Vakıf Bir malın veya bir gelirin, kişinin kendi isteği ile şahsi mülkiyetinden çıkararak belli şart ve gaye ile bir hayır hizmetine verilmesine Vakıf denmektir. Tarih boyunca varlıklı Türkler, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya katkı sağlamak amacıyla vakıflar kurmuşlardır
Bugünde yurdumuzda kurum ve şahıslar tarafından vakıflar kurulmuştur Bugünde yurdumuzda kurum ve şahıslar tarafından vakıflar kurulmuştur.Cumhuriyetin ilanından sonra çıkarılan kanunlarla Türkiye’deki bütün vakıflar , Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yönetimine verilmiştir.Her yıl mayıs ayının ikinci haftası ile vakıf haftası başlamaktadır. Vakıfların geliriyle hastalar tedavi ettirilir, öğrenciler okutulur, fakir olanlara aş ve kalacak yer sağlanırdı.İmarethanelerin yani aş evlerinin geliri de vakıflar tarafından karşılanırdı.Osmanlı’da çok çeşitli hayır kurumları ve vakıflar bulunmaktaydı.
Vakıflarda özellikle altyapıdan – şehirciliğe çevreden – sağlığa eğitimden – kültüre ekonomiden – ticarete tüm hizmetler, vakıflar aracılığı ile yürütülmüştür. Cumhuriyet öncesi devletin; - dış güvenlik - iç işleri - adalet hizmetleri dışındaki tüm hizmetleri vakıflar yapardı
Eskiden beri mülk sahibi olanlar isterse mallarını vakıf haline getirebilirler.Yurdunu , vatandaşlarını seven varlıklı bir kimse cami, mescid şifahane, imaret, okul gibi herkesin yaptırabileceği bir hayır kurumu yaptırır, bunun sürekli olarak hizmet görebilmesi ve bakımı için tarla , bağ , bahçe , zeytinlik ,dükkan , han gibi mallarını vakıf haline getirildi.Bu malların geliriyle o kurumun giderleri karşılanırdı.Böylece toplumun ihtiyaçları yurttaşlar tarafından sağlanırdı.Vakıf, Tanrı mülkü sayılmıştır.Alınıp satılmazdı. Vakıf kuruluşları tamamen Türk-İslam kültürünün mahsülüdür.
Vakıfların ülke ticaretine ve ekonomik hayatın gelişmesine de olumlu etkileri olmuştu. Hemen bütün şehirlerde vakıf ticaret hanları vardı. Şehirler arası yollar, stratejik mevkilere kervansaraylar yaptırılmış, böylece yolcu ve tacirlere yol güvenliği ve konaklama imkânı sağlanmıştır
NASIL EĞİTİM GÖRDÜLER?
AHİLİK XIII. yüzyılın ilk yarısından XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Anadolu’da, Balkanlarda ve Kırım’da yaşamış olan Türk halkının sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlaki yönden gelişmelerini sağlayan bir kuruluştur. ■Ahi kelimesinin kardeş, arkadaş, yaren, dost, yiğit anlamına geldiğini söyleyebiliriz. ■Ahilik; birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran; işi kutsal, çalışmayı ibadet sayan; din ve ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve iş teşkilatıdır. ■Selçuklular döneminde bütün esnaflar mutlaka kendi meslekleriyle ilgili bir esnaf loncasına üye idi. Lonca üyeleri arasında sıkı bir dayanışma ve karşılıklı denetim vardı.
■Ahilikte, usta-kalfa-çırak uygulaması vardı ■Ahilikte, usta-kalfa-çırak uygulaması vardı. 12- 13 yaşındaki çocuklar velilerinin izniyle bir sanat faaliyeti gösteren ustanın yanına çırak olarak verilirdi. ■Çocuğu önceleri ayak işleri ve kolay işlerde görevlendirilen usta, onun çalışkanlığı ve dürüstlüğü hakkında fikir sahibi olurdu. ■Çıraklar belli bir süre çalıştıktan sonra ustası tarafından iyice tanınır böylece kalfalık grubuna yükseltilirdi. Çırak ustalık unvanını alırken tören yapılırdı. Tören sonunda usta adayına destur denilen belge verilirdi. ■Ahilik teşkilatının kurucusu olan Ahi Evran (1171-1262) Anadolu’ya gelerek Kayseri’ye yerleşmiş ve halkı irşad görevine başlamıştır. Kayseri’de dericilikle (debbağ) geçimini sağlamıştır.
AHİLİKTE KALFALIKTAN USTALIĞA GEÇİŞİ SEMBOLİZE EDEN ŞET (ŞAL) KUŞATMA TÖRENİ
■Ahilik teşkilatı sayesinde Anadolu’da Rumlar ile Ermenilerin elinde bulunan sanat ve ticaret hayatına zamanla Türklerde katılıp söz sahibi olmuşlardır. ■Ahiler, yaptıkları zaviyelerde Müslüman tüccar ve esnafın ahlaki terbiyesi ile uğraşmışlardır. ■Ahiler, Söğüt civarında gelişmekte olan Osmanlı Beyliği’nin emrine girmişlerdir. ■Bu esnada itibarlı bir ahi olan Şeyh Edebali, Osman Gazi ile yakın ilişkiler kurup kızını ona vermiştir.
Lonca, belli bir iş kolunda usta, kalfa ve çırakları içine alan dernek veya sanayi öncesi toplumlarda ürünün kalitesini veya fiyatını denetleyen ayrıca mesleki eğitimi planlayıp yürüten örgüt olarak tanımlanabilir.
LONCALARIN BAŞLICA GÖREVLERİ ■Ürünlerin kaliteli yapılmasını sağlamak ve fiyatları belirlemek ■Esnafla devlet arasındaki ilişkileri düzenlemek ■Üyelerinin zararlarını karşılamak ve kredi sağlamak ■Halka mesleki eğitim vermektir. ■Esnaflar arasındaki yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak.
Osmanlı Devleti’nin dayandığı sistemlerin temel düşüncesini veren eğitim-öğretim sisteminin temel kurumu medreselerdir. Medrese sözcüğü ders okutulan yer anlamındadır.
■Osmanlı Devleti, Türkiye Selçuklu Devleti’ni örnek alarak ilk medreseyi Orhan Bey döneminde İznik’te kurmuştur. ■ Davud-ı Kayseri bu medreseye baş müderris olarak atanmıştır.
■Medrese eğitimi almak için yaş şartı yoktu ■Medrese eğitimi almak için yaş şartı yoktu. Fakat genç ve bekar öğrenciler tercih edilirdi. ■Medreselerde bir müderris en fazla 20 öğrenci okuturdu. ■Medrese öğrencileri sınav sonucu tespit edilirdi. ■Seçilen öğrenciler yetenek ve zekâlarına göre ayrı sınıflarda eğitim görürlerdi. ■Medreselerin yüksek bölümü (bugünkü üniversite) ücretsiz ve yatılıydı ■Medreselerde öğrencilerin bütün ihtiyaçları bağlı oldukları vakıflar tarafından karşılanırdı. ■Medresenin yüksek bölümünden mezun olanlar medrese hocası (müderris, kadı veya yönetici) olurdu.
■Medreselerde okutulacak dersler ihtiyaç dikkate alınarak yetiştirilmesi hedeflenen gruplara göre belirlenirdi. ■Medreselerde belirlenen programlara göre İslami bilimler, matematik, geometri, mantık, tıp, felsefe, tarih, coğrafya, fizik, kimya, tabiat bilimleri vb. okutulmaktaydı. ■Osmanlı medreseleri kuruluş döneminden Tanzimat’a kadar ülkenin bilim ve adalet hayatına, önemli ölçüde de yönetime hakim olmuştur. Batıdaki gelişmelere ayak uyduramayan medreseler Tanzimat’tan sonra gelişmeyi engelleyen kurum hâline gelmiştir.
Devlet memuru, idareci, komutan ve sanatkâr yetiştirmek amacıyla kurulan bu saray okulu II. Murat döneminde Edirne Sarayı’nda açılmıştır. ■II. Murat Dönemi’nde, “Devşirme Kanunu” ile ihtiyaca göre, üç beş senede bir Müslüman olmayan halktan 8-20 yaş arasındaki sağlıklı ve kuvvetli erkek çocukları. Acemi Oğlanlar Ocağı’na alınmaktaydı. Devşirilen gençlerin zeki ve kabiliyetli olanları saraya alınır, burada açılan Enderun Mektebi’nde eğitilirdi.
■ Osmanlı Devleti’nde Hıristiyan ailelerden devşirilen küçük çocuklar önce Müslüman Türk ailelerinin yanında yetişir, sonra Acemi Oğlanlar Saray ve Kışlalarında eğitim görürlerdi. Buradaki eğitimden sonra “çıkma” adı verilen dağıtıma tabi tutularak çeşitli askeri gruplara gönderilirlerdi. Bu gruplarda kabiliyet ve üstün yetenek gösterenler daha yüksek seviyede eğitilmek üzere Enderun’a alınırdı. ■Enderun’da iyi eğitim almış gençler, nitelikli devlet adamı veya usta sanatkâr olarak yetiştirilirlerdi. ■Enderun’da eğitim ve Öğretim birbirini izleyen yedi odada verilirdi.
Enderun’da eğitim dört konu üzerinde toplanmıştır Beden eğitimi Uygulamalı saray işleri eğitimi Yeteneklerine uygun bir sanat eğitimi Teorik olarak İslami bilgiler eğitimi
Öğretim teorik ve uygulamalı olmak üzere iki şekilde yapılmaktaydı. Uygulamalı olanlar, saray ve protokol hizmetleri, güreş, atlama, meç ve ok atma gibi spor çalışmaları hat sanatı, müzik ve bunun gibi güzel sanatlardır. Teorik olanlarda; Türkçe, Arapça, edebiyat, tarih, fen bilimleri, matematik ve İslami ilimlerdir.