TÜRKİYE’DE EĞİTİMİN TARİHİ
İslam dünyasının karakteristik eğitim kurumu medreselerdir İslam dünyasının karakteristik eğitim kurumu medreselerdir. Bu başlangıçta genelde Türk-İslam kültür çevrelerinde ortaya çıkıp gelişmesine karşın, zaman içinde her tarafa yayılmış ve ilköğretim üstündeki değişik eğitim kademelerini temsil etmiştir.
Osmanlı medreselerinin bozul-ması, ilk defa belirgin olarak bazı müderrislerin terfileri normal yolların dışında yapılması yoluyla, Kanunî zamanında başlamıştır. Daha sonraki yıllarda ise, bozulma yayılarak ve çeşitlenerek büyümüştür.
Osmanlı eğitimi uzun yıllar mektep-medrese ikili sistemi üzerine kurulmuştu. Medreseler –bugünkü anlamda-orta, yüksek ve hatta yüksek lisans ve doktora kademelerini kapsayan bir eğitim veriyordu.
Bu ikili sistemin dışında hafız yetiştiren Darülhuffazlar, tıp eğiti-mi yapılan Darüşşifalar ve Osmanlı saray görevlilerini ve dolayısıyla devlet adamlarını yetiştiren Enderun mektebi da vardı. Bu sistem uzun yüzyıllar Osmanlı Devletinin genel ihtiyaçlarını karşıladı.
Batıda 12. yüzyılda başlayan gelişmelerin baskısını Osmanlı Devleti 18 Batıda 12. yüzyılda başlayan gelişmelerin baskısını Osmanlı Devleti 18. yüzyıl içinde açık olarak hissetmeye başladı. Bu değişikliklere kendi eğitim ve bilgi üretme sistemi ile karşılık vermesi mümkün değildi.
Kritik karar verme süreçlerinden sonra, Batı eğitim sistemini önce askeri bilimler ve tıp alanında; devlet organizasyonunu Fransa örneğine göre kurmaya başladık-tan sonra da sivil eğitim alanında taklit etmeye başladı.
Batı tipi eğitim kurumlarını devlet kendi bütçesinden kurmaya başladı Batı tipi eğitim kurumlarını devlet kendi bütçesinden kurmaya başladı. Klasik mektep-medrese sisteminde ise eğitim kurumları devletin müdahale etmekten çekindiği vakıf sistemi içinde yönetiliyordu.
Devlet eskiden de medrese sistemine müdahale etmiyordu, Batı tipi eğitim kurumlarını kurmaya başladıktan sonra da bu klasik eğitim kurumlarına bir yardım yapmadığı gibi, açık müdahalelerden de kaçındı. Dolayısıyla iki sistem bir arada yaşamaya başladı.
Batı tipi eğitim kurumları sadece Osmanlı devlet görevlilerinin kurduklarından ibaret değildi. Yabancı devletler ve Osmanlı uyruğundaki Hıristiyan toplumlar da kendi çıkarları için Batı tipi eğitim kurumları kuruyorlardı.
Öyle ki, 19. yüzyılın ikinci yarısın-dan itibaren Osmanlı ülkesinde mektep-medrese sistemi, Batı örneğine göre oluşturulan Osmanlı eğitim sistemi, yabancı devletlerin ve azınlıkların okul sistemleri olmak üzere, amaç olarak birbirlerinden oldukça farklı dört sistem hüküm sürüyordu.
Bunlar arasındaki mücadeleyi Batı tipi Osmanlı devlet okulları kazandı Bunlar arasındaki mücadeleyi Batı tipi Osmanlı devlet okulları kazandı. Çünkü klasik Osmanlı eğitimini oluşturan mektep ve medreselere yeni yatırım yapılmadığı gibi, zaman içinde vakıfların hemen hepsinin düzeni bozuluyordu.
Fatih ve Kanuni’den başka, klasik sistemi destekleyecek külliyeler kuran padişahlar çıkmamıştı. II. Abdülhamit başta olmak üzere, son dönem Osmanlı padişahları tercihlerini hep Batı tipi eğitim kurumlarından yana kullanmışlar, devlet yatırımlarını oraya yöneltmiş-lerdi.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında genç bir devlet olarak kurulduğunda, 600 yılı aşkın ömrü olan bir devletin maddî ve manevî tecrübelerine de sahip bulunuyordu. Bu devleti yükselten ve yaşatan dinamikleri bildiği gibi, onu zayıflatan ve çökerten, parçalayan ve yıkan dinamikleri de iyi biliyordu.
Esasen Türkiye Cumhuriyeti’ ni kuran ve neredeyse ilk 40 yılını yöneten insanlar, Osman-lı eğitim ve devlet sistemi içinde yetişmişler, bilgi ve yönetim tecrübelerini orada kazanmışlardı.
Atatürk’ün önderliğinde gerçekleş-tirilen büyük değişim, “Türk İnkılabı” millî eğitim sisteminin başta gelen etkileyicisidir. Atatürk Türk millî eğitimin ana hedeflerin-den birinin millî kültürle beslenmiş, yurtsever bir kuşak yetiştirmek olması gereğine işaret etmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşuyla başlatı-lan yeni toplumsal esprinin amacı, geleneksel toplum yapısına çağdaş bir yön vermek, çağdaş yurttaşlık bilincini kazandırmak ve toplumsal yapıyı eğitimle oluşturmaktır.
Cumhuriyet dönemi eğitimin temel özelliklerini dört başlık altında toplamak mümkündür.
ÖĞRETİMİ BİRLEŞTİRME 3 Mart 1924’te 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Eğitim-öğretimi Birleştirme) Yasası
EĞİTİMİ ÖRGÜTLEME Cumhuriyet döneminde eğitim sisteminin örgütlenmesinde en önemli yasal düzenlemelerden biri, 22 Mart 1926 yılında çıkarılan 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Yasadır.
EĞİTİMİN NİTELİĞİNİ DEĞİŞTİRME Cumhuriyet döneminde Heyet-i İlmîye ve Eğitim Şûrası adı altında resmî eğitim toplantıları yapılarak eğitimin niteliğini değiştirmek amacıyla, eğitim-öğretim konuları tartışılmış ve bazı temel ilkeler tespit edilmiş-tir.
Temmuz 1921’deki Maarif Kongresi dışında, ilk kez benzer bir toplantı 1. Heyet-i İlmîye adıyla Temmuz 1923’te, ikincisi Nisan 1924’ te, üçüncüsü Aralık 1925-Ocak 1926’da yapılmıştır. 1926 yılında Tâlim ve Terbiye Dairesinin kurulması üzerine bu tür çalışmaların yapılması görevi bu daireye verilmiştir. Bundan sonra “Milî Eğitim Şûraları” adı altında ilki 1939 yılında sonuncusu ise 1999 yılında olmak üzere on altı şûra düzenlenmiştir.
EĞİTİMİ YAYGINLAŞTIRMA Okur-yazar oranını yükselt-mek, öğretimi kolaylaştırmak ve Türkçe’yi ortak bir dil yapmak amacıyla 1 Kasım 1928’de 1353 sayılı Yasayla Lâtin temelli yeni bir alfabe kabul edilmiştir.
Türkçe’yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak, bilimin gereğine göre geliştirmek ve Türkçe’nin yanlış kullanımını önlemek amacıyla 1931 yılında Türk Tarih Kurumu, 1932 yılın-da Türk Dil Kurumu kurulmuş-tur.
Türk Millî Eğitiminin 14 Temel İlkesi; Genellik ve eşitlik Ferdin ve toplumun ihtiyaçları Yöneltme Eğitim hakkı Fırsat ve imkan eşitliği
Süreklilik Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk Millîyetçiliği Demokrasi eğitimi Lâiklik Bilimsellik
Plânlılık Karma eğitim Okul ile ailenin işbirliği Her yerde eğitim