amaçlarla bunun dışına çıkabilir.
Müdafiin davayla ilgili olarak dosyadan öğrendiği ve savunma için gerekli her bilgiyi, örneğin suç ortağı ve tanıkların sanığın leh ve aleyhindeki ifadelerini, polisin araştırma raporlarını, savunma amacının dışına taşmayacak biçimde, sanığa aktarması mümkündür. Çünkü dava dosyasını incelemek başlı başına bir amaç değil, sanığın savunmasını sağlayacak bir araçtır.
Ancak, yakında sanığın aleyhine bir önlem alınabileceğini dava dosyasını incelediği sırada müdafiin, bunu sanıktan gizlemesi gerektiğini söylemek zordur. Bunun yerine, dosyayı inceleme zamanı iyi planlanarak, müdafiin bunu öğrenmesi engellenmelidir.
ÖRNEK (SURET) ALMA Müdafiin incelediği her belgenin içeriğini hatırında tutması veya not alması olanaksızdır. Oysa bunları bilmesi, sanığı savunabilmesi için gereklidir. Bu nedenle müdafi, inceleyebileceği her belgenin örneğini alabilir.
Müdafiden başka, onun stajyeri ve sekreteri de fotokopi yoluyla dava dosyasından örnek alabilir. Avukatın vekaletnamesini ve o avukatın yanında çalıştıklarına dair bir belgeyi göstermesi gerekir. Baro tarafından görevlendirilen avukat (müdafi) ile şüpheli veya sanık arasında vekalet ilişkisi kurulmadığından bu müdafiin dosyadan örnek alabilmek için vekaletname ibraz etmesi gerekmez.
Müdafiin dosyadaki belgelerden örnek alma yetkisini kısıtlama kararı ancak şu suçlara ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında verebilir: 1. Kasten öldürme 2. Cinsel saldırı 3. Çocukların cinsel istismarı 4. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti 5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma 6. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar 7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar 8. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk 9. Silah kaçakçılığı 10. Zimmet suçu (Bankacılıkta) 11. Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan suçlar.
Kovuşturma evresinde müdafiin dosyadaki belgelerden örnek alma yetkisinin hiçbir şekilde kısıtlanması söz konusu değildir.
HAZIR BULUNMA Soruşturma evresi: (CMK 149/3) – Müdafiin şüphelinin ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi sırasında yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenmez, kısıtlanamaz. Müdafi, ifade alma ve sorgu süresince şüpheliye hukuki yardımda bulunurken dikkatli olmalıdır. Hukuki yardım, maddi olayı karartabilecek müdahaleler yapılması anlamına gelmez.
Sanığın beyanlarını, suç delillerini değiştirme veya soruşturmayı yanlış yola yöneltme, müdafii TCK m.281’deki suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunun faili haline getirebilir. Müdafiin, kural olarak gizli olan soruşturma evresinde keşif işleminde, tanık ve birlirkişinin erken dinlenmesinde, soruşturmayı geciktirmemek koşuyla yer gösterme işleminde hazır bulunma yetkisi vardır.
Müdafiin şüphelinin konutunun, işyerinin, üstünün ve eşyasının aranması sırasında hazır bulunmasına engel olunamaz (CMK m.120/3). Ayrıca şüphelenin evi veya eşyasının aranması sırasında belge ve kağıtlarına elkonulmuş ise sulh ceza hakimi veya Cumhuriyet savcısı tarafından bu belgeler incelendiği sırada müdafiin de hazır bulunma hakkı vardır.
Müdafiin de hazır bulunma yetkisi vardır; KOVUŞTURMA EVRESİ Müdafiin de hazır bulunma yetkisi vardır; Sanığın yokluğu müdafiin hazır bulunma hakkını ortadan kaldırmaz; Müdafi de duruşmanın ilk oturumuna çağrılacak olan kişilerdendir İhtiyari müdafiin oturumlara gelmemesi, o oturumun yapılmasını engellemez.
Ancak zorunlu müdafilik hallerinde müdafiin hazır bulunması şarttır. Temyiz incelemesi sırasında, Yargıtay’da yapılan duruşmada müdafiin sanıkla birlikte veya sanık hazır olmaksızın bulunması mümkündür.
DOĞRUDAN SORU SORMA Duruşmayı, mahkeme başkanı (veya hakim) yönetir ve sanığı sorguya çeker; delillerin ikame edilmesini sağlar (CMK m.192). Tanıklara, kural olarak, mahkeme başkanı (veya hakim) aracığıyla soru yöneltilir. Müdafi, tanıklara duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir.
Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde, sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı verir. Savunma bu sayede tanığın güvenirliğini denetlemek imkanına sahip olur. Müdafiin, sanığa, katılana, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere de duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltme yetkisi kabul edilmiştir.
ŞÜPHELİ VEYA SANIKLA GÖRŞME VE YAZIŞMA Müdafiin şüpheli veya sanıkla görüşme hakkı, savunma amacıyla kabul edilmiştir. Müdafiin hukuki bilgi verme ve tavsiyede bulunma yükümlülüğünü yerine getirebilmesi, onun şüpheli veya sanıkla görüşme ve yazışma olanağına sahip olmasını gerektirir. Hukuki bilgi ve hukuki tavsiye alma hakkı temel bir şüpheli/sanık hakkıdır. Müdafi, bu yolla şüpheli veya sanığın bireysel savunmasını hazırlamasına yardım eder.
Müdafiin savunmayı hazırlaması sanıkla arasında bilgi alış-verişini zorunlu kılar. Müdafiin şüpheli veya sanıkla görüşme ve yazışma yetkisi, özellikle gözaltına alınma veya tutukluluk hallerinde önem kazanır. Şüpheli yakalandığı andan itibaren müdafiden yararlanma hakkına sahiptir. Müdafi gibi, müdafiin stajyeri de tutuklu sanıkla her zaman görüşebilmeli ve yazışabilmelidir.
GÖRÜŞME Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında, müdafiin gözaltına veya tutuklu bulunan şüpheli veya sanıkla görüşme ve hukuki yardımda bulunma yetkisi vardır. Müdafiin, şüpheliyle gözaltı biriminde, tutukluyla tutukevinde görüşme hakkı engellenemez ve kısıtlanamaz.
Müdafiin tutuklu şüpheli/sanıkla görüşmesi kaydedilmez. Özel yasalardaki hükümler dışında, tutuklunun müdafiiyle haberleşmesi ve kurum düzeni çerçevesinde görüşmesi hiçbir suretle engellenemez ve kısıtlanamaz. Müdafiin tutuklu şüpheli/sanıkla görüşmesi kaydedilmez.
Müdafi, tutuklu müvekkiliyle görüşmek üzere ceza infaz kurumuna girerken duyarlı kapıdan geçmek zorundadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, tutuklu sanığın avukatıyla görüşmesinin önlenmesi, adil yargılamanın yanı sıra mahkemeye başvurma hakkının da ihlalidir. Delillerin karartılması gibi bir tehlike yoksa sanık ve avukatın konuşması özel ve gizlidir.
YAZIŞMA Şüpheli veya sanık, vekaletnamesiz olarak bir avukatla her zaman yazışabilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetlenemez. Şüpheli veya bir sanıkla bir avukat arasındaki yazışmalara bu kişilerin yanında bulundukça elkonulmaz. Paket biçimde de olabilir; Cezaevi yönetimi, şüpheli veya sanığa gelen mektupları, sadece içinde yasa dışı maddeler olduğu konusunda makul şüpheler bulunduğu taktirde açabilir. Ancak mektuplar açıldığında okunmamalıdır.
GÖRÜŞME VE YAZIŞMADA UYULACAK KURALLAR Uyulması gereken kurallar: - sadece savunmayı hazırlamak amacına yönelik olmalıdır; Müdafi tutukevinin ziyaret saatlerine uymalı ve gönderdiği postayı,tutukevi görevlilerince, müdafiden geldiği kolayca anlaşılacak biçimde yazmalıdır.
Müdafi, şüpheli veya sanığı ziyareti sırasında, üçüncü kişilerin mektupları dışında, savunmanın hazırlanması için gerekli olan yazı ve diğer belgeleri, hiçbir izne gerek olmaksızın şüpheli veya sanığa verebilmelidir.
MÜDAFİE BİLDİRME-TEBLİĞ Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Tebligat Yassı’nda öngörülen “vekil” ceza muhakemesinde müdafi olarak anlaşılmaktadır. Ceza muhakemesinde müdafi her zaman sanığın temsilcisi olmadığı için, kural olarak muhakeme işlemlerinin sanıkla müdafie ayrı ayrı bildirilmesi gerekir. Sadece müdafie bildirme, sanığa bildirme yerine geçmez.
KANUN YOLUNA BAŞVURMA Müdafi, sanık lehine kanun yoluna başvurabilir. Müdafi bu yetkisi sanığın adına kullanır. Bu nedenle seçilmiş (ihtiyari) müdafi, müdafiliğini üstlendiği kişinin açık isteğine aykırı olarak kanun yoluna başvuramaz. Ancak CMK m.150/2 uyarınca baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafi, müdafililiğini üstlendiği kişinin açık isteğine aykırı olarak kanun yoluna başvurabilir.
Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi merci tarafından karar verilinceye kadar mümkündür. Seçilmiş ihtiyari müdafiin başvurudan vazgeçebilmesi için vekaletnamede bu hususta özel olarak yetkili kılınmış bile olsa, kanun yolundan vazgeçme konusunda sanık ile iradesi çeşitliğinde şüpheli veya sanığın iradesi üstün tutulmalıdır.
MÜDAFİİN ÖDEVLERİ SAVUNMAYI KURALLARA UYGUN OLARAK YAPMA Genel görevi – şüpheli veya sanığı savunmaktadır. Müdafi, kendisine önerilen savunma görevini kabul etmek zorunda değildir. Müdafi kural olarak savunmayı sonuna kadar götürür. Ancak avukatın savunmadan çekilme hakkı da bulunmaktadır. Savunmadan kendi isteği ile çekilen avukatın o işe ait vekalet görevi, durumu müvekkiline tebliğinden itibaren önbeş gün süreyle devam eder.
Baro tarafından görevlendirilen müdafiler, kaçınılmaz bir neden veya haklı bir özrü olmadıkça görevi yerine getirmekten çekinmez. Şüpheli veya sanığı savunma görevinin nasıl yerine getirileceğini, her somut olayın konusuna ve özelliklerine göre müdafiin kendisi takdir eder. Ancak müdafiin amacı, kuşkusuz sanığın beraatini, olmazsa en lehine sonuç doğuracak hükmü sağlamaktır.
Müdafiin, adli makamların etkinliğini ortadan kaldırmaya yönelik aktif hareketleri, savunma kapsamında değerlendirilemez. Delilleri değiştirmek, uydurmak, sanığa saklanacak yer veya yurt dışına kaçmasına olanak sağlamak gibi Müdafiin sanığın lehine kabul ettiği delillerin gerçekten öyle olup olmadığını, bunları ikame etmeden önce araştırılması gerekir.
Müdafiin faaliyetinin bir amacı da sanığın insan olma onurunu korumaktır. Bu nedenle, müdafi muhakemenin adil ve yasalara uygun olarak yapılıp yapılmadığına, soruşturma organlarının sanığa karşı haksız ve yasalara aykırı davranıp davranmadıklarına dikkat etmekle de görevlidir.
MÜDAFİİN ÖDEVLERİNE AYKIRI DAVRANMASININ SONUÇLARI Görevini kurallara uygun olarak yapmayan müdafi hakkında, disiplin ve /veya adli soruşturma yapılabileceği gibi, görevine son verilmesi de mümkündür.
MÜDAFİİN GÖREVDEN YASAKLANMASI Ceza Muhakemesi Yasa’sına göre, seçilmiş veya atanmış avukatın şu hallerde müdafilik veya vekillik görevini yapmaktan yasaklanması mümkündür: 1. Avukatın, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve silahlı örgüt kurma suçlarıyla terör suçlarından tutuklu olanların müdafiliğini hükümlü olanların vekilliğini üstlenmiş olması.
2. Aynı suçlardan dolayı avukat hakkında kovuşturma açılması; Yasaklama kararı ancak, avukata isnat edilen suç nedeniyle iddianamenin kabulü kararıyla kamu davası açıldıktan sonra verebilecektir. 3. Cumhuriyet savcısının yasaklamaya ilişkin talepte bulunması.
Yasaklama kararına karşı itiraz edilebilir. Müdafiin (veya vekilin) yasaklanması halinde, yeni müdafi (veya vekil) görevlendirilmesi için karar derhal ilgili Baro Başkanlığı’na bildirilir. İnfaz ve tutukevinde yasaklandıyı kişiyi ziyaret edemez.
Dar Anlamda Kovuşturma ve Kanun Yolları Kovuşturma CMK’nın 2. maddesinde “iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre” şeklinde tanımlanmıştır. İddianamenin kabulüyle birlikte soruşturma evresi sona erer; kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar (m. 175/1). Kamu davası, Cumhuriyet savcısının iddianameyi vermesiyle değil; iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesiyle birlikte açılır.
Kovuşturma evresine geçilmesiyle, suç şüphesi altında bulunan kişi “şüpheli” statüsünden “sanık” statüsüne geçer. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının hakimiyeti söz konusu iken, kovuşturma evresi yargılama makamının sevk ve idaresindedir. İddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturma evresi, dar ve geniş olmak üzere iki anlama gelir: Geniş anlamda kovuşturma evresi, hüküm kesinleşinceye kadar devam eder.
Olağan kanun yolları, geniş anlamda kovuşturma kapsamındadır Olağan kanun yolları, geniş anlamda kovuşturma kapsamındadır. Dar anlamda kovuşturma evresi ise, ilk derece mahkemesi nezdindeki süreci karşılar. Bunu yargılama ya da kamu davasının yürütülmesi olarak ifade etmek de mümkündür. Burada, olağan kanun yolları kovuşturma kapsamında değildir.
Kamu davası üç aşamada yürütülmektedir. Başka bir deyişle, dar anlamda kovuşturma evresi üç aşamadan (devreden) oluşmaktadır.
Bunlar; Duruşma hazırlığı, Duruşma, Duruşmadan sonuç çıkarma (hüküm verme) aşamalarıdır.
Duruşma Hazırlığı Ceza muhakemesinin özü duruşmadır. Zira maddi gerçek, bütün muhakeme makamlarının katılımı ile duruşmada araştırılır. Duruşmada deliller tartışılacaktır, ancak bunun için gerekli birtakım hazırlıklar önceden yapılmalıdır. İddianamenin tebliği, ilgililerin daveti gibi, delillerin tartışılması ile doğrudan ilgili olmayan bu hazırlıklar, duruşma hazırlığı devresinde yapılmaktadır. Duruşma hazırlığında yapılacak işlemler şunlardır:
Duruşma gününün belirlenmesi: Mahkeme, iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününü belirleyecektir (m. 175/2). Duruşmanın ara vermeden, kesintisiz yapılabilmesi için tüm ilgililerin hazır bulunabileceği bir gün belirlenmeli; ancak duruşmanın aynı gün bitmeyeceği anlaşılan hallerde, ilgililerin bir kısmı sonraki oturumlara çağrılmalıdır (m. 190).
Duruşmada hazır bulunacakların çağrılması: Duruşma günü belirlendikten sonra, duruşmada hazır bulunması gereken kişilerin duruşmaya davet edilmesi gerekmektedir (m. 175/2). Başta iddia ve savunma makamında yer alan sujeler yanında tanık, bilirkişi ve muhakemeye katılacak başka kişiler varsa onların da çağrılmaları gerekir. Sanığın çağrılması özel bir öneme sahiptir. Çünkü iddianame ilk defa çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunacaktır (m. 176/1).
Başka bir ifadeyle, sanık kendisi hakkındaki suçlamalardan eksiksiz bir biçimde ilk defa iddianamenin bu şekilde tebliği üzerine haberdar olmaktadır. Çağrı kağıdı ve iddianamenin tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir (m. 176/4). Buradaki amaç, sanığın kendisini savunabilmek için yeterli zamana sahip olmasını sağlayabilmektir.
Nitekim savunmaya hazırlanabilmek için yeterli zamana sahip olabilme hususu, hem CMK’da (m. 190/2) hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde sanık hakları arasında zikredilmektedir (AİHS m. 6/3 e). Şayet iddianamenin sanığa tebliği ile duruşma günü arasında bulunması gereken bu asgari süreye uyulmamış ise, sanığın duruşmaya ara verilmesini isteme hakkı vardır ve bu hakkın mahkeme tarafından kendisine hatırlatılması gerekmektedir (m. 190/2).
Duruşma Ceza muhakemesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi bakımından en önemli devresi duruşmadır. Duruşma her şeyden önce, savunma makamının da muhakeme sürecine en etkin biçimde katılabildiği aşamadır. Sanığın hakim önünde derdini anlatabilmesi, ne istediğini söyleyebilmesi, hiç veya gereği gibi dinlenilmeden mahkum edilmemesi, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan delilleri çürütebilmesi ve bu sayede muhakemenin seyrine etki edebilmesi, asıl olarak duruşmada mümkündür.
Duruşmada hazır bulunmak, sanık için hem hak hem de yükümlülüktür Duruşmada hazır bulunmak, sanık için hem hak hem de yükümlülüktür. Duruşma aşamasında tüm deliller ortaya konulup, tarafların katılımıyla tartışılacaktır. Bu suretle yargılama makamı da hüküm verebilmek için gerekli olan kanaati ancak bu tartışmalardan edinebilecektir (m. 217). Ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğe ulaşılabilmesi, zorunlu olarak ilgililerin katkısını gerektirmektedir. Gerçek, aynı zamanda bir bakış açısı sorunudur ve her iki ceza muhakemesi tarafının, hatta yargılama makamının kendine ait bir gerçeği vardır.
Her ne kadar kamusal iddia makamı sanığın lehine olan hususları da araştırmak zorunda ise de, bu araştırma hiç bir zaman savunma makamının beklentileri ve menfaati ile tam anlamıyla örtüşecek düzeyde olmayacaktır. Aksi takdirde iddia makamının dava açmasına gerek kalmayacaktır.
İddia makamı, sanığın suçluluğu hususunda yargılama makamının şüphesini psikolojik olarak güçlendirmeye çalışırken (tez); savunma makamı bunu engellemeye çabalayacaktır (antitez). Yargılama makamı ise, bu farklı ve çelişik düşünceleri bir tek düşüncede birleştirecektir (sentez). Böylece maddi gerçek, farklı ceza muhakemesi sujelerinin uyuşmazlığı birlikte çözme işlemi olarak ortaya çıkmaktadır.
Duruşmaya Hakim Olan İlkeler Duruşmanın Doğrudan Doğruyalığı Doğrudan doğruyalık (vasıtasızlık) ilkesi, şekli ve maddi içeriğe sahiptir. Şekli anlamda doğrudan doğruyalık, hüküm verecek makamın araya başka bir vasıta koymaksızın, bizzat kendisinin kanaate ulaşmasını ifade eder. Araya bir vasıta konulduğu takdirde edinilen kanaat dolaylı olur. Bu nedenle hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış olan delillere dayandırabilir (m. 217/1).
Bu çerçevede mahkeme muhakemeye katılanları, sanık, tanık ve bilirkişiyi bizzat görüp duyacak; mümkün olduğu ölçüde keşfi duruşmada bizzat yapacaktır. Maddi anlamda doğrudan doğruyalık, hakimin olabildiğince “olaya yakın” delilleri kullanmasını ifade eder. Hakim, olayı mümkün olduğunca birinci elden ispat eden delillere dayanarak hükmünü verecektir. Böylece, sadece delil ile hakim arasında bir vasıta bulunmaması anlamında bir (şekli anlamda) doğrudan doğruyalık yeterli olmayacak;
Ayrıca hakim, deliller arasından olaya en yakın olanını, ilk elden delili tercih edecektir. Bu nedenle mahkeme, örneğin bir trafik kazasıyla ilgili olarak düzenlenen kaza tespit tutanağındaki bilgiler hakkında kolluk görevlisini tanık olarak dinlemek yerine, olay mahallinde bizzat keşif yapmalıdır.
Duruşmanın Sözlülüğü Sözlülük, duruşmada yapılan işlemlerin söz ile, konuşma yoluyla yapılmasını ifade eden, zorunlu olmadığı hallerde okunmayı yasaklayan bir ilkedir. Sözlü olarak ortaya konup tartışılmayan hiçbir bilgi kaynağı hüküm bakımından değer taşımayacaktır. Başka bir deyişle, sadece duruşmada sözle söylenen veya ortaya konan hususlar hükme esas alınabilecektir. Böylece mahkeme ve taraflar için ispat açısından önem taşıyan her husus sözlü olarak ifade edilecektir. Bu yolla, ancak sözlü olarak ifade edilen görüşlerden mahkeme bir kanaate ulaşabilecektir (m. 217/1).
İlgililerin bütün iddia ve açıklamalarının sözle yapılarak hükme esas teşkil edebilmesini ifade eden sözlülük ilkesi, muhakemeye katılan herkes bakımından geçerlidir. Sanığın sorgusu, ileri süreceği delillerin dinlenmesi ve son savunması sözlü yapılacak; bir olayın delili bir tanığın kişisel bilgisinden ibaret ise bu tanık duruşma esnasında dinlenecek; tanık, olay hakkında bildiği hususları söz ile açıklamaya davet olunarak, tanıklığı esnasında sözü kesilmeden dinlenecek; bilirkişi veya sanığın suç ortağı duruşmada dinlenecektir.
Keza tanığa, sanığa, bilirkişiye soru sorma imkanı ancak sözlülük ilkesi ile sağlanabilir (m. 201, AİHS m. 6/3-d). Hakimin duruşmayı idare edeceği, sanığı sorguya çekeceği ve ortaya konan delilleri dinleyeceği belirtilirken de (m. 192), sözlülük ve doğrudan doğruyalık ifade edilmektedir. Ayrıca, okunması gereken belgeler varsa, sözlülük gereğince bunlar da duruşmada okunacaktır (m. 209 vd.).
Yazılı deliller, diğer muhakeme ilkelerine aykırı düşmediği sürece, duruşmada okunmak veya başka bir biçimde sözlü olarak tartışılmak suretiyle hükümde değerlendirilebilirler. Böylece yargılamanın aleniyeti de sağlanmış olmaktadır. Doğrudan doğruyalık ilkesi de, delil ikamesinin duruşmada ve hüküm verecek olan mahkeme huzurunda gerçekleşmesini ve böylece maddi gerçeğe vasıtasız ulaşılmasını öngörmektedir.
Duruşmaya Ara Vermeme, Yoğunluk, Çabukluk Yargılama makamının duruşmada ortaya konan ve tartışılan delillerden kanaat edinebilmesi için, dikkatlerin olabildiğince bu konuya yoğunlaşması, duruşmanın ara vermeden, bir oturumda bitirilmesi büyük önem taşımaktadır. Duruşma kesik kesik yapıldığında unutmalar olacağından, yargılama makamında yer alan sujeler ancak tutanaklarla yetinmek zorunda kalabileceklerdir.
Oysa tarafların ve yargılama makamının katılımıyla, ara vermeksizin yapılan bir duruşma sonucunda, taze bilgi ve kanılarla hüküm verilmesi halinde dosyadan değil, duruşmadan hareketle ve doğru sonuca ulaşılmış olacaktır. Bütün işlemlerin bir tek celsede ve aynı mahkeme üyeleri tarafından yapılması; zorunluluk olmadıkça istisna olan ara verme yoluna başvurulmaması gerekir (m. 190). Yargılamaların makul sürelerde sonuçlandırılması halinde toplumun adalete olan inancı güçlendirilmiş olacağı gibi, suçun işlenmesinden kısa bir süre sonra bir mahkumiyet kararı verilmekle cezanın etkililiği de sağlanabilecektir.
Duruşmada birçok husus, yapılan açıklamaların önemli bir kısmı tutanağa geçirilememektedir. Ayrıca birçok duruşma teknik araçlarla kaydedilmemektedir. Duruşmanın ertelenmesi halinde araya süre girmekte, birden çok da olabilen bu sürelerin bir de uzun olması, tutanağa göre ve dolaylı yoldan hüküm kurulması sonucunu doğurmaktadır.
Bu tür sakıncaların giderilebilmesi için öncelikle duruşma işlemlerinin zaman ve yer bakımından bir bağlılığın bulunması gerekir. Böylece duruşmanın mümkün olduğunca kesiksiz yapılması, yoğunluk ve çabukluk ilkelerinin de bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Duruşmadan hakimin kanaat edinebilmesi ve bu kanaatin zaafa uğramaması, canlı kalabilmesi için ilgililerin sürekli olarak duruşmada hazır bulunması, duruşmanın aralıksız yapılması ve mümkün olduğunca kısa bir süre içerisinde hüküm verilmesi gerekmektedir. Sanığın makul sürede yargılanma hakkı da bu yolla gerçekleştirilmiş olacaktır.
Duruşmanın Açık Olması Duruşmanın açıklığı (aleniyeti), duruşmanın kamuya açık olmasını ifade eder. Aleniyet, muhakeme makamları bakımından kullanılan bir kavram değildir. Zira ceza muhakemesinin tarafı konumunda olan iddia ve savunma makamı ile yargılama makamının bulunmadığı bir duruşmadan kural olarak söz edilemez. Nitekim Anayasanın, mahkemelerde duruşmaların herkese açık olduğu hükmü ile de (1982 Anayasası m. 141/1) kamu bakımından aleniyet vurgulanmaktadır. Aynı hüküm CMK’da (m. 182) ve AİHS’de (m. 6/1) yer almaktadır.
Aleniyet duruşmanın herkese açık olması demektir. Herkese açık olmak; bir kayda, kısıtlamaya tabi tutulmadan, mahkeme salonuna isteyen herkesin girebilmesi anlamını taşır. Ancak bu durum maddi-fiziki imkanlarla sınırlıdır. Duruşma salonunun kapasitesi, açıklık ilkesinin maddi-fiziki sınırını oluşturmaktadır. Duruşmanın açıklığı ilkesi, kontrolü sağlayarak insanları gizli yargılamalara karşı koruduğu, adil yargılanmayı gerçekleştirdiği ve mahkemelere güveni sağladığı için, demokratik rejimlerin vazgeçilmez prensiplerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Açıklık ilkesi, kural olarak, isteyen herkesin hazır bulunması ve yapılanları görmesi kadar; söylenenleri işitmesi, gösterilenleri görmesi, gördüklerini ve duyduklarını başkalarına yayabilmesini de gerektirir.
Açıklığın İstisnaları Duruşmanın kamuya açık yapılması bazen sakıncalı olabilmektedir. Bu durumlarda duruşmanın kamuya kapalı, gizli yapılması gerekmektedir. a. Genel Ahlak veya Kamu Güvenliği Nedeniyle Gizlilik Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı (gizli) yapılmasına mahkemece karar verilebilir (m. 182/2). Duruşmanın açık yapılması halinde genel ahlakın kesin olarak zarar göreceğinin kabul edildiği hallerde gizlilik kararı vermek gerekmektedir.
Özel hayatın veya mağdurun korunmasının söz konusu olduğu hallerde bu hükme göre duruşma gizli yapılabilmelidir. Örneğin cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yargılamasında gizlilik kararı verilebilir.
Kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde de duruşmanın gizli yapılması gerekmektedir. Devletin güvenliği ve devlet sırları; kamu güvenliği nedeniyle gizlilik kararı verilmesini gerektirebilir. Nitekim devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili olarak tanık dinlenmesi işlemi (m. 47/2) ile içeriği devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi işlemi (m. 125/2) gizli yapılacaktır. Hatta bu işlemlerle ilgili olarak sadece kamu bakımından değil, taraflar bakımından da belli ölçüde gizlilik söz konusu olmaktadır.
Gizlilik kararı duruşmanın tamamına veya bir kısmına yönelik olabilir. Gizliğin bir oturumdaki belli bir işlemle sınırlı olması da mümkündür. Gizlilik kararı re’sen veya talep üzerine verilebilir. Duruşmanın gizli yapılacağına ilişkin bu kararın açık duruşmada verilmesi ve okunması gerekmektedir (m. 182/3). Genel ahlak veya kamu güvenliği nedeniyle gizlilik kararı ister açık isterse kapalı duruşmada verilsin, yargılama sonucunda verilecek olan hüküm mutlaka açık duruşmada açıklanacaktır (m. 182/3).
Sanığın Çocuk Olması Nedeniyle Gizlilik Sanık onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır ve bunlarla ilgili hüküm de kapalı duruşmada açıklanır (m. 185). Kanun bu durumdan zorunlu kapalılık olarak söz etmektedir. Ceza mevzuatında, henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişiler çocuk sayılmaktadır (TCK m. 6/1-b, ÇKK m. 3/1-a). Gizlilik, duruşmanın belli bir işlemi veya oturumu ile de sınırlı olmayıp; bütün duruşmayı kapsamaktadır. Yargılama henüz bitmeden sanık onsekiz yaşını tamamlarsa, artık gizlilik ortadan kalkar ve duruşma kamuya açık yapılmaya başlanır.
Yargılama henüz bitmeden sanık onsekiz yaşını tamamlarsa, artık gizlilik ortadan kalkar ve duruşma kamuya açık yapılmaya başlanır. Bu durumda, hüküm de aleni olarak açıklanacaktır. Çocuğun yetişkinlerle birlikte suç işlemesi halinde, çocuğa yönelik soruşturma ve kovuşturma yetişkinlerden ayrı yürütülmektedir (ÇKK m. 17/1). Davaların birleştirilmesinin zorunlu görüldüğü hallerde, davalar genel mahkemelerde görülecektir (ÇKK m. 17/3). Ancak bu durumda da duruşmanın gizli yapılması gerekir.
Kayıt ve Yayım Yasağı Yoluyla Gizlilik Duruşmalarda kayıt ve duruşmaların içeriğini yayma yasağı hem açık hem de gizli duruşmalar bakımından söz konusu olabilmektedir. Hatta yasak duruşma salonu dışında da, adliye binası içinde veya dışında her türlü ceza muhakemesi işlemi bakımından kabul edilmiştir. Gizli duruşma içeriğinin de gizli kalması gerekmektedir. Bu nedenle, kısmen de olsa gizli yapılan duruşmanın içeriği hiçbir iletişim aracıyla yayımlanamaz (m. 187/2). Aleni duruşmada ise, duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletlerin kullanılması yasaklanmıştır (m. 183).
Böylece, aleni bir duruşmanın kamuya sesli veya görüntülü olarak aktarılması kabul edilmemiştir. Bu tür yayınlar öncelikle sanığın lekelenmeme hakkını ihlal edebilmektedir. Duruşmada sesli veya görüntülü kayıt ve nakil yasağının istisnası da yine Kanun’da yer almaktadır (m. 180/5, 196/4). Buna göre, tanıkların dinlenmesinde ses ve görüntü kaydı; sanık veya tanıkların istinabe yoluyla dinlenmesinde ses ve görüntü nakli, ilgili hükümlerde belirtilen hallerde mümkün olabilmektedir.
Açık bir duruşma hakkında kamuya sadece, ses veya görüntü nakli olmaksızın bilgi ve haber verilebilecektir. Ancak açık duruşmanın içeriği, milli güvenliğe veya genel ahlaka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç işlemeye kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklayabilecektir (m. 187/3).
Duruşmanın Başlaması Duruşma, duruşmada hazır bulunması gereken bazı kişilerin gelip gelmediklerinin tespitiyle, yoklamayla başlar (m. 191). Buna göre, sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri saptanarak duruşmaya başlanır. Sanık, duruşmaya bağsız olarak alınır. Mahkeme başkanı veya hakim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar. İddianamenin kabulü kararının okunması duruşmayı başlatan bir işlem değil, duruşmanın başladığını duyuran bir işlemdir.
Duruşma başladıktan sonra, delillerin ikamesi çerçevesinde öncelikle sanığın sorgusunun yapılması gerekmektedir. Daha sonra ise diğer delillerin ortaya konmasına ve tartışılmasına başlanacaktır. Sanığın sorgusuna başlamadan önce, içeride bulunan tanıkların duruşma salonundan dışarı çıkarılmaları gerekmektedir (m. 191). Çünkü beyanda bulunurken etki altında kalmamaları için, sanığın yapacağı açıklamaların tanıklar tarafından duyulmaması gerekir.
Tanıkların duruşma salonundan dışarı çıkarılmalarından sonra, duruşmada önce sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır. Bu konularda sanık bilgi vermek zorundadır. Daha sonra iddianame veya iddianame yerine geçen belgenin okunması gerekmektedir. İddianamenin okunmaması kanuna aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi oluşturur. İddianamenin tamamının okunması gerekmektedir. Çünkü özellikle soruşturmanın gizliliğinin kapsamlı bir şekilde uygulandığı bazı muhakemelerde sanık, hakkındaki isnadı etraflı bir şekilde ilk defa bu suretle öğrenebilmektedir.
İddianame okunduktan sonra, sanığa sorgu kapsamında öğrenmesi gereken haklarının bildirilmesi gerekmektedir. Hakları da öğretilen sanık, şayet açıklamada bulunmaya hazır ise, usulüne göre sorgusu yapılacaktır. Gerek sanığa öğretilmesi gereken hakların kapsamı gerekse sorgunun usulü, kanunda düzenlenmektedir (m. 147).
Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması Delillerin ortaya konulması (ikamesi), öncelikle soruşturma evresinde ve duruşma hazırlığı aşamasında toplanmış olan delillerin, duruşmaya getirilip yargılama makamının huzurunda tartışılmasını ifade etmektedir. Duruşmaya getirilip tartışılmayan hiçbir delil hükme esas teşkil edemez (m. 217/1). Duruşmada ortaya konacak deliller, her şeyden önce iddianamede gösterilen delillerdir. Ayrıca duruşma hazırlığı devresinde toplanan deliller de duruşmada ikame edilecek delillerdir. Ancak bütün bunların dışında, duruşma esnasında da yeni delillerin araştırılması ve ortaya konulması istenebilir.
