Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI
(EDEBİYAT-I CEDÎDE) (1896 – 1901)
2
Batı etkisindeki Türk edebiyatının kısa, ama etkili dönemidir
Batı etkisindeki Türk edebiyatının kısa, ama etkili dönemidir. Servet-i Fünun kuşağı, Tanzimat’ın birinci dönemin toplumcu sanatçılarından çok Tanzimat’ın sanatta estetiği ön plana alan ikinci dönem sanatçılarının hazırladığı bir edebi zevk ortamı içinde büyümüşlerdir.
3
Topluluğun alt yapısını Tanzimat sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem hazırlamıştır. Tanzimat dönemi edebiyatçıları, Doğu kültürü içinde yetişip Batı kültürünü sonradan tanırken Servet-i Fünuncular Batı kültürü içinde yetişmiştir. Servet-i Fünun (Fenlerin Serveti) dergisi 1891 yılında Ahmet İhsan Tokgöz tarafından çıkarılmaya başlanır.
4
1896 yılında Hasan Asaf adlı bir genç Malumat dergisinde Burhan-ı Kudret adlı bir şiir yayımlar. Şiirdeki “Zerre-i nurundan iken muktebes/ Mihr ü mehe bakmak abes” beytindeki “muktebes”le “abes” sözcükleri arasında kafiye yapılması tartışmalara yol açar. Çünkü eski şiire göre kafiye olacak seslerin aynı harfle yazılması gerekiyordu.
5
Oysa bu şiirde muktebes sözcüğündeki “s” Arap alfabesindeki “sin” harfiyle, abes sözcüğündeki “s” ise Arap alfabesindeki “peltek se” ile bitmekteydi. Hasan Asaf ise eleştirileri Recaizade Mahmut Ekrem’in “Şiir göz için değil kulak içindir.” sözüyle yanıtlamıştır. Bu tartışma bir bakıma “eski – yeni” çatışmasında bardağı taşıran son damla olmuştur.
6
Bunun üzerine yenilik taraftarı genç şairler Recaizade Mahmut Ekrem’in yanında Servet-i Fünun dergisinde toplanır. 1896’da Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet İhsan’ı, dergiyi edebiyat dergisi yapmaya ikna eder ve derginin başına Tevfik Fikret getirilir. Servet-i Fünun dönemi edebiyatçıları Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanmışlardır.
7
Servet-i Fünun, II. Abdülhamit yönetiminin baskısı (istibdat) altında gelişmiş bir edebiyattır; karamsarlık, umutsuzluk, bunalım, bu döneme hâkimdir. Sanat için sanat anlayışı döneme egemendir.Servet-i Fünuncuların Fransızca başta olmak üzere Batı dillerini bilmeleri Batı edebiyatıyla güçlü bir bağ kurmalarını kolaylaştırmıştır. Servet-i Fünun edebiyatçıları etkinliklerini Tevfik Fikret başkanlığında gerçekleştirmişlerdir. Servet-i Fünuncular eserlerinde toplumsal faydayı değil estetik zevki öne çıkarmışlardır. Bu dönem, gazetecilikten dergiciliğe geçilen bir dönemdir.
8
Tanzimat’ın hedef olarak benimsediği dilde sadeleşme unutulmuş, tersine daha da sanatlı, ağır bir dil kullanılmıştır. Hüseyin Cahit Yalçın’ın Servet-i Fünun’da yayımlanan “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesinden dolayı, Servet-i Fünun dergisi kapatılır ve topluluk dağılır.
9
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDÎDE)
Servet-i Fünun kuşağı, Tanzimat’ın sanatta estetiği ön plana alan ikinci dönem sanatçılarının hazırladığı bir edebi zevk ortamı içinde büyümüşlerdir. Topluluğun alt yapısını Tanzimat sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem hazırlamıştır. Servet-i Fünuncular Batı kültürü içinde yetişmiştir. Servet-i Fünun (Fenlerin Serveti) dergisi 1891 yılında Ahmet İhsan Tokgöz tarafından çıkarılmaya başlanır.
10
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDÎDE)
Yenilik taraftarı genç şairler Recaizade Mahmut Ekrem'in yanında Servet-i Fünun dergisinde toplanır. 1896'da Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet İhsan'ı, dergiyi edebiyat dergisi yapmaya ikna eder ve derginin başına Tevfik Fikret getirilir. Servet-i Fünun, II. Abdülhamit yönetiminin baskısı (istibdat) altında gelişmiş bir edebiyattır; karamsarlık, umutsuzluk, bunalım, bu döneme hâkimdir. “Sanat için sanat” anlayışı döneme egemendir.
11
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDÎDE)
Servet-i Fünuncuların Fransızca başta olmak üzere Batı dillerini bilmeleri, Batı edebiyatıyla güçlü bir bağ kurmalarını kolaylaştırmıştır. Servet-i Fünun edebiyatçıları etkinliklerini Tevfik Fikret başkanlığında gerçekleştirmişlerdir. Servet-i Fünuncular eserlerinde toplumsal faydayı değil; estetik zevki öne çıkarmışlardır. Bu dönem, gazetecilikten dergiciliğe geçilen bir dönemdir.
12
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDÎDE)
Bu edebiyatçıları, özellikle şiirlerde alışılmadık kelime, tamlama ve imgelere yer verdikleri için Ahmet Mithat Efendi “Dekadanlar” makalesiyle eleştirmiş, Cenap ve Fikret de bu eleştirilere karşılık vermiştir. Tanzimat’ın hedef olarak benimsediği dilde sadeleşme unutulmuş, tersine daha da sanatlı, ağır bir dil kullanılmıştır. Hüseyin Cahit Yalçın'ın Servet-i Fünun'da yayımlanan "Edebiyat ve Hukuk" adlı makalesinden dolayı, Servet-i Fünun dergisi kapatılır ve topluluk 1901 yılında dağılır.
