19 MAYIS ANADOLU LİSESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ ROMAN TURGAY ŞENER 19 MAYIS ANADOLU LİSESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ TURGAY ŞENER 19 MAYIS ANADOLU LİSESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ
Roman, insanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebi türlere ve bu türde yazılmış eserlere denir.
KÖKENİ ve KAPSAMI Romanı belirtmek için çeşitli dillerde kullanılan sözcükler türün kökeni ve kapsamı konusunda fikir verebilir. İngilizcede romanın karşılığı olan novel, İtalyanca novella’ dan gelir; bu sözcüğünde kökünde Latince yeni anlamına gelen “novus” vardır.
Petronius’ un Satyricon’ u ile Apuleius’ un Metamorphoses’ ini sayar Petronius’ un Satyricon’ u ile Apuleius’ un Metamorphoses’ ini sayar. Bu iki metinde de romanı daha yaşlı ve soylu akrabasından ayırt eden ve türün sonraki örneklerinde daha da belirginleşecek olan özellikleri görmek mümkündür. Bunlar; Düzyazıyla yazılmışlardır; anlatılan olaylar, kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır; olaylar saraylarda ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklarda, evlerde ve meyhanelerde geçmektedir.
Olaylara yön ve anlam veren Tanrılar değil kişilerin kendi akıl ve akılsızlıklarıdır; diyaloglar destanın ve trajedinin yüksek üslubunu, dokunaklı ses tonu değil, günlük dilin kalabalığını yansıtmaktadır.
Neden beğeniyoruz bir romanı. Neden beğenmiyoruz Neden beğeniyoruz bir romanı? Neden beğenmiyoruz? Niye bir roman ötekine oranla daha değerli ya da değersiz?
Romanın Öğeleri Metnin Uzunluğu Karakter Öğesi Mekan Anlatım Tekniği Zaman ve Tarih
Metnin Uzunluğu: Uzunluk, romanı novella ve öykü gibi türlerden ayırır Metnin Uzunluğu: Uzunluk, romanı novella ve öykü gibi türlerden ayırır. Bir metnin roman olabilmesi için, bir kapsayıcılık iddiası taşıması gerekir ve bu iddiada ancak belli bir uzunluk sınırı aşıldıktan sonra gerçekleştirilebilir.
Olay Örgüsü: Olayların ve karakterlerin zaman içindeki gelişmesi romanın yapısının ana eksenini oluşturur. Olay örgüsü dümdüz ve doğruyu eğerek, bükerek, parçalayarak daha karmaşık ve daha zengin bir yapıya dönüştürür. Dram, bekleyiş, yoğunlaşma, çözülme ya da aydınlanma gibi etkiler sağlar.
Karakter Öğesi: Öyküde olduğu gibi romanında yapısını oluşturan oluşturan öğelerden biri de insandır. Ancak kimi romanlarda insan öğesiyle birlikte hayvanlarında romana girdiği, romanın ana kişileri olarak romanda yer aldıkları görülmektedir. Örneğin Herman Melville’nin Moby Dick romanı beyaz bir balinanın serüvenini anlatır.
Karakter: Dış davranışlardan çok, iç yaşantısıyla beliren kişidir Karakter: Dış davranışlardan çok, iç yaşantısıyla beliren kişidir. Kişiliğinde farklı, çelişik eğilimleri barındırır. Her hareketine, o harekete ilişkin bir bilinç eşlik eder ve bu bilinç çoğu zaman hareketin kendisiyle çelişir. Bireyin yüzeyini değil derinliğini verir. Tipleştirme: Romandaki insanları yaşatma, onları diri, etli, canlı kılma gerekmesiyle açıklanabilir. Kişiyi kişide simgeleme ya da bütünleme yoluyla insanoğlunu yücelten ya da aşağılaştıran yönsemeler, nitelikler, özellikler, huy ve davranışlar bir kişide toplanır; bunlar özellikle vurgulanmaya, somutlanmaya çalışır.
Mekan Öğesi: Olayların geçtiği coğrafi, toplumsal, tarihsel ya da psikolojik yerdir.Kişilerden de olaylardan da daha önemlidir. Çünkü; doğalcılığa göre kişiliği belirleyen asıl etken toplumsal ve biyolojik koşullardır.Olay ve karakter bunların edilgen bir sonucudur. Anlatım Tekniği: 19.Yüzyıl değin romancı romana müdahale etmekten çekinmez, belli bir olayı anlatırken kendisi araya girer, düşüncelerini açıklar bu da romanın vermeyi amaçladığı gerçeklik duygusunu ya da yanılmasını bozardı. 19. Yüzyılda romancı, genellikle anlattığı kişilerin arkasına saklanmayı yeğler, roman kişilerine ve olayların gelişimine gerçek yaşamdakini andıran bir özgürlük tanımak ve kendisi nesnel kalmak ya da öyle görünmek istemezdi.
Zaman ve Tarih: Bütün romanlar insanı tek başına değil, başka insanlarla ilişki içinde yaşayan, bir geçmişi ve geleceği olan bir varlık olarak ele alır. İnsanı öncellikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak alan ilk sanat türü romandır.
Roman Türleri Roman Üslupları Romantik Metin Romanesk Dışavurumculuk İzlenimcilik Roman Türleri Tarihsel Roman Pikaresk Roman Duygusal Roman Gotik Roman Psikolojik Roman Töre Romanı
Roman Üslupları: Üslup, romanda yalnızca yazarın kullandığı sözcüklerle, cümle yapılarıyla, , metnin şiirselliğiyle, sınırlı bir öğe değildir. Yazarın tarihe, topluma nasıl baktığını, yüzeyin altındaki gerçekliği aydınlatıp aydınlatmadığını gösterir. Eleştirmen Rene Girard romantik üslupla romanesk ya da romancı söylemi arasında arasında bir ayırım yapar. Romantik Metin: Kişilerinin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendine ait içten gelen, doğal ve sahici olgular gibi görür. Roman kişiyle arzuladığı nesne arasında düz bir çizgi vardır; kişinin içinde kendiliğinden doğan arzu nesnenin yönelmesidir.
Romanesk Söylem: Romanesk söylemin gücü ise, kişilerin en doğal, en kendiliğinden görünen duygulanımlarının bile bir toplumsal dolayımdan geçtiğini görebilmesi ve gösterebilmesidir.
Roman üslupları konusunda başka sınıflandırma da yapılabilir Roman üslupları konusunda başka sınıflandırma da yapılabilir. Victor Hugo’nun romantik duygusal diline karşı Balzac ve Stendhal’ in gerçekçi, kuru ve kuşkucu üslupları çıkarılabilir. Ya da Balzac ve Tolstoy’ un bütünsel gerçekçiliği ile Zola ve Maupassant’ ın tek yanlı ve abartılı doğalcılığı ve Flaubert’in estetikçiliği arasında ayırım yapılabilir. İzlenimcilik: Gerçekçiliğin ve doğalcılığın insanın iç yaşantısını küçümseyen tutumuna karşı tepki olarak doğmuştur. Eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farklılığı öne çıkarır. Dış gerçekten çok duyulara, duygulara ve genel olarak iç yaşantının betimlenmesine ağırlık verir. Ford Madox Ford’un romanları en sistemli ürünlerindendir.
Dışavurumculuk: 20.yüzyılın bir başka yeniliği de esas olarak resim, müzik ve tiyatroya özgü bir akım akım olan Dışavurumculuktur. Dışavurumculuk, toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir.
Roman Türleri Tarihsel Roman: Uzak sayılabilecek bir geçmişte yaşanmış olayları konu alan bir roman türüdür.En ünlü temsilcisi Walter Scott’tır. Scott’ın romanları günümüzde polisiye ve casus romanları gibi sanat değeri açısından da bir alttür oluşturur. Savaş ve Barış’ ta ya da 20.yüzyıl romancılarından Marguetite Yourcenar’ın yapıtlarında olduğu gibi daha derinde yatan evrensel bir insani hakikati araştırmak amacıyla da kullanılabilir.
Pikaresk Roman: İspanyolca Picaro (aşağı tabakadan bir serüvenci ya da serseri) sözcüğünden türeyen pikaresklerde çoğunlukla ahlaksız, rezil bir kahramanın başıboş gezginlik yaşamında başına gelen olaylar gevşek ve rahat bir üslupla anlatılır. Türün ünlü örnekleri, Lesage’in Gil Blas de Santilane’ın Maceraları, Defoe’nun The Fortunate Mistress’i Gotik Roman: İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü bir türdür. Horace Walpole’un The Castle of Otranto ve Mary Shelley’ in Frankenstein türün ilk örnekleridir.Gotik roman 18.Yüzyılın usçuluğuna karşı bir tepkidir. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır. Günümüzde bilimkurgu ve fantastik roman, gotik tarzın bir uzantısı sayılabilir.
Psikolojik Roman: kişilerin ruhsal durumlarını inceden inceye çözümleyen romandır. Daha denetimli, daha serinkanlı oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Bazı eleştirmenler Prenses de Cleves ‘i türün ilk örneği sayarlar. Fransız romanında 19.yüzyıl sonlarına değin sürecek bir “psikolojizm” çığırı açmıştır. Psikolojik romanın sonraki en tipik temsilcisi ise Paul Bourget’dir. Töre Romanı: Bireysel psikolojileri ve duyguları değil, insanların en dolaysız biçimde toplumsal olan davranışlarını, adetlerini ve geleneklerini öne çıkarır. Moda, yaygın konuşma ve ifade biçimleri, toplu olarak yapılan her şey töre romanlarının konusunu oluşturur. Daha çok İngiltere’ye özgü bir türdür; en tipik temsilcileri, Arnold Bennet ve Evelyn Waugh’dur.
TÜRK EDEBİYATINDA ROMAN
Roman Türk edebiyatına Fransızcadan yapılan çevirilerle girdi Roman Türk edebiyatına Fransızcadan yapılan çevirilerle girdi. Bilinçli seçime dayanmayan bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil paşa’nın Fenelon’dan yaptığı Terceme-i Telemak’tır. 1860-80 yılları arasında Batı Edebiyatının genellikle romantik yazarlarının çoğunun belli başlıları yapıtları Türk okurlarınca tanındı.
İlk Türk romanı 1872’de Şemseddin Sami’nin yayımladığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’tı. Sami’den sonra dönemin en üretken romancısı olarak dikkat çeken Ahmet Mithat tutarlı bir dil ve yapı yaratamamasına karşın, yeni bir tür olan romana karşı okurun ilgi duymasını başardı. Romanı halkı “eğlendirerek eğitmek” için en iyi yol olarak gördü, düşünce ve bilgilerin aktarılması için bir araç olarak kullanmaya çalıştı.
Tanzimat romanının önemli adlarından Recaizade Mahmut Ekrem de Araba Sevdası’nda Bihruz Bey adlı kahramanıyla alafranga züppe tipini canlandırırken ilk kez bir tipin iç dünyasını da vermeye çalıştı; Bihruz Bey’i giyim kuşamı dışında duygu ve düşünceleriyle de betimleyerek bu amaçla Türk edebiyatında o zamana değin görülmemiş yeni teknikler kullandı.
İlk ustalar ve usta işi romanlar Edebiyat-ı Cedide döneminde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde “sanat sanat içindir” görüşüne bağlı olarak aşk ve acıma gibi konular işlendi. Arapça ve Farsça sözcüklerle ağdalı bir dil kullanıldı. Dönemin büyük romancılarından Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu günümüzde de en başarılı Türk romanlarından kabul edilir.
Genç kalemler dergisinde öne sürülen Türkçülük düşüncesi ve daha sonra Kurtuluş Savaşı, Türk toplumunu olduğu kadar Türk romanını da etkilemiştir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Milli Edebiyatın sözcüleri oldular.
Ömer Seyfettin Yeni Lisan adlı yazısında “milli bir edebiyat” yaratmak için önce milli bir dil gerek görüşünü savundu. Ziya Gökalp de Türkçülüğün Esasları’nda Türk edebiyatının milli aynı zamanda da Avrupalı bir edebiyat olabilmesi için bir yandan Batı’ya bir yandan da halka doğru gitmesi gerektiğini savundu ve bu görüş 20. yüzyıl Türk edebiyatına damgasını vurdu. Bu dönemde ülke ve toplum sorunları ön plana çıkarıldı.
Cumhuriyet dönemindeki toplumsal ve siyasal gelişmeler Türk romancılığını da etkiledi. Milli edebiyat dönemine göre daha gerçekçi bir toplumsal eleştiri egemen oldu. Romanlarda köyü, kasabası, kentleriyle bütün Türkiye yer almaya başladı. Kurtuluş Savaşı yeniden değişik açılardan ele alındı.
İnsanı bütün karmaşıklığı ve deriniyle ortaya koyabilen Ahmet Hamdi Tanpınar Türk romanının en başarılı örneklerini verirken, dünle bugün, Doğuyla batı arasında bir birleşime varmaya çalıştı. İçinde yaşadığı geçiş döneminin çelişkilerinin yanı sıra yoğun kişisel yaşamını da özgün bir biçimde dile getirerek Cumhuriyet dönemi Türk romanında kendine özgü bir sağlamayı başardı.
Adalet Ağaoğlu çağrışımlarla zenginleştirdiği üslubu ve usta işi roman kurgusuyla dikkat çeken Oğuz Atay Türkiye’de alışılmış klasik roman tekniğine uymayan yeni bir roman tekniğini ilk kez uygulayan romancı olarak göze çarpar.
1970’lerde genelde güncel konulara yönelerek toplumsal gelişmeleri irdeleyen, 12 Mart’ı konu alan Türk romanının 1980’densonra aydınların yakın tarih içindeki sorumluluklarını değerlendirmeye çalışan bir yönelime girdiği söylenebilir.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
Victor Hugo’nun ünlü eseri Sefiller’ i çevirenin belli olmadığı
Türkiye’ deki ilk tarihi roman “Cezmi’ yi” Namık Kemal’ın yazdığını
Türkiye’ deki ilk psikoloji romanı “Eylül’ü” Mehmet Rauf’ un yazdığını
Türkiye’ deki ilk duygusal roman “İntibah’ı” Namık Kemal’in yazdığını
Türkiye’ deki ilk çeviri roman “Telemak’ı” Yusuf Kamil Paşa’nın yazdığını.
Türkiye’ deki ilk realist roman “Araba Sevdası’nı” Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığını.
ÖRNEK Jan Valjean ekmek çaldığı için beş yıl kürek cezası ile cezalandırılır. Birkaç defa kaçmaya kalkıştığı için cezası ağırlaştırılır 19 yıl hapiste kalır. Çok güçlü bir insan olan Jan Valjean, hapiste iyi duygularını kaybetmiş gibidir. Hapisten çıktıktan sonra, mahkum olduğunu gösteren belge yüzünden herkes ona kötü davranır. Rahip Myriel onu evine alır. O ise evden gümüş takımları çalar. Fakat yakalanır. Rahip şikayetçi olmaz ve ona iki de gümüş şamdan hediye ederek onlardan elde edeceği parayı namuslu adam olma yolunda harcamasını ister.
Bu olay Jan Valjean için bir dönüm noktasıdır Bu olay Jan Valjean için bir dönüm noktasıdır. Madlen adıyla iş hayatına atılır ve Fransa’nın kuzeyinde ucuz mücevher imalatçılığı yaparak zengin olur. Fanten adında düşmüş fakat ruhça temiz bir kadına ve kızına yardım eder. Polis müfettişi Javert, birden ortaya çıkan ve kısa zamanda zengin olan herkesin “ Baba” dediği Madlen’in kim olduğunu merak eder ve Madlen Baba’nın aslında Jan Valjean olduğunu anlar ve onu ihbar eder.
Ancak ihbarın yanlış olduğu ve Jan Valjean adında birinin hapiste bulunduğu mahkemece tespit edilir. Bunu öğrenen Madlen Baba teslim olur ve hapiste Jan Valjean sanılan mahkumun kurtulmasını sağlar. Hapiste bir gece kaldıktan sonra kaçarak bir limandan denize atlar ve herkes onun öldüğünü sanır. Fakat Javert öyle düşünmez. Jan Valjean, fanten’e verdiği sözü tutmak üzere kızı Cosett’i bulur ve onu büyütür. Javert onları takip etmektedir. Takip edildiğini anlayan Jan Valjean kaçarak Cosett’i yatılı bir kiliseye verir ve kendiside o kilisenin bahçıvan yardımcısı olur.
Bay Jilnorman adlı birisi torunu Marius ‘u büyütmektedir Bay Jilnorman adlı birisi torunu Marius ‘u büyütmektedir. Marius avukat olmak için çalışıyor ve dedesinin yanında kalıyordu. Ancak bir tartışma sonucunda Marius dedesinin evini terk ederek bir süre Sen-jak otelinde kalır. Marius, borçlanmamak için otelden ayrılarak arkadaşı Kurfeyrak’ın odasına taşınır ve eğitimini tamamlayarak avukat olur. Bir gün Mariue Lüksemburg parkında dolaşırken Cosett’i görür ve ona ilk bakışta aşık olur ve onu her gün görebilmek için bu parka gelir. Marus’a karşı cosett’te bir şeyler hissetmektedir.
Marius ile Cosett arasındaki bu ilişkiyi fark eden Jan Valjean bu ilişkiyi istememektedir ve oturdukları evden taşınırlar. Fakat Marius ile Cosett gizli gizli buluşurlar. Bazı kişiler krala karşı ayaklanırlar. Bunların içinde Marius da bulunmaktadır. Daha sonra olaylar arasında Müfettiş Javert devrimcilerin tutsağı olur. Devrimciler arasına katılan Jan Valjean , Müfettiş Javert’i kurtarır. Jan Valjean, bir çatışma sırasında yaralanan Marius’u kurtarır.
Ancak Müfettiş Javer ikisini de yakalar Ancak Müfettiş Javer ikisini de yakalar. Müfettiş Javert kendisini devrimcilerin elinden kurtaran Jan Valjean ve Marius’u serbest bırakır ancak görevini yerine getiremediği için intihar eder. Marius iyileşir ve zaman içinde Cosett ile evlenir. Jan Valjean Cosett’in eski bir kürek mahkumunun kızı olarak bilinmesini istemez ve ortadan kaybolur. Oysa Marius, hayatını kurtaran kişinin Valjean olduğunu öğrenmiştir. İki genç, son anlarını yaşayan Valjean’a koşarlar.
19 MAYIS ANADOLU LİSESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ TURGAY ŞENER 19 MAYIS ANADOLU LİSESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ TURGAY ŞENER