Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 1. Tür İlkeler: Yargılama Hukukunun Temelini oluşturan, çoğu zaman Anayasadan doğan vazgeçilemez, değiştirilemez ilkelerdir. Örn: Adil Yargılanma Hakkı, Hukuki Dinlenilme Hakkı, Usul Ekonomisi İlkesi… 2. Tür İlkeler: Yargılamayı şekillendiren, hukuk politikasının sonucu olan, Kanun koyucunun iradesi ile oluşan ilkelerdir. Örn: Taraflarca Hazırlama İlkesi - Resen Araştırma İlkesi, Yazılılık İlkesi – Sözlülük İlkesi… Bu ilkelere hem kanun hazırlanırken, hem de yorumlanırken başvurulur. Bu ilkeler kanun koyucuyu, tarafları ve yargının unsurlarını (hakim – savcı – avukat) bağlar.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 1. Tasarruf İlkesi: Maddi hukuktaki özgürlüğün yansımasıdır. Taraflar uyuşmazlığı çıkarmada, dava aşamasına gidip gitmemekte, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvurup başvurmamakta, dava sırasında bu uyuşmazlığı sona erdirmekte (örn. Feragat, sulh, kabul) kural olarak serbesttirler. Tanım: Tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmeleri, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmelerine, tasarruf ilkesi denir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Tasarruf İlkesi > Çekişmeli Yargı Kendiliğinden (resen) Harekete geçme ilkesi > Çekişmesiz Yargı Tasarruf ilkesi MADDE 24- (1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. (2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Tasarruf İlkesinin Sonuçları Davacının olmadığı yerde dava olmaz. Kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamaz. Kimse kendi aleyhine olan bir kararı temyiz (veya istinaf) etmeye zorlanamaz. Taraflar yargılamayı taraf usul işlemi ile (kabul, feragat, sulh) sona erdirebilirler. Taraflar yargılamadan önce veya yargılama sırasında alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvurabilirler. Dava konusunu (müddeabih) taraflar belirler, istenilen hukuki korumayı kendileri seçerler. Hakim talep edilenden fazlasına karar veremez.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Tasarruf İlkesinin İstisnaları Davacının olmadığı yerde dava olmaz ilkesinin istisnası yoktur, savcının açtığı istisnai durumlarda dahi bir talep üzerine mahkeme harekete geçer. Bazı hallerde hakim talep olunandan başka bir şeye karar verebilir. Örneğin boşanma davasında hakim kural olarak tarafların talepleri ile bağlı değildir, talepten başka şeye de hükmedebilir. Yargılama giderlerine hükmedilmesi talep edilmese bile mahkeme resen hükmeder. Bazı davalarda dava taraf işlemi ile (kabul, feragat, sulh) sona erdirilemez. Mahkeme mutlaka karar vermelidir. Hakimin davayı aydınlatma ödevi (m. 31: Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.)
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 2. Taraflarca Getirilme (Hazırlama) İlkesi Mahkemenin yaptığı yargılama faaliyeti, özü itibariyle, bir davada uygulanacak hukuk kurallarının taşıdığı şartların, olayın maddi vakıaları açısından geçerli olup olmadığını tespit etmektir. Hukuku uygulama görevi, yani hangi hukuk kurallarının uygulanacağını seçme görevi mahkemededir. (m. 33) Maddi vakıaların hangilerinin getirilip, hangilerinin getirilmeyeceği, veya getirilmeyen vakıaların araştırılıp araştırılamayacağı konusu bu ilkenin konusunu oluşturur. Taraflarca Getirilme İlkesi (Çekişmeli Yargı) Resen Araştırma İlkesi (Ceza ve Çekişmesiz Yargı)
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 2. Taraflarca Getirilme (Hazırlama) İlkesi - Tasarruf ilkesinin bir yansımasıdır. - Bu ilkenin temelinde “tarafların menfaatlerini yine en iyi taraflar korur” düşüncesi yatmaktadır. Taraflarca getirilme ilkesi MADDE 25- (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Taraflarca Getirilme (Hazırlama) İlkesinin Sonuçları Hakim, tarafların ileri sürmediği vakıaları kendisi araştıramaz. Davacı davasının konusu oluşturan, davalı da savunmasının konusunu oluşturan vakıaları kendisi ileri sürmelidir. Hakim olayla ilgili kişisel bilgilerini kullanarak, davayı çözümleyemez. Hukuk kuralının uygulanması için gerekli olan vakıaların eksiksiz olarak getirilmesi gerekir. Bunlardan eksik olan birini veya birkaçını hakim tamamlayamaz. (örn: haksız fiilden doğan tazminat davasında hukuka aykırılık, kusur, zarar ve illiyet bağının ispatı gerekir. Davacı bunlara ilişkin vakıaları öne sürüp, bunları ispatlamalıdır.) Tarafların biri tarafından ileri sürülen vakıalara karşı taraf itiraz etmezse, bu vakıa gerçekleşmiş sayılır, doğruluğu ayrıca araştırılmaz.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Taraflarca Getirilme (Hazırlama) İlkesinin İstisnaları Hakim bazı delillere (keşif, bilirkişi) kendiliğinden dayanabilir, tarafların bu delillere dayanmaları gerekmez. Hakimin aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde taraflardan delil ikamesi isteyebilir (ancak taraflara belli bir delil hatırlatılamaz). Kamu düzenini ilgilendiren davalarda (örn. Babalık davası) bu ilke uygulanmaz, hakim bütün vakıaları ve delilleri kendisi araştırır. Çekişmesiz yargıda kural olarak bu ilke uygulanmaz. Boşanma davası gibi bazı davalarda özel hükümler ile her iki ilkenin karışımı bir sistem belirlenmiştir. Not: Sosyal usul ilkesinin de etkisi ile, modern hukukta bu ilkenin yumuşatılıp, hakime daha fazla görev ve yetki verildiği görülmektedir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 3. Teksif İlkesi Taraflar, bütün iddia ve savunma nedenlerini belli bir usul kesitine kesitine kadar ileri sürmelidirler. Bu kesitten sonra ileri sürülen şeyler mahkemece kural olarak kabul edilmez. Bu ilkenin temelinde usul ekonomisi ilkesi yatmaktadır, taraflar davayı uzatacak eylemlerden kaçınmalıdır. Her hak amacına uygun şekilde, karşı tarafı en az zarara uğratacak biçimde kullanılmalıdır. Teksif ilkesi, taraflarca getirilme ilkesi çerçevesinde büyük ölçüde taraflara bırakılmıştır. Örneğin bir vakıanın sonradan getirilmesine karşı taraf rıza gösterirse mahkeme bunu kabul eder. Teksif ilkesinin en önemli sonucu Davanın ve Savunmanın Genişletilmesi Yasaklarıdır.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 4. Yargılamanın Hakim Tarafından Yürütülmesi Yargılamanın sevk ve idaresi MADDE 32- (1) Yargılamayı, hâkim sevk ve idare eder; yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alır. (2) Okunamayan veya uygunsuz yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için uygun bir süre verilir ve bu dilekçe dosyada kalır. Verilen süre içinde yeni bir dilekçe düzenlenmezse, tekrar süre verilemez. Taraflar uyuşmazlıklarını mahkeme taşıyıp taşımamakta özgürdürler, ancak taşıdıkları taktirde mahkeme (dolayısıyla devlet) ile aralarında “usuli bir ilişki” doğar. Yargılamanın hızlı, etkin ve hukuka uygun şekilde yürümesinde mahkeme gerekli tedbirleri almak durumundadır. Duruşmanın yapılması, duruşma günlerinin tayini, delillerin incelenmesi için gerekli faaliyetlerin (örn. Keşif yapılması, delillerin başka yerden getirtilmesi vb gibi) gerçekleştirilmesi, gerekli tebligatların yapılması, dava dosyasının tutulması mahkemenin görevine girer. Bu faaliyetlerin hukuku uygun olmayan şekilde yerine getirilmesi veya hiç yerine getirilmemesi sonucunda kanun yollarına başvuru imkanı doğabileceği gibi, hakimin sorumluluğu da söz konusu olabilir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 5. Davayı Aydınlatma Ödevi Hâkimin davayı aydınlatma ödevi MADDE 31- (1) Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir. Taraflarca getirilme ilkesinin (hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz; hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz) istisnasını oluşturmaktadır. Taraflar uyuşmazlıklarını mahkeme taşıyıp taşımamakta özgürdürler, ancak taşıdıkları taktirde mahkeme (dolayısıyla devlet) ile aralarında “usuli bir ilişki” doğar. Bu usuli ilişki çerçevesinde hakim davayı çözmek zorundadır. Vakıa ve delilleri getirmek her ne kadar tarafların görevi olsa da, “devletin yargılama gücü”nü kullanan hakimin tarafların her dediği ile bağlı olması söz konusu olamaz. Tarafların beyanlarında çelişki veya belirsizlik varsa, karşı taraf ses çıkarmasa dahi hakim bu durumun açıklığa kavuşturulmasını istemelidir. Bu durum talep sonucu açısından da geçerlidir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 5. Davayı Aydınlatma Ödevi Hakimin getirilmesini talep edebileceği vakıalar, tarafların ileri sürdüğü vakıalar ile sınırlıdır, yani ancak onların getirdikleri vakıalara bağlı olan, onları açıklayan vakıaların getirilmesini isteyebilir. Sırf davanın çözülmesi için tarafların hiç dayanmadığı vakıaları isteyemez. Böyle bir durumda ispat yükü çerçevesinde karar vermelidir. Hakimin davayı aydınlatma ödevinde aşırıya gitmesi hali, kanunda, hakimin reddi sebebi olarak öngörülmüştür. (m. 36/1-a: Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması) Hakimin davayı aydınlatma ödevinde başvurabileceği en önemli araçlar tarafların dinlenilmesi (m. 144) ile keşif ve bilirkişi delilleridir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 6. Doğrudanlık İlkesi Doğrudanlık ilkesi, yargılamanın araya başkaca bir makam veya kişi girmeden kararı verecek mahkeme önünde ve onun tarafından yürütülmesi ve karar verilmesidir. Mahkeme dava malzemesi ve delilleri bizzat değerlendirmeli ve karar vermelidir. Delillerin incelenmesi ve istinabe MADDE 197- (1) Kanunda belirtilen hâller dışında, deliller davaya bakan mahkeme huzurunda, mümkün olduğu kadar birlikte ve aynı duruşmada incelenir. Zorunlu hâllerde, bazı delillerin incelenmesi başka bir duruşmaya bırakılabilir. (2) Başka yerde bulunan ve mahkemeye getirilemeyen deliller, o yerde istinabe yoluyla toplanabilir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 6. Doğrudanlık İlkesi MADDE 295- (2) Hükmü, yargılamanın sona erdiğinin bildirildiği duruşmada hazır bulunan hâkim veya hâkimler verir. Bu şekilde hüküm verebilecek hâkimlerin tamamı hazır bulunmadıkça hüküm hakkında görüşme yapılamaz. (3) Hükmün müzakeresi sırasında, yargılamanın sona erdiğinin bildirildiği duruşmada hazır bulunan hâkim bulunmuyorsa, gerekli görüldüğü takdirde tarafların sözlü açıklamaları tekrar dinlendikten sonra müzakere edilir ve hüküm verilir. Ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrası MADDE 149- (1) Mahkeme, tarafların rızası olmak şartıyla, kendilerinin veya vekillerinin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden duruşmaya katılmalarına ve usul işlemleri yapabilmelerine izin verebilir. (2) Tarafların rızası olmak kaydıyla, mahkeme; tanığın, bilirkişinin, uzmanın veya bir tarafın dinlenilmesi esnasında başka bir yerde bulunmalarına izin verebilir. Dinleme, ses ve görüntü olarak aynı anda duruşma salonuna nakledilir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 7. Hakimin Delilleri Değerlendirmesi MADDE 198- (1) Kanuni istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendirir. MADDE 33- (1) Hâkim, Türk hukukunu resen uygular. Türk Medeni Usul Hukukunda kesin delil sistemi benimsendiği için, bu ilke sınırlandırılmıştır. Kesin delil olan hallerde (örn. Senet) hakim bu delille bağlı olacağı için delilleri serbestçe değerlendiremez. Hukuki işlem dışındaki hallerde ise, örneğin haksız fiilden doğan tazminat davasında hakim delilleri serbestçe değerlendirir. Kamu düzenini ilgilendiren davalarda da hakim kesin delillerle bağlı olmaksızın serbestçe değerlendirme yapar. Hakim delilleri serbestçe değerlendirirken, ispat edilmek istenilen vakıa hakkındaki ispat ölçüsünü de hesaba katmalıdır. Örneğin senetle ispat edilmesi gereken durumlarda başka bir delille ispat mümkün değildir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 8. Adil Yargılanma Hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 6/1: “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.”
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 8. Adil Yargılanma Hakkı Anayasa m. 36: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” Adil yargılanma hakkının ihlali, bir temel hak olan kişi özgürlüğünün ihlalidir. Adil yargılanma hakkı, ulusal hukukların üzerinde bir kavramdır, hukuk devletinin bir gereğidir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Adil Yargılanma Hakkının Unsurları 1. Kanuni, Bağımsız ve Tarafsız bir Mahkeme Tarafından Yargılanma Tabii Hakim ilkesi, mahkemelerin sadece kanunla kurulabilir olmaları, hakimlerin bağımsızlığı, tarafsızlığı hakimlik teminatı gibi kurallar ve esaslar bu çerçevede tanınmıştır. 2. Makul Süre İçinde Yargılanma Anayasa m. 141/III: … “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” MADDE 30- (1) “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” Makul süre, davanın türüne ve taşıdığı özelliklere göre belirlenir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Adil Yargılanma Hakkının Unsurları 3. Aleni Surette Yargılanma Aleniyet ilkesi MADDE 28- (1) Duruşma ve kararların bildirilmesi alenidir. (2) Duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir. (3) Tarafların gizlilik talebi ön sorunlar hakkındaki hükümler çerçevesinde gizli duruşmada incelenir ve karara bağlanır. Hâkim, bu kararının gerekçelerini, esas hakkındaki kararı ile birlikte açıklar.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Adil Yargılanma Hakkının Unsurları 4. Hakkaniyete Uygun Olarak (adil) Yargılanma Taraflar her aşamada eşit olmalıdır. Buna yargılamada “silahların eşitliği” denilmektedir. Taraflar için getirilen hak, yükümlülük, süreler vb. eşit şekilde düzenlenmeli, hakim de yargılamayı yaparken bu eşitliğe uymalıdır. Hakim taraflara eşit ve objektif şekilde yaklaşmalı, iddia ve savunmaların neden kabul edilip neden edilmediğini gerekçeli olarak belirtmelidir. Adli yardım kurumu da bu çerçevede düzenlenmiştir. Bu sayede mali durumu yeterli olmayan kişilerinde haklarını koruyup savunmaları mümkün olabilir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 9. Hukuki Dinlenilme Hakkı HMK MADDE 27- (1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir. Hukuki dinlenilme hakkı, Adil Yargılanma Hakkının en önemli yansımasıdır. Hukuki dinlenilme hakkına aykırılık kanun yollarına (istinaf ve temyiz) başvurma sebebi ve bazı hallerde yargılamanın yenilenmesi sebebi olabileceği gibi, hakimin sorumluluğunun doğmasına da neden olabilir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Hukuki Dinlenilme Hakkının Unsurları 1. Bilgilenme Hakkı Taraflar dava konusu ve dava ile ilgili olarak her konuda bilgi alma hakkına sahiptirler. Davanın yürümesinde her konu hakkında taraflara bilgi verilmelidir. Onların haberi olmadan bir işlem yapılması söz konusu olamaz. Bu çerçevede en önemli husus, davetiye çıkartılması kuralları ve tebligattır. Bunların usulüne uygun olmadan yapılması, hukuki dinlenilme hakkının ihlalini oluşturur. Taraflar dava dosyasına her zaman ulaşabilmeli ve onu istedikleri gibi inceleyebilmelidirler. Tarafların birinden gizli bir delil olması mümkün değildir. Sadece davanın tarafları değil, dava ile ilgili kişiler de bilgilendirilmelidir (örn. İhbar).
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Hukuki Dinlenilme Hakkının Unsurları 2. Açıklama ve İspat Hakkı Taraflara iddia ve savunmaları hakkında açıklama yapmaları ve bu iddia ve savunmalarını ispat faaliyetleri için yeterli imkan sağlanmalıdır. Bu hak teksif ilkesi ve usul ekonomisi ilkesi ile makul biçimde sınırlandırılabilir. Tahkikatın sona ermesi MADDE 184- (1) Hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Sözlü yargılama MADDE 186- (1) Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. (2) Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) Hukuki Dinlenilme Hakkının Unsurları 3. Dikkate Alınma Hakkı -Açıklama ve ispat hakkının yerine getirilmesi yeterli değildir, bunların dikkate alınması ve bu çerçevede verilecek kararların gerekçelendirilmesi gerekir. -Gerekçelendirme sadece hüküm ve diğer nihai kararlar için değil, tüm kararlar için gereklidir. Hakim verdiği her kararın gerekçesini açık ve net olarak belirtmeli, standart gerekçelerden kaçınmalıdır. -Mahkemeler yargılamanın seyrine aykırı sürpriz kararlar vermemelidir. Kanun hükümlerine ve içtihatların birleştirilmesi kararlarına aykırı karar zaten verilemez. Ancak yerleşmiş içtihatlara aykırı karar verirken de mahkeme tarafların açıklamalarını dikkatlice dinlemeli, vereceği kararı gerekçelendirmelidir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 10. Usul Ekonomisi İlkesi (Yargılamanın basit, hızlı, ucuz yürütülmesi) Anayasa m. 141/III: … “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” MADDE 30- (1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür. Bu ilke büyük ölçüde mahkemelere yönelik olmakla birlikte, tarafları da bağlar. Taraflar taleplerinde, yapacakları işlemlerde usul ekonomisi ilkesini de gözetmek durumundadırlar. Hakimler gereksiz duruşma günü vermekten kaçınmalı, delillerin incelenmesini etkin şekilde yapmalıdırlar. Örneğin tanıklar mümkün olduğunca aynı duruşmada dinlenmelidir. Gereksiz bilirkişi raporu istenmesinden kaçınılmalıdır.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 11. Alenilik İlkesi Anayasa m. 141/I: Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. HMK m. 28- (1) Duruşma ve kararların bildirilmesi alenidir. (2) Duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir. (3) Tarafların gizlilik talebi ön sorunlar hakkındaki hükümler çerçevesinde gizli duruşmada incelenir ve karara bağlanır. Hâkim, bu kararının gerekçelerini, esas hakkındaki kararı ile birlikte açıklar. Her bir yargılama için, isteyen herkesin duruşmayı izleyebileceği bir ortam oluşturulmalıdır.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 11. Alenilik İlkesi Hükmün müzakeresi MADDE 295- (1) Hüküm, gizli müzakere edilerek hazırlanır ve alenen tefhim olunur. MADDE 197/3 - Delillerin incelenmesi veya beyanların dinlenmesi sırasında taraflar, istinabe olunan mahkemede hazır bulunabilir ve delillerle ilgili açıklama haklarını kullanabilirler. Bu hususu sağlamak için, taraflara incelemenin yapılacağı tarih ve yer bildirilir. Bu davet üzerine taraflar istinabe olunan mahkemede hazır bulunmasalar dahi deliller incelenir veya beyanlar dinlenir. Duruşmaların aleniyetine istisnai hallerde kısıtlama getirilebilir. Alenilik sadece duruşma sırasında değil, davanın her türlü işlemi için olmalıdır. Dava ile ilgili deliller, belgeler, dosyalar vb taraflardan saklanamaz, incelemeleri kısıtlanamaz. Bu durum taraflar dışında bazı kısıtlamalarla birlikte tüm ilgililer için geçerlidir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 11. Alenilik İlkesi Dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi MADDE 161- (1) Zabıt kâtibinin gözetimi altında taraflar veya fer’î müdahil, dava dosyasını inceleyebilir. Dava ile ilgili olanlar da bunu ispatlamak kaydı ve hâkimin izniyle dosyayı inceleyebilir. (2) Gizli olarak saklanmasına karar verilen belge ve tutanakların incelenebilmesi hâkimin açık iznine bağlıdır. AvK m. 46/II: Avukat veya stajyer, vekâletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebilir. Bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesi zorunludur. Vekâletname ibraz etmeyen avukata dosyadaki kağıt veya belgelerin örneği veya fotokopisi verilmez. Kayıt ve yayın yasağı MADDE 153- (1) Duruşma sırasında fotoğraf çekilemez ve hiçbir şekilde ses ve görüntü kaydı yapılamaz. Ancak, dava dosyasında saklı kalmak kaydıyla, yargılamanın zorunlu kıldığı hâllerde, mahkemece çekim yapılabilir ve kayıt alınabilir. Bu şekilde yapılan çekim ve kayıtlar ile kişilik haklarını ilgilendiren konuları içeren dava dosyası içindeki her türlü belge ve tutanak, mahkemenin ve ilgili kişilerin açık izni olmadıkça hiçbir yerde yayımlanamaz.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 12. Sözlülük – Yazılılık İlkesi Sözlülük, yargılamanın daha canlı ve doğrudan, hakimin yargılama süjeleri ile daha yakından temasa geçerek yürütülmesini sağlar. Yazılılık, dava malzemelerinin daha doğru biçimde tespitini ve verilen kararın kanun yollarındaki denetiminin kolaylaşmasını sağlar. - Türk hukuk yargılamasında yazılı yargılama usulü uygulanmakla birlikte (örneğin dava açılması, cevap verilmesi, delil ve tanık listesi verilmesi vb), pek çok konuda sözlülük ilkesine de yer verilmiştir. - Öncelikle tahkikat aşamasında kural olarak sözlülük ilkesi geçerlidir. Bu durum özellikle delillerin incelenmesi konusundan önem taşıyan doğrudanlık ilkesinin yeterli şekilde uygulanabilmesi için gereklidir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 12. Sözlülük – Yazılılık İlkesi - Ayrıca tahkikat bittikten sonra hüküm verilmeden önce mutlaka sözlü yargılama aşamasına geçilmelidir: Sözlü yargılama MADDE 186- (1) Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. (2) Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 13. Yargılama Dilinin Türkçe Olması İlkesi - Mahkemelerin dili Türkçedir. Taraflar bunun aksini kararlaştıramazlar. - Yargılamanın her aşamasında, ister yazılı ister sözlü olsun her türlü işlem, talep vb. Türkçe olmak zorundadır. - Türkçe dışında sunulan belgelerin onaylı çevirilerinin eklenmesi gerekir. Ancak mahkeme gerekli gördüğü taktirde bunların bilirkişiye tekrar tercüme ettirmesi mümkündür. - Tanık Türkçe bilmiyorsa tercüman aracılığıyla dinlenir. Tercüman ve bilirkişi kullanılması MADDE 263- (1) Tanık Türkçe bilmezse tercümanla dinlenir. (2) Tanık, sağır ve dilsiz olup okuma ve yazmayı biliyorsa, sorular kendisine yazılı olarak bildirilir ve cevapları yazdırılır; okuma ve yazma bilmediği takdirde, hâkim, kendisini işaret dilinden anlayan bilirkişi yardımıyla dinler.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 14. Tarafların ve Vekillerin Dürüst Davranma Ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü MADDE 29- (1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. (2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler. TMK Madde 2 - Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. -Dürüstlük kuralı hakim tarafından resen ve işlemlerin yorumlanması, tamamlanması, yeniden gözden geçirilmesi ve değiştirilmesinde göz önünde tutulur. -Dürüstlük kuralı hem dava açılması sırasında hem de dava görülürken uyulması gereken bir ödevdir.
Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler (m. 24 – 33) 14. Tarafların ve Vekillerin Dürüst Davranma Ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü Dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle yargılama giderlerinden sorumluluk MADDE 327- (1) Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir. (2) Bir kişi davada sıfatı olmadığı hâlde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi hâlinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez. Kötüniyetle veya haksız dava açılmasının sonuçları MADDE 329- (1) Kötüniyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka, diğer tarafın vekiliyle aralarında kararlaştırılan vekâlet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir. Vekâlet ücretinin miktarı hakkında uyuşmazlık çıkması veya mahkemece miktarının fahiş bulunması hâlinde, bu miktar doğrudan mahkemece takdir olunur. (2) Kötüniyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, bundan başka beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır.
Görev Kuralları 1. Aşama > Yargı Yolu (örn: İdari Yargı – Adli Yargı) 2. Aşama > Görev (örn: Sulh Hukuk M. – Asliye Hukuk M.) 3. Aşama > Yetki (örn: Ankara – İstanbul)
Görev Kuralları Asliye Hukuk Mahkemeleri: Görevin belirlenmesi ve niteliği MADDE 1- (1) Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. Asliye hukuk mahkemelerinin görevi MADDE 2- (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. (2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.
Görev Kuralları Asliye Hukuk Mahkemeleri: 1. Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen (Mal Varlığına İlişkin) Davalar Davacı davasını açarken dava konusunun değerini dilekçesinde göstermek zorundadır. MADDE 119- (1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur: d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri. Yaptırım: Harçlar Kanunu 16/III: Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. Hakim değeri resen değerlendirebilir Harçlar Kanunu Madde 30 - Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz.
Asliye Hukuk Mahkemeleri: 2. Şahıs Varlığına İlişkin Davalar Görev Kuralları Asliye Hukuk Mahkemeleri: 2. Şahıs Varlığına İlişkin Davalar Boşanma Davası, babalık davası gibi maddi bir değere sahip olmayan ve büyük ölçüde Medeni Kanundan doğan davalar şahıs varlığına ilişkin davalardır. Açıkça Sulh Hukuk Mahkemesi veya Aile Mahkemesinin görevli kılınmadığı davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak bir husus Çekişmesiz Yargı işi ise (HMK m. 382 vd.), kanunlarda aksi belirtilmemişse veya sadece mahkeme denilmişse, Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir (HMK m. 383).
Görev Kuralları Asliye Hukuk Mahkemeleri: 3. Ölüm veya Vücut Bütünlüğünün Yitirilmesinden Doğan Zararların Tazmininden Doğan Davalar MADDE 3- (1) Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır. İdari Yargıda Tam Yargı Davası açılması gerekirken, Kanun ile Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli kılınmıştır. Bu devir ile Hizmet Kusuru – Şahsi Kusur belirlenmesi sonucunda farklı yargı kolları arasında gidip – gelmenin önüne geçilmek istenmiştir. Bu madde sadece vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalar açısından düzenlenmiştir. Bunlar dışındaki maddi zararlar için İdari Yargının görevi devam etmektedir. Bu sebeple hem maddi zarar hem de insani zarar olmuşsa, iki dava birden açılmalıdır. Bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından 16.02.2012 tarihinde iptal edilmiştir.
Görev Kuralları Sulh Hukuk Mahkemeleri: MADDE 4- (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları, b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları, c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,
Görev Kuralları Sulh Hukuk Mahkemeleri: ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları, görürler. MADDE 383- (1) Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir. (Bir husus Çekişmesiz Yargı işi ise (HMK m. 382 vd.), kanunlarda aksi belirtilmemişse veya sadece mahkeme denilmişse, Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir)
Görev Kurallarının Niteliği: Kamu düzenindendir ve Dava Şartıdır. Sadece Kanunla belirlenebilir. Görev konusunda bir sözleşme yapılamaz. Mahkeme resen araştırır. Taraflar davanın her aşamasında öne sürebilirler İlk derece mahkemesi incelememiş olsa bile istinaf ve temyiz incelemesinde üst derece mahkemesi tarafından kendiliğinden incelenir. Görevsiz mahkemenin kararı kesinleşmiş ise yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamaz.
Görev Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları Görev dava şartı olduğu için her aşamada ileri sürülebilir veya hakim resen değerlendirebilir. Taraf ileri sürerse mahkeme inceler ve diğer dava şartları gibi tahkikata geçmeden karara bağlamak zorundadır. Hakim dosya üzerinden veya ön inceleme duruşmasında tarafları dinleyerek de bir karar verebilir. Görevli olduğu kanısına varırsa itirazı reddeder ve davayı görmeye devam eder. Hakim davadan el çekmediği için bu bir ara karardır. Ara kararlara karşı derhal bir kanun yolu yoktur. Nihai kararla birlikte kanun yoluna gidilebilir.
Görev Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları Görevsizlik kararı ise davadan el çekildiği için nihai bir karardır. Göreve ilişkin olduğu için usuli bir nihai karardır, bir hüküm değildir! Nihai karar olduğu için kanun yoluna gidilebilir. Hakim görevsizlik kararında görevli mahkemeyi de belirtir ve dosyanın bu mahkemeye gönderilmesine karar verir fakat bu sadece bir karardır, kendiliğinden göndermez. Şu an için dava konusu (2012 yılı için) 1690 TL’den fazla olan görevsizlik kararları için temyiz yoluna başvurulabilir. B.A.M. Faaliyete başladıktan sonra 1500 TL’nin üzerindeki davalar için istinaf yoluna başvurulacak, bu karara karşı temyiz yok!
Yetki Kuralları Görevli mahkeme belirlendikten sonra, o davaya hangi yer mahkemesinde bakılacağı tespit edilmelidir. Bunu belirleyen kurallara yetki kuralları adı verilir. Mahkemeler sadece kendi yargı çevrelerinde (ilçe idari sınırları) faaliyet gösterebilirler. Yetki kuralları prensip olarak kamu düzenine ilişkin değildir. Bazı hallerde ise HMK ve diğer kanunlar tarafından kesin yetki kuralı belirlenmiştir.
A. Kesin Olmayan Yetki Kuralları 1. Genel Yetki Kuralı MADDE 5- (1) Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir. Genel yetkili mahkeme MADDE 6- (1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. (2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir. TMK. Madde 19- Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz. Bu kural ticarî ve sınaî kuruluşlar hakkında uygulanmaz. Madde 51- Tüzel kişinin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir.
A. Kesin Olmayan Yetki Kuralları 1. Genel Yetki Kuralı Özel yetkili mahkeme, genel yetkili mahkemeyi ortadan kaldırmaz, genel yetkili mahkeme de yetkilidir. Genel yetki kuralı dava açıldığı an için önemlidir, davalı yerleşim yerini değiştirse bile davaya devam edilir. Ancak tebligatlar yeni yerleşim yerine yapılır. Türkiye’de yerleşim yerinin bulunmaması hâlinde yetki: MADDE 9- (1) Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkeme, davalının Türkiye’deki mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir. Ancak, diğer özel yetki hâlleri saklı kalmak üzere, malvarlığı haklarına ilişkin dava, uyuşmazlık konusu malvarlığı unsurunun bulunduğu yerde de açılabilir. Türkiye’de yerleşim yeri veya mutad meskeni olmayanlar hakkında MÖHUK (Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun) hükümleri uygulanır. (TMK. Madde 168- Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.)
A. Kesin Olmayan Yetki Kuralları 1. Genel Yetki Kuralı Davalının birden fazla olması hâlinde yetki MADDE 7- (1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. (Kesin yetki kuralıdır, örn: haksız fiilin işlendiği yer) (2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir. (Dürüstlük ilkesi çerçevesinde resen de değerlendirme yapılabilir)
A. Kesin Olmayan Yetki Kuralları 2. Özel Yetki Kuralları > Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetki MADDE 14- (1) Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. > Bir yerde geçici olarak oturanlara karşı açılacak davalarda yetki MADDE 8- (1) Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanlara karşı açılacak alacak veya taşınır mal davaları için, orada bulunmaları uzunca bir süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir.
A. Kesin Olmayan Yetki Kuralları 2. Özel Yetki Kuralları > Sözleşmeden doğan davalarda yetki MADDE 10- (1) Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. + Borçlar hukukuna tabi sözleşmeler içindir. + Sözleşmenin feshi halinde bu özel yetki kuralı uygulanamaz. + İfa yeri davacıya göre belirlenir (yani davalının ifa etmesi gereken yer). + Taraflar ifa yerini belirlememişlerse Borçlar Kanununa bakılır: 1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, 2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, 3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde ödenir. Kambiyo senetleri ise aranacak borçlar olduğu için 1. madde uygulanmaz.
A. Kesin Olmayan Yetki Kuralları 2. Özel Yetki Kuralları > Haksız fiilden doğan davalarda yetki MADDE 16- (1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. > Mirastan doğan davalarda yetki MADDE 11- ... (2) Terekede bulunan bir mal hakkında açılmak istenen istihkak davası, terekenin yazımı ve tespiti zamanında mal nerede bulunuyorsa, orada da açılabilir. (3) Mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davalarda, mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir. > Sigorta sözleşmelerinden doğan davalarda yetki (Deniz sigortaları hariç) MADDE 15- (1) Zarar sigortalarından doğan davalar, sigorta, bir taşınmaza veya niteliği gereği bir yerde sabit bulunması gereken yahut şart kılınan taşınıra ilişkinse, malın bulunduğu yerde; bir yerde sabit bulunması gerekmeyen veya şart kılınmayan bir taşınıra ilişkinse, rizikonun gerçekleştiği yerde de açılabilir.
B. Kesin Yetki Kuralları > Taşınmazın aynından doğan davalarda yetki MADDE 12- (1) Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. (2) İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır. (3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir. (İlçe sınırlarının değişmesi vb. gibi bir sebeple mahkeme yetkisiz hale gelirse, davayı derhal yetkili mahkemeye göndermelidir. Bu durum teknik anlamda bir yetkisizlik kararı değildir.) > Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetki MADDE 14- (2) Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.
B. Kesin Yetki Kuralları > Sigorta sözleşmelerinden doğan davalarda yetki (2) Can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine açılacak davalarda onların yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir. > Mirastan doğan davalarda yetki MADDE 11- (1) Aşağıdaki davalarda, ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir: a) Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar. b) Terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalar.
Yetki Sözleşmesi Kesin yetki olmayan hallerde ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda taraflar kanun gereği yetkisiz olan bir mahkemeyi, aralarında anlaşarak yetkili hale getirebilirler. Buna yetki sözleşmesi adı verilir. Yabancı mahkemelerin yetkili kılınması da mümkündür (MÖHUK m. 47) Yetki sözleşmesi bir usul sözleşmesidir, bu yüzden Türk Mahkemelerini yetkili kılmak için yurt dışında yapılan yetki sözleşmelerinin geçerliliği de Türk Hukukuna tabidir. Yetki sözleşmesi sadece tacirler ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilir. Bunlar dışındaki kimselerin yaptıkları sözleşmeler geçersizdir.
Yetki Sözleşmesi Yetki sözleşmesi MADDE 17- (1) Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır. Yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları MADDE 18- (1) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz. (2) Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.
Yetki Sözleşmesinin Şartları Kesin yetki olmamalıdır Yazılı Olmalıdır (Ancak davacı yetkisiz bir mahkemede dava açmış, davalı da itiraz etmemişse bu da bir yetki sözleşmesi gibi değerlendirilebilir. Fakat bu herkes için geçerlidir, tacir veya kamu tüzel kişisi olmak gerekli değildir) Uyuşmazlık ve mahkeme(ler) belli olmalıdır. Yetki sözleşmesi aksi belirtilmemişse münhasır kabul edilir, sadece bu mahkeme veya mahkemelerde dava açılabilir.
Yetki Kuralları Yetki Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları Kesin Yetki varsa: Dava şartı olduğu için her aşamada ileri sürülebilir. Hakim resen değerlendirebilir. Kesin Yetki Yoksa: Dava şartı değil, dava engelidir. Bu sebeple davanın başında ilk itiraz olarak (cevap dilekçesi ile) öne sürülmelidir. Öne sürülmediği taktirde daha sonra öne sürülemez. Yetki itirazı yapılırken mutlaka yetkili mahkeme de belirtilmelidir. Hakim resen değerlendiremez. Yetkinin kesin olmadığı davalarda davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.
Yetki Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları Her Durumda: Hakim dosya üzerinden veya ön inceleme duruşmasında tarafları dinleyerek de bir karar verebilir. Tahkikat aşamasına geçilmeden karar verilmelidir. Yetkili olduğu kanısına varırsa itirazı reddeder ve davayı görmeye devam eder. Hakim davadan el çekmediği için bu bir ara karardır. Ara kararlara karşı derhal bir kanun yolu yoktur. Nihai kararla birlikte kanun yoluna gidilebilir.
Yetki Kuralları Yetki Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları Her Durumda: Yetkisizlik kararı ise davadan el çekildiği için nihai bir karardır. Yetkiye ilişkin olduğu için usuli bir nihai karardır, bir hüküm değildir! Nihai karar olduğu için kanun yoluna gidilebilir. Hakim yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de belirtir ve dosyanın bu mahkemeye gönderilmesine karar verir fakat bu sadece bir karardır, kendiliğinden göndermez. Şu an için dava konusu 1690 TL’den fazla olan yetkisizlik kararları için temyiz yoluna başvurulabilir. B.A.M. Faaliyete başladıktan sonra 1500 TL’nin üzerindeki davalar için istinaf yoluna başvurulacak, bu karara karşı temyiz yok!
Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler MADDE 20- (1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. (2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.
Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler Bu süreye uyulup uyulmadığını mahkeme resen değerlendirir. Süre içinde başvurulmuşsa, dava eski davanın devamı sayılır, yeniden harç ödenmesi gerekmez. Bu sebeple davanın açılması ile meydana gelmiş sonuçlar (örn: zamanaşımının kesilmesi) korunur Uyulmamış ise, önceki dava açılmamış sayılır ve bütün sonuçları ile ortadan kalkar. Yeniden harç yatırarak dava açılabilir. Fakat bu dava yeni bir dava olduğu için davanın açılmasının sonuçları yeniden oluşur.
Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler BK. Madde 137 – Dava veya defi, vazıyed eden hakimin salahiyeti olmaması veya tamiri kabil ve şekle müteallik bir noksan veya vaktinden evvel ikame edilmiş olması sebebi ile reddolunmuş olupta arada müruru zaman müddeti hitam bulmuş ise alacaklı hakkını talep etmek için altmış günlük munzam bir müddeten istifade eder. (TBK. MADDE 158- Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.) (2 Hafta + 60 gün)
Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler Görevsizlik veya Kesin Yetkinin olduğu hallerde Yetkisizlik kararı kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşirse, kendisine gönderilen mahkeme bu kararla bağlıdır, aynı kararı veremez. Kanun yolu denetiminden geçmemişse (kesin olmayan yetki halleri hariç) aynı kararı verebilir. Bu durumda yargı yeri belirtilmesi (merci tayini) gerekir: MADDE 21- (1) Aşağıdaki hâllerde, davaya bakacak mahkemenin tayini için yargı yeri belirlenmesi yoluna başvurulur: … c) İki mahkeme de görevsizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse. ç) Kesin yetki hâllerinde, iki mahkeme de yetkisizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse. MADDE 22- (2) İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir. Eski davada yapılan taraf usul işlemleri geçerlidir, mahkeme usul işlemleri ise kural olarak geçersizdir, ancak görevli mahkeme bu işlemin usul ekonomisi ilkesi çerçevesinde tekrarlanmamasına karar verebilir.
İşbölümü Bir yerde bir mahkemenin birden çok dairesi bulunuyorsa, bunlar arasındaki ilişki iş dağılımı ilişkisidir. Bu mahkemeler arasındaki dağılım iş yüküne göre yapılır. Bu konuda herhangi bir itiraz veya resen karar düzenlenmemiştir, mahkeme görevli ve yetkili ise önüne gelen davaya bakmak zorundadır. İşbölümü, bir yerdeki asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemelerinin arasındaki ilişkidir. “TTK m. 5- … munhasıran iki tarafın arzularına tabi olmıyan işler hariç olmak üzere, bir davanın ticari veya hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız iptidai itiraz şeklinde taraflarca dermeyan olunabilir. İtiraz varit görüldüğü takdirde dosya ilgili mahkemeye gönderilir; bu mahkeme davaya bakmaya mecburdur; ancak, davanın mahiyetine göre tatbikı gerekli usul ve kanun hükümlerini tatbik eder. Ticari bir davanın hukuk mahkemesi, ticari olmıyan bir davanın ticaret mahkemesi tarafından görülmesi hükmün bozulması için yalnız başına kafi bir sebep teşkil etmez. Vazifesizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi halinde yapılacak muamelelere ve bunların tabi oldukları müddetlere dair usul hükümleri, iş sahasına ait iptidai itirazın kabulü halinde de tatbik olunur.”
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu MADDE 5- (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. (2) Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir. İşbölümü 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu MADDE 5- (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. (2) Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir.
İşbölümü (3) İkinci fıkrada yazılı durumlarda, sadece iki tarafın isteklerine bağlı olmayan işler hariç olmak üzere, bir davanın ticari veya hukuki niteliği nedeniyle mahkemenin iş alanına girip girmediği, taraflarca sadece ilk itiraz şeklinde ileri sürülebilir. İlk itiraz haklı görüldüğü takdirde dosya talep üzerine ilgili mahkemeye gönderilir. Kararın sözlü bildirimi veya tebliği tarihinden itibaren on gün içinde yenilenecek davaya bu mahkeme bakmak zorundadır; ancak, davaya, davanın niteliğine göre uygulanması gerekli olan usul ve kanun hükümlerini uygular. Ticari bir davanın hukuk mahkemesi, ticari olmayan bir davanın ticaret mahkemesi tarafından görülmesi hükmün bozulması için yalnız başına yeterli bir sebep oluşturmaz. (4) Görevsizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi hâlinde yapılacak işlemlere ve bunların tabi oldukları sürelere ilişkin usul hükümleri, iş alanına ait ilk itirazın kabulü hâlinde de uygulanır.
TİCARET MAHKEMESİNİN GÖREVİ Ticari Davalar: > Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda açıkça ticari dava oldukları ve ticaret mahkemesinde bakılacakları öngörülmüş davalar mutlak ticari davalardır. Mutlak ticari davalarda tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin ticari iş olup olmadığına bakılmaz. (örn: kıymetli evrak davaları, iflas davaları vb). > Bu davalar dışında, aslında hukuk davası olan bazı davalar ticari işletmeyi ilgilendiriyor ve uyuşmazlığın her iki tarafı da tacirse bu davalar nispi ticari davalardır. Yani her ticari iş bir ticari dava olma sonucunu doğurmaz.
İşbölümü Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları Kural Olarak: Dava şartı değil, dava engelidir. Bu sebeple davanın başında ilk itiraz olarak (cevap dilekçesi ile) öne sürülmelidir. Öne sürülmediği taktirde daha sonra öne sürülemez. Hakim resen değerlendiremez. Süresi içinde ve usulüne uygun olarak işbölümü itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme görevli hâle gelir. Hakim dosya üzerinden veya ön inceleme duruşmasında tarafları dinleyerek de bir karar verebilir. Tahkikat aşamasına geçilmeden karar verilmelidir.
İşbölümü Kurallarına Aykırılık ve Sonuçları Kural Olarak: İtirazın uygun olmadığı kanısına varırsa itirazı reddeder ve davayı görmeye devam eder. Hakim davadan el çekmediği için bu bir ara karardır. Ara kararlara karşı derhal bir kanun yolu yoktur. Nihai kararla birlikte kanun yoluna gidilebilir. Ancak iş bölümü itirazının haksız yere reddi tek başına bir bozma nedeni değildir. İtirazın kabulü kararı ise davadan el çekildiği için nihai bir karardır. Yetkiye ilişkin olduğu için usuli bir nihai karardır, bir hüküm değildir! Nihai karar olmasına rağmen kanun yoluna gidilemez, verildiği anda kesindir. Hakim yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de belirtir ve dosyanın bu mahkemeye gönderilmesine karar verir fakat bu sadece bir karardır, kendiliğinden göndermez. Görevsizlik ve yetkisizlikteki hükümler uygulanır. --------------------------------- Fakat iki tarafın arzusuna tabi olmayan davalarda (örn: İflas Davası), işbölümü itirazı görev gibi değerlendirilir, hakim resen inceler, her aşamada öne sürülebilir.
Özel Mahkemeler Özel mahkemeler kanunla kurulurular, belirli bir konuda ihtisas sahibi olurlar. Tek hakimlidirler. Asliye Hukuk Mahkemesi seviyesindedirler. Olmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemesi özel mahkemenin sıfatı ile yargılama yapar. Ayrı yazı işleri (kalem) teşkilatları vardır. İş yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde dairelerinin kurulması mümkündür. Bu daireler arasında da iş dağılımı ilişkisi vardır.
Kadastro Mahkemeleri (Kadastro Kanunu) KadK. Madde 25 – Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. Kadastro mahkemesi, yalnız kadastro işlerine münhasır olmak üzere; A) Velisi veya vasisi bulunmayan küçüklere ve kısıtlılara kayyım tayin eder. Bunların menfaatlerini korumak amacıyla Türk Medeni Kanununun hakimin iznini şart kıldığı hallerde bu izni verir. B) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 465 ve bunu takip eden maddeleri gereğince adli yardım taleplerini inceleyerek kabul edebilir. C) Tutanağı düzenlenen taşınmaz mallara ait ihtiyati tedbir kararı verebilir. Kadastro Kanunun 28. maddesi vd. hükümleri ayrık olmak üzere Basit Yargılama Usulü uygulanır.
2. İş Mahkemeleri (İş Mahkemeleri Kanunu) Sendikalar Kanunu Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda doğan uyuşmazlıklara Sosyal Güvenlik Kurumu ve sigortalılar arasında çıkan uyuşmazlıklara ve diğer Kanunlarla iş mahkemelerine bırakılan dava ve işlere bakarlar. İş Kanunu ve İş Mahkemeleri Kanundaki özel hükümler ayrık olmak üzere Basit Yargılama Usulü Uygulanır.
3. İcra Mahkemeleri (İcra ve İflas Kanunu) Kanundaki adı İcra Tetkik Mercii iken 2004 yılında İcra Mahkemesi olarak değiştirilmiştir. İcra mahkemeleri İcra ve İflas Kanunundan doğan davaların büyük bir kısmına bakmanın yanı sıra, İcra Müdürlüklerini de denetlerler. Hem Hukuk hem de Ceza alanında görev yaparlar. Sadece itirazın kaldırılması davalarında özel bir yargılama yaparlar ve kararları maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaz. Bunun dışındaki davalarda kararlarının maddi anlamda kesin hüküm oluşturması mümkündür.
4. Tüketici Mahkemeleri (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun uygulanması ile ilgili olarak ortaya çıkacak bütün ihtilaflarda görevlidir. Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir. Değeri belirli bir miktarın (2011 yılı için 1031 TL) altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararlar tarafları bağlar. Bu durum özel bir dava şartıdır.
4. Tüketici Mahkemeleri (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun uygulanması ile ilgili olarak ortaya çıkacak bütün ihtilaflarda görevlidir. Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir. Değeri belirli bir miktarın (2012 yılı için 1161 TL) altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararlar tarafları bağlar. Bu durum özel bir dava şartıdır.
5. Denizcilik İhtisas Mahkemeleri (Ticaret Kanunu – 20 6762 s. TTK m. 4: İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca, bu Kanunun Dördüncü Kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin ihtilaflara bakmak ve asliye derecesinde olmak üzere Denizcilik İhtisas Mahkemeleri kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenir. 6102 s. TTK m. 5: Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir.
6. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri (Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu - 2001) Bu Kanunun ve diğer bazı KHK’lerin düzenlediği hukukî ilişkilerden doğan davalarda, dava konusunun miktarına ve Kanunda gösterilen cezaya bakılmaksızın, görevli mahkeme Adalet Bakanlığı tarafından kurulacak ihtisas mahkemeleridir. İhtisas mahkemeleri kurulup yargılama faaliyetlerine başlayıncaya kadar, asliye hukuk ve asliye ceza mahkemelerinden hangilerinin ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği ve bu mahkemelerin yargı çevreleri Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
7. Aile Mahkemeleri (4787 sayılı Kanun – 2003) 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yargılama Usullerine Dair Kanun ile 2003 yılında kurulmuşlardır. Aile mahkemeleri, Adalet Bakanlığınca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak her ilde ve merkez nüfusu yüzbinin üzerindeki her ilçede, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde olmak üzere kurulur. Aile mahkemelerine, atanacakları bölgeye veya bir alt bölgeye hak kazanmış, adlî yargıda görevli, tercihan evli ve çocuk sahibi, otuz yaşını doldurmuş ve aile hukuku alanında lisansüstü eğitim yapmış olan hâkimler arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atama yapılır.
7. Aile Mahkemeleri (4787 sayılı Kanun – 2003) Adalet Bakanlığınca, tercihan; evli ve çocuk sahibi, otuz yaşını doldurmuş ve aile sorunları alanında lisansüstü eğitim yapmış olanlar arasından, birer psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı atanır. Bu uzmanlar: 1. Davanın esasına girilmeden önce veya davanın görülmesi sırasında, mahkemece istenen konular hakkında taraflar arasındaki uyuşmazlık nedenlerine ilişkin araştırma ve inceleme yapmak ve sonucunu bildirmek, 2. Mahkemenin gerekli gördüğü hallerde duruşmada hazır bulunmak, istenilen konularla ilgili çalışmalar yapmak ve görüş bildirmek, 3. Mahkemece verilecek diğer görevleri yapmak, için görevlendirilirler.
GRUP (Kamu düzenindendir, kesindir, aksi kararlaştırılamaz, resen değerlendirilir, her zaman ileri sürülebilir) YARGI YOLU GÖREV KESİN YETKİ 2. GRUP (Kamu düzeninden değildir, kesin değildir, aksi kararlaştırılabilir, resen değerlendirilmez, ilk itiraz olarak ileri sürülmelidir) YETKİ
TARAF Dava, iki taraf sistemi üzerine kuruludur. Her davada mutlaka iki taraf vardır. Hukuki korunma talep eden kişi davacıdır. Kendisine karşı hukuki korunma talep edilen ise davalıdır. Davacı ve davalı sıfatları aynı kişide birleşemez. Birleşirse (örn. Miras yoluyla) dava sona erer. Bununla birlikte davacı veya davalı tarafı birden fazla kişi oluşturabilir. Ancak bu durum, ikiden fazla taraf olduğu anlamına gelmez. Davanın tarafları her zaman eşittir (silahların eşitliği ilkesi –adil yargılanma hakkının bir unsuru)
TARAF Dava açılırken davalı tarafın kim olduğu gösterilmek zorundadır, aksi taktirde dava dilekçesi işleme konulmaz. Mahkemenin hiç belirtilmemiş tarafı araştırma yükümlülüğü yoktur. Aslında hakkın (hukuki ilişkinin) tarafı olmayan bir kişiye dava açılırsa o kişi maddi hukuk anlamında taraf haline gelmez. Fakat dava açısından artık davalı sıfatını taşır. Yanlış kişiye karşı açılan davalarda tarafın değiştirilmesi gerekir. Taraf olmanın önemi, hem davada yapılacak usul işlemleri, hem de davanın sonunda verilecek hükmün bağlayıcılığı (hem icrai hem de kesin hüküm) açısındandır. Taraf kavramı maddi değil, şekli olarak düşünülmelidir. Her bir tarafın mutlaka hakkın tarafları olması gerekmez, bazı durumlarda hakka taraf olmayan kişiler de davada taraf sıfatı taşıyabilirler.
TARAF Kimler taraf olabilir? TARAF EHLİYETİ Kimler davayı takip edebilir? DAVA EHLİYETİ Taraf ve dava ehliyetleri olmasına rağmen talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisi olmayanların temsili yetkisi kime aittir? DAVA TAKİP YETKİSİ Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler gerçekten o dava ile ilgili midir? SIFAT (HUSUMET)
TARAF EHLİYETİ (m. 50) Davada taraf olabilme, usuli hakkın süjesi olabilme ehliyeti, taraf ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip kişiler davada davacı ve davalı sıfatını taşıyabilirler. MADDE 50- (1) Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir. TMK Madde 8 - Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler. TMK Madde 28- Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder. (Cenin söz konusu ise: 427/3: Kayyım atanır)
TARAF EHLİYETİ TMK Madde 48- Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler. Devletin tüzel kişiliği vardır, fakat devlete karşı açılacak davalar Bakanlıklara açılır. Bakanlıkların tüzel kişiliği olmamasına rağmen devleti temsil etmeleri sebebiyle Taraf Ehliyetleri vardır. Ayrı tüzel kişiliği olan Genel Müdürlüklere karşı açılacak davalar bunlara karşı açılmalıdır. İl özel idaresi, köyler ve belediyelerin de tüzel kişilikleri vardır. Bunlara karşı dava açılması gerekir. Miras ortaklıkları ve adi şirketlerin tüzel kişiliği olmadığı için, taraf ehliyetleri de yoktur.
TARAF EHLİYETİ Taraf ehliyeti dava şartıdır. Taraf ehliyeti taraf usul işleminin geçerlilik şartıdır, yoksa işlem geçersizdir. Davacının davanın başında taraf ehliyeti yoksa dava, dava şartı eksikliğinden (usulden) reddedilir. Davalının taraf ehliyeti yoksa: Davanın başında yoksa m. 124 çerçevesinde taraf değişikliğine gidilebilir. Dava devam ederken ortadan kalkarsa (ölüm yoluyla), davaya mirasçılara karşı devam edilebilmesi için hakimin davacıya süre vermesi gerekir. Ancak bunun için mirasçılara karşı devam edilebilecek (mal varlığına ilişkin) bir dava olması gerekir. Mirasçılara karşı devam edilmezse, dava reddedilir. Taraf ehliyeti olmadan bir dava görülürse kanun yollarında denetlenir, kesinleşmiş ise bir yol yoktur. Bu hüküm, etkisiz bir hüküm olarak varlığını sürdürür.
DAVA EHLİYETİ (m. 51) Dava ehliyeti, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci (vekil) ile bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usul işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Dava şartıdır. Medeni Kanuna göre fiil ehliyetine sahip olan kişiler, dava ehliyetine de sahip olurlar. TMK Madde 10 - Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. TMK Madde 49- Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Sınırlı fiil ehliyetine sahip olan kimselerin dava ehliyeti yoktur, kanuni temsilcileri onlar adına bu ehliyeti kullanır. Ancak bunun üç istisnası vardır: Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, kişilik hakları ile ilgili hakları kendi başlarına kullanabilirler. TMK Madde 453- Vesayet altındaki kişiye vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatın yürütülmesi için izin verilmiş ise, o kişi bununla ilgili her türlü olağan işlemleri yapmaya yetkilidir ve bu tür işlemlerden dolayı bütün malvarlığı ile sorumludur. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, tasarruf hakkı kendilerine bırakılmış olan serbest mal ve alacaklar üzerinde (TMK m. 359, 455) dava ehliyetine sahiptirler.
DAVA TAKİP YETKİSİ (m. 53) MADDE 53- (1) Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir. Dava takip yetkisi, kural olarak, hakkın tarafındandır. Bir hakkı ihlal edilen veya bir hukuki koruma isteyen kimsenin bu davayı takip etme yetkisi de bulunur. Diğer kimselerin kural olarak böyle bir yetkisi yoktur. Dava şartıdır. Bazı hallerde ise, hakkın tarafı olmayan bir kimse, hakkın sahibi adına bu davayı açıp yürütebilir. Davayı bu kimse takip etmesine rağmen, hüküm asıl taraf hakkında verilir. Dava takip yetkisi, şekli taraf kavramının bir sonucudur. Dava takip yetkisi, temsilden farklıdır, çoğunlukla kanundan doğan istisnai durumlarda tanınmış olan bir yetki söz konusudur (İİK m. 94/II, 120; TMK m. 550, 551, 562; TTK m. 341, 340, 309).
TARAF SIFATI (HUSUMET) Sıfat, dava konusu sübjektif hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Davanın tarafları şekli anlamda taraftırlar, fakat davanın konusunu oluşturan maddi hukuk ilişkisinin tarafları olup olmadığı sıfat ile tespit edilir. Uygulamada, davacının sıfatına aktif husumet, davalının sıfatına pasif husumet de denilmektedir. Sıfat bir dava şartı değildir. Diğer itirazlar gibi dosyadan anlaşıldığı ölçüde hakim tarafından değerlendirilir. Bir kimsenin bir hukuki ilişkinin gerçekten tarafı olup olmadığını tespit edebilmek için kural olarak işin esasına girmek gerekir. Bu yüzden sıfat bir dava şartı değildir. Sıfat yokluğu söz konusu olursa, dava esastan reddedilir. Bu yüzden söz konusu hüküm kesinleştikten sonra aynı kişiler arasında aynı sebebe ve konuya dayanan bir dava açılamaz.
TARAFLARIN DEĞİŞMESİ Tarafların değişmesi iki şekilde olabilir: Mevcut tarafa yeni kişiler eklenmesi ve mevcut tarafın değişmesi. Değişiklik iradi veya kanunen olabilir. Kanunen değişiklik ölüm ile söz konusu olur. Mirasçıların devam edebilecekleri türde bir dava söz konusu ise, davacı veya davalının ölümü ile mirasçılar tarafından veya mirasçılara karşı davaya devam edilebilir. Ayrıca tüzel kişiliğin ortadan kalkması durumunda da bir halef varsa (örn. Hazine) yine bu şekilde bir değişiklik olur. İradi değişiklik de iki şekilde olabilir. Müddeabihin (dava konusunun) devri (HMK m. 125) ve kanunda düzenlenmiş diğer haller (HMK m. 124). 124. maddedeki hallerde, dava dilekçesinin yeniden gönderilmesi gerekir, eski tarafın yaptığı işlemler geçersiz olur.
TARAFLARIN DEĞİŞMESİ Dava konusunun devri MADDE 125- (1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir: a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur. b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür. (2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. Tarafta iradî değişiklik MADDE 124- (1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.
KANUNİ TEMSİL Dava ehliyeti olmayan tarafların temsili: Velayet varsa, anne ve baba birlikte temsil etmek zorundadır, velayet sadece birinde ise, o kimse tek başına temsil edebilir. Evlat edinen kimse velayet haklarını kullanabilir, evlatlığı temsil edebilir. Vesayet varsa vasi sadece atanmış olması yeterli değildir, sulh mahkemesinden husumet yetkisi verilmiş olması gerekir (TMK m. 462/8). Kayyım atanmasını gerektiren bir durum varsa, sadece o iş açısından kayyım tarafından temsil edilir, diğer haller için kişinin dava ehliyeti devam eder. Dava ehliyeti olmayan bir kimse dava açarsa, hakimin kanuni temsilciye icazet vermesi için bir süre tanıması gerekir. Verilmediği taktirde davayı dava şartı eksikliğinden (usulden) reddeder. Davalının dava ehliyeti yoksa, dava dilekçesi kanuni temsilciye tebliğ edilir, kanuni temsilcisi yoksa bir kanuni temsilci atanır.
KANUNİ TEMSİL MADDE 54 - (1) Kanuni temsilciler, davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hâllerde izin belgelerini, tüzel kişilerin organları ise temsil belgelerini, dava veya cevap dilekçesiyle mahkemeye vermek zorundadırlar; aksi takdirde dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamazlar. Şu kadar ki, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkeme, kanuni temsilcilerin veya tüzel kişilerin organlarının, yukarıda belirtilen eksikliği gidermeleri şartıyla dava açmalarına yahut davayla ilgili işlem yapmalarına izin verebilir. (2) İzin belgesinin alınması için mahkemeye müracaat edilmesi gerekiyorsa ilgiliye, müracaatı için kesin süre verilir. Bu süre içinde mahkemeye başvurulması hâlinde bu konuda karar verilinceye kadar beklenir. (3) Süresi içinde belgelerin ibraz edilmemesi veya mahkemeye başvurulmaması hâlinde, dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.
KANUNİ TEMSİL Kanuni temsilci atanması sebebiyle yargılamanın ertelenmesi MADDE 56- (1) Taraflardan birinin vesayet altına alınması veya kendisine yasal danışman atanması talebi mahkemece uygun bulunur ya da mahkemece gerekli görülürse, bu konuda kesin bir karar verilinceye kadar yargılama ertelenebilir. (2) Taraflardan biri kanun gereğince tedavi, gözlem veya koruma altına alınmış yahut başkalarıyla görüşmekten yasaklanmış olup da kendisi veya vekilinin mahkemede bulunması mümkün değilse, o kimse hakkında davayı takip için kayyım atanıncaya kadar yargılama ertelenebilir.
İRADİ TEMSİL (VEKALET) Dava ehliyetine sahip olan herkes* kendisinin açtığı veya kendisine karşı açılan her davayı kendisi takip edebileceği gibi, bir vekil de atayabilir. MADDE 71- (1) Dava ehliyeti bulunan herkes, davasını kendisi veya tayin ettiği vekil aracılığıyla açabilir ve takip edebilir. Davaya vekâlet hakkında uygulanacak hükümler MADDE 72- (1) Davanın vekil aracılığıyla açılması ve takip edilmesinde, kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak üzere, 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanununun temsile ilişkin hükümleri uygulanır. Birden fazla vekil görevlendirilmesi MADDE 75- (1) Dava için birden fazla vekil görevlendirilmiş ise vekillerden her biri, vekâletten kaynaklanan yetkileri, diğerinden bağımsız olarak kullanabilir. Aksi yöndeki sınırlamalar, karşı taraf bakımından geçersizdir. * İstisna: MADDE 80- (1) Hâkim, taraflardan birisinin, davasını bizzat takip edecek yeterlikte olmadığını görürse, ona uygun bir süre tanıyarak, davasını vekil aracılığıyla takip etmesine karar verebilir. Verilen karara uymayan taraf hakkında, yokluğu hâlindeki hükümlere göre işlem yapılır.
İRADİ TEMSİL (VEKALET) Davaya vekâletin kanuni kapsamı MADDE 73- (1) Davaya vekâlet, kanunda özel yetki verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar, vekilin davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi kapsar. (2) Belirtilen bu yetkiyi kısıtlamaya yönelik bütün sınırlandırıcı işlemler, karşı taraf yönünden geçersizdir.
İRADİ TEMSİL (VEKALET) Davaya vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren hâller MADDE 74- (1) Açıkça yetki verilmemiş ise vekil; sulh olamaz, hâkimi reddedemez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif edemez, yemini kabul, iade veya reddedemez, başkasını tevkil edemez, haczi kaldıramaz, müvekkilinin iflasını isteyemez, tahkim ve hakem sözleşmesi yapamaz, konkordato veya sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması teklifinde bulunamaz ve bunlara muvafakat veremez, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuramaz, davadan veya kanun yollarından feragat edemez, karşı tarafı ibra ve davasını kabul edemez, yargılamanın iadesi yoluna gidemez, hâkimlerin fiilleri sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açamaz, hangileri hakkında yetki verildiği açıklanmadıkça kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarla ilgili davaları açamaz ve takip edemez. NOT: İkrar için özel bir yetki gerekmez. Ancak ikrar davayı sona erdirecek bir nitelik taşıyorsa, davayı kabul veya feragat gibi değerlendirilmelidir.
İRADİ TEMSİL (VEKALET) Avukat olmayan kişilere de vekalet verilebilir. Ancak Avukatların tekel yetkisi çerçevesinde bu vekilin bir avukat tutması gerekir, davayı bizzat takip edemez. MADDE 78- (1) Kendisinin de hazır olduğu duruşmada, vekili tarafından yapılan açıklamalara derhâl ve açıkça itiraz etmeyen taraf, bu açıklamalara rıza göstermiş sayılır. Görevlendirilen avukat vekaletini ibraz etmek zorundadır: MADDE 76- (1) Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır. (2) Kamu kurum ve kuruluşlarının avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip verilmiş olan temsil belgeleri de geçerli olup, ayrıca noterce onaylanmasına gerek yoktur.
İRADİ TEMSİL (VEKALET) Vekâletnamesiz dava açılması ve işlem yapılması MADDE 77- (1) Vekâletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar doğabilecek hâllerde mahkeme, vereceği kesin süre içinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır. (2) Vekâletnamesiz işlem yapmasına izin verilen ancak haklı bir sebep olmaksızın süresi içinde vekâletname ibraz etmeyen avukat, celse harcı ile diğer yargılama giderleri ve karşı tarafın uğradığı zararları ödemeye mahkûm edilir. Bunu kötüniyetle yapan avukat aleyhine, ceza ve disiplin soruşturması açılmasını sağlamak üzere, Cumhuriyet başsavcılığına ve vekilin bağlı olduğu baro başkanlığına durum yazıyla bildirilir. (3) Bir tarafın avukat tutmak istemesi sebebiyle, yargılama hiçbir şekilde başka bir güne bırakılamaz. (4) Avukatın istifa etmesi, azledilmesi veya dosyayı incelememiş olması sebebiyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Ancak, dosyanın incelenmemiş olması geçerli bir özre dayanıyorsa, hâkim bir defaya mahsus olmak üzere, kısa bir süre verebilir. Verilen süre sonunda, dosya incelenmemiş olsa bile davaya devam olunur.
İRADİ TEMSİL (VEKALET) Vekilin azli ve istifasının şekli MADDE 81- (1) Vekilin azli veya istifasının, mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için, bu konudaki beyanın dilekçeyle bildirilmesi veya tutanağa geçirilmesi ve gerektiğinde ilgilisine yapılacak tebligat giderinin de peşin olarak ödenmesi zorunludur. Vekilin istifası MADDE 82- (1) İstifa eden vekilin vekâlet görevi, istifanın müvekkiline tebliğinden itibaren iki hafta süreyle devam eder. (2) Vekilin istifa etmiş olması hâlinde, vekâlet veren davayı takip etmez ve başka bir vekil de görevlendirmez ise tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır. (3) Yukarıdaki fıkralarda yer alan hususlar, istifa eden vekilin istifa dilekçesi ile birlikte vekâlet verene ihtaren bildirilir. Vekilin azli MADDE 83- (1) Vekil ile takip edilen davada, vekilin azli hâlinde vekâlet veren, davayı takip etmez ve iki hafta içinde bir başka vekil de görevlendirmez ise tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır.
DAVA ARKADAŞLIĞI Davada iki taraf vardır. Fakat her bir tarafın birden fazla kişiden oluşması mümkündür. Böyle bir durumda dava arkadaşlığı söz konusu olur. Davacı taraf birden fazla kişiden oluşuyorsa aktif dava arkadaşlığı, davalı taraf birden fazla kişiden oluşuyorsa pasif dava arkadaşlığından bahsedilir. Dava arkadaşlığına sübjektif dava birleşmesi adı da verilmektedir. Dava arkadaşlığı maddi veya usuli olabileceği gibi, ihtiyari ve mecburi olabilir.
İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI MADDE 57- (1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir: a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması. b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri. c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması. Bu hallerden birisi olmamasına rağmen dava birden çok kişi tarafından veya birden çok kişiye karşı açılırsa, hakim davaların ayrılmasına karar verir. Bu hallerden biri olmasına rağmen ayrı ayrı açılmışsa, o zaman da davaların birleştirilmesi söz konusu olur.
İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu MADDE 58- (1) İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder. Buna göre: Bu davalar birbirinden bağımsızdır, aslında dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır. Her bir dava arkadaşı ayrı ayrı savunma yapabilir. Dava şartları ve engelleri ayrı ayrı incelenir. Ayrı ayrı taraf usul işlemleri yapabilirler, ayrı ayrı vekil atayabilirler, süreler ayrı ayrı hesaplanır. Ayrı hükümler verilebilir, yargılama giderlerine ayrı ayrı karar verilir. Taraflardan birisi temyize başvurursa ve hüküm bozulursa sadece kendisi yararlanır, diğer taraf yararlanamaz. Bu davaların birlikte görülmesinin faydası, tahkikat aşamasının tek olmasıdır.
MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI MADDE 59- (1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır. Mecburi dava arkadaşlığı çoğunlukla maddi hukuktan kaynaklanmaktadır. Bazı hakların ve yükümlülüklerin bunun tüm süjelerince hep birlikte yerine getirilmesi gerekir. Bu durum birlikte hareket etme zorunluluğu (örn. İştirak halinde mülkiyet) veya bölünemezlikten (örn. Birden fazla kiracının tahliyesi) kaynaklanmaktadır.
MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI Mecburi dava arkadaşlarının davadaki durumu MADDE 60- (1) Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri*, usulüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder. * Davaya son veren usul işlemleri (feragat, kabul, sulh) hariç.
MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI Şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı: Bazı hallerde ise maddi hukuk bakımından böyle bir zorunluluk olmamasına rağmen bir kanun hükmü gereği davaların birlikte açılması zorunlu olabilir. Örneğin nesebin reddi davası anne ve çocuğa karşı birlikte açılır (TMK m. 286), asli müdahale davası her iki tarafa karşı açılır (m. 65). Ancak bu durumlar sadece davanın açılması bakımından söz konusudur. Davanın işleyişi bakımından bu arkadaşlar, ihtiyari dava arkadaşı gibi olurlar. Arkadaşlar bakımından ihtiyari dava arkadaşlığındaki hükümler uygulanır.
MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI Mecburi Dava Arkadaşlığı Hükümlerine Aykırılık: Aktif Mecburi Dava arkadaşlığının bulunduğu durumlarda tüm arkadaşlar birlikte dava açmak zorundadır. Bunlardan sadece biri veya birkaçı davayı açarsa, Mahkeme, diğer mecburi dava arkadaşlarının da davaya (davacı olarak) katılmalarını veya muvafakat etmelerini sağlaması için davacıya veya davacılara bir süre verir. Davacı verilen kesin süre içerisinde diğer mecburi dava arkadaşlarının davaya katılmalarını veya muvafakat etmelerini sağlayamaz ise, dava sıfat yokluğundan (esastan) reddedilir. Pasif Mecburi Dava arkadaşlığının bulunduğu durumlarda tüm arkadaşlara karşı birlikte dava açılması zorunludur. Bunlardan sadece biri veya birkaçına karşı dava açılmışsa, Mahkeme, diğer mecburi dava arkadaşlarına da davayı teşmil etmesi için davacıya bir süre verir. Davacı verilen kesin süre içerisinde davayı diğer mecburi dava arkadaşlarına da teşmil etmezse, dava sıfat yokluğundan (esastan) reddedilir.
FER’İ MÜDAHALE Hüküm sadece taraflara ilişkin olabilir. Fakat bununla birlikte verilecek hüküm üçüncü bir kişiyi etkileyecek olabilir. Örneğin davayı kaybeden tarafın üçüncü bir kişiye bunu rücu etme hakkı bulunabilir. Bu üçüncü kişiler taraf sıfatı ile (dava arkadaşı olarak) davada yer alamazlar, fakat davaya müdahil sıfatı ile katılmaları mümkündür). Müdahil mutlaka taraflardan birinin yanında yer alır ve ona yardım eder. Yardım ettiği taraf davayı kazanırsa, müdahil ile arasında bir dava ilişkisine gerek kalmayacağı için usul ekonomisi ilkesine katkıda bulunur. Feri müdahilin bir takip yetkisi bulunmaz, yanında katıldığı tarafın takip yetkisini kullanır. Ona yardımcı olacak usul işlemleri yapabilir. MADDE 66- (1) Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabilir.
FER’İ MÜDAHALE Şartları: Yürüyen (derdest) bir dava olmalıdır. Tahkikat aşaması bitene kadar yapılabilir, istinafta da tahkikat aşaması bitene kadar mümkündür. Temyizde tahkikat aşaması olmadığı için mümkün değildir. Mecburi dava arkadaşları feri müdahil olamazlar, çünkü dava arkadaşı olmak zorundadırlar, ihtiyari dava arkadaşları ise birbirlerinin davalarında feri müdahil olabilirler, çünkü bu davalar bağımsızdır. Feri müdahil dava ve taraf ehliyetine sahip olmalıdır, hukuki yararı olmalıdır (verilecek hüküm kişiyi etkileyecek olmalıdır). Hukuki yarar olayın özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
FER’İ MÜDAHALE Usulü: MADDE 67- (1) Müdahale talebinde bulunan üçüncü kişi, yanında katılmak istediği tarafı, müdahale sebebini ve bunun dayanaklarını belirten bir dilekçeyle mahkemeye başvurur. (2) Müdahale dilekçesi, davanın taraflarına tebliğ edilir. Mahkeme, gerekirse taraflarla birlikte üçüncü kişiyi de dinlemek üzere davet eder, gelmeseler dahi müdahale talebi hakkında karar verir. Müdahale talebinin kabulü veya reddi bir ara karar olduğu için ancak nihai kararla birlikte kanun yoluna başvurulabilir. Herhangi bir itiraz vb. söz konusu değildir.
FER’İ MÜDAHALE Fer’î müdahilin durumu MADDE 68- (1) Müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir. (2) Mahkeme, katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder. Fer’î müdahalenin etkisi MADDE 69- (1) Müdahilin de yer aldığı asıl davada hüküm, taraflar hakkında verilir. (2) Fer’î müdahilin, tarafla rücu ilişkisinde, asıl davadaki uyuşmazlık hakkında yanlış karar verildiği iddiası dinlenilmez. Ancak, müdahil, zamanında ihbar yapılmadığı için davaya geç katıldığını veya yanında katıldığı tarafın iddia ve savunma imkânlarını kullanmasını engellediğini ya da kendisince bilinmeyen iddia ve savunma imkânlarının, tarafın ağır kusuru sebebiyle kullanılamadığını belirterek, yanında katıldığı tarafın yargılamayı hatalı yürüttüğünü ileri sürebilir.
DAVANIN İHBARI MADDE 61- (1) Taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini* düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebilir. (2) Dava kendisine ihbar edilen kişinin de aynı şartlarda bir başkasına ihbarda bulunması mümkündür ve bu şekilde ihbar tevali ettirilebilir. İhbarın amacı, ihbar edilen kişinin feri müdahil olarak davaya katılmasını sağlamaktır. Bu durum feri müdahalenin etkisi (m. 69) ile bağlantılıdır. MADDE 64- (1) İhbar edilen davada verilen hükmün ihbar eden kişiye etkisi hakkında 69 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyasen uygulanır. * “üçüncü kişinin kendisine dava açacağını” olması gerekir.
DAVANIN İHBARI Şartları: Yürüyen (derdest) bir dava olmalıdır. Tahkikat aşaması bitene kadar yapılabilir, istinafta da tahkikat aşaması bitene kadar mümkündür. Temyizde tahkikat aşaması olmadığı için mümkün değildir. İhbar ancak üçüncü kişiye yapılabilir, davanın taraflarına yapılamaz. İhbar edilecek kişi ile ihbar eden arasında rücu ilişkisi olması gerekir.
DAVANIN İHBARI İhbarın şekli MADDE 62- (1) İhbar yazılı olarak yapılır; ihbar sebebinin gerekçeleriyle birlikte açıklanması ve yargılamanın hangi aşamada bulunduğunun belirtilmesi gerekir. (2) Davanın ihbarı sebebiyle yargılama bir başka güne bırakılamaz ve ihbarın tevali etmesi gibi zorunlu olan durumlar dışında süre verilemez. Tek taraflı bir işlemdir, mahkemenin veya karşı tarafın bir etkisi yoktur. Mahkeme aracılığıyla yapılması da mümkündür. İhbar üzerine üçüncü kişi isterse mahkemeden feri müdahil olarak davaya katılma talep edebilir. Feri müdahale için gerekli koşullar varsa mahkeme kabul eder. Feri müdahil, şartları varsa, ihbarda bulunan taraf yerine diğer tarafın yanında da davaya katılabilir.
DAVANIN İHBARI Sonuçları: Maddi hukuka ilişkin sonucu, zamanaşımının kesilmemesidir (kambiyo senetleri hariç). Usul hukukuna ilişkin sonucu ise ihbarın etkisidir. İhbar edilen davada verilen hükmün ihbar eden kişiye etkisi hakkında 69 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyasen uygulanır. Bu hüküm hem katılma hem de katılmama halleri için geçerlidir. Öngörülen sonuç her iki halde de doğar, yeter ki ihbar yapılmış olsun. MADDE 69- (2) Fer’î müdahilin, tarafla rücu ilişkisinde, asıl davadaki uyuşmazlık hakkında yanlış karar verildiği iddiası dinlenilmez. Ancak, müdahil, zamanında ihbar yapılmadığı için davaya geç katıldığını veya yanında katıldığı tarafın iddia ve savunma imkânlarını kullanmasını engellediğini ya da kendisince bilinmeyen iddia ve savunma imkânlarının, tarafın ağır kusuru sebebiyle kullanılamadığını belirterek, yanında katıldığı tarafın yargılamayı hatalı yürüttüğünü ileri sürebilir.
ASLİ MÜDAHALE MADDE 65- (1) Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir. (2) Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır. Asli müdahale çekişmesiz yargıda da mümkündür. Çekişmesiz yargı işi asli müdahale ile çekişmeli hale geliyorsa, çekişmeli yargıya dönüşür ve bu şekilde görülüp karara bağlanır. Asli müdahil mutlaka taraflar dışında bir üçüncü kişi olmalıdır. Kendisine ihbar edilen kimse de asli müdahale davası açabilir. Gerçek anlamda bir dava olduğu için tüm dava şartları asli müdahale açısından da geçerlidir. İlk davanın tarafları arasında şekli mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olur. İlk davanın görüldüğü mahkeme görevli ve yetkilidir. Başka yerde de açılabilir, ama o zaman asli müdahale davası olmaz. Hakim her iki davayı birlikte görebilir, veya birini bekletici sorun yapabilir.
DAVA Dava: Başkaları tarafından hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan kimsenin, yeniden tartışma konusu yapılmayacak şekilde ve geleceğe yönelik olarak, bu ihlalin ve tehlikenin bertaraf edilmesi için mahkemeden hukuki korunma talep etmesidir. Dava: Bir başkası (davalı) tarafından sübjektif hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan veya kendisinden haksız bir talepte bulunulan kimsenin (davacı), mahkemeden hukuki korunma istemesidir. Dava Hakkı: Bir sübjektif hakkın mahkemeler vasıtasıyla ileri sürülmesi yetkisidir. Dava hakkı asıl sübjektif haktan ayrı bir hak değildir. Sadece dava hakkı yalnız başına devredilemez veya haczedilemez, asıl hakla birlikte devir veya haczedilebilir. Çekişmeli Yargı: Davacı / Davalı Çekişmesiz Yargı: İlgili Geçici Hukuki Korumalar: Talep Eden / Talebin Karşı Tarafı
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Dava şartları: Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve karar verilebilmesi için varlığı (veya yokluğu) mutlaka gerekli olan şartlardır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez. Dava şartı yokluğundan reddedilen davada temyiz sırasında eksik tamamlanırsa, Yargıtay kararı bozamaz, mahkemenin kararı doğrudur. Dava şartı olmamasına rağmen (hatalı olarak) esasa ilişkin karar verilmiş fakat bu eksiklik giderilmişse, Yargıtay kararı bozmamalıdır, dava şartı eksikliği ortadan kalkmıştır. Dava şartları için bir sıra yoktur, ancak bir dava şartının incelenmesi, diğerinin incelenmesini gereksiz kılıyorsa önce onun incelenmesinde fayda vardır. Bu sebeple önce mahkemeye ilişkin dava şartlarının, ondan sonra taraflara ilişkin dava şartlarının, en son da dava konusuna ilişkin dava şartlarının incelenmesi uygun olur.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır: a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması. d) Tarafların*, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması. * Maddede yazılmamış olmakla birlikte, iki tarafın varlığı da bir dava şartıdır.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) e) Dava takip yetkisine sahip olunması. f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması. g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması. ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi. h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması. ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması. i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması. (2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. Türk Mahkemeleri coğrafi olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyet gösterebilirler. Yabancı mahkemeler de Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyet gösteremezler. Böyle bir ihtiyaç olduğunda istinabe kurumuna başvurulur. Kural olarak (yerli – yabancı) bütün gerçek ve tüzel kişiler, Türk Yargısına tabidir. Ancak bunun bazı istisnaları vardır. Bir devlet, başka bir devletin mahkemeleri önünde egemenlik işlemlerine ilişkin olarak yargılanamaz. Bir devlet, başka bir devletin mahkemeleri önünde özel hukuk ilişkilerinden dolayı ise yargılanabilir. Bu gibi uyuşmazlıklarda yabancı devlete karşı dava açılabilir, bu konudaki tebligat bu ülkelerin Türkiye’deki diplomatik temsilcilerin yapılabilir.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. Türkiye’deki diplomatik temsilciler ise ceza yargısından mutlak olarak muaf olmakla birlikte, hukuk yargısında bazı durumlarda muaf değildirler: Diplomatik temsilcilerin Türkiye’de bulunan özel taşınmazıyla ilgili ayni hak davaları. Diplomatik temsilcilerin vasiyeti tenfiz memuru, mirasın idarecisi, mirasçı veya vasiyet olunan kişi sıfatıyla ilgili bulunduğu mirasa ilişkin davalar. Diplomatik temsilcinin, Türkiye’de resmi görevleri dışında icra ettiği herhangi bir mesleki veya ticari faaliyet ile ilgili davalar
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. Bu kimseler tanıklık yapmak zorunda değildir, fakat isterlerse yapabilirler. Bu kimselere karşı Türkiye’deki kurumlar tarafından tebligat yapılamaz. Bu kimselere karşı icra takibi yapılamaz. Bu kimseler kendileri dava açabilir veya açılmış olan davalara müdahale edebilirler. Böyle bir durumda bu kişilere karşı dava açılması mümkündür.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması Davacı, yargılama harçları ile birlikte, her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Aslında bu şart yoksa zaten davanın açılamaması gerekir. Buna rağmen açılmışsa süre verilmeli, süre içinde yatırılmazsa dava reddedilmelidir. Kanun yürürlüğe girdiği tarihte (1.10.2011) devam eden davalarda da gider avansı yatırılmak zorundadır. Adli yardım kararı ile adli yardımdan yararlanan kimselerin yatırmasına gerek yoktur.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi MADDE 84- (1) Aşağıdaki hâllerde davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat gösterilir: a) Türkiye’de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının dava açması, davacı yanında davaya müdahil olarak katılması veya takip yapması. b) Davacının daha önceden iflasına karar verilmiş, hakkında konkordato veya uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması; borç ödemeden aciz belgesinin varlığı gibi sebeplerle, ödeme güçlüğü içinde bulunduğunun belgelenmesi. (2) Davanın görülmesi sırasında teminatı gerektiren durum ve koşulların ortaya çıkması hâlinde de mahkeme teminat gösterilmesine karar verir. (3) Mecburi dava ve takip arkadaşlığında teminat gösterme yükümlülüğü, bu yükümlülüğün tüm davacılar bakımından mevcut olması hâlinde doğar.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi Teminat gerektirmeyen hâller MADDE 85- (1) Aşağıda sayılan hâllerde teminat istenemez: a) Davacının adli yardımdan yararlanması. b) Davacının, yurt içinde istenen teminatı karşılamaya yeterli taşınmaz malının veya ayni teminatla güvence altına alınmış bir alacağının bulunması. c) Davanın, sırf küçüğün menfaatlerini korumaya yönelik olarak açılmış olması. ç) İlama bağlı alacak için ilamlı icra takibi yapılmış olması.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması Dava hakkına sahip olmak tek başına yeterli değildir. Davacının bir davayı açabilmesi için, güncel ve korunmaya değer bir hukuki yararının olması gerekir. Davacının hakkına kavuşmak için mahkemenin kararına ihtiyaç duyuyor olması gerekir. Çok küçük bir alacak söz konusu ise de hukuki yarar vardır. Fakat alacağı küçük parçalara bölerek ayrı ayrı dava etmekte bir hukuki yarar yoktur. Hukuki yarar dava açıldığı anda bulunmalıdır, daha sonra doğacak bir alacak için dava açılamaz. Bununla birlikte hukuki yarar kanun maddeleri ile de var kabul edilebilir.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması Eda Davalarında davacı, dava açmadan başka bir hukuki yol ile ve aynı güvende alacağına kavuşabiliyorsa, hukuki yarar yoktur. Örneğin ilamsız icra takibi yapılmış, borçlu itiraz etmemiş ve takip kesinleşmiş ise, dava açmakta bir hukuki yarar yoktur. Veya elinde ilam niteliğinde bir belge varsa (İİK m. 38), dava açmasına gerek yoktur, ilamlı takip yapabilir. Hukuki yarar davanın ve tarafların özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Eda davalarında hukuki yarar kural olarak var kabul edilir. Ancak mahkemenin hukuki yararın bulunup bulunmadığını araştırması gerekir. Tespit davalarında hukuki yarar özellikle arandığı için, davacının bunu ortaya koyması gerekir (m. 106/2). İnşai davalar sadece kanunda öngörülen hallerde açılabildiği için bu davalarda da kural olarak hukuki yararın varlığı esastır. Ancak bulunup bulunmadığı yine mahkemece araştırılır. Hukuki yarar sadece davalar için değil, her hukuki koruma için geçerlidir. Kanun yoluna başvurmada, feri müdahalede, delil tespitinde ve geçici hukuki korumalarda (örn. İhtiyati tedbir) hukuki yarar aranır.
DAVA ŞARTLARI (HMK m. 114 – 115) Özel Dava Şartları Çeşitli kanunlarda, bazı davalar için özel bazı dava şartları öngörülmüş olabilir. Örnek: İİK . 277-284’e göre iptal davası açabilmek için alacaklının elinde borç ödemeden aciz belgesi bulunmalıdır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna göre, dava konusu belli bir miktarın altında ise Tüketici Hakem Heyetine gidilmelidir, Tüketici Mahkemesinde dava açılamaz. Borçtan Kurtulma davası açılabilmesi için davacı borçlunun %15 teminat yatırması gerekir. Diğer kanunlarda yazılmış bir şartın dava şartı olup olmadığını tespit etmek için bu şartın yaptırımına bakmak gerekir. Bu şart olmadan hakim davayı göremeyecekse, bu bir dava şartıdır.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Talep Edilen Hukuki Korumaya Göre: Eda Davaları Tespit Davaları Belirsiz Alacak ve Tespit Davaları İnşai (Yenilik Doğuran) Davalar Talep Sonucunun Niceliğine Göre: Terditli (Kademeli) Davalar Seçimlik Davalar Davaların Yığılması (Objektif Dava Birleşmesi) Kısmi Davalar Mütelahik (Yarışan Haklara Dayalı) Davalar Topluluk Davaları
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Eda Davaları MADDE 105- (1) Eda davası yoluyla mahkemeden, davalının, bir şeyi vermeye veya yapmaya yahut yapmamaya mahkûm edilmesi talep edilir. Eda davalarında şahsi veya ayni haklara ilişkin talepler öne sürülebilir. Davalıdan olumlu veya olumsuz bir edada bulunması istenilebilir. Eda davası sonunda mahkeme talebi reddederse, hakkın mevcut olmadığı tespit edildiği için bu bir tespit hükmüdür. Eda davası kabul edilirse, hak tespit edilmiş olur. Tespitin yanında, dava konusu talebin yerine getirilmesi davalıya emredilir. Yerine getirilmediği taktirde ilamlı icra yolu ile zorla alınabilir. Bu sebeple hükmün icra yolunda problem çıkarmayacak şekilde açık ve net yazılması gerekir. HMK’ndaki düzenlemeler büyük ölçüde bu dava türü üzerine kurulmuştur.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Tespit Davaları MADDE 106- (1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz. Diğer davalardan farklı olarak davacı tespit davası açmakta (güncel) hukuki yararı olduğunu açıkça ortaya koymalı ve ispat etmelidir. Tespit davası ile elde edilecek olan yarara başka bir hukuki yol veya başka bir dava türü ile ulaşılabiliyorsa, tespit davası (kural olarak) açılamaz.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Tespit Davaları Tespit davaları olumlu (müspet) veya olumsuz (menfi) olabilirler. Örneğin İİK’ndaki “Borçtan Kurtulma Davası” bir menfi tespit davasıdır. Bir borcun olmadığının tespiti istenmektedir. Tespit davasının konusunu mutlaka somut hukuki ilişkiler oluşturmalıdır, maddi vakıaların tespiti istenemez. Mahkeme esas incelemesi sonunda verdiği her iki karar da (red veya kabul), tespit hükmüdür. İlamlı icra yoluyla talep edilmeleri mümkün değildir. Çünkü edaya yönelik bir emir içermezler. Yargılama giderlerine ilişkin olan kısmı ise ilamlı icraya konu olabilir. Tespit davası sonunda verilen hüküm, daha sonra açılacak eda davasında kesin delil olarak kullanılır.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Belirsiz Alacak ve Tespit Davaları MADDE 107– (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Belirsiz Alacak ve Tespit Davaları Belirsiz alacak davaları aslında eda davalarıdır. Eda davalarından farklı olarak, talep sonucunda istenilen alacağın tam olarak belirlenememesidir. Eda davalarında dava dilekçesinde talep sonucunun tam ve açık olarak yazılması gerekir. Aksi taktirde iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır. Bu durumda ancak karşı tarafın rızası veya ıslah ile arttırmak mümkündür. Ayrıca zamanaşımı sadece ilk istenen miktar için kesilmiş olur.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Belirsiz Alacak ve Tespit Davaları Belirsiz alacak davasında ise davacı, kendi bildiği ve tespit edebildiği kadarıyla alacağını belirtmek zorundadır. Geri kalan kısım yargılama sırasında ortaya çıkacaktır. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Artık rıza veya ıslaha gerek yoktur. Ancak bu sadece bir kere yapılabilir. İkinci bir arttırma için yine rıza veya ıslah gerekecektir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Belirsiz Alacak ve Tespit Davaları Belirsiz alacak davaları sadece para alacakları için açılabilir. Konusu para olmayan alacaklar için açılamaz. Dava açıldığı zaman tam olarak tespit edilemeyen maddi tazminat talepleri ve manevi tazminat talepleri için de belirsiz alacak davası açılabilir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı, dava sırasında talep edilecek rakamı da içerecek şekilde kesilir, sadece dilekçedeki kısım için kesilmez. Talep dava sırasında uygun şekilde arttırıldığı zaman eksik harç mahkemece tamamlatılır. Belirsiz alacak davası açılabilecek hallerde tespit davası da açılabilir. Bu durumda hukuki yarar var kabul edilir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) İnşai Davalar MADDE 108- (1) İnşaî dava yoluyla, mahkemeden, yeni bir hukuki durum yaratılması veya mevcut bir hukuki durumun içeriğinin değiştirilmesi yahut onun ortadan kaldırılması talep edilir. Bir inşaî hakkın, dava yoluyla kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, inşaî dava açılır. Kanunlarda aksi belirtilmedikçe, inşaî hükümler, geçmişe etkili değildir. Bir hukuki durumun kurulması, kaldırılması veya değiştirilmesi için, davacının tek taraflı iradesinin yeterli olmadığı veya bu konuda tarafların anlaşmasının mümkün olmadığı, bunun ancak bir mahkeme kararıyla sağlanabileceği durumlarda açılan davalara inşai dava veya yenilik doğuran dava adı verilir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) İnşai Davalar İnşai davalar mutlaka inşai bir hakka dayanırlar. İnşai haklar kural olarak tek tarafın iradesi ile de kullanılabilen haklardır. Eğer taraf inşai hakkını bu şekilde kullanabiliyorsa (örneğin sözleşmenin feshi) inşai dava açılamaz. İnşai davanın reddi tespit hükmüdür. Kabulü ise bir inşai hükümdür. Aksine düzenleme yoksa inşai hükümler geriye yürümezler (örn: boşanma davası, tüzel kişiliğin feshi). Bazı durumlarda ise kanundan ötürü geçmişe yürür (örn: ölüme bağlı tasarrufların iptali, nesebin reddi, babalık davası). İnşai hükümlerin icrasına gerek yoktur. Kendiliğinden sonuç doğururlar. Ancak inşai hükümle birlikte eda hükmüne de yer verilmişse (örneğin boşanma davasında nafakaya hükmedilmesi), hüküm ilamlı icraya konulabilir. Ayrıca yargılama giderlerini içeren kısım da yine ilamlı icraya konu olabilir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Terditli (Kademeli) Davalar MADDE 111- (1) Davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik-ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır. (2) Mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’î talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Taleplerin sebebini oluşturan vakıalar aynı olabileceği gibi (örneğin başkasının arsasına iyiniyetle inşaat durumunda önce mülkiyetin geçirilmesi, kabul edilmezse kullanılan malzemenin karşılığında tazminat), benzer de olabilir (örneğin ölüme bağlı tasarrufun iptali, iptal edilmediği taktirde yapılan bağışın tenkisi). Mahkeme önce asli talebi incelemeli ve karara bağlamalıdır. Her iki talep hakkındaki tahkikat birlikte yürütülür. Asli talep esastan reddedilecekse, feri talep hakkında karar verilir. Hüküm terditli olamaz (ya asli, ya feri, ya da red).
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Seçimlik Davalar MADDE 112- (1) Seçimlik borçlarda, seçim hakkı kendisine ait olan borçlu veya üçüncü kişinin bu hakkı kullanmaktan kaçınması hâlinde, alacaklı seçimlik dava açabilir. (2) Seçimlik davada mahkeme, talebin hukuka uygun olduğu sonucuna varırsa, seçimlik mahkûmiyet hükmü verir. (3) Seçimlik mahkûmiyet hükmünü cebrî icraya koyan alacaklı, takibinin konusunu, mahkûmiyet hükmünde yer alan edimlerden birine hasretmek zorundadır. Ancak, bu durum, borçlunun, diğer edimi ifa etmek suretiyle borcundan kurtulma hakkını ortadan kaldırmaz. Mutlaka seçimlik borç olmalı, ayrıca seçim hakkı borçluya veya üçüncü kişiye bırakılmış, bu kimseler de bu hakkı kullanmaktan kaçınmış olmalıdırlar. Seçme hakkı alacaklıya aitse, seçimlik dava açılamaz. Hüküm de seçimlik olarak çıkar, icra takibinde alacaklı bunlardan birini seçmelidir, fakat borçlu diğer edimi de yerine getirip kurtulabilir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Davaların Yığılması (Objektif Dava Birleşmesi) MADDE 110- (1) Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır. Şartları: Davalı aynı olmalıdır. Taleplerin her biri asli talep olmalıdır. Aynı yargı çeşidi içinde bulunmalıdır.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Davaların Yığılması (Objektif Dava Birleşmesi) Tümü bakımından ortak yetkili bir mahkeme bulunmalıdır. (Aynı mahkeme görevli olmalıdır.) Tarafların aynı olması dışında talepler arasında herhangi bir bağlantı olması gerekmez. Gerçekte her bir ayrı dava olduğu için mahkeme her bir talep hakkında ayrı ayrı karar vermelidir. Tahkikat aşaması birlikte olduğu için usul ekonomisine katkı sağlar.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Mütelahik Dava (Yarışan Haklara Dayanan Dava) Davacının tek bir talebi vardır, fakat bu talep birden çok hukuki sebebe dayanmaktadır. Davanın konusu (vakıalar) tektir, fakat bu konuda birden fazla hukuki düzenleme olduğu için her biri uygulanabilecek durumdadır. Vakıaları taraf getirir, hukuku ise hakim uygular. Hakim olaya en uygun hukuki dayanağı uygulayacak ve buna göre bir hüküm kuracaktır. ------------------------ 6098 s. T. Borçlar Kanunu Madde 60- Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Kısmi Dava MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Davacının aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı dava kısmi davadır. Kısmi dava sadece niteliği itibariyle bölünebilir talepler için söz konusu olabilir.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Kısmi Dava Talep konusu taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. Böyle bir durumda hukuki yarar yok kabul edilir. Davalı cevap dilekçesinde rakamı tartışmasız hale getirmişse, davacı cevaba cevap dilekçesinde bu rakama tamamlamalıdır, yoksa kısmi dava yasağı söz konusu olacaktır. Davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamış olsa bile, bu dava tam dava sayılıp, geri kalan haklarından feragat etmiş sayılamaz. Feragat açık beyanla olmalıdır. Kısmi davada verilen kesin hüküm, ek davada (yapılan vakıa değerlendirmesi bakımından) kesin delil olur.
DAVA ÇEŞİTLERİ (HMK m. 105-113) Topluluk Davası MADDE 113- (1) Dernekler ve diğer tüzel kişiler, statüleri çerçevesinde, üyelerinin veya mensuplarının yahut temsil ettikleri kesimin menfaatlerini korumak için, kendi adlarına, ilgililerin haklarının tespiti veya hukuka aykırı durumun giderilmesi yahut ilgililerin gelecekteki haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için dava açabilir. --------------- Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m. 23/4: Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak tüketicileri ilgilendiren hallerde bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.