13
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER
14
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER
Bireysel ve edebi konular işlenmiştir. Gezi yazısı, eleştiri ve anı türünde yoğunlaşılmıştır. Eleştiri türündeki yazılar çoğunlukla Servet-i Fünun'a dönük eleştirileri yanıtlama ve topluluğun edebiyat anlayışını ortaya koyma amacı taşır. Ahmet Şuayp, Servet-i Fünun döneminde eleştiri türündeki yazılarıyla tanınır.
15
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ŞİİR
16
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ŞİİR
Şiirde konu ve biçim yönünden büyük yenilikler yapılmıştır. Heceyle denemeler olmakla birlikte ağırlıklı olarak aruz vezni kullanılmıştır. Servet-i Fünun şiirinde resim sanatından etkilenilmiştir. “Sanat sanat içindir” anlayışına uygun bireysel şiirler yazılmıştır.
17
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ŞİİR
Sadece Tevfik Fikret bireysel şiirler yazdığı ilk döneminden sonra toplumcu şiirler yazmıştır. Şiirlerde aşk ve doğa gibi bireysel konular işlenmiş, sıfatlara ve doğa tasvirlerine bolca yer verilmiştir. Tanzimat sanatçılarından olan R. M. Ekrem'in "Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir." anlayışıyla hareket edilmiştir. Kulak için kafiye anlayışı benimsenmiştir.
18
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ŞİİR
Şiirde musikiye, şekil kusursuzluğuna önem verilmiştir. Sone ve terza-rima gibi Batı'dan alınan nazım şekilleri ilk kez bu dönemde kullanılmıştır. Serbest müstezat, Servet-i Fünun şiirinde çokça kullanılmıştır. Arapça ve Farsçadan, daha önce kullanılmamış sözcükleri kullanmayı bir hüner olarak görmüşlerdir.
19
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ŞİİR
Süslü, sanatlı bir dil vardır. Şiirde sembolizm ve parnasizmin etkisi vardır. Nazım nesre yaklaştırılmıştır, manzum hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde, mensur şiir örnekleri verilmeye başlanmıştır.
20
OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLER
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLER
21
Servetifünun Döneminde Hikâye
Tanzimat edebiyatı boyunca romanın gölgesinde kalan hikâye, Servetifünun sanatçıları önem vermiş ve teknik yönü sağlam hikâyeler ortaya çıkarmıştır. Bu dönem hikâye ve romanında etkili olan iki edebî akım ise realizm ve natüralizmdir. Batıdaki edebî gelişmeleri günü gününe takip eden Servetifünun sanatçıları, o dönemde öne çıkan realizm ve natüralizm akımlarından etkilenmiş ve eserlerini bu akımlara göre oluşturmuştur. Tanzimat döneminde başlayan ilk hikâye örneklerindeki teknik kusur ve sosyal amaç bu dönem hikâyelerinde görülmez. Edebî topluluk olarak kendilerine sanatsal hedefler koyan Servetifünun sanatçıları ilk olarak Tanzimat hikâyesinin hatalarına düşmeyerek bu türde modern kısa hikâyenin başarılı örneklerini vermişlerdir.
22
Servetifünun Hikâyesinin Özellikleri
Bu dönem sanatçıları, diğer edebî türlerde olduğu gibi Fransız edebiyatını örnek almışlardır. Daha önce önemsenmeyen teknik bu dönemde konunun da önüne geçmiş ve sanatçılar hikâyenin yapı unsurlarının uyumuna dikkat etmişlerdir. Daha çok bireysel konularda hikâyeler yazmışlardır. Bu dönemde yazılan hikâyeler genellikle İstanbul’da geçer. Bunda sanatçıların İstanbul’da yaşamalarının etkisi vardır. Sanatçılar, bazı hikâyelerinde de Anadolu’yu mekân olarak seçmişlerdir.
23
Genellikle üst tabakadan seçtikleri kahramanları eserlerinde işlemişlerdir.
Hikâyelerde hem çevre tasviri hem de kahramanların ruh tahlilleri önemlidir. Bunda etkilendikleri edebî akımların tesiri vardır. Etkilenilen realizm akımından dolayı çevre tasvirlerinde gerçeklik duygusu uyandırmaya özen gösterirler. Dil, diğer edebî türlerde olduğu gibi ağırdır, sanatçıların çoğu topluluk dağıldıktan sonra eserlerini sadeleştirmiştir. Bu dönem hikâyelerinde hem durum hem de olay hikâyesi örneklerine rastlanır.
24
Servetifünun Döneminde Roman
O döneme kadar teknik olarak kusurlu olan Türk romanı Servetifünun Edebiyatında özellikle de Halit Ziya’yla birlikte artık teknik kusurlardan arınır. Halit Ziya, Türk romanını ele aldığında Ahmet Mithat’ın ve onun izinden gidenlerin olaya ve maceraya dayanan, faydacılık amacı güden, özentisiz bir üslupla yazılmış, sağlam bir teknikten yoksun eserleri vardı. Halit Ziya bu basit ve özentisiz romancılığa son vermiş ve kahramanların ihtiras ve duygularını tahlil etmeyi, onları kendi içinde göstermeyi esas alarak sanatkârane bir üslupla Batılı anlamda romanlar yazmıştır.
25
Servetifünun Romanının Özellikleri
Bu dönemde yazılan romanlar, şiirde olduğu gibi karamsar bir bakış açısıyla oluşmuştur. Eserler genellikle kötü sonla biter. Bu durum sanatçıların etkilendiği Fransız edebiyatından ve dönemin siyasal durumundan kaynaklanmaktadır. Servetifünun Dönemi romancıları Tanzimatçılardan farklı olarak sosyal konuları işlememişler, eserlerini bireysel konularda yazmışlardır. Tanzimat romanında teknik kusur olarak sayılan, “olay akışını kesip okuyucuya bilgi verme, yazarın kişiliğini yansıtması ve iyi kötü ayrımı” Servetifünun romanında görülmez.
26
Bu dönem romanında hikâyede olduğu gibi realizm ve natüralizm akımları etkilidir.
Romanlarda mekân olarak İstanbul kullanılmış ve kahramanlar halktan değil de genellikle aydın kesimden seçilmiştir. Bu dönem romancıları yaşadıkları çağı yansıtırken okuyucularına nasihat vermeye veya onları yönlendirmeye çalışmazlar. Tarafsız bir şekilde olay örgüsünü ve kahramanları anlatarak kararı okuyucuya bırakırlar. Romanlarda Türkçenin kurallarına ve söz dizimine uymayıp yeni anlatım olanakları aramışlardır. Bunun sonucu olarak da şiirde olduğu gibi konuşma dilinden uzak ağır bir dil ortaya çıkmıştır.
27
Servet-i Fünun döneminde anlatmaya bağlı edebi metinlerin genel özellikleri şunlardır:
Roman ve hikâyede teknik bakımdan Batı seviyesine bu dönemde ulaşılmıştır. Konu ve karakter seçimine dikkat edilmiş, psikolojik tahlillere yer verilmiştir. Roman ve hikâyelerde bireysel konular işlenmiştir: Aşk, dram, hayal kırıklıkları, aile içi ilişkiler… Çevre tasvirlerinde ayrıntılara girilmiş, mekân olarak İstanbul dışına çıkılmamıştır.
28
Kahramanlar eğitimli, aydın, zengin, konaklarda yaşayan kişilerden seçilmiş, ait oldukları sınıfa göre konuşturulmuştur. Roman ve hikâyelerde Arapça ve Farsçanın ağırlıkta olduğu süslü, söz diziminde değişikliklere gidilen uzun ve kesik cümlelerin kullanıldığı bir dil söz konusudur. Roman ve hikâyede realizm ve natüralizm akımlarından etkilenilmiştir. Hikâyeler Maupassant tarzına (olay hikâyesi) uygundur. Bu dönemde durum hikâyesi yazılmamıştır.
29
Teknik bakımdan başarılı ve olgun hikâyeler yazılmıştır.
Hikâyelerde mekân tasvirleri gerçeklik duygusu uyandırır. Romanlarda gözlem önemli bir yer tutar. Romanların süslü ve ağır bir dili vardır. Romanlara konu olan olaylar İstanbul’da geçer.
30
Tanzimat Roman ve Hikâyesi Servet-i Fünûn Roman ve Hikâyesi
"Sanat toplum içindir" anlayışıyla hareket etmişler, roman ve hikâyede genel olarak toplumsal yararı gözetmişler, yanlış Batılılaşma, batıl inançlar, kölelik, cariyelik, evlilik gibi sosyal temaları ele almışlardır. "Sanat, sanat içindir" anlayışına bağlı oldukları için roman ve hikâyede toplumsal konuları ele almamışlar, yalnızlık, kaçış, bunalım, aşk gibi bireysel temalara yönelmişlerdir. Tanzimatçılar dilin sadeleştirilmesi gerektiğini düşündükleri için süslü ve sanatlı bir anlatımdan kaçınmışlar, kısa ve anlaşılır cümlelerle konuşma diline yaklaşmaya çalışmışlardır. Servet-i Fünûncular roman ve hikâyede oldukça ağır ve sanatlı bir dil kullanmış, bu durum da roman ve hikâyelerinin en büyük kusuru olmuştur. Dil Arapça-Farsça sözcükler ve dil kurallarıyla yüklüdür. Ancak dönemin yazarlarının bir kısmı bu yanlışı görüp zaman içinde bu dil anlayışını bırakmıştır.
31
Tanzimat Dönemi yazarları Batı'nın roman ve hikâye türüyle
karşılaşan ilk kuşaktır. Bu nedenle yarattıkları yerli eserler, birçok eksik ve kusuru barındırır, roman ve hikâye tekniği yönündenzayıftır. Ayrıca Doğu hikâye tekniğinden de tam anlamıyla kopamamışlardır. Servet-i Fünûncular Batılı roman ve hikâyeyi köklü bir biçimde tanımış ve sindirmişlerdir. Batı edebiyatı yolunda en olgun roman ve hikâyeler bu dönemde yazılmıştır. Roman ve hikâye teknik yönden kusursuz hâle getirilmiştir. Roman ve hikâyede mekan, genel olarak İstanbul'dur. Kişilerse aydın çevrelerden seçilmiştir. Servet-i Fünûn Dönemi'nde seyahat yasağının olması nedeniyle hikâye ve romanlarda mekan İstanbul olmuştur. Kişiler yine aydın ve zengin zümrelerden seçilmiştir.
32
Tanzimat Dönemi yazarları roman ve hikâyede genel olarak
romantizm akımından etkilenmiştir. Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami gibi yazarların hikâye ve romanlarında romantik akım bütün özellikleriyle kendini hissettirmiştir. Ancak Recaizade Mahmut Ekrem ve Nabizade Nazım gibi sanatçılar realist bir anlayışla eser vermiştir. Servet-i Fünûn hikâye ve romanları genel olarak realist bir anlayışla kaleme alınmıştır. Anlatılan olay, yaratılan tip ve karakterlerin günlük yaşamda rastlanabilir olmasına dikkat edilmiş, yazar mümkün olduğunca olaylar ve kişiler karşısında yansız bir tutum sergilemiştir. Olay akışına müdahale edilmemiş; yazar, karakterlerini iyi ve kötü yanlarıyla bir bütün olarak tanıtmıştır. Ancak özellikle tip ve karakterlerin seçiminde romantik bir yaklaşımda bulunduklarını da söyleyebiliriz.
33
Sadece Hüseyin Suat, dönemin tiyatro yazarı olarak öne çıkmıştır.
Servet-i Fünun Döneminde Göstermeye Bağlı Edebi Metinler (Tiyatro) Servet-i Fünun döneminde göstermeye bağlı edebi metinlerin (tiyatro) özellikleri şunlardır: Tanzimatçıların aksine Servet-i Fünuncular (Edebiyat-ı Cedideciler), sanat anlayışlarına paralel olarak halkı eğitmeyi bir gaye olarak görmemişlerdir. Bu dönemde “sanat için sanat” anlayışı olduğundan sanatçılar tiyatro eserlerine çok fazla ilgi göstermemişlerdir. Tiyatro türünde dönemin baskısı nedeniyle hemen hemen hiçbir gelişme gösterilmemiştir. Sadece Hüseyin Suat, dönemin tiyatro yazarı olarak öne çıkmıştır.
34
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNİN ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ
35
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866 – 1945)
36
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866 – 1945)
Türk edebiyatında Batı tarzında eser veren ilk büyük romancıdır. Servet-i Fünun döneminin en güçlü yazarıdır. Fransız realist ve natüralist yazarlardan etkilenmiştir. Eserlerinde geniş tasvirlere ve psikolojik tahlillere yer vermiştir. Hikâyelerinde Maupassant tarzı hâkimdir. Romanlarında İstanbul’daki eğitimli ve zengin kesimi konu almış, hikâyelerinde ise halkın arasına girmeye çalışmıştır.
37
Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamaları kullandığı ağır bir dili vardır
Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamaları kullandığı ağır bir dili vardır. (Sağlığında eserlerini yine kendisi sadeleştirmiştir.) Mai ve Siyah’ta Ahmet Cemil tipinden hareketle Servet-i Fünun kuşağının ideallerini, beklentilerini, hayal kırıklıklarını anlatmıştır. Aşk-ı Memnu’da bir Türk aile yapısını ayrıntılı olarak incelemiş ve alafranga özentisini eleştirmiştir. Türk edebiyatında “mensur şiir”in ilk örneklerini vermiştir.
38
Eserleri: Roman: Sefile, Nemide, Bir Ölünün Hatıra Defteri, Ferdi ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar Hikâye: Bir Şi’r-i Hayal, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı, Aşka Dair, Onu Beklerken, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir Hikâyeleri.(Ali’nin Arabası adlı hikâyesinde Anadolu’ya yönelir.) Oyun: Kâbus, Füruzan, Fare Anı: Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye Deneme: Sanata Dair Mensur şiir: Mensur Şiirler, Mezardan Sesler
39
MAİ VE SİYAH Halit Ziya Uşaklıgil; “Mai ve Siyah” romanıyla Edebiyat-i Cedide’nin şair idealini, o zamanki basın ve sanat dünyamızı yansıtmaya çalışır. Mai ve Siyah romanının kahramanı Ahmet Cemil’le birlikte, o dönemin edebiyat alemine girer; eski yeni kavgalarını, özelliklerle çekişmeleri, hayallerle günlük yasayışları, aşırı duygusallıklarla karamsar ruh çözümlemelerini artistik anlatımın büyülü atmosferinde yaşarız.
40
Mai ve Siyah: Edebiyatımızda Batılı anlamda gerçekçi ilk romandır
Mai ve Siyah: Edebiyatımızda Batılı anlamda gerçekçi ilk romandır. Şair, mizaçlı bir genç olan Ahmet Cemil’in ümitlerinin nasıl yıkıldığı anlatılır. Ahmet Cemil, okulu bitireceği sırada babasını kaybeder ve kendisiyle annesinden ve kız kardeşinden ibaret olan ailesini geçindirmek zorunda kalır. Bu işi başarabilmek için bir taraftan bazı kitapları çevirip satar, bir taraftan da özel dersler verir. Bütün bu ıstıraplı hayat şartları arasında, büyük ümitler bağladığı eserini de bitirmeye çalışır. Okulu bitirince gazetelere yazı yazarak geçinmeyi tercih ettiği için memur olmaz.
41
Eseri basılacak, okunacak, meşhur ve zengin olduktan sonra, okul arkadaşı olan Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’yı isteyecektir. Bu sevdadan kendisinden başkasının haberi yoktur. Bütün bu geleceğe ait olan şeyleri mavi, mehtaplı bir gecede hatırından geçirir. Fakat sonra bütün ümitleri birer birer söner; kız kardeşi birçok eza (sıkıntı verme) ve cefadan sonra ölür, sevgilisi Lamia da bir başkasıyla nişanlanır. Bütün bu olumsuzluklardan sonra Ahmet Cemil, yazdığı ve bütün ümitlerini bağladığı eserini kendi eliyle yakar ve annesini alarak bir gece İstanbul’dan -Yemen’e bir kaza kaymakamlığı için- ayrılır.
42
AŞK-I MEMNU
43
Aşk-ı Memnu: Eşi ölen Adnan Bey’in, iki küçük çocuğu bulunmasına rağmen ikinci bir evlilik yapmasıyla işlediği hatanın öyküsünün anlatıldığı realist bir romandır. Adnan Bey’in yeni evlendiği genç ve güzel karısı Bihter, İstanbul’un meşhur yüzlerinden Firdevs Hanım’ın kızıdır ve Adnan Bey’e sırf zenginliğinin hatırı için verilmiştir.
44
Fakat bu zenginlik onun ihtiyaçlarını gidermez
Fakat bu zenginlik onun ihtiyaçlarını gidermez. Adnan Bey’in yalısında sürekli kalan, Behlül isimli genç ve macera arayan bir yeğen vardır; bu yeğen, yengesinin kalbinde “memnu (yasak) bir aşk” uyandırır. Fakat Behlül, bundan çabuk bıkarak yine eski hayatına döner, bu maceracı hayattan da bıkınca Adnan Bey’in kızı olan Nihal’i sever, onunla evlenmek üzere hazırlanırken Bihter’in aralarındaki ilişkiyi itirafıyla bu macera duyulur. Bihter intihar eder, Behlül kaçar; Nihal de, o kadın gelmeden önce olduğu gibi, babasıyla mutlu olmaya çalışır.
45
KIRK YIL Yazarın samimi, objektif tutumu ve sanatkârane üslubuyla Kırk Yıl, edebiyatımızın anı türündeki en güzel örneğidir. Kırk Yıl, sadece Halid Ziya Uşaklıgil’in yetişme ve olgunluk dönemini değil, tanıklık ettiği II. Abdülhamid döneminin toplumsal yaşamını, başta Servet-i Fünun olmak üzere dönemin kültür ve edebiyat çevrelerini tüm ayrıntılarıyla gözler önüne sermektedir. Bir anı kitabı olmasına rağmen edebiyatımızın bu türde en çok başvurulan ve kullanılan kaynak bir eseri haline getirmiştir.
46
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1874 – 1957)
47
Roman ve hikâyeci olarak ün kazanmış; sonraları siyasi yazarlığa geçmiştir.
Roman ve hikâyelerinde şairane ve süslü bir üslup kullanmıştır. Fıkra, anı, eleştiri, mensur şiir türlerinde de eserler yazmıştır. Eski-yeni tartışmalarında yeni edebiyatın başta gelen savunucularından olmuştur. “Edebiyat ve Hukuk” makalesinden dolayı Servet-i Fünun dergisi kapatılmıştır.
48
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN Eserleri: Hikâye: Hayat-ı Muhayyel Roman: Hayal İçinde Eleştiri: Kavgalarım Anı: Edebi Hatıralar (Edebiyat Anıları), Siyasal Anılar
49
EDEBİ HATIRALAR (EDEBİYAT ANILARI)
“Edebiyat Anıları” Hüseyin Cahit Yalçın ’ın 60 yaşındayken kaleme aldığı, kendi gerçeğini bulma çabasının gözlendiği bir yapıttır. Hem kendini eleştirir, hem savunur. Hem birilerini suçlar, hem bağışlar. Siyasal yazarlığından sıyrılıp, kendi iç dünyasını ve yaşadıklarını anlatır.
50
SİYASAL ANILAR Sanatçı, yılları arasını, yani Meşrutiyet döneminin ilginç olaylarını açıklar. Yazar, gazeteci ve politikacı Hüseyin Cahit Yalçın'ın aynı zamanda İttihat ve Terakki Partisi üyesi, hatta partinin sözcüsü olması, kitabın değerini daha da arttırır. Başlıca konular şunlardır: İttihat ve Terakki Partisi'nin idealizmi; yenilik ve gericilik çatışmaları; reform denemeleri; azınlıkların yıkıcı faaliyetleri; parti kavgalar; iç isyanlar; Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarında Osmanlı politikası...
51
Eserleri: Hikâye: Hayat-ı Muhayyel Roman: Hayal içinde Eleştiri: Kavgalarım Anı: Edebi Hatıralar (Edebiyat Anıları), Siyasal Anılar
52
MEHMET RAUF (1875 – 1931)
53
MEHMET RAUF (1875 – 1931) Halit Ziya’dan sonra Servetifünun romanının en önemli ismidir. Eserlerinde Servetifünun anlayışına uygun romantik aşkları, duyguları, hayalleri, kişilerin iç dünyasını, hüzün ve karamsarlık konularını işlemiştir. Eserlerinde toplumsal konulara yer vermemiştir. Romanlarında, psikolojik tahlillere önem vermiş ve bunda başarılı olmuştur. Çevre ve kişi betimlemelerine pek önem vermemiştir. Halit Ziya’nın etkisinde kalan yazar, gerek roman tekniği gerek dil ve anlatımının sağlamlığı bakımından onun kadar başarılı olamamışsa da daha sade bir dil kullanmıştır.
54
Roman ve öykülerinde kendi hayatından kesitler vardır
Roman ve öykülerinde kendi hayatından kesitler vardır. Eserlerindeki kahramanlar aracılığıyla duygu ve düşüncelerini anlatmıştır. Realizm ve natüralizmden etkilense de aşk, sevgi konularını işlediği için eserlerinde romantizmin de etkisi vardır. Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı sayılan “Eylül” en ünlü romanıdır.
55
Eserleri: Roman: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi Hikâye: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye Mensur Şiir: Siyah İnciler
56
EYLÜL
57
Eylül Romanı Özeti Eserin konusu kısaca şöyledir: Suat ve Süreyya evliliklerinin üzerinden beş yıl geçmesine rağmen Süreyya’nın ailesiyle birlikte oturmaktadırlar. Fakat evin havası, artık Süreyya’ya da Suat’a da sıkıcı gelmektedir. Babasından da; ona böyle bir hayat sürdürdüğü için nefret etmektedir. Süreyya, bir an önce bu evden ayrılıp, denize bakan sakin bir evde yaşamanın, en azından yazı orada geçirmenin hayalini kurmaktadır. Suat da iyice sıradanlaşan evliliklerini tekrar canlandırmak için bir değişikliğe ihtiyaçları olduğuna inanmakla birlikte, yine de halinden pek yakınmaz. Fakat kısa bir süre sonra Süreyya’nın hayali gerçekleşir ve Suat’ın babasından aldığı para sayesinde Boğaziçi’nde bir yalı kiralarlar…
58
Çok mutlu yaşamaya başlarlar
Çok mutlu yaşamaya başlarlar. Bu arada onların dostu olan Necip, Süreyya’nın yeğenidir. Necip yalnız bir adamdır. Bir süre önce Süreyya’nın kız kardeşiyle aralarında bir aşk yaşanmıştır. Yalnızlığını paylaşacak bir eş aramaktadır. Bir gün sahilde Süreyya ile karşılaşır. Süreyya onu evine davet eder, Necip bu isteği geri çevirir. Ayrıldıklarında fikrini değiştirip ilk vapura atlayıp Süreyya’nın yanına gider. Suat ve Süreyya onu karşılarında görünce çok mutlu olur. Evlerini gösterirler, sohbet ederler. Daha sonra dışarı çıkarlar, gezerler, dolaşırlar. Daha sonra Necip, Suat ile yakınlaşır ve bu Süreyya’nın dikkatini çeker. Necip Suat’a âşık olmuştur.
59
Bu durumdan rahatsız olan Necip, kendiyle iç hesaplaşmalar yaşar ve Suat’ın bir eldivenini hatıra olarak çalar ve onlardan uzaklaşır. Yazın sonunda Süreyya babasının yanına döner ve bu arada Necip hastalanır. Ziyarete gelen Suat ve Süreyya onun yatakta görünce üzülürler. Suat mutfaktan bir şeyler getirirken Necip’in yastığının altında eldiveninin tekini görür ve durumu anlar. Sonunda o da Necip’e âşık olur. Bir gün Süreyya’nın evi yanar ve Suat da içeridedir. Necip, Suat’ı kurtarmak isterken her ikisi de alevlerin içerisinde kaybolarak hayatlarını kaybeder.
60
SİYAH İNCİLER Edebiyatımızda ilk psikolojik roman olan Eylül'ün yazarı Mehmet Rauf'un Siyah İnciler adlı eseri Türk edebiyatının en başarılı mensur şiirler kitabı olarak bilinir. Aşka, güzelliğe, sanata olan tutkusunu içinden geldiği gibi bir anda kağıda döküveren yazar, bu eserde, aslında bir anlamda kendi dramını yazmıştır. Siyah İnciler'in, türünün en iyi örneği olarak gösterilmesi yanında bir önemli özelliği de taşıdığı samimiyet duygusudur.
61
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU (1860 – 1927)
Servet-i Fünun dergisinde sanatlı, ağır bir dille yazdığı hikâyelerle Servet-i Fünun topluluğu içinde yer almıştır. Hikâyeleri Maupassant tarzına (olay hikâyeciliği) uygundur. Türkçülük ve Yeni Lisan akımını benimsedikten, Türk Yurdu, Türk Derneği dergilerine geçtikten sonra milli konularda sade bir dille hikâyeler yazmıştır. Eserleri: Hikâye: Haristan ve Gülistan, Çağlayanlar Roman: Gönül Hanım
62
AHMET İHSAN TOKGÖZ ( ) Servet-i Fünun dergisinin sahibi ve yazarıdır. Sanatçının en önemli özelliği ise yaptığı çevirilerdir. Çevirileriyle Jules Vernes’i Türk toplumuna ilk olarak tanıtan kişidir. Eserleri Anı: Avrupa’da Neler Gördüm, Matbuat Hatıralarım Roman: Haver, Ülfet, Haraşo
63
SAFVETİ ZİYA ( ) Yapıtlarında daha çok bulunduğu dönemi ve etrafındaki insanları konu edinmiştir. Sosyete yaşamını anlattığı “Salon Köşelerinde” adlı romanıyla tanınmıştır. Eserleri Roman: Salon Köşelerinde Öykü: Kadın Ruhu, Çehreler Oyun: Haralambos Cankiyadis
64
SAFVET NEZİHİ ( ) Romantik bir duyarlılıkla aşk temasını işlemiştir. Romanlarıyla tanınır. “Zavallı Necdet” en çok okunan romanıdır. Eserleri Roman: Zavallı Necdet, Kadın Kalbi, Teehhül Âleminde, Kumar Beliyyesi(çeviri), Müessib Oyun: İzah ve İstizah
65
TEVFİK FİKRET (1867 – 1915)
66
TEVFİK FİKRET Önceleri sanat için sanat, sonraları toplum için sanat anlayışını savunmuş ve buna uygun eserler vermiştir. Toplumsal ve siyasal ortamı Han-ı Yağma, 95'e Doğru, Balıkçılar, Haluk'un Bayramı, Hasta Çocuk, Tarih-i Kadim, Millet Şarkısı, Promete, Nesrin, Sis gibi şiirleriyle eleştirmiştir. Karamsarlığı ve iç dünyasındaki çalkantıları şiirlerinde öne çıkmıştır. Serbest müstezatı şiirlerinde başarıyla kullanmıştır.
67
TEVFİK FİKRET Aruzla Türkçeyi, şiirle düz yazıyı başarıyla kaynaştırmayı bilmiştir. Beyit ve mısra bütünlüğünü kırmış, anlamı birkaç dizeye yaymıştır. Nazmı nesre başarıyla yaklaştırmış, manzum hikâyeler yazmıştır. Şiirlerinde parnasizmden etkilenmiştir.
68
TEVFİK FİKRET Eserleri: Şiir: Rübab-ı Şikeste Rübabın Cevabı Haluk'un Defteri Şermin (Hece ölçüsüyle yazdığı çocuk şiirleri)
69
RÜBAB-I ŞİKESTE (KIRIK SAZ)
Şairin, Servet-i Fünun döneminin ürünlerini içeren kitabıdır. Şair bu döneminin şiirlerinde, daha çok aşk, acıma, doğa gibi konuların yanı sıra kendi içine kapalı yaşam görüşünün çağrıştırdığı düşünceleri işler. Gerek içerikleri, gerekse şiir dili, biçimi, anlatımı ve düzel duyusu bakımından çağının şiir anlayışını ve şairlerini büyük ölçüde etkileyen, kimileri daha sonra yöneleceği toplumsal muhalefetin tohumlarını da taşıyan bu şiirler, Türk şiirinin çağdaşlaşmasında öncü ürünler olmuştur.
70
RÜBABIN CEVABI 1911'de basılan "Rübabın Cevabı"ndaki şiirlerde halkın acılarını, zorbalıkları, baskı ve haksızlıkları anlatır. Bu kitapta yer alan "Tarih-i Kadim'e Zeyl" başlıklı şiirde, kendisini eleştiren Mehmet Akif Ersoy'ya yanıt verir. Din ve doğa konusundaki görüşlerini açıklar. Kendisinin doğanın bir izleyicisi olduğunu söyler.
71
HALUK’UN DEFTERİ Şair, oğlunun doğumuyla hayata daha bir umutla bakar ve onun için şiirler kaleme alır. “Halûk İçin”, “Halûk’un Sesi”, “Yarın”, “Halûk’un Bayramı”, “Yine Halûk” başlıklı şiirler, oğluna hitaben yazdıklarındandır. Şair, oğluna ilişkin kaleme aldığı şiirlerini daha sonra bu eserde bir araya getirmiştir. Bu şiirlerin hemen hepsinde çocuk; yani Halûk, baba için bir neşe ve mutluluk kaynağıdır; buna karşılık baba da kendini oğlunun mutluluğuna adamıştır.
72
ŞERMİN Şair, hayatının sonlarında hece vezni ile çocuklar için şiirler kaleme alır. Çocuk eğitimini konu edinen bu şiirler, Şermin adlı kitapta toplanmıştır.
73
CENAP ŞAHABETTİN (1871 – 1934)
74
CENAP ŞAHABETTİN "Sanat için sanat" anlayışına uygun eserler vermiştir. Parnasizmin ilk örneklerini vermiştir. Şiirlerinde müziğe önem vermiş ve sembolizmin öncüsü olmuştur. Arapça ve Farsça sözcüklerle, özgün imgelerle yüklü ağır bir dili vardır. Şiirlerinin konusunu daha çok "doğa"dan almıştır.
75
CENAP ŞAHABETTİN Eserleri: Şiir: Evrak-ı Leyal Düz yazıları: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh (makaleler, düz yazılar) Gezi: Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları Özdeyiş: Tiryaki Sözler Tiyatro: Yalan, Körebe
76
HAC YOLUNDA Cenap Şahabettin’in görevli olarak gittiği Hicaz ve Mısır yolculuğunu canlı gözlemlerle anlattığı bu eser, gezi yazısı türünün seçkin örnekleri arasındadır. Yazar bu kitabında gezip gördüğü yerleri yalnızca bir gezgin gözüyle ve yüzeysel olarak değil, tarih, coğrafya ve insan boyutlarıyla, örnek sayılacak bir düz yazı ustalığıyla anlatmaktadır. Eser, Servet-i Fünûn dergisinde, yılları arasında yayımlanan on yedi mektuptan oluşmaktadır.
77
TİRYAKİ SÖZLERİ Cenap Şahabettin, Türk düşünce ve edebiyat dünyasında isim yapmış bir kişi olarak, birikimlerini diğer insanlarla paylaşmak için, bu kitabı yazmıştır. Burada, özdeyiş diye nitelendirdiğimiz sözlerin, belki bir kısmı başkaları tarafından yazılmış olup, yazar tarafından beğenildiği için bizlere aktarılmak istenmiştir. Bir kısmı ise, yazarın kendi hayatının özümlenmesi olarak bizlere naklettiği sözlerdir.
78
ALİ EKREM BOLAYIR ( ) Namık Kemal’in oğludur. Türk-Yunan savaşını işleyen “Vasiyet” adlı şiiri büyük yankı uyandırmıştır. Şiirlerinde toplumsal konulara yönelmiş, aruzun yanında hece ölçüsünü de kullanmıştır. Eserleri Şiir: Zilal-i İlham, Vicdan Alevleri, Ordunun Defteri (nazım-nesir), Kaside-i Askeriye Oyun: Baria, Sultan Selim İnceleme: Edebi Meslekler, Namık Kemal
79
HÜSEYİN SİRET ÖZSEVER (1872-1959)
Servetifünun şairlerinin en lirik olanıdır. Bireysel duyguları, aşk, doğa, kadın, aile temalarını kendine özgü sade bir dille, aruzun yanında heceyi de kullanarak yansıtır. “Ömer Senih” imzalı yazılar da onundur. Eserleri Şiir: Leyal-i Girizan, Bağbozumu, Kıvılcımlı Kül, Kargalar (manzum yergiler)
80
HÜSEYİN SUAT YALÇIN (1867-1950)
“Gave-i Zalim”, “Dahhak-ı Zalim” takma isimleriyle siyasi ve sosyal hicivler yazmıştır. Nükteli, esprili bir dil yapısı vardır. Lirizme varan şiirlerinde özellikle aşk ve kadın temalarını işler. Ulusal konulara içtenlikle yer verir. Eserleri Şiir: Lane-i Melal, Gave Destanı Tiyatro: Kirli Çamaşırlar, Ahrette Bir Gün, Deva-yı Aşk, Kayseri Gülleri, Şehbal yahut İstibdatın Son Perdesi, Yamalar
81
FAİK ALİ OZANSOY ( ) Süleyman Nazif’in küçük kardeşidir. Abdülhak Hamit’i taklit etmiş, edebiyatımızda “İkinci Hamit” olarak anılmıştır. I.Dünya Savaşı’nda bireysellikten sıyrılarak şiirlerinde yurt sevgisini işlemiştir. Eserleri Şiir: Fani Teselliler, Temasil, Elhan-ı Vatan Oyun: Payitahtın Kapısında, Nedim ve Lale Devri
82
SÜLEYMAN NAZİF (1870 – 1927)
83
SÜLEYMAN NAZİF İlk şiirlerinde Namık Kemal başta olmak üzere Tanzimat şairlerinden etkilenmiştir. Makale, şiir, mensur şiir, mektup gibi türlerde eserler vermiştir. Nesirlerinde ahenk kaygısıyla yabancı sözcük ve tamlamalardan yararlanmıştır.
84
SÜLEYMAN NAZİF Eserleri: Şiir: Gizli Figanlar, Firak-ı Irak, Malta Geceleri (nazım - nesir karışık)
85
MALTA GECELERİ – FİRAK-I IRAK
Malta Geceleri, Süleyman Nazif’in Maltaya sürgüne gönderildiği zaman yazdığı şiir ve düzyazılarıdır. Firak-ı Irak, sanatçının şiirlerini topladığı kitabın adıdır.
86
CELAL SAHİR EROZAN ( ) Servetifünun Topluluğunun en genç üyesidir. Şiirlerinin başlıca teması “kadın”dır. Şiirlerinin bu değişmez ve sürekli konusu yüzünden zaman zaman eleştirilmiştir. Eserleri Şiir: Beyaz Gölgeler, Siyah Kitap
87
Servet-i Fünun dönemi edebiyatının genel özellikleri şunlardır:
‘Sanat için sanat’ ilkesine bağlıdırlar. Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki egemenliğine son verirler. Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir. Onlar ‘her şey şiirin konusu olabilir’ görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir.
88
‘Sanatkârâne üslup’ ve yeni bir ‘vokabüler’ (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir dil kullanmışlardır. ‘Kafiye kulak içindir’ görüşünü benimserler. Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır. Batı’dan aldıkları ’sone’ ve ‘terza-rima’ Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler
89
Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak dururlar.
Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar. Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir. Roman tekniği sağlamdır. Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.
90
Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.
Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir. Her bakımdan Avrupalılaşmak gerektiğine inanmışlar ve Batının ilim, sanat ve edebiyatından yararlanmaya çalışmışlardır. Dîvan edebiyatı büyük ölçüde zaafa uğratılmış, en ufak bir hamle yapamayacak hale getirilmiştir. Ortaya koyulan edebî ürünlerin ağırlık noktasını aşk, tabiat, merhamet, sanatkârın kendi günlük yaşayışı ve yakın çevresi gibi ferdî konular ve psikolojik tahliller teşkil eder.
91
Şiir, hikâye, roman, edebi tenkit, makale ve mensur şiire çok önem verilerek bu türlerde Batılı örneklere ulaşılmış; tiyatro, mizah ve edebiyat tarihi gibi türler sönük kalmıştır. Bu dönem şairleri, Dîvan edebiyatı nazım şekillerinin pek çoğuna yer vermediler. Verdiklerinde ise çok büyük değişiklik yaptılar. Ayrıca Fransız şiirinden aldıkları sone-terza-rima gibi Batı edebiyatını klasik nazım şekillerini kullandılar.
92
Hece vezni önemsenmemiş, bu vezinle sadece çocuk şiirleri yazılmıştır
Hece vezni önemsenmemiş, bu vezinle sadece çocuk şiirleri yazılmıştır. Aruza önem verilmiştir. Nazım, nesre yaklaştırılmıştır. Göze göre kafiye değil, kulağa göre kafiye anlayışı benimsenmiştir. En kusurlu yönleri, dil ve üsluptur. “Sanat, sanat içindir” anlayışı ile hareket ettikleri için, konuşma dilinden uzaklaşarak, anlaşılamayan bir dil ile süslü, yapmacık bir söyleyişe yöneldiler.
93
Güven GÜLER&Çiğdem GÜLER Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.