Tahir Özakkaş MD., PhD. Psikoterapi Enstitüsü Bayramoğlu/Kocaeli 2014

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
ÖFKE DUYGUSUNUN TANINMASI VE KONTROL EDİLMESİ
Advertisements

Felsefenin Neliği Yrd. Doç. Dr. Cenk Akbıyık.
MANTIK Mantığın Konusu.
BİLİMSEL BİLGİNİN ÖZELLİKLERİ VE FEN - TEKNOLOJİ OKURYAZARLIĞI
KURAMSAL VE AMPİRİK MAKALELER
KRONİK HASTALIK TANISINA İLK TEPKİLER Fadime Şahin
MESLEKİ ETİK Çevre Etiği Prof.Dr. Fatih M. Botsalı MK MK
TÜKETİCİ DAVRANIŞLARI
Eğitim Psikolojisi Yrd. Doç. Dr. Cenk Akbıyık
Psikoanalitik Aile Terapisinin Hedefleri
REHBERLİK.
Yorumlayıcı Paradigma ve Nitel Araştırmanın Bilimsel Araştırma Geleneğindeki Yeri Yrd. Doç. Dr. Cenk Akbıyık.
Yapılandırmacı yaklaşımın dayandığı ilkeler
YETİŞKİNLERİN PSİKOLOJİK DAVRANIŞ BİÇİMLERİ
PSİKOLOJİK DANIŞMA KURAMLARI
İDEALİZM NEDİR ?.
IX.BÖLÜM YAŞAM TARZI.
Travma nedir? Travma sonrası tepkiler nelerdir?
Bilimsel Araştırmanın Alternatifleri
BİLİMSELLİK GÜNCELLİK FAYDALILIK Öğretimde Planlama ve Değerlendirme Dersi Danışman: Prof.Dr.Mustafa ERGÜN Hazırlayan: Özlem K.GENELİOĞLU.
VERİ, BİLGİ VE ENFORMASYON
BİLGİ EDİNME İHTİYACI:
Kişilik Gelişimi.
Eğitimin ve Toplum.
BÖLÜM 5 CİNSİYET. BÖLÜM 5 CİNSİYET CİNSİYET Cinsiyet Üzerindeki Biyolojik, Sosyal ve Bilişsel Etkiler Cinsiyet Kalıp Yargıları, Benzerlikler ve Farklılıklar.
Kişilik Kuramları Giriş ve kavramlar.
HANGİ ANA BAŞLIKLARI İŞLEYECEĞİZ :
ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ.
BİR YAŞAM TARZI OLARAK SPOR Doç.Dr.Sebahattin DEVECİOĞLU
KENDİNİ TANIMA Ses tonumuzun ve davranışlarımızın, yani iletişimde mesajlarımızın % 90'ının kontrolünü elimizde tutabilmemiz ancak kendimizi tanımamızla.
STRUKTURCULAR Psikolojinin bir bilim olarak ortaya çıkışına eşlik eden ve doğa bilimlerinden esinlenen bir yaklaşımdır. 1879’da Alman psikolog WILHELM.
HANGİ ANA BAŞLIKLARI İŞLEYECEĞİZ :
KİŞİLERARASI İLETİŞİMDE DİLİN KULLANIMI
KISIM 1 Bilgi İşleme Teorisi
DİĞER TUTUMLAR.
PSİKOLOJİDE EKOLLER.
Probleme Dayalı Öğrenme
BÖLÜM 7 AHLAKİ GELİŞİM, DEĞERLER ve DİN. BÖLÜM 7 AHLAKİ GELİŞİM, DEĞERLER ve DİN.
BÖLÜM 13 DEPRESYON VE İNTİHAR DAVRANIŞI. BÖLÜM 13 DEPRESYON VE İNTİHAR DAVRANIŞI.
BRUNER’İN BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ
Tarih Sosyolojisi-4- Yöntem-1- Tarihsel Materyalizm.
BİREY MERKEZLİ TERAPİ.
Psikanaliz D.Hakan Delibaş.
BÖLÜM 2 NEREYE VARMAK ÜZEREYİZ: PROBLEM VE PROBLEMİN BÜYÜKLÜĞÜ.
BİLİŞSEL GELİŞİM: İYİ SEYİRLER .
KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ
TANIMLAR PSİKOLOJİ: İnsan ve hayvan
Bölüm 1 : Genel Kavramlar
Eğitim Psikolojisi Yrd Doç. Dr. Cenk Akbıyık
Erken Çocukluk Dönemi Fen ve Matematik Eğitimine Kuramsal Bakış
Erken çocukluk döneminde fen ve matematiğin önemi
BİLİM KAVRAMI TANIMI-AMACI-SINIRLARI-ÖZELLİKLERİ
Deney Bilimsel bir gerçeği kanıtlamak için yapılan deneyler, bilimsel olayların çocuklar tarafından somut bir şekilde yapılmasını sağlamakta ve çocukların.
PROBLEM ÇÖZME BECERİSİ
Dr. Aysel BADIR ERİŞKİN SAĞLIĞI II
Yrd. Doç. Dr. Ebrucan İSLAMOĞLU
DAVRANIŞÇILAR.
Fen Öğretiminin Genel Amaçları Prof. Dr. Fitnat KAPTAN Arş. Gör. Dr
“Bilgi” Kavramıyla Anlaşılan şey Nedir?.  Bilgi edinme insanın en temel güdülerinden birisidir.  İnsan bu özelliği sayesinde diğer canlılardan ayrılır.
KİŞİLİK GELİŞİMİ PSİKOANALİTİK KURAM.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Erken Çocukluk Döneminde Sağlık Bilimleri Fakültesi
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
MOTİVASYON ve FARKINDALIK
EMPATİK İLETİŞİM.
Bilimsel Araştırma Yöntemleri
1 EĞİTİMDE YARATICI DRAMA EĞİTİMDE YARATICI DRAMA.
Sunum transkripti:

Tahir Özakkaş MD., PhD. Psikoterapi Enstitüsü Bayramoğlu/Kocaeli 2014 BULUTTAKİ YÜZLER Kişilik Kuramında Öznelerarasılık Robert D. STOLOROW, Ph.D. George E, ATWOOD, Ph.D. Tahir Özakkaş MD., PhD. Psikoterapi Enstitüsü Bayramoğlu/Kocaeli 2014

insan, sürekli değişen bir bulut gibidir . . . hep merak konusu olmuş olan insan, sürekli değişen bir bulut gibidir, psikologlarsa bulutta yüzler gören insanlar gibi. Bir psikolog üst kısımda bir burun ve dudağın hatlarını görür, sonra mucizevi bir şekilde bulutun diğer kısımları da buna göre şekillenir ve ileriye bakan bir süpermenin hatları görünür. Başka bir psikolog ise bulutun alt kısmına odaklanır; bir kulak, bir burun, bir çene görür ve birdenbire bulut geriye doğru bakan bir Epimetheus şeklini alır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Dolayısıyla, her algılayan için bulutun her parçasının farklı bir işlevi, adı ve değeri vardır - - bunu belirleyense kişinin başlangıçtaki algısal eğilimidir. Aslında bir ekolün kurucusu olmak için yalnızca başka bir kenarda bir yüz görmek yeterlidir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Bölüm 6 Kuramın Öznelliğinden Öznelerarasılık Kuramına 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli   Önceki bölümlerde metapsikolojik sistemlerin psikobiyografik bir bakış açısından ele alınarak, yaratıcılarının kişilik oluşumunda rol oynayan yaşam deneyimlerinde yer etmiş olan psikolojik sonuçlar olarak verimli bir şekilde analiz edilebileceğini göstermiş bulunmaktayız. Kişilik kuramına psikobiyografik açıdan yaklaşılmasının, kuramın metapsikolojik yapılarında yer alan ve aynı zamanda bu yapılar tarafından örtbas edilen, kişilerle ilgili klinik bilginin ortaya çıkarılmasını mümkün kıldığını da görmüş bulunmaktayız. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu bölümdeüç tane amacımız bulunmaktadır. Birincisi, psikobiyografik araştırmalarımızın metapsikolojinin eleştirisi açısından olası anlamlarını ortaya çıkarmaya niyet etmekteyiz, bunu yaparken de kuramsal somutlaştırmaların savunmacı işlevini özellikle dikkate alacağız. İkinci olarak, insan deneyiminin incelenmesi – öznelerarasılık kuramı – ile ilgili kendi çerçevemizin gelişimine genel bir bakış sunmaktayız. Üçüncüsü, böyle bir çerçeveyi benimsemenin rahatsız edici metapsikolojik ve hatta metafiziksel sorunları nasıl aydınlatabileceğini ve onları psikanalitik olarak incelenebilecek sorulara nasıl dönüştürebileceğini göstermekteyiz. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Kişilik kuramıyla ilgili bütün “ekol”lerin içinde, yalnızca klasik psikanalizin metapsikolojisi, felsefi ve bilimsel temelleri ile ilgili tam anlamıyla sistematik eleştirilere maruz kalmıştır, biz de bu eleştirilerle ilgili literatürü gözden geçirmekle başlayacağız. Gözden geçirilecek olan malzeme, psikobiyografik çalışmalarımızdan elde edilen sonuçlarla uyumlu olup bu sonuçları tamamlamaktadır, ayrıca bu sonuçların inandırıcılığının ve anlamlılığının değerlendirilebileceği bir zemin oluşturmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

PSİKANALİTİK METAPSİKOLOJİYE YÖNELİK ELEŞTİRİLER Klinik kuramdan ayrı olarak metapsikoloji sorunu, klasik (yani Freudcu) psikanaliz bünyesindeki hararetli kuramsal çatışmaların konusu haline gelmiştir (bkz. Gill ve Holzman 1976). Freudcu kuramda metapsikoloji terimi genellikle klinik psikanalitik gözlemleri gerçekten ve nesnel olarak var olduğu tahmin edilen varsayımsal enerjiler, güçler ve yapılar açısından açıklama amacında olan önermeleri ifade etmek için kullanılmaktadır (Gill 1976, Klein 1976). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Freudcu metapsikolojiye yönelik çeşitli eleştiriler arasından belli metapsikolojik yapılara karşı çıkanları ve bütün metapsikolojik üstyapıyı sorgulayanları birbirinden ayırt edebiliriz. Yukarıda söz edilen ilk grup (belli metapsikolojik yapılara karşı çıkan eleştiriler) tarafından Freudcu dürtü kuramı, enerji boşaltımı modeli (“ekonomik bakış açısı” olarak adlandırılır) nedeniyle özellikle eleştirilere maruz kalmıştır (Apfelbaum 1965, Arlow 1975, Basch 1976, Dahl 1968, Holt 1965, 1967, 1976, Klein 1976, Kubie 1947, Peterfreund 1971, Rubinstein 1967, Yankelovich and Barrett 1970). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli İtki kuramına göre, kişilikteki normal ve patolojik gelişmeler içgüdüsel dürtülerdeki değişkenliklerle açıklanmalıdır, çünkü bunlar biriken enerjilerinin boşaltılması için baskı yapmaktadırlar (Freud 1915a). Holt (1976), Freud ve takipçilerinin içgüdüsel dürtü ve dürtü enerjisi gibi güdülenme kavramlarını sanki gerçek, somut ve nedensel olarak etkili varlıklarmış gibi yanıltıcı bir şekilde kullandıklarını belirtmiştir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Holt’a göre, bu düşünce tarzı ondokuzuncu yüzyıl fiziğinden ve fizyolojisinden kalma olup, Freud’un tıp ve nöroloji eğitimi sırasında özümsediği Helmholtz, Briicke, ve Meynert’in öğretilerine sadık kalma çabalarının sonucudur. Holt (1976), içgüdüsel dürtüler ve enerjilerle ilgili kuramın “felsefi ve olgusal hatalarla ve yanlış düşüncerle dolu olduğu, öyle ki bunun dürtü ve içgüdü kavramını boşa çıkarmaktan farksız olduğu iddiasını etkileyici bir şekilde savunmaktadır (s. 159). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Rubinstein (1967), enerji yüklenme ve boşaltma ile ilgili psikanalitik kavramsallaştırmaların nörofizyoloji alanındaki mevcut bilgilerle tutarsız olduğunu, bu nedenle göz ardı edilmeleri gerektiğini iddia etmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Biraz daha farklı bir bakış açısına göre, Klein (1976), cinsellikle ilgili metapsikolojik anlayışın, boşaltımı mekanik olarak zorlayan kişiler üstü ve sözde fizyolojik güç bakımından ele alındığında aslında Freud’un kişisel amaçların ve gelişmekte olan birey için duygusal yaşantıların güdüsel öneminin anlaşılması sürecine yaptığı eşsiz klinik katkıları gölgelediğini göstermektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Ayrıca diğer bazı metapsikolojik yapılar da eleştirilere maruz kalmıştır. Örneğin Holt’a (1975) göre, alt benlik, benlik ve üst benlik (Freud’un “yapısal kuramı”ndaki esas yapılar), çoğunlukla metapsikolojik formülasyonlarda, somutlaştırmanın ve kişileştirmenin sonuçları olan ruhsal oluşumlar olarak ortaya çıkmaktadır. Peterfreund’a (1975) göre, bu tür yapısal kavramların klinik gözlemleri açıklamak amacıyla kullanılması sadece ve sadece gereksiz laf kalabalığına neden olmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Metapsikolojik yapılara yapılan bu itirazların sınırları az çok bellidir. Şimdi de bir bütün olarak metapsikolojinin geçerliliğini ve yararlığını sorgulayan eleştirilere bakalım. Bu eleştiriler arasında iki grubu özellikle ayrı tutmaktayız: Freudcu metapsikolojiyi başarısız bulan ve onun yerine daha iyisini koymaya çalışanlar, metapsikolojiye büsbütün karşı çıkan ve onu psikanalitik kuramın tamamen dışında tutmaya çalışanlar. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Rubinstein, Peterfreund ve Kubie birinci grubun örnekleri arasındadır. Rubinstein (1967, 1976) nörofizyoloji alanındaki bilgilerle tutarsız olduğu gerekçesiyle psikanalitik metapsikolojinin büyük bir kısmına karşı çıkmaktadır. Ancak, metapsikolojinin – öznel deneyimleri organizmanın biyolojik durumları açısından, özellikle de beyninin durumu açısından açıklayan önermelerin – klinik varsayımları, özellikle de bilinçdışı zihinsel unsurlarla ilgili olanları doğrulamak ve haklı çıkarmak için gerekli olduğunu savunmaktadır. Dolayısıyla, yalnızca mevcut metapsikolojinin yerine yeni bir üst kuram koymayı önermektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu üst kuram “proto-nörofizyolojik”tir – yani, nörofizyolojik olaylara dikkat çekmektedir ve nörofizyolojik bilgiyle tutarlıdır. Benzer bir şekilde Peterfreund (1971, 1975), geleneksel metapsikolojinin yerine, sistem kuramlarından ve bilgi işlem modellerinden türetilen daha modern kavramların konulmasını önermektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Kubie (1975) metapsikolojiye karşı itirazlarını uzun zamandır dile getirmektedir. Kendisi bizimle benzer bir görüşe sahiptir: Yüzyılın başında güncel olan ve kas gücünden, hidrolik mühendislikten ya da elektrikle ilgili kavramlardan türetilen niceliksel kıyaslamaların uygun modeller, uygun metaforlar, uygun iletişim araçları, uygun düşünce araçları ya da psikanalitik kavramları test etmek için uygun araçlar sunmadığı gittikçe daha iyi anlaşılmaya başlamıştır. Kasla ilgili metaforlar özellikle yanıltıcıdır, çünkü güçle ilgili içsel öznel deneyimin dışarıya yansımalarına dayanmaktadırlar. [s. 11, italikler eklenmiştir] 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Metapsikolojiye olduğu gibi karşı çıkıp onu psikanalizin kavramsal dünyasından tamamen çıkarmaya çalışanlar bizim görüşümüze yakın bir yerde durmaktadır. Bunlar Schafer, Home, Gill ve Klein’dır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Schafer (1976), metapsikolojinin yapısal-enerjik kurgularının, adlandırılmamış uzamsal metaforları, elle tutulur olmayan öznel deneyimleri (özellikle de güçlü hayali deneyimleri) somutlaştırmaya çalışan cisimleştirmeleri yansıttığı yönündeki görüşünü ortaya koymuştur. Ruhsal yapı, güç, enerji gibi metapsikolojik kavramlar, öznel durumları sanki nesnemsi varlıklarmış gibi ve hacim, miktar, fiziksel değişim, hız ve mekân gibi özelliklere sahiplermiş gibi ele almaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Schafer, psikanaliz için yeni bir “eylem dili” önermektedir. Bu dil, mekanik metapsikolojik somutlaştırmaları ortadan kaldıracak, kişiye etken bir özne olarak odaklanacaktır – yani, kişiyi kendi yaşamının (bilinçli ya da bilinçsiz olarak) hikâyesini yazan ve oynayan bir oyuncu olarak ele alacaktır. Bu eylem dilinde, psikanalitik kavramsallaştırmanın ve yorumlamanın konusu, eylemlerin kendisi (özellikle de inkâr edilen eylemler) ve aynı zamanda bireyin yaptığı eylemlerdeki (bilinçli ve bilinçsiz) kişisel nedenler (kişisel olmayan nedenlerin aksine) olacaktır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Schafer'ın Freudcu metapsikolojiye yönelik eleştirilerini son derece değerli bulmamıza karşın, bize göre o, deneyimin belli bir yönünü somutlaştırması açısından eleştirdiği kişilerden daha az suçlu değildir. Schafer'ın maddeleştirdiği ve evrenselleştirdiği boyut kişisel eylemlilik deneyimidir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Aslında, Schafer'ın sisteminde eylemlilik deneyimi psikolojik yaşamın ontolojik merkezine yerleştirilmektedir. Dolayısıyla, onun çizdiği çerçeve, gelişimsel duraklamalar ve sapmalar sonucunda kişisel eylemlilik duygusunun zayıf ya da belirsiz kaldığı deneyimsel durumları kapsayamamaktadır. Daha da önemlisi, Schafer'ın görüşüne göre, eylemlilik duygusunun ve genel olarak kendilik deneyiminin sürekli olarak bir öznelerarası ilişkiler bütününün içinde yer alması durumu, tek başına kendi deneyimlerini yaratan tümgüçlü bir özne imgesi tarafından gölgelenmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Home (1966), Gill (1976) ve Klein (1976) psikanalizin metapsikolojisi ile klinik kuram arasındaki farklılığı büyük oranda açıklığa kavuşturmuşlardır. Metapsikoloji ve klinik kuramın tamamen farklı iki söylem dünyasından geldiğini savunmaktadırlar. Metapsikoloji öznel deneyimin maddesel alt katmanıyla ilgilenmekte; kişisel olmayan yapıları, güçleri, enerjileri doğal bilimler çerçevesinde ele almaktadır. Öte yandan klinik kuram, bireyin kendi benzersiz yaşam öyküsünün bakış açısından görüldüğü şekliyle niyetlilikle ve öznel deneyimlerin kişisel anlamıyla (örneğin, arzu giderme, kendini cezalandırma ya da savunmacı manevralarda görüldüğü gibi) ilgilenmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Klinik psikanaliz “neden” soruları sormakta ve kişisel nedenler, amaçlar ve bireysel anlamlar açısından yanıtlarını aramaktadır. Öte yandan, metapsikoloji “nasıl” soruları sormakta ve kişisel olmayan mekanizmalar ve nedenlerin “deneyimsel olmayan dünyası” (Sandler ve Joffe 1969) açısından yanıtlarını aramaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Belki de Schafer hariç olmak üzere, psikanaliz üzerinde kökten bir "kuram ameliyatı" (teoroktomi) yapma çabasında en sistematik davranan kişi Klein’dır (1976), çünkü klinik psikanalizin “esas kuramsal altyapısını”, “temel ilkelerini” ortaya çıkarmak ve açıklığa kavuşturmak amacıyla psikoloji üst kuramlarındaki aşırı büyümeyi kesip çıkarmaktadır. Klein için psikanalizin asıl işi, kişinin öznel deneyimlerinden “niyetliliği okuyabilmek” ya da “anlamları çözmek”tir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Klein için psikanalizin asıl işi, kişinin öznel deneyimlerinden “niyetliliği okuyabilmek” ya da “anlamları çözmek”tir. Klinik kuramın kavramları bunun için çok uygun olmakla birlikte, metapsikoloji ise tamamen ilgisizdir. Klein’ın söylediğine göre, psikanalizin klinik kuramı çıkış noktası olarak deneyimleyen kişiyi ve onun referans çerçevesini almakla saf görüngübilimin ötesine geçmektedir, çünkü inkâr edilen niyetler ve bilinçdışı anlamlar – bireyin farkında olmadığı nedenler, amaçlar, gayeler ve işlevler – hakkında varsayımlar içermektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Ayrıca, psikanalizin klinik kuramı kişinin deneyimsel durumlarının gelişimsel kökenleri ile ilgilenmekte, özellikle de bireyin öznel duygusal çatışmaları çözmeye yönelik çabalarından kaynaklanan deneyimsel durumlara (Klein bilişsel-duygusal şemalar terimini kullanmaktadır) odaklanmaktadır. Klein’a göre, klinik yapılar kendi kendine yeten psikolojik bir kuram oluşturmaktadır. Bu kuram, psikanalitik durumdan derlenen verilerin incelenmesine rehberlik etmek için oldukça uygundur. “Metapsikolojik bozucu etkenler”e gerek yoktur. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Freudcu metapsikolojiye yapılan bu eleştirilerin, diğer kişilik kuramcılarının metapsikolojik yapılarına da – örneğin, ortak bilinçdışı ve arketiplerine (Jung), İrade’ye (Rank) ve orgon enerjilerine Reich) – aynı inandırıcılıkla ve üzerinde yalnızca çok ufak değişiklikler yapılarak uygulanabileceğini eklemek istemekteyiz. Bizim görüşümüze göre, öznel deneyimleri nesnel olarak var olduğu varsayılan kişisel olmayan oluşumlar, olaylar ya da süreçleri öne sürerek açıklama eğilimi anlamına gelen metapsikoloji yalnızca klasik psikanalizin değil genel olarak kişilik psikolojisinin de başına bela olan bir sorundur. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

METAPSİKOLOJİ VE ÖZNEL DÜNYA Diğer psikolojik sonuçlar gibi metapsikolojinin de birden fazla belirleyicisi ve nedeni vardır. Bu belirleyicilerden birisi, kişilik psikolojisinin kendisini doğal bilimlerin imgeleminden tamamen farklılaştırabilmekteki başarısızlığında yatmaktadır. Metapsikolojik somutlaştırmaların kişilik kuramları üzerine nüfuz etmiş bozucu etkileri de kısmen bu başarısız farklılaşmanın belirtisidir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Metapsikolojik yapıların diğer bazı kökenlerini aradığımız psikobiyografik araştırmalarımızda, dört metapsikolojik sistemin kısmen, yaratıcılarının en sorunlu öznel deneyimlerinin somutlaştırılmış ifadeleri olduğunu göstermiş bulunmaktayız. Klinik gözlemden ve deneyimden uzak kurgular olan metapsikolojiler, ideal olarak, kuramcıların kendi öznel dünyalarındaki durumların aktarılması için birer araç olarak hizmet etmeye uygundur. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Şimdiye kadar göstermiş olduğumuz gibi kuramcıların somutlaştırmaları, bazı savunmacı, eski durumu tekrar yaratmaya yönelik ve onarıcı işlevler görmüşlerdir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Freud’un içgüdüsel dürtüler ve içgüdüsel enerjiler gibi somutlaştırılmış kavramlarla açıkladığı (yani doğruladığı) psikoseksüel gelişim kuramının unsurlarının, annesinin idealize edilmiş hayalini yeniden oluşturmak, korumak ve ayrıca onu derin bilinçdışı ikircikli çatışmanın saldırısından kurtarmak için duyduğu isteği ifade ettiğini görmüş bulunmaktayız. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Jung’un metapsikolojik sistemi, kendilik duygusunun bütünlüğünü ve istikrarını yok olma tehlikesinden korumak için gösterdiği yaşam boyu süren mücadelesini yansıtmaktadır. Onun üst kuramının esas somutlaştırmaları olan ortak bilinçdışı ve onun arketipleri, kendi yaşamının en önemli çatışmasına bulduğu çözümü yansıtmaktadır. Bu çatışma, kendi kendine yettiği, tümgüçlü ve büyüklenmeci özel dünyasına çekilerek istikrarsız kendilik duygusunu koruma ihtiyacını karşılama çabası ile başkalarıyla kopan bağlarını onarma ve birlik duygusunu yeniden yaratma ihtiyacı arasındaki çatışmadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Reich’ın cinsel yaşam enerjileri ve cinsellik karşıtı ölüm güçleri mantığına dayanarak kişiliğe baktığı metapsikolojik bakış açısı, bize göre kendisini sorumlu hissettiği annesinin intiharıyla ilgili kendi öznel yorumlarının bir sonucudur. Sonunda, annesinin tepkisel olarak idealize edilmiş imgesini taşıyan, tümgüçlü ve her şeyi sarıp sarmalayan orgon enerjilerini hayalci bir şekilde somutlaştırarak annesinin ölümüyle ilgili korkunç travmayı geçersiz kılmış, sihirli bir şekilde onu yaşama geri döndürmüştür. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Rank’ın İrade’yi metapsikolojik olarak somutlaştırması, onun narsisistik onarma çabalarını içermektedir. Bu çabalar sırasında kendilik deneyimini, her şeyi bilme ve ölümsüzlük gibi büyüklenmeci imgelerin etrafında oluşturmaktadır. Onun irade çatışması kavramının, insan kişiliğindeki temel güdüsel dinamik olarak, birbiriyle çatışan narsisistik onarma durumları arasındaki gidip gelmeleri yansıttığını ortaya çıkarmıştık. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu bulguya göre, bir bireyin savunmacı, eski durumu yeniden yaratmaya yönelik ve onarıcı çabalarında kendilik imgeleminin ya da başkalarıyla ilgili imgelerin ağır basması, öznel dünyalarla ilgili karşılaştırmalı bir çalışmada önemli bir boyuttur. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Ele aldığımız dört örnekte, metapsikolojik somutlaştırmalar tıpkı kişilik savunmalarınınkine benzer bir işlev görmüşlerdir. Her bir kuramcının kendi ikilemlerine ve temel krizlerine bulduğu çözümler bu somutlaştırmalar aracılığıyla sabitleşerek, ona göre nesnel gerçekliğin şüphe götürmez bir görüntüsü olan sabit bir düşünsel sisteme dönüşmüşlerdir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Kişisel sorunları doğrulanmış, onlara bulduğu çözümler olası engellere karşı güçlü bir şekilde desteklenmiştir, çünkü hem sorunların hem de çözümlerinin evrensel olarak insanlık halini belirleyen ve kişisel olmayan durumları ve olayları yansıttığına inanılmaktadır. Bu kuramsal somutlaştırmaların kuruntu oluşturmaya yakınlığı aşikârdır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Yaygın bir savunma stratejisi olarak somutlaştırma – ya da daha genel anlamda, deneyimin somut hale getirilmesi - kavramını önermekteyiz. Bu savunma stratejisi yalnızca kişilik kuramı sistemlerinde değil, aynı zamanda önemli felsefi ideolojilerden evrenin ve insan yaşamının özellikleriyle ilgili fazlasıyla kişiye özgü bireysel "kişisel mitlere" (Ehrenwald 1966) kadar çok çeşitli psikolojik sonuçlarda da görülmektedir (somutlaştırma kavramıyla ilgili bir tartışma için bkz. Atwood ve Stolorow 1984). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

PSİKANALİTİK GÖRÜNGÜBİLİM VE ÖZNELERARASILIK KURAMI Metapsikolojilerin, kişilik psikolojisinin kendisini doğal bilimlerden özerk bir disiplin olarak ayrıştırmaktaki başarısızlığının göstergeleri olduğunu ve kuramcıların kişisel öznel dünyalarına özgü özelliklerin somutlaştırmalarının sonuçları olduğunu göstermiş bulunmaktayız. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Psikolojik kuramların büyük ölçüde yaratıcılarının öznel sorunlarından kaynaklandığını bulmuş olmak, insanı kaçınılmaz bir şekilde şu sonuca götürmektedir: psikanalizin ve kişilik psikolojisinin ihtiyacı olan şey başlı başına bir öznellik kuramıdır – yani, yalnızca diğer kuramların irdelediği psikolojik görüngüleri değil, aynı zamanda kuramların kendilerini de dikkate alabilen birleştirici bir çerçevedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Psikanalitik görüngübilim esasında, kişinin öznel dünyasına hâkim olan, kendilik ve başkalarıyla ilgili yapıların doğasını, kökenlerini, amaçlarını ve dönüşümünü incelemek için bir takım yorumlayıcı ilkelere gerek duymuştur. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Daha sonra, biz (Atwood ve Stolorow 1984) temsili dünya teriminden vazgeçtik, çünkü bu terimin hem deneyimin imgeci unsurlarını hem de deneyimin tematik yapılanmasını ifade etmek amacıyla kullanıldığının farkına vardık. Dolayısıyla, deneyimin unsurlarını ve öznellik yapılarını tanımlarken öznel dünya ifadesini kullanmaya karar verdik. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Çerçevemiz geliştikçe yavaş yavaş, sonunda öznelerarasılık kuramı olarak adlandırdığımız daha karmaşık bir biçime dönüştü (Stolorow ve Atwood 1992; Stolorow ve ark. 1987). Öznelerarasılık kuramı bir alan kuramı ya da sistemler kuramıdır, çünkü amacı psikolojik olguları münferit intrapsişik mekanizmaların sonuçları olarak değil, karşılıklı etkileşim halinde olan öznellikler aracılığıyla ortaya çıkan olgular olarak ele almaktır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Tekrar tekrar vurgulamış olduğumuz üzere, psikolojik olgular, "ortaya çıktıkları öznelerarası bağlamlardan ayrı olarak düşünülemezler" (Atwood ve Stolorow 1984, s. 64). Psikanalitik sorgulama için uygun olan alanın tek başına bireyin zihni değil, hasta ile analistin ya da çocuk ile bakıcısının öznel dünyaları arasındaki karşılıklı etkileşimle yaratılan daha geniş bir sistem olduğunu savunduk. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu bakış açısından bakıldığında, tam da bireysel zihin ya da psişe kavramının kendisi, özneler arası ilişkiler bağı içinde ortaya çıkan ve belli psikolojik işlevler gören psikolojik bir sonuçtur (bkz. Stolorow ve Atwood 1992, Bölüm 1). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Aslında, kitabın ana fikri giriş bölümündeki şu cümlede özetlenmişti: "gözlemleyen gözlemlenendir" (Stolorow ve Atwood 1979, s. 17). Öznelerarası terimini çalışmalarımızda açıkça kullandığımız ilk yer bir makaleydi (Stolorow ve ark.. 1978). Bu makalede, psikanalitik tedavideki aktarım ve karşı aktarım durumları arasındaki etkileşimi, hasta ile analistin birbirinden farklı şekillerde düzenlenmiş öznel dünyaları arasındaki etkileşimi yansıtan öznelerarası bir süreç olarak kavramsallaştırmıştık. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Arkasından birçok çalışmanın geleceğini önceden tahmin ederek, hasta ve analistin deneyim dünyaları arasındaki fark edilmemiş bağlantıların ve farklılıkların terapi süreci üzerindeki etkisini göz önünde bulundurduk. Psikanalitik tedavide, gözlemleyenin etkisi gözlemlenene özgü bir durum olarak düşünülmekteydi (ayrıca bkz. Kohut 1982, 1984). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Önceden yalnızca hastanın iç dünyasında var olan intrapsişik süreçlerin sonuçları olarak görülen olumsuz terapi tepkileri ve açmazların, artık hastanın ve analistin yaşantılarını bilinçdışı aracılığıyla düzenleyen ilkeler arasındaki bilinmeyen bağlantılardan ve farklılıklardan kaynaklandığı düşünülmekteydi. Benzer şekilde, borderline ve hatta psikotik durumların, hem hastanın hem de terapistin katkıda bulunduğu geçmişe dönük aktarım ilişkilerindeki sorunlardan kaynaklandığı düşünülmekteydi. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Her bir örnekte, hasta ile analist arasında kurulan ilişki bağlamının tedavide ortaya çıkan belli patolojik durumların oluşumunda ve bu durumların devam etmesinde belirleyici bir rol oynadığı gösterilmişti, tıpkı erken yaşlarda çocuk ile bakıcıları arasında kurulan öznelerarası ilişki kalıplarının psikopatolojinin oluşumunda belirleyici bir rol oynadığının gösterilebilmesi gibi. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Öznelerarası bakış açısına göre, teşhis edilen şey, hastanın her şeyden ayrı olarak görülen psikolojik örgütlenmesi değil, bütün terapi sisteminin işleyişidir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Benzer değerlendirmeler analiz edilebilirlik sorusu için de geçerlidir. Bu soru yalnızca hastanın psikolojik yapıları temelinde değerlendirilmemeli, onun yerine hasta-analist sisteminin – belli bir hastanın en iyi anlamış olması gereken şey ile belli bir analistin anlayabildiği şey arasındaki uyumun derecesi – bir özelliği olarak görülmelidir (Stolorow 1992). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Öznelerarasılık bakış açısı özünde, psikanalitik düşüncenin bütün unsurlarını kökten bir şekilde gözden geçirmeyi gerektiren geniş kapsamlı yöntembilimsel ve epistemolojik bir görüştür. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