Maddi gerçeğin ortaya çıkması bakımından zorunlu görülen hallerde mahkeme de re’sen delil araştırmasını ve delillerin ikamesini emredebilir. Delillerin ortaya konulması işlemi, kural olarak sanığın sorgusundan sonra yapılmaktadır. Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir (m. 206/1). Delillerin ortaya konması esas itibariyle; tanık ve bilirkişinin dinlenmesi, belgenin okunması, eşyanın incelemesi şeklinde olur.
Delillerin ortaya konması esas itibariyle; tanık ve bilirkişinin dinlenmesi, belgenin okunması, eşyanın incelemesi şeklinde olur. Duruşmaya getirilmemiş ve orada tartışılmamış hiçbir delil hükme esas alınamaz. Hükümde değerlendirmeye konu edilebilecek bütün delillerin mutlaka duruşmada ortaya konulması gerekmektedir. Duruşmada ortaya konan bütün delillerin, yargılama makamı huzurunda önce tek tek, sonra bir bütün olarak tartışılması gerekir. İkame edilen her bir delille ilgili tartışmanın nasıl olması gerektiği kanunda düzenlenmektedir (m. 215).
Buna göre; suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur. Böylece, her bir ilgili kişinin dinlenmesi ya da belgenin okunması üzerine, görüşlerini açıklamaları için önce iddia makamına sonra da savunma makamına söz verilmektedir.
Her bir delil tek tek ortaya konup tartışıldıktan sonra, ortaya konmuş bulunan bütün delillerin tartışılması ve son sözlerin söylenmesi gerekmektedir (m. 216). Uyuşmazlığın kapsamına ve karmaşıklığına göre, mahkeme, bütün delillerin değerlendirilmesine yönelik açıklamalarını yapabilmeleri için taraflara süre verebilir. Özellikle savunma makamına süre verilmesi önemli olup, süre talebinin reddedilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilir.
Delillerin tartışılması ve son açıklamalar bakımından da bir sıra söz konusudur. Önce iddia makamı delilleri değerlendirecektir. İddia makamında, sırasıyla; katılan, vekili ve Cumhuriyet savcısı görüş açıklayacaktır.
Cumhuriyet savcısının buradaki görüş açıklaması esas hakkında mütalaa şeklindedir. Bu suretle, kendi açısından muhakemeyi, iddianameyi, delilleri değerlendirmekte ve mahkemenin vereceği hüküm hakkındaki görüşünü açıklamaktadır. Cumhuriyet savcısı ancak duruşmaya katılmış, duruşmada hazır bulunmuş ise bu şekilde esas hakkında mütalaa verebilir.
Bu nedenle sulh ceza mahkemeleri ve asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmadığından, bu mahkemelerde yapılan yargılamalarda Cumhuriyet savcısının delil değerlendirmesi ve esas hakkında mütalaa vermesi söz konusu değildir. Ağır ceza mahkemelerindeki duruşmalarda Cumhuriyet savcısı hazır bulunduğu için delilleri değerlendirebilecek, esas hakkında mütalaa verebilecektir.
İddia makamından sonra savunma makamı delilleri değerlendirecektir. Orada da sıra; sanık, müdafi ve varsa kanuni temsilcinin görüş açıklaması şeklindedir. Savunma makamı da, muhakemenin bütünü, iddianamedeki isnadlar, duruşmada ortaya konan deliller ile ilgili görüşlerini açıklayacak ve hüküm hakkında talepte bulunacaktır. İddia ve savunma makamında yer alıp yukarıdaki şekilde görüş açıklayanlar, ayrıca, karşı tarafın açıklamalarına da cevap verebilirler.
Buna göre Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; Sanık ve müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir (m. 216/2).
Hüküm Verme Dar anlamda kovuşturma evresinde duruşma hazırlığı ve duruşmadan sonra, duruşmadan sonuç çıkarma, yani hüküm verme devresine geçilmektedir. Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra mahkemenin hüküm vermesi gerekmektedir. Mahkeme, ancak duruşmada ortaya konmuş ve tartışılmış delillere dayanarak hükmünü verebilir ve bu deliller vicdani kanaate göre serbestçe takdir edilir (m. 217/1).
Mahkeme, hükmünü verirken, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delile dayanabilir (m. 217/2). Ancak bu hüküm, hukuka uygun yolla elde edilmiş bütün delillerin hükümde mutlaka kullanılmasını zorunlu kılmamaktadır. Delil hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş olsa dahi, somut olarak hükümde kullanılmayabilir.
Nitekim mahkeme, hepsi de hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delillerden bir kısmını hükme esas alacak, bir kısmını ise reddedebilecektir. Mahkeme, bu şekildeki kabul veya reddinin gerekçesini hükümde gösterecektir (m. 230/1-b). Hükmün hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delile dayanabilecek olması, hukuka aykırı yollarla elde edilmiş delillerin hükme esas teşkil edemeyeceği anlamını taşımaktadır.
Ancak, dosya içerisinde bulunan, hukuka aykırı olduğu halde dosyadan çıkarılamayacak olan bu delillerin neler olduğunun ve hükümde kullanılmadığının mahkeme tarafından ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekmektedir (m. 230/1-b). Heyet halinde çalışan mahkemelerde hükmün müzakeresi ve oylanması gerekmektedir. Zira, her ne kadar hüküm duruşmada ortaya konulan ve tartışılan delillere dayanacak ise de, her bir üyenin duruşmadan aynı kanaati edinmesi mümkün olmayabileceği gibi, aynı kanaatin edinilip edinilmediğinin anlaşılabilmesi için dahi müzakere ve oylama gerekmektedir.
Müzakere sadece hükme katılacak hakimler tarafından yapılacaktır. Bu nedenle, danışma amacıyla olsa bile, başka hiçbir kimse müzakerelere katılamaz. Bu ilke tarafsızlığın zorunlu bir gereğidir. Müzakereyi yönetmek, düzenini sağlamak ve çözümlenecek sorunları belirleyip sıraya koymak görevi mahkeme başkanına aittir (m. 228). Sorunlar ve sırası, hükmün özellik ve türüne göre değişir. Müzakerede; muhakeme şartlarının bulunup bulunmadığı, delillerin tartışılması, ispat, suçun niteliği ve nitelikli halleri, temel ve sonuç cezanın belirlenmesi gibi hususların ele alınması gerekmektedir.
Mahkeme, dava edilmeyen bir fiil hakkında hüküm veremez Mahkeme, dava edilmeyen bir fiil hakkında hüküm veremez. Hükmün konusunu, iddianamede sınırları belirlenen maddi olay oluşturur. Diğer bir anlatımla, kamu davasının konusu ile hükmün konusu maddi olay bakımından aynıdır. Mahkeme, dava edilmeyen fiil hakkında hüküm veremez.
Örneğin, failin hırsızlık suçunu işlemek için girdiği konutta ayrıca evde bulunan kişiye karşı cinsel saldırıda bulunması, ancak cinsel saldırı fiilinin iddianamede belirtilmeyerek bu suçtan dolayı dava açılmaması halinde, mahkeme sadece hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal suçundan hüküm verebilir, ayrıca cinsel saldırı suçundan dolayı hüküm veremez. Bu suçtan dolayı ayrı bir dava açılması gerekir.
Ancak mahkeme, fiilin hukuki yorumunda, değerlendirmede tamamen serbesttir, iddia ve savunmanın hukuki nitelendirmesi mahkemeyi bağlamaz. Mahkeme aynı fiili başka şekilde nitelendirebilir (m. 225). Örneğin, teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan dolayı açılan davada, mahkeme fiili kasten yaralama olarak nitelendirebilir yahut bunun tersi söz konusu olabilir. Mahkeme hakkında dava açılmamış bir kişi hakkında da hüküm veremez.
Hüküm, iddianamede gösterilen sanık ve ona isnad edilen fiil hakkında kurulur. İddianamede sanık olarak gösterilen kişinin fail olmadığı, failin bir başkası olduğu kabul edildiğinde, hakkında dava açılan kişi hakkında beraat kararı verilir. Buna karşılık, mahkeme, asıl fail olduğu düşünülen kişi hakkında bu davada mahkumiyet hükmü kuramaz; bunun için yeniden iddianame düzenlenip dava açılması gerekir.
Müzakere tamamlandıktan sonra oylamaya geçilir Müzakere tamamlandıktan sonra oylamaya geçilir. Mahkeme başkan ve üyelerinden hiçbiri, müzakere sırasında ele alınan herhangi bir konu veya sorun üzerinde oylamaya katılmaktan çekinemez (m. 229/2). Karşı oy ve gerekçesi de hükümde yer alacaktır (m. 224/2). Hüküm oybirliği veya oyçokluğu ile verilir (m. 224/1). Tek hakimli mahkemelerde hükmün müzakeresi ve oylanması sözkonusu değildir. Ağır ceza mahkemesi gibi toplu mahkemelerde müzakere ve oylama yapılır.
Hüküm Çeşitleri Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür (m. 223). Beraat kararı; Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, hallerinde verilir (m 223/2). Ceza verilmesine yer olmadığı kararı; Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması, Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi, Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması, Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi, Etkin pişmanlık, Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı, Karşılıklı hakaret, İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı, hallerinde verilir (m 223/3-4).
Mahkumiyet kararı Sanığın yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde verilir. Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkumiyet yerine veya mahkumiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur (m. 223/5-6). Red kararı; Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa verilir (m. 223/7, “ne bis in idem” ilkesi)
Düşme kararı Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir (m. 223/8). Durma kararı, uyuşmazlığı esastan çözmediği için hüküm değildir. Nitekim, CMK’da hüküm çeşitleri arasında durma kararı sayılmamıştır (m. 223/1).
Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez (m. 223/9). Örneğin, dava zamanaşımının geçmesi halinde, şayet sanık hakkında sözgelimi suçu işlemediğinin anlaşılması nedeniyle beraat kararı verilebilecek bir durumda düşme kararı verilemez. Çünkü, beraat kararı diğer hüküm çeşitlerine nazaran her zaman sanığın lehinedir.
Hükmün İçeriği ve Hükmün Açıklanması Hükmün şekli ve esasa ilişkin olarak içermesi gereken birtakım hususlar bulunmaktadır. Bunlar hükmün başlık ve giriş kısmı, gerekçe ve hüküm fıkrası olarak kanunda yer almaktadır. Gerekçe, hükümde en önemli unsurdur. Gerekçe anayasal ve yasal bir zorunluluktur. Buna göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları, yani hükümler yanında ara kararları da gerekçeli olmak zorundadır (1982 Anayasası m. 141/3; m. 34).
Hükmün şekle ilişkin unsurları CMK’nın 232. maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre, öncelikle, hükmün başına, "Türk Milleti adına" verildiği yazılır. Ayrıca hükmün başında; hükmü veren mahkemenin adı, hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hakimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt katibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanuni temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği, beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı yazılır.
Hüküm, katılan hakimler tarafından imzalanır. Hüküm fıkrasında, 223 Hüküm, katılan hakimler tarafından imzalanır. Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru imkanı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.