BENLİK VE KİMLİK
Sosyal etkileşim ve sosyal varoluş, insanların kendilerinin ve başkalarının kim olduğunu bilmelerine bağlıdır. Kimlik ve benlik kavrayışı günlük yaşantımızı sürdürmemizi kolaylaştırır; kim olduğunuzu bilmek neyi düşünüp neyi yapacağınızı bilmenize, başkalarının kim olduğunu bilmek de onların düşüncelerini ve eylemlerini tahmin etmenize imkan verir. Kimliğe ilişkin bilgiler insanlar arasındaki etkileşimi düzenler ve yapılandırır, buna karşılık etkileşimsel ve toplumsal yapılar da bize kimlik kazandırır.
Pek çok araştırmacı, bizi hemen diğer bütün hayvanlardan ayıran şeyin refleksif düşünme -kendimiz hakkında düşünme yeteneği- olduğunu ileri sürmüştür. Refleksif düşünme kendimiz hakkında, kim olduğumuz hakkında, ne olmak istediğimiz ve başkalarının bizi hangi gözle görmelerini istediğimiz hakkında düşünmemiz anlamına gelir .insanlar gelişen bir benlik duygusuna sahiptir. Benlik ve kimlik, insan olmanın temel öğeleridir. Psikologların, özellikle de sosyal psikologlar, benlik kavramına ilgi göstermişlerdir.
Benlik ve kimlik, sosyal etkileşim ve algıyı etkileyen bilişsel yapılardır ve toplum tarafından etkilenmektedir. Son yıllarda benlik konusunda yapılan çalışmalarda bir patlama yaşanmıştır. 1970’lerin ortasından 1990’ların ortasına kadarki yirmi yıllık sürede sosyal psikoloji alanında yayımlanan 31.000 çalışmanın konusu benlikdir.
Benlik ve kimlik kavramlarının evrimi Benlik, tarihsel açıdan, yeni bir fikirdir. Baumeister (1987), toplumsal ilişkilerin sabit ve tutarlı olduğu bir ortaçağ toplumu portresi çizer. Bu toplumda insanların yaşamı ve kimliği toplumsal düzendeki konumlarına sıkı sıkıya bağlıdır; bunlar aile, sosyal mevki, doğum yeri ve doğum sırası gibi gözle görülür etmenlerle açıklanır.
Değişmeyi sağlayan etkenler: Sekülerleşme Sanayileşme Aydınlanma Psikanaliz
Psikodinamik benlik Freud, sosyalleşmemiş ve bencil libidinal dürtülerin (id) bastırıldığına ve içselleştirilmiş sosyal normlar (süperego) tarafından kontrol altında tutulduğuna, fakat bu bastırılmış dürtülerin zaman zaman (tuhaf/ilginç yollarla) su yüzüne çıktığına inanıyordu. Freud’un benlik görüşüne göre biz ancak, bastırılmış düşünceleri açığa çıkarmak üzere hipnoz ya da psikoterapi gibi özel yöntemler uygulandığında, gerçek anlamda kendimizi -ya da başkalarını- bilebiliriz.
Freud’un benlik, kimlik ve kişiliğe ilişkin olarak geliştirdiği düşünceleri sosyal psikolojide büyük etki yaratmıştır: örneğin; Adorno ve Frenkel-Brunswik, Levinson ve Sanford’un önyargıya ilişkin olarak geliştirdikleri ve oldukça etkili olmuş otoriter kişilik kuramı.
Sosyal psikologlar, benliğin bireysel ve kolektif yönü konusunda bir yüzyıldan fazla süredir aralarında zorlu bir tartışmaya girmişlerdir. Bu tartışma iki ayrı kutup yaratmıştır: bir tarafta bireysel benliği savunanlar, diğer tarafta kolektif benliği savunanlar kendi görüşlerini kabul ettirme gayreti içerisindedirler.
Sembolik etkileşimci benlik Kolektif benlik fikrinin saptığı bir diğer yol da benliğin sosyal etkileşim sayesinde biçimlendiği ve ortaya çıktığı yolundaki kabuldür. William James gibi ilk psikologlar, bilinç akışı olarak benlik (‘sen’) ile algı nesnesi olarak benliği (‘beni/bana’) birbirinden ayırmıştır.
Sembolik etkileşimcilik yaklaşımına göre benlik, insanlar arasındaki etkileşimden doğar. Mead, insanlar arasındaki etkileşimin büyük ölçüde simgesel olduğuna inanıyordu. İnsanlarla etkileşimimiz, esas olarak, anlamca zengin sözcükler ve sözel olmayan ipuçları aracılığıyla gerçekleşir, çünkü bunlar davranışta yüzeysel olarak kendini ifade edenden çok daha fazlasını simgeler.
Öz-farkındalık İnsanlar tüm zamanlarını benlik hakkında düşünmeye harcamazlar. Öz-farkındalık farklı nedenlerle gelir, gider ve bir dizi sonuç doğurur.
Bir diğer perspektif Higgins tarafından sunulan ayrışık benlik kuramıdır. Higgins’e göre üç tür benlik şeması vardır: 1. gerçek benlik –şimdiki halimiz; 2. ideal benlik –olmak istediğimiz şey; 3. ‘olması gereken’ benlik –ne olmamız gerektiğine dair düşüncemiz.