UMUMİ HUKUK TARİHİ PROF.DR.ABDULLAH DEMİR
HUKUK TARİHİNİN TANIMI, ÖNEMİ VE GELİŞİMİ UMUMİ HUKUK TARİHİ HUKUK TARİHİNİN TANIMI, ÖNEMİ VE GELİŞİMİ I. TANIM Çeşitli devirlerde değişik medeniyet seviyesinde bulunan cemiyetlerde hakim olmuş olan hukuk kurallarıyla hukuki müesseseleri tespit ve tetkik edip, bunların tarihi sosyal, felsefi, ve fikri dayanaklarını göstererek, insanlık tarihinde hukuk nizamının doğuş ve gelişme safhalarını anlatan ilme hukuk tarihi denir Hukuk tarihi, hukuk ilminin bir dalıdır. Ancak diğer ilim dallarıyla yakın alakası olan bir hukuk dalıdır. Özellikle de tarih ilmiyle yakın ilişkisi vardır ve hatta hukuk tarihi tarihin bir parçası sayılabilir
Hukuk tarihi ile tarih arasında metod farkı vardır. Tarih geçmişte yaşanan olayları, insan hayatındaki siyasi ve sosyal gelişmeyi inceler. Hukuk tarihi ise geçmişte yaşanan bütün olaylarla değil yalnızca hukukla ilgili olanlarla ilgilenir. Mesela, tarih 1789 Fransız ihtilalini hazırlayan sebepleri, ihtilal sırasında meydana gelen olayları ayrıntısıyla inceler. Hukuk tarihi ise Fransız ihtilali ile hukuki hayatta meydana gelen değişiklikleri alır
ÖNEMİ VE GAYESİ Hukuk tarihi okutmaktan gaye, hukuk müesseselerinin gelişmesine ve genişlemesine sebep olan dini, sosyal, iktisadi ve siyasi sebepleri öğrenmek, ilk dönemlerdeki hukuki tefekkür ve modern çağımızdaki hukuki düşünce arasında mevcut olan ilişkileri araştırmaktır Bugünün hukuk sistemleri de aynı medeniyetler gibi eski hukuk sistemlerinin devamıdır
Avrupa Hukuku Roma Hukukundan, Yunan ve eski Mısır kanunları Babil ve Sümer kanunlarından, Fransız hukuku İslam hukukundan etkilenmiştir Mesela, bütün hukuk sistemlerince kabul edilen “beklenmedik hal nedeniyle borçların sona ermesi” prensibi Hamurabi Kanunlarının 48. maddesinden Şahsi hak prensibi Roma hukukundan “Zamanın değişmesiyle toplumun dolayısıyla kanunların değişmesi” prensibi ise İslam Hukukundan alınmıştır
. Hukuk tarihi öğrencilerin hukuki formasyonunun tamamlanması ve yetiştirilmesi ayrıca hukuki kültürün yerleşmesi açısından çok önemli bir derstir. Böylece öğrenciler geçmişi öğrenerek geleceğe yol bulabilecektir. Geçmişin kötü tecrübeleri ve iyi uygulamaları geleceğin aydınlık ve adaletli dünyasına ışık tutacaktır
HUKUK TARİHİNİN GELİŞİMİ Hukuk tarihi yeni bir bilim dalıdır. Ortaçağ’da bir hukuk tarihinden bahsetmek mümkün değildir. O dönemde Avrupa’da hukuk durağan, sabit kurallardan ibaret görülüyordu. Avrupa’da 16. yüzyıldan itibaren hukuk kurallarının gelişme süreci yaşadığını, bu gelişmede toplumun ve devletin rol oynadığını kabul eden görüşler ortaya çıkmaya başladı. 16. yy sonunda Avrupa’da devletleri kendi milli hukuk tarihlerini de araştırmaya başladılar
Tabii Hukuk Teorisi Bu teoriye göre bütün hukuk sistemlerinin üstünde, insan hayatına uygulanabilecek ideal ve akla uygun kurallar bulunmaktadır. Bu ideal kurallar bütün hukuk sistemlerinin kaynağı, aslı ve esasıdır. Bu kurallar değişmez ve ebedidir. İnsan selim bir akıl ve fıtrat ile bu ideal kuralları keşfedebilir
Tabii hukuk teorisinin öncülerinden Burlamaqui, tabii hukuk ile bütün insanlar için Allah tarafından belirlenmiş olan kanunların kastedildiğini, insanların bu kuralları akıllarını kullanarak kendi tabiatlarını incelemek suretiyle keşfedebileceklerini söylemektedir
Avrupa’da 17. ve 18. yüzyıllarda tabii hukuk teorisi hemen bütün hukukçular tarafından kabul edilmekteydi. Ancak tabii hukuk teorisi, hukuku değişmez ve daimi kurallardan ibaret gördüğü için hukukun gelişmesine engel olmuştur. Sadece bu teori içerisinde kabul edilen sosyal sözleşme fikri, tabii hukuk görüşünü kabul eden hukukçuları sosyal sözleşmenin gerçekleşme tarihi üzerinde araştırmaya sevk etmiştir.
Tabii hukuk teorisinin İslam hukukundaki karşılığı nasslar yani hukukla ilgili olan ayet ve hadislerdir. Bununla birlikte hukuka ait her mesele ayet ve hadislerde açık bir şekilde düzenlenmediği için akıl yoluyla olması gereken hukuka ulaşma yolu da kullanılmaktadır. Bu yola içtihad ve bu yolu kullanan hukukçulara da müçtehid adı verilmektedir
Tarihi Hukuk Teorisi Napolyon’un askeri başarılarından sonra Fransız Medeni Kanunu olan Cod Napolyon’un Almanya tarafından kabul edilmesi görüşü ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre Almanya’da farklı eyaletlerde dağınık bir hukuk uygulaması söz konusudur. Bu dağınıklığa son vermek ve Almanya’da hukuk birliğini sağlamak için Fransız Medeni Kanununun kabulü gereklidir
Almanya’da tarihi hukuk okulunun kurucusu olan Savigny (1779-1861) bu görüşe karşı çıkmıştır. Savigny’e göre hukukun gelişmesi üç aşamada olur. Birinci aşamada hukuk kuralları o toplum içerisinde şuursuz bir şekilde ortaya çıkar ve gelişir. Bu aşamada hukuk o toplumun örf-âdetlerinden, inançlarından ve genel kanaatlerinden doğar
İkinci aşama, hukukun şuurlu bir şekilde gelişmesidir İkinci aşama, hukukun şuurlu bir şekilde gelişmesidir. Böylece birinci aşamada şuursuz bir gelişme süreci yaşayan hukuk, ikinci aşamada hukukçular eliyle şuurlu bir şekilde hukuk eserleri içerisine girmiş olmaktadır. Üçüncü aşama ise hukuk kurallarının tedvini (codification), kanun haline getirilmesidir. Bu dönemde, halkın katılımı ve hukukçuların faaliyetleri ile kitaplarda yer alan hukuk kuralları kanun halinde derlenmektedir.
Savigny’e göre bütün hukuk sistemleri bu üç aşamadan geçmiştir Tarihi hukuk teorisinin etkisi ile Almanya’da Fransız Medeni Kanunu’nun kabul edilmesinden vazgeçilmiş, Almanya’nın örf-adetlerine ve topluma ait değerlerine uygun bir Medeni Kanun hazırlanmıştır. Bu kanun hazırlanırken birinci planda Alman örf-adetleri ve ikinci planda ise Roma hukuku göz önünde bulundurulmuştur
Pozitivist Hukuk Teorisi Fransız filozofu Auguste Comte (1798-1857) tarafından kurulan pozitivizme göre gerçeğe ulaşmak için deney ve gözlem şarttır. Pozitivizme göre hukuk toplumsal olayların bir ürünüdür. Buna göre sosyal olayların incelenmesinde uygulanan deney ve gözlem metodu hukukun tespit edilmesinde de uygulanmalıdır
Doğal hukuk okulunda ferdin ön planda olmasına karşılık pozitivist okulda toplum ön plana geçmiştir. Ancak fen bilimlerinde kolaylıkla uygulanan deney ve gözlem metodunun sosyal olaylardan uygulanabilmesi çok zor olmuştur. Bu sebeple ferdi göz ardı eden pozitivist okul mensupları hukuk alanında çok yanlış sonuçlara varmışlardır
Marksist Hukuk Teorisi Marksizme göre hukuk ve siyaset gibi üst yapı kurumları, altyapı kurumu olan ekonomiye göre şekillenir. Ekonomik gelişme süreci üst yapı kurumu olan hukukun oluşmasında da belirleyici olmaktadır. Marksist teoriye göre nasıl bir hukuk sistemi kurmayı araştırmak yerine üst yapı kurumlarını belirleyen alt yapı kurumu olan ekonomik ve sosyal düzenin gözlemlenmesi ve sürecin hızlandırılması gereklidir
Marksist teoride bizzat hukukun kendisinin araştırılmaması, her şey gibi hukukun da ekonomik hayata bağlanması çok eleştirilmiştir. İnsan, toplum ve devlet yapısında hukuk en az ekonomi kadar önemlidir. Bu teoriye göre hukuk ekonomik hayat tarafından belirlense de gerçekte ekonomi üzerinde hukukun etkisi çok belirleyicidir.