YİTİRDİM YUSUF’U KEN’AN İLİNDE…

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
YİTİRDİM YUSUF’U KEN’AN İLİNDE…
Advertisements

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ 6331
MSİ255 Endüstride İş Sağlığı Ekim 08 – Ocak 09. Doç.Dr.Alp Ergör Doç.Dr.Yücel Demiral Öğ.Gör.Dr.Ahmet Can Bilgin DEÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD DEÜTF.
Yıl Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal’in özel treni Eskişehir’e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası.
Temiz su kaynakları azalıyor. Dünyanın üçte biri sularla kaplı olmasına rağmen ancak yüzde iki buçuk kullanılabilir temiz su bulunuyor. temiz su kaynakları.
7. BASAMAK İlişki Yönetimi
ÖZÜRLÜLÜĞE YAKLAŞIM. Yanlış: Özürlü kişiler hastadır, tedavi edilip iyileştirilmelidirler. Doğru: Özürlülük hastalık değildir. Özürlü kişiler özürlü olmayan.
Arş.Gör.İrfan DOĞAN.  Bugün otizm tedavisinde en önemli yaklaşım, özel eğitim ve davranış tedavileridir.  Tedavi planı kişiden kişiye değişmektedir,
ÖRGÜTSEL ADALET Adaletsizlik Nedir? Örgütlerdeki Adaletsizlikler?
SOSYAL GELİŞİM Öğr. Gör. İdris KARA.
İNSAN BİLGİSAYAR ETKİLEŞİMİ: BİLİŞSEL BOYUT III. İBE alanında etkileşimi anlamaya çalışan uzmanlar, özellikle şema ve zihinsel modeller üzerinde yoğunlaşırlar.
AYNUR ŞİMŞEK İŞLETME YÖNETİMİ PROGRAMI ÖNÜNÜZDEN ÇEKİLİN.
KENDİMİZİ TANIMAK MESLEKLERİ TANIMAK MESLEK SEÇİMİNİN ÖNEMİ SEÇMEK İSTEDİĞİM MESLEKLER HAKKINDA NERELERDEN BİLGİ ALABİLİRİM.
ZAMAN VE ÇATIŞMA YÖNETİMİ. ZAMAN YÖNETİMİ Zamanı Verimli Kullanmak Ufak zaman kazanımları Hatalı bir şeyi daha kuvvetli yapmanın bir faydası yoktur.
ERGENLİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN PSİKOLOJİK PROBLEMLER.
Prof. Dr. İnayet Aydın Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
KONUŞMA VE BİZ Emin ÖZDEMİR. Bizi biz kılan konuşma gücümüzdür.Bu gücü yitirdiğimizde, dilsizleştiğimizi düşünelim. Suskunun dayanılmaz köleliğine düşeriz.Dış.
Sözsüz İletişimin Özellikleri
Hikmet SIRMA.
AİLE’NİN SOSYAL ROLÜ Prof.Dr.Sami Şener. Aile, hayati bir ihtiyaçtır Aile, kendimizi bulduğumuz ve anladığımız bir eğitim sürecidir Aile, kişinin sosyalleştiği.
Leyla İÇERLİ Araş. Gör. Dr. Aksaray Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü.
MONTESSORİ EĞİTİMİ I Günlük Yaşam Beceri Materyalleri ve Çalışmaları
GELECEKTEKİ DÜNYAMIZ.
Sosyal Hizmet Meslek Etiği
OYUN VE OYUNCAĞIN ÇOCUK GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Erken çocukluk döneminde fen ve matematik kavramlarının gelişimi
1. RİP Kıyıdan / Plajdan denize doğru olan bir akıntıdır.
İlkel (olgunlaşmamış) Savunma Düzenekleri
Bağımsızlık/Özgürlük
ERGEN AİLE İLİŞKİLERİ.
REHBERLİK SERVİSİ.
Zaman ve Gölgesi Prof. Dr. Şafak URAL
Ne denli az şeyiniz kalırsa, kaygılanacak o kadar az şeyiniz olur
YİTİRDİM YUSUF’U KEN’AN İLİNDE…
BÖLÜM 1 TEMEL KAVRAMLAR. BÖLÜM 1 TEMEL KAVRAMLAR.
Eğitim Bilimleri Fakültesi
İNSANHAKLARI YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ
KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ.
Spiritüellik.
Madde 2: Tanımlar Bu Sözleşmenin amaçları bağlamında,
TUTUM VE ALGILAR.
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ ve OKUL YÖNETİMİ
Çocuklarımız İçin Düşünün
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Okul Öncesi Dönemde Fen Eğitimi
MADDEYİ TANIYALIM.
EĞİTİME GİRİŞ Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
ÖĞRENME STİLLERİ.
DİL GELİŞİMİ KURAMLARI - I
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
VELİ SEMİNERİMİZE HOŞGELDİNİZ
10. HAFTA TOPLUMSAL CİNSİYET.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Gelişim ve Temel Kavramlar
2. Isının Işıma Yoluyla Yayılması
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
DİL GELİŞİMİ KURAMLARI - II
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Kişilik Gelişimiyle İlgili Kavramlar
KİŞİSEL REHBERLİK.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Bilinçli ve Güvenli İnternet Kullanımı
7. SINIF 1. ÜNİTE Melek ve Ahiret İnancı.
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI II DERS XI
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Ders İçeriği Nicel araştırma adımları
Gelişme ve Büyümenin Temelleri
Sunum transkripti:

YİTİRDİM YUSUF’U KEN’AN İLİNDE… Prof Dr Süheyla ÜNAL İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı

Çok şey değişti. Değişimin gücü inanılmazdı ve insanı avuçlarının arasında çevirdi durdu. Bir devirden öbürüne, bir iklimden diğerine, bir medeniyetten bir başkasına, bir çağdan bir çağa, babadan çocuğa… Yıldan yıla… Ne çok şey değişti...

Ama “sıla” yerli yerinde durdu hep, “gurbet” de karlı dağın ardında. Sıla ana kucağı idi, sıla yârin göğsü, sıla cennet pınarı… Tüten ocak, gülen çocuk, sıcak döşek… Bir güven tütsüsü, varoluş deminden “an”a savrulan… Sıla asıl vatan…

Gurbet okun düştüğü yerdi. Oku savuranın durduğu yer sıla. Savrulan okun arandığı her yerdi gurbet. Dağların ardı, çöllerin ötesi, şehirlerin en güzeli, içimizin pırpırı… Sıla değişmeden duran, sığınılan limandı… Gurbet gel gel edip de kaçan…

Ama bu devir… Bu iklim… Bu medeniyet… Bu çağ “anlam göçleri” çağı. Değişimin büyüsü kâbusa dönüştü bu çağda. Çünkü “anlam dünyası” değişti. Yayılan, saçılan anlamların bizi getirdiği bu dünyadaki gerçeklik, bir karabasan gibi.

Chambers’ın deyimiyle “aidiyet duygumuz, dilimiz ve içimizde taşıdığımız mitler hala varlıklarını koruyor; ancak bunlar artık hayatlarımızın anlamını garanti etme kapasitesine sahip olan “kökenler” ya da “otantiklik” işaretleri değiller”

Giddens’ın (1999) “kabuk kurumlarına” dönüştü ulus, aile, çalışma, gelenek, doğa gibi kavramlar. Aynı adla anılsalar da içlerindeki karakterler değişmiş, geçmiştekinden farklı bir anlamla yüklenmiş durumdalar.

Sürgündeyiz, yaban ellerindeyiz artık Sürgündeyiz, yaban ellerindeyiz artık. Sürgünde olmanın kırılganlığını taşıyoruz. Bilim bile rehber olamıyor bize, dünün doğruları, bugün yanlışlanabiliyor çünkü. Nasıl da yerli yerinde idi oysa her şey daha önce.

“Gurbette olmak” arzularıyla, beklentileriyle umudu, yeniyi, farklıyı ufkumuza getiriyordu; her ne kadar belirsizliği, riski, yabancılık, yurtsuzluk duygusu ile bizi tehdit edici bir ortamda, yapayalnız bıraksa da. İnsanoğlu, bildik tanıdık bir dünyaya, sılaya, “var kalımına” güven ipi ile kendisini bağlarken, yeniye farklıya, değişime yönelerek kendini geliştirme olanağı buluyordu.

Sağlıklı bir gelişme, olgunlaşma süreciydi bu gurbet- sıla ikilemi Sağlıklı bir gelişme, olgunlaşma süreciydi bu gurbet- sıla ikilemi. İnsan bu morfogenezis-morfostazis sarmalının içinde belirli bir hızda yolculuk ediyordu. Tam da insan olmanın hazzını yaşayacak hızda.