bilinçdışı zihinsel süreçler kavramını Bu kuramsal gözden geçirmenin kapsamını örneklendirmek amacıyla, bütün psikanalitik düşüncenin temel taşı olan bir konuyu – bilinçdışı zihinsel süreçler kavramını – öznelerarası bir bakış açısıyla yeniden ele aldığımız çalışmanın bir özetini sunacağız. Bunun ardından, öznelerarasılık kuramının klinik alandaki sonuçlarını örneklendirmek amacıyla, aktarım analizine yaklaşımımızı ana hatlarıyla aktaracağız. Daha sonra ise, metapsikolojik ve metafiziksel sorunların öznelerarası bağlamlarıyla ilgili bir tartışmaya yer vereceğiz. En sonunda ise bu bölümü öznelerarasılık kuramının öznelliği ile ilgili bazı düşüncelerimizi aktararak bitireceğiz. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bilinçdışı Bilinçdışını yeniden kavramlaştırma çabalarımız sırasında (Atwood ve Stolorow 1984), öncelikle psikanaliz için önemli olan iki bilinçdışı durum – düşünüm öncesi bilinçdışı ile daha bilindik olan dinamik bilinçdışı – arasında bir ayrım yaptık. Her ikisi de çok büyük bir çabayla bilinç düzeyine çıkarılabilmeleri açısından Freud’un (1900, 1915b) bilinç öncesinden farklılık göstermektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Düşünüm öncesi bilinçdışı terimi, deneyimin kişinin bilinçli farkındalığının dışında işleyen örgütleyici ilkeler tarafından şekillendirilmesini ifade etmektedir: 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Dolayısıyla, öznel dünyanın yapısını düşünüm öncesi bilinçdışı olarak nitelendirmiş bulunmaktayız. Her ne kadar üstesinden gelmek için büyük çaba gerekse de, bilinçdışının bu şekli savunmacı davranıştan kaynaklanmamaktadır. Aslında, savunmaların kendileri, kişinin farkındalık alanının dışında işlev gösterdiklerinde, düşünüm öncesi bilinçdışında olan özel bir yapılanma davranışı örneği olarak görülebilmektedirler. [Atwood ve Stolorow 1984, s. 36] 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Psikolojik gelişim ile ilgili görüşümüzde, bu düşünüm öncesi deneyim yapılarını çocuk ve bakıcıların öznel dünyaları arasında gelişen etkileşimden ortaya çıkan durumlar olarak tanımlamaktayız. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Gelişimsel sistem içinde tekrarlayan öznelerarası davranış kalıpları, çocuğun daha sonraki yaşantılarını bilinçdışı aracılığıyla örgütleyen değişmez ilkelerin oluşmasına yol açmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Kişilik gelişiminin en önemli yapı taşlarını oluşturan şey ve psikanalitik araştırmanın tam odağını oluşturan şey çocuk-bakıcı sisteminin potasında şekillendirilen bu bilinçdışı düzenleyici ilkelerdir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Başlıca örnekler arasında, geleneksel olarak üst benlik terimiyle karşılanan ve çocuğun kendi iyiliği için çok önemli olan ilişkilerini sürdürmesi için yapması gerektiğini düşündüğü şeylerden kaynaklanan düzenleyici ilkeler gösterilebilir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bastırmanın, kendilik ve nesneyle ilgili belli yapıların farkındalık düzeyine çıkmasının engellendiği bir süreç olduğu düşünülmektedir. ... Bu bakış açısıyla, "dinamik bilinçdışı", duygusal çatışma ve öznel tehlike ile bağlantıları yüzünden bilinçlilik haline çıkmasına izin verilmeyen bir takım yapılara dayanmaktadır. Belli hatıralar, hayaller, hisler ve diğer deneyimsel unsurlar bastırılmaktadır, çünkü bu yapıların hayata geçirilmesine yönelik bir tehdit oluşturmaktadırlar. [Atwood ve Stolorow 1984, s. 35] 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli İçinde çatışma olan belirli öznelerarası bağlamlar, çocuğun önemli duygulanım durumlarının birbiriyle bütünleştirilemediği bağlamlardır, çünkü bunlar yanındaki bakıcının göstermesi gereken uyumlu tepkiselliği harekete geçirememektedir. Böyle bütünleştirilememiş duygulanım durumları ömür boyu süren iç çatışmanın kaynağı haline gelmektedir, çünkü hem kişinin oturmuş psikolojik örgütlenmesine hem de hayati derecede gereksinim duyulan bağlantıların sürdürülmesine karşı tehditler olarak deneyimlenmektedir. Dolayısıyla, duygulanımı sekteye uğratan savunmacı süreçler kullanılmaya başlar ve bu da analitik durumda direnç olarak tekrar ortaya çıkar. ... 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Geleneksel olarak dinamik bilinçdışı şeklinde adlandırılan şeyin kökenleri, duyguların bütünleşmesinin erken yıllarda sekteye uğramasından kaynaklanan önemli duygulanım durumlarının savunmacı bir şekilde birbirinden ayrılmasında görülebilir. [Stolorow ve ark. 1987, s. 91-92] 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu açıdan bakıldığında, dinamik bilinçdışı, bastırılmış içgüdüsel dürtü türevlerinden değil, savunmacı bir şekilde duvarlarla birbirinden ayrılmış duygulanım durumlarından oluşuyor gibi görünmektedir, çünkü erken yıllarda çevresinde uyumlu bir tepkiselliği uyandıramamışlardır. Bu önemli duygulanım durumlarının savunmacı bir şekilde ayrılması, yeniden bir travma yaşamaya karşı koruma sağlamaya çalışmakta olup psikanalitik tedavide gösterilen direncin ve ayrıca bu duygulanım durumları rüyada ortaya çıktığında gizlenme ihtiyacının asıl kaynağıdır (Stolorow 1989). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Dinamik bilinçdışının temelini oluştururken dürtülerden duygulanıma yönelmek yalnızca terminolojideki bir değişim değildir. Şimdi biliyoruz ki, duygulanım deneyiminin düzenlenmesi, münferit intrapsişik mekanizmaların bir sonucu değil, birbirini karşılıklı olarak etkileyen çocuk-bakıcı sisteminin bir özelliğidir (Beebe ve Lachmann 1988, Demos 1988, Sander 1985, Stern 1985). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Psikanaliz çok yakın bir zamana kadar bilinçdışı zihinsel süreçlerdeki değişkenliklere odaklandığı için bilinçlilik halinin gelişimiyle ilgili söyleyecek çok az şeyi vardır. Bizim görüşümüze göre, çocuğun bilinçli deneyimleri, erken yaşlardaki çevresinin tepkiselliğini geçerli kılma yoluyla yavaş yavaş ifade edilebilir hale gelmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Örneğin, çocuğun duygusal yaşantısı, bakıcılarının onun duygusal durumlarına ve ihtiyaçlarına uyumlu bir şekilde tepki verebilmesiyle giderek daha fazla farklılaşır ve bilişsel olarak detaylandırılır (Socarides ve Stolorow 1984/85). Bu şekilde uyumlu hale gelme, tabii ki çocuğun gelişmekte olan psikolojik yeterlilikleriyle örtüşen bir şeklide iletilmelidir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Öznelerarası bir sistemde değişken bir sınırın oluşması fikri, bastırma engelinin sabit bir intrapsişik yapı olduğuna, bilinç ve bilinçdışı unsurları birbirinden ayıran “keskin ve nihai bir sınır” (Freud 1915b, s. 195) olduğuna ilişkin geleneksel anlayış ile keskin bir tezat oluşturmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bebekliğin konuşma öncesi döneminde, çocuğun deneyimlerinin ifade edilmesi bakıcıları ile kurulan duyusal-motor iletişimdeki uyum yoluyla gerçekleştirilmektedir (Stern 1985). Bu erken dönemde, bilinçdışına itilme uyumsuzluk ve yanlış uyumdan kaynaklanmaktadır. İkinci yaşın ortalarında, çocuk sembolleri kullanma becerisine kavuşmaktadır, bu da dilin kullanılmasını mümkün kılmaktadır. Bu durum bilinçliliğin gelişmesinde çok önemli bir adımdır, çünkü bundan sonra çocuğun deneyimleri sözel sembollerle kodlanarak gittikçe daha fazla ifade edilir hale gelmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Stern’in (1985) vurguladığı üzere, semboller “kişisel deneyimle ilgili karşılıklı oluşturulan anlamların paylaşılmasını” mümkün kılmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Çocuğun sembollerle ilgili becerileri geliştikçe, semboller çocuğun yaşantılarının gelişimsel sistem içinde doğrulanmasını sağlayan araçlar olarak duyusal-motor iletişimin yanında gittikçe daha önemli bir yere sahip olmaya başlamaktadır. Bilincin gittikçe daha fazla sembollerle ifade edildiği bu deneyim dünyasında, bilinçdışı, sembolize edilmeyene karşılık gelmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bir deneyimi ifade etme davranışının, ihtiyaç duyulan bir ilişkiyi tehdit ettiği algılandığında, bu deneyimin sembollerle kodlanma sürecinin devam etmesi engellenerek bastırma durumu ortaya çıkmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bilincin gelişim sürecindeki bu noktada, Freud’un (1915b) bastırma süreciyle ilgili formülasyonunun unsurlarının geçerli olduğu görülebilmektedir: “Sözcüklere dökülmeyen bir görüntü … daha sonra bastırma yoluyla bilinçdışında kalır” (s. 202). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Özetleyecek olursak, birbiriyle ilişkili üç bilinçdışı durumdan söz edebiliriz: (1) düşünüm öncesi bilinçdışı – kişinin deneyimlerini bilinçdışından şekillendiren ve temalandıran düzenleyici ilkeler; (2) dinamik bilinçdışı – gereksinim duyulan ilişkileri tehdit ettiği düşünüldüğü için ifade edilmesi reddedilen deneyimler (3) doğrulanmayan bilinçdışı – etraftan gelecek gerekli ve doğrulayacı tepkileri hiçbir zaman harekete geçirmedikleri için ifade edilememiş deneyimler. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Aktarım Analizi Çatışma oluşumuna yönelik öznelerarası bakış açımız, iki temel aktarım boyutuyla (ya da iki genel bilinçdışı düzenleyici ilke kategorisiyle) ilgili kavramsallaştırmamızın içine yerleştirilmiştir (Stolorow ve ark. 1987). Kohut’u (1984) takip ederek kendiliknesnesi boyutu olarak adlandırdığımız bu boyutlardan birisinde, hasta kişiliğinin oluştuğu yıllarda eksik ya da yetersiz olan kendiliknesnesi deneyimlerinin analist tarafından sağlanmasını arzulamaktadır. Tekrarlayıcı boyut olarak adlandırılan ve bir çatışma ve direnç kaynağı olan diğer boyutta ise, hasta erken yaşlarda yaşanan ve gelişimsel bozukluğa neden olan deneyimlerin analistle birlikteyken tekrarlanmasını beklemekte ve bundan korkmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu iki boyut sürekli olarak aktarımın deneyimsel ön planı ile arka planı arasında, analistin hastanın duygusal durumlarına ve ihtiyaçlarına gösterdiği uyumla ilgili algılar doğrultusunda gidip gelmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Örneğin, analistin uyumsuz olduğu düşünülürse, bu durum erken yaşlarda yaşanan gelişimsel bozukluğun travmatik bir şekilde tekrarlanacağının belirtisi olarak görülüp çatışmacı ve direnç gösteren boyut ön plana çıkar ve hastanın kendiliknesnesi istekleri arka plana itilir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Diğer yandan, eğer analist hastanın terapide kurulan bağlantının kopmasıyla ilgili deneyimini başarılı bir şekilde analiz edebilir ve hastanın tepkisel duygulanım durumlarını ve bu duyguları örgütleyen ilkeleri anladığını gösterebilirse, kendiliknesnesi boyutu onarılır ve güçlenir, çatışmacı/direnç gösteren/tekrarlayıcı boyut o an için arka plana çekilme eğilimi gösterir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Aktarımdaki boyutlar arasındaki değişken figür-zemin ilişkilerinin yukarıda söz edilen tanımı yalnızca hastanın aktarımı için değil, genellikle karşı aktarım olarak adlandırılan analistin aktarımı için de geçerlidir. Aktarım ve karşı aktarım arasındaki etkileşimin oluşturduğu daha geniş sistem, öznelerarası alan ya da bağlam olarak adlandırdığımız şeyin en güzel örneğidir. Aktarım ve karşı aktarım birlikte öznelerarası bir karşılıklı etkileşim sistemi oluşturmaktadırlar. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

METAPSİKOLOJİ, METAFİZİK VE ÖZNELERARASILIK 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Kendilik Psikobiyografik çalışmalarımızda, çeşitli metapsikolojik mutlak gerçeklerin nasıl belirli öznelerarası bağlamlardan ortaya çıkan psikolojik sonuçlar olduğunun görülebileceğini göstermiş bulunmaktayız. Benzer bir sorgulama, çağdaş psikanalitik söylemde öne çıkan bir sorun olan alt düzey kendilik önermesi için de yapılabilir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bize göre, Kohut’un psikanalize yaptığı en önemli üç katkı şunlardır (bkz. Stolorow ve ark. 1987): (1) psikanalitik sorgulamanın hem deneysel hem de kuramsal alanlarını tanımlayan empatik-içebakışçı bakış açısını tereddüt etmeden hayata geçirmesi; (2) kendilik deneyimine, bilince ve bilinçdışına güdüsel bir şekilde öncelik verildiğinin vurgulanması ve bunun da kendilik deneyiminin esas örgütleyicisi olan duygulanıma asıl olarak odaklanmaya yol açması (Socarides ve Stolorow 1984/85); (3) kendiliknesnesi işleviyle ilgili kavramlar ve aktarımdaki kendiliknesnesi boyutu. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bunun tersine, alt düzey kendilik kavramını hiçbir zaman benimsemedik, çünkü bu kavram bize kendilik deneyimi boyutunu evrenselleştiriyor ve nesneleştiriyor, deneyimsel ve temsili “ben”i somutlaştırılmış “o”ya dönüştürüyor gibi gelmektedir ve bu yönüyle de klasik metapsikolojinin zihinsel aygıtından çok farklı görünmemektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bizim bakış açımızda, kendiliğin alt düzeyde olmasıyla ilgili metapsikolojik sorunun yerini empatik bir sorgulama almaktadır. Bu sorgulamada yöneltilen soru, belli bir kişinin belli bir durumda kendisini alt düzey irade merkezi olarak görüp görmediği, bu yaşanan alt düzey olma halinin ya da onun yokluğunun belirleyici bir öznelerarası bağlamın sonucu olup olmadığıdır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Zihin ve Beden Metafizik ve metapsikoloji iki düşünce alanı olarak, mutlak ve evrensel gerçekler ile ilgilenmeleri ve anlık deneyimden çok uzak kavramları kullanmaları bakımından birbirlerine benzemektedir. Metapsikolojik yapılar gibi metafiziksel konular da, öznelerarası kökenlerinin araştırılması mümkün olan psikolojik sonuçlar olarak düşünülebilir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Sorgulamamızın odağı öncelikle kendilik deneyiminin unsurları ya da kutupları olarak zihin ve bedendi. Diğer odağımız ise zihin-beden ilişkisinin farkındalık düzeyindeki çeşitli biçimleriydi ve bu biçimlerin her birinin belli, belirleyici öznelerarası bağlamla ilişkisi olduğu anlaşılmıştı. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu tür zihin-beden ilişkilerinin bir kısmı duygulanım deneyiminde görülebilir. Duygusal gelişimin önemli bir boyutu, duyguların bedensel his olarak yaşandığı ilk biçimlerinden yavaş yavaş sembolik olarak ifade edildiği öznel durumlara doğru değişim göstermesidir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bakıcıların uygun şekilde tepki vermesi bedende yaşanan duygusal deneyimlerin yavaş yavaş sembolik olarak kodlanan anlamlara dönüşmesini teşvik etmekte, bu da nihayetinde farklı duyguların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kişinin duygulanımı yalnızca bedensel olarak değil de zihinsel olarak (yani duygular olarak) da yaşamaya başlaması ve bunu ne ölçüde yaşayacağı, kolaylaştırıcı bir öznelerarası bağlamın olup olmamasına bağlıdır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bu tür kolaylaştırıcı bir bağlamın yokluğunda, bu dönüşümsel süreç sekteye uğramakta, duygular aslen bedensel durumlar olarak yaşanmaya devam etmekte ve sonuçta psikosomatik bozukluklara karşı savunmasız bir hale gelinmektedir. Genel olarak çalışmamız, deneyimde ortaya çıktığı görülebilen çeşitli zihin-beden ilişkilerinin, zihin-beden sorunlarına metafiziksel felsefe tarafından önerilen bazı çözümlerle yakından benzerlik gösterdiğini ortaya koymuştur. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Gerçek Psikanalitik açıdan incelediğimiz (Stolorow ve Atwood 1992, Bölüm 1) bir diğer metafiziksel sorun ise Gerçek ile ilgili sorudur. Çalışmamızda, gerçekliğin temel özellikleri ile ilgili metafiziksel sorunun yerini çocuğun yaşadıklarının gerçek olduğuna ilişkin bir hissiyat kazanma süreciyle ilgili sorgulama almıştır. Bu gerçek mefhumu, genel olarak kişisel deneyimin gelişimi gibi, kolaylaştırıcı bir öznelerarası bağlam içinde gelişir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bizim görüşümüze göre, çocukta gerçek mefhumunun gelişmesi esasında engellenme ve hayal kırıklığı sonucunda değil, daha ziyade yanındaki bakıcının onaylayıcı bir şekilde ona ayak uydurması yoluyla olmaktadır. Bu ayak uydurma, duygusal olarak yoğun, olumlu ve olumsuz deneyimlerden oluşan geniş bir yelpazede sağlanmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Dolayısıyla, gerçeklik birbiriyle etkileşim halinde olan ve duygusal olarak uyumlu öznelliklerin arasındaki ilişki yoluyla ortaya çıkmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Konuşma öncesi onaylama biçimleri, bakıcının çocuğun değişen öznel durumlarını algıladığını ifade ettiği duyusal-motor diyaloglarda üstü kapalı olarak yer almaktadır. Esas olarak dokunma, tutma, yüz ifadeleri, ses tonu ve vurgusundaki değişiklikler yoluyla kurulan böyle bir iletişim (Stern 1985), bebeğin süregelen deneyimlerini yansıtan ve aynalayan öznelerarası bir alan yaratmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Çocuk başkalarının da deneyimleyen özneler olduğunun farkına varmaya başladığı zaman yeni onaylama biçimleri de mümkün olmaya başlamaktadır (Stern 1985). Bu aşamada, bakıcının çocuğun öznel durumlarına katılımcı bir şekilde ilgi gösterdiğini gösteren davranışları giderek daha fazla sözel olarak ve diğer sembollerle ifade edilmeye başlamaktadır. Bu da, çocuk tarafından gerçek olarak deneyimlenen sembolik bir kendilik dünyasının yavaş yavaş gelişmesini mümkün kılmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Doğrulayıcı bir uyumlanmanın ciddi derecede eksik olduğu durumlarda, gelişimsel süreç herhangi bir aşamada sekteye uğrayabilir. Bu koşullarda, çocuk kendi iyiliği için hayati önem taşıyan bağlantılarını sürdürebilmek için kendi deneyimlerini bakıcısınınkilere göre uydurmak zorundadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Sembolik iletişimin gelişmesiyle ve başkalarının öznellik merkezleri olduklarına ilişkin farkındalığın oluşmasıyla, bu tür bir uyum sağlama, büyük oranda dışarıdan dayatılan yabancı bir gerçeklikten ibaret bir öznel dünya ile sonuçlanabilmektedir (bkz. Brandchaft 1991). 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Öznelerarasılık Kuramının Öznelliği Her kişilik kuramının, bu kuramı oluşturan kuramcının kendi yaşam öyküsündeki temel ikilemlere ve krizlere bulduğu kişisel çözümleri evrenselleştirdiğini ileri sürmüş bulunmaktayız. Açıkça söyleyebiliriz ki, bu genelleme eğer doğru ise bizim için de geçerlidir. Düşündüğümüzde, bizim çerçevemizde de öznelerarasılık fikrinin kendisinin evrensel bir konuma geldiğini görebilmekteyiz. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Bizim düşüncemizin öznel kökenlerini ararken bu fikrin içeriğinde faydalı bir şekilde ayırt edilebilecek üç tane birbiriyle ilişkili ilke bulunmaktadır. Birinci ilke, insan deneyiminin her zaman başkalarıyla kurulan önlenemez ilişkiler içinde var olduğunu iddia etmektedir. İkincisi, psikolojik araştırmalar yapan kişi ile araştırdığı deneyim dünyalarının birbirinden ayrılamayacağının altını çizmektedir. Üçüncü ilke ise, her bireyin kişisel gerçekliğinin öznel olarak ve tarihsel olarak şekillendiğini ve dolayısıyla hiç kimsenin kişisel gerçekliğinin doğal olarak bir başkasınınkinden daha doğru ya da daha geçerli olmadığını savunmaktadır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Yukarıda söz edilen fikirlerin ışığında, öznelerarasılık kuramının uzun süreli işbirliğine dayalı bir ilişki içerisinde ortaya çıkması bize tesadüf gibi görünmemektedir. Aramızda gelişen ve işbirliğine dayalı çalışmamızı kamçılayan, sağlam ve son derece onaylayıcı ilişki, her birimiz için gelişmekte olan kuramsal fikirlerimizle benzer bir işlev görmüştür. Aslında, temel kavramımız olan öznelerarası alan sembolik olarak ortaya çıkmakta ve dolayısıyla kuramsal bakış açımızın oluşmasına aracı olan her birimizin kendi deneyim dünyası arasındaki etkileşimi sürdürmektedir. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Diğerleri, hala daha genel ve kapsayıcı bir bakış açısı olma yolunda ilerleyen görüşümüzün kaçınılmaz olarak kişiselleştirilmiş kapsamını belki de daha iyi anlayacaktır. 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli

Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli Teşekkür ederim… 09.10.2013 Tahir Özakkaş MD.,PhD. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli