60 yıldır Türkiye’yi yıkmaya çalışıyorlar. Ancak Türkiye öylesine sağlam temeller üzerine inşa edilmiş ve öylesine deprem kirişleri atılmış ki, Şair Eşref’in de dediği gibi: “Hacıyatmaz gibi düştüğü yerden kalkıyor.” Mimarı kim? Mustafa Kemal Atatürk. Öyleyse önce onu yıkalım dediler. 60 yıldır Atatürk’ü yıkmaya çalışıyorlar. “Atatürk’ün devri kapandı” dediler. “Atakürt” dediler. “Atatürk diktatördü” dediler. “Leblebiyle rakı içerdi” dediler. Dediler oğlu dediler. Ama yıkamadılar. Bu sefer de devrimciliğini unutturalım, anti emperyalist yönünü gizleyelim, Atatürk’ün gerçek yüzünü gizleyelim dediler. Önce ders kitaplarından başladılar “Atatürk ve Karga” hikayeleriyle. Sonra cebine fındık fıstık kattılar! Bayram törenlerini karnavala çevirdiler. 19 Mayıs’ı çocuklara, 23 Nisan’ı gençlere yasakladılar. Ulusal Egemenlik Bayramı’nı “Dünya Çocuk Şenliğine” çevirdiler (küreselleşiyoruz ya). Olmadı bir Alman devşirmesine “aşklarını yaz” dediler ve yazdırdılar. Hadi bir de “Atatürk’ün İnsan Yönünü” atalım ortaya da devrimciliği unutulsun dediler. Yazılarını, deyişlerini duvarlardan, okullardan indirdiler. Yine de başaramadılar.
Anlamadıkları bir şey vardı: Atatürk 70 milyondu, 70 milyon Atatürk’tü; Atatürk Cumhuriyet’ti, Cumhuriyet Atatürk; Atatürk Aydınlanma Devrimi idi, Aydınlanma Devrimi Atatürk; Atatürk’ün “karakteri bağımsızlık”tı, bağımsızlığın karakteri Atatürk’tü… İşte bunu anlayamadılar. “Bu sefer tamam” dedikleri yerde Atatürk(ler) karşılarına barikat kuruyordu. Anlamaları mümkün değildi, anlamadan da yenilip gidecekler. Biz bu sunularda onların anlayamadığı ve yıllardır çekmece ve karanlık mahzenlerde saklamaya çalıştıkları “Atatürk Gerçeği”ni, “Bursa Söylevi”inden başlayarak hem onlara hem de Aydınlanma Devrimi’ni yaşamamış olan yeni kuşağa anlatmaya çalışacağız.
"Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." M. Kemal Atatürk
Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.
Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, FAKAT ASLA YALVARMAYACAKTIR. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: “Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!” Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya Meclis’e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.
Diyecek ki, “Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım.Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve etkenleri düzeltmek de benim vazifemdir!”
"Türkiye Cumhuriyeti, her anlamı ile büyük Türk milletinin öz ve aziz malıdır. Değerli evlâtlarının elinde daima yükselecek, sonsuza kadar yaşayacaktır." M. Kemal Atatürk