“Morfostazisin” rahatlığı ve güvenliğinde topladığı güçle “yeni diyarlara, yeni iklimlere” yol alabiliyordu. Risk sözcüğünün köken aldığı “cesaret” duygusu, heyecan ve macera için enerji sağlıyordu. Riskle güven birbirini tamamlıyordu.

Ne var ki günümüz insanının morfostazisi sağlayacak ne zamanı, ne de mekanı kaldı. Zamanla mekanın bağları kopalı aynı yerde kalmamız olanaksızlaştı artık. “Yere sağlam bastığımızı” sandığımız anlarda bile “yer ayaklarımızın altından” kaymakta.

Sılayı, sıladaki anlamları terk edip, “gurbetin yeni anlamlarını” iç dünyamıza taşıdığımızdan beri “her yerin yabancısıyız” artık. Küreselleşen dünyanın akımlarıyla “özgür, otonom ve bağımsız bireylere” dönüştük. Yaşamın sürekliliğini ve biçimini veren gelenekleri yitirdikçe “eylem özgürlüğüne” kavuştuk

Ne var ki bu “özgürlük” sarhoşluğundan ayıldığımızda “sıla”mızı kaybettiğimizi, artık dönülecek evimiz olmadığını fark ettik. “Bağsız, yersiz ve yurtsuz” kalmanın “dehşetine” kapıldık. Boşluk ve hiçlik düşüncesinin, belirsizliğin, hiçbir şeyin bilinemezliğinin yarattığı bu “dehşet duygusu” ile baş etmek için çareler geliştirdik

Doğanın ve geleneğin bitmesinden sonra yaşamımızı sürdürdüğümüz usulleri yeniden yapılandırmak durumunda kaldık

“Ancak bir şeyin bilinmesiyle dünyanın bilinebileceği” paradoksuna yakalandık. Ya bildik yeni şeyler yarattık ya da bildik eski şeylere sığındık. Kimimiz toplumsal geleneklerin yerini bireysel alışkanlıklarla doldurmaya, yaşamımıza “bildik bir düzen” getirmeye çalıştık. Çalışmayı, eksersiz yapmayı, yemek yemeyi, aşık olmayı bile alışkanlıklara dönüştürdük

Kimimiz ise “hiçbir şeyin net olmadığı, belirsizliğin hüküm sürdüğü bu kaos ortamında etnisite, köktendincilik ve milliyetçilik gibi yapılanmalara “sıla” niyetine sarıldık

Geçmişin duygu iklimini, geçmişin düşünce ve davranış biçimlerini tekrarlayarak yeniden yaratacağımızı sandık. Geçmişle kurulan ilişkinin, her uyaranla değişikliğe uğrayan bilinç aracılığı ile her daim yeniden yapılandırıldığı gerçeğini dikkate almadık

Hızla değişen anlamların daha biz özümsemeden zihinlerimize sızdığını, kaçınılmaz bir şekilde dünyayı algılama ve tepki verme biçimlerimizi şekillendirdiğini göz ardı ettik

Özümsenmeden yüzeyde yaşanan anlamların, derindeki çağrışımlarıyla, duygularla buluşmadığı için yapay, abartılı, yadırgatıcı tepkilerle sonuçlandığını hesaba katmadık

Sonuçta geçmişte hoşgörü ve sıcak bir kabulle karşıladığımız bir durumu, bugünün koşullarında öfke ve nefretle karşılar olduk. Yitirdiğimiz Yusuf’u bulsak da, Kenan ilinin, eski Kenan olmadığını fark etmedik bile

Oysa nice oldu sılayı kaybedeli Oysa nice oldu sılayı kaybedeli. Kendimizi güvende hissetmeyeli, tehditlere açık hale geleli. Risk “tehlike”ye dönüşeli, kendi yarattığımız riskler dışarıdan gelenlerden daha tehlikeli olalı

“Kenan” ili tehlikeli bir yer olalı beri şiddet varlığını daha çok hissettirmekte. Antisosyal özellikler kişilik yapılanmasına, radikal özellikler kimliklere damgasını vurmakta

“Kenan” ili kültürel biçimlendirmeyi aşan yapısıyla kaybetmememiz gereken bir sığınaktı. Kendimizi baba ocağında, ana kucağında olduğu gibi güvende hissettiren bir duygu iklimiydi. Sıcak bir karşılama beklentisiydi. Giderek parçalara ayrılan dünyayı ve zihinlerimizi birleştirecek sihirli bir tutkaldı

Sılanın olmadığı bir dünyada yaşayabilir miyiz?