Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ÇEVRE VE TOPLUM Prof. Dr. Orhan KURAL ITB-224

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ÇEVRE VE TOPLUM Prof. Dr. Orhan KURAL ITB-224"— Sunum transkripti:

1 ÇEVRE VE TOPLUM Prof. Dr. Orhan KURAL ITB-224
RADYASYON VE ÇEVRE ÇEVRE VE TOPLUM Prof. Dr. Orhan KURAL ITB-224 Çağrı KESKİN A.L. Timuçin AKSUER Caner SARI

2

3 Radyasyon nedir? 19. yüzyılın sonlarına doğru X ışınları ve radyoaktivitenin keşfiyle birlikte tıbbi ve endüstriyel alanlardaki kullanımı günümüze gelinceye kadar giderek artan bir hızla yaygınlaşan radyasyon, farklı çevreler tarafından farklı şekillerde yorumlanmakta ve topluma farklı şekillerde anlatılmaktadır. Radyasyon insanlık için ne anlam ifade etmektedir? Radyasyon, bazılarının savunduğu gibi dünyamızın gelecekteki olası enerji açığını kapatacak, yiyecek üretimimize, bulunması zor değerli minerallerin yeniden işlenip kullanılabilir hale getirilmesine, hastalıkların teşhis ve tedavisine, endüstriyel birçok alandaki faaliyetlere, ve yaşam standartlarımızın iyileştirilmesine katkıda bulunan ve bulunacak olan bir enerji midir, yoksa başkalarının iddia ettiği gibi yaşadığımız çevreyi kirleten, ekolojik dengeyi bozan, somatik ve genetik bozukluklara neden olan korkunç bir güç müdür? Faydalı mı, yoksa zararlı mıdır?

4 Radyoaktivite Nedir? Doğada mevcut elementlerin atomlarının bir kısmı kararlı diğer bir kısmı ise kararsız çekirdeklere sahiptirler. Kararlı bir çekirdekte, çoğu durumda nötron sayısı (N) proton sayısından (Z) biraz daha yüksek ve N/Z oranı yaklaşık olarak 1,50 civarındadır. Kararlı bir çekirdekte, proton ve nötronlar birbirlerine nükleer kuvvetlerle o kadar sıkı bağlıdırlar ki hiçbir parçacık çekirdek dışına kaçamaz. Bu durumda, çekirdek dengede kalacaktır. Ancak, çekirdek dengede değilse yani kararsız ise, fazla bir enerjiye sahip olacak ve parçacıkları bir arada kalamayacaktır. Kısa bir süre içinde veya daha uzun bir süre sonra bu fazla enerjisini boşaltacaktır. En basit çekirdek olan Hidrojen (H) çekirdeğinin dışındaki tüm çekirdekler nötron ve protonlardan oluşmuştur. N/Z oranı hafif izotoplarda 1 iken, ağır çekirdeklere doğru gidildikçe bu oran artmaktadır.

5 Bu oran arttıkça çekirdeklerin artık kararlı olmadığı bir yere ulaşılır. En ağır kararlı çekirdek bir bizmut izotopudur (Bi-207). Daha ağır çekirdekler sahip oldukları fazla enerjiden dolayı kararsızdırlar. Böyle çekirdeklere radyoaktif çekirdek veya radyoizotop adı verilir. Bunlar fazla enerjilerinden kurtulmaya ve kararlı duruma geçmeye çalışırlar. Bu olaya radyoaktivite veya radyoaktif parçalanma denir.Radyoaktivite kontrol edilemeyen bir olaydır. Herhangi bir şekilde müdahale edilip yavaşlatılamaz veya durdurulamaz. Üstel bir fonksiyon şeklindeki zayıflayan bir tempo ile azalarak kendiliğinden tükeninceye kadar devam eder. Radyoaktivite olayı doğal ve yapay olarak iki farklı şekilde meydana gelebilir.Doğada mevcut bulunan kararsız elementler kararlı yapıya geçmeye çalışırken, hiçbir dış müdahale olmadan, sahip oldukları fazla enerjilerini çekirdeklerinden dışarı salarlar. Böyle elementlere doğal radyoaktif elementler, bunların enerji salma olayına da doğal radyoaktivite denir. Doğada kararlı olarak bulunan izotoplar da yapay yollarla kararsız (radyoaktif) hale getirilebilirler. Radyoaktif hale gelen çekirdek parçalanmaya uğrar. Bu olay yapay radyoaktivite olarak adlandırılır.

6 Radyasyon Teknolojisi ve Çevre
Radyasyon kaynaklarının kontrollü bir şekilde üretilmeye ve ticari olarak temin edilmeye başlandığı 1940 dönemlerine denk gelir.Günümüzde dünya nüfusu 6.5 milyara ulaşmıştır. Buna bağlı olarak çevre korunması ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi gibi evrensel sorunlar karşımıza çıkarmaktadır. Artan gıda ve enerji tüketiminin karşılanması ve yaşam standardının yükseltilmesi yanında çevre dostu (alternatif) teknolojilerin geliştirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Teknolojinin gelişimine paralel olarak toplumdaki çevre bilincinde de gelişim gözlenmiştir. Her yeni teknolojinin çevre ve doğa dostu olmasına özen gösterilmesini sağlayacak bir baskı unsuru oluşmuştur. Bu baskı sonucu, yeni arayışlar içerisine giren bilim adamları radyasyon ve izotopların kullanımıyla bir çok ileri ve çevreye duyarlı teknolojiler geliştirmişlerdir. Bu tür teknolojiler kullanılarak, otomobil lastiklerinden yiyeceklere, telefon kablolarından baca gazlarına, ambalaj sanayiinde kullanılan plastik filmlerden hastane gereçlerine kadar yüzlerce değişik özellik, yapı ve görünüşteki malzemeler ışınlanmaktadır. Böylece diğer mevcut teknolojilere göre kimyasal madde ve ısıl işlem gereksinimi en aza indirilmiş olmaktadır. Dolayısıyla günümüzün en önemli sorunlarından biri olan çevre kirletici etki, radyasyon teknolojisinin kullanımı ile minimum seviyede tutulmaktadır. Radyasyon terminolojisinin zihinlerdeki ürkütücülüğüne rağmen bu teknoloji, pratikte;

7 İş kazası riskinin minimum olması,. Ürün kalitesini artırması,
. İş kazası riskinin minimum olması, . Ürün kalitesini artırması, . Çok özel özelliklere sahip ürünlerin üretilebilmesi, . Enerji verimliliği, . Ekonomik oluşu ve . Çevre ile uyumluluğu nedeniyle endüstride yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. Ülkemizde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), ilgili kanunları çerçevesinde radyasyon teknolojisinin gelişimi, kullanımı, tanıtımı ve halkın aydınlatılması görevini üstlenmiştir. TAEK bu konudaki ilk endüstriyel girişimini 1990 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile birlikte başlatmıştır. Bu girişimini, Türkiye'de Ankara Nükleer Tarım ve Hayvancılık Araştırma Merkezi bünyesinde, tek kullanımlık tıbbi malzemelerin sterilizasyonunda kullanılan çevre kirletici özelliğe sahip etilen oksit gazı sterilizasyonuna alternatif olarak, . Hiçbir kalıntı ve atık bırakmayan, . Tamamen çevre dostu olduğunu iddia etmektedir.

8 Radyoaktif maddelerin araştırma amaçlı kullanıldığı bazı bilim dalları şöyledir:
• Fizik, • Madencilik, • Biyoloji, • Tıp, • Tarım, • Çevre, • Jeoloji, • Kimya, • Diğer.

9 Tüketici Ürünleri Televizyonlar, duman dedektörleri, fosforlu saatler, cep telefonları, paratonerler ve lüks lambası fitilleri gibi bazı tüketici ürünleri az miktarlarda da olsa radyoaktif madde içerirler. Kömür ve fosfat kayaları uranyum, radyum, potasyum-40 ve toryum içerirler. Fosfatın gübre ve kömürün yakıt olarak kullanılması esnasında çevreye az da olsa belli bir radyasyon dozu verilir. Bu tür kaynaklardan maruz kalınan yıllık ortalama dozun dünya ortalaması mSv 'tir. Bilgisayar disklerinden, kaset ve CD'lerden tozun uzaklaştırılması, Bebek pudralarının, bandajların, kozmetik ürünlerin ve kontak lens çözeltilerinin sterilizasyonunda (bu malzemelerin ışınlanması için genellikle Co-60 gama kaynağı kullanılmakta olup böylelikle bakterilerin ve bazı zararlı organizmaların yok edilmesi sağlanmaktadır ) Kağıt, alüminyum folyo gibi pek çok ince malzemenin kalınlığının kontrol edilmesinde yine radyasyon kullanılmaktadır.

10 Radyasyonun Zararları
Vücut dengesi bozuluyor, Günde 8-10 saat geçirilen işyerlerindeki radyasyondan olumsuz etkilemekte. İşyerlerindeki radyasyon, hassas kişilerde boğazda kuruluk hissi, gözde problemler, baş ağrısı, alerji, yüzde kızarıklık, uykusuzluk, seslere karşı hassasiyet, işitme zorluğu ve yorgunluk gibi rahatsızlıklara yol açıyor. İşyerlerindeki en önemli radyasyon kaynaklarından birisi, bilgisayar monitörleri. Her monitör bir miktar radyasyon yayar, ancak üreticiler monitörleri geliştirirken, karşısında çalışan kişiye radyasyonu en az düzeyde verecek şekilde dizayn ederler. Bu nedenle arka kısımlarındaki radyasyon oranı, ön kısımlarındakinden çok daha fazladır.Uzun saatler bilgisayar başında oturmayın. Dizüstü bilgisayarlar, şarjlı olarak kullanıldığında daha düşük radyasyon oranına sahiptir, bu göz önüne alınmalı. Bilgisayar başında uzun saatler kalınmamalı, 2 saatte bir yarım saat ara verilmeli. Bilgisayar monitörleri gibi radyasyon yayan TV'lerden de en az 2 metre uzakta durulmalı. Kullanılmayan tüm elektrikli cihazları ya kapalı tutulmalı, ya da fişten çıkartılmalı. 'Dect' olarak da adlandırılan telsiz telefonlar ve mobil telefonlar da radyasyon yayar. Mümkün olduğunca kablolu telefonlar kullanılmalı. Fotokopi makinelerinden en az 50 santimetre uzakta durulmalıdır. Mikrodalga fırınlardaki ışınların dışarı sızması insanların radyasyonla etkileşim haline girmelerine sebep olur.

11 Biraz da Çernobil’den Bahsedelim
26 Nisan 1986 günü Çernobil’ deki 4 numaralı reaktörün patlaması sonucu Hiroşima ve Nagasaki’ ye atılan bombalarının 100 katı kadar radyasyon havaya karıştı, radyoaktif bulutlar rüzgarın da etkisiyle Güney Afrika’ya kadar ulaştı. Yağan yağmurlar Karadeniz ve Edirne’de bulutları yere indirdi. En mütevazi rakamlara göre, üç ülkede 146 bin kilometrelik bir alan radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Bu, İtalya’nın yarısı kadar bir alana denk düşüyor. 52 bin kilometrelik Danimarka büyüklüğünde bir tarımsal alan da. Nisan 1986 günü İsveç’in başkenti Stockholm’deki Formsak Nükleer Santrali’nin çalışanları da, santraldeki cihazlar da ters giden bir şeyler olduğunu fark etti! Radyoaktivite ölçüm cihazları alarm veriyordu! Danimarka ve Finlandiya’daysa radyasyon oranları normalden 6-10 kat fazlaydı. Önce sorunun kendi santrallerinden kaynaklandığını düşündüler. Fakat izledikleri yön onları doğuya, Ukrayna’ya götürdü.

12 Nükleer felaketin merkezi Çernobil’di
Nükleer felaketin merkezi Çernobil’di! Çernobil Santrali’nin 190 ton zenginleştirilmiş uranyum içeren 4 numaralı reaktörü 1983′te hizmete açıldı. 25 Nisan 1986′da bir güvenlik testi için reaktörün gücü yarı yarıya düşürüldü. Bir gün sonra, yani 26 Nisan gecesi 1000MWth düzeyine inmesi gereken güç 30MWth’e düştü ve bu durum reaktörün kontrolden çıkmasına neden oldu. Saatler 01:23:48′i gösterdiğinde meydana gelen patlama reaktörün 2 bin tonluk çatısını havaya uçurdu. Üstelik geçmişi 1960′lara dayanan R.B.M.K tipi reaktörler, nükleer radyasyonun yayılmasını önleyecek bir üst yapıya da sahip değildi!

13 Çernobil’e en yakın yerleşim yeri Pripiyat’ta yaşayıp Çernobil’de çalışanlar, patlamayı izleyen 48 saat boyunca kol gezen ölümü görmezden geldi. Herkes sadece “bir kaza”dan bahsediyordu. Onlara ortalık sakinleşene kadar üç gün evlerinden uzaklaşmaları söylendi. Ertesi gün Kızıl Ordu’nun genç askerlerine üsleri tarafından bir emir verildi: “Ya Çernobil Santrali’nin çevresini iki dakikada temizleyeceksiniz ya da Afganistan’da iki yıl savaşacaksınız!”Emri alan askerlerden bugün kaçının hayatta olduğu bilinmiyor! Pripiyat’ta 150 bin kişi evini terk etti. Bir yıl sonra, 1987′de radyasyon düzeyi hâlâ çok yüksek olmasına rağmen “babuşkalar” (yaşlı kadınlar) birinci derece yasak bölgeye geri döndü. Devlet yetkilileriyse bu kadınların nükleer çağda sezyum-137 ile yüz yüze gelmeyi şehir hayatına tercih etmesine karşı kayıtsız kaldı.

14 KAZANIN ETKİLERİ İngiltere'nin Galler bölgesinde kazadan iki hafta sonra saptanan yüksek radyoaktivite nedeniyle yeşil alanlara koyun ve sığırların girişi engellenmiştir. Araştırmalarda ilk yıl doz açısından en fazla radyoaktiviteye maruz kalan Avrupa ülkesi Bulgaristan olarak belirlenmiştir. En yüksek radyasyon dozlarına, sayıları bini bulan acil durum çalışanları ve Çernobil personeli maruz kaldı. Çalışanların bazıları için maruz kaldıkları dozlar öldürücü oldu. Zaman içinde Çernobil’de çalışan kurtarma personelinin sayısı 600 bini buldu. Bunların bazıları, çalışmaları boyunca yüksek düzeyli radyasyona maruz kaldılar. Çöken radyoaktif iyodinden kaynaklanan çocukluk tiroid kanseri, kazanın en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Kazadan sonraki ilk aylarda, radyoaktif iyodin düzeyi yüksek sütlerden içen çocuklar yüksek radyasyon dozları aldılar yılına kadar bu grup içinde 4000’den fazla tiroid kanseri teşhis edildi. Bu tiroid kanserlerinin büyük bölümünün radyoiyodin alımından kaynaklanmış olması çok muhtemeldir.

15 RADYASYONUN TÜRKİYE’DEKİ ETKİLERİ Türk Tabipler Birliği'nin ilk baskısı Nisan 2006'da yapılan "Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye'de Kanser" başlıklı raporunda, Çernobil nükleer reaktör kazası ile Karadeniz bölgesindeki kanser vakaları arasındaki ilişkinin araştırılması sonuçları kamuoyuna sunulmuştur. Raporda Çernobil'deki patlama sonrasında oluşan radyoaktif bulutların 3 Mayıs 1986 Cumartesi günü Marmara'ya, 4-5 Mayıs günleri Batı Karadeniz'e, 6 Mayıs günü Çankırı üzerinden Sivas'a, 7-9 Mayıs tarihlerinde Trabzon-Hopa'ya ulaştığı, 10 gün sonra da tüm Türkiye'ye radyoaktif parçacıkların yayıldığı belirtilmektedir. Çalışma sonucunda, Hopa’da kanser görülme sıklığı ile kanser nedeniyle ölümlerin, Türkiye’nin diğer coğrafi alanlarına göre daha fazla görülmesi olasılığının, araştırılmaya değer bir durum olduğunun ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

16 ‘ÖLÜM’ BULUTLARIN ETKİSİYLE YAYILDI Bulutlar yoluyla Kanada’dan Japonya’ya kadar taşınan radyasyonun Türkiye’yi etkilememesi söz konusu bile değildi! “Görünmez düşman” radyasyon, insanlarla giriştiği savaşta yavaş yavaş zafere ulaşıyordu. 20 yılın ardından “kanser,” Karadeniz Bölgesi’nin ölüm oranlarını gösteren grafiklerde yukarı doğru tırmandı. Radyasyonun Türkiye’deki etkileriyle ilgili çalışmalar ne yazık ki çok sınırlı. Bunda istatistiksel yetersizliklerin de rolü büyük. Konuyla ilgili en son çalışma Türk Tabipler Birliği ve Hopa Belediyesi’nin işbirliğiyle 1-30 Eylül 2005 tarihleri arasında Hopa ilçe merkezinde yapıldı evde yaşayan 7 bin 831 kişi üzerinde gerçekleşen araştırmada 76 kanser vakası saptandı. Hopa ilçe merkezindeki Sağlık Ocağı’nın kayıtlarına göre 2003 yılında meydana gelen 38 ölümün 21′i, 2004′te 36 ölümün 14′ü, 2005′te 22 ölümün 11′i kanser nedeniyle gerçekleşti. Bu üç yıl içinde meydana gelen 23 ölümün nedeniyse saptanamadı. Yani Hopa’da son üç yılda gerçekleşen ölümlerin yüzde 47.9′u kanserden! Bu, Türkiye ortalamasının hayli üzerindedir. Çünkü Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 2004 yılında Türkiye’deki ölümlerde kanserin payı yüzde 11. İlçedeki kanser vakası sayısıyla kanser yüzünden ölümlerin Türkiye’nin diğer coğrafi alanlarına göre daha fazla görülmesi, durumun ne kadar tehlikeli ve daha ayrıntılı araştırılmaya muhtaç olduğunu gözler önüne seriyor.

17 SENİ UNUTMAYACAĞIZ… Artvin'in Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy (Pançol)'de, 7 Kasım 1971 tarihinde doğmuşsa da nüfusa geç kaydedildiğinden dolayı resmi doğum tarihi 10 Mayıs 1972'dir. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başlamış, çocukluğu, "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türküdinleyerek geçmiştir . İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başlamışsa da İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden siyasi nedenlerle ayrılmıştır yılında profesyonel müzik hayatına atılmıştır. 2004'ün sonlarında sanatçıya akciğer kanseri . teşhisi konulmuş ve kanser tedavisi görmeye başlamıştır. 25 Haziran 2005'de, 33 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmiştir.

18 Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz…


"ÇEVRE VE TOPLUM Prof. Dr. Orhan KURAL ITB-224" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları