Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

KİŞİLİK GELİŞİMİ Öğr. Gör. İdris KARA.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "KİŞİLİK GELİŞİMİ Öğr. Gör. İdris KARA."— Sunum transkripti:

1 KİŞİLİK GELİŞİMİ Öğr. Gör. İdris KARA

2 Kişilik, bireyin belli uyaranlara karşı uyum sağlamak için geliştirdiği düzenli ve sürekli davranış örüntüleridir. Kişilik, bireyi başkalarından ayıran, doğuştan getirilen ve sonradan kazandığı özelliklerin oluşturduğu dinamik bir bütünlüktür.

3 KİŞİLİKLE İLGİLİ KAVRAMLAR
Huy (mizaç) Karakter Tutum İstidat (Yatkınlık) Benlik İdeal benlik Benlik saygısı (Özsaygı)

4 Huy (mizaç): Kişiliğin biyolojik ve fizyolojik yönüdür
Huy (mizaç): Kişiliğin biyolojik ve fizyolojik yönüdür. Kişiliğin bu yönü doğuştan getirilir ve değiştirilemez. Sinirlilik, neşelilik, içe dönüklük, dışadönüklük, soğukkanlılık gibi. Karakter: Bireyin toplumun sosyal değerlerine uygun davranış gösterme özelliğidir. Yani kişiliğin ahlaki/toplumsal yönüdür. Yaşantıyla çevreden kazanılır ve eğitimle şekillenir. Dürüstlük, sevecenlik, sahtekârlık, sorumsuzluk gibi.

5 Tutum: Bir kişinin herhangi bir nesneye veya duruma karşı genel bir duygusunu, değerlendirmesini veya belirli şekilde tepki göstermesini ifade eder. Bu tepki veya değerlendirme olumlu da olabilir olumsuz da olabilir. Tutumlar kişiye özgüdür. İstidat (Yatkınlık): Bireyde doğuştan var olan ama ortaya çıkmamış özellikleridir. Yetenek: Doğuştan insanda var olan istidatların çevrede işlenerek işe yarar hale getirilmesidir. Yani istidatların ortaya çıkmış halidir.

6 Benlik: Bireyin kendisine ilişkin düşünceleri ve algılarıdır
Benlik: Bireyin kendisine ilişkin düşünceleri ve algılarıdır. Bireyin kendisini değerlendirmesidir. İdeal benlik: Bireyin olmayı istediği benliktir. Benlik saygısı (Özsaygı): Bireyin gerçek benliği ile ideal benlik arasındaki farktır.

7 KİŞİLİK KURAMLARI Psikoanalitik kişilik kuramı (Sigmund Freud)
Psiko-sosyal gelişim (Erikson) İnsancıl yaklaşıma göre kişilik (Rogers, Maslow)

8 SİGMUND FREUD ve PSİKOANALİTİK KİŞİLİK KURAMI
Freud; kişiliğin yapısını ve gelişimini topografik, yapısal ve psikoseksüel gelişim dönemleri kuramlarıyla açıklamıştır. Freud’un kişiliğe ilişkin kuramları, günümüz psikoloji alanında çok bilinen kuramlardır.

9 TOPOGRAFİK KURAM Freud’un Topografik Kuramı, ruhsal yapıyı bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı gibi belirli bilinçlilik düzeylerine ayırmıştır. Bu bilinçlilik düzeyleri, beyinde yer alan anatomik yapılar olmayıp, bireylerin gerçekleştirdikleri zihinsel etkinliklerin ne derece farkında olduğunu ifade eden kavramlardır

10 Bilinç: Bilinç, bireyin farkında olduğu yaşantıları içeren düzeydir
Bilinç: Bilinç, bireyin farkında olduğu yaşantıları içeren düzeydir. Bireyin çevresinden ya da kendisinden gelen uyaranların farkında olduğu, tanıdığı, algıladığı yaşantılar bilinç düzeyinde yaşanır.

11 Bilinç öncesi: Bilinç öncesi, şu anda bilincinde olunmayan ancak, biraz düşünüldüğünde ve dikkat gösterildiğinde hatırlanarak bilinç düzeyine getirilebilen, zihinsel olayları ve yaşantıları içeren düzeydir.

12 Bilinçdışı (Bilinçaltı): Bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları içerir. Kişinin kendi özel çabası ile bilince çağrılamayan, bilinçlenmesi yasaklanmış yaşantıların tümünü kapsar. Bu yaşantılar ancak özel yöntemlerle (hipnoz, serbest çağrışım, rüyaların incelenmesi) açığa çıkarılabilir. Bilinçdışında davranışlarımızı etkileyen dürtüler, bastırılmış istek ve yaşantılar yer alır.

13 Bunlar arasında sürekli bir etkileşim vardır
Bunlar arasında sürekli bir etkileşim vardır. Freud’a göre, bilinçdışında bulunan istek ve anılar zaman ve yer tanımaksızın eski güçlerini ve enerjilerini sürdürmektedirler ve çeşitli biçimlerde davranışlar üzerinde etkili olmaktadırlar. Freud, kişiliğin büyük kısmının bilinçdışında oluştuğunu belirtir. Psikanalist yöntemle kişinin bilinçdışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak çözümlemeye çalışmıştır. Mesela; uzun yıllar evlenemeyen ve annesini bırakamayan bir erkek, evliliğe karşı birçok akılcı gibi görünen bilinçli düşünceler ileri sürebilir. Fakat bunların altında, bilinçdışındaki bir Oedipal saplantı evlenemeyişinin gerçek dinamik kaynağı olabilir.

14

15 YAPISAL KURAM Freud; kişiliğin belirlenmesinde, bilinçdışı güçlerin ve içsel çatışmaların önemli bir rol oynadığı temel düşüncesinden hareketle, yapısal kişilik kuramını geliştirmiştir.

16 İd (Alt benlik): Kişiliğin temel sistemidir
İd (Alt benlik): Kişiliğin temel sistemidir. Ego ve Süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. Diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü id sağlar. İd, İnsanın biyolojik yönüdür. İd, doğuştan getirilen (kalıtımsal dürtüleri: açlık, susuzluk, cinsellik, saldırganlık, acıdan kaçma, korunma gibi) dürtüleri kapsar.

17 İd haz ilkesi’ne göre hareket eder
İd haz ilkesi’ne göre hareket eder. İd hiç geciktirilmeden tüm isteklerinin anında yerine getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili değildir. İd’in kaynağı bilinçaltı dürtülerdir. Kişi çoğu kez bu dürtülerinin etkisinin farkında değildir. Bireyde doğuştan bulunan iki temel güdü cinsellik (libido/yaşam) ve saldırganlık (thanatos/ölüm) güdüsü id’den doğar. Bunlar ruhsal enerji kaynağıdır.

18 Ego (Benlik): Kişiliğin ikinci oluşan bölümüdür
Ego (Benlik): Kişiliğin ikinci oluşan bölümüdür. İd’in isteklerini yerine getiren ve onu denetim altında tutmaya çalışan kişiliğin psikolojik yönüdür. Ego, kişiliğin “yönetici” kesimini oluşturur. Yani kişiliğin karar (yürütme) verme organıdır. Bu karar işlemlerini gerçekçi ilkesine göre yürütür. İd’in karşı konulmaz istekleri ile ve süperego’nun sınırlayıcı tutumları arasında arabuluculuk yaparak uzlaşma sağlar.

19 Ego’nun bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere iki yönü vardır
Ego’nun bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere iki yönü vardır. Bilinçli yönü ruhsal yapının yürütme organı, karar verme işlevini üstlenirken, bilinçdışı yönü sorunlarla baş edemediği zaman savunma mekanizmalarına başvurma işlevini gerçekleştirir.

20 Süperego (Üst Benlik): Kişiliğin en son oluşan bölümüdür
Süperego (Üst Benlik): Kişiliğin en son oluşan bölümüdür. Kişiliğin sosyal/ahlaksal yönüdür. Çocuğa anne-babası tarafından aktarılan, ödül ve ceza uygulamaları ile şekillenen ve pekiştirilen değerler sistemi süperego’yu oluşturur. Bu değerler sistemi toplumsal kurallar, gelenek ve görenekler, vicdan ve ahlak kurallarıdır. Ego’yu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yöneltmeye çalışır. Süperego hazdan çok kusursuzluğa ulaşmak ister.

21 Süperego İd’in isteklerini toplumsal kurallara ve yasalara göre değerlendirir ve çoğu zaman bunları reddeder. Yani bir şeyin doğru veya yanlış olduğuna karar verip, toplum tarafından onaylanmış değer yargılarına göre davranmayı esas alır.

22 Süperegonun başlıca işlevleri:
1) İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri (cinsellik ve saldırganlık dürtüleri) bastırmak ve yönlendirmektir. 2) Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yönelmeye ikna etmek. 3) Kusursuz olmaya çabalamaktır.

23 Kişiliğin bu üç yönü normal şartlarda birbirine karşıt çalışmaz
Kişiliğin bu üç yönü normal şartlarda birbirine karşıt çalışmaz. Ego’nun önderliği altında bir ekip olarak birlikte hareket ederler. Böylece kişilik bir bütün olarak işler. Sağlıklı bir kişilik yapısı için denetimin egonun elinde olması gerekir.

24 Bu üçünden biri daha kuvvetli veya zayıf olduğu zaman farklı kişilik türleri ortaya çıkar. Yani kişilik, bu birimlerden hangisinin baskın olduğuna bağlıdır. Örneğin id’i baskın olan bencildir, zevklere düşkündür. Egosu baskın olan, mantıklıdır, hem kendisini hem de başkalarını düşünür. Süperegosu baskın olan, utangaç, içine kapanık ve toplumsal değerleri öne çıkaran bir kişilik sergiler.

25

26 BAZI BİREYSEL DURUMLAR
ENGELLENME: ÇATIŞMA:

27 ENGELLENME Herhangi bir davranışın içsel ya da çevresel bir nedenle yapılamamasıdır. Güdülerin veya gereksinimlerin giderilmesinin önlenmesine veya yavaşlatılmasına engellenme denir. İki türlü engellenme olur. a) Çevreden (dışsal) Kaynaklanan: b) Bireyden (içsel) Kaynaklanan:

28 a) Çevreden (dışsal) Kaynaklanan: Bu engellenme fiziki ve sosyal koşullardan kaynaklanır. Mesela; film izlerken elektriklerin kesilmesi sonucu filmi izleyememe bir fiziki engellemeyken, çok kızdığı halde babasına karşılık vermemek toplumsal engeldir.

29 b) Bireyden (içsel) Kaynaklanan: Bireyin organik veya psikolojik durumundan kaynaklanır. Mesela; ayağından sakat olan birisinin koşucu olamaması organik nedene örnek olurken, aşırı heyecan nedeniyle sınavda cevabını bildiği halde soruyu yanıtlayamaması ise psikolojik nedene örnektir.

30 ÇATIŞMA Bir kişinin kendisi için aynı önem derecesine sahip iki farklı istek, duygu, düşünce veya ihtimal karşısında kalması sonucu bunlardan hangisini seçeceğine karar verememesi durumudur.

31 Çatışmanın olabilmesi için kişinin seçim yapmada kararsız kalması ve iki ihtimalin de önem derecelerinin aynı olması gerekir. İki ihtimalin önem dereceleri farklı ise ve de bireyin karşısına çıkan seçeneklerin ikisine de ulaşma imkânı varsa çatışma durumu yaşanmaz. Üç türlü çatışma vardır Yaklaşma – Yaklaşma Yaklaşma – Kaçınma Kaçınma - Kaçınma

32 Yaklaşma – Yaklaşma Çatışması: İstenen iki durumdan birini seçmek zorunda kalma halimizdir. Mesela; bir kişinin, beğendiği 2 parfümden birini seçmek zorunda kalması ya da televizyonda aynı saatlerde, iki ayrı kanalda yayınlanan seyretmek istediğiniz filmlerden biri seçmek zorunda kalınması.

33 Kaçınma – Kaçınma Çatışması: İstenmeyen iki durumdan birini seçmek zorunda kalma halimizdir. Mesela; bir kişinin hem hasta olup hem de iğne vurulmaktan korkması ya da “yağmurdan kaçarken doluyu tutulmak” , “yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal” atasözleri örnek verilebilir.

34 Yaklaşma – Kaçınma Çatışması: Aynı durumun bir istenen bir de istenmeyen özelliğe sahip olması nedeniyle o durumu tercih yapmak zorunda kalması halidir. Mesela; bireyin çok sevdiği pastayı yemek istemesi fakat pasta çok kalori içerdiği için kilo almaya neden olabileceği için kararsızlık yaşaması. Bireyin yüzmek istemesi fakat hasta olmaktan da korkması nedeniyle kararsızlık yaşaması.

35 EGO SAVUNMA MEKANİZMALARI
Engellenme ve çatışmanın oluşturduğu hayal kırıklığı, gerginlik ve kaygının etkisinden kurtulmak isteyen bireyin, benliğini korumaya yönelik gösterdiği tepkilere savunma mekanizması (uyum mekanizması) denir. Sorunlarla baş edemeyen ego, bilinçdışı yönü sayesinde savunma mekanizmalarına başvurmaktadır.

36 Savunma Mekanizmalarının Özellikleri
1. Bu tepkilerin bir kısmı normal bir kısmı anormal tepkilerdir. 2. Savunma mekanizmasını kullanan birey bu davranışın gerçek işlevinin farkında değildir. Bu nedenle bilinçsiz davranışlardır. 3. Herkes tarafından kullanılır. 4. Problemlere geçici çözüm getirir. Kesin çözüm götürmez. 5. Bu mekanizmaların sürekli kullanılması durumunda, nevroz ve psikoz adı verilen bir takım psikolojik bozukluklar ortaya çıkabilir.

37 Savunma Mekanizmasının İşlevleri
1. Bireyde oluşan kaygıyı ve stresi azaltır. 2. Bireyin benliğini tehditlerden korur. 3. Bireyi çatışmalardan uzak tutar. 4. Hayal kırıklıkların etkisini azaltır. 5. Kişinin kendine olan güveninin azalmasını önler. 6. Bazı sanat ve bilim ürünlerinin ortaya çıkmasına kaynaklık eder (Yüceltme mekanizması).

38 C- Savunma Mekanizması Çeşitleri
1-) Bastırma (Güdülenmiş Unutma) Kişinin kendisini rahatsız edici bir duyguyu, düşünceyi veya bilgiyi bilinçaltına bastırarak unutmasıdır. Kişi rahatsız eden bu şeyler; ürkütücü nesne ve olaylar, acı veren, utanç duyulan anılar, suçluluk duyguları, kişinin kendisiyle ilgili değersizlik düşünceleri vb. dir. Bunlara ancak özel teknikler (rüya analizi, hipnoz, serbest çağrışım) kullanarak ulaşılabilir. Mesela; İnsanın alacağı borcunu değil vereceği borcunu unutması. İstenmeyen bir randevunun unutulması.

39 2-) Bahane Bulma (Mantığa Bürüme)
Kişinin başarısızlığını, gerçek nedenin dışındaki nedenlerle açıklaması veya mantıklı gösterme çabasıdır. Kendini haklı çıkarma temeline dayanır. Mesela; Derse geç kalan bir öğrencinin trafiğin yoğun olmasını örnek göstermesi. Verilen ödevi yapamayan bir öğrencinin evde elektriklerin kesik olduğunu söylemesi. “Kedi uzanamadığı ciğere mundar der.” atasözü bu mekanizmaya bir örnektir.

40 3-) Yansıtma (Başkasını Suçlama)
Yansıtma mekanizmasının 2 şekli vardır: Birinci şekilde; kişi kendisindeki olumsuz özellikleri veya suçluluk duygusu uyandıracak düşünce ve isteklerini başkasında görmesi veya başkasına yüklemek istemesi. Yani kişi kendisinin kötü özelliklere sahip olmadığını bu özelliklerin başkalarında olduğunu söyler. Mesela; Hırsızlığı alışkanlık haline getiren birisinin başkasını hırsızlıkla suçlaması. Yalan konuşmayı alışkanlık haline getiren birisinin başkasını yalancılıkla suçlaması.

41 3-) Yansıtma (Başkasını Suçlama)
Yansıtma mekanizmasının ikinci şeklinde ise; kişi yetersizliğinin, başarısızlığının nedenlerini başkalarında arar, yani burada kişi başkalarını suçlar. Mesela; Gol yiyen kalecinin savunmadaki arkadaşlarına “bir adamı tutamıyorsunuz” demesi. Bir futbol maçını kaybeden takımın başkanının suçu hakemlerde araması.

42 4-) Yadsıma (İnkar etme, Reddetme)
Benlik için tehlikeli olarak algılanan, sıkıntı ve bunaltı yaratabilecek bir gerçeği yok saymak veya görmezlikten gelmektir. Birçok olumsuz deneyimlerimizi bilinçaltına atmakla kalmayız, aynı zamanda bunları hiç yaşanmamış gibi yok sayarız. Öfke, kızma en çok yadsınan duygulardır. Mesela; Öfkesi beli olduğu halde bireyin öfkeli olmadığını söylemesi. Bireyin ölüm döşeğindeki annesinin öleceği fikrini kabul etmemesi. Sınavda kopya çekerken yakalanan bir öğrencinin kopya çekmediğini söylemesi.

43 5-) Gerileme Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan ve kendisinden beklenmeyen tepkilerde bulunmasıdır. Mesela; Küçük kardeşini kıskanan bir çocuğun kardeşinin oyuncaklarıyla oynaması veya altını ıslatması. Yaşlı bir kadının genç kızlar gibi giyinmesi, aşırı makyaj yapması. Birinden borç isteyen ancak alamayan bireyin küsmesi.

44 6-) Özdeşim Kurma (Özdeşleşme-Taklit etme)
Kişi kendisinde olmasını istediği özellikleri (başarı, dış görünüş vb.), bunlara sahip kişilerle özdeşim kurarak sağlamaya çalışması veya başka kişi, kuruluşların başarısından kendine pay çıkarmasıdır. Mesela; Gençlerin ünlü kişilere özenerek onları taklit etmesi. Bir kardeşin abisinin gösterdiği bir başarıyla övünmesi.

45 7-) Kaçma (Önemsememe) Rahatsız edici durumlar karşısında, o olayı görmezden, bilmezden gelme halidir. Bu savunma mekanizmasını sürekli kullanan kişinin kendine güveni kalmamıştır. Kişi aşırı duyarsızdır. Mesela; Bir gencin, yer vermemek için otobüste yaşlı kadını görmezden gelmesi. Bir öğrencinin derslerine karşı duyarsız olması. Yaramazlık yapan bir çocuğun annesinin kendisine seslenmesini duymazdan gelmesi

46 8-) Karşıt Tepki Geliştirme (İkiyüzlülük)
Gerçek duygularımızı göstermek için, içinde bulunduğumuz ortam uygun değilse, ortama uygun davranışlar sergilememiz olayıdır. Yani bir kişinin gerçekte hissettiği duyguların tam aksi davranış göstermesidir. Mesela; Kardeşini kıskanan birinin çevrede onun koruyucusu gibi davranması. Nefret ettiği patronuna işten atılma korkusu nedeniyle iltifatlar yağdırması. Bir üvey annenin komşularının önünde çocuğuna sevmediği halde sevgi gösterileri yapması.

47 9-) Hayal kurma (Fantezi)
Ulaşılamayan arzulara hayal kurma yoluyla ulaşılarak bir bakıma ödünleme, telafi etmedir. Kişi düş kurma yoluyla kendini olmasını istediği gibi düşler. Mesela; Avukat olamayan birisi, avukat olmayı hayal eder, mahkemelere gider, duruşmalar yapar. Bir gencin kendini ünlü bir pop sanatçısı olarak hayal etmesi.

48 10-) Ödünleme (Telâfi) Kişinin kendisindeki bir eksiklikten dolayı veya bir alandaki başarısızlığından dolayı hissettiği eksikliği, ezikliği başka bir alanda başarılı olma çabasıyla telâfiye çalışmasıdır. Mesela; Derslerinde başarısız olan birinin okul takımında başarılı olmaya çalışması. Âşık Veysel’in körlük nedeniyle hissettiği eksikliği ozanlıkla kapaması.

49 11-) Polyannacılık (Tatlı limon-Aşırı İyimserlik)
Her başarısızlıkta başarılı yanlar arama, olayın iyi taraflarını görmedir. Mesela; Kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin gözlerinin bozulmaktan kurtulduğunu söylemesi. Trafik kazası sonucu arabası zarar gören birisi “cana gelen mala gelsin” demesi.

50 12-) Yüceltme Yüceltme de toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki dürtü ve istekler (saldırganlık ve cinsellik) doğal amaçlarından çevrilerek, toplumca onaylanan etkinliklere dönüştürülür. Burada toplumca onaylanan etkinliklere yönelilenen alan ile doyurulmamış asıl motivler (dürtüler) arasında bir bağ vardır. Yani asıl güdüye benzer bir alan ile bu güdüler doyurulmaya çalışılır. Mesela; Konuşma özrü olan birinin, düşüncelerini edebi eserlerle ortaya koymaya çalışması. Kendisi iyi eğitim almayan bir babanın çocuklarını en iyi şekilde okutmak istemesi. Saldırganlıktan hoşlanan birisinin gidip asker, polis gibi meslekleri veya boks, judo, karate gibi spor dallarını seçmesi.

51 13-) Yön Değiştirme (Yer Değiştirme)
Kişinin, öfkesini ve tepkisini olayın gerçek sebebi olan kişiye değil de başka hedeflere yöneltmesidir. Mesela; Hakeme kızan sporcunun formasını yırtması veya topa vurması. Telefonda babasına kızan gencin telefon avizesini yere atması. “Eşeğini dövemeyen semerini döver” , “Kızım, sana söylüyorum gelinim sen anla/işit” atasözleri. Yön değiştirme küfür, yıkıcı eleştiri veya dedikodu şeklinde simgesel bir şekle dönüşerek çıkabilir. Mesela; Bireyin sevmediği kişi için “Onun hakkında şöyle böyle diyorlar, Aaaa!” şeklinde dedikodu yapması.

52 14-) Çarpıtma Birey kendi iç dünyasının gereksinimlerine göre, kendi dışındaki olayları ve olguları gerçekçi olmayan bir şekilde değişikliğe uğratarak açıklama eğilimidir. Bireyin olayları ve olayların sonuçlarını kendi işine geldiği gibi yorumlaması ve anlamasıdır. Mesela; Kötü alışkanlıkları nedeniyle sevilmeyen bir kişinin, “ben çok güzelim, akıllıyım, o yüzden meyve veren ağacı taşlarlar.” diyerek sevilmediğini belirtmesi gibi.

53 BOWLBY’NİN DUYGUSAL BAĞLANMA KURAMI
Bowlby’e göre özellikle bebekler yakın çevresindekilere bağlanma eğiliminde olmaktadırlar. Bu bağlanma ile bebek kendini daha güvende hissedecektir. Çocuk ve bakım veren kişi arasında karşılıklı duygulanımı içeren fiziksel yakınlığı sürdürme isteğine bağlanma denir. Öğrenilmemiş bir sosyal davranıştır. Bebeğin başlıca bağlanma davranışları emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme ve ağlamadır. Üç türlü bağlanma vardır.

54 Bebekler bu dönemde anneleri yanlarından uzaklaştıkları zaman ayrılık kaygılarının bir göstergesi olarak ağladıkları gözlemlenmiştir. Bu da çocuktaki bağlanma eğilimini gösteren bir delildir.

55 Ayrılık Kaygısı Bakım veren kişi yanlarından uzun süre ayrıldığında ağlayarak kaygılarını belirtirler. Bağlanma ile bu durum yakından ilişkilidir.

56 Güvenli Bağlanma: Bebeğin bağlandığı bireye esas olduğu, sağlıklı duygusal bağlanmadır. Çocuk etrafta bağımsızca dolaşabilir, yabancılarla iletişim kurabilir. Bağlandığı kişiyle zaman zaman ayrı kalabilmekte ve onun tekrar geri döneceğini bildiği için duyduğu gerilim normal seviyede olmaktadır.

57 Güvensiz – Kaçınan Bağlanma: Anneleri onları terk ettiklerinde bir sorun yaşamazlar, onlar ortamda olmadığı için tepki de göstermezler. Anneleri tekrar ortama girdiğinde, bir tepki ya da onunla gitme eğilimi de göstermezler. Yabancıların varlığına aldırış etmez. Kendi kendine yetebilmeye aşırı önem verir. Çocukla ilgilenilmemesi, ihtiyaçların karşılanmaması sonucu gelişir. Çocuk artık iletişimin gerekliliğine inanmaz.

58 Kaygılı Bağlanma : Yabancı ortamlarda bağlandığı kişilere sımsıkı sarılırlar, ayrılmak istemezler. Bağlandığı kişiler ortamdan ayrılırken aşırı üzüntü duyarlar, döndüğünde ise ya ona sımsıkı sarılırlar ya da onu iterek, döverek, huzursuzluk çıkarak tepkilerini gösterirler. Yani çocuk fiziksel teması eş zamanlı olarak hem ararlar, hem de buna direnirler. Mesela; kucağa alındığında bebek ağlayabilir, aşağıya inmek içinde öfkeyle tepinirler. Çocukların ihtiyaçlarının zamanında karşılanmaması bu bağlanmayı doğurur.

59 YETİŞKİNLİKTE BAĞLANMA (HOROWİTZ ve BARTHOLOMEW)
Bireyin çevresindekilerle kurduğu duygusal yakınlık ilişkilerini incelemişlerdir. Yetişkinler de farklı bağlanma süreçleri yaşarlar. Kişilerin kendi benliği ve başkalarına karşı olumlu ve olumsuz görüşleri temeldedir.

60 a) Güvenli Bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk “olumlu benlik” ve “olumlu başkaları” modellerini esas alarak bakıcısıyla güven temelli bir ilişki yapılandırır. Güvenli bağlanma stili, kişinin ileri yaşamında içten ve samimi ilişkiler kurabilme, tutarlı davranışlar sergileme, doğal olma, iyi niyet ve yaşama karşı pozitif bir bakış açısı takınmak gibi beceriler olarak kendini gösterir. Bu bireyler karşılaştıkları problemler karşısında baş etme becerilerini etkin olarak kullanmakta, sağduyulu hareket edebilmekte ve gerektiğinde başkalarından destek almakta sorun yaşamamaktadırlar. Bu bağlanma stiline sahip olan bireylerin sağlıklı bir kişilik yapılanmasına sahip olduğu söylenebilir. Güvenli bağlanan bireylerin, başkalarıyla kolaylıkla yakınlık kurdukları ve bu konuda daha az kaygı yaşadıklarını, başkalarının onayına daha az gereksinim duyduklarını ve dolayısıyla da özerk kalmayı başarabildiklerini belirtmişlerdir.

61 b) Saplantılı Bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumsuz benlik” ve “olumlu başkaları” modelleri esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Saplantılı bağlanma stiline sahip bireyler başkalarına karşı olumlu duygular beslemesine rağmen aynı duyguları kendi benliğine göstermeme gibi ilişki modelleri çerçevesinde ilişkilerini yapılandırır. Eksik olan güven duygusunu başkalarına bağlı kalarak, başkalarının boyunduruğunda onlara hizmet ederek tamamlamaya çalışırlar. Reddedilmek ve terk edilmek bu tarz bireyler için katlanılması güç bir hal alır. Saplantılı bağlanma stiline sahip kişilerdeki en belirgin özellik kendine güven eksikliğidir; hem reddedilmekten hem de terk edilmekten korkarlar. Bu nedenle bu tür kişiler ilişkilerinde kendilerini kanıtlama eğilimi gösterirler, ilişkilerinde takıntılıdırlar ve ilişkileri ile ilgili gerçekçi olmayan beklentilere sahiptirler.

62 c) Kayıtsız Bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumlu benlik” ve “olumsuz başkaları” modellerine esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Kayıtsız bağlanma stiline sahip kişiler özerkliklerine oldukça önem verdikleri gibi başkalarıyla kurulan ilişkilerde bağımlı kalmayı reddederler. Kayıtsız bağlanan insanlar, edilgen olarak yakın ilişkilerden kaçınırlar. Bağımsızlığa fazla değer verirler ve yakın ilişkilerin önemsiz olduğunu ifade ederler. Hayatın kişisel olmayan alanlarında (iş gibi, hobiler gibi) aynı durum söz konusudur.

63 d) Korkulu Bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumsuz benlik” ve “olumsuz başkaları” modellerine esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Güvenli bağlanmanın tersine korkulu bağlanma stiline sahip bireyler kurduğu ilişkilerde hep güven sorunu yaşarlar. Reddedilmek ve incinmek gibi duygulardan kaçma amacıyla ilişkilerine hep bir mesafe koyma ihtiyacı duyarlar. Duygularını karşısındakine ifade etmekten, içten ve samimi ilişkiler kurmaktan kaçınırlar.

64 Korkulu bağlanma stilindeki bireyler, kaçınmacı stildeki çocuklar gibi bağlanma ihtiyacına ket vurmaktadırlar. Sosyal temas ve yakınlık istemektedirler, ancak kişiler arası güvensizlik ve reddedilmekten korkma deneyimleri yaygındır. Huzursuz olan sosyal ilişkileri sosyal onaya karşı aşırı bir duyarlılıkla kendini belli eder. Bu bireyler, reddedilme ihtimalini ortadan kaldırmak için sosyal durumlardan ve yakın ilişkilerden kaçınırlar, kendilerini reddedilmeye karşı hassas olarak algılamaktadırlar.

65 Bağlanma Kendisi Başkaları Güvenli Olumlu Saplantılı Olumsuz Kayıtsız Korkulu

66 ERİK ERİKSON’UN PSİKOSOSYAL GELİŞİM KURAMI
Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0 – 2 Yaş) Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç (2 – 3 Yaş) Girişimciliğe Karşı Suçluluk (4 – 6 Yaş) Başarıya Karşı Aşağılık (Yetersizlik) (6-12 Yaş) Kimlik Kazanımına Karşı Rol Kargaşası (12-18 Yaş) Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık veya Uzaklık (18 – 30 Yaş) Üretkenliği Karşı Durgunluk (30 – 60 Yaş) Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk (60 Yaş – Ölüm)

67 Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0 – 2 Yaş)
Anne bebeğini sevip, korur, onu beslerse bebek kendini güvende hissedecektir. Bu sayede temel güven duygusu oluşacaktır. Ancak tam tersi bir durum olursa güvensizlik duygusu oluşacaktır. Yani güven duygusu, özellikle annelerin bebeklerin beklenti ve gereksinimlerini düzenli olarak gidermeleri halinde oluşur. Çocuk hem kendine hem çevresine güven duyacaktır. Çocuk bu güven duygusunu daha sonradan tüm yaşamına genelleyecektir. Güven duygusu yaşamın ilk bir yıllık süreci için kritik dönemdir.

68 Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç (2 – 3 Yaş)
Bu dönem oyun dönemi olarak da adlandırılmaktadır. Çocuğun yürümeye ve konuşmaya başlaması ile annesine olan bağımlılığında azalma olur. Çocuk özerk bir şekilde davranıp bağımsız eylemlerden zevk almaya başlar. Çocuğa kendi eylemlerini kontrol etme imkânı verilmesi ve bu tür eylemlerinden dolayı çocuğun ağır şekilde cezalandırılmaması çocuktaki özerklik duygusunun gelişmesini sağlayacaktır. Anne-baba, çocuğun bu eylemlerinde destekleyici ve yönlendirici olmalıdır. Kendi kendine yemek yeme, eşyalarını toplama, giyinme ve soyunma, giysisini seçme gibi davranışlarda çocuk teşvik edilmelidir. Böylece çocukta bağımsızlık duygusunun temelleri atılır. Anne-babanın aşırı kontrolcü olması, çocuğun kendi kapasitesi hakkında kuşkuya düşmesine ve utanç duymasına neden olacaktır.

69 Girişimciliğe Karşı Suçluluk (4 – 6 Yaş)
Bu dönemde çocuk çevresindeki olanlara daha duyarlı hale gelmiştir. Çocuk çevresindeki olayları anlayabilmek için sık sık sorular sorar. Çocuk enerjisini çeşitli etkinliklerle ortaya koymak ister. Fakat ciddi düzeyde artan girişkenlikle birlikte, problemli davranışlarda da aynı oranda ciddi bir artış görülür. Çünkü bu dönemde çocuğun kas-zihin koordinasyonu ve ahlaki sistemi yeterince sağlanamamış ve gelişmemiştir. Bu nedenle çocuğun var olan enerjisinin olumlu hedeflere yöneltilmesi önemlidir. Çocuğu sorduğu sorular yüzünden azarlamak, cezalandırmak ve araştırma çabalarının önüne geçmek çocuktaki girişimcilik duygusunu köreltecek ve kendini suçlu hissetmesine neden olacaktır.

70 Başarıya Karşı Aşağılık (Yetersizlik) (6-12 Yaş)
Bu dönemde çocuk oyun oynamak yerine, bir şeyler üretmek, yaptığı işlerde başarılı olmak isteyecektir. Yaptığı işlerde beğeni toplamak, arkadaşları ve yetişkinler tarafından takdir edilmek isteyecektir. Yaptığı işlerde başarılı oldukça kendisine güven duyacak, kendisine olan güveni arttıkça da çalışma ve başarılı olma güdüleri artacaktır. Aksi halde aşağılık ve yetersizlik duygularına kapılacaktır. Bu dönemde çocuğu evde veya okulda başkalarıyla kıyaslamak (çalışkan veya tembel), çocuklardan yetenekleri üzerinde başarı talep etmek olumsuz benlik gelişimine sebep olur. Bu nedenle sonuca değil, çocuğun yaptığı çabaya vurgu yapmak ve çocuğa yetenekleri ölçüsünde sorumluluklar vererek cesaretlendirmek gerekmektedir.

71 Kimlik Kazanımına Karşı Rol Kargaşası (12-18 Yaş)
“Ben kimim” sorusunun sorulduğu ve kimlik arayışının yoğunlaştığı dönemdir. Birey kendi ilgi ve yetenekleriyle ilgili uyumlu bir kimlik duygusu geliştirmişse, gelecek yaşamıyla ilgili kararlarını başarılı şekilde vermeye başlamış, kendine özgü bir değerler sistemi oluşturarak kişisel ve mesleki planlar oluşturabilmiş demektir. Kimlik krizi ise, bireyin bu türden kararlar alamamış ve gelecekle ilgili herhangi bir plan yapmamış olmasını betimler.

72 Ergen birey, kimlik kazanma sürecinde bir yandan toplumca genel kabul görmüş değer ve amaçlarla karşı karşıya kalması, diğer yandan vücudundaki hızlı fizyolojik gelişimin sebep olduğu değişimlerle baş etmek zorunda olması, öte yandan aileden bağımsızlık kazanma isteği ve cinsiyetine-yaşına uygun yeni roller edinmesi, ergen için önemli sorun teşkil etmektedir. Bütün bunlar ergenin düşünsel ve duygusal yapısında, köklü bir değişime sebep olur.

73 Ergen birey, kimlik kazanma sürecinde sık sık çevresinde güvendiği kişiyi kendisine model alır. Ergenin sağlıklı bir şekilde kimliğini kazanmasında, çevresinde uygun özdeşimler kurabileceği (model alabileceği) yetişkinlerin bulunması önem taşır. Ayrıca ergen birey, kendini toplumda kabul ettirmek amacıyla akran arkadaş gruplarına yönelir. En yoğun ilişki kurduğu kişiler akran gruplarıdır. Bu nedenle akran grupları içinde sevilen ve yetişkinler tarafından onaylanan ergenler, kimlik gelişiminde başarılı olurlar. Aksi halde birey, kimlik/rol kargaşası yaşar.

74 Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık veya Uzaklık (18 – 30 Yaş)
Bu dönemde birey kimlik arayışı çabalarını aşmış, artık çevresindeki kişilerle yakın ilişkiler kurmaya, dostluk ve sevgi ilişkilerine girmeye ve sorumluluk almaya hazır hale gelmiştir. Ergenliğe göre çevresiyle daha iyi ilişkiler kurabilme seviyesine gelmiştir. Bu dönemde birey karşı cins ile geleceğe ve evliliğe yönelik yakın ilişkiler kurmayı ister. Aynı zamanda bu yaşta kendi kişiliğine ve yeteneğine uygun meslek seçme eğilimi de vardır.

75 Eğer birey evlilik, arkadaşlık kurma veya meslek seçimi gibi konularda başarısız olursa ve yakın ilişkilere geçemiyorsa yalnızlığa düşer. Bu nedenle diğer insanlarla bütünleşme ve toplumsal kabul görme bu dönemin kritik özelliğidir. Yalnızlık (yalıtılmışlık) karmaşası kalıcı ve güvenilir dostluklarla aşılabilir.

76 Üretkenliği Karşı Durgunluk (30 – 60 Yaş)
Bu dönemde birey, üretken ve yaratıcıdır. Birey gerek kendisi için (anne-baba olmak, çocuk yetiştirmek), gerekse çevresi ve toplum için yararlı işler yapmak ister. Bu dönemde bireyin üreticilik işlevini yerine getirmesinde, genç kuşaklara rehberlik etmesi önemli bir yer tutar. Üretkenlik işlevini yerine getiremeyen bireyde hiçbir işe yaramama duygusu gelişir. Böylece birey de durgunluk dönemine girer, çevrelerine karşı kayıtsız kalır ve aşırı bireyselleşir.

77 Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk (60 Yaş – Ölüm)
Daha çok emeklilik dönemine denk gelir. Bu dönemde birey geçmişini, yani tüm hayatını gözden geçirir; bir nevi yaşam muhasebesi yapar. Verimli ve dolu bir yaşam geçirmiş, yaşamsal amaçlarına ulaşmış olduğunu hisseden bireyler benlik bütünlüğünü muhafaza ederler. Bu sayede birey güvenli, mutlu, çevresine ve kendine faydalı, sevgi dolu bir yapıya sahip olurlar. Böylece birey ölümü kabullenebilmektedir. Aksi durumda ise, hayatını boşa geçirdiğine inanan birey, hayatında değişiklik yapmak için çok geç olduğunu düşünür. Bu nedenle kendine güvensiz, uyumsuz, sevgiden mahrum bir yapıya sahip olurlar ve ölümü kabullenmede zorluk çekerler.

78 JAMES MARCİA’NIN KİMLİK GELİŞİMİ KURAMI
Marcia, bireyin ergenlik döneminde dört kimlik statüsünün olduğunu söyler. Statüleri belirleme kriteri ergenin karar verme gücüdür.

79 a) Başarılı kimlik statüsü: Başarılı kimlik statüsündeki birey, kimlik krizini atlatmış ve bir kimliğe bağlanmayı gerçekleştirmiş bir ergendir. Bu ergen, verdiği kararların doğru olduğuna inanan ve kararlarından dolayı memnun olan bir bireydir. Diğer insanların da kendilerini kabul ettiklerine inanırlar. Net karar alırlar. Demokratik aile ilişkileri vardır.

80 b) Ertelenmiş veya Askıya alınmış (moratoryum) kimlik: Kimlik krizini atlatamamış (kimlik bunalımı yaşayan) ve çözüm yolu bulamayan bireylerin sahip olduğu kimlik statüsüdür. Ergen değişik kimlikler arasında bocalamaktadır. Kimlik oluşumunun askıya alındığı, bir kararsızlık ve bekleme dönemidir. Birey kalıcı tercihlerde bulunmadan önce bazı sosyal rolleri denemiş veya sosyoekonomik nedenlerle kimlik tercihlerini ertelemişlerdir. Bu nedenle kim oldukları, ne yapmak istedikleri ve nelere önem verdikleri belirsizdir. Mesela; genç kızların erken yaşta evlenmek istemeleri, erkeklerin askere gitmek istemeleri, bireyin okulu bırakıp işe girmek istemeleri

81 c) Bağımlı (İpotekli, Erken Bağlanma) kimlik: Bu kimlik statüsüne sahip birey, kendisiyle ilgili hayati önem taşıyan konularda karar alma girişiminde bulunmaz. Kimlik konusundaki tüm kararları anne-baba veya otorite olarak kabul edilen diğer kişiler alır. Ergen birey, kendisiyle ilgili başkasının verdiği kararları kabul etmiştir ve benlik arayışına girmez. Birey kendisi için belirlenen kimliğe girer. Mesela; bireyin istemediği halde babasının istediği siyasi partiye oy vermesi, sevmediği halde anne-babasının seçtiği kişi ile evlenmesi

82 d) Dağınık (Kargaşalı) Kimlik: Bu kimlik statüsüne sahip bireyler, bir kimliğe bağlanmaktan kaçınırlar. Kimlik edinme konusunda bir girişimleri olmadığı gibi, bu durum onları rahatsız da etmez. Bu kimlik statüsündeki bireyler, bir kimlik krizi yaşamazlar, bağlanma da gerçekleşmemiştir ve meslek seçimleriyle ilgili bir güdüleri ve endişeleri de yoktur. Özellikle yönlendirmenin ve etkileşimin zayıf olduğu aile tiplerinde bu kimlik görülür.

83 + - Olumlu Olumsuz Başarılı Moratoryum Dağınık İpotekli Kriz (Bunalım)
Çözüm (Bağlanma)

84 SANDRA BEM’İNCİNSİYET ROLLERİ
Cinsiyet rolleri insanların sahip oldukları cinsiyete kadın ya da erkek olmalarına göre toplum tarafından belirlenen rollerdir. Cinsiyet biyolojik olarak, rol ise kültürün etkisini temsil eder. Sandra Bem (1981) bireyleri kadınsı ve erkeksi özellikleri barındırma bakımından dört gruba ayırmıştır.

85 a) Kadınsı: Kadınsı özellikleri daha çok, erkeksi özellikleri daha az taşıyanlardır.
b) Erkeksi: Erkeksi özellikleri daha çok, kadınsı özellikleri daha az taşıyanlardır. c) Androjen: Hem kadınsı hem de erkeksi özellikleri taşıyanlardır. Her iki cinsiyet özelliklerini yüksek taşıyanlardır. d) Belirsiz (farklılaşmamış): Ne kadınsı ne de erkeksi özellikleri taşıyanlardır. Yani her iki cinsiyet özelliklerini belirgin olarak taşımayanlardır.

86 İNSANCIL YAKLAŞIMA GÖRE KİŞİLİK GELİŞİMİ
İnsanın özünde iyi olduğunu ve her insanın doğuştan getirdiği bu iyi potansiyelle çevresindekilerle işbirliğine yatkın, yapıcı ve güvenilir bir etkileşime girdiğini ve bu şekilde gelişimini sürdüğünü savunur. Ayrıca hümanist yaklaşım bireysel özgürlüğe önem verir ve öğrenci merkezli eğitimi savunur. Birey çevrenin isteklerine göre değil, kendilerini gerçekleştirme eğilimlerine göre eğitim görmelidir. Hümanist yaklaşımın temelini benlik kavramı oluşturur. Benlik gelişimi bireyin kendisini, farklılıklarını algılaması ve değerlerini hissetmesi sürecidir. Kişinin kendisini değerlendirme sürecidir.

87 CARL ROGERS’IN KİŞİLİK GELİŞİM KURAMI
Rogers kişilik kuramını benlik üzerinden açıklar. Benlik kavramının akademik, sosyal, duygusal ve bedensel olarak dört bölümü vardır.

88 1-) Özben (Gerçek benlik): Benliğin merkezini oluşturur
1-) Özben (Gerçek benlik): Benliğin merkezini oluşturur. Biyolojik kökenli gerçek içsel yaşantıların kaynağıdır. İnsanların tümü özbenleri açısından bazı yönleri ile birbirlerine benzerlerken bazı yönleri ile de birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Yeme, içme cinsel gereksinmeler gibi fizyolojik özellikler, sevilme, güven duyma, başarılı olma gibi psikolojik özellikler açısından tüm insanlar birbirlerine benzerlerken, müzik, resim, sözel yetenekleri gibi kişisel güçler açısından da birbirlerinden farklılık gösterirler. Özben, yapı olarak "iyi"ye yöneliktir. Kötü olarak nitelendirilen tutum, düşünce ve davranışlar temel ihtiyaçların doyurulmaması ve engellenmesi sonucu oluşur.

89 2-) Benlik bilinci (Benlik tasarımı): Kişinin kendisi hakkındaki düşünceleri ve algılamalarıdır. Benlik tasarımı kişinin kendi görüşüne göre özelliklerinin, yeteneklerinin, duygu, düşünce, inanç ve tutumlarının dinamik bir görüntüsüdür. Benlik tasarımı dinamik bir yapıya sahiptir, yani kişinin yaşantılarına bağlı olarak değişebilir. Kişinin benlik tasarımı gerçek yaşantılarına uygun olduğu sürece kişi kendisiyle uyumludur.

90 3-) İdeal Benlik: Bireyin olmak istediklerine ilişkin görüşleri onun ideal benliğini oluşturur. İdeal benlik bireyin sahip olmak istediği özellikleri anlatır.

91 4-) Benlik saygısı (özsaygı): Benlik bilinci ile ideal benlik arasındaki fark bize bireyin benlik saygısı hakkında bilgi verir. Eğer bu fark yüksekse benlik saygısı düşük, bu fark az ise benlik saygısı yüksektir.

92 5-) Ayna benlik (ayna teorisi): Kişinin kendi benliğini başkalarının ona ilişkin düşünceleri, değerlendirmeleri ve ona yönelik tepkileri temelinde algılamasıdır. Bu teori “Başkalarının gözünde neysem, oyum!” şeklinde ifade edilir.

93 Rogers öz saygının gelişmesi için çocuğun olduğu gibi kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir.
Rogers ’a göre tek bir güdü vardır bu güdü de kendini gerçekleştirme güdüsüdür. Kendini gerçekleştiren kimse kapasitesini tam olarak kullanan kimsedir. Kendini gerçekleştiren birey yaşantılara daha açıktır, varoluşsal bir hayat sürer, güven duygusu yüksektir ve kendindeki bütün özellikleri tam olarak kullanır

94 MASLOW’UN KİŞİLİK GELİŞİM KURAMI
Maslow her insanın değerli, kendine özgü, duyarlı ve iyiye yönelik bir özbene sahip olduğunu savunur. Olanaklar sağlandığında, her insanın doğuştan getirdiği gizil güçlerinin farkına varacağını ve eninde sonunda kendini gerçekleştireceğini savunur.

95

96 Temel Özellikleri: İhtiyaçlar evrenseldir, her yerde aynıdır.
Hiyerarşik sıra gösterir. Üst seviyedeki ihtiyaçların çıkması için nispeten alt seviyedeki ihtiyaçların doyurulması gerekir. Kendini gerçekleştirme yaşam boyu devam eder. Alt düzey ihtiyaçlar insanların hayatlarında daha çok yer kaplar.

97 Kendini Gerçekleştiren Kişinin Temel Özellikleri
Kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul eder. İnsanlığın ortak mutluluğu için sarf eder. Gerçeği olduğu gibi anlar ve ona göre davranışlar sergiler. İçten ve dürüst davranışlar sergiler. İnsanlarla sağlıklı iletişim kurar. Kültürel değerlerin sorgulanmadan benimsenmesine karşıdır.

98 ANNE – BABA TUTUMLARI Anne – babaların çocuklarını yetiştirirken gösterdiği tutumlar çocukların kişilik gelişimlerini etkiler.

99 İtici (Reddedici) Tutum: Çocuklarını istemeyen, çocuklarına kötü davranan ve düşmanca davranışlar sergileyen anne babalardır. İtici aile ortamında büyüyen çocuklar sevgiden yoksun bir ortamda büyüdükleri için çevrelerinde bulunan insanlara karşı da sevgi duymayı bilmezler. Her an kin ve nefret duyguları yaşarlar. İnsanlara karşı hoşgörülü olmazlar. Kendilerine iyi davranan ve sevgiyle yaklaşan insanlara karşı hep şüpheyle yaklaşırlar. İnsanlarla iyi ilişkiler kuramazlar ve arkadaş bulmakta zorlanırlar.

100 Yetkinci (Mükemmeliyetçi) Tutum: Çocuklarına başarılı olmaları için aşırı baskı yapan ve çocuklarının herkesten başarılı olmalarını isteyen anne babalardır. Mükemmeliyetçi aile ortamında büyüyen çocuklar ya aşırı titiz ya da aşırı dağınıktırlar. Kendilerine güvenleri yoktur. Yanlış yapmaktan çekinirler ve korkarlar. Başarısızlıkta kolayca hayal kırıklığı yaşar.

101 Aşırı – Koruyucu Tutum: Çocuklarını aşırı korurlar, onların ağlamalarına, hasta olmalarına dayanamazlar ve sık sık hastaneye götürüp onların kendi ihtiyaçlarını karşılamalarına izin vermeyen anne babalardır. Aşırı koruyucu aile ortamında büyüyen çocuk, aşırı bağımlı ve özgüveni gelişmemiş bir kişilik sergiler. İç denetimi gelişmemiştir, daha çok dışsal denetime tabidir. Yani tek başına kararlar alamaz, nerede, ne zaman, ne yapacağını bilemez. Sosyal ortamlara kendini kabul ettirmekte zorlanır.

102 Aşırı Hoşgörülü ve Şımartıcı Tutum (İzin Verici Tutum): Çocuklarına karşı aşırı hoşgörü ve şımartıcı olurlar. Aşırı koruyucu anne babalardır. İzin verici aile ortamında büyüyen çocuklar genellikle tutarsız, bencil ve şımarıktırlar. Devamlı birilerinden hizmet beklerler. Her isteklerinin yapılmasını beklerler.

103 Tutarsız Tutum: Dengesiz ve tutarsız anne babalardır
Tutarsız Tutum: Dengesiz ve tutarsız anne babalardır. Anne ve babalarının görüş ayrılığından dolayı çocuklarına karşı değişken davranışlarda bulunmasıdır. Böyle bir aile ortamında büyüyen çocuklar, tutarsız bir kişilik sergilerler. Karar vermede güçlükler yaşar. Kaygılı ve kendine güvensiz bir kişilik sergiler. Ya aşırı isyankâr ya da aşırı boyun eğici olurlar.

104 Otoriter (Baskıcı) Tutum: Anne ve babalar belirlediği kuralları çocuklarına çok katı bir şekilde uygulatır. Çocukların istekleri göz ardı edilir. Otoriter aile ortamında büyüyen çocuklar kendine güveni olmayan, çekingen, pasif, korkak, mutsuzdur. Dıştan denetimlidirler, yani başkalarının kendisini yönlendirmesini beklerler. Başkalarına güvenmezler.

105 Demokratik Tutum: Çocuğa karşı demokratik bir yaklaşım içerisinde bulunan sağlıklı bir anne baba tutumudur. Bu anne babalar çocuklarına hoş görülü, güven verici ve destekleyici bir tutum içerisindedirler. Demokratik aile ortamında büyüyen çocuklar kendilerinden memnun, kendine güvenen, girişken, bağımsız, gerçekçi, arkadaş canlısı, sosyal ve kendilerine saygıları yüksek bir kişilik sergilerler.


"KİŞİLİK GELİŞİMİ Öğr. Gör. İdris KARA." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları