Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

TOPLUMSALLAŞMA, YAŞAM AKIŞI VE YAŞLANMA

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "TOPLUMSALLAŞMA, YAŞAM AKIŞI VE YAŞLANMA"— Sunum transkripti:

1 TOPLUMSALLAŞMA, YAŞAM AKIŞI VE YAŞLANMA
HAZIRLAYAN SAVAŞ İKİZ

2 Toplumsallaşma, yardıma gereksinimi olan bebeğin, yavaş yavaş içerisinde doğduğu kültür için geçerli olan, bilgili bir kişi haline gelmesi sürecidir. Gençler arasındaki toplumsallaşma, daha genel bir olgu olan yeniden üretime –toplumların zaman içerisinde yapısal sürekliliğe sahip olma süreçleri- olanak sağlamaktadır.

3 Toplumsallaşma sırasında, özellikle yaşamın ilk yıllarında, çocuklar yaşlılarının davranış biçimlerini öğrenirler; normlarını ve toplumsal pratiklerini sürdürürler. Bütün toplumlar, uzun zaman dilimleri boyunca, üyeleri ölüm ve doğum yoluyla değişse bile varlığını sürdüren özelliklere sahiptir. Kültürel öğrenme süreci bebeklik ve çocuklukta, sonrasına kıyasla çok daha yoğun olsa da, öğrenme ve uyumlanma bütün bir yaşam çevrimi boyunca sürer.

4 Kültür, toplum ve çocuğun toplumsallaşması
Çocuk gelişimi kuramları: Öteki hayvanlara bakarak insanların en ayırdedici özelliklerinden birisi insanların kendilik bilincine sahip olmalarıdır. Bir kendilik duygusunun –bireyin öteki insanlardan farklı bir kimliğinin olduğunun farkına varması- ortaya çıkışını nasıl anlamalıyız?

5 Yaşamının ilk aylarında, bebek, çevresindeki insanlarla maddi nesneler arasındaki farkları çok az anlar ya da hiç anlamaz; kendi kendisinin de farkında değildir. Çocuklar iki yaşından önce “ben”, “beni” ve “sen” gibi kavramları kullanmazlar. Ancak yavaş yavaş, başka insanların da kendilerinkinden ayrı kimliklere, bilince ve gereksinimlere sahip olduğunu anlamaya başlarlar.

6 Kendiliğin ortaya çıkış sorunu çok fazla tartışılmış bir sorundur ve birbirine karşıt kuramsal bakış açıları tarafından oldukça farklı biçimlerde görülmektedir: George Herbert Mead esas olarak çocukların “ben” ve “beni/bana” kavramlarını kullanmayı nasıl öğrendikleri üzerinde dururken, Jean Piaget çocuk gelişiminin pek çok yönü üzerinde çalışmalar yapmıştır; ancak onun en iyi bilinen yazıları bilişsellik –çocukların kendileri ve çevreleri hakkında düşünme biçimleri- üzerine yazılmış olanlardır.

7 G. H. Mead ve benliğin gelişimi
Mead’in düşünceleri, genel bir kuramsal düşünce geleneği olan simgesel etkileşimciliğin ana temelini oluşturduklarından, sosyoloji üzerinde oldukça yaygın bir etkide bulunmuştur. Simgesel etkileşimcilik, insanlar arasındaki etkileşimin simgeler ve anlamların yorumları yoluyla gerçekleştiğini vurgular.

8 Mead’e göre, bebekler ve küçük çocuklar toplumsal varlıklar olarak gelişimlerini, öncelikle çevrelerindekilerin eylemlerine öykünerek gerçekleştirirler. Bunun gerçekleşme yollarından birisi oyundur. Çocukların oyunları, yalın öykünmeden dört ya da beş yaşındaki bir çocuğun yetişkin rolünü oynadığı daha karmaşık oyunlara doğru ilerleyecektir.

9 Mead buna, “başkasının rolünü alma” –bir başka insanın yerinde olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenme- demektedir. Çocuklar, yalnızca bu aşamada gelişmiş bir kendilik duygusu edinebilirler. Çocuklar, kendilerini başkalarının gözünden görerek, kendilerinin ayrı eyleyenler oldukları –bir “ben” oldukları- kavrayışına ulaşırlar.

10 Mead’e göre bizler, “beni/bana”yı “ ben”den ayırdetmeyi öğrendiğimizde kendi kendimizin farkına varabiliriz. “Ben”, toplumsallaşmamış bir bebek, bir kendiliğinden istek ve arzular yumağıdır. “Beni/bana”, Mead’in terimi kullandığı biçimde, toplumsal benliktir. Mead’in savına göre bireyler, kendilerini başkalarının onları gördükleri gibi görmeye başlama yoluyla kendilik bilincini geliştirirler.

11 Çocuğun gelişimindeki daha ileri bir aşama, Mead’e göre, çocuk yaklaşık sekiz ya da dokuz yaşlarındayken gerçekleşir. Bu yaşlar, çocukların sistematik olmayan “oyunlar” yerine daha örgütlü oyunlara katılma eğiliminde oldukları yaşlardır. Çocuklar bu dönemden önce, toplum yaşamının yürütülmesi için gerekli olan değerleri ve ahlaklılığı anlamaya başlayamazlar.

12 Örgütlü oyunları öğrenmek için, oyunun kuralları ile centilmenlik ve eşit katılım kavramlarını anlamak zorundadır. Bu aşamadaki çocuk, Mead’in terimiyle genelleşmiş ötekini –çocuğun içinde yetişiyor olduğu kültürde yer alan genel değerler ile ahlak kurallarını- kavramayı öğrenir.

13 Jean Piaget ve bilişsel gelişim aşamaları
Piaget, çocuğun dünyayı anlamlı kılma konusundaki etken yeteneği üzerinde durur. Çocuklar edilgen bir biçimde bilgiyi almazlar; çevrelerindeki dünyada gördükleri, duydukları hissettikleri şeyleri seçerler ve yorumlarlar. Piaget, çocukların birkaç birbirinden ayrı bilişsel gelişme yani, kendilerini ve çevreleri hakkında düşünmeyi öğrenme, aşamasından geçtikleri sonucuna varmıştır.

14 Her aşama, yeni becerilerin edinilmesini içermektedir ve bir önceki aşamanın başarıyla tamamlanmasına bağımlıdır. Piaget, doğumdan yaklaşık iki yaşa dek süren ilk aşamayı duyusal-motor aşaması olarak adlandırmıştır çünkü bu aşamada bebekler esas olarak nesnelere dokunarak, onları hareket ettirerek ve çevrelerini fiziksel olarak keşfederek öğrenirler. Bebek dört aylık olana kadar, kendisini çevresinden ayırdedemez. Bu aşamada temel olarak elde edilebilecek şey, çocuğun aşamanın sonlarına doğru çevresinin ayırıcı ve istikrarlı özellikleri olduğunu anlamasıdır.

15 İşlem – öncesi aşama olarak adlandırılan bir sonraki aşama, Piaget’nin araştırmalarının büyük bölümünü yönelttiği bir aşamadır. Bu aşama çocukların dilde ustalık kazandıkları ve kelimeleri nesnelerle görüntüleri temsil etmek için simgesel bir biçimde kullanabildikleri, iki yaşla yedi yaş arasındaki dönemi kapsamaktadır.

16 Piaget bu aşamayı, etkinlik-öncesi aşama olarak adlandırmaktadır, çünkü çocuklar gelişen zihinsel yeteneklerini henüz sistematik bir biçimde kullanamazlar. Bu aşamadaki çocukların ayırdedici görünüşleri, benmerkezci bir görünüştür. Piaget’nin kullandığı biçimiyle benmerkezcilik kavramı, bencilliği değil, çocuğun dünyayı yalnızca kendisinin bulunduğu konuma göre yorumlama eğiliminde olmasını anlatmaktadır.

17 Etkinlik – öncesi aşamada bulunan çocuklar, bir başkasıyla, süregiden karşılıklı konuşmaları sürdüremezler. Benmerkezci konuşmada, her bir çocuğun söyledikleri, daha önce konuşanın söyledikleriyle az çok ilişkilidir. Çocuklar birbirleriyle konuşurlar, ancak bu konuşma, yetişkinlerdeki gibi biri diğerine yönelik olmaz. Bu gelişme aşamasında çocukların, yetişkinlerin elde bir diye görme eğiliminde oldukları, nedensellik, hız, ağırlık ya da sayı gibi düşünce kategorilerine ilişkin genel bir anlayışları yoktur.

18 Üçüncü bir aşama, somut işlem aşaması, yedi yaşından on bir yaşına dek sürer. Bu aşama sırasında, çocuklar soyut, mantıksal kavramlarda ustalık kazanırlar. Nedensellik gibi kavramları fazla güçlük çekmeden kullanabilirler. Çocuk, çarpma, bölme ve çıkarma gibi matematiksel işlemlei yapabilir. Bu aşamada çocuklar, çok daha az benmerkezcidirler.

19 On bir yaş ile on beş arasındaki yıllar, Piaget’nin biçimsel işlem dönemi dediği dönemi kapsamaktadır. Ergenlik sırasında, gelişen çocuk, yüksek derecede soyut ve varsayımsal düşünceleri kavrayabilir. Bir sorunla karşılaştığında, bu aşamadaki çocuklar karşılaşılan sorunu çözmenin olanaklı tüm yollarını gözden geçirebilir ve bir çözüme ulaşmak için bu yolları, kuramsal olarak izleyebilir. Biçimsel işlem aşamasındaki genç bi kişi, neden kimi soruların şaşırtmacalı sorular olduklarını anlayabilir.

20 Piaget’e göre, ilk üç gelişme aşaması evrenseldir; ne ki tüm yetişkinler biçimsel işlem aşamasına ulaşamazlar. Biçimsel işlem düşüncesinin gelişimi kısmen okullaşma süreçlerine bağlıdır. Kısıtlı bir eğitim görmüş yetişkinler, daha somut terimlerle düşünme eğilimindedirler ve benmerkezciliğin izleri onlarda daha fazladır.

21 Toplumsallaşma eyleyenleri
Sosyologlar, genellikle toplumsallaşma eyleyenlerini içeren iki genel aşamada gerçekleştiğinden söz ederler. Toplumsallaşma eyleyenleri, önemli toplumsallaşma süreçlerinin içerisinde gerçekleştiği gruplar ya da toplumsal bağlamlardır.

22 Birincil toplumsallaşma, bebeklik ve çocukluğun ilk döneminde gerçekleşir ve kültürel öğrenmenin en yoğun dönemidir. Bu dönem, çocukların daha sonraki öğrenmeleri için temel oluşturacak olan dil ile temel davranış kalıplarını öğrendikleri dönemdir. Aile, bu aşamadaki esas toplumsallaşma eyleyenidir.

23 İkinci toplumsallaşma, çocukluğun sonraki dönemi ile olgunluk döneminde gerçekleşir. Bu aşamada, toplumsallaşmanın öteki eyleyenleri, sorumluluğun bir bölümünü aileden devralır. Okullar, akran grupları, örgütler, medya ve giderek işyeri, bireyler için toplumsallaşma güçleri haline gelir. Bu bağlamlardaki toplumsal etkileşimler insanlara, kendi kültürlerinin kalıplarını oluşturan değerler, normlar ve inançları öğrenmede yardımcı olur.

24 Aile Aile sistemleri büyük değişikler gösterdiği için, bebeğin yaşadığı aile temasları farklı kültürlerde başka başkadır. Heryerde anne, olağan olarak çocuğun yaşamının ilk yıllarındaki en önemli kişidir, ancak anneler ile çocukları arasındaki yerleşik ilişkiler, onlar arasındaki bağlantının biçimi ve düzenliliği tarafından etkilenir.

25 Modern toplumlarda, en erken toplumsallaşma, küçük ölçekli aile bağlamında gerçekleşir. Buna karşın, başka pek çok kültürde teyzeler, amcalar ve büyükanne-büyükbabalar, genellikle tek bir hane içindedirler ve çok küçük bebekler söz konusu olsa bile çocuk bakım işleriyle uğraşırlar. Bu farklılıklara karşın, aile olağan bebeklikten ergenlik ve ötesine süren toplumsallaşmanın önemli bir eyleyenidir.  

26 Aileler, bir toplumun genel kurumları içerisinde değişen "yerler"e sahiptir. Geleneksel toplumların büyük bölümünde, bir kişinin içine doğduğu aile büyük ölçüde, bireyin yaşamının geri kalanında yer alacağı toplumsal konumu belirlemektedir. Büyük ölçekli toplumların değişik kesimlerinde, değişen çocuk büyütme ve disiplin kalıpları ile birbirine karşıt değerler ve beklentiler bulunmaktadır. 

27 Modern toplumlarda, toplumsal konum böyle doğumla devralınmaz, ancak yine de bireyin doğduğu ailenin bölgesi ile toplumsal sınıfı, toplumsallaşma kalıplarını oldukça kesin biçimde etkiler. Çocuklar, anne babalarının ya da yaşadıkları mahalle ya da topluluk içindeki öteki kişilerin ayırdedici özelliği olan davranış biçimlerini kaparlar.

28 Okullar Bir başka önemli toplumsallaşma eyleyeni, okuldur. Okula gitmek biçimsel bir süreçtir: Öğrenciler konulara ilişkin belirli bir müfredatı izlerler. Çocukların sınıfta sessiz olmaları, derslerde dikkatli olmaları ve okul disiplin kurallarına uymaları beklenir. Öğretim kadrosunun yetkesini kabul etmeleri ve karşılık vermeleri beklenir. Öğretmenlerin tepkileri aynı zamanda, çocukların kendilerine ilişkin beklentilerini de etkiler.

29 Akran ilişkileri Bir başka toplumsallaşma eyleyeni de akran grubudur. Akran grupları, aynı yaştaki çocuklardan oluşur. Kimi kültürlerde, özellikle de küçük geleneksel toplumlarda, akran grupları, yaşdereceleri (olağan olarak erkeklerle sınırlı) olarak biçimselleşir. İşgücüne katılan, küçük çocukları kreşlerde birlikte oynayan kadınların oranında artış dikkate alındığında, akran ilişkileri bugün, daha önce hiç olmadığı kadar önem kazanmıştır.

30  Akran ilişkilerinin çocukluk ve ergenliğin ötesinde de önemli etkilerinin olması olasılığı yüksektir. Benzer yaşlardaki insanların işte ve öteki ortamlarda oluşturduğu biçimsel olmayan gruplar genellikle bireylerin tutum ve davranışlarını biçimlendirmede kalıcı bir öneme sahiptir. 

31 Kitle iletişim araçları
Kitle iletişim araçları, bizim dünyaya ilişkin anlayışımızı biçimlendirmede çok büyük bir öneme sahiptir. Genel olarak, televizyonun izleyiciler üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalar, çocukları edilgen ve gördükleri arasında bir ayrım yapmıyor diye değerlendirme eğiliminde olmuşlardır. Robert Hodge ve David Tripp'e göre davranış üzerinde etkili olan şey televizyon programındaki şiddetin kendisi değil, ancak bu şiddetin hem sunulduğu hem de okunduğu tutumların genel çerçevesidir.

32 Toplumsal cinsiyetin toplumsallaşması
Toplumsallaşma eyleyenleri, çocukların toplumsal cinsiyet rollerini nasıl öğrendikleri üzerinde önemli bir rol oynarlar. Şimdi, aile ve kitle iletişim araçları gibi toplumsal etkenler yoluyla cinsiyet rollerinin öğretilmesi, yani toplumsal cinsiyetin toplumsallaşmasını ele alalım.

33 Anne babanın ve yetişkinlerin tepkileri
Toplumsal cinsiyet farklılıklarının ne ölçüde toplumsal etkilerin bir sonucu olduğunu incelemek üzere pek çok çalışma yapılmıştır. Anne ile bebek arasındaki etkileşim üzerine yapılan çalışmalar, anne babaların erkek ve kız çocuklarına karşı davranışları arasında fark olmadığına inanmasına karşın, erkek ve kızlara karşı davranışları arasında farklılıklar olduğunu göstermektedir.

34 Toplumsal cinsiyetin öğrenilmesi
Bebeklerin cinsiyetlerini öğrenmeleri, neredeyse kesinlike bilinçsizdir. Çocuklar kendilerini doğru bir biçimde erkek ya da kız olarak adlandırmadan önce, bir dizi sözle ifade edilmeyen işaretler alırlar. Örneğin, erkek ve kadın yetişkinler bebekleri genellikle farklı biçimlerde tutarlar. Sistematik giyiniş, saç biçimi vd. farklılıkları bebeğe, öğrenme sürecinde görsel işaretler sağlar.

35 İki yaş civarındaki çocukların, toplumsal cinsiyetin ne olduğuna ilişkin tam olmayan bir anlayışları olur. Kendilerinin erkek mi yoksa kız mı olduklarını bilirler, başkalarını da genellikle doğru bir biçimde sınıflandırabilirler. Bununla birlikte çocuklar, beş ya da altı yaşa gelene kadar, kişinin toplumsal cinsiyetinin değişmediğini, herkesin bir toplumsal cinsiyeti olduğunu ve kızlar ile erkekler arasındaki cinsiyet farklılıklarının anatomik temelli olduğunu bilmezler.

36 Öykü kitapları ve televizyon
Kimi dikkate değer istisnalar olsa da, çocuk kitaplarındaki bulgularla çocuklar için hazırlanan televizyon programları üzerine yapılan çözümlemeler uyum içinde olan sonuçlar vermektedir. En fazla izlenen çizgi filmler üzerine yapılan çalışmalar, başroldeki karakterlerin erkek olduklarını ve erkeklerin etken uğraşlarda ağır bastıklarını göstermektedir. Benzer görüntüler, programlar arasında verilen reklamlar da bulunmaktadır.

37 Cinsiyet ayrımcılığı yapmadan çocuk yetiştirmenin güçlüğü
Toplumsal cinsiyetin toplumsallaşmasının çok güçlü olduğu ve buna meydan okumanın huzursuzluğa yol açabileceği ortadadır. Bir kez toplumsal cinsiyet "yüklendiğinde", toplum bireylerden "kadınlar" ve "erkekler" olarak davranmalarını beklemektedir. Bu beklentilerin yerine geldiği ve yeniden üretildiği yer, gündelik yaşamın pratikleri içindedir. 

38 Sosyoloji tartışma Freund'un kuramı
Annesine duyduğu erotik duyguları bastıran ve babasını üstün gören bir varlık olarak gören çocuk, kendisini babasıyla özdeşleştirir ve kendi erkek kimliğinin farkına varır. Çocuk annesine duyduğu aşkı, bilinçsiz nitelikteki babasının kendisini hadım edeceği korkusuyla bırakır.

39 Öte yandan kızların, "penis kıskançlığı" duydukları varsayılır çünkü, erkek çocuklarını ayırdeden görünür bir organa sahip değildirler. Annesi, kız çocuğunun gözündeki önemini yitirir çünkü, onun da penisi yoktur ve bir tane bulamıyor görünmektedir. Kız kendisini annesiyle özdeşleştirdiğinde, "ikinci en iyi"nin farkedilmesinde içerilen boyun eğme tutumunu devralır.

40 Bir kez bu aşama bittiğinde, çocuk erotik duygularını bastırmayı öğrenmiş olur. Freud'a göre, yaklaşık beş yaşından ergenlik çağına kadar olan dönem bir örtüklük dönemidir -cinsel etkinlikler, ergenlikte ortaya çıkan biyolojik değişmeler erotik istekleri doğrudan bir biçimde yeniden etken hale getirene kadar askıya alınır.

41 Chodorow'un kuramı Nancy Chodorow, kendisini erkek ya da kdın olarak görmeyi öğrenmenin, bebeğin erken bir yaşta anne babasına bağlanmasıyla ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Babanın yerine annenin önemini, Freud'un yaptığından çok daha fazla  vurgulamaktadır. Bir çocuk, yaşamının ilk dönemlerinde annenin kendi üzerindeki etkisinin kolayca en baskın etki olması nedeniyle, anneye duygusal olarak bağlanma eğilimi taşımaktadır.

42 Bu bağlanma, ayrı bir benlik duygusuna erişmek için bir noktada kopar -çocuk, daha az sıkı bağlılık içine girmelidir. Chodorow, bu kopuş sürecinin, erkek ve kız çocuklarında ayrı ayrı yollardan olduğunu ileri sürmektedir. Kızlar, annelerine yakın olmayı sürdürürler -örneğin, anneyi kucaklama, öpme ve onun yaptıklarına öykünerek. Anneden kesin bir kopuş olmaması yüzünden, kız çocuk ve daha sonra yetişkin kadın, başka insanlarla daha bağlantılı bir benlik duygusu geliştirir.

43 Erkek çocuklar bir benlik duygusunu, kendilerinin başlangıçtaki anneye yakınlıklarını kökten bir biçimde, kendi erkeklik anlayışlarını kadınsı olmayandan türeterek yadsıma yoluyla elde ederler. Onlar, "kız kardeş gibi" y da "anasının kuzusu" olmamayı öğrenirler. Bir sonuç olarak, erkek çocukları, başkalarıyla yakın ilişki kurabilmekte görece daha beceriksizdirler; dünyaya bakmanın daha analitik yollarını geliştirirler.

44 Kadınlar kendilerini esas olarak ilişkiler bakımından tanımlar ve dile getirirler. Erkekler bu gereksinimlerini bastırırlar ve dünyaya karşı daha güdümleyici bir tutumu benimserler.

45 Gilligan'ın kuramı Carol Gilligan, Chodorow'un çözümlemesini ilerletmektedir. Gilligan'ın çalışması, yetişkin kadın ve erkeklerin kendileri ve başarılı hakkındaki imgeleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Kadınlar kendi ahlaki yargılarında, erkeklere bakarak daha esnektirler; katı bir ahlaki buyruğu izlemenin yarattığı çelişkileri görebilir ve başkalarına zarar vermekten kaçınıyorlardı. Gilligan bu bakış açısının, erkeklerin "dışa dönük" tutumlarına karşıt olarak, kadınların göz kulak olma ilişkilerine dayanan geleneksel konumunu yansıttığını ileri sürmektedir.


"TOPLUMSALLAŞMA, YAŞAM AKIŞI VE YAŞLANMA" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları